9. Bölüm

Bölüm 9

Elif Duran
elfmisiimyaaa_123

BÖLÜM 9-

Ellerim bağlıydı fakat ayaklarım değildi. Bunu yapmak fazlasıyla acı verecekti ama yapmak zorundaydım.

Kurtulmak için.

Siyah varlık sağ kolumdan tutuyordu. Aniden duracaktım ve o bana dönünce bende ona dönüp sağ dizimle karnına tekme atacaktım. Planım buydu. Uygulamaya geçmeden derin bir nefes aldım ve burnumdan geri verdim.

Hazırdım. Aniden durdum. O da beni tuttuğu için durmak zorunda kaldı. Tam da planım da ki gibi bana doğru döndü. Var gücümle sağ dizimi kaldırdım ve sert bir tekme attım. Yediği tekmenin etkisiyle yere düştü ve kolumu bıraktı. Ben ise hızla koşmaya başladım. Biraz koştuktan sonra elimdeki halat kendi kendine yere düştü.

Arkamdan öksürük sesleri geliyordu. Arkaya bakmak istemiyordum çünkü göreceklerimden korkuyordum. Peşimden geliyor muydu yoksa hala yerde mi yatıyordu görmek istiyordum. Fakat duraksarsam beni yakalayacağından da emindim.

Ellerimi o kadar sıkı bağlamıştı ki çözemiyordum. Ayrıca çok ta yorulmuştum. Bir yerde dinlenmek istiyordum fakat beni yakalayacaktı. Yakalanırsam ne olacağını da bilmiyordum. Neyle karşılaşacağımı da kestiremiyordum. O yüzden durmayacaktım.

19 dakikadır koşuyordum. Saymıştım. Kahvaltı masasında anne ve babamın geliş süresini saydığım gibi.

Keşke hala onların geliş sürelerini sayıyor olsaydım.

Karnım ve kolum çok ağrıyordu. Durmam gerektiğini fark etmiştim. Arkamdan koşma ya da yürüme sesi de gelmiyordu. Ayrıca düştüğü yerden çok da uzaklaşmıştım. Durmak için iyi bir zamanlamaydı.

Ağacın arkasında durdum ve arkama baktım. Kimse yoktu. İzimi kaybettirmiştim.

Yani sanırım.

Ellerimi dizlerime koyup soluklandım. Çok yorulmuştum. Uyumam gerekiyordu fakat uyuyamazdım çünkü her an yakalanabilirdim. Biraz daha yürümeye karar verdim. Nereye olduğunu bilmesem de yürüyecektim. Diğerlerini bir an önce bulmam gerekiyordu. Yürümeye başladım.

Biraz yürüdükten sonra karşımda gördüğüm şey beni şaşırtmıştı. Bir at. Hem de Daxton’nun atıydı. Daha fazla yürüyecek mecalim kalmadığı için ata hiçbir şey demeden bindim. O da yorulmuşa benziyordu. Onu daha fazla yormak istemediğim için üstünden indim ve onu tutarak beraber yürümeye başladık.

“Başınıza neler geldi?” diye sordum.

Cevap yok.

“Diğerleri nerede?”

Yine cevap yok.

“Onlara ne olduğunu biliyor musun?”

Ve yine cevap yok.

Zaten bir atla konuştuğum için cevap gelmemesi çok normaldi. Biraz daha yürüdükten sonra biraz dinlenmeye karar verdim. Çok yorulmuştum. Atın üstündeki eyeri çıkartıp karıştırmaya başladım. Daxton’nun eşyaları vardı. Şuan bulmayı umduğum tek şey su ve yemekti.

Bulmuştum. Su ve yemek bulmuştum. Bana ve ona yetecek kadar vardı. Derince bir kap bulup suyu içine koydum ve atın önüne koydum. O da çok susamış olmalı ki hemen içmeye başladı. Suyun yanına Daxton’nun sandviçlerinden de koydum. Acıkmıştır diye düşünmüştüm. Haklı da çıkmıştım. Suyu bırakıp yemeye başladı.

Hemen bende yemeye başlamıştım. Çok acıkmıştım ki 2 dakika sonra sandviç elimde yoktu. Karnımı bir güzel doyurduktan sonra enerjimi toplamıştım. Kolumu sarmak içinse Daxton’nun kıyafetlerini kullanmıştım. Böylece kanın akışı yavaşlamış ve biraz olsun akmayı durdurmuştu.

Atı da yanıma alarak tekrar yürümeye başladım. Elimde bir ok vardı. Bir şey olduğunda kendimi savunabilecektim. Biraz yürüdükten sonra önüme bir kulübe çıktı. Kulübenin ışıkları yanıyordu. Kimse yok gibi gözükse de önünde atlar vardı.

Ve bunlar diğerlerinin atlarıydı.

Diğerlerinin içeride olma olasılığı çok yüksekti. Fakat bu kulübenin siyah varlıklara ait olma olasılığa da çok yüksekti. Atı bir ağaca bağladım.

Kulübenin yanlarındaki bir ağacın arkasına geçtim ve gözetlemeye başladım. İçeride kimse yoktu. Tam girecekken siyah varlığın sesini duydum.

“uno nedmile lısan mırırıçak!” diye bağırdı. Yalnız başınayken bile tersten konuşuyordu. Beni görmemesi için ağacın arkasına saklandım. Sonrasında ise kapı kapanma sesi geldi.

Kulübe onundu. Burası onun kulübesiydi. Duyduklarım karşısında şok geçirip olduğum yerde kalakaldım. 2 dakika sonra ise kulübeden bir bağırış sesi geldi.

Bu ses Victor’undu. Victor bağırıyordu. Ona bir şey yapıyordu. İçeri girip onu kurtarmak istesem de yapamazdım. Beni de yakalayabilirdi. Hızla atın yanına giderek onu tuttum ve buradan uzaklaşmaya başladım. Şuan yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Uzaklaşmalıydım.

Kulübeyi görmeyecek kadar uzaklaşmayı başarmıştım. Hava da aydınlanıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Çok yorulmuştum. Bu yüzden bir ağacın yanında oturup dinlenmeye başladım. Saraya dönmeli miydim? Beni içeri alırlar mıydı?

Hayır, geri dönmeyecektim. Bu göreve zorlanarak gelmiş olabilirdim ama asla geri dönmeyecektim. Arkadaşlarımı asla yarı yolda bırakmayacaktım. Artık kim olduklarını ve nerede yaşadıklarını biliyorduk. Bu işimizi de bayağı kolaylaştıracaktı.

Şimdiki planım onları oradan nasıl kurtaracağım olmalıydı. Siyah varlık kulübeden çıkmış olabilirdi fakat çıkmamışta olabilirdi. Onlara hala işkence çektiriyor da olabilirdi. Bunu anlamanın tek yolu vardı. Kulübeye geri gitmek.

Oturduğum yerden kalkıp yürümeye başladım. Daha sonrasında atı unuttuğumu fark edip geri döndüm ve onu da alarak yoluma devam ettim. umarım yakalanmazdım.

“3595,3596,3597,3598,3599,3600…”saniyeleri sayarak kaç saat yürüdüğümü bulmuştum. 1 saat. Yürüdüğümden tam 1 saat sonra kulübenin önündeydim. Hava da iyice aydınlanmıştı. Işıklar kapatılmıştı ve içeriden hiç ses gelmiyordu.

Evden çıkmış olmalıydı. Atı dün gece bağladığım ağaca bağladıktan sonra gizlice kulübeye doğru yaklaşmaya başladım. Kimse gözükmüyordu. Büyük bir ihtimalle beni aramaya çıkmıştı.

Ya da çıkmışlardı.

İki tane olduklarını unutmuştum. Belki de bir tanesi evde askerlere gözcülük yapıyordu. Bunu tamamen aklımdan çıkarmıştım. Ama yapacak bir şeyim yoktu. Gidecektim. Bana ihtiyaçları olabilirdi. Fakat içeridekiler onlar da olmayabilirdi. Kafam çok karışıktı. Ama yine de gidecektim.

Yavaşça kulübenin camına doğru yanaştım. Yukarı yükseldim ve camdan içeri baktım. Havası hoş bir ev gibi gözüküyordu. Her şey normaldi. Kimse gözükmüyordu. Camın yanındaki kapıyı sessizce açtım ve içeriye girdim. Evde 2 farklı oda vardı. Korkarak birinci odanın kapısını yavaşça açtım. Banyoydu. Küçük bir duşa kabin vardı. Kapısını kapatarak odadan çıktım. Diğer odaya girdiğimde ise. Onları gördüm. Arkadaşlarımı.

Hepsi buradaydı. Yerde bayılmış bir şekildeydiler. Onları bu halde görünce şaşkınlığımı gizleyemedim.

“Size ne oldu böyle?” diye sordum fakat kimse cevap vermedi. Baygın haldeyken cevap vermelerini beklemem oldukça komik duruma düşüyordu. Onlara ne olduğuna bakmak için ilk önce kapıyı kilitlemem gerektiğini düşündüm. Birazdan gelebilirlerdi.

Kapıya doğru koştum fakat kapı da anahtar olmadığını görünce hayal kırıklığına uğradım. Kapıyı açılmayacak hale getirmek için eşya aramaya başladım. Etrafta hiçbir şey yoktu. Banyoya girdiğimde ortalıkta öylece duran sandalyeyi aldım. Onun orada ne işi olduğunu bilmiyordum ve sorgulamayacaktım. Sandalyeyi kapının önüne sıkıcı yerleştirdim. Oldukça ağırdı. Kapıya zor taşımıştım. Fakat sadece sandalye yetmezdi. Başka şeylerde bulmam gerekti. Evi biraz daha inceleyince bir odası olduğunu fark ettim.

Odanın kapısını açtığımda gördüğüm manzara ile şoka dönmüştüm. Bir sürü ceset ve raflarda Ellie’nin bana verdiği ayıcıktan sayısız tane vardı. Ayıcığı görmüştüm fakat hiçbir tepki verememiştim. Tüm ilgi ve odağım üs üste yığılmış cesetlerdi. Öldürdükleri bütün cesetleri buraya mı koymuşlardı?

5 dakikadır aynı manzaraya bakıyordum. Bu kadar ceset varsa neden kokmuyordu? Kokmaması imkansızdı fakat hiçbir şekilde bir koku yoktu. Odayı biraz daha incelediğimde her duvarda bir koku çekici aleti vardı. Cesetler bu yüzden kokmuyordu. Ayıcıklar ise kana bulanmış şekildeydiler. Şok içinde kalmıştım. Şimdi ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum.

Öncelikle sakin kalmalıydım ve kapının açılmasını önleyecek bir şeyler bulmalıydım. Ayrıca camlarında.

Oda da kapıyı kilitleyecek herhangi bir şey bulamadığım için kapıyı kapattım. Koyabileceğim başka bir şey yoktu. Fakat sadece sandalye yetmezdi. Ne yapacaktım? Yapacak bir şeyim yoktu. İlk önce askerleri uyandırmalı ve daha sonrasında hep birlikte ne yapacağımızı düşünmeliydik.

Tekrardan askerlerin bulunduğu odaya döndüğümde gördüğüm manzara beni ikinci bir şoka soktu. Siyah varlık buradaydı. Tam önümde duruyordu.

“yav. İnes adraşıd nekrara edmive mudlub. Şimyiyi.” Dedi. Nereden girmişti?. Kapıyı kilitleyemesem de önlem almıştım. O nereden girmişti?

“Onlara ne yaptın? Çabuk söyle! Onlara ne yaptın?” dedim üstüne yürüyerek.

“aralno en unuğudlo nüdrög. Eyin alah anab nusroyuros?”

“onların nasıl olduğunu görüyorum. Senin onlara ne yaptığını değil!” diye bağırdım. Gittikçe sinirleniyordu. Bana da bir şey yapacaktı. Hazırlıklı olmalıydım.

“imişi ahad alzaf nasrırıtşalroz ednes ralno ibig nıskacalo. O nedzüy sek inises!” diye bağırdı ve üstüme doğru savruldu. Bense altından sıyrılarak geçtim. Böylece duvara toslamış oldu. Kendini hemen toparladı. Bana doğru tekrar gelmeye hazırlanırken kapının yanına bıraktığım ok aklıma geldi. Hızlıca kapının yanına koştum ve oku aldım. Arkamdan gelmemişti.

Ya da ben öyle düşünüyordum. Arkamı döndüğümde tam olarak orada duruyordu. Daha sonrasında yediğim darbe ile bayılmıştım.

Bölüm : 05.01.2025 18:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...