

"Kalbimin acısı
karanlığımı
aydınlattı."
Bir insanın güzel olduğunu söyleyen baktığı ayna mıydı yoksa dünyası olduğu kişi miydi ?
Cevap basitti ama bütün masallar güzellik algısı ile başlardı. Mahsur kalan veya zor durumda olan bir kadını kurtarmaya gelen adamla da devam ederdi. Çocukken çizgi filime uyarlanmış masalları izlerken heyecanla beklerdim. Kadının ayağa kalkıp kendini kurtarmasını ama hepsinde prens gelip kurtarmış sonu aşka bağlanıp mutlu bitmiş , cadı veya kötü olan kral ölmüştü. Bir gün yine televizyonu izlerken sinirlenmiş ve kapatmıştım. Daha çocuktum ama sinirlerim bozulmuştu. Prense ihtiyacı olmayan prenses , mutlu olmak için ona koşuyordu. Mutlu olmak için bir adama değil aynada ki görüntüsüne bakması gerekiyordu. Güçlü olduğunu fark etmesi için kendini yenmeliydi.
Masallara kızmıyordum , onları yazanlara kızıyordum. O masalları izleyen , okuyanların prens beklemekten başka çareleri olmadığını anlatıp durmaları , güzellik algısının zayıf olmaktan geçtiğini anlatan kalemin sahiplerine kızgındım. Hiçbir kadın güçlü olmak için bir adama ihtiyaç duymazdı. Güçlü olduğu için kalbine o adamın sevdasını kazırdı. Ama her güçlü kadın o adama karşı beslediği hisleri fark ettiğinde temkinli davranırdı. Beni bende eder mi yoksa beni bana bırakır kendiyle mi sarıp sarmalardı ? Düşünür ve hangi taraf daha ağır basarsa yeni bir yol çizerdi. Hiç mi afallamayacaktı ? Hayır afallayacaktı ama seçtiği yolda bunun da çözümü vardı. Beni benden edeceğini düşündüyse afalladığında kendi elini tutup devam edecekti. Beni bana bırakıp sarıp sarmalayacaksa da afallatan o hissi söküp atacak çevrede ki tehlikelerden koruyacaktı. Seçim vardı ama gözleri olanlar artık görmüyordu.
Aynı şeyi isteyip aynı şeyin peşinde koşuyorlardı. Duydukları şeyi herkes duymadıysa yalandı herkes duyduğundaysa yalan olan doğruydu.
Kalem kimin elindeyse o yazardı. Kalemi elinde olanlar ise gücünü boşa harcıyordu. Yazdıkları karakterlerinin ömürleri herkes ile sınırlıydı. Ve herkes her zaman giderdi.
Şimdi ise cam tabutun içinde yatan pamuk prensesin sonsuz uykusundan uyanamayacağı o gündeydik. Prensin yolu değişmişti. Onu uyandırmak için prense ihtiyaç duyan ve bu prensi hiç tanımayan pamuk prenses sonsuz uykusundan asla uyanamadı. Oysa masallar mutlu biterdi. Hayır , kalem artık onlarda değildi. Güç kadında adamın sevdası ise yanındaydı.
Yeni yeni doğan güneş gözlerimi kısmama sebep olurken yan koltukta ki çantama uzanıp güneş gözlüğüm çıkardım. Saat yediyi geçiyordu. Üstte toplantı salonunda olmam gerektiği yerde yoldaydım. Kaya'yı da üsse göndermiştim. Benim gitmeme sebebim Afra ve Aren'in her duyguya ev sahipliği yapan gözleri değildi veya Suskunlar'ın neler olduğunu öğrenmek isteyecek halleri. Daha önemli ve fazlasıyla işimize yarayacak yeni bir bilgi elime ulaşmıştı. Ama toplantıdan da geri kalmamam gerekiyordu. Çünkü dolunay bağırıyordu. Yükselmesine çok az kalmıştı ve bu toplantı Albert'ın küle dönmesiyle ilgili olacaktı. Kaçırmaya niyetim yoktu bu yüzden telefonu arabaya bağlamıştım. Hattın ucunda da Suskunlar vardı. Bende çözüm bitmezdi yeter ki çözümü bulduğum an sorular değişmesindi. Aksi halde tekrar başa dönmem gerekirdi. Bu da canımı fazlasıyla sıkardı.
"Abel varmak üzere sen ne durumdasın ?" hızımı düşürüp durdum ama motoru kapatmadım "Sağdan gideceksin." Direksiyonu kırıp sağda ki yola girdim. "Zaten ne durumda olduğumu görüyorsunuz ," dedim şakayla. "Yaklaşık bir saatim var." Lara gelip Fyodor'un yerini bulduklarını söylediğinde eş zamanlı olarak Suskunlar'dan şifreli mesaj almıştık. Fyodor'un burada James'dan gizli iki mekanı varmış. Mekan desek de tahminimizce bodrum katı gibi bir yerdi. Ve sadece kendi gitmişti. Eğer yanında birini götürmüş olsaydı Teresa bundan mutlaka haberdar olurdu. Yerini tespit ettiklerinde bir saat önce ki konumuyla burayı bulmuştuk. Ama bu detaylardan daha çok hepimizin ilgisini başka bir şey çekmişti. Bu da Rüzgar'ın kurduğu sistem , Suskunlar'ın sistemiyle yarışıyordu. Eş zamanlı olarak Fyodor'un yerini bulmuştuk ve emindim ki bu iki mekandan Rüzgar'ın da haberi vardı. Orada karşılaşmamızı önleyen tek şeyde Rüzgar'ın bana olan bağlılığıydı. Adım kadar iyi biliyordum ben gitmeden yataktan bile çıkmayacaktı. Hep böyle yapardı ona göre bu beni ne olursa olsun bıraktığın yerde bulursun demekti. Hareketlerini , hamleleri benimle sarılmıştı. Beraber dediysek ben gelmeden yerinden kıpırdamazdı.
Bazen keşke diyordum. Keşke bende o beni bıraktığında yerimde kalabilseydim. Keşke o bana nasıl dürüst davranıyor yalan söyleyemiyorsa bende ona her şeyi yalınlığıyla anlatabilseydim. O bunu da anlıyor ve gözlerimi okumaya çalışıyordu. Benimle ilgili her şey çaba gerektiriyordu. Rüzgar benden yorulur muydu ? Rüzgar benden ne zaman yorulacaktı ?
Seninle beraber Suskunlar'ı da kontrol etmem gerekiyor. Göz devirdi. Onlarda senin kadar aptallar. Kor bizimle yarışıyorsa bu sorundur ! Başını arkasında ki duvara yaslayıp onu tutan zincirlerle oynadı. Olasılıklar , Ömür Bozkurt , olasılıklarrr. Sana kayıp getiren olasılıklarrr. Sakindi , uyarırcasına sakindi.
"Bozkurtlar'ın yani sizin James'dan ve Fyodor'dan aldığınız gemi koordinatları onlara ne oldu ?" abim gerekeni yapmıştı yani yapmış olmalıydı. "Teslimata engel olacaklardır." deyip kestirip attım. Bunu öğrenmek için abim ve ablamla konuşmam gerekiyordu. Dün gece gözlerinin önünde kırız geçirmemiş olsam bunu kolaylıkla yapabilirdim. Bir farkındalık anının daha içindeydim. Toplantı da gerildikten sonra arabam kurşuna dizilmişti abimin ertesi gün endişe dolu gözlerini ve Aren'in başıma dikilip Ateş abiyi ara deyişini anımsadım. Şimdi de öyle bir anın içindeydik. Abim endişeliydi yani öyle olmalıydı. Yine yanına gidecek ve sarılacak mıydı ? Böyle kapanır mıydı ? Peki ablam ? Onunla ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Tamamen boştu. 'Kendine gel. Boş işlerle uğraşıyorsun yine , yine ve yine. Kusmamı istemiyorsan birilerini öldür artık !' Derin nefes aldım.
"Rüzgar'ın orada olmayacağına nasıl bu kadar emin olabiliyorsun ?" Boris gerdindi. "Kor hafife alınacak biri değil. Bunu siz söylemiştiniz. Düne kadar inanmıyordum ama Emma beni ikna etmeyi başardı. Gidince Kor ile karşı karşıya gelirsen ne yapmayı planlıyorsun ?" Suskunlar , Ateş ve Alev Bozkurt'a o kadar odaklanmışlardı ki aslında dikkat etmeleri gereken noktayı hep kaçırmışlardı. Rüzgar onlar için sadece bir ad gibiydi. Ta ki Emma bunu yıkana kadar.
O güne kadar Emma'nın da diğerleri gibi düşündüğünü sanıyordum. Asıl dikkat etmemiz gerekenin Rüzgar olduğunu söylediğinde bazıları gülmüştü. Ben ise ellerimi göğsümde toplamış pür dikkatle Emma'yı dinlemiştim. Abim ile olan ilişkileri başladıktan bir süre sonra şirkete gittiğini ve önce Poyraz ile tanıştığını onun hakkında düşüncelerinden bahsetmişti. Ardından Rüzgar ile tanıştığını ve ikisi arasında tehlikeli diye adlandırılması gerekenin Poyraz olduğunu düşündüğünü söylemiş ve diğer düşüncelerini sakin ama uyarı dolu sesiyle anlatmıştı.
'Poyraz'ın zaafı Hayal , karşısında ikizi olsa da hiç düşünmeden silahını ona doğrultur. Fakat Hayal ,' önüne bakmış kaşları derinlemesine çatılmıştı 'Hayal hepsi için kapalı kutu. Onun hakkında yanlarında biri varken konuşmuyorlar ,' bu dediğini teyit etmek istercesine yüzüme bakmıştı. İfadesiz yüzüm benimde konuşmadığımı hatırlatmış bu dudağının kıvrılmasına sebep olmuştu. 'Poyraz arka planda olsa da bence asıl tehdit o , ' öne eğilip ellerini masanın üzerinde birleştirdi 'Yani en azından en başta böyle düşünmüştüm. Ateş beni çok fazla şirkete veya onlara ait yerlere çağırmaz. İşlerinden uzak tutmak onun en büyük prensiplerinden biri. Şirkete bir elin parmağını geçmez gittiğim sayı. Onda da etrafta sekreterleri bile herhangi bir konu üzerinde sesli konuşurken bile görmedim ,' konudan saptığını hissetmiş olmalı ki hafifçe başını iki yana sallayıp devam etti 'Rüzgar , Ateş'in yanına gittiğimde yanımıza gelip sohbet etmiş , şaka yapıp bize eşlik etmişti. Ateş'in işi olduğu bir gün beni hastaneye bile bırakmışlığı vardı ,' arkasına yaslanıp masada onu dinleyen Suskunlar'a tek tek baktı. 'Sonra anladım. Bunların hepsini kendi ayarlamış. Ateş'in o gün programı boştu. Yemek yedikten sonra ben nöbete gidecektim. Fakat Rüzgar ani bir toplantı ayarlayıp , Ateş'e acil olduğu haberini göndertmiş. Yanımıza gelip benimle şakalaştığı , sohbet ettiği her an aslında benim hakkımda bilgi topluyormuş. Yaşadığım yer , annem , babam , okuduğum okullar , yaşadığım şehirler. Tahmin edersiniz ki bunu öğrenmek için bu kadar cabaya gerek yoktu. İkizi ve Hayal bunu tek tuşla onun önüne koyabilirdi. Ama Kor beni öğrenmiş. Karakterimi ,' hafifçe gülmüştü 'En önemlisi de bunu saklamadı. Direk söyledi. Hayatımda ilk kez bu kadar şaşırdığımı hatırlıyorum. Suskunlar için geldiğinde bile bu denli şaşırmamıştım Ömür. Her neyse...Ona buna gerek olmadığını Ateş'ın sizin işlerinizden beni fazlasıyla uzak tutuğunu söyledim.'
'Onun cevabı.' dedim devam etmeye gerek duymadan. Gözlerime baktı 'Onun cevabı ise , uzak tutmasaydı ne olacaktı ?'
Biz hep beraberdik. Dışarıdan kimse hayatımıza dahil olmamıştı. Ailelerimiz bize bir dünya kurmuş ve bize o dünya yetmişti. Bu dünyanın içinde sevmiştik. Bu dünya içinde ağlamış , bu dünya içinde düşüp , kanamıştık. Fakat bu demek değil ki bizi kafese kapatıp bu olacak denmişti. Aksine ben liseye geçene kadar Rüzgar'ın sadece varlığını biliyordum. Bize bir şans vermişlerdi. Fakat biz bizden başkasına kapalıydık. Bunun böyle olduğunu fark ettiklerinde Ankara'da yaşayan Rüzgar'lar bizim yanımıza taşınmıştı. Bu hayata daha sonra giren Emma olmuştu. Fakat sadece kapıya gelebilirdi. İstesek de istemesek de bu yolda karşılaşacaktık. Fakat abim ile arasında olan plan değildi. Olamazdı da zaten. Böyle olması bir şeyi değiştirmiş miydi ? Elbette ama bizim dışarıya olan tutumumuz hala aynıydı. Suskunlar benim ailem hakkında benim verdiğimden fazlasını bilemezdi. Emma'da , Suskundu. Suskun olmasa da abim ona asla ailemizle ilgili bir şey söylemezdi. Dışarıdan bakınca can yakan bir durumdu ama Emma bunu kendi seçmişti.
"Karşılaşmayacağız Boris. Rüzgar herkese karşı temkinlidir ve tehlike olarak görür. Ama beni değil. Ben ne yaparsam yapayım ," durdum ve tarttım "O sadece yanına gelmemi bekler. Siz onu hafife almamaya devam edin ama konu Rüzgar olduğunda bana soru da sormayın. Benim her hücremde onun adı yazıyor , " başka bir şeye gerek yoktu. Onun canını yakmaktan bu kadar mı korkuyorsun ? "S.R.A'da öğrendiklerinizi anlatma vakti geldi. Sizi dinliyoruz." deyip Tommoso , Dante ve Enric'e topu pasladım. Dilin kemiği yoktu , Rüzgar dendiğinde roman yazabilirdim. Adı bile kalbimin göğüs kafesimi parçalayıp elime düşme sebebiydi.
Evet , onun canını yakmaktan deli gibi korkuyorum. Bu yüzden kötü karakter olmaya razıydım. Dünya'yı Rüzgar'ı korumak için yakabilirdim. Sorun değildi o bana sarılsın yeterdi.
Enric boğazını temizledi "Yemek yemediğinizi umuyorum çünkü anlatacaklarım fazla mide bulandırıcı ," hışırtı geldi ardından ses düzeldi "S.R.A fazla sıkı korunuyor ama sıkı korunan yerlerde mutlaka güvenlik açığı olur. Üçümüzün içeri girebilmesi için önce birimizin aralarına girmesi gerekiyordu. Kısa bir süre olsa da. Ne yapabiliriz diye düşünürken güvenlik açığını bulmak en iyi fikir olduğuna karar verdik. Açığı büyütürsek içlerinde halledemeyip dışarıdan yardım istemek zorunda kalırlardı. Köklü bir şirket olduğu için bu kolay olmadı. Yaklaşık dört gün kadar adım adım ilerleyip kimseye fark ettirmeden sisteme girmeyi başardık." Bu anlattıkları birkaç kelimeden oluşsa da ölümle dans etmekti. Sözü Dante devir aldı. "Sistem açığı aslında küçük de olsa yapılan siber saldırılardan kaynaklanıyordu. Sık değildiler ama bizim için şanstı ," bizim şirkette yapılanlar gibiydi. Hayal ve Poyraz'a dediklerimi onların da uyguladığını anladım. Benden birden çok şey kapmışlardı. "Saldırılar çok küçük ve değersizdiler o yüzden bilgisayarın karşısında oturanlar bile ciddiye almıyorlardı. Sistem kendini koruyor daha sonra yeniliyordu. Onlarda kahve içerek sohbet ediyorlardı. Fazla güven başa her zaman iş açar. Saldırıları kendi yararımıza çevirdik. Anlamayacağınız terimler kullanmadan siber saldırı olduğunda bizde aynı anda sisteme sızdık. Bazen sadece on saniyelik yol kat ettik bazen ise on dakikalık. Bu yüzden dört gün kadar sürdü. Sonunda ise siteme girip koruma programını iptal ettik. Ve bilgisayar karşısında oturanların baş edemeyeceği bir açık yaptık."
"Dışarıdan yardım istemek zorunda kaldıklarında tanıdık yüzleri çağırmasınlar diye de ayrı çaba sarf ettik. En sonunda sadece birileri gönderin denmesini sağlayacak kadar Albert'ın kızını kızdırmayı başardık. Ekip yola çıktığında yerlerine geçmemiz bu süre zarfından en kolay olanı oldu ," Tommaso gururla devam etti "İçeri girdiğimizde Jolie , Albert'ın kızı başta olmak üzere silahlı birkaç kişi de bize eşlik etti. Güya bir şey yapmamızdan (!) korkuyorlardı ama Jolie başımızda dikilirken de gayet rahat son hamleyi yapmayı başardık. Koruma programını tekrar çalıştırdığımızda Jolie adamlarına kontrol etmelerini emretti. Güvenli ve çalışıyor olduğuna emin olduktan sonra da silahını çıkardı ," göz devirdiğini hissettim "Rol gereği korkuyla geri çekildik. Ama yıllardır karşılaştığımız bu manzaralar artık sıkmaya başlamıştı. Silahı bize çevirdi ardından gülüp kendi adamlarını vurdu. Dört teknisyen iki de bilgisayar mühendisi. Nokta kadar vicdanı sızlamadı. Korumaları cesetleri dışarı sürüklerken başıyla boş olan koltukları gösterdi. Yerlerine geçmemizi ve hata yaparsak sonumuzun bu olacağını söyledi. Böylelikle içeri girdik. O arkasını dönüp çıkacağı esnada sistemin çalıştığını ama bütün her şeyin baştan kontrol edilmesi gerektiğini söyledim. Güldü ve yap o zaman dedi. Ve böylelikle şirkette kapalı olan tüm kapılar bize açıldı. Sadece yapmamız gereken bizi itip kakmalarına izin vermek ve onlardan korktuğumuzu göstermekti ," Suskun olmak rol yeteneğimizi fazlasıyla geliştirmişti. "Planın ikinci aşamasına geçtiğimizde yani Albert'ın kızı hakkında en ayrıntılı bilgileri öğrenmek midem gerçekten de bulandı."
Araya girdim "Afra kameralar." dediğimde klavye sesleri duyuldu. Gelirken bir çok kameraya yakalanmıştım ama hepsi bana kördü. Bir güzergah belirlenmiş o yolda ki her kamera benim geçiş saatimde aynı görüntüyü göstermişti. Hayalet misali aralarında dolaşıyorduk. Suskun olmak bu demekti. Vardın ama kimse göremezdi. "Devre dışı." azalttığım hızımı tekrardan arttırdım. "Devam edebilirsin Tom ." Kulaklarım onlarda gözlerim yoldaydı. "Şirketin orta katına sadece dört çalışanın giriş izni var. Ama..." kaşlarım çatıldı "Ama ne ?" Tegen'nin sorusuna cevap vermeyi istememişti ama vermek zorunda olduğunu bildiği için kendine birkaç dakika tanıyıp devam etti. "Katta iğrenç bir koku var. Sanki , sanki birileri öldürülmüş ve çürümüş." Direksiyonu sıktım. Çocukları mı ? Bu sürtük çocukları orada mı öldürdü ?
"Bu organ kaçakçılığı yapmıyor muydu ?" diyen Kelvin birazdan bildiği bütün küfürleri sıralayacaktı. "Her ay iki kamyon geliyormuş. Malzeme taşıyan." diyen Dante ağzının içinde konuşmuştu. "Ama sadece bir tanesi ön kapıdan giriyor. Diğeri arkada bulunan depoya gidiyor. Ve binanın krokisinde dördüncü kattan direk depoya inen bir asansör var ," Enric , Tommaso ve Dante'nin anlatamayacağına kanat getirmiş olmalı ki sözü devir aldı. "Muhtemelen cesetleri taşıyorlar. Ön kapıya yanaşan kamyonda da muhtemelen çocuklar var. Organları da elektirikçi kılığında çalışan kuryeler binadan çıkartıyor. Dikkat çekmemek için her ay belirledikleri günlerde çocukları getirip cesetleri alıyorlar...Cesetleri kimsesizler mezarlığına götürüyorlar. Ve bir mezarlığa birden çok beden koyuyorlar." Vurma , kırılma ve küfür sesleri arka arkaya duyuldu. Ben ise sadece arabayı durdurdum.
Hani dedin ya birilerini öldür diye keşke başka bir şey dileseydin. Gerçekten öldürecek misin ? meraklanmıştı. Evet , öldüreceğim. Kıkırdadı ardından kıkırdayışı kahkahaya döndü. İşte şimdi beni gururlandırıyorsun Ömür.
"Sakinleşin ," Aren gayet sakindi "Duygularımızı kontrol etmeyi öğrendik unutmayın. Ölenler için bir şey yapamayız ama eğer kendimizi kontrol etmeyi başarırsak yaşayanların hala şansı var. Ölmek zorunda değiller ," ve ekledi "Dengeyi bozan her şey bizim sorumluluğumuzda. Korumak zorundayız. Tıpkı bizden öncekilerin yaptığı gibi." Devam eden Afra oldu. "Aren haklı. O çocuklar için umut var. Yeni teslimat ne zaman ?"
"Dört gün sonra ," Dante güldü "Evet , kızımızın babasının küle döneceği gün. Teslimatlar ayın sonunda yapılıyor. Yani dolunay çıktığında." Torpidoya uzanıp kulaklığı aldım. Telefonun arabayla olan bluetooth bağını kopartıp kulaklığa bağladım. Ardından inip yürümeye başladım. "Bu güzel haber. S.R.A'ya girme sebebimiz Albert'ın evinde ki ışıklardı. İçeri girmişken Jolie'da küle çevirebiliriz." Maja hızlı hareket edip direk sonuca varmak istiyordu. "Bu hata olur ," Maddox düşünceliydi "Dolunay'da sadece o gecenin katilleri can verebilir. Diğerleri dengeyi koruduğumuzun göstergesi olmalı." Bulacaklardı. Şu an doğru yolda gidiyorlardı. Nixie kendi fikrini sundu. "Peki ya dolunaydan önce kadını indirsek ?" yol ikiye ayrılmıştı. Merakla dinlemeye ve hangi yolu tercih edeceklerini bekledim. "Bu mantıklı ," dedi Jasmine "Eğer kadını bir gece önce indirirsek bu bizim işimize de gelir. S.R.A boş kalır."
Ve kızını kaybeden Albert sağa sola saldırır ," Tegen doğru yola adım atmış diğerleri de arkasından ilerlemişti. "Kızı Albert'dan önce indiremeyiz. Babasını kaybedince vereceği tepki Albert'ın vereceğinden fazla veya az olur bilemem ama kız ana listede değil. Ve biz zaten S.R.A'ya girdik. İçerisinin boş kalıp kalmaması önemli değil."
"Çocukları korumamız ve kadını indirmemiz önemli ," diyerek konuya dahil oldu Kaya "Ama bu kadın baş olsa da , altında sağ kolu sol kolu ayağı bacağı ne karın ağrısıysa birileri de olmalı. Organları çıkarıp birine götürüyor oradan da satıyor da olabilirler. Kadını indirmeden önce bu konu hakkında daha ayrıntılı bilgiye ihtiyacımız var." yönlendiriyordu. Benim suskunluğumun sebebini anlamış Suskunlar'a yardım ediyordu. Düşünmelerini ve planı kendileri kurmalıydılar. Bir gün emir veremeyecek konumda olursam hızlı ve doğru yolu seçmeliydiler. Bu yüzden arada geride durur planı yapmalarına izin verirdim. Kaya , Aren ve Afra'da bana ayak uydururlardı.
