
Onunla konuştuğumuz şeylerden sonra yaşadığım her şey o an beynime hücum etti. Olduğum yere yığılacak gibi olduğumda Ateş koşarak endişeyle yanıma geldi.
“Ela, iyi misin?”
“Ben iyiyim.” Diyerek kollarının arasından sıyrılıp Buse’ye doğru ilerledim.
O da beni gördüğünde şoka girmişti. Resmen dili tutulmuş gibiydi.
“Sensin.” Dedim tam önünde durup fısıltıyla.
“Senin burada ne işin var?” Dediğinde içimden kahkaha atmak geldi ama sustum. Ona tek kelime daha etmedim. Ateş’e doğru gidip tam önünde durdum. Gözlerimde hayal kırıklığıyla baktım gözlerine. Neler olduğunu anlayamadığını biliyordum. O yüzden de yüzüme aniden sahte bir gülümseme yerleştirdim. Ateş’in kafası fazlasıyla karışmış gibi duruyordu.
“Ela…” Dudaklarından dökülüverdi adım.
“Çok tebrik ederim.” Diyerek sıkıca sarıldım ona. Buse öylece arkamızda duruyordu. Ağzından tek bir kelime çıkmıyordu.
“Buse, bu Ela. Benim çok yakın arkadaşım olur kendisi.” Dediğinde kıkırdadım.
“Ateş, biz Buse ile zaten tanışıyoruz.” Dediğimde Ateş şaşkınlık içinde bir bana bir de Buse’ye baktı.
“Evet, Derya bizi Ela ile tanıştırmıştı.” Dediğinde birden zihnimde şimşekler çaktı.
“Sizi… Derya mı tanıştırdı Ateş?” Duyacağım cevaptan çok korkuyordum ama Buse, cevabı Ateş’e bırakmadı.
“Derya, bizim aşkımızın mimarı.” Diye Ateş’in kollarının altına sığındı. Ne diyeceğimi ve ne yapacağımı bilemedim. Yaşadığım şokların haddi hesabı yoktu.
En yakın arkadaşım, eski sevgilimi aramızın kötü olduğunu bildiği bir kıza ayarlamıştı. Önce Ateş’e baktım. Gözlerinde mahcubiyet vardı. Sonra da Buse’ye baktım, onun gözlerindeki karanlığı kelimelerle ifade edemezdim. Artık her şeyi hatırlıyordum ama bunu kimse bilmiyordu. Bu yüzden bir oyun oynamaya karar verdim.
“Buse, bu arada ben ufak bir kaza geçirdiğim için bir süredir son beş yılımın geneli kayıp. Yani çok bir şey hatırlayamazsam beni mazur gör, Olur mu?” Buse, ona bu kadar samimi ve içten konuştuğum için şaşırmıştı. Ateş yanımızda olduğu için hiç bozuntuya vermemeye çalışıyordu.
“Yok canım, hiç önemli değil. Geçmiş olsun bu arada, ne oldu?”
“Ateş, sana müsait bir zamanda anlatır.” Dediğimde Buse meraklı ve sorgulayıcı gözlerle Ateş’e baktı.
“Oturalım mı artık? Çok ayakta kaldık.” Ateş konuyu değiştirmek istiyor gibi görünüyordu. Onun için bir kurşunun önüne atladığımı saklamak istiyorsa saklayabilirdi. Ben yaşadığım her şeyi hatırlıyorken artık daha güçlüydüm. Bundan sonra olacaklardan ben sorumlu olmayacaktım.
“Ben artık gideyim de çifte kumrular yalnız kalsın.”
“Ela, biraz daha kalsaydın.”
“Yok Ateş, zaten buraya yardımcı olmak için geldim. İşim bittiğine göre gidebilirim. Hem siz de böyle bir günde baş başa kalmak istersiniz diye düşünüyorum. Kendinize iyi bakın. Tekrardan tebrikler.” Diyerek arkamı döndüm ve hızlı adımlarla mekandan çıktım. Ateş’in peşimden geldiğini fark etmemiştim.
“Ela!” Durup arkamı döndüm ve yanıma gelmesini bekledim.
“Ne oldu?”
“Bak, şu an neler oluyor hiç bilmiyorum ama yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anlayabiliyorum. Lütfen bana neler olduğunu anlatır mısın?” Eliyle kolumu nazikçe tutunca önce kolumda duran eline baktım sonrasında da nazikçe kolumu çektim.
“Ateş, sevgilinin yanına git ve çok mutlu ol, tamam mı?”
“Ela, niye birden böyle davranmaya başladın?” Diye sorduğunda istemsizce güldüm.
“Herkes bazen anlam veremediğimiz şeyler yapabilir. Bizden sakladığı bir şeyler olabiliyor. Bunlarla yaşamayı öğrenmemiz lazım. Sen de artık bununla yaşamayı öğrensen iyi olur. Ayrıca şimdiden haber vereyim, ilk duyan sen ol.”
“Neyi?” Diye sordu kaşlarını çatarak.
“Mesleğime geri dönüyorum.”
“Bunu şu an yapamazsın. Sen bir kaza geçirdin biliyorsun ve hafızanı kaybettin Ela. Aldığın eğitimi hatırlamıyorsun.”
“Hayatımı başkalarının koyduğu kurallara ve başkalarının yaptığı uyarılara göre yaşamayı bırakıyorum. Bundan sonra kendimi değiştirmeye çalışmak yerine olduğum kişiyi kabullenmeye karar verdim. Aa! Bir de unutmadan…” Elimi çantamın içine atıp dün gece bulduğum defteri çıkarttım. “Bunu dün gece sen gittikten sonra buldum. Hafızamı kaybetmeden önce, hayatımdan çıktığın iki sene boyunca seninle ilgili olan düşüncelerimi bu deftere yazmışım. Bunu oku ki aynı şeyleri bu kıza yaşatma.” Diyerek defteri eline tutuşturup oradan uzaklaştım.
O defterde, ne kadar acı çektiğim, gecelerce nasıl ağladığım, ağlamadığım gecelerde nasıl öfkeden deliye döndüğüm, hayatıma İbrahim’i aldıktan sonra bile Ateş’e olan hislerimin ara ara nasıl ortaya çıktığı yazıyordu. Dün gece bu defteri okurken defalarca aynı duyguları bir daha yaşadım. Bir adamın bana nasıl bunları yaşatmış olabileceğini düşündüm. Şimdi biliyordum. Artık her şeyi hatırladığım için bütün kayıp parçalar belirmiş ve taşlar, aynı yapboz parçaları gibi bir araya gelmişti. Şimdi yastığa başımı rahat koyabilirdim.
İbrahim ile de artık olmayan bir şeyi zorlamanın alemi yoktu. İbrahim, benim için değerli biriydi ama onu yeterince üzmüştüm. Artık bazı şeylerin bitmesi gerekiyordu. Şimdi ona giderek konuşmaya çalışacaktım. Çünkü büyük bir özrü hak ediyordu.
Elimle yoldan geçen bir taksiyi durdurup bindim.
Eve vardığımda apartmana girip koşarak üst kata çıktım. İbrahim’in kapısının önüne geldiğimde bir süre cesaretimi toplamaya çalıştım. Benim için bu konuşmayı yapmak fazlasıyla zor olacaktı.
Kapıya iki defa yavaşça vurdum. Kapı açıldığında beni İbrahim’in annesi karşıladı.
“Gülseren Teyze, nasılsın?”
“İyiyim. Ne oldu, bir sorun mu var?” Gülseren Teyze benimle ilk defa bu kadar soğuk konuşuyordu.
“İbrahim evde mi?”
“Odasında. Son bir aydır hep odasında zaten.”
“Onu görebilir miyim?” Dediğimde istemeye istemeye kapının önünden çekilerek beni içeri davet etti. Hemen İbrahim’in odasına doğru yöneldim. Derin bir nefes alıp verdikten sonra hızlıca kapısını çaldım. İçeri girmemi söyleyince hiç beklemeden kapıyı açtım. Yatakta uzanmış bir şekilde kitap okuyordu. Beni gördüğü anda ayağa kalkarak çatık kaşlarla yüzüme baktı.
“Merhaba.” Dedim nazikçe.
“Neden geldin?”
“Seni görmek ve seninle konuşmak istediğim için geldim.” İbrahim, alaycı bir şekilde güldü.
“Zaten bir şey olacaksa sen istediğin için oluyor. Aksi mümkün değil Ela.”
“Oturabilir miyim?” Diye sordum söylediklerini duymamış gibi.
“İstiyorsan otur.” Sözleri sürekli iğneleyiciydi.
“İbrahim bak, ben son zamanlarda aramızda yaşananların farkındayım. Aslına bakarsan… ben ilişkimizin başından bu zamana kadar neler yaşandığının farkındayım.” Dediğimde İbrahim söylediklerimi ciddiye almaya başladı.
“Sen, ilişkimizin başını hatırlıyor musun?”
Başımı yere eğip dudaklarımı ıslattım. Sonra yeniden gözlerinin tam içine baktım.
“Her şeyi hatırlıyorum. Bu gece her şeyi hatırladım.” Dediğimde İbrahim endişeyle gözlerime baktı.
“Sen iyi misin?” İbrahim, bunu sorana kadar ağladığımın farkında bile değildim.
“İyiyim… sadece biraz afalladım ve nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama… kafam çok karıştı.” İbrahim ayağa kalkarak yanıma gelip önümde diz çöktü ve ellerimi tuttu.
“Hafızan geri gelir gelmez bana mı geldin?” Dediğinde beni yanlış anladığını düşündüm.
“İbrahim, ben…” İbrahim, sözümü yarıda kesti.
“Ela, biliyorum. Buraya neden geldiğini, neler söyleyeceğini biliyorum, merak etme. Hafızan geri geldiğinde bunun olacağını da biliyordum. Ben sadece kendi kendine umut veren aptalın tekiyim. Aramızda hiçbir zaman gerçek bir aşk olmadığının da farkındayım.” Dediğinde şaşırıp kaldım.
“Ama nasıl..?”
“Ela, biz çocukluk arkadaşıyız seninle. Küçükken bana aşık olduğunu bilmediğimi mi sanıyorsun? O zamanki bakışların, davranışların hiçbir zaman şimdikilerle aynı olmadı ki. Ben, senden her zaman o zamanki temiz, saf duyguları bekledim ama başka bir adama gönül vermiş bir kadından çok şey beklediğimin farkındaydım. Sadece kabullenmesi uzun zaman aldı.” İbrahim’in de aynı benim gibi gözlerinden yaşlar akmaya başladığında ona sıkıca sarıldım.
“Seni kaybetmek istemiyorum.” Dedim hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlayarak. O da kollarıyla beni sıkıca sardı.
“Ben de seni kaybetmek istemiyorum ama bundan sonra hiçbir şey eskisi gibi olamaz, üzgünüm Ela. Hele ki benim sana olan duygularımı göz önünde bulundurursak asla olamaz.” Dediğinde daha da sıkı sarılıp ağlamaya devam ettim.
“Sana yaşatmış olduğum her şey için çok özür dilerim.”
“Önemli değil. Sen bile isteye kimseyi incitmezsin. Ben sadece ikinizin arasındaki çekişmeli aşkın kurbanı oldum. Sana kızgın değilim Ela ama o adamdan nefret ediyorum.” Dediğinde kollarının arasından sıyrılıp göz yaşlarımı sildim.
“Artık onunla da aramızda bir şey olamaz.” Dedim ciddi bir ses tonuyla.
“Yapma Ela. Kendimi iyi hissedeyim diye böyle basit yalanlar söyleme bana.”
“Doğruyu söylüyorum İbrahim. Ben bu gece Ateş’in başka bir kıza açılmasına yardım etmek için gittim.” Dediğimde şaşkın bir yüz ifadesiyle baktı.
“Sen dalga mı geçiyorsun? Bu şerefsizliği yaptı mı yani?” Dedi öfkeyle.
“Onun yaptığı bir şey yok. Onu istemeyen bendim ve o da hayatına devam ediyor işte. Sadece…” Susup derin bir nefes aldım ve verdim.
“Ne?”
“O kızın Buse olduğunu bilmek canımı çok sıktı. Üstelik ikisinin arasını yapan kişinin Derya olduğunu öğrenince… ben ne yapacağımı bilemedim. Bu söylediğime en az İbrahim de benim kadar şaşırmıştı.
“Ela, Derya böyle bir şey yapmaz. Hele ki sana, asla.”
“Yapmış işte.” Dedim isyan edercesine.
“Bu Buse dediğin kız, ilişkimizin başında bana anlattığın kız mı?”
“Evet.”
“Gerçekten inanamıyorum.”
“Ben de inanamıyorum. Derya’nın bunu yaptığına da inanamıyorum. Arkadaşız sanmıştım. Her ne olursa olsun, ben o adamı artık sevmiyor olsam bile gidip benim nefret ettiğim bir kızı eski sevgilime ayarlayamaz.” Dedim öfke içinde.
“Belki kız yalan söylüyordur.”
“İbrahim, Ateş de oradaydı ve kızın söylediği şeyi yalanlayacak hiçbir hamlede bulunmadı.”
“Ela bak, ne diyeceğimi inan bilmiyorum. İstersen bu gece güzelce uyu sonra da sabah ilk iş Derya’yı ara ve sakince konuşmayı dene.”
“Sanırım haklısın. O zaman ben gideyim artık. Belki sonra tekrar görüşürüz.” Dedim bir umutla.
“Uzun bir süre sonra…” Dedi beni kırmamak için kibar bir dille. Ayağa kalktım, o da benimle birlikte kalktı.
“Hoşça kal.” Dedim ona son bir kez sarılarak.
“Kendine iyi bak kızıl bomba.” Dedi hüzün dolu bir gülümsemeyle.
Odasından çıkıp dış kapıya yöneldiğimde annesi beni görüp peşimden geldi. Benim için kapıyı açtıktan sonra Gülseren Teyze’ye baktım ama ufacık bir mimik bile yoktu. Daha fazla bir şey demeye yüzüm olmadığı için kapıdan çıkıp gittim.
Eve geldiğimde babam evdeydi ve içeride televizyon izliyordu. Yanına gidip koltuğa oturdum.
“Baba, nasılsın?” Babam gülümseyerek bana doğru döndü ve televizyonun sesini kıstı.
“İyiyim babacığım, biraz yorgunum aslında. Sen nasılsın bakalım, nasıl geçti günün?” Dediğinde biraz gözlerim dolsa da belli etmemeye çalıştım.
“Her şey çok güzeldi.”
“Ne güzel, senin adına çok sevindim.”
“Baba, ben sana bir şey söylemek istiyorum.” Dediğimde dikkatle beni dinlemek için oturuşunu düzeltti.
“Söyle güzel kızım.”
“Ben mesleğime geri dönmek istiyorum.” Babam böyle bir şey duymayı beklemiyor gibiydi.
“Yavrum, sen daha tam iyileşmedin ki? Nasıl olacak bu?”
“Baba, ben bu gece her şeyi hatırladım.” Babam bir anda şok içinde yüzüme baktı.
“Sen ciddi misin Ela?” Diyerek sevinç içinde bana sarıldı. Maalesef ben bunun için babam kadar sevinememiştim.
“Yalnız bunun şimdilik pek duyulmasını istemiyorum. Sadece sana ve İbrahim’e söyledim. Bir de anneme söyleyeceğim, o kadar.” Babam ne demek istediğimi anlayamamış gibiydi ama yine de çok sorgulamadı.
“O zaman annene bir an önce söylesen iyi olur. Sana yeni bir klinik açmak için acele etmeliyiz.” Dediğinde biraz olsun yüzüm gülmüştü.
“Seni çok seviyorum baba.” Diyerek yanağına ufak bir öpücük kondurdum. Sonra da biraz daha babamla oturup sohbet ettim.
*******
Ertesi gün evden çıkıp bir sürü kiralık yer baktım. Bazı beğendiğim yerlerin sahiplerinin telefon numaralarını aldım ve sonra da artık yapmam gereken şeyi yapmaya karar verdim. Telefonu elime alıp Derya’yı aradım. Telefonu açmadığında daha da sinirlendim. Neredeyse günlerdir konuşmamıştık ve o telefonumu açmayı bırak beni günlerdir aramamıştı çünkü yaptığı şeyin farkındaydı. Ben de daha fazla beklemeden evine gitmeye karar verdim.
Tam evinin önüne geldiğimde kendimi sinirlenmemek için telkin etmeye çalıştım sonra da zili çaldım. İçeriden bazı sesler geldiğini duyduğumda kaşlarım çatıldı. O sırada kapı açıldı. Derya beni gördüğü anda yüzü bembeyaz oldu.
“Ela.”
“Neden telefonumu açmadın?” Dedim hesap soran bir ses tonuyla.
“Ela, ben arama falan görmedim.” Dediği sırada arkadan bir ses geldi.
“Derya, gelmiyor musun?” Bu ses Buse’ye aitti.
Derya’ya öyle bir baktım ki… o an hissettiklerimi kelimelerle tarif edemezdim. Maalesef hafızamın yerine geldiğini kimseye söylemeyeceğim için bu oyunu bozamazdım, her ne hissedersem hissedeyim belli etmeyecektim.
“Ela…” Derya sözlerinin devamını getiremeden ben araya girdim.
“Buse mi burada? Beni neden çağırmadın?” Diyerek gülümsediğimde Derya anlam veremedi.
“Girsene.” Dediğinde hiçbir şey demeden içeri girdim ve Ateş ile Buse’yi birlikte otururken gördüm. Önce yutkunup sonra gülümseyerek selam verdim.
“Selam. Ne yapıyorsunuz?” Ateş, beni görünce anlamsızca ayağa kalktı. Buse’de Ateş’in bu hareketine karşılık kaşlarını çattı.
“Ela, hoş geldin. Gelsene böyle.” Önünden geçerken ona biraz yakın olmaya çalışıp kolunu sıvazladım.
“Teşekkür ederim.” Dediğim sırada Buse’nin yüzüne bakınca ne kadar başarılı olduğumu anladım.
“Biz de tam oyun oynayacaktık. Katılmak ister misin?” Diye sordu Ateş.
“Neden olmasın?” Dedim içtenlikle.
Buse benim bu ortamda olmamdan hiç memnun değildi ve bunu bakışlarıyla açıkça belli ediyordu ama ben anlamamazlıktan geliyordum. Hep birlikte yere oturup bir oyun düşünecektik ama sadece Derya oyun düşünüyor gibiydi. Ateş bana sürekli gereksiz sorular soruyor, Buse de içten içe bu duruma sinirleniyordu. Ben de fazlasıyla keyif aldığım için hiç bozuntuya vermiyordum.
“Klinik işini ne yaptın Ela?”
“Hayatım, Ela’yı sence de fazla sık boğaz etmedin mi? Kız geldiğinden beri saçma sapan sorular soruyorsun.” Dediği sırada kıkırdadım.
“Yok ben gayet halimden memnunum. Arkadaşımın benimle bu kadar ilgilenmesi ve beni bu kadar önemsemesi hoşuma gider.” Dediğimde Ateş bana garip bir içtenlikle baktı. Onun bu bakışları kalbimi hızlandırınca ne yapacağımı sapıttım çünkü yanaklarım kızardı. Buse de bu sırada sinirden resmen kuduruyordu.
“Buldum! Çok klasik kaçacak ama aklıma da başka bir şey gelmedi. Şişe çevirmece mi oynasak?” Derya’nın fikri hepimize biraz saçma gelse de başka çaremiz yok gibi görünüyordu.
Derya, mutfağa gidip bir şişe getirdi. Sonra da tam ortamıza koydu.
“Bakın, doğruluk ya da ceza. Anlaşıldı mı?” Dediğinde tek kaşım havaya kalktı.
“Ceza ne?” Diye sordum.
“Soruyu soran kişi belirlesin.” Dediğinde herkes kafasını salladı. İlk Derya başlattı. Şişeyi çevirdiğinde şişenin ucu beni gösterdi. Ona olan tüm kızgınlığımla gözlerinin içine baktım.
“Ela, doğruluk mu ceza mı?”
“Doğruluk.” Derya ufak bir gülümseme ile yüzüme baktı.
“Ela, eğer hatırlıyorsan bize son aşkından bahsetmek ister misin biraz?” Dediğinde başta neden böyle bir soru sorduğunu anlayamadım çünkü bu Buse’yi kızdıracak bir şeydi.
“Ben…” Susup önce Ateş’in gergin yüzüne sonra Buse’nin şüpheci bakışlarına en son da Derya’nın hevesli yüzüne baktım. “Geçenlerde günlüğümü buldum. Günlükte bahsi geçen adam üniversiteden bir öğretmendi. Yanlış hatırlamıyorsam çok yakışıklı biri olduğunu yazmışım.” Ben anlatırken Ateş’in nefes alışı hızlanmıştı.
“Bize bu adamı biraz daha açabilir misin?” Derya, eğleniyor gibi görünmeye başladığında yapmaya çalıştığı şeyi anlamıştım. Amacı Buse’yi sinirlendirmekti.
“Yeşil gözlü, kumral saçlı biriymiş. Hafızamda çok fazla bir şey yok onunla alakalı. Günlüğümden okuduklarım da bu kadardı.” Dediğim sırada Buse araya girdi.
“Bu adam hangi üniversitede öğretmendi?” Diye sorduğunda Ateş’in ne kadar gerildiğini görebiliyordum.
“Soru sırası sana geçerse sorarsın?” Dedim dalga geçerek. Sonra şişeyi ben çevirdim. Şişenin ucu Buse’ye geldiğinde zevkle gülümsedim.
“Buse, doğruluk mu ceza mı?” Buse, tedirgin bir şekilde ceza deyince şaşırdım. Sanırım Ateş’in onun nasıl biri olduğunu öğrenmesinden korkuyordu.
Bir süre düşündüğümde cezasına karar verdim.
“O zaman makyajını çıkartıp öyle gel.” Dediğimde Derya kahkaha atarak gülmeye başladı.
“Ne diyorsun sen ya? Ne biçim bir saçmalık bu oyun?” Ateş, elini Buse’nin beline koyup onu sakinleştirmeye çalıştı.
“Hayatım, bir şey yok alt tarafı makyajını çıkartacaksın.” Dediğinde Buse, Ateş’in elini sertçe ittirdi.
“Sen de bu abuk subuk oyuna ortak olmaya mı karar verdin? Çocuk muyuz biz ya? Daha fazla bu kreş kokan ortamda durmak istemiyorum. Size iyi eğlenceler.” Diyerek yerden kalktı ve çantasını alıp gitti.
Hepimiz bu tepkisine ağzımız açık bir şekilde bakakalmıştık.
“Sadece makyajını çıkartmasını istedim. Cezanın onu mutlu edecek bir şey olmasını beklemedi herhalde.” Dedim dudaklarımı birbirine bastırarak.
Ateş’in Buse’nin peşinden gitmesini beklerken bizimle oturmaya devam etmesini anlayamamıştım. Sonuçta ne olursa olsun sevgilisinin yanında olması gerekirdi.
Üçümüz de yerden kalkarken Derya mutfağa gidince biz Ateş ile baş başa kaldık.
“Neden peşinden gitmedin?” Diye sordum yerlerimize oturmadan önce.
“Çünkü gereksiz tepki verdi. Hatasını anladığında beni arar.”
“Ama o senin sevgilin. Sen kız arkadaşlarının peşinden gitmeyen prenses erkeklerden misin?” Diye sordum şakaya vurarak. Ateş, son cümleme gülmüştü.
“Eğer haklıysa giderim, neden gitmeyeyim? Hem…” Sustu. Birden yüzündeki gülümseme yerini ciddiyete bıraktı. “Senin peşinden hep gelirdim. Günlüğünde bu yazmıyor muydu?” Dediğinde yanaklarım kıpkırmızı oldu. Kalp ritmim hızlandığında daha fazla ayakta durmak istemeyip oturdum. Resmen benimle flört etmişti ya da ben kendimi mi kandırıyordum? Bunu asla bilemeyecek olsam da eski ilişkimizden bahsetmesi çok hoşuma gitmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.19k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |