
-BÖLÜM 3-
Kulaklarımızı çınlatan çığlık sesiyle gözlerimi kapattım. Askerler hemen ayağa
kalkıp etrafımda siper aldılar. Çığlık sesinin nereden ve neden geldiğini çok merak etmiştim. Victor yanıma gelerek “prenses, burası hiç güvenli değil gidiyoruz” dedi.
Sanki götüreceği yer daha güvenliymiş gibi.
“Nereye gideceğiz?” diye sordum.
Sesin geldiği yer daha güvenli olduğunu zanneden askerlerle görev yapıyordum.
“Sesin geldiği yere doğru gideceğiz”
diye cevapladı sorumu.
“Burası sesin geldiği yerden daha güvenli. Bağıran kişiye ne olduğunu bilmiyoruz. Ona kimin ne yaptığını bilmiyoruz. Bizi orada neyin karşılayacağını bilmiyoruz. Bu gece burada konaklayıp yarın sabah erkenden gideriz.”
Victor sadece onaylarmış gibi başını salladı ve sağ elini kaldırarak askerleri yanına çağırdı. Victor, tam yanında duran Riley’in kulağına bir şeyler fısıldadı.
Yanında durmasına rağmen neden kulağına söylediğini anlayamamıştım. Demek ki önemli bir şeydi. Fısıldaşmaları bittikten sonra Riley yanıma gelerek “prenses bu gece burada konaklayacağız. Uyku tulumunuz yanınızda mı? Yoksa size kendi tulumumu verebilirim.” Dedi.
Saraydan çıkarken kendinden çantalı bir tulum getirmiştim. Bu yüzden
“Hayır, teşekkür ederim kendi tulumumu getirdim.” Dedim.
“Peki o zaman ben size yardımcı olayım”
Lily’nin semerindeki mavi renkli tulumu alıp ateşin yakınındaki bir yere serdi. “Teşekkür ederim” dedim. Askerler, aralarından 2 kişi seçerek dönüşümlü nöbet tutacaklardı.
Geriye kalan askerler ateşin yakınlarına tulumlarını serip ateşin etrafında toplaşıp yarın sabah için plan yapmaya başladılar.
Bende onları dinleyecektim fakat uyuyakalmıştım.
Ertesi sabah güneşin yavaş yavaş baş gösterdiği zaman Victor yanıma gelip beni uyandırmıştı. Erken kalkmaya alışık olduğum için erken kalkmak pekte sıkıntı olmadı. Ben kalkarken askerler atlarına binmişlerdi bile. Ben zaten hazırdım. Hemen yola çıkabilirdik. Lily’in yanına giderek yelesini okşadım ve daha sonra Daxton’ dan gelen yola çıkma düdüğüyle hemen atıma bindim.
Evet, yola çıkma zamanlarında Daxton düdüğüyle bize haber veriyordu. Önümüzde dümdüz ve uzun bir yol vardı. Victor eliyle gideceğimiz yola işaret etti. Biraz gittikten sonra etraftan kan kokusu yayılmaya başladı. Alışık olmadığım bir kokuydu iğrençti ve dayanılmazdı. Axl kokudan rahatsız olduğumu gördü ve “Prenses isterseniz size maske verebilirim” dedi.
Daha sonra elindeki maskeyi bana doğru uzattı. Teşekkür ederek elinden maskeyi aldım ve taktım. Çok fazla olmasa da kokuyu biraz durdurmuştu. Yaklaşık 15 dakikadır yoldaydık ve hiç durmamıştık fakat önümüze bir ceset atılana kadar.
En önde Otto vardı. Atından inip cesedin yanına doğru gitti. “Baba” dedi. Ne yani önüne atılan ceset babası mıydı? 5 dakikadır olduğumuz yerde bekliyor, Otto’nun çaresizce ağlayışını izliyorduk.
“Babam son birkaç gündür eve gelmiyordu. Başka ülkedeki öğrencilerine ders vermeye sanmıştık fakat öyle değilmiş.”
Çok üzülmüştüm. Hem korkumu birazda olsa yenebilmek ve görev arkadaşımın yanında olabilmek için atımdan indim ve Otto’nun yanına doğru yürüdüm. Otto’nun kollarının arasındaki tanıdık yüz beni şok etmişti. Bu adam Bay Axel di.
“Bay Axel?”
Yerde kanlı bir şekilde yatıyordu. Ben böyle söyleyince Otto ile göz göze geldik. ”Siz babamı nereden biliyorsunuz?” diye sordu Otto.
“Baban yani Bay Axel ben ve ablam Ellie’e ders veriyor” diyerek cevapladım sorusunu. Daha sonra yaptığım hatayı fark ederek “Veriyordu” dedim.
”Babamın size ders verdiğini bilmiyordum.”
Sadece gülümsedim. Yanaklarımdan yaşların süzüldüğünü hissetim.
Ağlıyordum. Sanırım Bay Axel’e çok alışmıştım. Şimdi onu böyle görmek acı
vericiydi. Asher söze girerek “Otto, senin adına üzgünüm ama tamamlamamız gereken bir görev var. Babanı istersen şehre gönderip orada gömdürebiliriz.” dedi.
Otto hafifçe burnunu çekerek “Hayır, istemiyorum. Küçük kız kardeşimin ve hasta annemin üzülmesini istemiyordum. Buraya gömelim.” Dedi. Bay Axel’in bir kızı mı vardı? Bunu bilmiyordum. Riley, Otto ve Asher bir ağacın altına derince bir çukur açtıktan sonra Bay Axel’i içine yerleştirdiler. Daha sonrasında çukuru kapattılar. Mezarı Otto ziyaret edecek olursa diye ağaca bir işaret koydular.
Otto son bir kez vedalaştıktan sonra atlarımıza binerek yola devam ettik. 3 saatlik bir yolun ardından mola vermek için bir kenarda durduk. Çantamdaki paket sandviçlerden bir tane çıkardım. kaç gündür aynı şeyi yiyordum. Şuan farklı bir şey yemek için nelerimi vermezdim.
Sandviçimden bir ısırık alırken gözüm hiçbir şey yemeyen Otto’ya takıldı. Ellerini dizlerinde buluşturmuş, ten rengiyle beraber pembeye dönen babasından kalan son kanlara bakıyordu.
Tam yanımda oturan Victor’a “Otto bir şey yemiyor.” Dedim ve gözlerimle işaret ettim.
Ağzındaki lokmayı hızla bitiren Victor sorumu cevapladım.
“Fark ettim. Yanına gidip konuşacağım.”
Dedi ve Otto’nun yanına gitti. 5 dakika sonra Victor geri döndü. “ne dedi? Neden bir şey yemiyormuş? Yemeğimi yokmuş? Yoksa ben verebilirim.”
Dedim endişeli bir şekilde. Endişelenmiştim çünkü onlara bir şey olursa ben sorumlu olacaktım çünkü babam beni sorumlu tutmuştu.
Yada en azından ben öyle hissediyordum.
Victor art arda sorduğum sorulara cevap vermek için hazırlanırken bende çantamdan Otto’ya vermek için bir tane sandviç çıkarmaya hazırlanıyordum. Çok az sandviçim kalmıştı ama bir tanesini Otto’ya vermekte kararlıydım.
Victor “Sakin olun prenses, Otto sadece babasına üzülüyor. Yaşadıkları kolay değil. Yolda giderken önümüze bir ceset atıldı ve bu yalnız başına bir travma. Üstelik bu onun babasıyken. Yemek yemek istemediğini söylüyor. bende zorlamadım” dedi.
Haklıydı.
Elimdeki sandviçi çantama geri koydum. Yemeğimi bitirdikten sonra ayağa kalktım. Ormandan hala korkuyordum fakat biraz azalmıştı. Azalması gayet normaldi. Alışmış olmalıydım.
Etrafıma göz gezdirdim ve Asher’in yanına gittim.” şimdi nereye gideceğiz” diye sordum. Bu soruyu ona sormamın nedeni Victor’u sorularımla daha fazla
darlamamaktı. Zaten çok gergin görünüyordu.
“Bilmiyorum fakat geceyi burada geçireceğiz” dedi. “Peki” dedim ve yerime geçip oturdum. Bir haftadır buradaydık.
Ve ben Ellie’yi çok özlemiştim. Keşke 5 dakika onu görebilseydim.
Arkamda bir çıtırtı sesi duydum. Bakmak için arkamı döndüğümde siyah pelerinli yüzü gözükmeyen birini gördüm. elinde bir ok vardı ve okun ucu bana doğru dönüktü. Korkudan ne yapacağımı bilememiştim. Sadece o fark etmesin diye elimin ucuyla Victor’a dokundum.
Victor önce ne yaptığımı anlamasa da daha sonra bana dönük olan oku gördü. Elindeki su şişesini elinden atarak yanında duran oku eline aldı.
Bense sadece yerde oturuyor, korkudan hiçbir şey yapamıyordum. Victor hemen ayağa kalkarak etrafımda siper aldı. Victor’un ayağa kalktığını gören diğer askerler de ayağa kalkarak etrafımda siper aldılar.
O garip varlıksa askerleri görünce ormanın içinden kayboldu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |