41. Bölüm

40. Bölüm

Elif Aytaç
elf_01_

"ULAN BU NASIL BİR MİDESİZLİK! BUNU NASIL YAPARLAR KÜÇÜCÜK KIZA?!"

Sinirden saç tellerimi yolmama ramak kalmışken Barlas kolumdan tutup beni yanına çekti ve sakinleşmem adına bana sıkıca sarıldı. Ama geçmiyordu içimdeki yangın ne diniyordu ne de sönüyordu.

"İlk duyduğumuzda bizde böyle olduk ve inanmadık, ama gerçekmiş. Neredeyse tüm mahalle kadınlarına sorduk"

Ayşe de benim gibi sinirle konuştuğunda, bu odadaki herkes çok sinirliydi. Ama haklı bir sinirdi. Bu yapılan şey iğrençliğin bile üstündeydi.

"Ailesi nasıl izin veriyor ya!?"

"Yoksul bir aileymiş zaten. Kızın annesi yok, babası da para karşılığı en küçük kızını satmış"

Böyle insanlar hala kalmış mıydı? Köle pazarında insan satar gibi, nasıl kızını ondan yaşça büyük birine satardı? Satmak neydi ya, böyle baba olunur mu?

Arkadaşlarım otele geldiklerinde hepsinin ağzından tek bir cümle çıkıyordu. Yarın akşam Mahir Sarkanç'ın en küçük çocuğu evlenecekmiş. Küçük dediğime bakmayın adam 28 yaşına girmiş neredeyse amca denecek biriydi. Ve evlendiği gelinin yaşı daha 18'ine girmemiş 15 yaşında gencecik bir kız çocuğuydu.

İlk duyduğum da inanmamıştım çünkü bu iğrençliği kimse yapmaz diye düşünüyordum ama doğruymuş. Uçkuru peşine düşmüş, eski kafalı insanlar yüzünden gencecik bir kızın çocukluğu mahvolacaktı. O kızın elinde çiçek buketi değil, kalem kitap olmalıydı.

"Bu iğrenç bir şey, buna göz yummak istemiyorum. Elimizden birşey gelmez mi?"

Selen umutsuzca konuşup yüzümüze baktığında ona Bulut cevap verdi.

"Polisi araya biliriz, sonuçta reşit olmayan biri o. Kurtarma şansımız belki olur"

"Hayır, onlar belli ki aşiretler ve de güçlüler. Polisi arasak bile para ile onları susturup hiçbir şey olmamış gibi o düğünü yaparlar"

Barlas'tan ayrılarak saçlarımı geri ittim ve başımı olumsuz anlamda salladım.

"Murat haklı, polis her zaman güçlünün yanındadır adaletin değil"

Bir süre hepimiz sessizce oturup bir şeyler düşündük ancak yolun sonu hep aynı yere çıkıyordu. Derin bir nefes verip oturduğum yerden kalktım. Hepsinin gözü bana çarptığında ben karşımdaki pencereden dışarıya bakıyordum. Konuştuğum anda hepsinin gözleri kocaman açılırken Barlas'tan net bir şekilde hayır cevabı almıştım. Ama bu beni durduramazdı, aklıma koymuştum bir kere. O kız bu zulmü yaşayamazdı!

"O düğüne gideceğiz"

---------------------------------------------

"Bunu yaptığımıza inanamıyorum!"

"Ya seni görürlerse, ne olacağını hepimiz biliyoruz!"

Ayşe ve Selen sinirle soluyup bana küfür ediyorlardı ama umrumda değildi çünkü burada küçük bir kızın geleceği söz konusuydu.

Dün konuşmamız üzerine hepsi hayır demişti ama onları zor da olsa ikna etmiştim. Ya benimle geleceklerdi ya da ben tek gidecektim. Sonuç olarak tek gidersem beni şişleyecekleri için benimle beraber geliyorlardı. Ve ayrıca hala Teyzem'in anlattığı evde yaşamaları işimize gelmişti.

Planımız hazırdı. Önce bir mağzaya girip elbise ve peruk almıştık. Erkekler ise Barlas'ın ismi üzerine zor da olsa uçak bileti almışlardı. Kiraladığımız araba ise Murat'ın üstüneydi çünkü fark edilmememiz gerekiyordu.

Aldığımız kıyafetleri giyip oraya girecektim. Selen benimle beraber Ayşe ise çalışan rolünde olacaktı ve bizim için arka kapıyı ayarlayacaktı. Kızı alıp arka kapıdan çıktığımızda Barlas'ların kiraladığı arabaya binip kaçacaktık.

Basit gibi duruyordu ama o kadar da kolay değildi. Kızın orta okulu bu sene bitirdiğini ve isminin Gökçe olduğunu öğrenmiştik. Anne adı baba adı derken, eve onun yakın bir arkadaşı gibi girecektik. Bu sayede bizden şüphelenmezlerdi.

Aldığımız kıyafetlerin parasını nakit bir şekilde ödeyip otele vardık. Bu arada rezervasyonu da Selen yapmıştı ve kayıtlarda onun ismi geçiyordu. Bu sayede benim hiçbir kayıtta adım ve soyadım yazmayacaktı.

Girdiğimiz gibi hemen kıyafetlerimizi değiştirdik. Biz kızlar benim odamda hazırlanıyorduk, erkekler ise kendilerine şapka ve maske almak için bizden hemen sonra dışarı çıkmışlardı. Onlar bizi evin yakınında bekleyecekler ve biz de taksi ile oraya gidecektik. Dikkat çekmememiz gerekiyordu.

Ben siyah pantolon ve siyah gömlek giymiştim. Selen ise mavi pantolon ve siyah kazak giymişti, peruğu ise siyahtı. Son olarak Ayşe ise çalışanların giydiği siyah pantolon beyaz gömleği giymişti, siyah peruğu kahküllü olduğu için yüzünün yarısı gözükmüyordu.

Benim peruğum kumral rengiydi, gözüme de siyah lens takmıştım. Aynaya baktığımda bambaşka bir ben vardı. Makyajlarımız çirkin denebilecek kadar kötüydü çünkü dikkat çekmek istemiyorduk. Hepimizin altında başka kıyafetler de vardı arabada üzerimizdekileri çıkartacaktık çünkü.

Sonunda hazır olduğumuzda çıkma vakti gelmişti. Saat çoktan akşam 9'u geçmişti ve hava baya kararmıştı. Murat'ın teyzelerden duyduğuna göre düğün bitmeden iki saat önce gelin kendi odasına çıkar ve kocası için hazırlanırmış. Ve bu bilgi bizim çok işimize gelecekti.

Otelden çıktıktan sonra taksi gelmesi için bekledik.

"Taksiye binersek fazla dikkat çekmez miyiz?"

Ayşe mantıklı bir soru sorduğunda onu onayladım.

"Haklısın yürüyerek gidelim, sen bizden önce eve gir ve biri sorarsa beni Mahir ağa eleman eksikliğinden başka konaktan çağırdı dersin"

Hep beraber karar kılıp yürümeye başladık 15 dakika kadar yürüdükten sonra konağın ışıltılı ışıklandırmasını gördük. Ayşe bize bakıp sarıldı ve,

"Dikkat edin ve ben mesaj attığımda direkt aşağı inin" dedi ve konağa doğru ilerlemeye başladı.

Bu sokaklarda güvenlik kamerası yoktu o yüzden bu kadar rahat davranıyorduk. İleride gördüğümüz teyze toplumu ile Selen'i dürttüm.

"Hadi şunların arasına karışalım, ikimiz tek girersek çok dikkat çeker"

"Haklısın yürü hadi"

Hızlı ama yavaş adımlarla teyzelere yaklaşıp, iki adım gerisinde yürümeye başladık. Şükür olsun ki dedikodu yapmalarından bizi fark etmemişlerdi. Konağa girdiğimizde kapının iki yanında takım elbiseli ve silahlı iki adam gördüm. Sertçe yutkunup korkumu belli etmeden yürümeye devam ettim. Neyse ki teyzelerden dolayı bizi yok saymışlardı. Sonunda tamamen içeri girdiğimizde etrafa kısaca göz gezdirdim. Her yer insan kaynıyordu. Erkekler ayrı tarafta kadınlar ayrı tarafta oturuyordu.

Gökçeyi gördüğümde gözlerim doldu. Boş bakışlarla kalkıp gitmeye hazırlanıyordu. Boğazıma oturan yumru ile yutkundum.

"Delfo, ben şimdi oturduğumuz zaman teyzeleri durdurup kızın gideceği odayı soracağım, sonra da gideriz tamam mı?"

Cevap vermeden başımı onaylar anlamda salladım. Son ses çalan kürtçe şarkılar ile insanlar halay çekiyordu. Sonunda teyzeler oturduğunda Selen hemen yanına gidip teyzenin birinin kulağına fısıldadı. Köşeye geçip onu beklerken gözlerim Gökçe'yi aramıştı ama çoktan gözden kaybolmuştu. Gözüm Ayşe'ye çarptığında bana yandan bir bakış atıp göz kırptı. Yazık kola dağıtıyordu millete. İçimden gülmek gelse de kendimi zor bela tuttum. Selen sonunda yanıma geldiğinde derin bir nefes verdi.

"O neydi lan, kürtçe konuşuyorlardı hiçbir şey anlamadım. Annen kim? Baban kim? Kimlerdensin? En son bir teyze halime acıyıp Türkçe konuşup yerini söyledi"

Onun haline kısıkça güldüm.

"Hadi gidelim bir an önce"

Kolumdan tutup beni evin içine sürükledi. Bazı kadınlar bize dik dik bakarken diğerleri umursamadan önüne dönüyordu. Kesin içlerinden kim bunlar diye geçiriyorlardı.

Sonunda bir kapının önünde durduğumuzda dışarıda hiç kimse yoktu. Kapıyı tıklayıp içeri girdiğimizde Gökçe ve iki tane kadın dışında kimse yoktu.

"Merhaba Gökçe"

Sanki kırk yıldır arkadaşız gibi Selen ve ben içeri girdik ve kapıyı ardımızdan kapattık. İki kadın bize değişikçe bakarken Gökçe tam ağzını açmıştı ki ona sarıldım hemen.

"Sakin ol, seni buradan kurtaracağım. Sadece arkadaşmışız gibi davran. İsmim Delfin, diğeri de Selen"

Kulağına kısıkça fısıldadığımda kollarını bana sardı ve içtenlikle ve kısıkça,

"Teşekkür ederim" dedi.

Geri çekildiğimde gözleri dolmuştu. Kocaman gülümseyerek,

"Okuldan sonra görüşemedik, nasılsın?" diye sorduğumda arkamda ki bir kadın yanıma gelip yüzüme baktı.

"Sen kimlerdensin?"

Doğu ağzı ile sorduğu can alıcı soru ile olduğum yerde kalakalırken Selen arkadan yanıma gelip gülümseyerek,

"Biz Mardine okumaya geldik Teyzeciğim buralı değiliz yani. Gökçe de bizim çok yakın arkadaşımız olur" dediğinde kadın anlamış gibi başını salladı.

"İyi ki geldiniz Delfin, sizi çok özlemişim"

Dolu gözleri ile kocaman gülümsediğinde bende ona gülümsedim. Yanımdaki kadına bakıp,

"Ana, biraz onlarla konuşabilir miyim?" dediğinde kadın başını olumlu anlamda salladı.

Arkamdaki kadın yanımda duran kadını da alıp dışarı çıkınca hemen çantamdan yanımda getirdiğim siyah eşofman, siyah kazak ve de şapkayı çıkartıp yatağın üstüne attım.

"Hızlı olmamız lazım, Selen yardım et gelinliği çıkartalım"

Gelinliğin fermuarını açtığımızda Selen hızla kapıyı kitledi.

"Siz kimsiniz? Bana neden yardım ediyordunuz?"

Gökçe merakla konuştuğunda gelinliği çıkartmıştık.

"Kim olduğumuzun önemi yok, seni bu zulümden kurtarmak istiyorum sadece. Elinde çiçek değil kalem olmalı. Çocukluğunu yaşamalısın"

Gözlerinden bir damla yaş aktığında bana sıkıca sarıldı.

"İkinize de çok teşekkür ederim abla, hayatımı kurtardınız"

Hızlıca üstünü değiştirdik ve gelinliği yatağın yanına attık. Sanki duş alıyormuş gibi banyodaki suyu açtım ve geri koşa koşa odaya girdim.

"Ayşe dışarıda, bizimkilerde gelmiş. Çabuk olalım"

Selen hızla Gökçe'nin şapkasını da taktığında sonunda dışarı çıkmıştık. Kimseye çaktırmamaya çalışıp sanki arkadaşmış gibi aramızda güle eğlene dışarı çıktık ve hemen arka kapıya gittik. Neyse ki kimse yanımızdakinin Gökçe olduğunu anlamamıştı.

Uzaktan gördüğümüz Ayşe kapıyı açmış, stresle bizi bekliyordu. Kocaman arka bahçede koruma olmaması dikkatimi çekmişti ama sorgulamaya vaktim yoktu.

Ayşe bizi gördüğü gibi eli ile çabuk işareti yaptığında koştuk. Selen ve Gökçe dışarı çıkıp hemen arabaya bindiğinde ben telefonumu düşürdüğüm için geri gitmek zorunda kalmıştım.

"Hemen geliyorum, bekle"

Ayşe kapıyı aralık bırakıp ardında beni beklediğinde koşarak telefonumu buldum. Hemen eğilip telefonumu yerden almıştım ki elimin yanında bir çift topluklu ayakkabı gördüm.

Korkuyla kafamı kaldırdığımda Gökçe'nin yanında olan kadınlardan birisi olduğunu gördüm. Telefonumu alıp hızla doğrulduğumda bana gülümsedi.

"Buyrun?"

Kekelememeye çalışıp konuştuğumda bana sarılması ile olduğum yerde kaldım. Derince yutkunduğumda benden ayrıldı ve dolu gözleri ile,

"Mezarlığa gittiğinde annene benim için selam ver torunum. Ve hızlı gidin Gökçe'nin yokluğu fark edilmeden gözden kaybolun" diyerek arkasına bakmadan gitti.

Nefes almadığımı hissettiğimde, Barlas yanıma gelip beni tuttuğu gibi dışarı çıkarttı.

"Niye gelmiyorsun Delfin, delirdin mi!"

Sinirle konuşup hemen arabaya bindik. Bindiğimiz gibi Murat arabayı sürmeye başladı. Bense hala donmuş gibi karşıma bakıyordum. Selen kolumu dürtüp ne olduğunu sorduğunda gözümden bir damla yaş aktı.

"Anneannem beni tanıdı ve Gökçe'yi kaçırdığımızı biliyor"

 

 

🌸

Hellooooooo!!

Okurken oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin.

İyi okumalar.

Bölüm : 02.05.2025 15:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...