"Kadını kullanmaya ne dersiniz ?" Tommaso'nun daha anlatacakları vardı. "Önce Albert'ı indirelim , planladığımız şekilde. Daha sonra kadını kurallarımızı duyurmak için kullanalım. Çünkü bizim için fazlasıyla değerli bir koz olacak." Kaşlarım çatıldı ama müdahale etmedim. "Nasıl bir kozdan bahsediyorsun ?" Rose mırıldanmıştı. "S.R.A'nın aynı zamanda koruma yetiştirip o piçlere verdiğini biliyoruz. Bunun sebebi James ," Dante bekledi ve masada ki bütün gözlerin anlık sadece bir bedende buluştuğunu görmesem de hissettim. Ardından devam etti. "Albert'ın kızı Jolie'nin , James ile ilişkisi var." midemin bulanacağı kısmı geçtiğimizi sanmıştım. Yanılmışım. "Tamam benden bu kadar ," dedi Kelvin "Ben artık şaşırmayı bırakıyorum."
Konuşsam mı konuşmasam mı diye alıp verirken hissettiğim haraketlilikle diz çöküp beton yüksekliğin arkasına saklandım. "Hayır , bırak gitsin." diyen Aren'in sesiyle ertelediğimiz bir konuşmanın artık zamanı geldiğini fark ettim. Üsse döndüğümde veya onunla ne zaman karşılaşırsam iyi bir dinleyici olup suskunun derdine ortak olacaktım. Çaresi olmadığını bilsem de. "Yıllardır türlü cinayetler , işkenceler duydum , gördüm bunlara şaşırmıyorum ama ne zaman amcası yaşında biriyle ilişkisi olan birini görsem şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak gibi oluyorum. Öyle hayatlar var ki kimileri zorla kendisinden yaşça büyük biriyle bir eve tıkılıyor kimisi ise seke seke kucağına gidiyor. Gerçekten şaşırıyorum ve buna alışamayacağım. Cinayetler ve katliamlar yürüyen ölümlerin yanında halt etmiş." Ne denirdi ki Svea haklıydı.
Kurumuş otların çıtırdayışını dinledim. Attığı adımın büyüklüğünü ve hızı erkek olduğuna işaretti. Adımları ağırdı ve her adımında bir şey şıngırdıyordu. Üzerinde silah vardı , yedek şarjörler birbirlerine sürtüyordu. Ama başka haraketlilik yoktu. Adamın ilerlediği ve durmadan attığı adımlar ezbereydi. Bu da demek oluyordu ki daha önce aynı adımları aynı tempoyla atmıştı. Tehdit değil sadece gösterişti. "Sormaya korkuyorum ama ," Abel'de benim gibi üstte değildi. Fyodor'un diğer mekanına bakmaya gitmişti. "Çocukları var mı ?" silahıma uzanan elim saniyelik havada dondu. "Çok şükür ki yok." Enric'in cevabıyla silahı kavradım ve sessizce tuttuğum nefesi bıraktım. "Olamaz zaten. Az önce sadece dört çalışanın orta kata giriş yetkisi olduğunu söylemiştik. Dördü de kadın ve sadakatlerini belli etmek için rahimlerini aldırmışlar. Albert'ın kızı bu kuralı koyan ve ilk yapan kişiymiş." Ruh hastası , manyak kadın.
"Haklısın Kaya ," dedi Maja "Bu konu hakkında bize daha fazla bilgi lazım. Bunlar örgüt bile olabilir." kısa bir sessizlik olduğunda herkesin kimi düşündüğünü biliyordum. Ama zamanım yoktu bu yüzden dikkatlice eğilerek ilerledim. Adama zarar vermeyecek veya bayıltmayacaktım. Beni görebileceğini bile sanmıyordum. Hatta bu eski püskü yeri bekleme sebebini bile bilmediğine emindim. Silahın korumasını kapattım ve adam arkaya geçtiğinde hızlı adımlarla köy evini , terk edilmiş köy evini andıran yere girdim. Rutubet çok fazlaydı , istemsizce yüzüm buruştu. Bastığım yer çıtırdamış , toz kalkmıştı. Çok fazla toz olmasının iyi bir yanı da vardı. Yerde ki ayak izi Fyodor'un buraya geldiğinin kanıtıydı. Alt kata inmişti. Adımlar yıkılmak üzere olan merdivenlere gidiyordu. İnmekten başka yolum yoktu o yüzden telefonumun fenerini açıp dikkatlice benim ayağımın bile zor sığdığı merdivenlerden aşağı indim. Burada ki rutubet daha beterdi. Nefes almak gerçekten çok güçtü hele birde yüzünde maske varsa. Üzerim tamamen siyahtı. Ağzımı ve burnumu kapatan maske yüzümdeydi. Gözlerimi de özel yapım bir gözlük saklıyordu. Elimi maskenin altına götürüp iyice yüzüme oturmasını sağladım. Gelen çıt sesiyle ferahladım. Suskunlar'ın kıyafetleri içinde gelemezdim güneş tepedeydi. Onların maskelerinde özel hava sistemi vardı ama buda iş görüyordu. Artık daha rahat nefes alabiliyordum.
"Kullanabiliriz dedin Tommaso aklında ne var ?" Abel kısık sesle konuşmuştu. Muhtemelen o da benim gibi içeri girmişti. "Kor , Fyodor'u indirecek bu çok belli bir şey. James'ın bu kadına zaafı var. Takıntılı denecek kadar hem de. Fyodor'u normalde kullanacaktık. Herkesin gözü önünde fişi kesilecek niyetimizin ne kadar ciddi olduğunu gösterecektik. Ama şimdi bakıyorum da James gözünü kırpmadan Fyodor'u vurur ve yoluna devam eder. Ama eğer silahı bu kadına çevirsek işler o kadar da güzel olmaz değil mi ?" dudağım kıvrıldı çünkü bitiş çizgisini geçtiler. "Ne oldu , neden gülüyorsunuz ?" bu soruyu Kaya , Aren ve Afra'ya sorduğuna emindim. Artık konuşma sırası bendeydi.
"Tebrikler harika bir plan hazırladınız Suskunlar ,"dedim ayağımın önünde gezen böceklere basmamaya dikkat ederek ilerlerken " Plan konusunda her geçen gün daha iyi oluyorsunuz. Kor yakın zamanda Fyodor'un fişini kesecek bu yüzden kurallarımızı onun üzerinden göstermeyeceğiz. Yeni yol haritamız Albert'ın kızı. Öncesinde ise Albert. Dolunay yükselmek üzere bu yüzden son hazırlıklara başlayacağız. O gece iki operasyon olacak. Albert'a bir gurup S.R.A'ya bir gurup gidecek ama çoğunluk Albert'de olacak. Kadına zarar vermeyeceğiz sadece sistemi kapatmak için girmişiz gibi gösterecek çocukları oradan çıkartacağız. Albert ve kızı arasında nasıl bir baba kız ilişkisi var bilemiyorum bu yüzden Albert ölünce kızı ne tepki verecek emin değilim. Hızlıca yeni bir teslimat da planlıya bilir veya sarsılıp yıkılabilir. İçimden gelen ise birincisi. Ve biz her zaman her olasılığı yüzde yüz olarak düşünürüz. O yüzden dört gün içinde bulabildiğimiz kadar çok bilgiye ihtiyacımız var. En acil olanı ise , çocukları nereden getiriyorlar ?" önünde durduğum kapıyı ittirip açtım. Telefonumun ışığı içeriyi aydınlattığında ilk dikkatimi çeken duvarda ki mantar panolar oldu. Birileri fazla polisiye izlemiş olmalıydı. "Jasmine , Dina ve Kevin bu konuda size güveniyorum ," içeriyi girdiğimde köşede çekmeceleri açık komiden duruyordu. Apor topar gelip bir şeyler almış ardından çıkıp gitmiş olmalıydı. "S.R.A'ya maddi hasar vereceğiz , bizim yaptığımız bilinecek ama kanıt bulamayacaklar. Jolie olaydan sonra James'a giderse bu da bizim işimize gelir. Daha rahat bilgi edinebiliriz. Anlaşılmayan bir şey var mı ?"
Mantar panoları inceledim. Koordinatlar , gemi resimleri , şirketler ve orman vardı. Suskunlar'ın öldürüldüğü orman. Uzanıp resmi aldım. James haklıydı , Fyodor , Suskunlar'ı gücünü geri almak için kullanmak istemişti. Diğer mantar panoda bizim hakkımızda bilgiler vardı. Bilgi de sadece tek bir kağıt parçasıydı.
Kimlik : Yok
Cinsiyet : Bilinmiyor
Yaş : Bilinmiyor
Kuralları : Denge
Ölüm : 1995
"Bu herif kafayı yemiş." dedim mırıldanarak. "Ne buldun ?" dedi Afra merakla "Bu gözlük kaydediyor değil mi ?" klavye sesleri geldi "Evet , attığın her adımı kaydediyor ama bizim görmemiz için kaydı bitirmen gerekiyor." diğer panoya geçtim "Kaydı şimdi bitirmeyeceğim sonra izleyin. Anlatayım , Fyodor bizi çıkış kapısı olarak görmüş. Bu artık netleşti. Ama boşa kürek çekmiş. Yani Suskunlar konusunda ," yere düşmüş üzerinde ayak izi olan kağıdı diz çöküp elime aldım "Teslimat konusunda üzerine yok. Düzinelerce paket , teslimat yapmış. Ama nereye ve kime sanırım buraya geldiğinde bu belgeleri almış ,"ayağa kalkacağım an yere düşmüş başka bir kağıt gördüm uzanıp onu da aldığımda beynimde ki damarların daraldığını , başıma giren keskin ağrıyla kağıdı buruşturdum. "Orospu çocuğu ," bu Rüzgar'ın resmiydi. Uzanıp arka tarafı yokladım. İnce ve sert bir şey elime geldiğinde tutup çektim. Bu da mantar panoydu ama üzerinde bizim resimlerimiz vardı. Ortada da Sebastiyan'ın resmi bulunuyordu. "Amacı yemek çıkışında bizden birin öldürmekti. Ama Sebastiyan'ın Rüzgar ile olan husumetini bilmiyordu. Öğrenince Sebastiyan bütün planı bozdu ," resimleri tek tek panodan çıkardım. Ailemin resimleri bu iğrenç yerde kalamazdı. "Rüzgar'ın yemeğe dahil olması da ayrı sarstı. Uğradığı ihaneti hiç söylemiyorum." Rüzgar'ın resmin de katlayıp elime aldım ve ayağa kalktım.
"Kendi çalıp kendi oynamış ," Kaya alaycıydı "Fyodor çok boş bir karakter. Var veya yok. Sadece ölüm şekli önemli. Boş yaşadı bare ölümü anlamlı olsun. Şanslı , Kor'un elinde ölecek , gurursuz bir yaşama gururlu bir ölüm. Herkese nasip olmaz." Benim aklımda ise başka bir detay dönüp duruyordu. Fyodor , Sebastiyan'ı nereden tanıyordu ? Arkasında farklı bir şeyler dönüyordu. Hissetmiştim ve yanıldığımı da hiç sanmıyordum.
"Hattan çıkıyorum , Abel senin kayıtları da bana at. Orada neler olduğunu görmek istiyorum." Ardından aramayı sonlandırdım. Sebastiyan katildi. Eski paralı askerdi ve cinayet işlemek onun hobisiydi. Parayla değil alacağı canın değeriyle çalışırdı. İş adamıysa değmez , ünü varsa ensesinde belirirdi. Öldürdüğü insanların ününü aldığına inanırdı bu yüzden çok fazla ismi vardı. İsimlerini aldıktan sonra aynı isimi taşıyan altı kişi bulur onları da öldürürdü. Ama o altı kişiyi öylesine kişilerden seçerdi. Böylelikle bir denklem yazmış olurdu. Bir ün altı insandan daha değerliydi. Sebastiyan paralı asker olarak yıllarca çalışmış şimdi ise parayı değil kelimeleri umursayan bir psikopata dönmüştü. Ve kurallarından biri de ünü olanlara hizmet etmezdi. Yani Fyodor'un Sebastiyan'ı tutması çok zordu. Ve bunu Rüzgar'da abimlerde çok iyi biliyordu. Ben o an buna odaklanamamıştım ve resimlerimizi gördüğüm an aklıma üşüşmüştü.
Fyodor ve Sebestiyan arasındaki ilişki neydi ?
Odayı incelemiştim ama değerli bir şey yoktu. Abel gözlük kamerasının kaydettiklerini attığında onun bulduğuna bakacaktım. Belki eksikler birleşirdi. Ama bulmamız gerekene başka bir eksik daha vardı. Fyodor'un bunca zaman yaptığı teslimatlar kime ve nereyeydi ? Bunların notunu aldığına emindim ve buraya gelme sebebiyle o notları almaktı. Yakın zamanda ölecek biri için o kağıtlar önemli olamazdı. Sonuçta eski teslimatlardı. Ama Fyodor kendini riske atarak gelmişti. O kağıtları bulmamız gerekiyordu.
Ufak bir detay daha vardı. Fyodor yıllardır Londra'ya gelmiyordu. Burada ki bu evleri onun için kim hazırlamıştı ? Bu belgeleri buraya kim koymuştu ?
Maske hava için uyarı vermeye başladığında işim bitmişti. Bodrumdan çıkıp yıkılmak üzere olan evden de çıktım. Maske otomatik olarak kendini kapattığında gerçek oksijeni zevkle karşıladım. Rahat adımlarla karşımda ki pas tutmuş demir kapıya ilerledim. Adam ortada görünmüyordu. İşini güzel yapmıyordu. Kapıya sertçe tekme attığımda demir kapı gürültüyle arkasında ki duvara çarptı. Umursamayıp yürüyüp uzaklaşmaya başladığımda yere düşen yazı güldürmüştü.
Özel mülktür girilmez.
Kuzgun'un Anlatımıyla
Kapının kapandığını duyduğumda son çalışanında çıktığını anladım. Çıkmadan ringin yanına koyduğu protein tozu belli belirsiz gülmeme sebep olmuştu. İnsanlar benden çekiniyorlardı. Konuşmadığım için benimle konuşurken diken üzerinde duruyorlardı. Yanlış bir şey mi dedim acaba gerginliğini üzerlerinden atamıyorlardı. Konuşmak anlamsız geliyordu. Sözler gerçekleri yansıtmazdı. Kelimelerin gücü noktalama işaretlerine kadardı. Ateş'e göre bu kaybettiklerimden kaynaklanıyordu. Alev'e göre ise...Alev'e göreydi işte.
Sevda anne konuşmadığım gibi zihnimin de boş olduğunu bu yüzden öylece durabildiğimi söylemişti. Haklıydı ben zihnimde de konuşmazdım. Konuşacak bir şey yoktu. Bir şeyi düşünmem gerekirse onu sadece o an düşünürdüm. Sadece anlık olurdu. İnsan ruhtan oluşurdu , benim ruhum zihnimin boşluğunda oturmaktan başka bir şey yapmak istemiyordu. Arada ayağa kalkmak zorunda kalıyordu. Vuruyor , kovalıyor belki de gülüyor , sinirleniyordu. Sonra arkasını dönüp yerine duvarın kenarına oturup gözlerini kapatıyordu. Rahattı ve böylesi fazlasıyla iyiydi.
Eldivenlerin cırt cırtlarını sıkıca bağlayıp kum torbasının önüne geçtim. Işıkları kapattırmıştım sadece salonun en ucundaki küçük sehpanın lambası yanıyordu. Onu da kapatmayı unutmuşlardı ve oraya gidip kapatmak istememiştim. Üşengeçlikten değildi , kapatsam da içerisi zihnim kadar karanlık olmayacaktı. Her türlü aydınlıktı , dünya yaşam doluydu. Karanlığa boğulamıyordu. Ama karanlıkta yaşayanlara küfür eder gibi ışıklarını üzerinde tutuyordu. Tuhaftı , çok tuhaftı.
Bir bacağımı diğerinin önüne alıp kum torbasına yumruklarımı indirdim. Bir , iki , üç. Hoşuma gidiyordu. Eğlendiğim anlardan biriydi. Diğeri de atılan çığlıklardı. Zihnimde karanlıkta olsam da kapının önünde kalabalık vardı. Ateş , Ömür , Poyraz , Rüzgar ve diğerleri orada dolaşır kapıya yaslanıp bana gülümserdiler. İki kişiye başımı kaldırmıştım. Biri Alev diğeri Ömür'dü. Alev içeri girmek üzereydi. Tuhafıma gitmişti karanlığa girip ne yapacaktı ? Adım atmış ama sanırım vazgeçmiş kapının eşiğine oturup benimle sohbet etmeye başlamıştı. Fark etmemiştim ama konuşmuştum. Alev sorular sormuş ben ise istekle cevap vermiştim. Sevmiştim , Alev'i karanlığa rağmen sevmiştim. O da sevmişti ama eşiği geçememişti. Sonra yanıma biri oturmuştu. Kaşlarım çatılmış ve başımı ikinci kez kaldırmıştım. Ömür tam yanımda oturuyordu. Bir kapıya bir ona bakmıştım. Omuz silkmişti. Konuşmamı beklememişti aksine suskundu. Bazı acıların konuşmayacağını bildiğini anlamıştım. Alev bu yüzden eşiği geçememişti.
Konuşunca çözüleceğine inanıyordu sanırım sevmek yetmiyordu. Belki de artık yeterince sevmiyordu.
Attığım yumrukla zincirden büyük bir gürültü geldi. Geri çekilmek için hamle yapmadım. Tavana bağlı kum torbası gürültüyle yere düşüp patladı. Buraya gelmeden önce düşünmek zorunda kalmıştım. Çünkü değer verdiğim insanlar kapının dışında acı çekiyorlardı. Ateş , Ömür'ün geldiği hali kendine yedirememişti. Bayıldığında öylece bekleyemezdi. Abi olmak bu demekti. Abi olmak canının canı yanarsa can almaktı. Ama sakinleşmişti sonra ise odasına çekilmişti. Karma karışık ve belki de boş hissediyordu. Kimse boş bir zihine sahip olmamalıydı. Bu yüzden konuşmuştum. Uzun uzun onu dinlemiş ve teselli etmiştim. Ateş haklıydı. O kardeşini geri istiyordu. Ömür de haklıydı. Abisine kızgındı. Ateş haksızdı çünkü pes etmişti. Ömür haksızdı abisini pes ettirmek zorunda bırakmıştı. Herkes haklıydı ve herkes haksızdı. Diğer durağım Alev olmuştu. Hastanedeydi gidip odasında bir saat beklemiştim. Ameliyatı olduğunu düşünmüştüm. Yokmuş sekreteri geldiğimi haber vermesine rağmen çatıda tek başına kalmak istemiş. Bunun üzerine kendini yalnız hissetmesin diye yarım saat kadar daha odasında bekledim. Ama ondan sonra da sadece üzerini değiştirip şu an konuşmak istemiyorum deyip çıkıp gitmişti. Sadece arkasından bakmıştım. Ben hiçbir zaman konuşmak istememiştim.
Başım ağrımaya başlayınca da anı anında bırakmış düşünmeyi kenara koymuştum. Çünkü bir işe yaramamıştı. İnsanlar benden çekinip kendilerinden şüphe ediyorlardı ama boş bakıyordum görmüyorlardı.
Eldivenleri açıp yere koydum ve eğilip kum torbasının zincirini tuttum. Kumları temizlemek için de bir şeyler gerekiyordu. Etrafa bakarken nefret ettiğim bir şey oldu. Işıklar açıldı. Salon en azından az da olsa karanlıktı şimdi karanlık yok olmuştu. Kimin geldiğini biliyordum. Alev gelmişti. Sanırım konuşmak istiyordu. Kendimi zorlamam gereken ve ışığa katlanmak zorunda olduğum o anlardan birindeydim.
Erkekler çok oturup dertleşmezdi. Ama bir gün bunu yapasımız tutmuştu. Ben sadece dinlemiştim ve bunu yaparken zorunluluk hissetmemiştim. Sanırım o an buna benimde ihtiyacım vardı. Ateş , Emma'dan bahsetmişti. Rüzgar ise Ömür'den. Ve benden küçük olsa da o an Rüzgar'ın sevdasına imrenmiştim. Bir şey beklemeden seviyordu. Zorunluluk olmadan , şartı olmadan seviyordu. Ve bir cümle kurmuştu asla unutamayacağım o cümle kulağıma küpe olmuştu. 'Olduğun gibi sevmiyorsan bu sevgi değildir. Bir şeyler bekliyor ve zora sokuyorsa bu sadakat değildir. Kızdığında önce seni incitiyorsa , önce senden gidiyorsa zaten sevmiyordur.' Alev beni gerçekten sevmiyordu değil mi ? Zihnim boştu ama kalbimde bir şeyler dolanıyordu. Onu görünce hızını arttırıyor ama artık kan pompalayacak gücü bulamıyordu. Ama doğru olamazdı. O yüzden sese doğru döndüm. Kapı açıldı ve üç basamaklı merdiveni inip bana doğru ilerlerken kalbimi dinledim.
Hızlı atıyordu.
Yanıyordu.
Ve ölüyordu.
Alev adı gibi kalbimi yakıyordu. Beni öldürüyordu. Sevgi öldürmezdi , yıllardır kollarımda olan kadın ne zamandan beri beni öldürmeye başlamıştı ? Bağımlılık gibiydi. Alev'in varlığıyla öyle bir dolmuştum ki yokluğu öldürür sanmıştım. Ama o beni zehirliyordu. Varlığı beni zehirliyordu. Hayrı beni yakıyordu. Alev sevdiği adamı neden öldürüyordu ? Sevmediği için mi ? Sevemediği için mi ? Yoksa sevmeyi unuttuğu için mi ?
Kuzgun korkmazdı , korkmadı. Ama sevdiği kadının avcuna verdiğim ruhum korkudan titredi. Bu son şarkı olabilir miydi ?
"Burada olduğunu biliyordum yine karanlıkta kalmışsın ışıkları kapattırma Kuzgun ," dedi hafif gülümsemesi ile "İçin daralmıyor mu hiç ?" bunu gerçekten sormuyordu. Gerçekten sorsaydı mı üzülürdüm yoksa şimdi karanlıkta yaşadığımı bilip de şakaya vurmasına mı üzülmeliydim ? Gerçi karanlıkta yaşadığımı biliyor muydu ? "Hayır ," dedim ayağa kalkıp "Hiç daralmıyor." bana baktı ardından "Yardım edeyim sana ," deyip elimde ki zincire uzandığında elimi geri çektim "Kaldıramazsın ağır demeyeceksin herhalde." işte buydu. Önce pişman oldu hastanede odasında beklememe sebep olduğu için ama bu kadardı. Mahcubiyet ve pişmanlık Alev'e sadece anlık gelirdi. Baskın bir karakteri vardı ve bu baskınlığı sadece düşmanlarına göstermezdi. "Demeyeceğim Alev sen her şeyi yapabilirsin ama bunu ben yaptım ben toplarım." dedim ve arkamı dönüp kum torbasını duvarın kenarına koydum. Yerde ki kumları temizleme işini sonraya erteledim çünkü Alev'den yayılan aura az sonra olacakların ön gösterimiydi. Ringe ilerleyip telefonumu elime aldım. Ateş mesaj atmıştı.
Bazen risk almalısın Kuzgun. Bazı riskler getirdiği kayıpları anlamlandırır. Ders verir , sen acı çeksen de.
Dert dinlemekten kaçınırdım ama insan sevdiklerinin acı çekmesini görmeye dayanamazdı. Ve yazılı olmayan kural birinin derdini dinliyorsan konuştuğunda kendi üzerinden de örnek verirdin. Vermiştim ve sonuç buydu. "Kuzgun konuşmamız gerekiyor ," sessizce güldüm " Hastanede olan için özür dilemem gerekiyor farkındayım ama yalnız kalmam gerekiyordu. Kafam çok doluydu. Seninle konuşacak durumda değildim. İncittiğimi biliyorum üzgünüm ," nasıl bir riskten bahsediyordun Ateş ? "Ama Ömür...Ömür döndüğünden beri kafamı toplayamıyorum. Onu her gördüğümde içimde volkan patlıyor. Konuşmak istiyorum onunla ama konuşursam da olmaz bunu da biliyorum." Konuşmak , konuşmak ve konuşmak. Daha çok konuşmak. "Ömür buraya dönmedi , geldi ," dedim sırtım hala ona dönüktü " Hastanede olana gelirsek , sorun değil Alev. İyi ol yeter." Seven böyle der miydi ? Sevgim neredeydi ? Kalbim o kadar yanmıştı ki en sonunda alevler bile pes edip donmayı seçmişti.
"Araf ," ismim...ne de yakışıyordu dudaklarına ? "Bana bakar mısın ?" istersen canımı bile veririm. Arkamı dönüp gökyüzünden kopan gözlerine baktım. "Beni anladığını biliyorum neden böyle yapıyorsun ? Aklım çok dolu , o an seninle konuşmam doğru olmazdı. Ömür-"
"Sorun Ömür mü Alev ? Senin sorunun gerçekten de Ömür mü ?" kaşları çatıldı "O da ne demek şimdi ? Olanları biliyorsun." Başımı salladım "Onlarla baş edebildiğini de biliyorum. Ama şimdi bilerek yapıyorsun ," çok şey söyleyebilirdim ama ben yol ayrımında durmayı tercih ettim "Bilerek üzerine gidiyorsun. Fırsat arıyorsun değil mi ? Kavga edebilmeniz için fırsat arıyorsun. Bu yüzden geçen gün konuşurken Ömür'ün ne zaman hastaneye düzenli olarak gelmeye başlayacağını bilip bilmediğimi sordun. Orada üzerine gideceksin. Çünkü kavga ederseniz fark edeceğini düşünüyorsun ," başımı hafifçe iki yana salladım "Doktorsun sen Alev Bozkurt bu yöntem hangi hastayı iyileştirmiş ?"
"Benim kardeşim hasta değil !"dedi elleri yumruk olurken "Hasta veya değil aranızda ki sorunu böyle mi çözeceksin ?" tuhaftı ama kendini sıkıyordu. Şimdiye çoktan kavga etmeye başlamış olmamız gerekirdi. "Bu hiçbir şeyi çözmez Alev. Aksine Ömür'ün sana olan bakışı değişir." Sertçe iki adım attı. "Neymiş bana olan bakışı !? Öfke mi !? Nefret veya kin mi besler bana !? Bunların hepsini görüyorum ! Gözlerinde , sesinde , yüzünde ! Benden nefret ediyor. Benim kardeşim benden tiksiniyor !" yanılıyordu. Bunu ona defalarca söylemiştim. "Senin kardeşin sana hayran. Ama sen sadece görmek istediğini görüyorsun Alev." Elini saçından geçirdi. "Görmek istediğim ne benim Kuzgun ? Ömür benden nefret etmiyor mu yoksa ?" dedi alayla. "Ediyor ," dediğimde gözlerinde yıldırımlar çaktı ve gökyüzü çöktü "Sen onu ezmeye çalıştığında o senden nefret etmek isteyecek. Ama insan kanından olandan nefret etmek istese de bunu aklından geçirince bile sarsılır. Sen neden kendini buna inandırmaya çalışıyorsun ? Bunu anlamıyorum Alev. Çabalayabilirsin , Ömür'e anlatabilirsin ama sen çabalamıyorsun."
Baktı baktı ve en sonunda omuzları çöktü. "Yoruldum çünkü ," dedi incinmiş sesiyle "Çabalamaktan yoruldum." arkamda ki ringe yaslandım. Bu son şarkıydı hissediyordum ama son şarkı bitmeden onun için sözlerine eşlik edecektim. Elimi uzattığımda beklemeden tuttu. Kendime çektiğimde dizi dizime değdi. "Bazı hareketlerini anlayamıyorum. Bazı tepkilerine anlam veremiyorum ama seni duyuyorum Alev. Bütün bu yaptıklarının sebebini biliyorum. Hepsi farklı yollardan aynı sokağa çıkıyor. Ama bazı yollar kısa bazıları uzun. Kısa yolu tercih ettiğinde yolun sonunda seni bekleyene ulaşıyorsun. Uzun yola girdiğinde yolun sonunda ki beklemekten yorulmuş ve gitmiş oluyor ," az önce öfkeyle karıştırdığı saçlarını nazikçe her teline dikkat ederek düzelttim "Yada uzun yola girdiğinde yolun sonunda ki kişi geç kalmış oluyor ve sen ondan önce varıyorsun. Kısa yolda da gidiyorsun ama bekleyen sen oluyorsun ," dikkatle dinliyordu. Severdi sözlerimi. Yani dinliyorsa seviyor olmalıydı değil mi ? İnsan sevmediğini dinler miydi ? Boş da bakmıyordu. Gökyüzünde ki bulutlar dağılıyordu. Seviyordu bence...Seviyordu....Sevmeliydi , sevseydi..."Yolların seni aynı sokağa çıkartıyor olabilir Alev ama hangi hızla gidersen git dışarıda olan orada duracak mı ve bekleyecek mi önemli olan bu."
"Bu bana bağlı değil ," dedi fısıltıyla "Dışarıda olan beklemeli veya gitmeli buna sadece o karar verebilir." Bekledim , devam etti "Evet ama yürümekte gerekiyor. Eğer adım atmazsam ve çaba sarf etmezsem her şey aynı kalır. Demek istediğin bu değil mi ?"sevsin veya sevmesin seviyordum. Onu canımdan öte seviyordum. Hayır , ben kendimi sevmiyordum bu benzetme yanlış olurdu. Ben onu kelimeleri sevme pahasına sevmiştim. Ben onu nefret ettiğim ışık pahasına sevmiştim. Ben onu mutsuz olmaya alışkın mutlu olmayı umacak kadar sevmiştim. "Evet , demek istediğim bu. Kimse dört dörtlük değildir güzelim. Senden nefret ettiğini düşündüğün kardeşin bile. O sadece ," şu an sakindi ama yine sinirlenecekti "Çaresiz." Önce ufak bir kıkırtı çıktı dudaklarından sonra başını hafifçe sağa çevirdi. Saçında olan elimi çekmek zorunda kaldım. "Güldürme beni Araf. Ben bile çaresizlik içinde yanıp ölebilirim ama Ömür , çaresizlik kelimesi ile aynı cümlede bile bulunamaz."
"En iyi olan bile bir gün çaresizliği tadar Alev."
"Evet ," ses tonu yine sertleşti "Ve Ömür bunu yaşadı. Üzerinden de uzun zaman geçti. Kardeşimi kaybettiğim gündü. Şu an bu durumda olmama , bu konuşmaları yapmama sebep olan gündü. Hak veriyorsundur ki unutmadım ," geri çekilmek için hamle yapar gibi oldu ama vazgeçti "Hatta belli ki sadece ben unutmadım."
"Kör olma ," dediğimde haddimi aşmış olacağım ki James'a baktığı gibi baktı. Beni düşmanıyla aynı kefeye koydu. Ama ben yüzsüz gibi devam ettim sözlerime. "Etrafına baksan Ateş'in de senin yanında olduğunu görürsün o sadece -"
"Ateş ile ilgili olanı onunla konuşabilirim Kuzgun. Bana yardımcı olmuyorsun." tabii ki de olmuyordum. Duymak istedikleri bu değildi. Onun yara bandına ihtiyacı vardı ama artık yaraya tutunamıyordum. Ben sarmak için çabaladıkça o olmadı deyip söküyor tekrar yapıştırmamı istiyordu. Yine de devam ettim. "Alev , Ömür deyince senin aklına ne geliyor ?" öfledi , sıkılmıştı. Etrafa baktı eminim duvar boyasını bile inceliyordu. Yine de devam ettim. "Güç , şöhret , sadakat , hangileri ? Ben söyleyeyim güç...Ama çok yakında Ömür kıyameti kopardığında ilk kendini yakacak." ellim de yüzsüz gibi çenesine uzandı ama başını çevirip iki adım geriledi.
"Anlamıyorsun ! Beni anladığını söylüyorsun ama anlamıyorsun. Ben senden bana Ömür'ü anlatmanı istemiyorum ! Beni anlamanı , derdime derman olmanı , olamıyorsan da en azından oluyormuş gibi yapmanı istiyorum. Ama sen sadece taraf tutuyorsun. Ömür benim kardeşim Kuzgun ! Ama benden daha çok sen sahipleniyorsun !" kulağımda cam sesi yankılandı. İki kişi dikkatle camı taşıyordu ama biri bıraktı. Kırılan cama bakarken anladı aslında dikkatle taşıyan sadece tek bir kişi vardı. Diğeri sadece yardım ediyormuş gibi yapıyordu. Yarayı sarıyormuş gibi. Yutkundum ama belli etmedim. Yutkunma sebebim sözlerini yutmaktı. Devam etmek için gururumu yuttum , bir kez daha.
"Kendini yakacak bu yüzden onu korumaya çalışıyorum ," dedim ama kalbim uyuşmuştu "Ömür'e hak veriyorum Alev. Kardeşini kaybetme diye çabalıyorum. Nefret ediyor diyorsun ama nefret de bir duygudur. Çok sevmekten kopar ve yaşam bulur. Seni ablası , sığınacak anne sevgisi olarak görüyor ama sen bunu fark edemiyorsun. Gerçi o da bunu fark etmiyor , çocuk olduğunu fark edemediği gibi ," çatık kaşlarına , öfkeli bakışlarına alışkındım. Buna rağmen gözlerine bakmayı bile sevmiştim ama düşmanına baktığı gibi bakmasa olmaz mıydı ? "Ona başka çare bırakmadılar Alev. Güç olarak gördüğünüz kız aslında sadece bu duyguyu biliyor."
"Bana da başka çare bırakmadılar !" parmağını salladı "Bana da başka çare bırakmadı ! Beni kovdu , kardeşim beni istemedi Araf. En çaresiz anında beni istemedi. Kovmakla kalmadı aynı gökyüzünün altında olmayı bile kaldıramadı. O yaşadıkları için beni ve Ateş'i suçladı ," ellerini iki yana açtı "Gerçek bu ! Ömür çaresizlik ne demek tattı ve oradan çıktığında biz yoktuk. Biz onun için hiç yoktuk." Onun penceresinden bakmaya alışıktım ama ben kardeşim dediğim kadının da gözlerini okuyabiliyordum. Bu yüzden şarkı son mısrasına girerken de doğru bildiğimi yaptım. "Sizi suçlamadı Alev. Başına gelen hiçbir şey için hem de."
"Gittiğimiz için suçladı ama değil mi ? Türkiye'den ayrılıp Londra'ya geldiğimiz için suçladı ama aslında..."dudaklarını açıp kapattı "Ben dile getiremezken...Bizim suçumuz yoktu Araf. Ateş ve benim suçumuz yoktu. Sadece kurban edildik. Ama sırf o gülsün diye boynumuza geçirilen ipe bile razı olduk. Biz fedakarlık yaptık ama Ömür bunu hiç bilmedi. Suçlu değiliz ama kendimizi affettirmek zorundayız. Koyuyor Araf , kardeşim beni sevsin diye çabalamak çok koyuyor ," gözlerini yere sabitledi. Bunu gözleri dolduğunda veya dolmasın diye yapardı. Usulca tekrar yaklaştı. Dizi dizme değerken başını omzuma yasladı. Elleriyle üzerimde ki tişört kavradı. "O beni sevsin diye çabalamak zorundayım bu ne demek , nasıl bir his biliyor musun ?" sesi çocuğun sesini andırıyordu. Ve şarkı son kelimelerini mırıldanmaya başladı. Bir kolumu beline diğerini saçına koydum ama tereddüt ettim , kızar da çekilir diye. Şarkı bitmek üzereydi. Başka şarkı çalmayacaktı , çalamayacaktı.
"Biliyorum ," dediğimde kıyafetimi tutan ellerinin gevşediğini hissettim "Biri seni sevsin diye çabalamak ne demektir biliyorum. Çok komik Alev , bir ortak yönümüz varmış ve bunu çok geç fark ettim ," omzumdaki ağırlığı geri çekildi. Gözleri gözlerime değdi. Bu sefer gökyüzü sakindi çünkü anlamaya çalışıyordu. "Sen kardeşin seni sevsin diye çabaladın bende sen beni sev diye ," göz bebekleri irileşti. Şaşkınlığı bile öfkeliydi. "Bu son perde güzelim. Bundan sonrası yok."
"Araf ne diyorsun ? Neler oluyor ?" dedi kafası karışmıştı. "Aklım boştu benim , kalbim ile düşünmeyi öğrettin. Ama silahı tutan senmişsin be güzelim ," geri çekilmek istedi ama bu sefer korkudan. İlk defa kaybetme korkusu gördüm gözlerinde. Alıştığın biri aniden giderdi de üzülürdün ya ondandı muhtemelen. Alev beni kaybetmekten hiç korkmamıştı. "Ben daha fazla eşikte oturup da beni izleyişine dayanamam. Kendim için bir şey yapmak istemiyordum ama bana bunu da sen öğrettin. Dedim ya kalbimi sen öğrettin bana ama isteyerek mi öğrettin Alev ?"elini yanağıma uzattı. Bir anlık göz yanılmasıyla sanki eli titremişti. "Araf neden böyle konuşuyorsun ?" dedi etrafa baktı ve yutkundu "Böyle konuşma. Sanki ," dudağını ısırdı "Sanki gidiyormuş gibi. Hiç hoş değil." saçı çok güzeldi. Elim özgürce dolaşıyordu saçında muhtemelen fark etmemişti. "Karşıma geçip başka birini seviyorum deseydi gülümseyip mutluluklar dileyecek kadar çok seviyorken seni , beni sevip sevmediğini düşünüp sadece istediğinde gelişine dayanamıyorum ," gözlerim yine yanıldı. Alev'in gökyüzü benim için kızarmazdı. "Konuşmaktan yoruldum ben be güzelim. Sussam bir kere dinlemez misin ?"genzini çekti ve hızlıca dinlerim dercesine başını salladı. "Gerçi ," dedim umutla bakan gözlerine "Bu sondu artık dinleyemezsin ," hızlıca başını iki yana salladı. Korkuyor muydu ? Alev benim için korkmazdı.
"Her şey için teşekkürler Alev Bozkurt. Beni sevdiğin , en azından sevdiğini düşünmemi sağladığın o zamanlar için teşekkürler ," saçını son kez okşadım "Canım deli gibi yanıyor seni tek başına bırakıyorum diye. Ama yaranın üzerine yapıştırdığın ben artık yaranı tutamıyorum. Sen sadece bunu yapayım istiyorsun ama ben senide seviyorum görmüyorsun ," gözüm bir kez daha yanıltı beni. Alev benim için ağlamazdı. Gülümsedim "Perde kapandı güzelim artık tek oyuncu sensin."
🎭
✨️Duyurular için hesabımı ve yeni bölümlerden alıntı için Okyanusdan_kor'a Instagram sayfasını takip edip bana ulaşabilirsiniz 🫣
✨️Bölümler hakkında yorum yapmayı ve burada olduğunuzu anlamam için de yıldıza basmayı unutmayın.
Dolunay'ın öfkesi sizden uzak , yıldızların gülüşü yolunuzu aydınlatsın.
Yeni bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın ve gölgeler de kalın.
🎭
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 219 Okunma |
67 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |