2. Bölüm

Bölüm 2

Elif Duran
elfmisiimyaaa_123

-BÖLÜM 2-

Gece yatarken bu konunun aklıma gelmesi biraz korkunçtu çünkü ben böyle düşündüğüm zaman bu garip varlıklar hep benim rüyalarıma girerdi. Fakat çok yorgun olduğum için ve bu konuyu düşünemeyecek olduğum için uyuyakalmıştım.

Bu yüzdende o garip orman yaratığı rüyama girememişti.

Ertesi gün babamın Kral Hendrix ile toplantısı olduğu ailecek Waldon Krallığına gidecektik. Sabah saat 07.00 de kalkmıştım. Cilt bakımımı yaptıktan sonra üstüme korseli mor bir elbise giydim. Aşağı indiğim de sadece Ellie ve annem aşağıdaydı. Babam henüz gelmemişti.

 

Bugün ders yoktu. Dün Waldon ailesi saraylarına döndükten sonra Bay Axel’in kız kardeşi Bayan Avelia sarayımıza gelmiş, daha sonrasında Bay Axel’in ormanı araştırmak için ormanın içine girdiğini ve daha sonra geri gelmediğini söyledi.

 

Çok şaşırmıştık. Bay Axel geri dönene yada babam bize yeni bir öğretmen ayarlayana kadar ders almayacaktık. Babam da çok bekletmeden geldi. Dışarı çıkıp bizim için hazırlanan faytona bindik.

 

Yaklaşık 15 dakikalık bir yolumuz vardı.

 

15 dakika Waldon ailesinin bizi karşılamasıyla son buldu. Kral Hendrix“Hoş geldiniz Nexra Krallığı” diyerek selam verdi.

 

Babam da nazik bir şekilde karşılık verdikten sonra içeri geçtik. Saray, altınlarla çevrilmiş duvarlar vardı. Koltuklar ise kuş tüyünden yapılmıştı.

 

Kahvaltı yapıldıktan sonra dün alınan karar için planlamalar yapıldı.

 

“Aldığımız kararlar güzel fakat bence ormana ailemizden yetkili bir kişi göndermeliyiz.”

 

Dedi babam. Kral Hendrix “Bu fikir daha önceden aklıma gelmişti. Fakat sizin nasıl karşılayacağınızı bilemediğim için söylememiştim.”

 

Babam anladığını belirtmek için başını hafifçe salladı.

 

“ İzin verirseniz bu görev için kızım..” diye cümlesine başladığı sırada bahsettiği kızının Ellie olduğunu biliyordum çünkü babam benim orman fobimin olduğunu biliyordu ve beni ormana göndermezdi.

 

“Bu görev için kızım Regina Nexra’yı görevlendirmek istiyorum.”

 

Duyduğum cümle başımdan aşağıya kaynar sular dökmüş gibi hissetmiştim.

 

“Peki, siz nasıl isterseniz.” Dedi Kral Hendrix. Bir anneme bir de babama baktım. Annem karşı çıkamamıştı.

 

Hemen olumsuz düşünmemeye çalıştım ve söze girdim.

 

“Kararınıza karışmak istemem fakat ben böyle bir göreve gitmek istemiyorum. Babam Kral Rowan biliyor ki benim Xylophobia yani orman fobim var. Daha 2 gün önce bu neden yüzünden bayıldım.” Dedim.

 

“Babanız karar verdikten sonra size maalesef ki konuşma hakkı geçmiyor” dedi Kral Hendrix.

 

Babam benim orman fobimin olduğunu bilmesine rağmen beni bile bile ormana mı gönderiyordu?

Hem de içinde bir katil barındıran bir ormana mı? Tamam, belki de bir katil yoktu ama o zaman neden gidenler geri dönmüyordu?.

 

“Gitmek istemediğim bir göreve beni zorlayamazsınız! Neden sizin kızınız da gitmiyor?” diye çıkıştım. Annem gözleriyle bana “Sus!” diye bağırıyordu.

 

Annem ? annem niye babamın bu kararına karşı çıkmıyordu? Hem de beni en iyi o anlıyor derken neden o bu karara karşı çıkmıyordu?.

 

Babam “Öncelikle sakin ol Regina ve konuya gelecek olursak evet gideceksin. Ve bize bir daha bu şekilde bağırırsan senin için hiç iyi şeyler olmaz” dedi.

 

Bu sözlerden sonra saraya kadar hiç konuşmadım. Saraya varınca ise odama çıkıp ağlamaya başladım. Kapım tıklanıyordu. Bu babam olmalıydı. Bunu kapı tıklatışından anlamıştım. Saraydaki diğer kişiler 2 kez tıklatırken babam 3 kez tıklatıyordu.

 

Babama “Gel” dememiştim fakat içeri girmişti. Yatağımdan kalkmamıştım. “Regina, aşağıdaki askerleri bekletmek istemezsin. Hazırlansan iyi olur.” Dedi.

 

“Bu görevi verirken bana sorulmadı ve bende gitmeyeceğim!”

 

Babam “Başka çaren yok Regina. Eğer o ormana gider insanların geri dönmeme sebebini bulursan annenden sonra tahta geçecek bir veliaht olursun” dedi.

 

Her ne kadar veliaht prenses olmak istesem de kendimi fobimi yenecek kadar güçlü hissetmiyordum. Babam odadan çıkmıştı. Belki de bu durumu gözümde çok büyütüyordum ama fobime karşı çıkamıyordum. Babamın sabah söz ettiği askerler kapıdaydı ve onları bekletmemem gerekiyordu.

 

Babam odadan çıkınca arkasından Ellie belirdi. “Ormanlardan korktuğunu biliyorum Regina. Ama elimden bir şey gelmiyor. Bu yüzden sana bu ayıcığı hediye etmek istiyorum. Eğer çok korkarsan bu ayıcığa sarıl.” Dedi.

 

İçimden gelen ani bir sarılma hissiyle Ellie’e sarıldım. Sanırım.. sanırım artık ona güvenmeye başlıyordum.

 

“Biliyor musun Ellie? Galiba seni seviyorum”

dedim sarılırken. Arkam dönüktü ama gülümsediğini görebiliyordum. Yaklaşık 15 saniye bu şekilde durduktan sonra yavaşça kollarımı ondan çektim.

 

”Maalesef babam gitmem konusunda ısrarcı. Sanırım küçük bir çanta hazırlamam gerek”

 

dedim. Ellie bana el sallayarak odadan çıktı. Sanırım onu özleyecektim.Kendime küçük bir çanta hazırladım. İçine su, birkaç paket bisküvi ve Ellie’nin verdiği ayıcığı koydum.

 

Üstüme siyah bir elbise giydim. Dolabımdan çıkardığım siyah pelerinimi de sırtıma attıktan sonra aşağı indim.

 

Ben Regina Nexra. Uzaktan görünce bile içimin ürperdiği Karlo Ormanına tanımadığım 7 askerle beraber bir katili bulmak için zorla görevlendirildim.

 

************

 

Arkama bakmadan Sarayın iç kapısını çarparak saraydan çıktım. Annem, babam ve Ellie arkamdan dışarı çıktılar. Sadece anneme ve Ellie’e baktım.

 

Ellie’e hafifçe gülümsesem de anneme acınası bir bakış attım. Ve daha sonrasında bana özel ayrılan ata bindim.

 

Ormana doğru yol almaya başladık. Arkamda babamın nereden tuttuğunu

bilmediğim yedi tane asker vardı.

 

Yaklaşık1 saat 5 dakika sonra ormana varmıştık.

 

“Hey millet, adlarınız ne” diye sordum. Adlarını öğrenmeye hiç hevesli değildim ama sonuçta bir görev boyunca beraber olacaktık ve onlara ne diye seslenmem gerektiğini bilmiyordum.

 

En baştaki sarı saçlı soruma cevap veren ilk kişi oldu.

 

” Adım Daxton efendim”

 

Mavi gözleri sarı saçlarıyla muhteşem şekilde uyuyordu. Hepsi teker teker isimlerini söyledi.

 

Asher Zera

Daxton Kolan

Victor Alia

Riley Eran

Otto Olga

Axl Karo

Breckin Kalson.

 

“Hepinizle memnun oldum. Görevimiz boyunca sizden tek bir ricam var. O da bana “Efendim” dememeniz. “ dedim.

 

Kendimi bildim bileli halktan biri veya tanımadığım başka biri bana “Efendim” deyince sanki onlardan bir farkım varmış gibi hissediyordum. Ama aslında böyle bir şey yoktu.

 

İnsanlar sadece “Kralın kızı” olduğum için beni kendilerinden üstün görüyorlardı. Ve bu çok sinirime gidiyordu.

 

Hepsi anlarmış gibi başını salladı. “ Güzel.” Dedim. “Ve.. ormana girerken benim biraz önüme geçer misiniz? Birazınızda arkaya geçebilir mi? Gerçekten çok korkuyorum.” Dedim.

 

Çünkü gerçekten çok korkuyordum.

 

Askerlerin dört tanesi arkama, geri kalan üçü de önüme geçti. Çok olmasa da kendimi biraz rahatlamış hissetmiştim. Ormana girmiştik. En son bu ormana 8 yıl önce girmiştim. Yani ben 14 yaşındayken. O zaman girdiğimde de bayılmıştım zaten.

 

Ormana girdiğimde ağaçlardan taşan sarmaşıklar sanki boynuma dolanıyormuş gibi hissettim. Sanki boğuluyordum. Nefes darlığı çekmeye başlamıştım. Nefes alamıyordum.

 

Nefes alamama seslerimden dolayı Axl bir terslik olduğunu anlamış ve arkasına dönmüştü.

 

Benim nefes alamadığımı görünce “Prenses!” diye bağırdı.

 

Sonrasında ne olduğunu hatırlamıyordum çünkü bayılmıştım. Gözlerimi açtığımda bir ağacın altındaydım. Gözüm ilk önce 3 askeri görmüştü. Daha sonrasında 4’ününde nöbet tuttuğunu gördüm. “Prenses, iyi misiniz?” diye sordu Victor.

 

Şuan gözlerimi açmak istediğim yer odamdı ama ne yazık ki bir ormanın içinde, rastgele bir ağacın altında yatıyordum.

 

***************

 

 

“İyiyim.”

 

Bulunduğum yerde bolca oksijen vardı fakat ben nefes alamıyordum.

 

Yerde yattığımdan dolayı omuzlarım felaket şekilde ağrıyordu. Kendimi zorda olsa doğrultmayı başardım. Yanımdaki çantadan su çıkardım ve birkaç yudum içtim .

 

Gerçekten çok iyi gelmişti. Ne zamandan beri su içmiyordum?.

 

“Prenses, eğer kendinizi kötü hissediyorsanız bu gece burada kalıp yarın yola ve araştırmalarımıza devam edebiliriz.” Dedi Daxton.

 

“ Hayır, buna gerek yok. Yola devam edebiliriz.”

 

Dedim. Başım ağrıyordu ama bu yola çıkmamak için önemli bir neden değildi. Bu görevin en kısa sürede bitmesini istiyordum.

 

“Askerler, yola çıkıyoruz!”

 

diye bağırdı Victor.

 

Aslında askerlerin başı bendim – en azından babam bana öyle demişti- ama Victor bu görevi üstlenmiş gibi duruyordu. Neyse ki ben askerlerin başı olmak

istemiyordum. Victor istediği kadar bu görevi üstlenebilirdi. Ayağa kalkarak ağrıyan omuzlarımı hareket ettirdim.

 

Kollarımı 2 yana açarak esnedikten sonra atıma bindim. Atıma bir isim bile koymuştum. Lily. Madem bir görev boyunca beraberdik, o zaman onunda bir ismi olmalıydı. Rotamız önümüzde bulunan uzun bir yoldan başkası olamazdı çünkü görünürde başka bir yol yoktu.

 

Yaklaşık yarım saat o düz yoldan ilerledikten sonra hava kararmaya başlamıştı.

 

Yorulmuş, acıkmış, üşümüş ve korkmuş hissediyordum. Ama bir yerde de mola vermek istemiyordum çünkü bulunduğumuz yer bir ormandı ve başımıza her şey gelebilirdi.

 

Victor, “Askerler, müsait bulduğunuz ilk yerde durun!” diye bağırdı. Breckin, sağ taraftaki koca bir çınarın altında durup “burada konaklayabiliriz Victor” dedi. Victor, alanı iyice inceledikten sonra “burada duruyoruz” dedi.

 

Lily’i Breckin’in atının yanına bağladıktan sonra beyaz renkteki yelesini okşadım. Onu gerçekten sevmiştim.

 

Etrafıma göz gezdirdim ama çok korkunç gözüktüğü için bakmayı kestim. Ağacın

kenarına oturup çantamdan Ellie’nin verdiği ayıcığı çıkardım ve gözlerimi kapatarak ona sarıldım.

 

Ağlamak istiyordum fakat ben yalnızca kendimi güvende hissettiğim yerlerde ağlardım. burasıda güvenmek için çokta iyi bir yer değildi. Ben otururken askerlerde çalı çırpı toplayıp ateş yakmışlardı.

 

Hava artık iyice karardıktan sonra yapacak bir şeyler aramaya başladık çünkü burada öylece oturup sabah olmasını bekleyemezdik.

 

Hepimiz ateşin etrafında toplaştıktan sonra Axl, “bence birbirimize korku hikayesi anlatmalıyız” dedi. Harika, ormandan korktuğum yetmiyormuş gibi bir de korku hikayesi dinleyecektim.

 

Kimseden bir ses çıkmadı.

 

“Kimse bir şey söylemediğine göre ben başlıyorum” dedi Axl. Daha sonra hikayeyi anlatmaya başladı. “bir zamanlar Kerla isminde bir kız, terk edilmiş köylerden birinde kalan tek kişiymiş. Herkesin köyü terk etmesine rağmen Kerla köyü terk etmemiş. Neden terk etmediği bilinmese de bir rivayete göre annesinin mezarı, köyün içinde olduğu için terk etmediği söyleniyor. İnsanlar sebepsiz yere Kerla’dan çok korkarlarmış.

 

Bu yüzden de yanına hiç gitmezlermiş. Bir gün aralarından bir genç, cesaretlenerek Kerla’nın içinde bulunduğu köye gitmeye karar vermiş. İnsanlar “Gitme” demelerine rağmen genç yine de köye gitmiş. Kerla, köyde kalan tek kişi olduğu için evi, köyün girişindeymiş.

 

Genç köye girer girmez civar köylerden bir çığlık duyulmuş. Aradan günler geçmiş ve birkaç kişi cesaretlenerek gence ne olduğunu bulmaya gitmiş. Köye girmişler. Tam girdikleri anda bir adam

çocuğun cansız bedenine basmış.

 

Çocuğun bedeni, böcekler tarafından ele geçirilmiş ve delik deşik edilmiş. Çocuğu bir kenara çekip poşetlemişler. Daha sonra diğer evlere bakıp, Kerla’yı aramaya başlamışlar. Çünkü çocuk, bir silah darbesi tarafından öldürülmüş.

 

Bu da demek oluyor ki çocuğu Kerla öldürmüş. Her ev didik didik aranmış fakat Kerla evlerin hiçbirinde bulunamamış. Kerla’nın masum olduğunu düşünenler bu duruma çok şaşırmışlar. Bu zamana kadar da Kerla hiçbir yerde bulunamamış…”

 

diyerek bitirmişti hikayesini Axl. Çok etkilenmiştim. Kerla’ya ne olmuştu? Yada nereye kaçmıştı?. Ben tam bunları

düşünürken ormanın diğer taraflarından gelen bir çığlık sesi duyuldu.

 

Garip olan şey ise bu sesin tanıdığım birine aitmiş gibi hissettim ama kim olduğunu anlayamamıştım…

 

 

Bölüm : 05.01.2025 18:37 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...