
Gözler yalan söylemezdi. Dudaklar her zaman bir yabancıydı belki ama kalp her zaman en sadık dosttu.
Aradan tam tamına 3 ay geçti. Ateş sonunda nişanlı bir adamdı. Ona başlarda nişanlı diyebilmek bu kadar kolay olmasa da artık üzerimde bir alışmışlık vardı. Mutlu değildim ama mutsuz olduğum da söylenemezdi. Sanki onu o yüzüğü parmağına takmış olduğu gece unutmuş, sanki kalbimden söküp atmış gibiydim. Üzerimde derin bir rahatlık vardır. Yüzümde artık eskisinden daha fazla gülümseme beliriyordu. Ayrıca o 3 ayda Uğur ile yavaş yavaş bir flört aşamasına gelmiş ve herkesten gizli bir şekilde buluşup deliler gibi eğleniyorduk. Bu kadar kısa bir sürede tüm bunların oluşu çok garipti ama artık gariplik benim normalim olmuştu.
Uğur'a aşık değildim, onu o anlamda sevmiyordum belki ama onunla gülümsemeyi seviyordum. Onunlayken her şeyi unutup uzun zamandır ilk defa kendim olabiliyordum. Eminim o da tüm bunların farkındaydı.
Uğur, beni yurdun önünden almaya gelmişti. Normalde kızlarla buluşup okula öyle giderdim ama son zamanlarda Uğur ile gizlice takılabilmek için onlara bahaneler uyduruyordum.
Uğur yine yurt kapısının önünde elinde bir buket çiçekle bekliyordu. Çiçekler bir ilk olduğu için şaşkınlığımı gizleyemedim. Kıpkırmızı güller almıştı bana, oysa ben lale severdim. Ona doğru yürürken gülümsemeye çalıştım çünkü bu bana biraz fazla gelmişti.
''Uğur, bunlar ne?'' Çiçekleri büyük bir heyecanla bana doğru uzattı.
''Senin kadar güzel değiller belki ama yine de görünce aklıma sen geldin ve almak istedim.'' Klişe sözler ve yanlış çiçek seçimiyle beni biraz da olsa germişti ama yine de kibarlık açısından çiçekleri gülümseyerek elinden aldım.
''Teşekkür ederim... çok güzeller.'' İki cümle arasındaki duraksama onun bile gözünden kaçmamıştı ama yine de bozuntuya vermedi.
''Bugün okula gitmek yerine seni özel bir yere götürmeme izin verir misin?'' Gözlerinde belirgin bir heyecan vardı.
''Ama bugün önemli bir dersim var. Hem konu kaybetmek istemem.'' Bahane bulmaya çalıştığım çok aşikardı. Onun bu fazla romantik halleri alışılagelmiş bir durum olmadığı için beni biraz tedirgin etmişti.
''Peki, dersten sonra gidelim o zaman.'' Artık bahanem kalmadığı için kabul etmek zorunda kalmıştım. Sonra yavaş adımlarla okula doğru yürümeye başladık. İkimizin fakültesi ayrı yerlerde olduğu için bir yerden sonra onunla yollarımız ayrılmış ve ben tek başıma devam etmiştim. Elimdeki çiçekleri ne yapacağımı düşünürken atmaktan başka çarem olmadığını fark ettim. Çünkü okula bu çiçeklerle gidemezdim. Ben gözlerimle bir çöp kutusu ararken karşıdan acele bir şekilde Ateş geliyordu. Başta beni görmemişti, önemli bir işi olduğu çok belliydi ama sonra göz göze geldik ve gözleri bir anlığına kucağımdaki çiçeklere kaydığında o telaşlı halinden eser kalmamış ve olduğu yerde kalakalmıştı. Ben yürümeye devam etmek zorunda hissedip başımı yere eğdim. Ona bakmamaya çalışıyordum ama ona yaklaştığımda beynim durmamı emretmiş gibi aniden durdum.
Bu karşılaşmanın bir açıklaması olmalıydı. Ona normal bir şekilde, sadece bir hocammış gibi selam vermeliydim ki bu durum sonrasında tuhaf kaçmamalıydı. Ben tam selam verecektim ki arkamdan gelen Uğur'un gergin sesini duydum. İkimizin de gözleri Uğur'a doğru döndü. Uğur tam yanımda durup önce tehditkar gözlerle Ateş'e baktı, sonra da zoraki bir gülümseme ile gözlerimin içine baktı.
''Canım, sana vermem gereken diğer hediyeyi unutmuşum özür dilerim.'' Diyerek elindeki süslü kutuyu bana uzattı. Sonrada hiç beklemediğim bir şekilde yanağıma doğru uzanıp küçük bir buse kondurup beni Ateş'in karşısında çok kötü bir duruma düşürmüştü. Bunlar onluk hareketler değildi ve beni düşürdüğü durum da hiç hoş değildi. Ateş'e doğru dönüp meydan okurcasına ''Merhaba hocam. Kusura bakmayın sohbetinizi bölmemişimdir umarım ama kız arkadaşıma vermem gereken bir şey vardı.'' İşte asıl şok bu cümleden sonra gelmişti. Kaşlarımı çatıp inanamayan gözlerle ona baktım ve sonra da Ateş'in vereceği tepkiyi merak edip ona doğru döndüm.
Ateş, hâlâ tek bir kelime etmemişti. Yüzünde anlam veremediğim bir ifade vardı ve beni korkutuyordu. Ateş, önce bana döndü ve sonra da gözlerini Uğur'a çevirip hiç beklemediğim bir şekilde gülümsedi.
''Sorun değil, biz de zaten sadece selamlaşacaktık.'' Elini Uğur'un koluna doğru uzatıp sıvazladı. ''Size iyi eğlenceler.'' Cümlesi bittiği anda aramızdan sıyrılıp hızla uzaklaşmaya başladı. Öylece arkasından bakakalmıştım. Bu tepkisi her şeye rağmen içimde bir şeyleri kırmıştı sanki. Yinede o an en güçlü duygum Uğur'a olan öfkemdi.
''Sen ne yaptığını sanıyorsun?'' Önce sakince sordum.
''Bak biliyorum, aslında tüm bunlar için çok erken ama ben zaten bugün seninle bunu konuşacaktım. Artık aramızdakileri bir adım ileri götürmenin zamanı gelmedi mi sence de?'' Uğur, karşımda pişkin pişkin sırıtırken yüzüne bir tokat indirmek istedim.
''Öyle mi? Buna sen çoktan karar vermişsin zaten. Hatta fikrini yaşatmaya bile başlamışsın!'' En sonunda sesime hakim olamadım.
''Ela, kızdın mı gerçekten?'' Diye sorduğunda daha da çıldırdım.
''Sen benimle dalga mı geçiyorsun? Beni resmen küçük duruma düşürdün! O hareketler neydi öyle? Sen kim olduğunu sanıyorsun da beni küçük kıskançlık oyunlarında bir piyon gibi kullanabileceğini sanıyorsun? Seni hiç tanıyamamışım!'' Öfkeli bir şekilde yürümeye başladığımda bileğimden tuttu.
''Ela, tamam özür dilerim. Daha yavaştan alırız.'' Sözleri hiç normal değildi.
''Sen delirmişsin! Sence şu hareketinden sonra seninle bir daha konuşur muyum sanıyorsun?'' Sonra da yürümeye devam ettim. Allah'tan daha fazla peşimden gelmedi. Çiçeği de yürürken hiç umursamadan yere attım. Biraz sonra fakülteye varmıştım. Binanın önünde Yaren, Ümit ve Derya beni bekliyorlardı. Yaren, Ümit'e sataşıyordu her zamanki gibi.
''Oğlum, senin fakülten yok mu? Gitsene sen artık.'' Ümit de gülerek göz deviriyordu.
Yanlarına vardığımda beni fark ettikleri anda tek tek sarıldılar ve hemen bir sorun olduğunu anladılar.
''Ne oldu sana?'' Diye sordu Derya.
''Hiçbir şey olmadı.''
''Emin misin fıstık? Çünkü o öfkeli bakışları nerede olsa tanırım.'' Dedi Ümit takılarak.
''Yoksa Ateş hocayla mı karşılaştın?'' Yaren de artık durumu bildiği için hemen kendi içinde komplo teorileri üretmişti.
''Evet karşılaştım ama sorun o değil.'' Dediğimde Derya tek kaşını kaldırıp merakla bana baktı. Hepsi anlatmamı beklediği için biraz anlatmaya çalıştım. ''Ateş ile karşılaştığımız sırada Uğur yanıma gelerek saçma sapan bir boy gösterisi yaptı ve benim onun sevgilisi olduğumu söyledi.'' Dediğimde hepsi ağzı açık bir şekilde bana baktı.
''Oha! Bu Uğur neymiş ya?'' Yaren'in tepkisi üzerine göz devirdim.
''Hiç de böyle bir şey yapacak adam değildir aslında.''
''Ama yapmış Ümitçiğim.'' Derya kolarını kavuşturdu.
''Peki Ateş ne tepki verdi?''
''Yaren biliyor musun? Gülümseyip bize iyi eğlenceler diledi. Bilmiyorum, o an kendimi çok kötü hissettim. Sanırım kıskanmasını beklediğim için böyle öfkelendim, bilmiyorum.'' Yüzümü astığım anda Derya ve Yaren bana sarıldılar.
''Artık ikiniz de birbirinize karşı olması gereken mesafeyi koydunuz. Ondan bunu beklemen ve onun bunu yapması durumu daha da kötüleştirirdi. Bence Ateş olgun davranıp önüne bakmış. Sen de artık aynısını yapmalısın çünkü kalbinde o adamla yaşayamazsın.'' Derya'nın sözleri acı ama gerçekti.
''Haklısın.'' Biz konuşurken Ateş fakülteye geri dönmüş ve hiç bana bakmadan içeri girmişti. Sanki onun için gerçekten öylesine bir öğrenciymişim gibi. Aslında son 3 aydır tüm yaptığımız buydu ama yine de bugün olan tavrından sonra bu durum yeniden acıtmaya başlamıştı. Derin bir nefes alıp gözlerimi onun girdiği kapıdan çektim.
''Hadi girin artık. Ders beklemez kızlar.'' Ümit'in uyarısıyla hepimiz içeri doğru girdik.
Tam modum yeniden yükselmişken Ateş ve müstakbel eşi Hande hocayı yan yana gördüm. Hande hoca hararetli bir şekilde Ateş'e bir şeyler anlatıyor Ateş ise parmağındaki yüzüğü ovalayıp yere bakıyordu. Onun da morali bozuk gibiydi. Acaba aceleyle gitmesi gereken yer neresiydi?
Daha fazla onlara bakmadan oradan geçecektim ki Hande hoca eliyle beni durdurdu.
''Tatlım, seninle bir şey konuşmalıyım, bir ara odama uğra Ela.'' Böyle söylediğinde çok endişelenip Ateş'e baktım ama o Hande'nin bir öğrenci olduğumu öğrendiğini bilmiyordu bu yüzden sadece benimle aynı ortamda olmanın gerginliğini taşıyordu. Bir şey söylemeden sadece başımla onaylayıp yürümeye devam ettim. Ama neredeyse bütün gün bunu düşünüp işin içinden tek başıma çıkamadım. Bunu Ateş'e anlatıp anlatmamam gerektiğini bilmiyordum.
Hande telefonda benim sesimi duymuştu ve bir öğrenci olduğumu biliyordu. Ayrıca geçen defa Ateş'in kapısının önünde karşı karşıya gelmiştik. Benim olduğumu anlaması an meselesiydi. Sesimi duymaması gerekiyordu. Bu yüzden de en doğru kararın Ateş'e durumu anlatmak olduğuna karar verip onun odasına doğru büyük adımlar attım. Tam kapısının önüne geldiğimde heyecandan deli gibi atan kalbimin biraz olsun yavaşlamasını bekledim ama yavaşlamadı. Aksine daha da hızlanmış gibiydi. Daha fazla böyle durmanın bir anlamı olmadığına karar verip kapısını tıklattım. Ama içeriden cevap gelmedi. Neden bilmiyorum ama başımı kapısına dayayıp içeride ses olup olmadığını anlamaya çalıştım. Tam o sırada başımı yeniden kaldırdığımda arkamda duran uzun bir gölge gördüm. Korkuyla arkamı döndüğümde çok yakınımda onun yeşil gözleriyle karşı karşıya geldim. O an nefesim kesilmiş ve utançtan yerin dibine girmek istemiştim. O kadar yakınımdaydı ki bizi böyle gören kesin yanlış anlardı. Bu yüzden de gözlerim bir anlığına etrafa kaymış ve kimsenin olmadığını görmüştüm. Yine de her an biri görebilirdi.
''Hocam, ben...'' Cümlemi tamamlamama izin vermedi.
''Kapımı mı dinliyorsun?'' Sesi de en az bakışları kadar donuktu.
''Hayır, ben gerçekten o niyetle burada değilim!'' Çok mahcup olmuştum.
Benden uzaklaşıp odasının kapısının koluna elini uzattı. Ben de kapının önünden çekilip kapıyı açmasına izin verdim. Sonra hiçbir şey demeden içeri girdi. Ben de yüzsüzce peşinden içeri girdim. Ateş'in misafir koltuklarına oturmasıyla bana dönmesi neredeyse bir olmuştu.
''Neden buradasın?'' Soruyu sorma şekli ve ses tonu beni daha da içi boş bir çukura itiyordu.
''Ben sizinle bir konu hakkında konuşmak için geldim hocam.''
''Önemli değilse sonra gel.'' Dediğinde daha fazla orada durmak istemedim hatta ağlamak istedim ama yine de bunu kendimi ve kariyerimi korumak için yapmalıyım diye düşündüm.
''Hayır, önemli.'' Benim de ses tonum değişmişti. Arkamı dönüp odanın kapısını kapattım. Ateş, kapıyı kapattığımda sinirle ayağa kalktı.
''Aç o kapıyı.'' Bu tavrının sebebini anlayamasam da geri adım atmadım.
''Konuşmamız gerekiyor hocam.'' Dediğimde daha da sinirli olduğunu görmüştüm. Kapının kilidini çevirip kitlediğimde üzerime doğru geldi.
''Sana o kapıyı aç dedim Ela.'' Çok yakınımda durduğu için beni biraz korkutuyordu ama bu korku beni yıldıracak kadar güçlü değildi.
''Ben de önemli bir konu konuşmak istediğimi söyledim.'' Cümleyi baskılı bir şekilde söylemiştim.
''Ela..!'' Sesini yükseltmişti ki cümlesini böldüm.
''Neden benimle konuşmaktan bu kadar korkuyorsun?'' Diye sorduğumda buna pişman olacağımı düşünmemiştim.
''Sen nişanlı bir adamla kendini bir odaya kitlemeyi normal bir durum olarak mı görüyorsun Ela?'' Sözleri canımı yakacak kadar ağırdı. İstemsizce gözlerim doldu ve öfkem tüm vücudumu sardı.
''Bana nasıl böyle iğrenç bir yakıştırma yaparsın? Buraya ikimizin iyiliği için geldim ben! Nişanlın eskiden hayatında olan diğer kadını öğrenmek üzere. Ben sadece senden yardım istemeye geldim ama görüyorum ki çok büyük bir hata yapmışım! Sen ne ara bu kadar kötü bir adam oldun? Belki de hep böyleydin ama ben göremedim.'' Diyerek arkamı dönüp kapının kilidini açtım. Kapıyı açtığım anda eliyle kapıyı geri ettirdi.
''Bana 3 ay önce duygularını açıp bugün başka biriyle mutluluğunu gözüme soktun.'' Yüzü yüzüme çok yakındı.
''Her ne olursa olsun ben bu çirkin yakıştırmaları hak etmedim.''
''Sen beni mahvettin.'' Dedi birden. Gözlerindeki donukluk hüzne dönüştü.
''Asıl sen beni mahvettin.'' Dediğimde çok kısa bir an sessizlik oluştu.
Ateş'in yüzü benim yüzüme biraz daha yaklaştığında gözlerim otomatik olarak kapandı. Tam o sırada biri kapıya vurdu ve kapının kolunu aşağıya indirip kapıyı açmaya çalıştı. Bedenim kapıya dayalı olduğu için açamadı.
''Ateş! Hayatım, kapıyı açar mısın?'' Bu Hande hocanın sesiydi. Aniden büyük bir endişeye kapılıp korku dolu gözlerle Ateş'e baktım. O da gergin bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 49.49k Okunma |
2.85k Oy |
0 Takip |
48 Bölümlü Kitap |