
Ateş’in yaşadığı şok ve içinde bulundu merak ile öfke bir aradayken şimdilik durumu daha fazla uzatmamanın en iyisi olacağına karar verdim. Koşarak çekmecemdeki ilk yardım çantasından bir sargı bezi alıp Ateş’in hareketsizce havada duran elinin yanına gittim. Ateş, Derya ve benden başka kimse durumun farkında değildi. Herkes çatık kaşlarla bizi izliyordu. Buse, Ateş’in eline müdahale etmeye çalışıyordu ama Ateş buna izin vermek yerine bütün dikkatini Hande ve Halit’e vermişti. Ateş’in eline bakmak için dokunduğumda Ateş gözlerini bana çevirdi. Çenesini sıktığını görebiliyordum. Ne diyeceğimi bilemediğim için hiçbir şey demeden elini açmaya çalıştım. O an bardağın yere düşmediğini, Ateş’in bardağı elinde sıkarak kırdığını gördüm. Cam parçaları elinin her yerindeydi ve eli resmen yarılmış durumdaydı.
“Ateş, hastaneye gitmemiz gerekiyor.” Diye fısıldadığımda odanın içindeki sessizlikten dolayı fısıldasam da herkesin duyabildiğini anladım.
“Sen mi çağırdın?” Diye sorunca başımı kaldırıp gözlerinin içine bakmaya çalıştım. İntikam almak meğerse ne kadar zormuş. Önce yutkundum sonra da derin bir nefes alıp verdim.
“Evet.” Dediğimde Ateş avucumun içindeki elini hızlı bir şekilde çekti.
“Nasıl yaptın?” Dedi bana hayal kırıklığıyla bakarak. Ben ise yüz ifademi hiç bozmadan başım dik bir şekilde gülümsemeye çalıştım.
“Senin bana yapmış olduğun her türlü kötülük kadar kolaydı.” Dediğimde gülmeye başladı.
“Sen delirmişsin! Kendine bunu yapacak kadar delirmişsin!” Dediğinde ondan uzaklaştım. Etrafımdaki insanların anlayamayan bakışlarına baktım ve sonra yeniden ona baktım.
“Ne kadar kolay konuşuyorsun? Yüzsüzlük sana çok yakışıyor, neden biliyor musun? Sen seviyorum dediğin kızı öldürmeye çalışanları bilip de onları polise vermeyecek kadar karaktersizsin de ondan.” Dedim acı içinde gülümseyerek. O an etrafta oluşan ölüm sessizliği her şeyi daha iyi anlatıyordu. Bir anlığına öfkeyle yanımıza kadar gelen İbrahim’i görünce olay çıkacağını anladım.
“Lan sen kimin yaptığını biliyor muydun?” Dedi dişlerini sıkarak.
Ateş’in çatık kaşları birden serbest kaldı. Pişmanlığı gözlerinden okunuyordu. İbrahim’e hiç bakmadı, sadece bana bakıyordu.
“Demek biliyordun!” Diyerek İbrahim tüm gücüyle Ateş’in yüzüne yumruk atınca aralarına girdim. Derya ve Buse korkudan çığlık attılar.
“İbrahim, yapma!” Dedim göz yaşlarım gözlerimi terk ederken. İbrahim o an büyük bir öfkeyle bana baktı.
“Bu adam için beni ortada bıraktın, Değer miydi?!” Aniden sesini yükselttiğinde şok içinde kalakaldım. Böyle bir tepki beklemiyordum.
“İbrahim, onunla bir ilgisi yoktu.” Ağlamamı durduramıyordum.
“Senin için canımı verirdim Ela ama sen senin canını bile önemsemeyen bir adamı tercih ettin. Şimdi size bu muhteşem ilişkide mutluluklar dilerim!” Diyerek arkasını dönüp hızlı adımlarla odadan çıkıp kapıyı sertçe kapattı.
Ateş yerden kalktığı sırada hiçbir şey demeden Halit ve Hande’ye doğru yürüdü. Tam önlerinde durup birden Halit’in boğazına yapıştı.
“Seni o gün gebertmeliydim.” Dediğinde Halit de Ateş’i ittirdi ve bir tokat da o attı.
“Sen o şansı çoktan kaçırdın evlat. Şimdi hayatta kalmak için bana yalvarsan daha iyi olur.” Dedi nefes nefese kravatını düzeltirken. Bu sırada Ateş Halit’e vuracakken Kemal ve Fırat araya girdi.
“Sen kaybettin!” Hande’nin sesiyle hepimiz ona doğru döndük.
“Sen ne anlatıyorsun bana Hande?!” Ateş, bu sefer de Hande’ye sesini yükseltince ben araya girdim.
“Anlamıyor musun? Yaptığın onca şeyden sonra arkanda bıraktığın yaralı insanlar, yaralarını iyileştirip karşına çıktı. Artık burada istenmiyorsun Ateş. Şimdi aptal sevgilini de al ve git buradan.” Dediğimde Buse üstüme yürüyüp bana tokat atmak için elini kaldırınca bileğinden tuttum.
“Buna bir daha cüret edersen seni mahvederim.” Diyerek onu ittirdim.
Ateş ve Buse bir anda kendilerini büyük bir taarruzun içinde bulmuşlardı. Kendilerini savunmalarına izin verilmediği için yavru bir kuş gibi ortada kalmışlardı. Bu yüzden her şeye rağmen yaptığım şeyden çok memnun kalmıştım. Ateş’in yüzüne yediği o yumruk ve tokat, içimi soğutmaya yetmese de gözlerindeki acı ve hayal kırıklığı içimi biraz olsun soğutmuştu. Bana yaşattığı her şey içindi bütün bunlar.
Ateş, son kez karşıma dikildi ve gözlerimin tam içine bakarak dudaklarını araladı.
“Umarım aldığın intikam ömür boyu seni mutlu etmeye yeter çünkü bundan sonra ben yokum.” O keskin cümleleri istemesem de içimde bir yerleri kesip atmıştı. Yine de ona karşı başımı eğmeden baktım.
“Mutlu olmak için sana ihtiyacım olsaydı son 5 senede hiç yüzüm gülmezdi Ateş Erdem.” Dediğimde alaycı bir şekilde gülerek daha fazla bir şey demeden yanımdan geçip gitti. Buse de hemen peşinden koştu.
Olduğum yerde gözlerimi kapatıp yeniden ağlamaya başladım.
*****
Aradan geçen bir haftada kendimi işime verdim. Danışanlarımdan başka kimseyle görüşmüyor ve kimseyi de aramıyordum. Bir defa Derya bana Ateş’in yurt dışına gittiğiyle alakalı bir mesaj yazmıştı. Canımın o zamandan beri nasıl acıdığını kelimelerle tarif etmem imkansızdı. Bana bir daha yüzünü görmeyeceğimi söyledikten sonra gerçekten de ülkeyi terk etmesi, ne kadar kararlı olduğunu gösteriyordu.
Belki de yolumuz burada ayrılmıştı. Gerçekten de bizim hikayemiz bitmiş olabilirdi. Birbirimizin kaderi değil de belki de sonu olmuştuk.
1 SENE SONRA:
Arabadan inip kliniğe doğru giderken çantam yere düştü. Ufak bir küfür ağzımdan kaçınca etrafta bir var mı diye kontrol ettim. Danışanlarımın küfür ettiğimi duyması istediğim son şey olabilirdi.
Saçımı düzelterek yukarı çıktığımda sekreterimin gülümseyen yüzüyle karşılaştım.
“Günaydın Ela abla.” Dedi sevecen bir şekilde.
“Günaydın canım.”
“İçeride yeni bir danışan var Ela abla.”
“Tamamdır, kolay gelsin. “ Diyerek içeriye girdiğimde bir adamın arkası dönük bir şekilde oturduğunu gördüm. Ceketim ve çantamı askıya asıp koltuğuma doğru ilerledim. Adam geldiğimi duymamış gibiydi. Herhangi bir tepki vermeyince ilk adımı ben atmak istedim. Bazı danışanlarım çekingen olabiliyordu.
“Merhaba.” Dedim sıcak bir şekilde ama bana cevap vermedi. Ben de karşısındaki koltuğuma geçerek ona doğru bir bakış attım.
Donakaldım. Gerçek anlamda ağzım açık kalmıştı. Karşımda o vardı. Tam bir senedir görmediğim o adam şimdi karşımdaydı. Yorgun görünüyordu. Sanki gözlerinin yeşili yavaşça solup gitmiş gibiydi. Ne diyeceğimi ne yapacağımı bilemedim. Öylece yere bakışını seyrettim bir süre. Sanki bana bakmaya çekiniyor gibi bir hali vardı. En sonunda ben sessizliği bozmak istedim.
“Ateş…” Yine de yüzüme bakamadı. Sadece ağlamaya başladı. Onu ilk defa bu kadar kötü görüyordum. Hemen oturduğum yerden kalkıp yanına oturdum. Oturduğum anda bana sıkıca sarılıp sesli bir şekilde hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti.
“Ateş, ne oldu sana?” Diye sordum büyük bir endişeyle.
“Ne olur anlat bana, bak ben seni dinlerim.” Dediğimde benden uzaklaştı. Göz yaşlarını silip uzun zaman sonra ilk defa gözlerimin içine baktı.
“Sana her şeyi anlatacağım.” Dediğinde kaşlarım çatıldı. Bu kadar büyük ne olmuş olabilirdi?
“Su içmek ister misin?”
“Hayır, ben sadece sana her şeyi anlatmak istiyorum Ela.”
Konuşmaya başlaması biraz uzun sürdü. Cümleleri kafasında nasıl toparlayacağını bilmiyor gibiydi. Önce tartıyor sonra önüme sunuyor gibiydi. Ve sonra olan oldu. Duyduklarım karşısında yıkılmamak elde değildi.
“Seni o gün o otel odasında Halit tarafından tehdit edildiğim için bırakıp gittim Ela.”
“Ne diyorsun Ateş? Bana niye anlatmadın o zaman?”
“Çünkü o zaman beni bırakmazdın. Zarar görmeni istemedim.”
“Peki ya Hande ile evlendikten sonra hemen boşanmana rağmen beni hayatında çıkartmanı nasıl açıklayacaksın?” Diye sorduğumda gözünden bir damla yaş aktı.
“Bilmek istiyor musun gerçekten?”
“Her şeyi bilmek istiyorum.”
“Ben kanserdim Ela. Kanser olduğum için Hande tedavi olmamı istedi ama ben tedavi olmayı kabul etmedim çünkü sensiz yaşamak hiç istemedim.” Dediği anda donakaldım. O an kaza geçirdiği geceyi hatırladım. Hafıza kaybım yüzünden önemsemediğim o konuşma zihnimin bir yerinden fırladı. Doktorun Ateş’e kanser atlattığını söylediğini nasıl unutmuş olabilirdim?
“Ateş… sen ne diyorsun? Aman Allah’ım!” Ellerimi saçlarımın üstünden geçirdim.
“Ela, bu yüzden onu polise vermedim. Çünkü tedavi olmam için elinden geleni yaptı ve belki bencilceydi bilmiyorum ama ona borcum vardı. Yapamadım işte, Allah beni kahretsin!” Diye sitem ettiğinde ona sıkıca sarıldım.
“Bana neden söylemedin?” Diyerek yeniden ağlamaya başladığımda o da beni kollarıyla sardı.
“Benden bunu nasıl sakladın?” Sıkıca sarıldım.
“Affet beni. Seni üzmek istemedim. Seni yeniden kazanmak için Derya’nın aklına uyup kıskandırmaya çalıştım ama elime yüzüme bulaştırdım. Seni daha da üzdüm. Ben elimi neye atsam berbat ediyorum. İğrenç bir insanım ben.”
“Hayır! Sus. Kendine bunları söylemene izin vermeyeceğim.” Dedim gözyaşlarımı silerek.
“Ela, ben seni her şeyden çok sevdim. Seni üzmemek için elimden geleni yaptım ama hep daha da üzdüm.” Dediğinde gözlerine baktım.
“Bana bunları en baştan anlatmış olsaydın aramıza kimse giremezdi. Ben seni asla bırakmazdım.” Dedim burnumu çekerek.
“Ölmeden son kez seni görmek ve yaşananları açıklamak istedim.” Dediğinde ne dediğini anlayamadım. Duraksayıp kaşlarımı çattım.
“Ne demek bu?” Sesim titremeye başladı.
“Ela…”
“Ateş, ne demek ölmeden önce..?” Gözleri artık gözlerime bakmıyordu.
“Kanserim nüksetti.”
Dudaklarının arasından çıkan o 2 kelime hayatımda duyduğum en acı cümleyi oluşturuyordu. Ellerim buz kesti, dudaklarım düğümlendi, gözlerim karardı.
Kanserim nüksetti…
“Hayır…”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.49k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |