

"Gözleri şarkı söylüyor.
Sadece ben duyuyorum."
Çok düşünmek hastalıktır. Sonunda ölen duygulardır. Güzel şeyler zamanla olur bir an da yok olur. Bunun gibi duygularda anlıktı. Var ve yok. Buradasın ama değilsin...Bir gülümseme seni unuttuğun bir daha bakmak istemediğin eski kitaplarla dolu rafın önüne atabilir. Bir göz yaşı değer vermediğini sandığın birine aslında fazlasıyla değer verdiğini gösterebilir. Elinde ki kanları umursamayıp yaşamaya devam ederken duyduğun kurşun sesiyle arkanı dönmene ve yerde yatan bedene gördüğünde kanlı ellerin titremeye , gözlerin bulanıklaşmaya başlayabilir. Duymadığın bir daha duymak istemedin ses sana tekrardan fısıldamaya başladığında aslında sadece fotoğraflarda kalan gülümsemeni takınabilirdin.
Aynı anda tüm cephelerde savaşıp aslında bütün savaşların çıkma sebebi olduğunu öğrenmek kadar sarsıcıydı , gözlerde benim için beliren acıma ifadesi. Acımalarını istemiyordum bana kimse acıyamazdı. Ben güçsüz değildim. O an nefesimi kesiyor öfkeyle dolmama neden oluyordu. Bunca sene verdiğim çaba bir anda tuzla buz olmuştu. Tek hissettiğim buydu. Dinlenmeyi unutmuş bir kadına acıma ifadesiyle bakılmazdı. Bakılmamalıydı. Suda yaşam süren bir kadını tek bir ifadeyle lavların ortasına atmışlardı. Sessizlikte de insanlar konuşurdu ve genelde konuştukları zamandan daha çok can yakarlardı. Dört bir yanımı saran lavlardan kurtulamayacaktım. Bu yüzden yere oturmayı tercih ettim. Lavın bana değmesini bekleyecektim. Ama suya zarar veremezdi. Bedenime değdiğinde ikimizde yok olacaktık. Kaybetmeyecektim onu da yok edeceksem bu kaybetmek değildi. Bekledim , bekledim ve bekledim ama lav bana değmedi. Kollarımı bacaklarıma sardım ve lavın aktığı yönü önüne çıkanları yok edişini izledim.
Üzerimde ki kan lekeleri suyla akıp giderken başımı arkamda ki duvara yasladım. Kendime geldiğimde elime dikiş atılmış ve sarılmıştı. Hastanede hastaya dikiş atsaydım sudan uzak durmasını söylerdim duş alacaksa da o bölgeye su değmemesini ama kendime geldiğim an üzerimdekilerden kurtulup duşa girmiştim. Doktor olduğum doğruydu ama kendi sağlığımı düşünmek konusunda fazla eksiktim. Rüzgar'a kadar. Anlık yaptığım eylemlerden yara iyileşip kaybolsa bile hiç gitmemiş gibi pişmanlık duyuyordum. Fiziksel acıyı tercih etmem hataydı. Rüzgar elini yere ve masaya vurduğunda kemiklerim kırılmıştı. Onun canını nasıl yaktığımı düşünmemiştim. Aylardır ben kendimi hiç düşünmemiştim. Varım yoğum kardeşlerimin sağlığı ve güvenliği olmuştu. Acı çektiğimi , kafamın karıştığını hissettiğimde fiziki acıya başvurmuştum. Ama artık bu düzeni eskisi gibi değiştirmem gerekiyordu. Rüzgar hiç gitmemiş gibi kendimi de düşünmem gerekiyordu. Bedenime gelen her hasar onu yakıp yıkacaktı. Bedenimde ki yaraları görünce yeterince yıkılacak olan ruhuna yeni darbeler atmamalıydım.
Sürekli aynı şeyler göz devirdiğini hissettim Bunu daha kaç kez düşüneceksin Ömür ? Tekrar butonun açık mı kaldı ? Sertçe akan suyu kapattım. " Kes sesini ," Saat on ikiyi geçmiş olmalıydı. Yeni gün ve yeni baş ağrıları. Duşakabinin kapısını iki yana açıp elime dikkat ederek havluyu bedenime doladım. Baş havlusuyla saçımı sarıp aynaya baktım. Sol göğsümün üzerinde ki iz bana göz kırptı. "Dedin ya hep aynı şeyleri düşünüyorsun diye...Bu izler benim bedenimde ama onu yakıp kavuracak. Okyanusu yakacağım...Evet bu yüzden tekrar butonu açık kaldı." Arkamı dönüp banyodan çıktım. Yatağın üzerine bıraktığım kıyafetleri üzerime geçirdim. Komodinin üzerinde ki pansuman malzemelerini alıp dikkatlice kremi sürdüm ve gazlı bezle sardım. Malzemeleri yerine geri götürme işini daha sonraya bırakıp beni kendine çeken soğuk havaya ilerledim. Balkon kapısını açtım. Attığım ilk adımla soğuk zemin elektirik misali hücrelerimin birbirine çarpmasına sebep oldu. Yürüyüp balkon takımının tekli ama benim gibi iki kişinin yan yana oturabileceği koltuğa ilerleyip oturdum. Bacaklarımı kendime çekip kollarımı etrafına doladım. Islak saçlarıma havlu sarılıydı ama donduklarını hissettim. Hasta olmak istemiyordum Rüzgar üzülürdü ama soğuk hava bana iyi gelecekti. Bu yüzden sadece beş dakika dedim. Beş dakika sonra yatağa gidip yorganın altına girecektim. Sabaha kadar güç toplamam gerekiyordu. Güneş doğduğunda üsse gidecektim. Kardeşlerimle yüzleşecektim. Belki de abimle de konuşurdum. Ya da birilerini vururdum. Rüzgar , Fyodor'un peşine düşecekti onu bulup işkence de edebilirdim. Neyse...daha güneşin doğmasına vardı.
Su uyur düşman uyumaz. Çok hantallaştın Ömür Bozkurt. Bu gün yaptığın hatayı unuttun mu yoksa ? Yemek yerken bile olasılıkları hesaplayan sen bu sefer hesaplamadın. Ah doğru ya bunu zaten sana demiştim. Nasıl ama sen sürekli aynı şeyleri düşünebilirsin ben de aynı şeyleri söyleyebilirim o zaman. Bundan zevk alabilirim gibi duruyor. Benim hatam değildi. Sadece sevdiğim adamla vakit geçirmek istedim. Aylar sonra düzgünce bir şeyler yapalım istedim. Üzerinde kan lekeleri varken mi ya da silahının namlusu soğumamışken mi ? Komiksin. Ağladın da onu da unutmadım Ömür. Hatta , derin nefes aldığını hissettim. Bunu sakinleşmek için yapmıştı. Yalvardın. Sen...kendine bu hakkı nasıl verebilirsin ? Yalvarmak ! Bunu nasıl yapabildin !? Ne kadar da küçük düşürücü ! Abinlerin abini geç o kadının Bade'nin önünde acizce ablana ilaç olmaz deyişin ! Ah deli ediyorsun beni ! Tiksindim senden ! İğrençsin ! Güçlü olmak ha yanından bile geçemezsin ! Güçlü olan biri ağlamaz ! Güçlü olan bir yalvarmaz ! Sen güçlü değilsin ! Dur dur daha bitmedi. Elini bile isteye kesmen , kardeşlerim dediğin o üç insan bozuntusuna bakınca üzüldüklerini görüp asla yaptırmaman gereken ilacı kendine yapmaya çalışman ! Sonra da bir un çuvalı gibi yere yığılman ! Utanıyorum senden ! Acizsin ! Sen bir hiç-
Yok oldu. Öfkeyle konuşan sesi , hiç susmayacakmış gibi sıralanan kelimeleri aniden un ufak olup yok oldu.
Eli kolumdan yavaş hareketlerle boynuma çıktı. Şah damarımın üzerinde duran baş parmağı yavaşça okşadı. Rüzgar geldi. Ses gitti. Rüzgar geldi. Olasılıklar gitti. Rüzgar geldi. Çaresizlik gitti. Rüzgar geldi. Lal olan dilimin kilidi kırıldı. Rüzgar geldi. Rüzgar geldi. Rüzgar geldi...
"Can özüm ," sese de aşık olunurdu , sesine aşıktım "Burası soğuk ," içeri girmek istemiyorum demek istedim ama zaten beş dakika dolmuştu. Hareket etmek için hamle yaptığımda boynumdaki eli omzuma hafif baskı yaptı. "İzin verirsen seni ısıtabilir miyim ? Sessiz kalmak istersen beraber sessiz kalırız." bittim. Lavın bana dokunamama sebebi su olmam değildi kor olan adamdan korktuğundandı. Başımı eline sürttüm ve öne kayıp ayağa kalktım. Koltuğun etrafından dolanıp kalktığım yere oturdu. Elindeki battaniyeyi kenara çektiğinde yan dönüp dizine oturdum. Elini belime koyup beni kendine çekti. Başımı omzuna koydum. Battaniyeyi üzerimize örttü. Bacaklarımı iyice kapatması için ayaklarımı battaniyeye sardı. Ardından iyice ona yaslanmamı sağladı. Başım omzundan göğsüne düştü. Battaniyenin diğer ucuyla da saçım dahil bedenimi iyice sardı. Kucağında kundakta olan bir bebek gibiydim. Nasıl da güzeldi...nasıl da huzur doluydu...
"İstersen içeri geçebiliriz." dedim vücudundan yayılan sıcaklık içimi ısıtmıştı. "İstemiyorum ," çenesini saçlarıma sürdü "Ben sadece yanında kalmak istiyorum." Başımı hafif geri yatırıp çenesini varla yok arasında öptüm. "Kal , hep yanımda kal ," Kelimeler dudaklarımdan döküldüğünde bencilsin diyen iç sesimi hatırladım. Yutkunup başımı önüme eğdim. Onu teselli etmeliydim , canı yanıyordu. Değer verdiği iki kişiyi birkaç saat önce kaybetmişti. Gözünün önünde vurmuşlardı. Ve Rüzgar hiçbir şey yapamamıştı. Alt dudağımı ıslattım ve dikiş olan elimi kalbinin üzerine koydum. "Acıyor değil mi ?" sorumun saçmalığına güldüm "Elbette acıyor. Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Acını almak istiyorum. Söz verdim seni iyileştireceğim diye ama...sevdiklerini kaybetmek nasıl iyileştirilir bilmiyorum ," Rüzgar'ın gözümün önünde tekrar tekrar vurulduğu ama hiçbir şey yapamadığım kabuslarım bana el salladı " Ne yapayım senin için ?...Ne istersen yaparım gerçekten...Hafif de olsa sızısı dinsin diye ne istersen yaparım..."Hayır diye bağıran Afra'nın sesini duydum. Bana ve Rüzgar'a baktı ardından elindeki silahı Rüzgar'a doğrultup benim dinlemeyi en sevdiğim şarkıyı söyleyen kalbine kurşunu sıktı...Kabuslarım birer birer bana yaklaşıyordu. Kardeşlerim ve sevdiğim adam arasında kaldığım o iğrenç gerçek olmayan ama gerçek etkisi yapan o kabuslar...Kendime bir kez daha güldüm. Bencildim ! Dudaklarım ne söylüyordu zihnim ne düşünüyordu ? Onun acısına ortak bile olamıyordum. Söz vermiştim iyileştireceğim diye. Kalbim patlayacak gibi sıkıldı. Hayır , hayır , buna izin vermeyecektim. Kalbimi sıkan ellerinin sahibinin dudaklarına mühür vurulmuştu. Rüzgar burada diye konuşamıyordu ama düşüncelerimin , Rüzgar ile ilgili olan düşüncelerim kara deliğe dönmeye başlamıştı. Bunu asla kaçırmazdı. Sakinleşmem gerekiyordu sakinleşmem gerekiyordu.
Dudaklarımı aralayıp Rüzgar'ın adını telaffuz etmek istedim. Sesim çıkmadı. Ama gözlerim gözlerini buldu. Ben mi baktım yoksa enseme uzanan eli ona bakmamı mı sağladı emin değildim ama gözlerini gördüğüm an kalbinin üzerinde duran elim kıpırdadı. Kalbi deli gibi atıyordu. Göz bebekleri titredi. "Kriz geçiriyorsun ," dedi mırıldanarak "Kollarımdayken kriz geçiriyorsun ," bunu kendine yediremiyordu "Zihnini susturabiliyordum daha birkaç saat önceye kadar. Şimdi kollarımda titriyorsun ," titriyor muydum ? Başımı iyice göğsüne bastırdı. "Kurban olurum ben sana ," belimi okşadı , saçımı okşadı , ensemi okşadı , kalbinin üzerinde duran elimi dudaklarına götürüp öptü " Sadece dakikalar...Saatler dakikalardan oluşuyor...Önce kollarımda iyileşmek için umutla doldun sonra umuduna kurşun isabet etti. Hayır sevgilim...bu dünyadan ayrılan o iki can benim sevdiklerimdi ama acısı beni değil seni yaktı. O kurşun senin umudunu vurdu. Ölürüm dedim diye mi sevdiğim , bu yüzden mi acımı aldın kollarımda titriyorsun ?" fark etti...bedenimi tekrardan hissetmeye başladığımı , titreyen bedenimi hissettiğimi fark etti. Hislerimin geri geldiğini bunu sesiyle yaptığını anladı. Kalbin üzerinde ki elim bozuk kalp atışlarının heyecanla kıpırdandığını hissetti. "Ne yapabilirim dedin...kaçma...Fark etmediğimi mi sanıyorsun ?" belimde ki eli kıyafetimin altına uzandı. Soğuk tenim eli değdiği an alev gibi yandı. "Takip eden aracı vurup durdurduğunda sana iyi misin diye sordum. Saçma bir soruydu sadece iyiyim diyen sesine ihtiyacım vardı. İstediğim cevabı aldım sesin un ufak etti öfkemi. Sadece iyiyim cevabın...O an hadi eve gidelim deseydin tamam derdim. Sanki masum iki can bedeninden ayrılmamış almam gereken bir intikam yokmuş gibi , çeker giderdim. Ama gözlerini gördüm kaybolan öfkem iki katı geri döndü. Kriz geçirecektin...Fark etmediğimi mi sandın Ömür'üm ? İçinde çıkan savaşı duymadığımı mı sandın ?"nefesim hızlandı elini tenime bastırdı. "Onları öldürmeyecektim. Sebastiyan adamlarına bizim adamlarımıza verdiğimiz kadar değer verir. Sadece ben onları öldürebilir gibi psikopat bir düşünceye sahip ama...gittin...Arkanı dönüp arabaya gittin. Senlik bir şey değildi bu. Güler o adamları ölümden beter ederdin ama sadece dönüp gittin. Ne kadar kaldı diye düşündüm ? Kaç dakika sonra bedenin titremeye başlayacaktı ? Öfkem öyle bir hal aldı ki karşımda sevdiğim biri olsa ona bile zarar verebilirdim." dikişli elimi bellimde gezen elinin üzerine koydum. Yukarı çıkan eli durdu. "Yapma ," dedim fısıltıyla parmağını birkaç santim yukarı çıkarsa kasaturayla kesilmiş tenimin iyileşmiş izine dokunacaktı. "Yanarsın."
Baktı , baktı ve baktı. Ardından eğildi. Gözlerimi kapatmadım ama başımı hafifi geri gitti. Dudaklarını dudak kenarıma bastırdı. "Onları bu yüzden yaktım ," dedi çok hafifi geri çekilip burnumu burnuna sürttü "Sen yanma diye." belimde ki eli yaradan uzaklaştı. "Onlar ,"dedim içime kaçmış sesimle "Bana zarar veremez." yanağını saçıma sürdü "Bencil değilsin ," irkildim , kaçmak istedim ama kıpırdayamadım "Ben varken hesaplayamadığın olasılıklara kızgınsın. Ben varken düşünemediğin tehditlere kızgınsın. Beni koruyamadığını mı düşünüyorsun ?" belimde ki eli tekrardan yukarı çıkmaya başladı , engel olmadım. "Gözlerini kaçırma benden göremezsem kaybolurum , göremezsem okuyamam seni , bakmazsan bana koruyamazsın beni sevgilim , yok olurum ," bu sözlerinden sonra gözlerimi oysalar ondan çekmezdim "Beni korumak istiyorsan ne olur seni okumama engel olma. Dilin var ama sırların konuşmana engel oluyor. Her şeyin zamanı vardır. Sorularında cevapları anca o zaman verilir. Bu yüzden sakın çekme gözlerini gözlerimden. Bakmazsan bana ruhunu okuyamam. Bunca ay karanlıkta yaşamaya çalıştım , gözlerini tekrar görebileyim umudunu koruyabilmek için. Tekrar karanlığa dönemem , umudumu ellerine verdim orada yaşayamam."
"Ama ," yutkundum "Vurdular umudunu Rüzgar. Eğer hesaplasaydım , eğer gülmeseydim , eğer bekleseydim , duysaydım Emre yaşıyor olabilirdi. Ben hesaplayamadım." Belimde ki eli yine aynı noktada durdu. Birkaç santim yukarıya kaysa yaraya gelecek , yanacaktı. "Suçlu mu aramalıyız ? O zaman hesaplamadan anlamam ben. Sen her zaman her dakika her saniyeyi hesaplarsın. Bunu biliyorum ama sırf hesaplama diye , zihninde ki olasılıklar donsun diye tenimi teninden ayırmak istemeyen benim. Suçlu sen misin yoksa düşünmene engel olan ben mi ?" dudaklarını yanağıma sürdü "Arabayı fark ettiğimde tek düşündüğüm sendin. Eğer sen değil de o an atılıp Emre'ye ulaşsam o şu an yaşıyor olabilirdi. Zaten seni vurmayacaklardı. Bana acı çektirmek istiyordu seni hedef alsaydı beni vururdu. Emre'ye yetişebilirdim Ömür ama yapmadım , yapamadım. Tek düşündüğüm sendin. Şimdi sen mi bencilsin ben mi ? Düşünmene engel olabilmek için elimi üzerinden çekmezken , Emre'yi kurtarabilecekken sana sarıldım diye...kim bencil sevgilim ? Sen mi ben mi ?"
Cümlesi biter bitmez dikleştim. Kollarımı boynuna doladım. Sıkı sıkıya sarıldım "Biz ," dedim "Aynısını yapardım. Düşünen sen olsan düşünme diye elimi bir saniye senden uzak tutmazdım. Vurulmayacağını bilsem de sana koşardım. Bizim bizden başka kimseyi düşünmeyen o yanımız , bencil ama ben o yanımı da içinde sen varsın diye deli gibi seviyorum Kor. Sen varsın diye , sen ol diye , sen olayım diye. Biz olalım diye..." bencil değildi , olamazdı. "Dizin acıyacak." Burnumu kulağına sürttüm. Dizimde kesikler vardı. Elli üç dakika dediğini hatırladım. Ablama elli üç dakikadır canını yakıyor , sen yakma demişti. Bu adam bencil olamazdı. İmkansızdı. "Elini , yukarı çıkar." dedim kulağına doğru fısıldayarak. İzin istiyordu , yapma dedim diye değil izin vermeden bana dokunmamak için bekliyordu. Yanmayı göze almıştı. Elini belime kaydırdığında yanacağını fark etmişti. Çünkü tam belimde varla yok arası bir iz daha vardı. Orayı okşamış daha sonra yukarı kaydırmıştı. Kontrol ediyordu. İyileştirmesi gereken fiziki yaraları arıyordu.
Yavaşça kollarımı geri çekip eski pozisyonuma döndüm. Dizim sadece sızlıyordu ama onun canı yanardı. Dikkat etmem gerekiyordu. Dikiş olan elimi kalbinin üzerine koydum. Gözlerimi de gözlerine sabitledim. Parmakları tenimi okşadı ve yavaşça yukarı çıktı. Yaraya değdiğinde kalbi tekledi. Bedeni kasıldı. Dudaklarını birbirine bastırdı. İzin üzerinde parmağını dolaştırdı. "Dikişi nasıl attılar ?" baygın mıydın değil miydin ? Gözlerinin feri sönmüş gibiydi. Eğer baygındım dersem bayıldığım için yanacaktı. Kendimdeydim dersem iğnenin tenime girdiği her anı hatırladığım için yanacaktı. Her türlü yanacaktı , göze aldığı gibi. "Hissettiğine güven." dedim kalbinin üzerinde parmaklarımı kıpırdatıp. "Kendindeydin ,"dedi , doğruydu. Kendimdeydim. "Kriz geçirdin mi ?" fısıltısı çok şey anlatıyordu. "Hayır. Kaya yarayı o dikti. İlaç istemeyeceğimi biliyordu. Teklif dahi etmedi." yarayı dikerken hissettiğim acı Kaya'nın çaresizliği yanında bir hiçti. Afra bunu yapamazdı , Aren ise eğer böyle bir durumda kalırsak diye ona dikiş nasıl atılır öğretmeme izin vermemişti. Çünkü uyuşturtmayacağımı biliyordu. Ama Kaya tek çıt çıkarmadan yarayı dikmiş , pansuman yapmıştı. Vücudum da izler vardı ama Rüzgar'ın parmaklarını dolaştırdığı iz hepsinden farklıydı. Çünkü o gün Kaya beni iyileştirmişti ve beni terk etmişti. Bakışları değişmiş fark ettirmeden duvarlar örmüştü. Diğerlerine fark ettirmeden , bana değil. Ben o duvarları örerken onu izlemiştim. "Kaya sana çok düşkün." dedi bunu nasıl yaptı dercesine. Belki de kafasını meşgul etmek için konuyu Kaya'ya çekti. Ya da iyileştirmek istediği yaranın bedenimde değil ruhumda olduğunu fark etti.
"Hıhı yani eskiden öyleydi." Kaşları çatıldı "Hala öyle." Burukça tebessüm ettim "Değil Rüzgar. Aren ve Afra'da kardeşim ama Kaya her zaman bana biraz daha yakın olmuştur. Aren de Afra'ya çok düşkündür mesela. Bir yere gideceksek eğer benimle Kaya gelirdi. Şimdi ise Kaya Afra ile gidiyor Aren benimle geliyor. Kardeşlerim arasında ayrımcılık yapmıyorum ama Kaya...Onu kaybettim." Ruhum kanamaya başladı. Öyle bir kanadı ki su olan ben lavların arasında otururken kendi kanımda boğulmaya başladım. "Londra'ya geldiğiniz zaman Kaya ile ilk karşılaşmamızda senden uzak durma çabasını fark ettim. Anlamaya çalıştım şimdi her şey yerine oturdu. Kaya her zaman önce sana koştu Ömür. Düşsen düşer ve dizini sana gösterip bak yalnız değilsin derdi. Ama...dayanamamış olmalı ," Neden diye sorabilsem sorardım. Ama gerek yoktu. Beni okudu ve devam etti." Çok yara almışsın sevdam. Paran parça olmuşsun. Dokunsa kırılıp elinde kalmışsın. Sığındığın liman yanmış yerinden kıpırdamamışsın ," bunu söylerken acı çekmedi. Bakışlarında bir çocuğun olgunlaşması vardı. Rüzgar sığındığım limanımdı gidince limanım yanmıştı ve bundan bahsettiğinde ki ifadesi her şeyi düzelteceğini eski haline çevireceğinden emindi. Bu yüzden rahatladım. Kendini suçlamadığı için rahatladım. "Seni oradan çıkarmaya çalışmış. Yapamamış , yapamayacağını bilmesine rağmen. Ona kızamayız. Kardeşine sırtını dönmesini bekleyemeyiz. Ve en sonunda dayanamamış Ömür. Günden güne sana yaklaşan alevler seni yakacakken bunu izlemeye dayanamamış."
"O da gitmiş." dedim gözlerimi çekmek istedim ama yapmadım. Okumasına engel olurdum. "Gitmek iki şekilde olur sevgilim. Biri terk etmektir diğeri ise başka çaresi kalmadığındandır. Kaya ikincisini yapmış. Bana sorarsan yanından kalkıp sana ulaşmak üzere olan alevlere sarılmış. Senin yanışını görmektense önce kendini yakmış." irkildim "Ama ben anlardım." Yanağımı okşadı "Anlamışsın zaten güzelim ama anlamak da iki şekilde olur. Birincisi anlarsın ve ayağa kalkarsın. İkincisi anlarsın ama sadece anlarsın. Sende ikincisini yapmışsın."
"Alevler bana hiçbir zaman dokunamaz ki. Yanımda dursa bunu görebilirdi." dedim ama sırtımda ki yara izi o gün ki acıyı hissederek sızlamıştı. "O kurşun sana gelmeyecekti ama ben seni seçtim. Alevler sana ulaşmayacaktı Kaya seni seçti. Çünkü ailesi sensin ," belimde ki eli son kez yarada baştan aşağı dolaştı ve aşağıya kaydı. Diğer eliyle çenemi tutup okşadı. "Bayıldığında seni kucağıma aldım. Afra paniğe kapılmıştı Arda yanıma gelmişti Aren ise öne atılıp Afra'yı tutmuştu. Çok korksa da ben yanındaydım diye kardeşine koştu. Peki ya senin yanına kim koştu biliyor musun ?" kalbim tekledi "Kaya..."dedim fısıltıyla. Çenemdeki eli dudağımın altını okşadı "Evet , Kaya. Kardeşin o duvarları yıktı. Sen kollarıma yığıldığında aranıza diktiğini düşündüğün duvarları paran parça etti. Alev abla seni kontrol edip iyi olduğunu söylediğinde Kaya tıpkı senin gibi bütün olasılıkları hesapladı. Ben seni sanki gelip benden alacaklarmış gibi tutarken Kaya herkesi sakinleştirdi. Abin öfkeyle cam fiskosu paran parça etmişti. Gidip onu sakinleştirdi. Sen hissedersin de üzülürsün diye. Kuzgun kafasında dolaşan tilkileri yoklarken onu durdurup eğer şimdi giderse ve intikam alma işini seninle bana bırakmazsa öfkeleneceğini , güçsüz olduğunu hissettireceğini ve kendini aciz hissettireceğini söyledi. Ablan yarayı dikeceği zaman yine de uyuşturacaktı. Kaya izin vermedi. Ablanla kavga ettiler. En sonunda bana dönüp onu götür dedi. Seni alıp terasa geldiğimde Arda'da bir süre sonra arkamdan geldi. Ablan...sinirleri boşalıp ağlamış. Kaya bunu da ön görüp onu sakinleştirmiş. Afra ve Aren seni görmek için salondan çıkacakken onlarla konuşup eve göndermiş. Bunun ne kadar imkansız olduğunu benden iyi biliyorsun. Sana bir şey olacak Aren ve Afra eve gidecek ölsem inanmazdım. Ama Kaya bunu yapmış. Yanımıza geldiğinde yarayı-"
"O mu...o mu dikti ?" soru dudaklarımdan çıktığında cevabının evet olduğunu biliyordum. "Evet. Ben yaparım dedim ama izin vermedi. Yapamayacağımı biliyordu. Baygındın ama ben canın acır diye yapamazdım. O yaptı. Eli titremedi ama gözleri titredi. Şimdi anlıyorum dedim ya , Kaya acı çekmeni izlemek zorunda kaldığı için senden uzaklaşmış. Kardeşin hala kardeşin ve sen deyince akan suları duruyor. O sana çok düşkün Ömür'üm. Senin yerine olasılıkları hesaplayacak kadar çok düşkün." anlamıştım , asıl şimdi anlamıştım. Çok düşünmek bir zaman sonra yaşanmamış anları sanki oradaymış yaşanmış kılabilirdi. Bir filimi severek , gözünü kırpmadan izlemek gibiydi. Bir bakardır baş rolün yaşadıklarını sen yaşıyormuşsun gibi olurdu. Şimdi o limandaydım. Kaya'nın kolumu tutup beni dışarı çıkarma çabasını fark ediyordum. Ne yaparsa yapsın kıpırdamıyordum. Alevler bana yaklaştığında yanacağımı sanıp bunu izlemeye dayanamayacağını söyleyişini duyuyordum ardından elimi bırakıp önüme geçiyor ve alevlere kucak açıyordu. O gitmemişti benden cevap alamamıştı. Ben görmüş ama görememiştim. Anlamış ama anlamamıştım. O gitmek zorunda kalmıştı çünkü ben başka çare bırakmamıştım. Yere göğe sığamadığımı hissettim. "Çok acizce ,"dedim dudaklarımdan ufak bir kıkırtı kaçtı "Acıyorum kendime...Kardeşimi soktuğum duruma acıyorum. Bu gün güçsüzce yığılıp kaldığıma acıyorum. Kendimi rezil edip bütün çabamı hiç edişime acıyorum. Kardeşime yaptığım sahi ," dedim burukça "Gördüğüm ama görmediğim var mı Rüzgar ? Duyduğum ama duymadığım , Kaya'ya yaptığım gibi."
"Onlar yabancı değil ,"dedi tane tane "Ağlamak , durmak , üzülmek , hata yapmak acınacak bir şey değil. Sen hiçbir çabanı hiç etmedin...Toplantı salonuna girdiğimizde eğer yüzlerinde endişe , korku ve öfke belirmeseydi sana hak verirdim ama hayır güzelim. Kendine acıyorsun çünkü onların da sana acıdığını düşünüyorsun. Düşünüp öfkeleniyorsun. Öfken gittikçe çoğalıp kendini besliyor en sonunda aslında geçip giden normalde olsa sakince hayır diyeceğin bir şey krize girmene neden oluyor ," dikiş olan elimi avcuna aldı "Kendini besliyorsun. Eğer bu gün ki halimizle James piçinin önüne çıksaydık şaşırır ardından keyiflenirdi. İkisini karşılaştır güzelim ," dedi. Ellerini üzerimden çekti. Kucağında olsam da uzaklaşan elleri zihnimin kıpırdamasına yetmişti. Silikte olsa bir çizgi çekildi. Bir tarafa abimler diğere James yazıldı. Üzülünce abimler üzülürdü , James zevk alırdı. Elimi bu halde görünce Bade'nin mimikleri dahil gerilmişti. James acımı komedi filmi izliyor gibi gülerdi. Ablama yapma dediğimde canı yanmıştı. James daha fazla yalvarayım canım yansın diye vücuduma sayısız ilaç verirdi. Cümleler kayboldu ve sonuç ortaya çıktı. Düşman olan abimler değildi. Onlar bana acımazdı. "İşte böyle ,"dedi eli saçıma değdi "Gördün mü ? Seviyorsan üzülürsün ama acımak farklı bir şeydir." Abimler seviyorlardı , sevdikleri için üzülüyorlardı. Anlamıştım.
...kardeşim farkında değilsin ama abinlere olan kırgınlığın onları ezip geçmeye itiyor seni. Onları düşmanların gibi yenmek istiyor...
"Sen anlat bana Rüzgar ," dedim Afra ile ettiğimiz çoğu zaman canını yakmayayım diye çekip gittiğim kavgaları anımsarken "Sen anlat benim yanlışlarımı bana. Sen anlat çünkü ben anlamıyorum. Afra incinir diye kendimi anlatamıyorum. Aren belli etmez ama çok kırılgandır. Onlar hatalarımı anlatmak istiyorlar ama nefes alamıyorum. Sen anlatınca anlıyorum. Anlıyorsun çünkü beni. Konuşmama gerek kalmadan anlıyorsun." gülümsedi "Bir kadına söz verdim. Değer verdiği herkes teker teker gitti geri gelmesinler diye sahip olduğu limanı yakacak kadar güçlü bir kadına söz verdim. Anlamadığı her şeyi anlayıp onun anlayacağı şekilde anlatacağım. Yaralarını iyileştirecek onunla iyileşeceğim ," anlımı öptü ve gözlerimizi ayırıp başımı göğsüne yaslamamı sağladı "Sen anlama güzelim ben seni incitmeden , sana anlatacağım. Hepsini , yaşadığın her şeyi sana senin bakış açınla anlatacağım. İyileşeceksin can özüm ," yemin ederim Rüzgar sen iyileşmeden iyileşmeyeceğim. Önüme gelen saçımı kulağımın arkasına koyup yanağımı okşadı.
"Ne zaman fark ettin ?"dedi nazikçe. Gözleri gözlerimde , yanaklarımda , burnumda , kaşlarımda , dudaklarımda yavaş yavaş dolaştı. "Kaya'nın senden kaçtığını ne zaman fark ettin güzelim ?" savunmasız hissettim. Çocuklar gibi. Tek damla göz yaşı düştü yanağıma. Avcunda kayboldu. "Bitti mi sandın ?"dedi içi gidercesine. "Konu kapandı mı ? Kapanmaz meleğim. En küçük zerrene kadar ulaşıp sarmadan kapanmaz. Abin , ablan , Aren , Afra ," eli tüy kadar hafifti. Hep öyleydi bana karşı ama şimdi sanki hiç yoktu. Ama tüm dünyamı da avcunda tutacak kadar da gerçekti. "Bade , Arda , Eser...hepsi ayrı bir defter. Ama bu gün kitaplığının en başına koyduğunda. Kaya. Öyle iki kelime edip başka konuya geçmekle kapanmaz o. Zaman evet yine zaman. Ama söyle bana güzelim. Hangi zamandı seni uyandıran ? Hangi zamandı kardeşinin senin gibi olduğunu anlatan ? Hangi sayfaydı sende açık kalıp , bataklığı gösteren ? Anlat bana."
Bir damla daha.
İki damla yaş üçe dayandı. Dudaklarım titredi. Buydu. Onlardı beni bitiren , oydu. "Şirkette ki toplantı sonrası. Senin yanına cenazeye gitmeden önce. Bana sorarlar şimdi -" derin nefes aldım. "Şimdi ne yapacaksınız diye sorarlar , evet güzelim." gözlerimi kapatıp iç çektim. "Abimler depoyu taşıyacaklar , takip edin dedim." Afra'nın tepkisini görmekten korkarcasına yüzüne baktım. Ama sadece anlayış vardı. "Buna gerek var mı diye sorguladılar...Kırıldığımı hissettim. Daha sonra..." suskunları anlatamazdım ama yalan da söyleyemezdim. "Ne demiştik anlatamayacağın bir şey olduğunda başka bir şey üzerinden anlat. Sadece yalnız kalma güzelim ama her şeyi de anlatma. Ben seni ," hafifçe gülümsedi "Asla yargılamam."
Kalbim huzurun da bir his olduğunu hatırladı. O beni asla yargılamazdı. O benim ona olan güvenimi sorgulamazdı. Güvenimi kırmaz onu korurdu. Korkulacak bir şey yoktu. Güvendeydim. İçimde bir yerde o holde , kapının arkasında belki de çığlık atıp kendine zarar veren bir ses vardı. Ama o haksızdı. Ben , güvendeydim.
"Yanıma geldiler. Onları tanıyorum. Yıllarımı verdim. Afra'nın amacı da Aren'in amacı da yara bandını bana vermekti. Yaraya bakmak değildi. Konuşup direk sonuca ulaşmaktı. Afra , geçmişimi kurcalar ve üzerine gelir ama kendilerine...hayır. Konunun ucu onlara değdiğinde ," bir kere daha derin nefes aldım. Başımı hafifçe iki yana salladım "Terzi kendi söküğünü dikemiyor. Gerçi söküğü göremiyor bile. Fakat farklı bir şey vardı. Kaya...bana o an kızgın olup olmadığımı sordu ," ellerim başıma gitti. Hamlemle elini geri çekti. "Farkıydı. Çok farklıydı Rüzgar. Sormazdılar ki. Kaya gibi anlamlı içi dolu sormazlardı. Kafamın karıştığını hissettim ," sargılı elimi indirirken diğerini kalbimin üstüne koydum " Şurası sıkıştı sanki ," bunu dememle elimi avcuna aldı. "Hayır , kızgın değilim dedim. Yalan değildi kızgın değildim. Yanlış olduğunu düşündüğünüz bir şeyi söylediniz dedim."
"O ne dedi ?" davalarında olan yüz ifadesiyle dinliyordu , dikkatle "Bu kadar basit dedi. Bende evet bu kadar basit dedim ," yutkundum. "Gidelim o zaman dedi aynı şekilde karşılık verdim ama o an sanki zaman aktı ama biz dışarıda kaldık. Gülümsüyordum arkamı dönünce silinmişti. Ve onunda aynıydı...Rüzgar ," dedim ses tonum kısıldı "Kaya rol yapıyormuş...Anlamamışım. Anlatmasa yine anlamazdım." devam edemedim sanki kelimelerim bitti.
"Bu hissettiğin normal ," dedi nazikçe "Suçlu değilsin Ömür'üm sadece korktun. Yakıştıramamışsın ," elimize baktı "Onun da seninle aynı hisleri paylaşmasını kendine yedirememişsin ," işaret parmağıyla kalbimi gösterdi "Bu yüzden acıyor. Sana söylediklerim seni rahatlattı çünkü bu konuşmayı bilmeden ortada olan bir gerçekti. Ve senin bunu duymaya ihtiyacın vardı ," yutkundu ve sargıda olan elimi de diğer eliyle nazikçe tuttu. "Afra ve Aren seni anlamadıkları için ve ," sırtımda ki yaranın ağırlığını hissediyordu " Kaya'nın gözleri önündeyken erimen onu senden uzaklaştırınca tamamen yalnız hissettin. Bu yüzden onlara karşı olan hislerinden tereddüt ediyorsun."
"Etmemem gerekiyor." sustum. Ellerimin ikisini de tek avcuna alıp saçımı okşamaya başladı "Yalnız kaldın güzelim. Herkesin içinde yalnız kaldın ," bu benim mi canımı yaktı yoksa onun mu ? Daha önce de konuşmuştuk , daha önce de anlatmıştı ama bu başkaydı. Rüzgar benim yalnızlığımın boyutuyla irkilmişti. Benim yaramı sararken derinliğini fark etmişti. Fark etmek ve fark etmek. Kabul etmek ve kabul etmek. Ben anlatmıştım ve anlamıştım. O sarmış ve görmüştü. Basit bir konu bile her anlatışta başka bir sırra gebe kalırdı. Bizim için söz bu gece için bitmişti. Yıldızlar bile susmuş , ayın arkasına saklanmıştı.
Yapabilsem ruhuna sarılırdım. Bu olacaktı. Ben her ona sığındığımda o sardığında ben iyileşecek o yaralanacaktı. Yanımda olmadığı her an için acı çekiyordu. Bu anlatılanların hiçbir şey olmadığını farkındaydı. Asıl acısı buydu. Başımı boynuna sakladım. "Kaya'yı ne zaman kaybettin ?" soru o kadar sessizdi ki. Kıpırdandım ama saklamadım. "Gittiğin ay."
Nefes aldı ama o nefes bile ona dar geldi. Ellerimi bırakıp bedenime sıkıca sarıldı. Aylarım onsuz geçmişti. Ve bu anlattığım sadece Londra'ya geldiği ilk ay olmuştu. Sırtımda ki iz ve kardeşlerimin dağılması. Üstelik Rüzgar ülkeden ayrıldığında ayın yirmi ikisiydi. Sadece dokuz gün vardı ayın bitmesine. Dokuz gün yetmişti. Sadece dokuz gün yetmişti benim canım olan kardeşlerimden kopmam. Ve bu imkansız dediklerimizin ilkiydi. Dokuz günde olmuştu.
Onun seçeneği vardı. Ama benim onu bu konuda teselli edebilecek bir şeyim yoktu. Sadece buradaydım. Kendiyle alıp verdiği bir savaşa girmek üzereydi. Elini sıktığımda başını kaldırıp ne yapacağını bilmeyen gözleriyle buluştum. Hiçbir şey yapmadım. Uzandım. Gözlerim gözleriyle aynı saniyede pes etti. Dudaklarım dudaklarının üzerinde yerini aldı. Dahası yoktu. Ufak bir buse. Anlımı anlına yasladım. "Я бы хотел что-нибудь для тебя сделать." Keşke senin için bir şeyler yapabilsem. Omuzları gevşedi. Devamında ne oldu sorusuydu onu sağa sola savuran. Dudağı kırık bir gülümsemeye ev sahipliği yaptı. "Будь со мной. Оставайся со мной." Yanımda ol. Benimle kal.
Nefesi sakinleşti. Nefesim sakinleşti. Anlımı öptü. Başımı gözlerimi açmadan omzuna yasladım. Üzerimizde ki –daha çok benim üzerimde ki-battaniyeyi düzeltim koltuğun kolundan sarkan baş havlusunu almış çok ıslak olduğuna kanat getirmiş olmalı ki aldığı yere geri bırakıp iyice göğsüne yaslanmamı sağladı. Ses etmedim. Saçımın her teliyle oynadı. Bedenime sarılı olan kolu kolumu okşadı. Arada saçım düğüm oldu kaşlarını çattı. O benimle ilgilendi ben şükrettim. Ama en sonunda yavaşça dikleştim. "Nereye ?" dedi belimi tutup. Gülümsedim "Saat iki olmak üzere ," Anlamsızca bakınca ekledim "Bu saate kadar oturduğunda kahve içmezsen huzursuz oluyorsun , bilmiyorum sanki." Başını hızlıca iki yana salladı "Sen geri yat boş ver kahveyi." belimde ki ellerini çözüp ayağa kalktım. Gözlerimle de gülümsedim. Sorun yok dedim. Battaniyeyi onun üzerine örterken "Uslu dur geleceğim." ardından yumuşak bakışlarımla içeri geçtim. "Telefonun yatağın üzerinde , " dedi arkamdan seslenip. Telefonu alıp odanın kapısına ilerledim "Ömür ," omzumun üzerinden balkona doğru baktım "Daha sık Rusça konuşmalıyız." sessinde rica vardı. Gözlerimi uzunca açıp kapatarak cevap verdim. Yavaşça çıkıp kapıyı kapattım.
Kahveyi severdi ama şu an sadece bahane olmuştu. Rüzgar sakinleştikten sonra düşünürdü. Düşüncelerinin ona zarar vermeyeceğine ikna olmuştum. Kafasını toplamıştı. Yanında ki varlığıma inanmıştı. Sadece konuştuklarımızı düşünecekti. Daha fazlasını yapmayacaktı. Nedenine , sonucuna bakmayacaktı. Sadece düşünecek ve birkaç dakika sonra da düşünmeyi de unutacaktı. Buna ihtiyacı vardı. Bu yüzden kahve iyi bir bahaneydi.
Bade deske yaslanmış elinde ki kupa ile bakışıyordu. Beni fark edince başıyla hafif selam verdi. Bende aynısını yapıp Rüzgar'ın kahvelerini koyduğu buz dolabının yanında ki çekmeceyi açtım. Şekerli kahveyi sevmezdi ama geceleri çok acıda içmezdi. Midesi rahatsız oluyordu. Filtre kahve ağır olurdu bu yüzden çözünebilir kahveyi alıp yumuşatmak içinde beyaz şeker gibi görünen ama kahvenin acısını hafifleten adının ne olduğunu bilmediğim tozu aldım. Çekmeceyi kapatıp altında ki kupaları koyduğu çekmeceyi açtım. Kahve sevenlerin genelde bardaklara da takıntısı olurdu. Rüzgar'da onlardan biriydi. İki çekmecesi çeşit çeşit kahve bardaklarıyla doluydu ve emindim dahası da vardı. Bardak görünce dayanamıyordu ama sorsan insanların korkulu rüyasıydı. Çok sevecendi aslında. Neyinden korkuyorlardı anlamıyordum ?
"Lanet olsun ! Özür dilerim ! Özür dilerim ! Yardım et " çırpınan adam kaçmak için çabalıyordu ama bilekleri sağ ve soldan tavana zincirlenmişti. Bedeni yanarken çığlıkları depoyu sardı. Gözlerimi oradan çekmezken Rüzgar önüne geçip görüşümü kapattı "Yemek artı tatlı sen ısmarlarsın param yok benim." çığlıklar sustuğunda koruma elindeki yangın tüpünü adama sıkmıştı. Burnuma gelen yanık et kokusu yüzümü buruşturmama sebep olurken arkamı döndüm. "Yalancı ama ben ısmarlarım."
Gayet tatlıydı.
Çaydanlığın altına su koyup kaynatmak için fişe taktım. "Şirkette söylediklerimi yanlış anlama ," dönmedim bardakların içine kahve koydum. "Yanlış kelimeleri kullandım. Abimi öyle görmek pek alışık olduğum bir şey değil." Biraz da şekerimsi şeyden koydum. "Yalan diline yuva mı yaptı Bade ?" ölçek yok muydu ya ? Yeter miydi bu kadar ? "Bu üçüncü konuşmamız en azından birinde yalan söyleme." Yeterdi sanırım. Kahveyi köpürtmek için kaşıklığa ilerledim. "Yalan söylemiyorum Alya." Gözlerimi devirdim. "Bunu söylerken bile yalan söylüyorsun Bade." Elde yapmakla uğraşamazdım o yüzden makinesini alıp çekmeceyi kapattım. Pille çalışıyordu ve taşınması da kolaydı. Tam Rüzgarlıktı. "Abimi daha önce o halde görmedim. Poyraz abim görmüştür ama ben görmedim ,"sadece dinlemek en iyisi olacaktı böylelikle giderdi. "Bahsettiği şey yüzüne gözüne bulaşan kan değil Ömür , bakışları. Onu üzgün gördüm , sinirli , öfkeli her halini gördüm ama gözlerinde ki öfke bu sefer farklıydı."
"Farklı değildi. Kendine kızgındı." dedim onun düşünceli sesine cevaben "Sedife teyze ve Emre için kendini suçladığını biliyorum." başımı hafifçe iki yana salladım. "Hayır , benim için kendini suçluyordu." Afalladığını biliyordum "Nasıl ?" su hala ısınmamıştı , fazla koymuş olmalıydım. "Krize gireceğimi anlamıştı. İçimde verdiğim savaşı ondan saklamaya çalıştım. Bunu yapma sebebimi ondan uzaklaşmak istemem olduğunu düşündü. Kriz geçirmeme engel olmayacağını fark etti. Öfkelendi , kendine kızdı , kendiyle kavga etti. Sen o bakışı yeni görüyor olabilirsin ama kabuslarla boğuştuğum zamanlarda ben o bakışlarla tanışmıştım. Bir keresinde babanız çağırdığı için gitmesi gerekti. Kabus gördüm odaya girdiğinde varlığıyla uyandım. Sakinleştiğimde kendiyle kavga ediyordu. Gözlerinde gördüm. Beni her kötülükten korumak istiyor kabuslarımdan da , krizlerimden de." Bir şey demedi zaten demesini de beklemedim. Mutfaktan çıkmak için yaslandığı yerden ayrılıp ilerledi. "İyi olmana sevindim Ömür. Ve bu sefer doğruyu söylüyorum ,"omzunun üzerinden baktı "Sen olmazsan abimde olmaz." Ardından çıkıp gitti. Şaşırtıcıydı ama doğruyu söylemişti.
Su sonunda kaynadığında şükür dolu nefes verdim. Çaydanlığa uzanmıştım ama bu seferde telefonum titremeye başladı. Bu saatte üç sebeple telefonum çalabilirdi. Suskunlar , hastane veya...kardeşlerim. Tezgaha koyduğum telefonu hızlıca elime aldım. Üçüncüsüydü. Kaya arıyordu. Yutkundum birkaç saniye daha bekledikten sonra kapanmadan açıp kulağıma götürdüm. "Kaya." sesimi kısık tutmaya özen gösterdim. Poyraz ve Hayal de evde olmalıydı. Onlar konuşmayı duysa saygıyla odalarına dönerlerdi ama Bade için aynısını söyleyemezdim. "Ömür ," dedi cevapladığım için sevindiğini hissettim "Uyumuyordunuz değil mi ?" tebessüm ettim "Hayır , kahve yapıyordum."
"Anladım ," dedi nerede olduğunu soracakken "Hadi dışarı gel bekliyorum." demesiyle afalladım "Dışarı derken , burada mısın ?" güldü "Kardeşimi görmek istiyorum. Hadi Ömür , bekliyorum." telefon kapandığında hızlıca kapıya ilerledim. Üzerim aklıma gelince ise durmak zorunda kaldım. Üzerimde pijama vardı. Dekoltesi veya açık bir yerim yoktu. Normal takımdı ama dışarıda ki korumaların karşısına böyle de çıkamazdım. Üstümü değiştirmekte istemiyordum. Telefon rehberime girip Lara'ya mesaj attım. Camdan dışarı baktığımda korumalar arkalarını dönmüştü. Ayakkabılıktan terliğimi alıp kapıyı açtım ve çıkıp arkamdan kapattım. Lara başıyla selam verdiğinde teşekkür edercesine gülümsedim ve hızlı adımlarla arka tarafta kalan kış bahçesine ilerledim. Kaya soğuktan nefret ederdi orada olduğuna emindim. "Merhaba oğlum ," Savaş kulaklarını havaya dikmiş sesimi duyunca da havlamıştı. "Anne birazdan gelecek hasret gidereceğiz." sanki anlamış gibi bir kez daha havladı. Gülümsemem büyüdü kulaklarının arasını okşayıp kış bahçesine ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdiğimde yanan şömineyi hissetmiştim. Kaya soğuğu gerçekten sevmiyordu. "Hoş geldin." Şöminenin önünde eğilmiş ellerini ısıtıyordu. "Asıl sen hoş geldin." dedim yanına yürüyüp aramızda beş adım kalınca durdum.
Ayağa kalkıp gözlerini üzerimde gezdirdi. Dizimde ve elimde oyalanınca elimi arkama sakladım. Dizim için yapacak bir şeyim yoktu sanki üzerimde ki kumaşı delip geçiyor yaraları görüyordu. Bu konuşmanın üzerinde onu karşımda görmek...Sakinlik vardı üzerinde. Sadece sakinlik. Sonu görünen bir sakinlik. "Saklama boşuna ben diktim ve ," dizimi işaret etti "Pansumanı da ben yaptım." Yine de elimi arkamda tutmaya devam ettim. "Sırtım da ki yara ," cümleyi nasıl kuracağımı bilememiştim "Benim suçumdu ," dedim yüzüne şöminenin ateşi yansıyordu "Seni kendimden ben uzaklaştırdım. Giden sendin ama bunu yapan bendim. Ama..."devam edemedim "Ama içten içe beni suçladın değil mi ?" başımı yere eğdim. Ateşin gölgesine baktım. "Özür dilerim Kaya...Yemin ederim istediğim bu değildi...Ben kıyamam ki sana...Bunun böyle olmaması gerekiyordu..."başımı yerden kaldırmadım ama adım seslerinden yaklaştığını anladım. İki adım kala durdu.
"Lisede seninle olan yakınlığımızdan dolayı hep dillerdeydik. Dedikodumuz bir gün çıkmazsa ertesi gün çıkıyordu. Şu kıza bak Rüzgar ile sevgili ama Kaya ile şöyle böyle. Çok sinir olurdum bir gün yanlarından Rüzgar ile beraber kantine gittik. Sırada ki kendileri bir şey sanan erkek gurubu bizi görünce alay edip gülmeye başladılar. Rüzgar sabırlıydı ve beni de sakinleştirmeye çalıştı. En sonunda laf sana geldi. Sekiz kişiydiler hastanelik oldular. Sonra öğrendik futbol takımı dövmüşüz. Rüzgar ile çok gülmüştük. Şey demişti bende diyorum bunlar neden bitmiyor arkadaşları bunların kavga ettiğini duyunca yardıma (!) koşmuşlar. Okulun takımı perte çıkmıştı. Sizin bu olaydan haberiniz yok çünkü ilk kez ailemizin soy adını kullanıp olayı kapattık. Rüzgar ile aramızda sır kaldı. Sonra da söylentiler kesildi. O gün okulda olmamanız bizim şansımızdı ," Anlattıklarını bilmiyordum ve şaşkınlıkla başımı kaldırmıştım. "Rüzgar seni benden veya Aren'den hiç kıskanmadı. O gün ona bunun sebebini sordum. Bana 'Size güvenmekten başka şansım yok Ömür benden vaz geçer ama sizden geçmez.' Haklıydı buna sonuna kadar inanıyordum. Gün geçtikçe Rüzgar seninle aramızda ki ilişkinin öz kardeşlerden daha güçlü olduğunu anladı ve güvenmekten daha çok beni kardeşi olarak görmeye başladı. Bazı sırlar erkeklerin arasında kalır. Bu da onlardan biriydi ama ben ," dedi ve elime baktı "Rüzgar gidince senin çöken dünyanı gördüm Ömür. İlk defa elim kolum bağlandı. Her şey o kadar üst üste gelmişti ki belki dedim bu kadar üst üste gelmeseydi Rüzgar'ın gidişi bu hale sokmazdı seni ," derin nefes aldı. Çözüm arıyordu. Çıkış arıyordu.
"Birden kalabalık olan fotoğrafta dört kişi kaldık. Biz alışıktık dört kişi olmaya ama kalabalığa da alışmıştık. Herkes gitti onlarla beraber sende gittin ," İrkildim "Aynı anda birden fazla cephede kurşunların ortasına kaldın. Sorun değildi biz buna alışıktık. Yıllarca beraber eğitim aldık ama sen ," başını hafifçe iki yana salladı "Sen beni dışarı attın Ömür ," burnundan güldü "İnsan kardeşini kapıya koyar mı ? " öne doğru adım attığımda durdurdu. Deprem oluyordu ama sadece ben sarsılıyordum. "Korumak için çırpınıp durdun. Benim korunmaya değil kardeşime ihtiyacım var. Senin korunmaya değil bana ihtiyacın var...Ne yaptıysam ulaşamadım sana. Kör , sağır ve dilsiz olmuştun. Buna rağmen her yolu denedim. Kolundan tutup morarmasını göze alarak çektim ama bu bile etki etmedi ," gözleri kızardı "Yalana gerek yok. Ne Afra ne de Aren sen her zaman bir kaç adım önde oldun benim için. Aren için de Afra öyle. Aren'in o yüzünde ki dehşeti unutamıyorum. Yarın Afra ile ben çekime gideyim sen Ömür ile git dediğimde ikisi de şok olmuştu. Sensiz olan ilk toplantımız böyle oldu ," yüzü çöktü "Çareyi en sonunda yer değiştirmekte bulduk ama biliyordum Aren sessizdir belli etmez ama o da sana neden diye soracaktı elinde sonunda bunu yapacaktı ," Sende yaptın demek istedim ama konuşuyordu aylar sonra benimle eskisi gibi konuşuyordu , bölemedim.
"Kendini boğuluyor hissedecektin. Üzüm üzüme baka baka derler ya Afra bana da bulaştırdı. İyiliğini istiyor , zaten kim kardeşinin kötülüğünü ister ki ? Bende neden diye soran o üçlüde kaldım...Ömür dışlanmış hissettin değil mi ?" Cesaret edemediğim , Rügar'ın bile dile getirmek istemediği kelime buydu. Evet ! avazım çıktığı kadar evet diye bağırmak haykırmak istedim. "Bende öyle hissettim. Her şeyle tek başına uğraşırken bende böyle hissettim. Görevleri , Suskunları değil bahsettiğim. Ruhunda ki yaralarla kendin uğraşıp durdun en sonunda inkar ettin. Kör değildim ben sadece dayanamadım. Anlına bir kurşun isabet edecek de yığılıp kalacaksın diye korkmaktan dayanamadım. Suçlu musun bilmem ama susamam artık...Çünkü birkaç saat önce yere yığılan bedenin anlına kurşun yemişsin de seni kaybetmişim gibi hissettirdi. Ve o an başka bir şey daha fark ettim...O fotoğrafta dört kişi kalmıştık ama en son giden en büyük darbeyi vurmuştu. Rüzgar seni iyileştirebilen tek kişiydi. Yarayı açanlar değil sadece o ama o da gidince yaran açık kaldı...Rüzgar'ın gözlerinde ki korkuyu okuyunca anladım sadece yanında otursam yeterdi ," gözlerini kapattı "Yeterdi değil mi ?"
Öne atılıp kollarımı beline doladım. "Yeterdi Kaya , yeterdi ,"gözlerimi kapattım "Ama sen yapman gerekeni yaptın. Bir çare aradın ama yoktu. Her yer yandı Kaya. Ben yaktım. Sana başka çare bırakmadım ," sessizlik oldu. Ateşin çıtırtılarını dinledim kalbim göğsümden fırlamak üzereydi. En sonunda hak verdim , sarılmamakta haklıydı. Kollarımı çözüp geri çekildim. "Deneyeceğim...Söz veriyorum hayır eski Ömür lisede ki ilk okulda ki hatta anasınıfında ki kardeşin sana söz veriyor. Seni geri kazanmanın yolunu bulacağım. İyileşiyorum Kaya. Gerçekten iyileşiyorum. Yeter ki üzülme , yeter ki üzülmeyin." Dudakları kıpırdadı ama ne dediğini anlamadım. Kolunu boynuma dolayıp kendine çekti "Akılsız kız. Akılsızsın. Beni kaybetmedin asla da kaybetmeyeceksin. Değişiyor , siliniyor. Rüzgar artık yanında. İyileşeceksin. O aylar silinip yok olacak. Benimkiler silinmeye başladı bile..."saçımı okşadı "Ben yanında kalacağım eskisi gibi. Ama bende bir şey öğrendim kardeşim. Biz seni iyileştiremeyiz. Sadece yanında olmalıyız. Bütün bu yaşanan bana sadece bunu öğretti. Neden değil sadece gülümseme olmalı...Seni yalnız hissettirdiğim için affet beni. Hayır sus konuşmak yok ," başımı salladım "Kardeşler birbirlerini kırarlar bazen iyiliklerini isterken yarardan çok zararı dokunur...Birkaç gün Rüzgar'da kal. Afra ve Aren ile konuşacağım. Bu konuşmamız da ikimizin arasında kalacak."
"Afra , onu ikna edemezsin." dedim ben böyle kabul etmiştim "En azından bir süre sorularını ve baskılarını üzerinden çekebilirim. Ona kızma olur mu ? Onun de sebepleri var. Sorsan anlatacağı çok şey var." dedi derin nefes alarak "Ama soramam Kaya." İç çekti "Biliyorum. Bundan sonra ne baskı var ne de başka bir şey...Zamanı gelince hemen yanında oturuyor olacağım."
Kırıldı , hissettim. Omuzumda duran o yıkıntı devrildi. Kırılmayacak yumruk atsan oradan oraya fırlatsan kırılmayacak o yığın Kaya'nın dokunuşu ile paran parça oldu. Omuzlarım hafifledi. Kollarımı sıkılaştırırken kaçıncı kez bilmeden yine şükrettim. Bunların hepsi okyanus sayesindeydi. Öyle güzel anlatmıştı ki anlamamak ne hatimeydi ? Rüzgar hayatımı güzelleştirip kabusları durduracaktı. Umudum vurulmuştu ama tekrar doğuyordu. Güzel olacaktı. Her şey güzel olacaktı.
Cam kapının tıklatılmasıyla Kaya'dan ayrıldım. İkimizde kapıya doğru döndük. Lara izin isteyip içeri girdi. "Kusura bakmayın Ömür Hanım , Fyodor'un yerini tespit ettik." Kaşlarım hayretle havaya kalktı. "Bizden hızlı değiller ama idare ederler." diyen Kaya Türkçe konuştuğu için Lara anlamamıştı "Rüzgar'a haber verdiniz mi ?" başını hafifçe iki yana salladı. "Alex haber vermek için yanına gitti fakat kendisi şu an müsait olmadığını dile getirmiş."
"Tamam Lara sağ ol ben ilgilenirim." başıyla selam verip çıktı.
"Bende gideyim ama ondan önce ," bu bakış konu Suskunlar demekti "S.R.A ile ilgili önemli şeyler bulmuşlar. Ve Tegan ile konuştum. Nabzın fazla yükselince sistem uyarı vermiş. Beni aradı sorun olmadığını söyledim."
"Sabah toplantı var. Umarım bu önemli şeyler işimize yarar da Albert'ın küllerini alabiliriz. Dolunaya bir haftadan az kaldı." Koluma hafifçe vurdu "Alacağız , her dolunay yeni can demek. Suskunlar intikamını alacak." bundan şüphem yoktu. Sonuçta Suskunlar'ın varlığını kabul etmişlerdi. Onların korkusu bizim mutluluğumuzdu. Dolunay yeni küllerine kavuşacaktı.
🎭
✨️Duyurular için hesabımı ve yeni bölümlerden alıntı için Okyanusdan_kor'a Instagram sayfasını takip edip bana ulaşabilirsiniz 🫣
✨️Bölümler hakkında yorum yapmayı ve burada olduğunuzu anlamam için de yıldıza basmayı unutmayın.
Dolunay'ın öfkesi sizden uzak , yıldızların gülüşü yolunuzu aydınlatsın.
Yeni bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın ve gölgeler de kalın.
🎭
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 219 Okunma |
67 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |