
O günden sonra taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Derya, Buse’yi Ateş ile neden tanıştırdı bilmiyordum ama bunu iyilik olsun diye yapmadığını anlamıştım. Ateş’in ise Buse’ye gerçekten aşık olmadığını anlamak pek zor değildi. Ona olan bakışları bile içtenlikten çok uzaktı. Yine de ona olan duygularımı bilmeyecekti çünkü hafızam yerine geldiğinde bana yaptığı her şeyi yeniden yaşamışım gibi hissettim. Bütün bunların cezasını çekmesi gerekiyordu. Bu sırada Buse de sebep olduğu şeylerin bedelini ödemeliydi. İkisine karşı içimde biriken öfke taptazeydi. İnsanların hayatlarını bu şekilde etkileyemezler. Böyle bir hakları yoktu.
Aradan bir hafta geçti. Her şey aynı şekilde ilerliyordu. Ateş, Buse’yle olan ilişkisine devam ediyordu. Ben bir klinik açmak için hazırlanıyordum ve kliniğimi açacağım yeri tutmuştuk. Annemle babam benim için çok heyecanlıydılar.
Derya ve Ateş’e hâlâ hafızamın geri geldiğini söylememiştim ve ailemi de bu konuda tembih etmiştim. Bütün bu olaylar planımın bir parçasıydı ama önce yapmam gereken daha önemli bir iş vardı. Bir yüzleşme gerekiyordu.
Balkona çıkıp telefonuma sarıldım. Elimde duran not kağıdında yazan o numarayı aradığımda kalbim delicesine atmaya başladı. Günlerdir bu yüzleşmeyi bekliyordum ben.
Telefon açıldığında gerginlikten nefesimi tuttum.
“Alo?” Karşıdan gelen ses tüylerimi ürpertmişti.
“Hande.” Dedim tüm özgüvenimi toplayarak. Karşı taraftan uzun bir süre herhangi bir ses gelmedi. “Beni duyduğunu biliyorum.” Dediğimde hızlı hızlı nefes alıp vermeye başladığını duydum.
“Niye aradın beni?” Diye sorduğunda bu soruyu aramadan önce kendime çokça kez sorduğumu düşündüm.
“Benim seninle konuşmam gerekiyor. Yüz yüze konuşmalıyız.” Dediğimde Hande ağlamaklı bir ses tonuyla kahkaha atmaya başladı.
“Bizim konuşacak ne gibi bir şeyimiz olabilir?”
“Bence sen de gayet iyi biliyorsun ne olduğunu?”
Hande, tekrar uzun bir süre sustu.
“Peki, gel görüşelim o zaman.” Dediğinde güldüm.
“Yapma Hande, ayağına gelmemi bekleme. Ayağıma geleceğini ikimiz de biliyoruz, öyle değil mi?” Dedim iğneleyici bir ses tonuyla.
“Hâlâ küçük bir sürtüksün.” Dedi öfkeyle. Söylediği şeyi hiç ciddiye almadan konuşmaya devam ettim.
“Babanı da getirmeyi unutma. Halit Bey, beni yakından tanır.” Dedikten sonra telefonu kapattım. Telefonu kapattıktan sonra ellerimin feci şekilde titrediğini ve kalbimin deli gibi attığını fark ettim.
Az önce beni öldürmeye kalkan kişilerle bir buluşma ayarlamıştım. Bunu yapmamın hiçbir mantıklı açıklaması olmadığının farkındaydım ama yüzleşmek istemek, en doğal hakkımdı. Evet, beni ikisinden birinin öldürtmeye çalıştığını biliyordum. Bunu hissediyordum ve iç güdülerime güveniyordum. Sadece bilmek istiyordum; bir insan neden başka birini öldürtebilecek kadar gözünü karartırdı?
Şimdi rahatça günüme devam edebilirdim. Öncelikle Ateş ve Derya’yı arayarak bir buluşma ayarladım. Ateş’e Buse’yi de getirmesini söyledim. Buse, yanımızdayken Ateş’e yakın davranmak ve Buse’nin sinirden deliye dönmesini izlemek çok hoşuma gidiyordu.
Güzelce hazırlanıp onlarla buluşacağım mekana gittiğimde Ateş’in çoktan gelmiş olduğunu görünce çok şaşırdım. Ben bile erken gelmiştim, onun burada ne işi vardı?
Yanına doğru ilerlediğimde beni fark etmesi çok sürmedi. Fark eder etmez de ayağa kalkarak bana sarıldı. Aramızda geçen dostça bir sarılma bile bana çok şey ifade ediyordu.
Tam karşısına oturup sahte bir gülümsemeyle gözlerinin içine baktım.
“Nasılsın?” Diye sordu.
“İyiyim Ateş, sen nasılsın? Nasıl gidiyor ilişkiniz?” Diye sorduğumda bir saniyeliğine kaşları çatıldı ve sonra gülümsemeye devam etti.
“Ela, beni yanlış anlama ama her görüşmemizde bana özellikle ilişkimi sorman biraz garip olmaya başladı.” Aslında bunu şakayla karışık söylemişti ama ciddi olduğu bir kısmı da vardı.
“Bundan rahatsız olacağını düşünmedim. Bilerek yaptığım bir şey değildi.”
“Rahatsız olduğumdan değil… sadece ne bileyim…”
“Ne?”
“Arkadaş olsak da üstü örtülemeyecek bir geçmişimizin olması bazen normal olan şeylerin bile tuhaf görünmesine sebep oluyor sanırım.” Yeniden bu konulara girmesine bir türlü anlam veremiyordum.
“Ateş, hafızamı kaybettiğim için geçmişimizi hatırlamıyorum ve emin ol böyle daha rahat hissediyorum. Sen de unutmaya çalışsan ve şimdiki ilişkine odaklansan senin için daha iyi olmaz mı?”
“Sanırım haklısın, artık tüm bunlar yaşanmamış gibi hayatımıza devam etmek, bizim için daha iyi bir seçenek.” Dediğinde sanki sesinde bir hüzün kırıntısı hissetmiş gibi oldum.
“O zaman konuyu değiştirelim mi?”
“Olur. Klinik açma işleri nasıl gidiyor bakalım?”
“Harika. Aynı binada Fırat diye biriyle tanıştım. Üst katımda bürosu varmış. Avukatlık yapıyor. Taşınırken bana yardımcı oluyor.” Ben bunları anlatırken birden Ateş’in yüzü düştü.
“Senin adına çok sevindim.” Diyerek beni geçiştirdiği sırada Buse ve Derya mekana birlikte geldiler. Onları görünce hemen ayağa kalktım. Buse, Ateş ile beni baş başa görünce bu duruma çok bozuldu. Sanırım bundan haberi yoktu.
“Hoş geldiniz.” Dedim Derya’ya sarılırken.
“Hoş bulduk balım. İkiniz önden mi buluştunuz bakalım?” Derya’nın bu ani soruları kimsenin beklemediği yerlerden geliyordu.
“Hayır, ben geldiğimde Ateş buradaydı.” Dediğimde Buse, Ateş’e dönerek öfkeli bakışlar attı, Ateş ise bu bakışlardan gözlerini kaçırdı.
Bu sırada garson gelip siparişimizi aldı. Hepimiz kokteyl ya da bira söyledik. Sohbet etmeye başladığımızda zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. Bu sırada hava kararmıştı ve biz de çakır keyif olmaya başlamıştık. Kahkahalar havada uçuşuyordu ama Buse geldiği andan beri biraz bile eğlenmemiş gibi görünüyordu.
“Buse, eğlenmiyor musun yoksa?” Dedim sırıtarak.
“Yok canım, gülmekten ölüyorum.” Dedi kinayeli bir şekilde.
Derya biraz sarhoş olmuş gibiydi. Kemal ile yaşadığı uzak mesafe sorunlarından bahsetmeye başladı.
“Yok biz böyle yapamayacağız. Ateş, senin arkadaşın bir aptal ve beni hiç anlamıyor.” Bu sırada ben Derya’nın önünden bardağı alırken Ateş, Derya’ya kahkaha atarak gülüyordu.
“Derya, Kemal çok aptaldır, bilirim ama bildiğim bir şey daha varsa o da seni ne kadar çok sevdiğidir. Ben onun hiçbir kıza bu kadar bağlandığını hatırlamıyorum.” Dediği sırada bana kaçamak bakışlar atması kalp atışlarımı etkilemişti.
“Peki sen… Buse’ye aşık mısın?” Derya’nın sarhoş kafayla hiç düşünmeden sorduğu o soru, masayı sessizliğe gömmüştü.
“Derya, tamam artık sus.” Dediğim sırada Buse araya girdi.
“Niye susturuyorsun kızı? Ateş’in bana aşık olmadığını mı sanıyorsun?” Buse’nin saldırgan tavırları, şu an kaldırabileceğim en son şeydi.
“Hayır, böyle bir şey düşündüğüm için değil, Derya’nın daha fazla saçmalamaması için onu susturdum.” Deyince Buse öfkeyle Ateş’e doğru döndü.
“Sen niye hiçbir şey söylemedin? Cevap versene Ateş!”
“Buse, lütfen biraz sessiz olur musun? İnsanlar bize bakıyor.” Bu cevap Buse’yi tatmin etmemişti.
“Ateş, bana aşık olduğunu neden söyleyemiyorsun?” Buse’nin sabrı taşıyordu.
“Evet Ateş, kime aşık olduğunu söylesene.” Derya bir kez daha kontrolsüz bir şekilde konuşunca ortalık yangın yerine döndü. Ben ve Ateş, şok içinde Derya’ya bakarken Buse deliye dönmüştü.
“Kime aşık olduğunu mu? Ne diyor bu kız? Ateş!” Buse bir hışımla ayağa kalkınca Ateş de onunla birlikte ayağa kalktı. Ben de bu sırada Derya’yı kontrolüm altına almaya çalışıyordum.
“Buse saçmalama, otur şuraya. Derya, sarhoş işte görmüyor musun?”
“Sen önce kime aşık olduğunu söyle, bir duyalım bakalım!” Ortam fazlasıyla gerilmişti ve herkes de bize bakıyordu.
“Buse, çocuk gibi davranmayı keser misin?” Ateş, Buse’yi yerine oturtmak için kolundan çekti ama işe yaramadı.
“Söyle dedim sana! Kime aşıksın?” İşler iyice raydan çıktığında Ateş, bir anlığına bana baktı. Sonra da derin bir nefes alarak Buse’ye döndü.
“Sana aşığım Buse. Sana deli gibi aşığım, senin için ölüyorum. Oldu mu?” Ateş’in ağzından çıkan her kelime beni derinden yaralamıştı.
Buse’ye ilan-ı aşk ederken neden benim gözlerimin içine bakmıştı? Canımı yaktığının farkında mıydı?
Güçlükle yutkunup başımı bardağıma doğru hafifçe eğdim. Bu sırada Buse de yerine oturup bana zafer kazanmışçasına gülümsedi. Derya da gizlice masanın altından elimi tutarak beni teselli edip bana güç vermeye çalışmıştı.
“Herkes gerçeği duyduğuna göre artık kimse boş konuşamaz herhalde.” Diyerek Derya bana laf çarpıttığında sinirle başımı kaldırdım. Bu sırada Buse, Ateş’in dudaklarına uzun bir öpücük kondurmuştu. Bütün bunlar tam gözlerimin önünde gerçekleşirken kendimden böylesine bir sakinlik beklemiyordum. İçimde harlanan alevleri dışıma vurmamak için büyük özen gösteriyordum.
O kızın, gözlerimin önünde sevdiğim adamı öpmesine katlanabilecek gücü kendimde nasıl bulduğumu bilmiyorum.
“Daha fazla içmesen iyi olur.” Dedi Ateş öfkeli bir ses tonuyla Buse’nin önünden bardağını alırken.
“Sen nasıl istersen hayatım.” Dedi Buse rahatladığını belli eden bir gülümsemeyle.
“Ben bir tuvalete gideceğim izninizle.” Diyerek masadan kimsenin yüzüne bakmadan kalktım.
“Ben de gidecektim, birlikte gidelim Ela.” Diyerek Ateş de benimle kalktı. Bu sefer Buse’nin hiç umurunda olmamıştı çünkü o istediği zaferi elde etmiş, işi bitmişti.
Ateş ile ikimiz tuvalete doğru ilerlerken birbirimize hiçbir şey demedik. Yine hiçbir şey demeden tuvaletlere girdiğimizde içeride göz yaşlarımı tutamadım. Bu kadar güçsüz olmaktan nefret ediyordum ama aşk böyle bir şeydi işte. Seni her durumda savunmasız kılan lanet bir duygu. Bir süre ağladıktan sonra aynada kendime bakıp makyajımı düzelttim. Sonra da tuvaletten çıktım. Kapının önünde Ateş’i görünce çoktan masaya dönmüş olacağını düşündüğüm için şaşırdım.
Kollarını bağlamış ve duvara arkasını dayamıştı. Beni gördüğünde duruşunu düzeltip bana doğru birkaç adım attı.
“Hâlâ burada ne yapıyorsun, masaya dönmedin mi?” Diye sordum. Yavaş yavaş alkol beni de etkilemeye başlamıştı.
“Konuşmamız gerektiğini düşündüm.”
“Ne konuşacağız?”
“Az önce masada Derya’nın yapmış olduğu bu şey hakkında…” Lafını yarıda kestim.
“O sarhoş. Bundan bir anlam çıkartmaya gerek yok.” Diyerek yürümeye yeltendim ama Ateş, beni kolumdan tuttu.
“Ela, Buse bir şeylerden şüpheleniyor.” Dediğinde alaycı bir şekilde güldüm.
“Şüphe duyacağı hiçbir şey yok Ateş.”
“Geçmişte yaşadıklarımızı bilmiyor.” Dediğinde sinirlendim.
“Yeter artık. Ağzından düşürmediğin bu geçmiş kimsenin umurunda değil. Yaşandı ve bitti, anlıyor musun? Sen sevmeyi beceremediğin için bitti gitti. Hande ile evlendiğin anda bitmesi gerekiyordu zaten. Sadece biraz fazla uzadı, o kadar. Tamam mı?” Bu ufak isyanıma karşılık Ateş’in kaşları çatıldı.
“Hatırlıyorsun.” Dediği anda vücudum kaskatı kesildi. Bir şeyler düşünüp durumu düzeltmeye karar verdim.
“Sana verdiğim günlükte hepsi yazıyordu. Bir şey hatırladığım yok.” Dediğimde Ateş alay eder gibi güldü.
“O günlüğü okudum Ela. Evlilikten sonrasına dair hiçbir şey yazmıyordu.” O an ne diyeceğimi bilemedim.
“Ateş, kolumu bırakır mısın?” Desem de Ateş, beni duymuyor gibiydi.
“Her şeyi hatırlıyorsun, öyle değil mi? Beni… yaşadıklarımızı… bana olan öfkeni… aşkını…” Son söylediği beni iyice germişti.
“Lütfen, masaya dönebilir miyiz? Bir şey hatırladığım da yok. Hatırlasam hâlâ sana aşık olurdum değil mi?” Dedim durumu şakaya vurarak ama Ateş’in yüzünde büyük bir ciddiyet vardı. Hiçbir şey demeden öylece yüzümü incelediği sırada kolumu bıraktı. Ben tam rahatlayacakken elini belime atarak beni kendine doğru çekerek dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı. O telaşla ne yapacağımı bilemedim. Dudakları hâlâ dudaklarımdaydı ve nefesini yüzümde hissediyordum.
Böyle olmaması gerekiyordu. Böyle planlamamıştım ve şu an bunun için fazlasıyla hazırlıksız durumdaydım. Onu itmedim ve beni öpmesine izin verdim.
Dudakları dudaklarımdan ayrıldığı anda kollarının arasından sıyrılıp şok içinde ona baktım. Ateş, az önce beni öpmüştü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.48k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |