48. Bölüm
Elçin Karaatlı / Dönüm Noktası / 46. Bölüm (FİNAL)

46. Bölüm (FİNAL)

Elçin Karaatlı
elcinkaraatli2024

Gözlerimi araladığımda uzun zaman sonra ilk defa mutluydum. Uzun zaman sonra ilk defa içimde çocuksu bir heyecan vardı. Beni nereye götüreceğini bilmediğim bir heves vardı.

 

İçimde bir yerlerde hep bir eksik olduğunu bilerek yaşadım ama bu eksiğin Ateş olduğunu bilmiyordum. Onu görmeye geldiğimde bana hayatımın en güzel günlerinden birini yaşattı.

 

Ben uyandığımda o duştan çıkmış saçlarını kurutuyordu. Yataktan yavaşça kalkarak banyoya doğru birkaç adım atıp kapıdan usulca eğilip ona baktım. Yüzünde bir tebessümle, sessizce kurutma makinasının sesinden anlayamadığım bir şarkı mırıldandığını gördüm.

 

Hasta olmasına rağmen bu kadar neşeli olması beni ayrıca mutlu etmişti ama şimdi onu tedaviye ikna etmem gerekiyordu. Bana hayır demeyeceğine emindim. Yavaşça kapıyı tıklattığımda aynadan bana baktı ve yüzündeki gülümseme genişledi.

 

“Uyandın mı güzelim?” Diyerek elindeki kurutma makinasını bir kenara koydu ve bana doğru dönüp sıkıca sarıldı.

“Çok uyumuşum, neden uyandırmadın ki beni?”

 

“Uyandırmaya kıyamayacağım kadar güzel uyuyordun ve seni uyurken izlemeyi de çok özlemişim.” Dedi saçlarımı nazikçe boynumun gerisine atarak.

“Bundan sonra bol bol izleyebilirsin, vaktimiz çok.” Dediğimde Ateş’in gülümsemesi yüzünden silindi. Nedenini anlamadığım için şaşırdım.

 

“Karnın acıktı mı?” Diye sordu birden konuyu değiştirmek istercesine.

“Biraz açım galiba.”

 

“O zaman Ateş Şef’in spesiyaliyle tanışma vaktin geldi.” Dediğinde dudaklarımın arasından bir kıkırdama çıktı. Ben kıkırdadığımda bana adeta büyülenmiş gibi baktı ve dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu.

 

Ateş, mutfağa gittiğinde ben de duşa girip çıktım. Ateş’in bornozu olduğunu düşündüğüm bornozla sardım bedenimi. Sonrasında saçlarımı kurutmaya başladığımda yatak odasının kapısı açıldı ve içeriye Ateş girdi.

 

“Ela…” Dedi boğuk bir sesle. Gülerek arkamı döndüğümde Ateş’in yerde yattığını görünce elimdeki kurutma makinasını yere düşürdüm.

“Ateş!” Çığlık atarak yanına eğildim. Bilinçsiz bir şekilde yerde öylece yatıyordu. Bacaklarımın titremesine rağmen ayağa kalkıp soğukkanlı olmaya çalıştım ve gözlerimden akan yaşlara rağmen mantıklı düşünmek için elimden geleni yaptım. Önce elime telefonu alarak ambulansı aradım. Zar zor durumu açıklayıp adresi verdim ve sonrasında telefonu yatağın üzerine fırlatarak Ateş’in yanına tordum ve başını dizime koyarak yanaklarını okşadım.

 

Korka korka da olsa nabzını kontrol ettim. Neyse ki nabzı atmaya devam ediyordu.

 

“Seni çok seviyorum. Beni duyuyor musun? Seni bırakmayacağım ama n’olur… sen de beni bırakma.” Konuşmaya çalışırken bir yandan da ağlıyordum. Bir süre sonra ambulans sesini duyarak kapıyı açtım.

 

Ambulans ekipleri gerekeni yapmak için aceleyle yatak odasına doğru koştular.

 

******

 

Hastanedeyken herkese haber verdiğim için neredeyse herkes bulunduğumuz hastaneye gelmişlerdi. Hande, İbrahim, Derya, Kemal, Gökay ve Buse…

 

Her gelen bana Ateş’in nasıl olduğunu soruyordu ama ben de hiçbir şey bilmiyordum. Doktorlar beni içeri almıyorlar. Delirmek üzere bir haldeyken doktor odadan çıktı.

 

“Ateş Erdem’in yakınları siz misiniz?” Diye sorduğunda öne atıldım.

“Ben sevgilisiyim. Durumu nasıl?”

 

“Hitap etmek adına isminizi öğrenebilir miyim?”

“Ela.”

 

“Ela Hanım, Ateş Bey’in kanseri ilerlemiş. Kanser olduğunu biliyordunuz herhalde değil mi?” Zar zor yutkundum.

“Evet.”

 

“Maalesef durumu çok ağır ve bunca zaman tedaviye başlamaması da işimizi bir o kadar zorlaştırıyor.” Doktorun söyledikleri gittikçe daha da kötüye gidiyordu.

“Ne yapmamız lazım? Söyleyin… ben her şeyi yapmaya hazırım.” Sesli bir şekilde ağlamamak için elimi ağzıma götürdüm.

 

“Ameliyat olması gerekiyor. Beynindeki tümörü almamız lazım.”

“Tamam alın o zaman. Ameliyat olsun.” Dedim hevesle.

 

“Fakat sizi uyarmam gerekiyor: Bu çok riskli bir operasyon. Ateş Bey’i kaybetme olasılığımız çok yüksek. Ameliyatta herhangi olumsuz bir durumla karşılaşmasak bile daha sonrasında problem çıkabilir. Aslında bu tamamen onun vücuduna bağlı bir durum. Ne kadar güçlüyse hayatta kalma şansı o kadar artıyor.” Duyduklarıma karşılık ben daha fazla konuşamadım ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bu sırada Derya beni teselli ederken Hande araya girdi.

 

“Ameliyat için belli bir süresi var mı? Onu ikna etmemiz kolay olmayacak.”

“Geçen her dakika Ateş Bey’in aleyhine olur. Zaten yeterince geç kalınmış bir tedaviyi daha fazla ertelemenizi tavsiye etmem. Daha net konuşmam gerekirse...” Doktor önce susup benim perişan halime baktı sonra da derin bir nefes alıp verdi.

 

“Eğer hemen şimdi ameliyata girmezse her an ölebilir. Bu durum ölüm riskini arttırıyor. Aslına bakarsanız bunu Rus ruleti gibi düşünebilirsiniz. Kurşunun denk gelmesi an meselesi.” Dediği anda mahvoldum. Derya’ya sıkıca sarıldım.

 

“Hayır, kaybedemem!”

“Yapamam Derya!” Ben bağıra çağıra ağlarken İbrahim ve Gökay da yanıma geldi. Biraz olsun sakinleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı.

 

Tam bu sırada Hande karşıma geçip beni omuzlarımdan sıkıca kavradı ve ayağa kaldırdı.

 

“Ela bana bak.” Dedi sakince.

“Yapamam, ben kaybedemem.” Kendimi kaybetmiş şekilde sayıklıyordum ve bu sırada yüzüme sert bir tokat indi.

 

“Bana bak dedim!” Diye bağırınca etrafta ölüm sessizliği oluştu.

“Yaşamasını mı istiyorsun? O zaman savaş! Küçük bir kız gibi ağlamayı, sızlanmayı bırak ve onun yaşaması için savaş! Onu kendin için yaşat! Onu seven herkes için yaşat!” Omuzlarımı bırakıp geriye çekildi ve eliyle göz yaşlarını sildi. “Onu benim için yaşat…”

 

Aşık bir kadının, sevdiği adam için başka bir kadına yakarışını izlemiştim.

 

“Duydun mu beni? Şimdi içeriye gir ve ona yaşamasını emret. Çünkü bunu sadece sen yapabilirsin Ela.”

 

Hande’nin konuşmasından ve tokadından sonra biraz olsun kendime gelmiştim. Göz yaşlarımı elimin tersiyle silerek kararlı ve sert adımlarla Ateş’in odasına girdim. Kapıyı arkadan kapattığım sırada Ateş’in yattığı yerden cama baktığını gördüm.

Benim içeriye girdiğimi gördüğünde olduğu yerde doğrularak bana gülümsemeye çalıştı. Yatağının yanındaki koltuğa hiçbir şey demeden oturup sadece onun soluk yeşil gözlerine baktım.

 

“Özür dilerim.” Dediğinde şaşırdım.

“Ne için özür diliyorsun?” Diye sordum anlayamayarak.

 

“Güzel olabilecek bir günü mahvettim.”

“Bu senin suçun değil.” Diyerek onu rahatlatmaya çalıştım ama o çok garip bir şekilde kendine acıyor gibiydi.

 

“Sanırım başaramayacağım. İyi bir sevgili olamayacağım. Buradan gitmem gerekiyor Ela.” Dediğinde ona aklımı kaybetmiş gibi bakmaya başladım.

“Artık saçmalamayı kes. Sadece beni dinle. Tedavi olacaksın, olman gereken bir ameliyat olduğunu biliyorsundur. Hemen o ameliyatı olacaksın ve bu lanet hastalığın tedavisini görüp kurtulacaksın. Sonra da birlikte mutlu bir hayat yaşayacağız.” Ateş, söylediklerimi ciddiye almıyor gibiydi.

 

“Ela, anlamıyorsun.”

“Hayır sen anlamıyorsun!” Elimde olmadan sesimi yükselttim.

 

“Bak, seni çok seviyorum ve bu zamana kadar seni hep sevdim ama gördün işte… biz birlikteyken hiçbir zaman mutlu olamadık. Ben senin hayatında huzursuzluk yaratmaktan başka ne yaptım? Ben de farkındayım ölmemi istemeyeceğinin ve seni anlıyorum ama sen de beni anla. Birlikte olamıyoruz, sensiz de yaşayamam Ela.” Oturduğum yerden kalktım ve üzerine doğru eğildim.

“Bir defa da olsa korkaklık etme ve aşkımıza sahip çık. Her şeyin farkındaysan bana bunu borçlu olduğunun da farkındasındır.”

 

“Ela…” Konuşmasına izin vermedim.

“Ya o ameliyatı olursun ya da sen kendini öldürmeden önce ben kendimi öldürürüm.” Bu ona söyleyebileceğim son şeydi. Söylediğim şey karşısında Ateş dehşete kapılmış gibi baktı yüzüme.

 

“Saçmalamayı bırak.” Dedi sert bir sesle.

“Blöf yaptığımı mı sanıyorsun? Madem ameliyat olmayı kabul etmiyorsun ve ölmek istiyorsun, o zaman nasıl yapıldığını izle.” Diyerek hızlı adımlarla Ateş’in az önce seyrettiği cama doğru yürüdüm. Ateş başta ne olduğunu anlayamamıştı ama sonra idrak ederek yataktan aceleyle kalktı.

 

“Ela!” Tek ayağımı camdan aşağı ayağımı uzattığım sırada beni belimden sıkıca kavrayıp geriye doğru çekti.

“N’apıyorsun sen?1” Deliye dönmüş gibi görünüyordu. Resmen sesi titriyordu. Beni o kadar sıkı tutuyordu ki canım yanmaya başlamıştı.

“Eğer o ameliyatı olmazsan sana yemin ederim bunu yaparım.” İkimiz de titriyorduk.

 

******

 

  

Bu olaydan sonra ameliyat olmayı kabul etti. Ameliyatın da riskleri olduğunu bildiğim için içim hâlâ rahat değildi. Doktor Ateş’in karşısına geçerek bütün riskleri ona anlattı. Ateş ise büyük bir ciddiyetle doktoru dinleyerek söylediği her şeyi kabul etti ve ameliyatı istediğini söyledi.

 

İçimde çok garip bir his vardı.

Doktor iki gün sonraya ameliyat tarihi koyduğunda bir tarafım onu ameliyatta kaybedecek olursam yaşayacağım acıyı ve vicdan azabını düşünürken bir tarafımda ameliyat başarılı geçtiğinde sonraki hayatımızın ne kadar güzel olacağını düşünüyordu.

 

Artık birlikte mutlu olabilmemiz için hiçbir engel olmayacaktı.

 

Ameliyat günü geldiğinde Ateş’in yanında ellerini tutuyordum. Herkes bizi hastane koridorunda bekliyordu. Hemşire gelip Ateş’i ameliyata hazırladıktan sonra Ateş, hemşireden birkaç dakikalığına odadan çıkmasını rica etti.

 

“Ne oldu sevgilim?” Diye sordum merakla.

“Seninle konuşmak istediğim önemli bir şey var.” Dediğinde iyice meraklandım.

 

“Dinliyorum.”

“Ela, ameliyattan çıkamama ihtimalim var.” Dediği anda onu susturdum.

 

“Sakın bir daha böyle bir şey söyleme.”

“Güzel sevgilim, sakin olur musun?” Diyerek beni sakinleştirmeye çalışsa da onun öldüğünü düşünmek istemiyordum.

 

“Şimdi o ameliyata girmeden önce yapmak istediğim bir şey var.” Diyerek komodinin çekmecesini açıp içinden bir şey aldı.

“O ne?”

 

“Sen benim hayatıma giren, en güzel şeysin Ela. Yaşadığımız bunca şeye rağmen hâlâ burada benimle olduğun için sana ne kadar teşekkür etsem az ama… yaptıklarım için de bir o kadar özür dilerim.”

“Sorun değil sevgilim. Bunları konuşmuştuk zaten.” Diyerek yanağını okşadım.

“Konuşmadığımız bir şey var. Ben yaşanan onca şeyden sonra bir şeyin farkına vardım. Hayatımın her anını seninle geçirmek istiyorum. Eğer o ameliyatta çıkabilirsem bu hastaneden bir amaç uğruna çıkmak istiyorum.” Diyerek avucunu açarak küçük bir kutuyu fark etmemi sağladı. Sonra o kutuyu yavaşça açarak içindeki parlak taşlı yüzükle birlikte nazikçe bana doğru uzattı.

“Benimle evlenip kalan ömrümüzde benimle yaşlanmayı kabul eder misin?” Dediği anda şaşkınlıktan dilim tutuldu. O kadar duygulandım ki konuşamadım. O yüzden de dudaklarımı dudaklarına bastırdım. O da beni kollarıyla sımsıkı sardı.

“Bu evet demek mi?” Diye sordu durup. Ben mutluluktan ağlayarak başımı onaylarcasına salladım.

 

“Evet…” Diye fısıldadım. O da heyecanlı bir şekilde yüzüğü kutusundan çıkartıp sağ elime taktı. Sonra yeniden sarılıp birbirimizin kokusunu içimize çektik.

“Seni çok seviyorum hayatımın dönüm noktası.” Dediğinde ağlamakla gülmek arasında kalmış bir şekilde yanağından öptüm.

 

“Ben de seni çok seviyorum Ateş Erdem.”

 

Bu sırada hemşire içeri girdi.

“Böldüğüm için özür dilerim ama Ateş Bey’i ameliyata almamız gerekiyor.” Dedi gülümseyerek.

 

İkimiz de toparlanıp başımızla onayladık ve hemşirenin geçmesine izin verdik. Ateş yavaşça sedyenin üzerine yattığında kendimi ağlamaktan geri koyamadım.

 

“Ağlama güzelim, birazdan yanında olacağım.” Dediğinde aslında buna kendinin bile inanmadığını fark ettim.

“Ateş, sana bir şey olmasına izin verme olur mu?”

 

“Ne olacak bilmiyorum ama en azından savaşmadan bırakmayacağım seni Ela.” Dediğinde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Hemşireler Ateş’i sedyeyle odadan çıkartırlarken Hande sedyeyi durdurdu.

“Lütfen güçlü ol olur mu?” Diyerek Ateş’in kolunu sıvazladı.

 

“Seni o aptal erkek arkadaşından kurtarırken olduğum kadar güçlü olacağım.” Dedi Ateş gülerek. Hande de buna karşılık güldü. Ve sonra İbrahim geldi.

“Ölme.” Dediğinde Ateş ona tebessüm etti.

 

“Affet beni kardeşim. Sana yaşattıklarım için affet.” Ateş’in İbrahim’den af dilemesi beni daha da kötü yapmıştı. Geri dönmeyecek gibi herkesle vedalaşıyordu.

“Sen de beni affet. Birkaç defa yanağını morarttım. Gerçi hak etmiştin ama…” İbrahim ve Ateş kendi aralarında güldüler.

 

Sonra Kemal ve Derya geldiler.

 

“Kanka, sakın gideyim deme orada da bulurum seni. Duydun mu beni?” Kemal başta gülmeye çalışsa da sonrasında ağlamaya başlayıp Ateş’e sıkıca sarıldı.

“Oğlum erkek adam ağlar mı? Ne yapıyorsun ya?” Diyerek güldü Ateş ama sonra o da ciddileşti ve Kemal’e sıkıca sarıldı.

 

“Bir an önce çık ve eskisi gibi bize yemeğe gel tamam mı?” Derya, Ateş’e sıcak bir şekilde gülümsedi.

“Sebzeli çorbanı yemek için geleceğim.”

 

Ve sonra hemşireler Ateş’i bizden alıp götürdüler. Benim ağlamam bir süre sonra durmuştu. Artık herkes hastanenin koridorunda sessizce Ateş’in çıkmasını bekliyorlardı. Ateş’in içeride uzun kalması istemeden de olsa herkesi tedirgin etmişti ama yine de kötü düşünmemeye çalışıyorduk.

Kalbim deli gibi atıyordu ve ellerim buz gibiydi. Karnıma sürekli kramplar girerken nefes almak fazlasıyla zordu. Bu çaresiz bekleyiş beni neredeyse öldürecekti.

 

“Of nerede kaldı? Artık çıkmış olması gerekmiyor muydu?” Diyerek söylendiğimde Hande yanıma gelip elini omzuma koydu.

“Merak etme, her şey yolundadır. Birazdan çıkacaktır.” Dediği sırada ameliyathanenin kapısı açıldı ve ben telaşla oraya doğru koştum. Kalbim neredeyse ağzımda atıyordu.

 

Doktoru görür görmez durdurdum. Yüzünde maske vardı o yüzden surat ifadesini anlayamıyordum.

 

“Doktor bey! Ameliyat bitti mi? Ateş iyi mi?” Doktor önce bana sonra da etrafımdakilere baktı.

 

Hâlâ bir şey dememiş olması ne anlama geliyordu?

 

“Doktor bey…” Diyebildim sadece.

“Üzgünüm Ela Hanım. Gerçekten elimden gelen her şeyi yaptım ama… maalesef kurtaramadık.”

 

Öylece kalakaldım. Hayatımda ilk defa ağlayamadım, bağıramadım, tek bir kelime edemedim. Öylece bakmaya devam ettim. Doktor önümden geçip giderken Hande’nin feryadını duyarken ben hiçbir şey yapamadım. Canım öylesine yanıyordu ki… bunu anlatamazdım.

 

Derya yanıma gelerek göz yaşlarının arasından beni sarsıyordu ama ben hiçbir tepki veremiyordum.

 

“Ela…” İbrahim’in teselli vermeye çalışan sesiyle ilgilenmedim. O an oradaki hiçbir şeyle ilgilenmedim. Ben bir anda yok olmuş gibi hissettim. Ateş gitmişti. Sonsuza dek bırakmıştı beni.

 

Bana son kez “seni seviyorum.” Dediği an gözlerimin önüne geldiğinde daha fazla dayanamayıp dizlerimin üstüne düştüm.

“Hayır…” Dudaklarımın arasından dökülen ilk kelime buydu.

“Ateş…” Ve sonra onun adı.

 

O an yaşadığım şoktan kurtulup durumun tam anlamıyla farkına vardım.

“Ateş!” Ses tellerim yırtılana kadar bağırdım.

“Beni bırakmaz!” Sinir krizi geçiriyordum.

 

“Ela, sakin ol, nefes al!” İbrahim ve Gökay beni tutmaya çalışıyorlardı.

 

“Hayır, gidemez! O bana evlenme teklif etti, gidemez! Bırak!” Bu sırada Ateş’i ameliyathaneden çıkarttılar.

 

Gülerek gittiği sedyenin üstünde cansız bedenini yatarken görünce fenalaştım.

Sedyeye doğru koştum.

“Ateş! Gitme, n’olur bırakma beni!” Üzerindeki beyaz örtüye tutunuyordum ama İbrahim ve Gökay beni çekmeye çalışıyorlardı.

“Ateş, sevgilim kalk hadi! Kalk gidelim hadi Ateş!” Yanaklarını ellerimin arasına aldım. Sımsıkı sarıldım bedenine.

 

“Ateş!” Nefesim kesiliyor gibi hissettim. Dudaklarını öptüm, yanaklarını, alnını ve ellerini öptüm. “Gitme sevgilim gitme!” Ve o an gözlerim karardı.

 

5 YIL SONRA:

 

İstanbul’un güzel bir bahar gününde hava almak için dışarı çıkacağım sırada kapı çaldı. Kapıya doğru gidip elimdeki çantayı yere bıraktım ve kapıyı açtım. Kapıda Ferdi Amca’yı görünce Hayal’i almak için geldiğini anladım.

 

“Hoş geldin Ferdi Amca. Sen içeri geç istersen. Ben Hayal’e haber vereyim.”

“Kızım kusura bakma habersiz geldim ama çok özledim minik prensesi.” Dediğinde tebessüm ettim.

“Olur mu öyle şey? Siz geçin içeri.”

 

Hayal’in odasına giderek hazır olup olmadığına baktım.

 

Hayal benim kızım. Ateş’in ölmeden önce bana bıraktığı en güzel hediyeydi. Hayal de onun gibi kumral saçlı, yeşil gözlü doğmuştu. Çok güzel bir kız çocuğuydu. Eminim Ateş, onu görebilseydi ona hayran kalırdı.

Gün geçtikçe babasına benzeyen bu kız, benim bundan sonraki yaşama sebebimdi.

 

Odasına girdiğimde onu göremedim.

“Hayal?” Bana cevap vermediğinde biraz endişelendim.

“Kızım, neredesin?” Odasında birkaç adım attığımda masasının altına girdiğini gördüm.

 

“Hayal, ne yapıyorsun orada bakalım?” Diyerek gülümsedim. Elinde bir resim görünce şaşırdım.

“Babamla sana bakıyorum anneciğim. İkiniz bu fotoğrafta çok güzel çıkmışsınız.” Dediğinde fotoğrafı yavaşça elinden aldım.

 

Yıllar önce bir lunaparkta çekildiğimiz o fotoğrafa bakıyordu.

Hayal’i kendime doğru çekip sıkıca sarıldım.

“Anneciğim, babam hiç gelmeyecek mi?” Dediğinde istemsizce ağlamaya başladım.

 

“Bebeğim, bunları konuşmuştuk ama hatırlıyor musun? Baban bizi izliyor ve seni çok seviyor.” O dediklerimi anlamayan masum gözlerle bana bakarken ben ona babasının ondan haberi bile olmadan öldüğünü nasıl söyleyebilirdim ki?

“Hadi güzel kızım, gel bak deden gelmiş. Seni parka götürür belki.” Dedim göz yaşlarımı silip gülümsemeye çalışarak. O da kafasını onaylarcasına sallayarak ayağa kalkıp yatağının üstünden sırt çantasını aldı ve koşarak dedesinin yanına indi.

 

Ben elimdeki o fotoğrafa bakarken Ateş’in o an yanımda olmasını o kadar çok istedim ki…

Yine de bizi bir yerlerden izlediğine inanmak istiyordum. Hayal’i güzelce büyütüyor oluşumla gurur duyduğunu, Hayal’in güzelliğiyle büyülendiğini ve ikimizi de çok sevdiğini düşünerek kendimi teselli ediyordum. Aradan beş yıl geçmişti ama acısı ilk gün ki kadar tazeydi.

 

Hayal, onun yokluğunu hissetmesin diye elimden geleni yapsam da bu bir yere kadar işe yarıyordu. Neyse ki Gökay, İbrahim ve Kemal ona babası gibi davranıyorlardı ve hiçbir şeyden eksik kalmaması için her şeyi yapmaya çalışıyorlardı.

 

Ateş’in gidişi beni yıkmıştı ama Hayal ruhumu yeniden inşa etmişti. Acımı bir kenara bırakıp sevgimle ona tutundum. Mutlu olması için elimden geleni yaptım ve hep iyi bir anne olmaya çalıştım.

 

Ateş’i hâlâ çok seviyorum ama hayatımı Hayal’e adadığım için bu acının beni yeniden yıkmasına izin veremezdim. Elimdeki fotoğrafı Hayal’in çekmecesine koyarak derin bir nefes aldım.

 

Hayat böyleydi işte. Ateş benim Dönüm Noktam olmuştu. Bana hayatımın en güzel hediyesini verip gitmişti.

 

Yaşamıma anlam kattığın için teşekkür ederim Ateş Erdem ,iyi ki seni seçmişim.

Bölüm : 06.08.2025 01:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...