
Ateş’in bunu yaptığına inanamamıştım. İçerideki masada sevgilisi otururken ansızın tuvalet köşelerinde beni öpmesi ne demek oluyordu?
“Tam tahmin ettiğim gibi.” Dedi birden.
“Ne diyorsun sen?” Dedim anlamayarak.
“Eğer hatırlamıyor olsaydın çoktan yüzüme bir tokat atmış olurdun.” Dediğinde bu öpücüğü sadece beni denemek için verdiğini anladım ve öfke tüm vücuduma yayıldı. Yüzüne hak ettiği o sağlam tokadı attım.
“Senden nefret ediyorum.” Diye fısıldayarak hızlı adımlarla yanından uzaklaştım. O da hiçbir şey demeden peşimden geldi.
Sinirden resmen titremeye başlamıştım ama bunu masadakilere belli etmemem gerekiyordu. Sakin görünmeye çalışarak yerime oturdum. Gece boyunca bir daha hiç konuşmadım ya da Ateş’e bakmadım.
Derya da içmediği süre boyunca ayılmaya başlamıştı. Derya, biraz kendine gelince gitmek istediğimi belirttim. Herkes benimle birlikte onaylayınca hep birlikte kalkıp hesabı ödemeye gittik. Ateş, hepimizin hesabını ödemeye kalkınca daha da sinirlendim.
“Ne münasebet? Biz kendi hesabımızı öderiz.” Diyerek elini ittirdim ve Derya ile benim hesabımı ödeyerek kasanın önünden çekildim. Tek başıma mekanın çıkışına doğru ilerlediğim sırada bir adam yanıma geldi.
“Merhaba.” Dedi sırıtarak.
“Merhaba, bir şey mi vardı?” Diye sordum kibar bir ses tonuyla.
“Aslında çok önemli bir şey var.” Dedi gülerek. Adamın bu laubali tavrı canım sıktığı için kaşlarımı çattım.
“Ne vardı?”
“Güzelliğiniz göz kamaştırıcı. Gözüm sizi bir yerden ısırıyor ama…” Adamın lafını tamamlamasına izin vermedim.
“Bizim sizinle bir yerde tanışmış olmamız mümkün değil beyefendi. İyi akşamlar.” Deyip kapıdan çıktığımda peşimden geldi.
“Yapmayın lütfen. Neden bana konuşmak için bir şans vermiyorsunuz?”
“Beyefendi, konuşmak istemiyorumdur belki de!” Sesim biraz yükseldiği için sokaktan geçen insanlar dönüp bize baktı.
“Yoksa sevgiliniz mi var?” Laftan anlamayan tiplerdendi.
“Bu sizi hiç ilgilendirmez.” Yürümeye çalıştığım sırada bileğimden tutunca ufak bir korku içime oturdu. Bileğimi hemen çekip ondan uzaklaştım.
“Sen ne yaptığını sanıyorsun? Bana böyle dokunamazsın!” Diye bağırdığım sırada Ateş, öfke dolu bir şekilde kapıdan çıkıp adamın yakasına yapıştı. O anın şokuyla ne yapacağımı bilemeyip öylece olduğum yerde kaldım. Ateş’in hemen ardından kızlar da çıkınca koşarak yanıma geldiler.
“Ona nasıl dokunursun lan sen?!” Ateş, adamın yüzüne yumruğunu indirince kızlar çığlık attılar. Ben ise hiçbir tepki veremeden öylece izliyordum.
Adam da sinirle Ateş’i yakasından tutunca Ateş’e vuracağını düşündüğüm için bir cesaretle yanlarına koştum. Adamı ittirip aralarına girdim.
“Yeter! Defol buradan yoksa polis çağıracağım!” Tam bu sırada Ateş, tekrardan adama saldırmaya kalkınca ellerimi farkında olmadan Ateş’in kıpkırmızı olmuş olan yanaklarına koydum. “Ateş, lütfen dur. Bak bir kaza çıkacak, ne olur dur.” Diye fısıldadığımda Ateş, gözlerimin içine baktı. Sanki bana baktıkça öfkesi yavaş yavaş diniyor gibiydi. O an kimin orada olduğunun ya da neler olduğunun benim içim hiçbir önemi yoktu. Sadece yeşil gözlerine bakmak istiyordum ama o birden benden uzaklaştı. Tüm büyü bozulmuş gibiydi.
Buse, kıskançlıktan çıldırmış bir şekilde yanımıza geldiğinde bir olay daha patlayacağını düşündüm. Buse, dudaklarını aralayıp bir şey söylemek üzereyken Ateş, Buse’yi tutup öptü.
Yumruğumu sıktığımın farkında bile değildim. Tırnaklarım neredeyse avcumun içini delip geçecekmiş. Onların yanından hemen uzaklaşıp Derya’nın yanına gittim. Derya, benim nasıl hissettiğimi anlamış gibi görünüyordu. Bana sıkıca sarıldı.
“Sakın ağlama.” Diye uyardı beni kulağıma fısıldayarak. “Bu görüntü kirliliği için bir damla göz yaşın bile akmasın.”
Kalbimin nasıl acıdığını tarif edemezdim. Bu sahneyi yıllar önce de yaşamıştım. O zaman da aynı böyle sızlamıştı kalbim. Bir kalp için bu kadar acı fazla değil miydi? Dönüp arkasını bir baksa, nasıl hissettiğimi bir anlasa bu kadar rahat davranabilir miydi? Acımasız olmak her zaman kolaydı. Peki ya birinin acısına ortak olmak… bu herkesin yapabileceği bir şey değildi. Ateş, beni hep acılarımla baş başa bırakmıştı. Bana bu acıları yaşatan da oydu. İşte bu yüzden ondan intikam alırken biraz bile düşünmeyecektim.
Yüzüme en güzel gülümsememi yerleştirdim. Derya’nın kollarından sıyrılıp onlara doğru döndüm. İkisi sarmaş dolaş bir şekilde gayet mutlu görünüyorlardı.
“Hadi, eve gitmiyor muyuz?” Diye sordum.
“Ateş, biz baş başa dönsek?” Dedi Buse, vıcık vıcık bir tavırla.
Ateş önce bana bakıp tepkimi kontrol eder gibi beni inceledi. Sonra da Buse bakıp gülümseyip burnuna ufak bir öpücük kondurdu.
“Olur canım.”
“O zaman biz gidiyoruz, size de iyi geceler dilerim.” Dedim gülümsememi yüzümde zorla tutarak.
Derya ve ben, taksiye binerek onları arkamızda bıraktık. Taksiye bindiğim anda akan göz yaşlarım taksinin camına yansıdı. İçimi çekerek ağlamak istiyordum. Her şeyden herkesten kaçmak, uzaklaşmak istiyordum ama bunu yapabilecek gücüm olmadığını biliyordum. Bu yüzden kaçamıyorsam bütün bu olan olaylarla yaşamayı öğrenmem gerekiyordu.
Taksiyle önce Derya’yı evine bıraktık. Sonra da kendi evime vardığımda yatağıma uzanıp bir şarkı açtım. Can Ozan’ın Acıtır Gibi Severek şarkısını dinliyordum. Çok sevdiğim şarkıcılardan biriydi. Şarkıları duygu yüklüydü ve her cümlenin derin anlamları vardı. Hep günümüzün en özel şarkıcılarından biri olduğunu düşündüm. Şimdi de benim duygularıma tercüman oluyordu.
Şarkıyı dinlerken gözlerim yavaşça kapandı ve kendimi uykunun karanlık kollarına bıraktım.
Sabah gözlerimi yeniden açtığımda telefonumdan hâlâ müzik sesi geliyordu. Şarjının sabaha kadar dayanmasına epey şaşırdım. Sonra da yatağımdan kalkarak yüzümü yıkayıp annemle babamın yanına gittim.
“Günaydın.”
“Günaydın kızım.” Dediler hep bir ağızdan.
Yanlarından geçerek mutfağa gidip sabah kahvemi hazırladım. Kahve hazır olduğunda kendi aldığım gökyüzü mavisi olan kupaya koydum. Kupayı alarak balkona doğru ilerledim. Kahvemden bir yudum aldığım sırada telefonuma gelen titreşim dikkatimi dağıttı. Telefonumu elime alarak bildirimin nereden geldiğine baktığımda büyük bir gerginlikle kupayı camın kenarına koydum.
Hande’den bir mesaj gelmişti.
“İzmir’deyiz.”
Mesaj bu kadardı. Derin bir nefes alıp verdim. Onlarla tek başıma buluşmanın ne kadar mantıklı olup olmadığını düşünüyordum. Sonra bir saniye durup kendime olan güvenimi ve cesaretimi tarttım. Bunu yapabilirdim. Onlardan korkmamın hiçbir mantığı yoktu. Ama öncesinde birine haber vermeliydim. Başıma herhangi bir şey gelirse kimin yanında olduğumun bilinmesini istiyordum. Aklıma gelen tek isim Derya’ydı. Telefonu elime geri alıp Derya’yı aradım. Derya, uykulu bir sesle telefonu açınca hiç lafı uzatmadım.
“Derya, ben, Hande ve babası Halit Bey ile buluşacağım. Eğer benden uzun süre haber alamazsan polisi aramanı istiyorum. O zamana kadar sakın kimseye bir şey söyleme. Kimsenin bilmesini istemiyorum. Özellikle annem ve babamın.” Bunları tek bir nefeste söylemiş ve telefonu hemen kapatmıştım. Kapatmadan önce Derya’nın “Ne?!” Diye bağırdığını duymuştum.
Telefon kapandıktan sonra beni defalarca geri arayınca telefonumu bir süreliğine uçak moduna alıp Hande’ye buluşma yerini mesaj olarak attım. Bu sırada Derya’dan da mesajlar gelmeye başlayınca telefonumu cebime koydum. Hande, mesajıma cevap vermemişti ama gördüğüne emindim.
Annemle babamın yanına gidip onlara sıkıca sarılıp yanaklarından öptüm.
“Ben klinik için ihtiyaçları almaya gidiyorum. Sizi de çok seviyorum.”
“Biz de seni seviyoruz tatlım.” Dedi annem gülümseyerek.
“Bir şeye ihtiyacın olursa ara kızım.”
“Tamam babacığım.” Diyerek kapıyı çekip çıktım.
Hemen bir taksiye binerek buluşma yerine gittim. Sahilde, sessiz sakin bir yer seçmiştim. Rahat rahat her şeyi konuşmak istiyordum. Boş banka oturduğumda tam karşıdan gelen bir adam ve bir kadın silüeti gördüm. Heyecandan kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı. Birazdan beni öldürmek isteyen ve buna teşebbüs eden iki kişiyle karşı karşıya gelecektim. Bana yaklaştıklarında yüzlerini görünce tüylerim diken diken olmuştu. Ne hissetmem gerektiğini bilemez bir haldeydim.
Artık ikisi de tam karşımdaydı. Ayağa kalkarak karşılarına dikildim.
“Merhaba.” Dedim donuk sesimle.
Azrail’ime selam vermiş gibi hissediyordum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.49k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |