
-BÖLÜM 12-
Karlo Ormanı
Axl’ı kulübeye nöbet tutması için bıraktığımızdan beri yürüyorduk. Çok yorulmuştuk. Kolumun uyuştuğunu hissediyordum. Galiba sargı bezini biraz fazla sıkı sarmıştım. Kalan sargı bezlerini Victor’un sırtına sarmıştım. Böylece daha iyi olmuştu. Yine de bazen sendeliyordu. Bu yüzden Asher ve Daxton yanında duruyorlardı.
Riley ise yüzündeki kanları siliyordu. Peçeteyle temizlemeye çalıştı fakat işe yaramadı. Tekrardan kanamaya başlıyordu. Siyah varlık tırnaklarıyla Riley’in yüzünü çizmişti. Yürümekten ayaklarım ağrımaya başlayınca durdum. Benim diyeceğim cümleyi Victor benden önce dedi.
“Artık durabilir miyiz? Ben çok yoruldum.” Dedi bitken sesiyle. Bende çok yorulmuştum. Daha fazla yürüyemezdim. Victor’u destekledim. “Bende çok yoruldum. Duralım.” Dedim. Birkaç asker daha duralım deyince geceyi geçireceğimiz yeri seçtik. Çalı çırpı toplayıp ateş yaktık. Atların eyerinden alıp yola çıkmıştık. Atlar ise Axl ile kalmıştı. Lily’i şimdiden özlemiştim.
Tulumları da ateşin etrafına dizdikten sonra yemek yemeye başladık. Yemek için çok geç bir saatti fakat çok yorulmuş ve acıkmıştık. Enerjimizi geri toplamamamız gerekiyordu. Breckin ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra “Sizce Axl nöbet tutabilecek mi?” diye sordu.
“Bence tutabilir ama bizim onu orada tek bırakmamamız lazımdı.” Dedi ve sandviçinden bir lokma daha aldı Riley. Haklıydı. Onu orada tek bırakmamalıydık. Başına bir şey gelebilirdi.
“Neyse, bu arada siz en son siyah varlık beni kolundan vurduğunda yanımdaydınız. Sonra sizi kulübede buldum. Size ne yaptı?” diye sordum. Merak etmiştim.
“Biz sizin başınızda bekliyorduk. Sonra burnumuzu bir bezle kapatıldı ve bayıldık.” Dedi Daxton. Victor söze dahil oldu.
“Bizde siyah varlığı aramaya gittik. Geri döndüğümüzde Daxton ve Otto’yu baygın halde görünce onları ayıltmaya çalıştık. Sonrasında bize de aynı şey oldu. Tekrardan uyandığımızda kulübedeydik ve hepimize 3 saatteı bir kişiye işkence yapılacaktı. İlk kişi ben oldum. Sonra diğerlerine sıra gelmeden sen bizi kurtardın.” Diyerek sözünü bitirdi.
Demek ki siyah varlıklar onları bayılttıktan sonra kulübeye taşımışlardı.
“Sen nasıl bizi buldun?” diye sordu Riley elindeki sandviçin çöpünü buruştururken.
“Ayıldığım da kimseyi göremeyince sizi aramaya başladım. O sırada siyah varlığa yakalandım. Siyah varlıktan bir şekilde kurtuldum. Sonra kulübeyi buldum ve gizlice içeriye girdim.”
Hepsi ağzı açık bir şekilde bana bakıyorlardı. Bir prenses olduğum için bunları yapamayacağımı düşünüyor olmalılardı. Uyku ağır basınca “Neyse, ben yatacağım. Çok yorgunum. Zaten dün gece de sizi aramakla geçti. Biraz uyumaya ihtiyacım var. İyi geceler.” Dedim ve tulumun içine girdim.
“Bu gece kim nöbet tutacak?”
“Ben tutarım.” Sesleriyle uykuya dalmıştım.
Gece aniden uyandım. Uyanma sebebim çok yüksek sesle gelen çığlık sesleriydi. Ne yapacağımı bilememiştim. Olduğum yerde kalakalmıştım.
Nöbeti Asher tutmuş olmalıydı. Ayakta uyuyordu. Çığlık sesleri hala devam ediyordu.
“Kalkın!” diye bağırdım. İlk kalkan Victor olmuştu.
“Neler oluyor?” diye sordu endişeli bir sesle. Daha sonrasında diğer askerlerde uyandı. Victor neler olduğunu anlayınca sesin geldiği yöne doğru hareket etme kararı aldık. Hızlıca uyku tulumlarımızı topladıktan sonra ateşi söndürdük ve hızla yürümeye başladık. Çok korkuyordum. Ayrıca kime ne olduğunu da çok merak ediyordum. Aklıma bir kişi geliyordu. Umarım bağıran kişi o değildir diye ümit ettim.
“Bu saatte bağıran kim olabilir?” diye sordum. Çünkü hava daha aydınlanmamıştı. Halktan biri de gelmiş olamazdı. Kim olabilir diye düşünürken Riley aniden durdu. Riley’in durduğu anda çığlık sesleri de kesildi.
“Axl. Bağıran kişi Axl!” diye bağırdı ve koşmaya başladı. Sesinden tanımış olmalıydı. Daxton “Tabii ya. Bu Axl’ın sesi. Koşun!” diye bağırdı. Hepimiz koşmaya başlamıştık. Umarım ona bir şey olmazdı.
Kesintisiz 10 dakikadır koşuyorduk.
“Biraz yavaşlayabilir miyiz?” diye sordum. Çok yorulmuştum. Victor “Ben Regina ile kalırım. Siz devam edin. Axl’ın iyi olup olmadığını kontrol edin!” diye bağırdı. diğer askerler koşmaya devam etti. Biz ise bir ağacın kenarında soluklanıyorduk.
“Sence o iyi midir?” diye sordum. Bir şey olmasından korkuyordum.
“Sanmıyorum. Seni korkutmak istemem ama…” diye sözünü yarıda bıraktı Victor.
“Ama?” diyerek sözünü devam ettirmesini istedim.
“Ölmüş olabilir. Çığlıkları iyi değildi ve çok fazlaydı. Yaşadığını sanmıyorum.”
Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Umarım Victor haksız çıkardı ve Axl iyi olurdu. 5 dakika dinlendikten sonra yola devam etmeye başladık. 10 dakikalık yürüme mesafesinden sonra kulübeye ulaşmıştık fakat görünen manzara korkunçtu.
Axl, kanlar içinde yerde yatıyordu. Bıçaklanmıştı. Kalp şeklinde. Axl, kalp şeklinde 16 kere bıçaklanarak ölmüştü. Etraf kan gölüne dönmüştü. Askerler içeriyi arıyorlardı. Daxton yanımıza geldi.
“Maalesef ki ölmüş. Kalp şeklinde bıçaklanmış.” Diyerek gözündeki yaşları belli etmeden silmeye başladı. Riley haklıydı. En başından beri haklıydı. Axl’ı burada tek bırakmamalıydık. Tek bırakmasak şuanda hayatta olabilirdi.
“Kaçmış.” Diyerek hızla evden çıktı Otto.
Hiçbir şey yapamamıştık. 10 dakikadır öylece oturuyorduk. Axl ise hala kanlar içinde yerdeydi.
“Onu ne yapacağız?” diye sordu Otto. Gerçekten, ne yapacaktık?
“Axl’ı buraya gömemeyiz. Şehre götürmemiz gerekiyor.” Dedi Victor buz gibi sesiyle. Arkadaşını kaybetmişti. Kolay bir şey değildi. Artık 6 kişi kalmışlardı.
“Yarın sabah şehre götürürüz. “ dedim. Başka çaremiz yoktu. Hepsi onaylarmış şekilde kafasını salladı.
Oturarak sabahlamıştık. Herkesin göz altı mosmor olmuştu. Uykusuzluktan ve yorgunluktan bu hale gelmiştik. Bu sabah şehre gidecektik. Hem Axl’ı gömmek Hem de erzaklarımızı yenilemek için gidecektik. Ben saraya gitmeyecektim. Onların yüzünü görmek dahi istemiyordum.
Hızla ayağa kalktım. Axl’a doğru ilerledim. Teni buz gibi olmuştu. Kulağına doğru eğilip “Özür dilerim. Bunların hepsi benim suçum.” Diye fısıldadım. Fısıldamamı diğer askerler de duymuş olmalıydı. Victor yanıma doğru geldi ve “Hayır. Senin suçun değil. Bizim suçumuz. Onu burada tek bırakmamalıydık.” Dedi. Ona doğru baktım. Elimin tersiyle gözyaşlarımı sildim.
“Tamam, şimdi onu taşıyalım ve atları alıp burayı terk edelim.” Dedim harfleri uzatarak. Axl’ı siyah bir poşetin içine koydular ve atlardan birinin eyerine koydular. Hangi at olduğuna baktığımda Lily’i gördüm. Axl’ı LiLy’in eyerine koyuyorlardı. Hızla yanlarına gittim. Ben taşıyamazdım. Bu yük bana ve Lily’e çok ağırdı.
“Axl’ı başka bir ata koysanız olur mu?” diye sordum. Kimse itiraz etmedi. Daxton’nun atına yüklendi Axl.
“Askerler. Şehre.” Diyerek rotamızı söyledi Victor. Gitmeye başlamıştık.
Biraz gittikten sonra ağacın arkasında bir karaltı gördüm. Ama uykusuzluğumdandır diye kimseye bir şey demedim. Fakat uykusuzluktan değildi. Gerçekten görüyordum. Elinde bir ok belirdi.
“Dikkat edin! Ağacın arkasında!” diye bağırdım. Okun ucu Riley’in tarafına bakıyordu. Hedef Riley’di.
“Riley! Dikkat et!” diye bağırdım. Atımı Riley’in atının yanına doğru sürdüm ve Riley’in önüne doğru atladım.
Çok geçti. Ok fırlatılmıştı.
Benim karnıma, Riley’in ise kalbine
isabet etmişti. Vurulduğum gibi bayılmıştım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |