
-BÖLÜM 10-
Ayıldığımda kendimi bulduğum yer diğerlerinin yanıydı. Etrafta ürkütücü bir sessizlik vardı. Odada kimse yoktu. Ellerim ve ayaklarım bağlıydı. Hareket edemiyordum. Saat bayağı bir geçmiş olmalıydı ki hava kararmak üzereydi. Günler mi kısalmıştı? Neden hemen hava kararıyordu? Ya da uzun zamandır böyle miydim?
Büyük bir ihtimalle uzun zamandır böyleydim. Çünkü her tarafım tutulmuştu ve ağrıyordu. Hiçbir şey hatırlamıyordum. En son kafama sertçe yumruk yediğimden başka hiçbir şey hatırlamıyordum. Kafam hala ağrıyordu. Şimdi ne yapacağımı düşünemiyordum. Birkaç saat uyusam çok iyi olacaktı ama şimdi uyursam kaçma şansım bir daha olmayabilirdi. Kafamı zar zor hareket ettirerek orada olup olmadıklarına baktım. Kimse gözükmüyordu.
Ellerimi hareket ettirmeye çalıştım. Halat yüzünden asla hareket etmiyordu. Bu siyah varlık halat bağlama konusunda çok iyiydi. Bağladığı hiçbir halat çözülmüyordu. Karnına tekme atarak koşmaya başladığım zamanki halatı sıkı bağlamamış olsa bile bunu çok sıkı bağlamıştı. Çözülmüyordu.
Ne yapacağımı bilmiyordum. Yanımda Breckin vardı. Askerlerin elleri bağlı değildi. Onlardan birini uyandırabilirsem bizi kurtarabilirlerdi.
“Breckin” dedim sessizce. Hareket edebildiğim kadar dürttüm. Fakat işe yaramadı.
“Breckin, lütfen uyan. Kurtulmamız gerekiyor. Buradan çıkmamız gerekiyor.” Diyerek tekrar dürttüm. Bu işlemi birkaç kez daha yaptım.
Yani 16 kere daha.
Yavaş yavaş güzleri aralanmaya başlıyordu. Birkaç kez daha dürttüm Başarmıştım. Breckin uyanmıştı.
“Neler oluyor?” diye sordu.
“Uyan Breckin. Bizi buradan kurtarmalısın.”
Kendine gelmişti.
“Biz kaçırıldık fakat sen buraya nasıl geldin?”
“Daha sonra anlatırım. Ellerimi ve ayaklarımı çöz. Diğerlerini de uyandırıp siyah varlıklar gelmeden buradan çıkmalıyız.” Dedim. Dediğimi yaptı.
Rahatlamıştım. Belimin ağrısını biraz geçirmek için birkaç hareket yaptım. Daha sonra Breckin ile beraber odaları kontrol ettik. Evde yoklardı. Bu işimizi kolaylaştıracaktı.
“Hangisinden başlayalım?” diye sordu.
“Seçim senin.”
Victor’a doğru yöneldi. Ve okkalı bir tokat attı. Attığı tokat karşılığında şaşkınlığımı gizleyemedim. Victor uyanmayınca bir okkalı tokat daha geldi.
Bir tane daha.
Ve bir tane daha.
Atılan dört tokadın sonunda Victor uyanmaya başlamıştı. Öncekiler kadar sert olmayan bir tokat sonrasında iyice ayılmıştı. Victor zar zor ayakta duruyordu. Karşımızdaki koltuğa oturtturduk ve diğerlerini de aynı şekilde uyandırmaya başladık. Herkes uyanmıştı. Biraz soluklandıktan sonra artık evden çıkmamız gerekiyordu.
Diğerleri Victor’a göre daha iyiydi ve kendi başlarına yürüyebiliyorlardı. Fakat Victor ayakta bile durmakta zorlanıyordu. Asher ve ben kollarından tutup taşımaya karar verdik. Omzumu kolunun altına geçirdim. Asher’de öyle yaptı. Ben de kendimi iyi hissetmiyordum fakat yine de Victor’u taşıyacaktım.
Kolum acısa bile.
“O varlıklar Victor’a ne yaptı?” diye sordum. Gerçekten merak ediyordum. Sorumu Axl cevapladı.
“Siyah varlık her saat birimize işkence yapacaktı. İlk sıra Victor’daydı ve ona çok kötü şeyler yaptı. Duymak isteyeceğini sanmıyorum.”
Bu cümleleri duyduktan sonra Victor’a baktım. Çok yorgun gözüküyordu. Yutkundum.
“Tamam, şimdi evden çıkmamız gerekiyor.” Dedim harfleri uzatarak. Hepsi onayladı. Kapıyı açıp tam çıkıyorduk ki arkamızdan 4 haftadır tanıdığımız o ses geldi.
“neb nadamlo eyeren zunusroyidig” dedi. Arkamı dönmek istemiyordum. Onun o iğrenç maskesini görmek istemiyordum. Ama döndüm. Karşımda bize gülümsüyordu. Ayrıca elinde bir bıçak vardı. Yeni bilenmiş keskin bir bıçak. Asher, Victor’u bıraktı ve etrafımda siper aldı. Aynı şekilde diğer askerlerde önüme geçmişti. Victor’u ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Bu yüzden duvarın kenarına oturttum ve Axl’a Victor’u koruması gerektiğini söyledim.
“Axl! Victor’u koru!”
Beni başıyla onayladıktan sonra Victor’un önüne geçti. Askerlerin yanlarında bir şey yoktu fakat yumrukları hazırdı.
“Kli neb muroyılşab o namaz” dedi ve elindeki bıçağı havaya kaldırdı ve askerlerin üzerine doğru koşmaya başladı. Asher bir yumruk yüzüne indirdi. Arkasından Riley’de bir yumruk indirdi. Açıkçası Riley’den böyle bir performans beklemiyordum. Çünkü o benim küçük kardeşimdi. Ama yine de onunla gurur duyuyordum.
Siyah varlık, yediği yumrukların etkisiyle sendeledi ama düşmedi. Sadece elindeki bıçağı havada boş yere savuruyordu. Askerler de onun sendelemesinden fırsat bularak kollarından tuttu. Onu yakalamışlardı. Fakat siyah varlık benim yaptığım karnına tekme ve kaçma taktiğini uygulamış ve kurtulmuştu. Ayakta bana bakıyordu. Riley art arda birkaç yumruk indirdi. Tekrardan yere düşmüştü.
“Hızlıca çıkın!” diye bağırdı Riley.
“Ama sen ne olacaksın!” diye bağırdım. Başına bir şey gelmesini göze alamazdım.
“Bende arkamızdan geleceğim!” diye bağırdı. Diğer askerler evi boşaltmaya başlamıştı.
“Regina! Victor’u tut!” diye bağırdı Asher. Gözlerimdeki yaşları çabucak sildikten sonra Victor’u tuttum. Hepimiz dışarıya çıktık. Askerler kulübeden uzaklaşmaya başladı. Victor’u bırakmıştım.
“Durun! Nereye gidiyorsunuz? Riley içeride kaldı!” diye bağırdım.
“Burada kalıp onu bekleyemeyiz! O bize yetişir! Gitmemiz gerekiyor!” diye tepki gösterdi cevabıma Breckin.
“Ben hiçbir yere gelmiyorum! Riley’i burada siyah varlıkla yalnız bırakamam! Bu göreve hep beraber görevlendirildik ve siz görev arkadaşınızı burada bir katille baş başa mı bırakıyorsunuz?” dedim. Sessizlik oluştu.
“Regina haklı. Ben gidiyorum. Axl ve Daxton. Victor’u tutun.” Dedi Asher. Asher, kulübeye doğru koştu. Bende arkasından kulübenin yan tarafındaki cama doğru koştum. Asher içeri girmişti. Bense camdan içeriye bakıyordum.
Riley’in her yeri kan içinde kalmıştı. Siyah varlık hala mücadele ediyordu. Pes etmemişti. Fakat onunda çok fazla gücü kalmamış gibiydi.
Asher,“Riley! Dur artık!” diye bağırdı ve Riley’i durdurmaya çalıştı. Riley’in durma gibi bir niyeti yoktu. Ellerimi cama vurmaya başladım.
“Riley! Dur lütfen!” diye bağırdım. Aynı şeyi birkaç sefer daha yapınca durdu. Eliyle gözüne doğru yavaş yavaş inen kanları sildi. Siyah varlık bunu fırsat bilerek bıçağını tekrar havaya kaldırdı. Asher’e doğru yaklaşmaya başladı. Asher, Riley’in kollarını bıraktı ve siyah varlığın yüzüne bir yumruk indirdi. Siyah varlık yere düşmüştü. Son gücüyle bıçağını havaya kaldırdı. Asher siyah varlığı elindeki bıçağı hızlıca aldı ve ona doğru doğrulttu. Tam saplayacakken kapıya doğru yöneldim ve içeri girdim.
“Dur! Sakın yapma. O bize canlı lazım.” Dedim titreyen sesimle. Asher, elindeki bıçağı yere attı. Ellerinş başında buluşturdu ve arkasına döndü. Riley ise dışarı çıktı. Asher tekrar siyah varlığa doğru döndü ve “Elimden kurtulamayacaksın!” diye bağırdı.
Kulübede siyah varlıkla ikimiz kalmıştık. Yerdeki bıçağı elime aldım. Kulübenin bir anahtarı olmalıydı. Aramaya başladığım sırada ayağa kalktı ve üzerime doğru yürümeye başladı. Bıçağı anında ona doğru doğrulttum.
“Yaklaşma. Bu bıçağı birazdan kalbinin tam üzerinde olduğunu hissetmek istemiyorsan yaklaşma.” Dedim tehditkar bir sesle. Üstüme doğru yürümeye devam etti.
“idah ama nuyo ub radak asık keceyemrüs” Dedi üzgünmüş gibi yaparak.
“nuyo ittib. Zib kıdnazak.” Dedim anlayacağı dilden.
“Oyun daha bitmedi, bitmeyecek.” Dedi. İlk defa düzden konuşmuştu. Onun bu sözlerine çok sinirlenmiştim. Anlık bir sinirle bıçağı bir sinirle bıçağı bacağına sapladım.
“Bitti.” Dedim. Acı içinde inledi. Hızla banyoya doğru yöneldim ve dolapları karıştırmaya başladım. Anahtarı bulmuştum. Ayrıca sargı bezleri de vardı. Koluma baktım. Kanaması durmuştu. Fakat yine de saracaktım. Birkaç tane aldım ve kapının önüne tekrar geldim. Siyah varlık acı içinde yerde yatıyordu. Ancak bayılmamıştı. Dışarı çıktım ve kapıyı dışarıdan kilitledim. Beni dışarıda bekliyorlardı.
Onlara doğru ilerledim. Hepsi şaşırmış bir şekilde bana bakıyordu. Yanlarına ulaştığımda “Ne bakıyorsunuz? Kapıyı üzerine kilitledim. Bir de… bıçakladım. Kaçmaması için birimizin nöbet utması lazım.” Dedim. Siyah varlığın bağırma sesini duymamış olmalılar ki “Bıçakladım” deyince hep bir ağızdan “Ne?” dediler.
“Onu bıçaklama o bize sağ lazım diyen sen değil miydin? Neden bıçakladın?” diye sordu Asher. Haklıydı. Ben demiştim. Ama sinirlerime hakim olamamıştım.
“Biliyorum. Ben dedim. Fakat sinirlerime hakim olamadım. Bacağından bıçakladım. Öleceğini zannetmiyorum.” Dedim. Sözümü ağzı açık dinliyorlardı.
5 dakikadır yerde oturuyorduk. Konuşmuyorduk. Ne yapacağız bilmiyorduk. Sessizliği bozan Breckin oldu.
“Şimdi ne olacak?”
Mantıklı bir soruydu.
“Bu gece birisi burada nöbet tutacak.” Dedim bir çırpıda.
“Bu gecenin gönüllüsü kim?” diyerek bir soru daha sordu Breckin. Kısa süreli olarak herkes birbirine baktı.
“Ben olurum.” Dedi oturduğu yerde zor duran Victor.
“Sen olamazsın. Kaçacak olsa koşamayacak durumdasın.” Dedim. Öyleydi. Victor’dan başka hiç kimse gönüllü olmadı. 5 dakika daha öylece durduktan sonra bir kişi gönüllü oldu.
“Ben olurum.”
Sesin sahibi Axl’dı.
“Emin misin?” diye sordu Daxton. Axl önce biraz duraksadı fakat sonra kafasını onaylarmış gibi salladı. Hava kararmak üzereydi. Ne ara bu kadar vakit geçmişti anlamamıştım.
“Tamam o zaman. Axl, atının yanındaki oku al. Benim atımda bıçak olacaktı. Ne olur olmaz onu da al.” Dedi Victor. Kendini biraz olsun toparlamıştı. Hepimiz ayağa kalktık. Axl Victor’un atına doğru ilerledi. Her şey tamamlanıp Askerlerde Axl ile plan oluşturunca yola çıktık
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |