
-BÖLÜM 13-
Gözlerimi araladım. Atın üstündeydim. Karnımda dehşet bir acı vardı. Riley’e doğru bakmaya çalıştım. Bakamadım. Midemden gelen şeyleri tek seferde dışarı attım. Gözlerim tekrardan kapanıyordu.
Kapanıyordu.
Kapanıyordu.
Ve kapandı.
Tekrardan ayıldığımda güvendeydim. Odamdaydım. Her şey bir rüya mıydı? Olamazdı. Ben çok şey yaşamıştım. Karnıma elledim. Sargı bezi ile sarılıydı. Ağrıyordu. Kapı çat diye açılınca çok korkmuştum.
“Bayan Regina! Uyanmışsınız!” dedi neşeyle Renny. Renny sarayın çalışanıydı.
“Bana ne oldu?” diye sordum. Renny, sorumu cevaplayamadan olanlar aklıma gelmişti. En son Riley vurulurken önüne atlamıştım. Aniden aklıma gelince çok kötü olmuştum.
“Riley! Riley nerede? O iyi mi?” diye sordum tekrardan Renny’e. Renny daha cevap veremeden annem içeri girdi.
“Ah, güzel kızım Regina. Sonunda uyanmışsın.” Diye bir el işareti yaptı bana. Onunla konuşmak istemiyordum. Hızla doğrulmaya çalıştım fakat karnıma giren sızı ile geri yatmak zorunda kaldım.
“Riley! O iyi mi? Bir şey söyle Renny!” diye bağırdım Renny’e asında o hiçbir şey yapmamıştı fakat ben yine ona çatmıştım. Daha sonra özür dilerdim.
“Sakin ol güzel kızım. Bunları sonra konuşuruz.” Diye bir el işareti yaptı annem. Ona karşılık verecektim ki. Tekrardan bayılmıştım. Tekrar ayıldığımda yine aynı yerdeydim. Başımda kimse yoktu. Kolumda sakinleştirici serum vardı. sessizce çıkardım. Acımıştı. Ama Riley’e ne olduğunu öğrenmem gerekiyordu.
Yataktan kalktım. Acı vericiydi. Hızla annem ve babamın odasına ilerledim. Odanın kapısını açtım. Çekmecelere doğru ilerledim ve karıştırmaya başladım. Bir telefon olması gerekiyordu. Hastaneyi arayacaktım. 1. çekmecede hiçbir şey yoktu. 2. çekmece de ise bir sürü mektup vardı. Karıştırmaya devam ettim. Üzerinde Regina ve Ellie’e yazan bir mektup vardı. Mektubu elime aldım. Göz yaşı izleri vardı. Bir mum damlasıyla mühürlenmişti. Mektubu incelerken kapı açılma sesi gelmişti.
Yakalanmıştım.
“Ne yapıyorsun Regina?” dedi tanıdığım bir ses. Bu ses Ellie’nin di. İtiraf etmeliydim. Onu çok özlemiştim. Yavaşça arkamı döndüm. Ellie kapıya yaslanmış bir şekilde bana bakıyordu. Elimdeki mektubu masaya fırlattım. “Ellie!” diyerek üstüne doğru koştum ve ona sımsıkı sarıldım.
Hayatımda ilk defa birine içten sarılmıştım. Bana sarılmakta önce tereddüt etse de sonra sarıldı.
“Sen, beni özledin mi?” diye sordu ağlamalı bir sesle. Cevap vermedim. Veremedim. Birkaç dakika bu şekilde hareketsiz kaldık. Sonrasında kollarımı ondan çektim. Yüzüne baktım. Ağlıyordu. “Ağlama” diyebildim.
Dilimin ucuna seni çok özledim Ellie. Birkaç gece seninle yatsam olur mu? Demek geldi ama kendimi tuttum.
Gözlerinden gelen yaşları eliyle iteledi ve “Sana bir şey olacak diye çok korktum.” Dedi. Bu cümlesinden sonra ona karşı olan bütün kıskançlığım son buldu.
“Bende seni çok özledim.” Bu cümleyi ilk defa birine söylemiştim. Tekrardan sarıldık. Ama bu sarılma diğerinden daha kısa sürdü. Kapımın girişine çıkan koridora baktığımda annemi gördüm. Ellerini buluşturmuş, bizi izliyordu. Bizi ilk defa böyle görmüştü. Çünkü ben küçüklüğümden beri hep Ellie’e karşı mesafeli olmuştum.
Annemin gözleri dolmuştu. Renny aşağıdan “Yemek hazır!” diye bağırmasa daha ne kadar böyle olacaktık bilmiyordum. Ellie “Haydi gel. Yemek yiyelim.” Dedi heyecanla. Acıkmıştım. Ama o masaya oturmayacaktım. Orada en başta oturan adamı görmek bile istemiyordum. Beni istemediğim bir göreve zorlayan kişiyi görmek istemiyordum.
“Hayır. Aç değilim. Size afiyet olsun.” Diyerek yalan söyledim ve odama doğru ilerledim. İçeri girdikten sonra kapıyı kapattım. Çantamın içinden bir sandviç çıkardım. Bir ısırık alacakken kapım çaldı. Bu sarayda bana rahat yoktu.
“Girebilir miyim?” diye sordu dışarıdaki ses. Yani Ellie.
“Gir.”
İçeri girerken topallıyordu.
“Ellie, neden topallıyorsun? Diye sordum. Ayağı sarılıydı.
“Ah, çok büyük bir şey değil. Sadece kapıya çarptım.” Dedi yanıma doğru gelirken.
“Neden yemeğe gelmiyorsun?”
“Benim orman fobimin olduğunu bile bile beni içinde bir katilin bulunduğu ormana tanımadığım 7 askerle beraber görevlendiren bir adamla aynı masada yemek yemek istemiyorum, Ellie.”
Hak vermişçesine başını öne geriye salladı.
“Yendin mi? Orman fobini yani.” Diye sordu.
“Evet. Zorlanarak olsa da evet.”
“Göreve bir daha gitmeyeceksin değil mi?”
“Gideceğim. Görevimi henüz tamamlamadım. İlk başta bu görevi istemesem de şimdi görevimi bitirmeden ve onları yakalamadan bu saraya geri dönmek istemiyorum.” Dedim. Kararlıydım. Görevimi bitirmeliydim.
“Onları mı? Bir kişi değil mi?” diye sordu.
“Hayır, iki kişiler.” Bu cevabım üzerine çok şaşırmıştı.
“Neyse, sen yemeğe geç kalma. Size afiyet olsun.” Dedim. Sandviçime kavuşmak istiyordum. Ellie daha fazla ısrar etmedi.
Ayağa kalktı. Benle onunla birlikte kalktım. Üstüm kan olmuştu. Karnım kanıyor olmalıydı.
“Bende üstümü değiştireyim.” Dedim gülümseyerek.
“Rahat bir şeyler seçmen için yardımcı olayım.” Dedi ve benimle geldi.
Gülümsedim. Bana fazla yakınlaşınca yanlışlıkla ayağına basmıştım. Acı içinde bacağını tuttu Ellie. Ama sargı olan yeri bacağı değildi. Ayağıydı. Fakat o bacağını tutuyordu.
“Çok özür dilerim. İsteyerek yapmadım. Gerçekten.” Dedim mahcup bir sesle.
“Sıkıntı değil. Ben aşağıya iniyorum. İstersen sen de gelebilirsin.” Dedi. Acının acıdığı her halinden belliydi.
“Teşekkür ederim. Ama geleceğimi sanmıyorum.”
“Peki” dedi ve odadan çıktı. Dolabımdan rahat bir şeyler seçtim. Elbise giymeyecektim. Zaten yeterince rahatsızdım. Kendime pansuman yaptıktan sonra üstümü giyindim. Yastığın altına sakladığım sandviçi çıkardım ve bir ısırık aldım. Ama yutamadım. Aklıma Riley gelmişti. Sahi, Riley nasıldı? En son hastaneyi arayacaktım. Ellie gelince Riley’i unutmuştum. Sandviçi tekrardan yastığın altına koydum.
Aşağıya indim. Gördüğüm manzara aşağıya indiğime pişman etmişti. Masanın bir ucunda babam, diğer ucunda Kral Hendrix , onların yanlarında ise annem, Ellie, Erica ve annesi Kraliçe Lara vardı.
“Ah, canım kızım. Sonunda odandan çıktın. Bak, misafirlerimiz var.” Bağırmak çağırmak istesem de kendimi tutmak zorundaydım. Krallara ve kraliçelere selam verdim. Üstümdeki pijamalarımla çok dikkat çekiyordum.
“Karşınıza bu şekilde çıkmak istemezdim. Özür dilerim. Zorla görevlendirildiğim bir görevde bir yara aldım. Ayrıca 1 arkadaşımı kaybettim. Pardon, 2 demeliydim. Arkadaşım Otto, babasını kaybetti. Ayni Bay Axel’i.” Dedim ve üstüme kalın bir şey alıp saraydan çıktım. Arkamdan konuşulanları duyabiliyordum. Babam benim adıma herkesten özür diliyordu. Bunun hesabına bana soracaktı. Ama benimde soracak onlarca hesabım vardı. Kazdığı çukura kendisi düşecekti. O günü sabırsızlıkla bekliyordum.
Hastaneye doğru yürümeye başladım. İnsanların garip bakışları üzerimdeydi. Hava da kararmak üzereydi. İnsanlar yanıma gelip
“Yara almışsınız. Bu doğru mu?”
“İyi misiniz?”
“Siz görevde değil miydiniz?”
“Neden buradasınız?” gibi sorular soruyordu. Adımlarımı hızlandırdım. Hastaneye ulaştığımda hızlı bir şekilde koridorlarda gezinmeye başladım. Köşeyi döndüğümde Victor’u, Asher’i, Daxton’u, Otto’yu ve Breckin’i gördüm.
Kısacası Riley ve Axl dışında herkesi.
Hızla yanlarına gittim.
“Riley nerede? Durumu nasıl?” diye sordum aceleyle. Victor sadece yüzüme doğru baktı. “Söyle.” Dedim. Sakin olmaya çalışıyordum fakat olamıyordum. Victor sadece yüzüme bakıyordu. Victor’un bir şey söylemeyeceğini anlayınca Daxton’a doğru ilerledim.
“Söyleyin! Durumu nasıl?” dedim ama yine de kimse cevap vermedi.
“Biriniz bir şey söylesin!” diye bağırdım. Arkamdan gelen sesle doğruldum.
“Buyurun, ben yardımca olayım.” Dedi tanımadığım bir ses.
“Riley. Riley adında bir hastamız vardı. Ona ne oldu? İyi mi?”
Yüzümü görünce ifadesini topladı.
“Prenses Regina? Bu siz misiniz? İnanamıyorum!”
Çıldırmak üzereydim. Kimse bir şey söylemiyordu.
“Yardımcı olacak mısınız?” diye sordum.
“Maalesef ki Riley’i kaybettik.”
Duyduğum bu cümle üstümden kaynar suların dökülmesine neden oldu. Ölmüş müydü? Gerçekten ölmüş müydü? Emin miydiler?
Karnıma ağrı girmişti. Midem bulanıyordu. O benim kardeşimdi. O benim can kardeşimdi. Ama artık yoktu. Kimsesi yoktu ama ben vardım.
“Emin misiniz?” diye sordum gözlerimin önü kararmaya başlarken. Doktor cevap vermedi.
“Hayır, hayır, hayır! Ölmüş olamaz. O çok güçlü! Siya varlığı dövdü! Ölemez!” diye bağırdım. Ölemezdi. Ölmeyeceğini biliyordum.
“Bana yalan söylüyorsunuz.”
“Şaka değil mi? Çok komikmiş. Şimdi gerçeği söyleyin.”
Sorumun cevabını alamadan bayılmıştım. Beynimin içinde tek bir cümle dönüyordu.
“Riley’i kaybettik.”
“Riley’i kaybettik.”
“Riley’i kaybettik.”
***************
Göz kapaklarım gözlerime yüktü. Açamıyordum. Açılmıyordu. Kendimi gözlerimi açmak için zorladım. Zorlukla açtığım gözlerim salonun tavanına bakıyordu.
Bana ne olmuştu?
“Şu sıralar bayılması sıklaştı. Onun için ne yapmalıyız?” dedi başımda bekleyen bir ses.
“Hastane de bayılınca kontrol ettik. Bir şeyi yok. Fazla stres yaptığı içindir. Endişelenmeyin.” Dedi başımda bekleyen tanımadığım yabancı diğer ses.
“Bakın uyanıyor.”
Kafamı onlara bakmak için kaldırdığım da Ellie ve hastane de Riley’in ölüm haberini veren doktor vardı.
“Sonunda uyandın Regina. Uyanmayacaksın sandım.” Dedi Ellie. Sorduğum ilk soru “Riley? Riley’i gömdüler mi?” oldu.
“Riley’i… Riley’i gömdüler Regina. Çok üzgünüm.2 gündür bu haldesin.” Dedi doktor. Gözlerimden gelen yaşlara engel olamadım.
“Onu koruyamadım. O benim kardeşimdi. Ben onu korumalıydım.” Dedim. Sesim çıkmıyordu ama bağırmak istiyordum.
“Kardeşim mi?” diye sordu Ellie.
“Can kardeşimdi.” Diyebildim.
Doktor ayağa kalktı ve “Prenses iyi olduğuna göre ben de gidebilirim.” Dedi.
“Çok teşekkür ederim.” Diyerek teşekkür etti Ellie.
“Rica ederim.” Dermiş gibi başını salladı.
“Odama çıkmak istiyorum. Askerleri çağırır mısın?” dedim. Onlara diyeceklerim vardı. Tek isteğim buydu.
Ellie soruma karşılık “Tabi ki çağırırım. Renny seni odaya çıkarsın. Onlar gelince odana yönlendiririm.” Dedi.
“Teşekkür ederim.”
Renny’nin yardımıyla odama çıktım. Biraz sonra askerler odamın kapısını tıklattı ve içeri girdi.
“Bizi emretmişsiniz Prenses Regina.” Dedi Victor.
“Rahat olun. Hala Regina diyebilirsiniz. Oturun.” Dedim. Artık birbirimizi yeterince tanıyorduk. Rahat olun deyince bir nebzede olsa rahatladılar. Karşımdaki koltuğa ve puflara oturdular.
“Beni dinleyin. Ben, siyah varlıkları yakalamadan geri saraya dönmek istemiyorum. Kim isterse gelebilir. İstemeyen gelmeye de bilir. Ama ben gideceğim.” Dedim.
“Ben varım.” Dedi Victor. Asher de Victor’a katıldı.
“Bende varım.”
Diğerleri de “Varım.” Deyince yüzümde garip bir gülümseme belirdi.
“O zaman vakit kaybetmeyelim. Yarın saat 16.00 da sarayın önünde buluşalım.” Dedim. Herkes onayladı.
“O zaman bizde gidelim.” Dedi ve ayağa kalktı Otto. Başımla onayladım. Hepsi dışarı çıkmıştı.
Çok yorgundum. Uyumaya ihtiyacım vardı. Biraz uyumaya karar verdim. Yorganın altına çekilmiştim. Anında uykuya dalmıştım.
Uyandığımda hava kararmıştı. Yatağımd
an çıktım. Ağrım yoktu. Aşağıya kendim inebilirdim. Aşağıya indiğimde gördüğüm manzarayla şok olmuştum.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |