38. Bölüm

36. Bölüm

Elçin Karaatlı
elcinkaraatli2024

Bilincim yeniden beni bulduğunda hâlâ evde olduğumu görünce az önce yaşananların birer kabustan ibaret olduğunu düşünerek az da olsa rahatlamıştım ama sonrasında başımı yana çevirdiğimde annemle babamı karşımda görünce her şeyin yaşanmış bir gerçek olduğunu anladım. Yavaşça yattığım yerden kalkarken annemle babam telaşlı hareketlerle ayaklandılar. Yüzlerine baktığımda o endişe ve korkuyu görebiliyordum. Bu da beni, onları böyle bir duruma soktuğum için daha da kötü hissettirmişti.

"Ela, kızım iyi misin?"

"Yavrum..."

"Sorun yok, sakin olun, iyiyim ben." Desem de sözlerim onlara etki etmiyordu. Annem elindeki su bardağını bana doğru uzatınca elinden alıp biraz su içip kendime gelmeye çalıştım.

"Stresten yaşanan bir durum olduğunu düşünüyorum." Dedi babam.

"Sizi böyle bir durumun içine soktuğum için özür dilerim." Dediğimde ikisi de önce birbirine baktı sonra da yeniden bana doğru döndüler.

"Ela, şimdi bunu konuşmayalım kızım." Annem bunları konuşmak için daha iyi olmam gerektiğini düşünüyordu.

"izninizle ben odama geçsem, biraz dinlenmek istiyorum." Dediğimde ikisi de olumlu bir şekilde karşılık verince kalkıp odama geçtim.

Odamda bir süre kafamdaki sorularla mücadele ettikten sonra uyuyakalmışım. Uyandığımda çoktan ertesi güne geçmiştim.

Yataktan usulca kalkıp odamdan çıktım. Evde kimsenin olmadığını görünce derin bir oh çektikten sonra lavaboya giderek yüzümü yıkadım.

Ayıldıktan sonra salonda biraz televizyon izleyerek günü boş geçirdiğimim için biraz olsun kendimle gurur duymuştum. Böyle basit şeyler için kendimle gurur duymaya başlamak bile çok komik bir durumdu.

Akşam üzeri annem arayıp eve gelmeyeceklerini, nöbetleri olduğunu söyledi. Ben de kendi karnımı doyurmak için makarna yaparak biraz daha vakit geçirdikten yemek yiyip sonra odama geçtim.

O an birden içinde bulunduğum durumun tuhaflığının farkına vardım. Dünden sonra ne bir arama ne de bir mesaj gelmişti. Normalde bu kadar sessiz olmazdı ama anlamadığım bir şekilde kimseden haber yoktu. Bu durum fırtına öncesi sessizlik gibiydi ya da ben artık paranoyak olmuş ve sessizliğe bile tahammül edemez bir hale gelmiştim.

Bu geceyi sessiz sakin bitirmek üzereyken çok geç bir saatte telefonum çalmaya başladı. Ekrana baktığımda yabancı bir numara olduğunu görünce içime bir korku düştü. Telefonu açıp kulağıma götürür götürmez bir ambulans sesi duyunca tüylerim diken diken oldu.

"Ela Hanım, merhaba." Tanımadığım bir kadındı bu.

"Buyurun."

"Ateş Erdem sizin neyiniz oluyor acaba?" Diye sorduğunda nedenini bilmediğim bir şekilde yalan söyleme kararı verdim.

"Kendisi sevgilim olur."

"Anlıyorum. Ateş Bey bir kaza geçirdi ama merak etmeyin durumu ağır değil." Ateş ile hiçbir alakam olmamasına rağmen endişe ve korku vücudumda buluştuğunda neredeyse gözlerim dolacak hale geldim.

"Hangi hastaneye gidiyorsunuz?"

Kadın hastanenin adını söyler söylemez telefonumu kapatıp hızlı bir şekilde hazırlanmaya başladım. Herhangi birine haber vermek o an aklıma bile gelmediği için alel acele evden çıkıp bir taksiye bindim. Taksi beni kısa sürede hastanenin önünde bırakmıştı. Koşarak hastaneye girdiğimde danışman kısmına doğru ilerledim.

"Merhaba, buraya Ateş Erdem adında bir hasta getirildi mi?"

Kadın başını kaldırıp önce beni kısaca süzdü sonra da bilgisayardan birkaç tuşa basıp gözlerini kıstı.

"Motorsiklet kazası. Şu anda acil kısmında müdahalesi yapılıyor. Kırmızı şeridi takip edebilirsiniz." Dediğinde hızlı adımlarla kırmızı şeridin üzerinde ilerledim. Acil kapısını görür görmez gözlerim her yerde onu aradı. İçimdeki o amansız korkuya bir anlam vermek istesem de bunu yapamıyordum. Tanımadığım bir adam için iliklerime kadar korku yaşıyordum.

Acil kısmına girerken bir güvenlik beni durdurdu.

"Hanımefendi, buraya bu şekilde giremezsiniz."

"Bakın, içeride motorsiklet kazası geçirmiş bir hasta var. O benim erkek arkadaşım. İzin verin durumunu öğreneyim."

"Burada bekle, ben içeriye haber vereyim."

Güvenliğe olumlu şekilde başımı salladıktan sonra onun gidişini izleyip orada öylece dikildim. Çok sürmeden ciddi bir surat ifadesiyle geri geldi.

"Buyurun, zaten şimdi hastanın yakınları anons edilecekmiş, girebilirsiniz. Sağ tarafta kendisi." Koşar adım güvenliğin söylediği kısma doğru ilerledim. Köşeyi döner dönmez onu tam karşı sedyede otururken gördüm. Başına dikiş atılıyordu. Tek eli sargılıydı, pantolonundaki yırtığın etrafı kan olmuştu. Üzerindeki gömlekte de sıyrıklar ve kan lekeleri olduğunu görünce Kendimi çok kötü hissettim. Onun başına böyle bir olay gelmesi beni neden bu kadar kahretmişti anlamıyordum ama göz yaşlarımı da tutamamıştım. Beni böyle görmesini istemediğim için ona arkamı dönüp sessizce ağladım. Acil o kadar kalabalıktı ki kimse beni fark etmemişti.

Ateş'in yanına gidip nasıl olduğunu öğrenmek istiyordum. Bu yüzden de göz yaşlarımı silerek kendime biraz çeki düzen verdim. Ağladığımın belli olmasını istemiyordum. Derin bir nefes alarak yanına doğru ilerledim. Beni asla görmüyordu. Gözlerini yere dikmiş öyle bakıyordu. Hemşire dikişini bitirdikten sonra ayağa kalkıp geçmiş olsun dilekleriyle Ateş'in yanından ayrıldı ama Ateş hemşireye hiçbir cevap vermedi.

Usulca yanına yaklaşıp elimi omzuna koyduğumda başını kaldırıp bana baktı. Beni gördüğü anda gözlerinde tarif edilemeyecek bir ifade oluştu.

"Ela..." İsmim dudaklarının arasından döküldüğünde içimde bir şeyler kopup gitti.

"İyi misin?" Diye sordum titreyen ses tonumla.

"Burada olduğuna inanamıyorum." Dediğinde sedyede yanına oturdum.

"Sen ambulanstayken arayıp haber verdiler." Sonra ikimiz de bir süre susup önümüze döndük.

"Çok acıyor mu?" Diye sordum sessizliği bozarak.

"Artık acımıyor. Seni gördüğümde acı da yok oldu."

"Buna sevindim." Dedim hüzünlü bir tebessümle.

Bu sırada bir doktor yanımıza geldi.

"Ateş Bey, tomografi ve röntgen sonuçlarınızı inceledim. Herhangi bir problem görünmüyor. Yalnız daha öncesinde vücudunuz bir kanseri atlattığı için çok hassassınız. Yani kendinize çok iyi bakmalısınız." Doktorun cümlesiyle birlikte şaşkın bir yüz ifadesiyle Ateş'e baktım. Ateş de aynı anda bana bakıp güçlükle yutkundu. Sanki yaramazlık yaparken annesine yakalanmış küçük bir çocuk edası vardı yüzünde.

"Tamam, teşekkür ederim. Şimdi çıkabilir miyim?"

"Elbette. Yalnız şu reçetedeki ilaçları eczaneden alıp düzenli bir şekilde kullanmanızı öneririm." Dediğinde Ateş yavaşça ayağa kalkıp doktorun elindeki küçük kağıdı aldı. Ben de onunla birlikte ayağa kalktım.

Hastaneden çıktıktan sonra bir taksiye bindik ve nöbetçi bir eczaneye gittik. Ateş ilaçlarını aldıktan sonra yanıma geldi. Kapının önünde onu beklerken biraz üşümüştüm ama ona belli etmemeye çalışıyordum.

"Bir yere gidip bir kahve içelim mi?" Diye sorduğunda biraz düşündüm. Bu onu ümitlendirmek gibi olur muydu? Yine de gitmek istiyordum. Her şeyi öğrenmek istiyordum ve onu bu halde yalnız bırakmak istemiyordum.

"Olur."

Yeniden taksiye binerek sahilde sabaha kadar açık olan bir kafeye gittik. Ateş ikimize de kahve söyledi. Kahveler gelene kadar ne Ateş bir şey söyledi ne de ben. Ateş, sanki kanseri atlattığını bilmemden rahatsız olmuş gibi duruyordu. O andan beri yüzü asık ve düşünceliydi.

Kahveler geldikten sonra önce kahvemden küçük bir yudum aldım. Tam konuşacakken bir anı daha canlanmıştı aklımda. Ateş, karşımda yüzü asık bir şekilde oturuyordu. Beni bir şey konuşmak için çağırmıştı. Bana... nişanlandığını söylemek için çağırmıştı beni o kafeye. Öğrendiğim anda ne kadar yıkıldığımı hatırlıyordum. O gün içime oturan o çaresiz acıyı şimdi iliklerime kadar hissetmiştim. İstemsizce gözlerim dolmuştu. Ateş de bunu fark edip şaşırmıştı.

"Ela, bir şey mi oldu?" Dediğinde yutkundum.

"Seni gördüğüm günden beri bazı anılar ufak ufak geri gelmeye başladı." Dediğimde karşımda heyecanlandığını gördüm.

"Sen ciddi misin?"

"Ama Ateş... hatırladığım hiçbir anı güzel bir anı değil. Sanki o beş yıl hayatımın en kötü zamanıymış gibi hissediyorum."

"Ela, biliyorum çok zorlandın ve zorlanıyorsun ama bana olan aşkını hatırladığında..." Onu daha fazla konuşturmadım.

"Sorun da bu ya... sana olan aşkımı hatırlamıyorum ama sana olan nefretimi yavaş yavaş hatırlıyorum." Dediğimde Ateş'in gözleri doldu.

"Sana çok fazla güzel an yaşatamadım."

"Bana nişanlandığını söylememiştin o gün." Dediğimde Ateş afalladı.

"Pek konuşamadık o gün."

"İşte bu yüzden şimdi buradayım. Bana her şeyi tüm çıplaklığıyla anlatmanı istiyorum."

"Ela, hepsini bir anda kaldırabileceğini sanmıyorum."

"Ateş, ben senin tanıdığın Ela değilim. Neyi kaldırıp neyi kaldıramayacağımı bilemezsin, o yüzden de anlatmanı istiyorum." Ateş derin bir nefes alıp verdi.

"Peki, öyleyse bana söz ver. Ne öğrenirsen öğren, benim anlatmam bitene kadar tek bir şey dahi söylemeyeceksin, kalkıp gitmeyeceksin. Beni sonuna kadar dinleyeceksin."

"Söz."

"Nasıl başlasam bilmiyorum." Kahvesinden bir yudum aldı. "biz seninle bir gece kulübünde tanıştık..." Anlatmaya ilk tanıştığımız andan başladı. Her saniye şaşırdığım ve dehşete düştüğüm şeylerin sayısı artıyordu. Bana anlattıklarını dinlerken yüzlerce kez kalkıp gitmeyi istedim ama ona söz vermiştim. Yaşadıklarımızı duydukça ondan neden bu kadar nefret ettiğimi daha da iyi anlıyordum ama işin en kötü kısmı; ona neden aşık olduğumu da bir o kadar anlamıştım.

Anlattığı her olay, söylediği her söz kayıp hatıralarıma ait bir izdi. Dinlerken bazen gözlerim doldu, bazen hunharca öfkelendim bazen de duyduklarımı sorguladım. Ateş benim öğretmenimdi ve ben bir gece gördüğüm bir adamın evine gidip onunla yatmıştım. Sonra da bu adama aşık olmuştum ki o da gidip bir başkasıyla evlenmişti.

Ateş, hikayenin sonuna geldiğinde ben başımı iki elimin arasına aldım. Derin derin nefes alıp verdim. ilk beş dakikam yaşananları nasıl kaldırdığımı düşünerek geçti. Sonra başımı kaldırıp Ateş'in gözlerine baktım.

"Nasıl olabildi tüm bunlar?"

"Hayat Ela... hayat bazen bizi istemediğimiz hikayelere doğru sürükler ve bizim elimizden hiçbir şey gelmez." Söylediklerinde çok haklıydı.

"Ben..." Susup Ateş'in yeşil gözlerinin içine baktım. "Sana şu an aşık olmasam da... içimde bir yerlerde bir şeyler olduğunu hissediyorum. Bu gece kaza geçirdiğini öğrendiğimde yüreğim ağzıma geldi ve ben benim için herhangi bir yabancıdan farksız olan bu adam için neden bu kadar korktuğumu defalarca sordum kendime ama... bir cevap bulamadım." Dediğimde Ateş'in yüzünde belli belirsiz bir gülümseme oluştu.

"Ela, bana aşık değilsin belki ama içinde bir yerlerde beni önemsediğini biliyordum. Bunu seni hastanede gördüğüm an anladım. İşte bu yüzden de ne kadar değerli olduğunu bir kez daha hatırlattın bana. Sen benim için her şeyden daha değerlisin ve seni kaybetmek istemiyorum. Bunun için de ne gerekirse yapmaya hazırım. Madem sen bana aşık değilsin..." Duraksayıp hüzünlü bir gülümseme ile elini elime uzatıp sıkıca tuttu. "O zaman ben, önemsediğin bir arkadaşın olmaya da razıyım. Eğer. sen de istersen seninle güzel bir arkadaşlık kurmak isterim." Dediğinde istemsizce güldüm.

"Bütün bu olanlara rağmen mi?" Diye sordum inanamayarak.

"Evet küçük hanım, aynen öyle." Dediğinde tekrar güldüm.

"Peki o zaman. Belki de aşkı beceremediğimiz kadar arkadaşlığı beceririz, belli mi olur?" Diyerek ona elimi uzattım."

"Deneyelim bakalım." Diyerek elimi sıktı.

Ateş ile verdiğimiz arkadaşlık kararı bizi nasıl bir yola sürükleyecek bilmiyorum ama bunu denemek istediğimi biliyorum. Bütün bu yaşananları bir sonuca bağlamak gerekirse buna değerdi. Hiçbir şey boşuna yaşanmış olamazdı. Ya kaybedeceğiz ya da tahmin ettiğimizden daha çok şey kazanacağız.

Bölüm : 05.05.2025 00:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...