
-BÖLÜM 8-
Aynı manzarayı görsem de o gün ki gibi bayılmadım. Çünkü aynı görüntüyü şuanda Otto,Victor ve Daxton da görüyordu. Bir şey olursa beni koruyabilirlerdi.
Yani hızlı olabilirlerse.
O bana baktıkça karnımın ağrısı daha da artmıştı. Yalnızca 10 saniye sonra yaptığı el hareketiyle yanından çıkan diğer varlık bana doğru bir ok atmıştı. Hızla sağ tarafıma döndüm. Bu şekilde kalbime isabet etmesi beklenen ok kolumu sıyırmıştı.
Atılan okla beraber kaybolmuşlardı. Bense hala bayılmamıştım. Sadece gözlerimin önü kararıyordu. Victor’un sesi kulağıma yankılı gelmişti. Bayılmamıştım ama bayılmak üzereydim. Daha sonrasında ise attan ters düşüp bayılmıştım.
Ayıldığımda bir ağacın altında yatıyordum. Yağmur yağıyordu. Biraz olsun kuruyan üstüm bu sefer hem ıslanmış hem de çamur olmuştu. Sağıma ve soluma baktım. Kolumdaki ok hala duruyordu. Kan kaybediyordum. Victor yoktu. Kendimi çok kötü hissediyordum. Kafamın içi çok karışıktı. Neler olduğunu hatırlamıyordum.
Midem bulanıyordu. Hava soğuktu ama içim yanıyordu. Daxton ve Otto’nun “İyi misiniz?” sesleri kulaklarıma yankılı geliyordu. Sırtım ağrıyordu. Bütün düşüncelerim, her şey birbirine girmişti. Evde olmak istiyordum. Kolumdan vurulmuş gibi değil, kafamdan vurulmuş gibi hissediyordum. Kafamın içindekiler bir birine girmişti. Daha sonrasında gözlerim karamıştı ve tekrar bayılmıştım.
***************
Uyandığımda yine aynı yerde yatıyordum. Fakat bu sefer başımda kimse yoktu. Ağırlaşan kafamı koluma bakmak için sağ tarafıma doğru çevirdim. Ok çıkarılmıştı. Koluma kanama durması için uzunca bir yaprak bağlamışlardı ama işe yaradığı pek söylenemezdi.
Neden hala sarayda değildim? Yaralandığımda saraya dönerim sanmıştım ama öyle olmadı. Belki de hala benim yaralandığımdan haberleri yoktur diye düşündüm.
Midem bulanıyordu. Diğerlerini aramak için hızla ayağa kalktım. Fakat gözlerim karardı ve yere düştüm. Sol kolumdan destek alarak yerimde doğruldum. Ayağa kalkamıyordum. Oturduğum yerden bağırmak daha iyi olacaktı.
“Victor, Otto ,Daxton. Neredesiniz?” diye bağırdım. Birisi cevap verir umuduyla birkaç dakika bekledim. Fakat ses gelmedi.
Korkmaya başlıyordum. Ne yapacağımı da bilmiyordum. Umarım gelmeleri çok uzun sürmezdi. Zorlukla da olsa ayağa kalkmayı başardım. Sağıma ve soluma baktım fakat hiç kimse yoktu.
“Hey! Neredesiniz? Korkmaya başlıyorum!”
Hava da kararmak üzereydi. Ayrıca hala yağmur yağıyordu. Beni neden yalnız bırakmışlardı? Siyah varlıklar beni bulsa ne olacaktı? Korkudan ağlamaya başladım. Evet, küçük bir çocuk gibi korkudan ağlıyordum. Fobimin geçtiğini sanıyordum fakat biraz bile geçmemişti.
Çantamı aramaya başladım çünkü Ellie’nin verdiği ayıcığa sarılmak istiyordum. Çantam Lily’nin eyerindeydi fakat Lily’nin nerde olduğunu bile bilmiyordum. En son üstünden düşmüştüm. Sonrasında ona ne yaptıklarını bilmiyordum. Ama kötü bir şey yapmadıklarına emindim.
Hava iyice karamıştı. Kimse gelip gitmemişti. Lily’i bulmak için olduğum yerden çokça uzaklaşmıştım. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Öylesine dümdüz bir yolda yürüyordum. Ve ağlıyordum. Ağaçlar çok korkunç gözüküyordu. Yanımda bir ışık bile yoktu.
Ayrıca çokta üşüyordum. Üstüm hala ıslaktı. Lily’i bir an önce bulmalıydım. Yoksa hasta olacaktım. Zaten karnım ağrıyordu. Daha fazla hasta olmakta istemiyordum. Islak kıyafetlerimi değiştirmem gerekiyordu.
Sağıma ve soluma bakınıyordum fakat Lily hiçbir yerde yoktu. Aklıma saraya dönme fikri gelmişti fakat dönsem bile beni içeriye alıp almayacaklarını bilmiyordum. Ayrıca saraya dönsem bile diğerleri kayboldum sanacak ve endişeleneceklerdi.
Aslında şuanda da durum farklı değildi. Eğer benim yokluğumu fark ettilerse önce beni arayacaklardı. Ve bulamadıkları zaman da şehre dönüp hakkımda kayıp ilanı çıkaracaklardı. Nerde olduğumu ben bile bilmezken onların beni bulması imkansızdı.
Hala yürüyordum. Kolumdaki yaprak kıpkırmızı olmuştu ve artık kanı içeride tutamıyordu. Yavaşça yere damlayan kan damlalarımla yola devam ediyordum. Nereye gitmiş olabilirlerdi? Beni yalnız bırakıp gitmelerine sebep olacak kadar önemli ne olabilirdi?
Ayrıca tekrar bayılmadan önce başımda Daxton ve Otto vardı. Onlar neden beni yalnız bırakmıştı? Anlayamıyordum. Gelen çıtırtı sesiyle arkama döndüm. Dala basmıştım. Ses ondan gelmişti. Önüme döndüğümde bir daha çıtırtı sesi geldi. Tekrar arkamı döndüğümde çalıların hareket ettiğini gördüm. Bu her filmde olan klişe sahnelere benziyordu fakat gerçek hayatta kesinlikle daha gerilimli oluyordu.
Çalıların arkasından siyah varlıkların çıkma ihtimali olduğu için önüme döndüm ve koşmaya başladım. Zaten şuan yeterince yaralıydım ve daha fazla yara alacak halim yoktu. Var gücümle koşarken arkama bile bakmadım. Daha sonrasında arkamdan koşma sesleri geldiği için daha hızlı koşmaya başladım.
Kolumdaki yaprak çok sıkıyordu. Bu yüzden koşarken sol elimle kolumdaki yaprağı çıkardım ve yere attım. Bunu yapmam yavaşlamama neden olmuştu. Daha çok hızlanmam gerekiyordu fakat karnımın ve kolumun ağrısı bunu zorlaştırıyordu.
En sonunda dayanamayarak sağ tarafta duran ağaçlardan birine doğru koştum ve yaslanarak soluklandım. Arkamdan koşan kimdi bilmiyordum ama şimdi beni yakalayacaktı. O buraya gelene kadar o kişinin Victor olmasını diledim. Fakat yanıma ulaştığında yanıldığımı anladım.
Bu kişi siyah varlıktı. Onun olduğunu tahmin etmiştim. Peşimi bırakmayacaklardı.
Bana yetiştiğinde durdu. Yavaşça sağına döndü ve bana doğru yürümeye başladı. Ona bakmıyordum çünkü bakarsam korktuğumu anlayacaktı. Önüme geldiğinde durdu.
“lezüg mudruv liğed im?” dedi. Yine ne dediğini anlamamıştım.
“ne demek istediğini anlamıyorum. Benden ne istiyorsunuz?”
“izimişep nıkarıb. Askoy zinipeh ziniskecelö! Ikpıt reğid zınıralşadakra ibig”
Bu başka bir dil değildi. Sadece tersten konuşuyordu. Bu zamana kadar anlamalıydım. Bay Axel, nasıl düze çevireceğimizi öğretmişti. Fakat sadece son cümlesini hatırladığım için sadece onu düze çevirebilmiştim.
“Peşimizi bırakın. Yoksa hepiniz öleceksiniz. Tıpkı diğer arkadaşlarınız gibi.” Demişti.
“Diğer arkadaşlarımız mı? Onlara bir şey mi yaptınız!”
“unub idnek elnirelzög inemrög miretsi.”
“Kendi gözlerimle falan görmeyeceğim! Sen bana onlara ne yaptığını anlatacaksın!”
“ınısnaş alzaf amalroz sesnerp. Eczisses ürüy ev imişi amrıtşalroz.” Dedi.
“Seninle hiçbir yere gelmiyorum!” dedim. Sesimi güçleştirmeye çalışıyordum fakat titriyordu. Korkmuyor gibi gözükmeye çalışıyordum fakat korkuyordum. Onunla gitmeyecektim fakat beni buna zorluyordu.
Askerler hala beni bulamamıştı. Eğer gelmezlerse sonum ölüm olacaktı.
Siyah varlık sıkı bir kamış ile ellerimi bağladı. Hiçbir şey yapamıyordum. Elimden gelen tek şey bağırmaktı.
“İmdat! Yardım edin!” diye bağırdım.
Siyah varlık olduğu yerde durdu ve “sus, adarub ines esmik zamayud.” Dedi.
İlk defa bir şey de haklıydı. Konuşmanın başında “Peşimizi bırakın yoksa öleceksiniz, tıpkı diğerleri gibi.” Demişti. Diğerlerine ne olmuştu? Onlara zarar mı vermişti? Ölmüşler miydi? Eğer onlar ölürse kendimi hep suçlu hissedecektim.
“Susmayacağım! Sen bana arkadaşlarımın nerede olduğunu söyleyene kadar asla susmayacağım!” diye bağırdım. Bana bir açıklama yapmak zorundaydı. Nerede olduklarını bilmek zorundaydım. Onlara ne yaptığını bilmek zorundaydım.
“imişi alzaf nusroyırıtşalroz.”
Onu anlıyordum fakat o hala tersten konuşuyordu. Ağzıma bağlamak için cebinden uzunca bir kumaş çıkardı ve ağzıma dolamaya başladı. Tam olarak ağzıma doladıktan sonra kafamın arkasından geçirdi ve sıkı bir düğüm attı.
Daha sonrasında ellerimi de aynı şekilde bağladı. Az önce kurtulma şansım varsa bile artık yoktu. Ellerim açıkken ona hiçbir şey yapmamıştım.
Ellerim açıkken ona hiçbir şey yapmamıştım.
Ona vurabilirdim. Yumruk atıp kaçabilirdim fakat bunu yapmamıştım. Kaçmamıştım ve şimdi beni zorlayarak bir yere götürüyordu. Belki de öldürmeye.
Çığlık atamayacağımı anlayınca sustum. Kendimi daha fazla yormadım çünkü birazdan olacakları bilmiyordum. Başıma neler geleceğini bilmiyordum. Kendimi savunmam gerekebilirdi.
10 dakikadır yürüyorduk. Kolum çok ağrıyordu. Kan kaybından öleceğimi düşünmeye başlamıştım. Bu yolun sonu nereye gidiyordu? Beni nereye götürüyordu? Hiçbir fikrim yoktu.
“ za ıdlak. Arnos relen unuğudlo niskecerög.”
Neler olmuştu? Onlara ne yapmıştı? Ayaklarım çözülüktü fakat kolumdan tutuyordu. Sağ kolumdan.
Aklıma bir fikir gelmişti.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |