46. Bölüm

44. Bölüm

Elçin Karaatlı
elcinkaraatli2024

“Lütfen, lütfen bunu söylememiş ol. Ne olur bu bir kabus olsun!” Ayağa kalkıp elimi sertçe başıma vurdum. Gözlerimi kapatıp yere çöktüm.

“Ateş, bana bunu yapamazsın!” Diyerek hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Ayağa kalkıp yanıma geldi ve eğilerek bana sıkıca sarıldı.

 

“Bu sefer yapamam. Bu sefer elimden hiçbir şey gelmiyor. Senin için her şeyle savaşabilirim ama ölümle savaşamam… ben bunu istesem de yapamam.” Dediğinde nefesimin kesildiğini hissettim. Bu diğer kaybetmeler gibi değildi. Bu tamamen kaybetmekten de öteydi. Onsuz bir hayat hiçbir zaman düşünmemiştim. Ne olursa olsun içimde bir yerde hep bana döneceğini biliyordum ama şimdi onu bir daha görmemek üzere kaybetme ihtimalim vardı.

 

“Hayır, Ateş…” Konuşamadım.

“Ela, lütfen sakin ol.”

 

“Hayır, bana izin ver… Lütfen bak tedavi olabilirsin.”

“Yapamam. Tedavi için durumum yok. Geçen defa Hande ve babası tedavi olmam için yardımcı olmuşlardı.” Dediğinde hemen telefonumu aldım.

 

“Ela, ne yapıyorsun?”

“Hande’yi arıyorum.” Deyince telefonu sinirle elimden çekip aldı.

 

“Sence buna izin verir miyim?”

“Sence ben senin ölmene izin verir miyim?” Kendimi hiç bu kadar çaresiz hissetmemiştim.

 

“Ela, ben sadece sana bütün yanlış anlamaların doğrusunu anlatıp seni son kez görebilmek için geldim buraya. Lütfen durumu zorlaştırma.” Dediğinde onu öfkeyle ittirdim.

“Senin bana böyle bir şey yapma hakkın yok! Bana artık bunları yaşatmaya hakkın yok! Yeter!” Diyerek masanın üstündeki her şeyi yere fırlatmaya başladım. Öfke ve acının karışımı, içimde bir fırtına yaratmış durumdaydı.

 

Onu kaybedemezdim. Bana yaşattığı onca şeyden sonra bir de bunu yapamazdı. Artık bıkmıştım ve bir şekilde delirmek üzereydim.

 

Bağırarak eşyaları fırlatırken Ateş bana sıkıca sarılıp kollarımı gövdeme sabitledi. Hareket edemeyeceğim kadar güçlüydü. Başını kulağımın arkasına koyup derin nefesler alıp verdi.

 

“Yapma…” Diyebildi sadece.

 

Bu sırada sekreterim korkuyla içeri girdi.

 

“Ela abla!” Diye bağırarak yanıma koştu.

“Çık dışarı!” Diye öfkeyle bağırdığımda korkarak adımlarını geri geri attı ve birkaç saniye içinde odayı terk etti.

 

Bağırmaktan resmen sesim kısılmıştı. Ufak sinir krizimden sonra biraz olsun rahatlamıştım.

“Tamam, bırak.” Dedim sakinleştiğimi belli ederek. O da yavaşça benden ayrılıp karşıma geçti.

“Lütfen anla beni.”

 

“Sen beni defalarca yüzüstü bıraktın. Beni sürekli üzdün, beni mahvettin. Şimdi bana bunu yapamazsın Ateş. Bana bunu borçlusun. Bana, hayatta kalmayı borçlusun.” Dediğimde Ateş, çaresizce gözlerimin içine baktı.

“Özür dilerim Ela… sanırım gitmem gerekiyor.” Diyerek gitmeye çalıştığında kolunu yakaladım.

 

“Ateş, bana bunu yapma n’olur…” Son kez yalvardım.

 

Ateş, yavaşça bana doğru dönüp ellerini yüzüme yerleştirdi.

 

“Seni çok seviyorum mavi gözlü dönüm noktam.”

 

Yüzü yüzüme doğru eğildiğinde beni öpeceğini anlayıp ağlamaktan sırılsıklam olmuş olan gözlerimi kapatıp dudaklarımı ona teslim ettim. O kadar güzel öptü ki beni… nazik, özlem dolu, istekli ama bir o kadar da veda eder gibiydi. Daha önceki tüm öpücüklerinden farklıydı. Hem tutkulu hem de can yakan bir öpücüktü bu.

 

Dudakları dudaklarımdan ayrıldığında gözleri yeniden buldu benimkileri. O andan aldığım güçle sıkıca sarıldım boynuna. Gitmesine izin veremezdim. Bu onu son görüşüm olamazdı.

 

“Vedaların en güzeli değil belki ama… sen veda edebileceğim en güzel şeysin.” Dediğinde yeniden ağlamaya başladım. O ise daha fazla durmadan benden uzaklaştı ve arkasına bile bakmadan odanın kapısından çıkıp gitti.

 

O gittikten sonra yere çöktüm ve haykırarak ağlamaya başladım.

 

“Ateş!” Resmen arkasında feryatlarımla kalakalmıştım.

Bir şeyler yapmam lazımdı. Böyle elim kolum bağlı bir şekilde oturup onun çaresizce ölmesini bekleyemezdim. Telefonu yeniden elime alarak derin nefesler alıp verdim ve sakinleşmeye çalıştım.

 

Telefon rehberime girerek Hande’nin numarasının üzerine bastım ve onu aradım. Uzun uzun çaldıktan sonra açmayacağını düşünerek telefonu kulağımdan çektiğimde telefon açıldı.

 

“Alo?”

“Hande…”

 

Hande, onu aramama şaşırmış olmalıydı ki birden sustu ve kısa bir süre geçtikten sonra cevap verdi.

 

“Ela, umarım önemli bir şeydir.” Hâlâ eskisi kadar kabaydı.

“Önemli olmasaydı aramazdım.”

 

“Ne oldu?” Bunu ona nasıl söyleyeceğimi bilemiyordum.

“Hande, bak senden isteyeceğim şey çok büyük bir şey ve bana yardım etmek zorunda değilsin ve biliyorum benden nefret ediyorsun ama…” Daha fazla cümleme devam edemedim. Sustum.

 

“Söyle işte ne söyleyeceksen.”

“Ateş’e yardım etmeni istiyorum.” Dediğimde birden bir kahkaha geldi.

 

“Ateş mi? Ateş ile hâlâ görüşüyorsunuz demek ki. İntikam falan hepsi hikayeydi.” Dediğinde sinirlendim.

“Hande, Ateş, bugün kliniğe geldi. Ölmeden son kez beni görmek için!” Dediğimde bir sessizlik oldu.

 

“Ölmeden önce mi? Anlamadım.” Ses tonu, Ateş için endişe ettiğini açık ediyordu. Bu yüzden de yardım edebileceğine olan inancım arttı.

“Kanseri nüksetmiş ve…” Ağlamaktan konuşamamayı sevmesem de bunu bir zamanlar sıkça yaşamıştım. “Tedaviye yetecek kadar parası yok ve ben ne yapacağımı bilemedim. Amerika’da tedavisini karşılayamam ama belki sen bir şeyler yapabilirsin diye seni aradım.”

 

Hande, yine sessizliğe büründü.

 

“Hande, lütfen…” Yutkunamadım.

“Ben ona yardım etmek istesem de o bunu kabul etmez. Benden nefret ediyor. Eminim yüzümü bile görmek istemiyordur.” Dediğinde göz yaşlarımı sildim.

 

“O kısmı ben halledeceğim. Parayı başka bir yerden ayarlamış gibi yapacağım. Ne olur sen sadece yardım et. Sana yalvarıyorum Hande. Eğer istersen karşına geçip diz çökerim, af dilerim ama lütfen yardım et.”

“Ela, benim onun hayatını kurtarmak için bu kadar şeye ihtiyacım yok. Ben onu…” Duraksayıp nefes alıp verdi. “Kimsenin hoşuna gitmese de ben onu hâlâ çok seviyorum.”

 

İşte bu öyle bir andı ki, iki kadını birbirine düşman eden o aşk; aynı amaç uğruna yine aynı iki kadını bir araya getirmişti. Tek adam ve yürekleri paramparça olmuş olan iki kadın…

 

“Çok teşekkür ederim.” Diyebildim sadece.

“Parayı hemen hesabına aktarıp hastaneyi konu hakkında bilgilendiririm.”

 

Telefonu kapattıktan sonra aceleyle askıdan çantamı ve ceketimi alarak odadan çıktım. Gülcan beni görünce yüzü asık bir şekilde ayağa kalktı. O an durup ona baktım.

 

“Özür dilerim.” Dedikten hemen sonra koşmaya devam ettim.

 

Sevdiğim adamı kurtarmam gerekiyordu. Kader tekrardan yollarımızın kesişmesini uygun gördüyse bunun bir sebebi olmalıydı. Bu sefer her şeye baştan başlama şansımız olabilirdi. Ateş, bu hastalığı atlattıktan sonra önümüzde hiçbir engel kalmayacaktı ve biz birlikte mutlu olabilirdik.

 

Bu son 5 senede öğrendiğim bir şey varsa o da korkmadan, kaçmadan ve hatta vazgeçmeden yaşamaktı. Ben çokça kez bunların hepsini yaptım.

 

Aşkıma sahip çıkmam gereken yerde korktum ve kaçtım ama bu sefer bunların olmasına izin vermeyecektim. Ateş, onun ölmesine izin vereceğimi düşünüyorsa büyük bir yanılgı içerisindeydi.

 

Telefonumda numarası yoktu ama onu kimin yanında bulacağımı gayet iyi biliyordum. Bu yüzden de Kemal’i aradım.

 

“Kemal, Ateş yanında mı?”

“Evet.” Dediği anda telefonu yüzüne kapatıp arabama bindim ve arabamı Kemal’in evine doğru sürdüm.

 

Kemal ve Derya ayrıldıktan sonra evlerini ayırmışlardı. O zamandan beri de hiç görüşmemişlerdi. Bu bir senede çok fazla şey olmuştu.

 

Düşüncelerle boğuşurken telefonum çalınca önemli bir şeydir diye kimin aradığına bile bakmadan hemen açtım.

 

“Alo?”

“Kendimi tanıtmama gerek var mı küçüğüm?” Bu sesi nerede olsa tanırdım.

 

“Ne istiyorsunuz Halit Bey?” Diye sordum bıkkın bir ses tonuyla.

“Kızımı arayıp Ateş için para isteyen sensin, ben bir şey istemiyorum.”

 

“Biz kızınızla bu konuyu konuşup anlaştık. Siz tam olarak niye aradınız?” Diye sordum büyük bir merakla.

“Bana, Ateş’in hayatını kurtarmak için neden para vermem gerektiğini anlatır mısın? Çünkü bu adamı defalarca öldürmek istedim ve o da beni öldürmeye çalıştı. Şimdi ölüm ona bu kadar yakınken niye kendi ayağıma sıkayım evlat?” Duyduklarım karşısında şaşkınlıkla ne diyeceğimi bilemedim. Arabayı sağa çekip tüm dikkatimi bu konuşmaya verdim.

 

“Halit Bey, bakın bu öyle bir şey değil. Bu bir hastalık ve herkesin başına gelebilecek bir şey.” Dediğimde Halit kıkırdadı.

“Bana ne bundan? Sonuçta benim başıma değil onun başına geldi. Ölüm bugün onun kapısını çalmak istedi. Kutlama yapmak yerine kızımı rahatsız etmeni hiç etik bulmadım küçüğüm.” Bu laflardan sonra artık kendime hakim olamadım.

 

“Kızın da ben de onu seviyoruz! Sen sevgiden ne anlarsın? Sen iğrenç bir adamsın ve bunu bile bile sana laf anlatmaya çalışıyorum! Allah kahretsin! Ben o kadar çaresizim ki senden para dileniyorum.”

“Küçük hanım, en iyisi saygı çerçevesinde konuşabileceğin zaman ara beni.” Diyerek suratıma kapattığında telefonu büyük bir öfkeyle yan koltuğa atıp bağırdım.

 

Bu adamdan nefret ediyordum. En başından beri birlikte olamamamızın sebebiydi bu adam. Şimdi çaresizce ondan ve kızından para dileniyordum.

 

Ben şimdi ne yapacağım?

Bölüm : 23.07.2025 01:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...