
Ateş’in bana geldiği o günden sonra onu bir daha görmedim. Onu kurtarmak, yeniden hayata tutunmasını sağlamak için elimden geleni yapmış olsam da hiçbir şey elde edemedim.
Günlerce ağlamaktan kupkuru kalan gözlerimle yeni bir güne gözlerimi araladığımda aklıma gelen ilk şey telefonuma bakmak olmuştu. Ateş’ten en ufak bir haber, bir arama veya bir mesaj beklesem de o hiçbir zaman gelmeyecek gibiydi.
Ateş’in ölmüş olabileceğini düşünmek bile beni paramparça ederken her gün korkuyla Kemal’i arıyordum.
“Kemal..”
Artık Kemal, her gün aramama o kadar alışmıştı ki direkt olarak haber almadığını söylüyordu ama bugün bir gariplik vardı.
“Ela, gelmen gerekiyor.” Dediğinde bir terslik olduğunu anlamam uzun sürmedi. Telefonu kapattığım gibi kahvaltımı bile etmeden arabama koştum. Aceleyle Kemal’in evine sürdüm.
Arabadan iner inmez derin derin nefesler alıp verdim. Kendimi her şeye hazırlamaya çalışıyordum. Duyabileceğim, beni yıkabileceğini düşündüğüm her şey aklımda geçip gidiyordu.
Daha fazla beklemenin bir anlamı olmadığını anladıktan sonra titreyen bacaklarımla yavaş adımlar atarak kapının önüne kadar geldim. Zili çalmak hiç bu kadar zorlamamıştı. Kalbim hızla atarken kalp krizi geçireceğimi sandım ama yine de o kapıyı çaldım.
Kapının açılması uzun sürmemişti ve kapıyı açan kişi Kemal değildi. Orada olmasına çok şaşırdığım biriydi, Derya’ydı.
“Derya…” Ne diyeceğimi bilemedim. O da şaşkın gibi görünüyordu ama beni gördüğüne değil. Onu şaşırtan başka bir şey gibiydi.
İçeriye doğru bir adım attığımda Derya kapının kenarına doğru çekildi. Upuzun koridoru geçtiğimde salona doğru ilerlediğim sırada göz hizama giren kişiler beni yavaş yavaş şoka sokmaya başlamıştı.
Önce Buse’yi gördüm. Umutsuzca yere baktığını gördüğümde neler olduğunu anlamaya çalıştım ama sonra İbrahim’i görünce kafam daha da karıştı. Biraz daha ilerlediğimdeyse asla görmeyi beklemediğim isimler karşıma çıktı.
Uğur, Hande, Gökay, Yaren ve Ümit… Son beş yılda tanıdığım kim varsa buradaydı sanki. Neler olduğunu anlamak için Derya’ya doğru baktığımda o da habersiz gibi göründü.
İçeriye girdiğimde hepsi teker teker beni görür görmez yavaşça ayağa kalktılar.
“Neler oluyor burada?”
“Tanıdığım, tanıdığın kim varsa çağırdım.” Dedi Hande.
“Merhaba Ela.” Uğur’un sesini duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu. Onu görmeyeli yıllar olmasına rağmen bana olan haklı kırgınlığını hatırladığımda yeniden bir ağırlık bindi kalbime.
“Uğur, seni görmeyi beklemiyordum.” Sonra diğerlerine doğru döndüm. “Hiçbirinizi görmeyi beklemiyordum. Ben çok şaşkınım ama…” Hande’ye doğru döndüm. “Neler olduğunu açıklar mısın Hande?”
“Babam yardım etmeyi kabul etmedi Ela. Ne yaptıysam kabul ettiremedim. Halit Kara’yı ikna etmek sandığından daha da zor. O yüzden de… bize yardım edebileceğini düşündüğüm herkesi çağırdım.” Dediğinde etrafımdaki herkese baktım.
“Herkesi anladım da Ümit ve Yaren ile ne gibi bir alakan var? Ben bile yıllardır görmedim onları.” Dediğimde Ümit ve Yaren mahcup bir şekilde bana baktılar.
“Onlar okulda benim gözüm ve kulağımdı.” Hande’nin söylediklerine karşılık bir kez daha şoka uğradım.
“Sen dalga mı geçiyorsun? Ümit?” Derya, öfkeli ve hayal kırıklığına uğramış gözlerle onlara baktı. Ben ise hiçbir şey söylemedim. Sadece acıyormuş gibi bakışlarımla küçülttüm onları.
“Buradaki herkes bize yardım etmeye hazır mı?” Diye sorarken gözlerim İbrahim’e yöneldi.
“Her şey geride kaldı. Ben bir insanı hayata döndürmek için elimden geleni yapmaya hazırım.” İbrahim’den bunları duymak beni çok duygulandırmıştı. O gerçekten çok saf kalpli bir insandı.
“Her ne olursa olsun hepinize teşekkür ederim. Bugün Ateş’e yardım etmek için buradasınız, o yüzden de bu zamana kadar yaşadığımız her şeyi geride bırakmaya hazırım. Bu süreçte destek olmak istediğiniz için teşekkür ederim.” Cümlem biterken aniden ağlamaya başladığımda Derya bana sıkıca sarıldı.
“Ela, elimizden geleni yapmaya hazırız.” Gökay omzuma elini koyup desteğini belli etmeye çalıştı.
*********
Ertesi gün hepimiz hesaplarımızdaki bir miktar parayı benim hesabımda birleştirmeye karar verdik ve herkes tanıdığı bazı yerlerden bu konu hakkında bilgi almaya çalışıyordu. Ben de evde bu konu üzerinden geçiyordum ki birden zil çalınca tüm dikkatim dağıldı. Sandalyeden kalkıp kapıya doğru gittim. Kapıyı açtığımda karşımda Halit Bey’i görünce şaşkınlığımı gizleyemedim.
“Sizin burada ne işiniz var?”
“İçeri geçebilir miyim?” Yüzünde yine o saçma sapan gülümseme vardı.
“Ne söyleyeceksen kapıdan söyle. Benim size ayıracak vaktim yok Halit Bey.” Dedim kararlı bir ses tonuyla.
“Öyle olsun küçük hanım. Bilmeni isterim ki Ateş için yapmış olduğunuz yardım kampanyasından haberim var ve buna engel olmak için elimden gelene yapacağım.” Dediğinde öfkenin vücut bulmuş haline dönüştüm.
“Seni gebertirim, duydun mu beni? Seni kendi ellerimle gebertirim!” Diyerek ona saldırmaya kalktım ama bu sırada İbrahim araya girdi.
“Neler oluyor burada? Nil, dur!” Diyerek beni sıkıca kavradı.
“Sen ve Ateş gibi küçük farelerin küflü bir peynir için savaşmasını izlemekten yoruldum. Kızıma ve oğluma yaptıklarınızı unuttuğumu düşünmedin herhalde Ela. İkiniz de dünyanın en mutsuz insanları olmalıydınız ki evren Ateş’in yüzüne güldü ve ona ölüm gibi güzel bir kurtuluş bahşetti ama şunu bilmelisin ki Ela, bundan sonra hayat senin için hiç kolay olmayacak. Seni, aileni ve senin etrafında olan herkesi tek tek harcayana kadar durmayacağımı bilmeni isterim. Üzerime saldırmaya kalkarak yaptığın bu hadsizliği ömür boyu mutsuz olmakla ödeyeceksin!” Diye bağırdığında daha da gözüm döndü ve kendimi tutamayıp İbrahim’in kollarından sıyrıldım. Hızla Halit’in üzerine giderek onu yakasından tuttuğumda o da beni üstünden atmaya çalışıyordu.
“Allah belanı versin artık yeter!” Diyerek ittiğimde az kalsın merdivenlerden düşüyordu ama İbrahim onu kolundan yakaladı.
“Ela!” Diyerek bağırdı. Ben şoka girmiş bir halde olanları idrak etmeye çalışırken İbrahim nefes nefese kalmış, Halit ise tedirgin gözüküyordu.
“Neden bunu yapıyorsun? Neden işleri bu kadar zorlaştırıyorsun? Neden düzgün bir hayat sürmemize izin vermiyorsun? Ne istiyorsun bizden?” Yeniden ağlamaya başladım. Artık çok yorulmuştum. Az kalsın birini öldürüyordum ve artık her şey çok zorlaşmaya başlamıştı. Bu ben değildim.
“O adamı birini öldürebilecek kadar seviyor musun?” Dedi birden.
Başımı kaldırıp göz yaşlarımın arasından yüzüne baktım.
“Evet… ölürüm de öldürürüm de…” Dediğimde İbrahim olayın şokuyla elini ağzına götürdü.
“Tamam. Madem bu kadar seviyorsun. O zaman sizi rahat bırakacağım. Küçük sefil hayatınızda yaşayıp gidin. İnan bana sana saygı duydum Ela Erdem.” Halit’in sözlerine karşılık ne diyeceğimi bilemedim. En başından beri ondan kurtulmak için onu öldürmeye teşebbüs etmem gerektiğini bilmiyordum.
“Gerçekten rahat bırakacak mısın bizi?” Diye sordum inanamayarak.
“Evet, ben sözümün eriyimdir. Ama sizi uyarıyorum, bir daha karşıma çıkmaya cüret etmeyin.” Diyerek arkasını dönüp gittiğinde olduğum yere çöktüm.
İbrahim, hâlâ olanları hazmedememiş gibi görünüyordu. Yavaşça yanıma gelip oturdu.
“Onu bu kadar sevdiğini bilmiyordum.” Dedi tebessüm etmeye çalışarak.
“Ben de bilmiyordum.” Diyebildim soluk soluğa.
“Seni hiç böyle görmedim Ela. Söz veriyorum elimden ne gelirse yapacağım.”
İbrahim’e dönerek sıkıca sarıldım.
Sonrasında gerçekten daha da aktif bir şekilde yardımcı olmaya başlamıştı. Herkes Ateş için bir şeyler yapmaya çalışırken Ateş’in ortalarda olmaması fazlasıyla garipti. Kemal de ulaşamadığını söylüyordu.
Mutfaktan kahvemi alarak salona geçtiğimde telefonumun çaldığını duyarak kahveyi masanın üzerine bıraktım ve telefonumu açmak için odama gittim.
Bilinmeyen bir numaranın aradığını görünce merakla telefonu açtım.
“Alo?”
“Ela, benim Ateş.” Dediğin heyecandan ne yapacağımı bilemedim.
“Ateş! İnanamıyorum. Ne zamandır sana ulaşmaya çalışıyorum. Sen neredesin? Neredeysen oraya geleceğim.” Dediğimde bana bulunduğu yeri tarif etti. Ben de bir kağıda not alarak adresi navigasyona yazdım. Benim evime uzak bir yerde oturuyordu. O yüzden varmam biraz uzun sürse de sonunda bulunduğu apartmana gelmiştim. Apartmanın kapısından girdiğimde bana söylediği gibi gördüğüm ilk dairenin kapısını çaldım. Açması çok uzun sürmedi.
Karşımda yeniden onu görünce heyecandan dört köşe oldum.
“Ateş..” Dudaklarımdan dökülen isminin ardından ona sıkıca sarıldım. O da bana sarıldı.
Birlikte içeriye geçerek karşılıklı oturduk.
“Özür dilerim. Tekrar ortadan kaybolmam doğru olmadı biliyorum.”
“Sorun değil, ben sadece seni bulmak için çok fazla uğraştım.” Dedim şakayla karışık bir şekilde gülerek.
“Ben bir süre düşündüm Ela.”
“Neyle ilgili?”
Son gördüğüm halinden sonra kendine çeki düzen vermiş, özen göstermiş gibi duruyordu. Oturduğu yerden kalkarak yanıma geldi.
“Bu zamana kadar yaşamış olduğumuz her şeyi düşündüm ve bir şeyin farkına vardım.” Dediğinde daha da meraklandım.
“Anlamadım Ateş, ne demek istiyorsun?”
“Sevgilim olur musun?” Dediğinde şaşkın gözlerle gözlerine baktım. Böyle bir şey duymayı hiç beklemiyordum.
“Üzgünüm, böyle sormak garip oldu farkındayım ama lafı uzatmak istemedim. Ben ikimizin hiç ciddi bir ilişkisi olmadığını fark ettim ve bize bir şans vermek istedim. Tabii ki sen de istersen.” Dediği sırada kalbim göğüs kafesimden çıkacak gibi atmaya başladı. Bunun için yıllarca beklemiştim ve şimdi tam karşımda bana duymak istediğim şeyleri söylüyordu.
Aniden dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda bu hareketimi bekliyormuş gibi beni elleriyle sıkıca kavrayıp kucağına aldı. Büyük bir açlık ve şehvetle öpüyordum dudaklarını.
Dudakları dudaklarımdan yavaşça çekildi ve gözleriyle gözlerime baktı.
“Bu evet demek mi?” Dedi gülerek.
“Tüm kalbimle…” Ve sonra yeniden dudakları dudaklarımla buluştu.
İçimizde yılların vermiş olduğu bir özlem vardı. Aceleyle üzerimi çıkarttığında ben de çoktan gömleğinin düğmelerini açmaya başlamıştım.
“Seni istiyorum Ela.” Dediğinde alt dudağımı ısırıp gülümsedim.
Elimi pantolonuna götürüp kemerini çıkarttım. Elim fermuarına geldiğinde ben kucağındayken kalçalarımdan tutup ayağa kalktı. Beni muhtemelen yatak odasına götürüyordu.
Yatak odasına geldiğimizde beni sertçe yatağın üzerine bırakıp fermuarını açtı ve pantolonunu çıkarttı. Bu sırada benim altımdaki eteği de sıyırıp bir kenara attı. Üstüme çıktığından dudaklarımı sertçe öpmeye devam etti ve dudakları yavaşça çenemde, boynumda ve göğüs çatalımda şekiller çizmeye başladı. Beni tahrik etmek için elinden geleni yapıyordu ve fazlasıyla da başarılı oluyordu.
“Ateş…” İsmi istemsizce dudaklarımdan döküldüğünde bu daha da hoşuna gitmiş gibi görünüyordu. İç çamaşırını çıkarıp bir kenara fırlattı ve benim sütyenimin kopçasını da hızlı bir hareketle açtı.
Göğüslerime öpücükler bıraktığı sırada dudakları göbek deliğime kadar inmişti.
Geriye kalan iç çamaşırımı da çıkarıp attığında yeniden dudaklarımı öptü.
Bedenlerimiz birleştiğinde uzun zamandır hiçbir şeyden bu kadar keyif almadığımı hatırladım.
Ateş, bana tek bir hareketiyle yaşadığımı hissettiren tek kişiydi. Ben de onun yaşaması için elimden ne geliyorsa yapacaktım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.49k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |