16. Bölüm
Elif Kınık / Kara Kutu Suskunlar / 16.Bölüm - Dursun Zaman

16.Bölüm - Dursun Zaman

Elif Kınık
elif.kinik

 

 

Bu burada kalsın...

Bir ay oldu artık kendi mesleğimi yapmaya başladım. İlk hafta sadece stresti. Stresten dolayı kendime dikkat etmediğim için her yerimi çarpıyor ve morarıyordu. Dizim darp edilmiş gibiydi ama mutluydum. Bir şeyler yapmaya ve ortama alışmaya başladıktan sonra her şey daha da güzel oldu. Fakat 30 Eylül cumartesi sabahı işe giderken uğradığım kap kaç beni sarsmaktan beter etti. Şükrediyorum bir şeyim yok sadece telefonum ile sınırlı kaldı. İlk önce öfkelendim sonra üzüldüm sonra yine öfkelendim şimdi ise eski halime ger dönüyorum. İyiyim nasipten çıkan için yapacak bir şey yoktur. Güzel şeyler de zaman alır. Tıpkı işime ve mesleğime alışmam gibi.

Yazma konusunda iş öncesi bir düzen oturtmayı başarmıştım. Her hafta yazıyor ve düzenle yayınlıyordum. İşe girince önce ilk üç hafta yayınlayamadım daha sonra 15.Bölümü yayınlayabildim. Bunu da bir oturuşta yazdım desem yeridir çünkü iki gün rapor almak zorunda kaldım. Sesim çıkmıyor konuşamıyordum. Rapor aldığım zaman diliminde de bölüm yazarak geçirdim. Sonra da 16 ya oturdum. Bölümleri beş binin altında tutmamaya çalışıyorum ama yetişmeyecekti bende iki part şeklinde yayınlayayım diye düşündüm. Cumartesi iş çıkışı düzenleyip pazar atma planım varken başıma bu olay geldi. Şimdi ise bir hafta gecikmeyle 16.bölümü yayınlıyorum. Güzel şeyler dediğim gibi zamanla olur. Öfkelensem de kızsam da...

Bu burada kalsın ileride bakar ne kadar yol kat ettiğimi görürüm.

23.07.2025 Güncelleme :)

Bu burada kaldı desem Elif...

Mesela artık Türkiye'de bile değilsin desem ? Mesleğin de kimsenin ilk senesinde gelemeyeceği yere sen birinci senenin sonunda geldin desem ? Hatırlıyorum da bu bölümü seçtiğinde daha doğrusu ailen bu bölümü senin yerine seçtiğinde sadece 'yük oluyorum' duygusuyla sarıp sarmalanmıştın. İşe girdiğinde başaramayacağım hissiyle kaç defa hastanelik oldun ? Seni yetiştiren kişi bile yeri geldi sana sırtını döndü. Ama sonra ne mi oldu ? Her şeyi sana sorar oldular. Çünkü biliyorlardı soru ne olursa olsun cevabı sendeydi. Tümör hastalarıyla çalıştın ve bölümünde en üst olan cihazı gözün kapalı kullanır , sesinden sorunun ne olduğu anlar oldu. Başına gelen her şey sana artı olarak döndü. Sonra ne mi oldu ? Bir gün ilaç almak için depoya indin ve çıkış yazısının fotoğrafını çektin. Artık zamanının dolduğunu hissediyordun. Ocak ayında yurt dışından arandın. Hiçbir yere başvuru yapmadan senin varlığını bilen insanlar seni yanında istedi. Ön yargıyla yaklaştığın bir ülkeye kendine yeni bir sayfa açmak için geldin. Her şey değişti en başta ise sen değiştin.

Olmak istediğin kişinin , onun temellerini atıyorsun. Düşlediğin o hayatı yaşıyorsun. Kendini mutfağa kapatıp kahve bahanesiyle bir saat müzik dinleyerek kurduğun o değişimin tam içindesin.

Kap kaç demişken. Davaya gittin. Adam hapiste , için rahat olsun. Ve evet istediğin telefonu aldın , hem de aileden destek almadan. Tamamen hayalini kurduğun şekilde , kendi paranla. Artık kimseye yük olmuyorsun. Normalde buraya bu kadar ayrıntılı yazmayacaktım ama biliyorum ki sen durmayacaksın. İleride buraya geldiğinde yine not bırak. Bu burada kalacak. Kara Kutu seninle olacak. Şimdi yaptığın düzenlemeler kitabını istediğin hale getirmek için. Tıpkı hayalini kurduğun gibi. Bölümü o zaman iki part olarak yazmıştın içine sinmemişti. Şimdi o da düzeltiliyor.

Sen ve sen.

Bu burada kalsın , ileride bakar ne kadar yol kat ettiğimi görürüm ;)

Bu burada kalsın , ileride bakar ne kadar yol kat ettiğimi görürüm ;)

"Herkes haksız

sadece sen haklısın."

...

"Sesim yükseldi

ama sana değildi."

Yürüyen ölüler görmüştüm. Oysa kadavralar cansızdı. Sonra aynanın karşısında nasıl da korunduğumu görmüştüm. Hayatımı fark ettiğim gün tıp birinci sınıf öğrencisiydim. Odamda ki aynada yansımam bana gülümserdi ama o gün sadece baktı. Gözüm aynamın yanında ki masaya kaydı. Polis veya asker değilsen on dokuz yaşında ki bir kızın silahı olur muydu ? Benim vardı. Benim silahlarla dolu bir odam vardı. Meyve keserken meyve bıçağı değil kasatura kullanırdım ben. Eğlenmek için bıçakları seçerdim. Gözüme kalem çekeceğim zaman bıçağı gözümün üzerine koyar öyle kalem çekerdim. Çantamda kalem değil kurşun olurdu. Erkek gibi yetiştirilmemiştim bu hareketlerimi sadece erkekler yapmazdı. Babam beni kızı olarak yetiştirmişti. Annem beni kızı olarak yetiştirmişti. Tehlikeli olan her şeyi ruhen ve bedenen benden uzak tutmuşlardı. Ama bu hayatın içinde doğduysan silah taşımak tehlike değildi.

Aynadan uzaklaştığımda ve sokaklarda yürümeye başladığımda artık herkesin ölü olabileceğini kabul etmiştim. Suskunlar için yetiştirilirken değil poligonda atış yaparken değil aniden sadece öylece dururken kabul etmiştim. Meslekte ilk öğrendiğim buydu. Gülerek gezenler akşamında bileklerini keserler.

Ölmek için yaşamak gerekirdi. Yaşadığın zaman ölmek son duraktır. Gidenler kurtulan , kalanlar ölenlerdi. Ölümü seçenler ölümden korkanlar , başka çaresi kalmayanlardı.

Ölüme itilenler , neredeler ?

Çoktan gittiler. Bir gülümseme , bir kahkaha veya attıkları adımla.

Bir kurşun isabet etti iki bedene. Biri gençti , biri zamanının sonuna yaklaşmış bütün hayatını yeni tohuma adamıştı. Tutulan yas buraya kadardı. Solan çiçek bir daha yeşeremeyecekti. Biri bunun bedeli ödemeliydi. Okyanusun koruduğu çiçeği solduranların çiçek bahçelerini kurutacaktım. Kaç cephede savaşırsam savaşayım konu okyanus olduğunda inciler değersiz kılınacak , çakıl taşları elmas olacaktı.

Anahtarı yerine diğer araba anahtarlarının yanına astım. Garajdan çıktığımda otomatik panjur arkamdan kapanmıştı. Topladığım saçımı iyice sıkıp evin kapısına ilerledim. Anahtar üzerindeydi. Sağa çevirip kapıyı hafif ittirdiğimde açılmıştı. Ayakkabılarımı çıkarıp elime aldım ve içeri girip kapıyı kapattım. Ayakkabılığa ayakkabılarımı koyduktan sonra salona ilerledim. Saate dokuzu geçiyordu , herkes uyanmış olmalıydı. "Günaydın." dedim Bade , Poyraz ve Hayal salondaydı. "Günaydın Ömür." Hayal yerde dizlerinin üzerine oturmuş sehpanın üzerinde ki parçalara ayrılmış bilgisayarın başındaydı. "Günaydın." Poyraz ayakta elinde ki kabloyu sarıyordu. Bade ise tekli koltukta oturuyordu. Daha doğrusu oturmaya yazıyordu. Ayaklarını koltuğun koluna atmış başı da diğer kolundaydı. Elinde ise kahvesi vardı. Beni görünce sadece başıyla selam vermişti o da muhtemelen abisi burada olduğu ve gerginlik çıkmasını istemediği içindi.

Hayal ayağa kalkıp yanıma geldiğinde gözlerimi ona sabitledim. Elimi tutup avcuna aldı ve sargıyı kontrol etti. "Rüzgar'ın odasına ilaçları bıraktım. Ağrı kesici ve enfeksiyon için." Dudağım kıvrıldı "Enfeksiyon kapmadı." Omuz silkti "Emin olmadım , garanti olsun." Yarayı görebilecekmiş gibi elimi evirip çevirdi. Tatlı hali hoşuma gittiği için sesim çıkmadı ama her çevirdiğinde yara sızlıyordu. "Hayal'im elini çevirmesen mi ? Yara yeni , canı yanar." Hayal hafifçe yüzünü buruşturdu ve elimi bıraktı. "Biliyorum herhalde. Dışarıdan geldi dikişe zarar vermiş mi emin olmak istedim. Bandajın ucu hafif kalkmış ve rengi değişmiş. Yani geceden kalma. Eline dikkat etmişsin aferin sana Bozkurt." Poyraz başını iki yana sallayıp sevgiyle güldü. Bade ise umursamazdı. "Bunları ellemeyin akşam gelince parçaları birleştireceğiz. Çıkmamız gerekiyor şirkette yapılacak işler var." Poyraz elinde ki kabloyu toplamış ve düzgünce sehpanın altına koymuştu. Hayal "Rüzgar yataktan çıkmadı gidip kaldırsan iyi olur ," ardından çok kısa kollarını belime dolamıştı. Ama bu sarılma değildi. Sadece benim duymam gereken birkaç kelimeyi fısıldaması için şaşırtmaydı. "Poşette ki ilaç sadece iyi olman için." Uzaklaştığında gülümsemişti. Bende gülüşüne karşılık vermiştim.

"Abi şirkette olan işin Fyodor'u almamızdan önemli mi ?" Bade oturuşunu düzeltti. Elinde ki bardağı yere koydu. "O piçi yakmak için can atıyorum. Ve bizi neyin durdurduğunu anlamış değilim." Poyraz tek dizini yere koyup sehpanın üzerinde ki karmaşayı az da olsa toplarken "Biz karışmayacağız Bade." üç kelime Bade'nin sinirlenmesine yetmişti ama sakinliğini korudu. "Bu da ne demek oluyor ?" Hayal de Poyraz'a yardım etmek için sehpanın başına geçmişti. Yardımdan kastım sinirlenmesini önlemekti. Poyraz konuşmadı bakışlarını iki saniye kadar üzerimde tuttu ve işine geri döndü. "Şaka gibi ," diye mırıldanan Bade öfkeyle derin nefes aldı "Bu aldığınız kararı bana da sorsaydınız ya. Bende Kor'um abi farkında mısınız ?" Poyraz omuzun üzerinden Bade'ye döndü "Bir karar yok ortada Bade. Eğer alınacak bir karar olsaydı biz daha birbirimizle konuşmadan senin yanına geliyoruz bunu gayet iyi biliyorsun. Senin sözün bizim başımıza taç ama ortada alınan bir karar yok."

"Var Poyraz Kor var ," dedi Bade ve bana baktı "Ortada alınmış bir karar var. Ve bu karar tek sen ve abim tarafından değil herkes tarafından alındı. Sessiz ve belgesiz bir anlaşma imzalandı , altına imza atmadım diye de kötü olan ben oldum ama kabul etmiyorum abi. Bu yaptığınız yanlış ," Bade ayağa kalktı "O geldiği için her şeyi ona bırakmanız hata. Yakında ne diyecekler biliyor musunuz ? Bozkurt geldi , Kor geri planda kaldı. Bozkurt geldi , Kor gücünü kaybetti. Hata yapıyorsunuz , sadece hata yapıyorsunuz." Gözlerimin içine bakarak konuşuyordu. Parçalara ayıralım , derisini kemiğinden söküp alalım. Canını yakıp kavuralım. Izdırap içinde kıvranmasını sağlayalım. Kalbimi avcuna alıp sıktığını hissettiğimde derin nefes aldım. O kim biliyorsun değil mi ? Evet ! Lanet olsun biliyorum ! Ve bu daha da hoşuma gidiyor. Av ne kadar büyükse avcının şanı o kadar yücelir. Ben avcı değilim , o da av olacak biri değil. Ölmeyi hak ediyor ! Sana göre herkes ölmeyi hak ediyor. Onu korumayı kes Ömür. Herkesi koruyamazsın. Herkesi sevemezsin. Onlar seni sevmiyorlar. Rüzgar beni seviyor. O da Rüzgar'ın kardeşi. Onun göz bebeği. Gözünü söküp alırsam böyle bir sorun kalmaz. Yapamayacağını biliyorsun. Bade'ye dokunamazsın. Ben bile dokunamam. Silahını kavrasan bedenini yere düşer. Bade , Rüzgar'ın can damarı. Ne yaparsa yapsın , ne derse desin , Bade'nin dokunulmazlığı var ve sende bunu biliyorsun. Bade'ye bulaşma , kendin ve benim iyiliğim için.

Bekledim ama sesi çıkmadı. Haklı olduğumu biliyordu. Bu dünyada bulaşamayacağım tek kişi Bade Kor'du. Onun önünde her zaman Rüzgar olacaktı.

Poyraz ayağa kalktığında Hayal iç çekti ve eşyaları toplamaya devam etti. "Hata mı ? Bu hata değil Bade. Olması gereken bu. Ve yanılıyorsun. Kimse bunu diyemez. Bak demeye çalışır demiyorum diyemez diyorum ," Poyraz şu ana kadar çoktan öfkeden deliye dönmüş olurdu ama karşısında ki onun da can damarı , göz bebeğiydi. Ona sesini yükseltemez , yükseltenin ses tellerini eline verirdi. "Abim ben hiçbir zaman ön planda olmadım. Sen hiçbir zaman Rüzgar kadar göz önünde olmadın. Varlığını duyan titriyor ama bizim asıl temsilcimiz her zaman Rüzgar oldu. Ömür'ün onun hayatında ki yerini hepimizden iyi biliyorsun. Geldiği için her şeyi ona bırakmıyoruz , giden Ömür değildi biliyorsun." Poyraz beni savunuyordu. Poyraz kardeşine karşı beni savunuyordu. Bu iyi hissettirmeliydi ama boş hissediyordum. Ailenin arasında fazlalık gibi daha doğrusu ailenin arasına giren sevilmeyen o kişi gibi. Ama bende bu ailedendim. Bade dışında herkes de beni severdi. Kıkırdadı. Severdi , biliyorum. Çünkü başka çareleri yok. Rüzgar'ın yanına çıkmak istiyordum. Burası güçsüz hissetmeme sebep oluyordu. Birazdan öfkelenecektim. Öfkelenirsem güçsüzlüğü katlederdim. Katliamlar asla kansız bitmezdi. Kıkırdadı ve kısık sesiyle konuştu. Burada öldürülecek kimse yok değil mi ? Senin için hepsi değerli ama sadece yürüyen et parçalarılar. Ölmeyi hak ediyorlar.

"Konuyu saptırma abi ," parmağıyla beni gösterdi "Her şeyi mahvedecek. İyileştiriyor sanıyorsunuz iyileşiyor sanıyorsunuz ama yanılıyorsunuz. Ömür sadece mahvediyor ! Güç olarak gördüğü şey bizim sonumuzu getirecek. Yakında çok uzakta değil abi herkes Ömür Alya Bozkurt'tan korkmaya başlayacak. Çünkü o Kor'u bile dize getirdi denecek. Bu hoş mu ? Bu sizin gerçekten de hoşunuza mı gidiyor ? Abimin o yemeğe gidip onun önünde diz çökmesi güzel miydi ? James iti ve o şerefsizlerin önünde güçsüzlüğünü haykırdı."

"Sevdiği kadın önünde eğilmesi güçsüzlük mü Bade Kor ?" Hayal ayağa kalkıp Bade'nin karşısını geçti. "Sevmek güçsüzlükse güçsüzsün Bade. Çünkü sen de Eser'i seviyorsun." Eli saçından geçirip "Konuyu saptırıp durmayın ! Yeri geldiğinde aptal rolü yapmak üzerinize vazife oldu. Abim hata yapıyor. Sizde ona ortak oluyorsunuz. Anlamıyor musunuz bu işin sonunda düşen biz olacağız. Abim güçsüzlük göstermeye başladı daha şimdiden daha baştayken. Ömür durmayacak , durdurulamayacak ," burada değilmişsin gibi davranıyor , bence öldürelim "Onu kendi ellerinizle güçlendiriyorsunuz."

"Bade o düşmanın değil !" ne ironiydi ama ? Bu cümleyi bana kurmalarına alışıktım. Benim için söylenmesine değil. "Düşmandan farkı yok." dedi alayla. "Bade bence artık gitmelisin kardeşim. Bizde çıkacağız şimdi." diyen Poyraz arkasını döndüğünde sanki yeni gelmişim de sabahtandır burada değilmişim gibi yüzüme baktı ve ağzının içinde küfür mırıldandı. "Hiç bir yere gitmiyorum. Fyodor masum iki canı aldı hem de abimin değer verdiği. Oturup öylece beklememi istiyorsunuz ama yapmayacağım. Yerini bulmuşken boş boş oturmayacağım." Poyraz'ın yanından geçmek için hamle yaptığında Poyraz önüne geçti. "Kendine gel ," İki kelime sert sayılmayacak kadar yumuşak dökülmüştü dudaklarından. "Abinin sözünü çiğnemiş olursun Bade Kor." Ve Bade'nin sabrı tamamen taştı. "Hepiniz aklınızı mı kaçırdınız !? Kör olmayı bu kadar mı istiyorsunuz ? Anlamıyor musunuz sonumuzu getirecek ! Abimin o piçlerin önünde Ömür'ün önünde eğilmesi tam bir güçsüzlük göstergesiydi ve siz onu uyarmak yerine destek çıkıyorsunuz ! Bu da yetmezmiş gibi Ömür gel derse gelir git derse gideriz deyip boyun eğiyorsunuz ," ve söylememesi gereken bir şeyi sinirle söyledi "Sizin de Eser'den farkınız yok ! O da tas-"

"Yeter ,"dedim sakince "Sus artık , tam şu an sus Bade Kor , yoksa kendini yakacaksın." Alayla gülecek gibi oldu ama gülemedi. Bakışlarımın onun arkasında ki bedende olduğunu fark edince refleksle arkasını döndü. Araya girmemeliydin dedi bıkkınlıkla bırakmalıydın cümlesini tamamlamalı yaşayan ölü olmalıydı bana bir kere daha acıdı Senin hakkında konuşan ve düşmanlarınla aynı kefede olması gereken biri için yine çabaladın. Çabalamamıştım , sadece sözünü kesmiştim. Çaba senin için ne demek Ömür ? Kalkıp birini ölümün kıyısından almak mı veya ağlayan bir aciz insanın omzunu sıvazlayıp çözüm bulmaya çalışmak mı ? Bakışlarla da çaba sarf edilir , yeri geldiğinde öfkeyle söylenen sözü sertçe keserek de biri için çaba sarf edilir. Ve sen bunu yine yeniden yaptın. Vazgeç Bozkurt , bu skeçte de sana yer yok.

"Dur Ömür ," dedi Eser bahçeye açılan sürgülü cam kapıyı iyice ittirip içeri girerken "Girme araya devam etsin. Duymak istiyorum hatta ve hatta şu zamana kadar senden gerçekten bir şeyi bu kadar çok duymayı istiyorum ," Bade , Eser'i görmenin şokunu yaşarken yere koyduğu bardağa çarpmıştı. Boş kahve bardağı devrilip ses çıkardı. "Yüzünde ki ifadeyi sil Bade , inandırıcı gelmiyor ," Eser , Bade'nin karşısına geçti "Söyle ne diyordun ?" Bade yutkundu. O da tasmasını sizin gibi Ömür'e verdi diyecekti Eser , ben onun yerine söyleyebilirim. "Bir şey demi-"

"Yalan söylemekte iyisin hakkını yiyemem ama bana yalan söyleyemiyorsun boşuna çabalama." Eser gerçekten sinirli görünüyordu. Poyraz'a baktı "Gözünün önünde kardeşinle kavga etmeye niyetim yok o yüzden geldiğim gibi geri gidiyorum ," Bade'ye bakmadan arkasını döndü "Bu aptal soğukluğa son veririm diye gelmiştim boş ver Kor bu bizim aramızda kalsın belli ki mesafe bizim iyiliğimiz için olacak." Ardından bir saniye duraksamadan çıkıp gitti. Bize dön Bade yüzünde ki acıyı görüp zevk almak istiyorum. Kıkırdadı ve keyifle beklemeye başladı. Ama Bade dönmedi. "Görüyor musunuz ?"dedi kısık sesle "Sadece birkaç gün oldu...Tamam uzağa gittim şimdiye geleyim. Yanımıza geleli sadece dakikalar oldu bak ne oldu ?" ardından güldü "Ömür Alya Bozkurt sen sadece felaket getirsin , hiç değişmemişsin." Ardından o da Eser'in arkasından çıktı.

Hayal bana doğru bir adım attı ama tebessümüm onu durdurdu. "Gidin artık. Saat on olmak üzere. Şimdiye şirkette işinizin başında olmalıydınız." arkamı dönüp merdivenlere ilerledim. Sana dediklerime kulak ver Ömür. Rüzgar hala odasında olmalıydı. Bu hikayede kötü karakter sensin. Onu uyandırmalı ve evden çıkıp Fyodor'un peşine düşmeliydik. Sevdiklerini korumak için dünyayı yakabileceğini söylüyorsun. Aklımı kurcalayan bir detay vardı o da Sebastian ve Fyodor'un nereden tanıştığıydı. Bir yerde okumuştum. Sevdiklerimizi sevdiklerimizden başka kimse incitemez. Rüzgar'ın aklına ki planı da duymam gerekiyordu. Olasılıkları tartıp bir yol haritası oluşturmalıydık. Sahi Ömür Bozkurt sen sevdiklerini kime karşı koruyorsun ? Odanın önüne geldiğimde gülümsedim ve omuzlarımı dikleştirdim.

Kendinden mi yoksa kendinden mi ?

Elimi kapıya koyduğumda kıkırdamaya vakti olmadan kaybolmuştu. Çünkü Rüzgar o kapının arkasındaydı. Artık bana zarar veremezdi. Kapıyı açıp hafifçe ittirdim. İçeri girip ardımdan kapattım.

Balkondan giren güneş ışığı içeriye sızıyor hafif aralık kalan kapıdan giren rüzgar perdeyi havalandırıyordu. Ama içerisi serin değildi. Yerden ısıtmalı olduğu için oda gayet sıcaktı. Ve Rüzgar yatakta bir eli yastığın altında , bir bacağını karnına doğru çekmiş dünyanın en rahat pozisyonunda uzanıyordu. Başını da yastığa gömmüştü ama uyumadığını biliyordum. Üzerimde ki kıyafetler tamamen siyahtı. Ve gömlek toz olmuştu. Düğmeleri açıp üzerimden çıkardım ve kirli sepetine attım. Rüzgar bu esnada kıpırdanmış ve başını kaldırmıştı. "Gerdek gecesinde terk edilmiş gibi hissediyorum." demiş ve kapalı gözlerini açmadan başını tekrardan yastığa gömmüştü. Sesli gülüp küçük bir odayı andıran içinde sadece kıyafetlerimizin olduğu alana girdim. Beyaz uzun kollu kazağı alıp üzerime geçirdim. Altımda ki kotu da değişip yatağa ilerledim. Yatağa oturup bir ayağımı katladım , diğeri de yerdeydi. "Gerdek gecesinde terk edilsen," dedim elimi saçına daldırıp "Bunu hissederdin sevgilim." dediğimde mızmızlandı. "Kötü bir espri anlayışın var güzelim." dedi başı yastığa gömülü olduğu için sesi boğuk çıkmıştı. "Benim mi ? Oysa insanları güldürmekte üzerime yoktur ," G harfini çıkar ü yerine ö koy. "Ee güzel uyudun mu ?"dedim gülerek. "Hıhı gittiğini bile anlamamışım." dedi başını yan çevirip bana doğru döndü. Saçıyla oynayan elim durunca elini battaniyenin altından çıkarıp bileğimi hafifçe ittirdi. Bu 'saçımla oyna' demenin sessiz haliydi. Parmaklarımı tekrardan harekete geçirip saçlarının arasında dolaştırdığımda elini indirmişti. "Yalancı , yataktan çıktığım an uyandığını biliyorum ," gözlerini açtı "Bensiz uyuyamazsın sen." dedim sevgiyle. "Doğru , uyuyamam ," dedi dudakları. Gözleri ise ayrı kaldığımız aylarda gecelerin yalnızca bana zehir olmadığını anlattı. Gözleri bana çok şey anlatıyordu , iyi ki anlatıyordu. Okyanusun benimle konuşsun devamı önemsizdi. "Söylesene halledebildin mi seni benden koparıp birkaç saat de olsa ayrı kalmamıza sebep olan işini ?"

Nereye gittin , kiminleydin , sabahın o saatin de ne işin vardı....Hayır sadece halledebildin mi ? Neden , nasıl , niye yoktu. Okyanus sadece beni merak ediyordu. İyi miydim yoksa yok mu oluyordum ?

Saçıyla oynamaya devam ederken başımı yastığa koydum. "Hallettim ve şimdi senin için geldim. Senin okyanusuna düşen kanın intikamını almaya , tenine bırakılan yarayı iyileştirmeye ," elimi yanağına kaydırdım "Ama sadece iyileştirebilirim , izi kalacak Rüzgar. Bunu yapmaya gücüm yetmez ama sevgim hep seninle olacak." Başını hafifçe çevirdi ve yanağında olan elimin avuç içini öptü. "Devamında gözüm yok benim Ömür. Yara mı varsın olsun , derimi mi yüzecekler varsın yapsınlar , gıkım çıkmaz sen seveceksen hiç bir acı canımı yakmaz. Yandığında söndüren sen olacaksan benim sorunum yok güzelim ," Tebessüm ettim. Az önce Bade'nin sözlerinin canımı yakmadığını sanmıştım ama yakmıştı. "Senin içinde aynısı geçerliyse. Geçerli olduğunu düşünüyorum ," baktım , baktım ve daha sonra elimi yanağından çekip bedenimi ona doğru kaydırdım. Başımı boynuna saklayıp beline sarıldım. Hafif dikleşip elini enseme koydu , saçımı öptü. "Güzelim benim ," Rüzgar...sadece sarıl , öyle sarıl ki dünya dönerken dursun...Saçımı yavaş yavaş okşadı. Fyodor kaçabilirdi. James intikam almak için plan yapabilirdi. Ama sorun değildi. O benimleyken düşünemiyordum. Düşünmek istemiyordum.

Dursun zaman ve durdu zaman.

"Teşekkür ederim." dedi fısıltıyla ve duyduğunu anladım. Bu evin duvarları ses geçirmez değildi. Eski evlerinin öyleydi kafam karışmıştı. Bade'nin sözlerini duymuştu ve buna rağmen araya girdiğim için teşekkür ediyordu. Bade , Rüzgar'ın göz bebeğiydi. Ne derse desin ne yaparsa yapsın Rüzgar , Bade'ye asla kıyamazdı. "Bunu bir daha yapma olur mu okyanusum ?" dedim onun gibi fısıltıyla. "Bade'ye bir daha benim için bağırma. Kardeşin ile arana giremem , Bade zaten benden yeterince nefret ediyor bir de seninle onun arasına girmem...Ben böyle bir nefret ile baş etmek istemiyorum Rüzgar. Bırak bana ne derse desin. Onunda haklı olduğu yerler vardır elbet."

"Bir sen haksızsın zaten ," dedi kardeşinin sözlerini kendine yediremiyordu "Herkes haklı ama sen haksızsın. Elbet vardır senin de haklı olduğun yer değil mi Ömür'üm ? " saçımla oynamaya devam etti. "Ben haklı olduğun yer ile ilgileniyorum , haksız olduğun yerleri kurcalayan çok ama kimse dönüp de bakmıyor. Ben kendi penceremden bakıyorum acaba onun gözünde nasıl ? Onunda kendi penceresi yok mu ?" telefonumun titrediğini hissetsem de umursamadım. "Eser ve Bade'nin arasına girdim öyle değil mi ?" belime elini bastırıp bedenlerimizi iyice birbirine yasladı "Sen sadece su alan bir geminin hasarlı yerini gösterdin." Yutkundum "Hasar bendim Rüzgar." Eser bana haber veriyor diye Bade ile arası bozulmuştu. "Eser liseden beri sana düşkün. Tıpkı Kaya , Afra ve Aren gibi."

"Bana bu kadar düşkün olma sebepleri ne ?" bende hiçbir şey yoktu "Gücüm yüzünden mi ?"

"Kardeşlerinle aranda ki bağı sorguluyorsun. Canın bu kadar mı yandı güzelim ?" sustum. Bunu farkında değildim ama o yine fark etmişti. "Tamam ," dedi daha sıkı sarılırken "Sorun var ama beraberiz. Söz veriyorum çözümünü bulacağım. Okyanusunun sana sözü olsun ," Okyanusu zehirliyordum farkında değildi ama onu zehirliyordum. Ama bir şey söyleyemedim. Rüzgar benim için kendini erteliyordu. Daha fazla benim saçma hislerimle vakit kaybetmemeliydik.

Bütün hücrelerimin donduğunu hissettim. Çünkü kıkırdadı. Ama bu imkansızdı. Ben Rüzgar'ın yanındaydım. Sesini çıkartamazdı , imkansızdı. "Ne oldu ?" dedi yüzüme bakmak için hamle yaptığında başımı kaldırmadım. Bu doğru değildi. Bir şeyler yanlıştı. O konuşamazdı. Rüzgar varken gülemez , nefes alamazdı. Yanlış duymuştum. Yanlış duymak zorundaydım. Korunaklı limana kötülük sızamazdı. Yıllardır sızamamıştı , yine sızamamıştı. "Ömür bana bak güzelim nele-"kapı çaldı. İyi ki çaldı yoksa görürdü afallayan gözlerimi. Kapalı gözlerimi açtım ve yavaşça ondan uzaklaştım. Bakışlarım değişmişti biliyordum. Ama çok büyük bir sorun vardı. Öfkelenmiştim. Ona buna veya şuna değil. Kendime öfkelenmiştim. Dün iki kurşunla can veren masum bedenlere kıyanlara beslediğim öfkeden daha fazlasını hissettim. Masum canlardan daha çok kendime öfkelendiğim için daha da öfkeyle doldum.

Güneş doğmuştu. Benim bedenimde ise öfke dolaşıyordu. Masuma karşı masumluğunu kaybetmiş olanların canını alacaktım. Rüzgar ateşe verecekti onu durdurmayacaktım.

Kapı bir kez daha çaldığında Rüzgar gözlerimden çekti bakışlarını. İstemeye istemeye okyanusları değişti. "Gel." dediğinde yanımdan kalkıp yataktan üç adım uzaklaştı. Ben de yan dönüp ayaklarımı yere değdirdim. "Acil olduğu için rahatsız ediyorum , kusura bakmayın." Arda çekinerek içeri girdiğinde gözlerimiz saniyelik buluşmuştu. Ve kaşları çatılmıştı. Rüzgar önüme geçtiği için gözlerimiz ayrıldı. Arda ve Rüzgar arasında sessiz bir konuşma geçti. Bende duydum ama Rüzgar'ı okuyabildiğim için değil bende Kaya ile sessizce konuşurdum. Bu konuşmalara yabancı değildim. Arda neler oluyor dedi Rüzgar fısıldadı , sırtı bana dönüktü göremedim ama Arda'nın bakışları değişti ve gözler sustu. "Acil olan ne Arda ?" telefonum bir kez daha titrediğinde arka cebime uzanıp ekranı açtım. "Fyodor'un bir mekanını daha bulduk ," telefonu elimde sıktım "İçinin mal ile dolu olduğunu düşünüyoruz ," bir hışırtı duydum. Arda elinde ki mavi kapaklı şeffaf dosyayı Rüzgar'a vermiş olmalıydı. "Geçen gece aldığımız koordinatlar da ki gemiler limandan ayrılamadan durduruldu. Kara yolundan giden tırlarda baskınla ele geçirildi."

" MI6 mı ?" Arda alayla güldü "Onlar bizim için kıçlarını yerinden kaldırmaz. MİT halletti." Rüzgar sıkkın bir nefes aldı. "Malları ne yaptılar bilgimiz var mı ?" Rüzgar dosyayı inceliyordu "Sadece aldıklarını biliyoruz. MI6 olay bittikten sonra gitmiş. Polisler de anca varmışlar olay yerine. Bizimkiler çok sessiz hareket etmişler."

"MI6' ya kim haber verdi ?" dedim telefonu cebime koyup ayağa kalkarken. Rüzgar yan durunca yanlarına geçtim. Arda güldü. "MİT işleri bitince aramış ," malları almış , ortamı temizlemiş ve arayıp dalga geçmişlerdi "Don uzaktan olay yerini görmüş. Gemilerin üzerine bayrağımız çizmişler. Birinde de kurt resmi varmış." Rüzgar başını kaldırmadan güldü "Sanırım teşekkür ediyorlar." dedi yandan bana bakıp. "Etmelerine gerek yok."

Rüzgar'ın elinde ki dosyaya uzanıp işaret parmağıyla "Şurada olduğunu düşünüyoruz." telefonum bir kez daha titredi. "Düşünüyoruz derken ? Ya buradadır ya değildir Arda." Ve bir mesaj daha geldi. İkisinde bakışları bana döndü "Telefonun can çekişiyor sanırım." Rüzgar bakışlarını tekrardan dosyaya indirdiğinde Arda'ya "Kız arkadaşının çenesi açıldı." Dudaklarında gülümseme yeşerdi. Bakışları canlandı. "Çok güzel konuşuyor ama." Kız arkadaşın kumar oynamak istiyor Arda ve ben istemiyorum. "Bir de bana sor onu." Güldü ve Rüzgar dosyayı katlayıp kafasına vurdu "Odaklan üstün zekalı. Burada mı değil mi ? Boş bir yere gitmek istemiyorum Arda , " Tuzağa düşmek istemiyorum Arda "Fyodor'u ciddiye almıyorum ama Sebastıan ile aralarında nasıl bir bağ var bilmeden riske atamam." Ömür'ü riske atamam. "Hayal yarı yarıya değer verse de ben eminim boş değil. Malları burada üretiyor olabilir."

Kaşlarım çatıldı "Üretiyor derken ?" Fyodor uyuşturucu taşımıyor muydu ? "Şakacı kurt ,"diyen Arda bakışlarımın değişmediğini fark edince durdu "Sen bilmiyor muydun ? Fyodor sadece taşımacılık yapmıyor , malları üretiyor da." Sona doğru sesi kısılmış ve Rüzgar'a bakmıştı. Bu bakışı da okudum 'Gerçekten bilmiyor mu ?' diye sordu. Rüzgar dosyayı kapatıp masanın üzerine koydu. "Bizde yeni öğrendik çok iyi saklamış. Biliyorsun , biz de ,"dedi Arda'yı bakışlarıyla uyardı. "Sebestıan ile olan bağının sebebinin bu olabileceğinden şüphelendik." Bilerek biliyorsun kelimesini kullanmıştı. O an başka bir farkındalık yaşadım. Rüzgar , biliyorsun kelimesini sık sık kullanırdı. Bunun sebebini işte şimdi biliyordum.

Bilmediğim her şey beni öfkelendirirdi. Öfkem bana zarar verir , hırsa dönerdi. Hırsım alevlenir yakardı. Kurdun dişine kan değer bundan zevk almaya başlardı.

Ellerim masumluğunu kaybettiğinde demiştim , ellerim masumluğunu kaybetmek için can atıyordu.

İki taraftan sıkıştırıldığımı hissettim. Birden fazla cephede savaşmaya alışkındım. Savaşlarda aniden durumlar değişirdi şimdi de değişmişti. Bilmediğim ufak bir bilgi beni birkaç adım geri atmıştı. Taşlar yerine oturmak üzere sanıyorken yanlış parçayı yerine yerleştirmeye çalıştığımı fark etmemiştim. Bir kıkırtı daha duydum ama bu sefer şaşırmadım. O bunu fark etmişti ve halime gülüyordu. Elinde ki kartı sertçe masaya vurdu. Arkasında duran ölüm gülümsedi ve yan döndü. Masayı aydınlatan lamba sallandı ve yanıp söndü. Yer sallandı şartlar değişmeye başladı. Benim kartlarım azalmaya onun ki artmaya oyunda galip gelmeye başladı. Yansımam gülümsedi ben ise tepki gösteremedim. Bakışlarıyla arkamı işaret etti. Rüzgar yanımda oturduğu için güvenerek yan döndüm. Masanın lambası arkamda duran kardeşlerimin yüzünü aydınlatmaya hiçbir zaman yetmemişti ama şimdi Afra'nın yüzüne ışık vuruyordu. Afra da tıpkı yansımamın arkasında ki ölüm gibi yan döndü. Direk yüzünü göstermedi ama yan profilini netçe görebiliyordum.

Yanımda bir sandalye daha belirdi , Afra için. O otursun diye özenle planlanmış bir oyundu. Yansımam elinde ki kartları masaya vursa da elinde yeni kartlar beliriyordu. Arda'ya baktım elleri cebinde Rüzgar'ın planını anlatmasını bekliyordu. Rüzgar'ın gözleri Arda'da ruhu beni izliyordu. Telefonum son bir kez daha titredi ve ben cebime uzanıp gelen mesajı okudum. Savaşın ortasında boş kovanlar yere düşerken kurşunlar beni ıskalıyordu. Bana gelmemesi için özenle ateş ediliyordu. Ama kıpırdamama izin de verilmiyordu. Kıpırdamadım. Her olasılığı hesaplıyordum. Atacağım her adımı atacakları her adımları ama herkesi korumak için verdiğim çabada herkes kendi yoluna gitmek için çabalıyordu. Bölünemezdim hem orada hem burada olamazdım. Ama olmak zorundaydım. Kurtarmak için önce risk almalıydım.

Parmaklarımı klavyede gezdirdim.

Tepemizde ki lamba şiddetle sallandı. Rüzgar elini dizime koydu. Afra elini onun için hazırlanmış sandalyeye koydu ve çekti ama oturmadı. Mesajı attım. Lamba durdu. Işık son kez tekledi ve yanmaya devam etti. Yansımam gülümsedi. Kumar masasına oturmuştum.

Mavi gülü soldurmayı seçtim.

Tercihler ve ölenler sonuçta öldürüldüler

Tercihler ve ölenler sonuçta öldürüldüler.

Mavi olan her şey benim için yaşam demekti. Ölüm ondan uzak durmalıydı ama bu benim kontrol edemediğim tek şeydi. Gücümün yetmediği ve asla yetemeyeceği. Mavi olanı korumaya çalışırken mavi olmayanları riske atmıştım. Benim mavim onların kahverengisiydi. Onun kahverengisi benim okyanusumu huzur içinde izleme sebebimdi.

Parmaklarımı klavyeden çektiğimde attığım mesajı tekrar okuma gereği duymadım. Nefret ettiğim bir şeye evet demiştim. Hayır , ben gülü soldurmamıştım gülü ayaklarımın altına alıp ezmiştim. Yaprakları çatlamış , yırtılmış , yerde kan misali izi çıkmıştı. Ama solmamıştı. Bitkisel hayat dedi kıkırdayıp ne ölü ne de yaşıyor. Tıpkı sen Ömür. Sana demiştim eğer kontrolü bana bıraksaydın bu aptallığı yapmış olamazdın. Duyguların aptallaştırdığına ne zaman inanacaksın ? Kimi kaybetmen gerekiyor Ömür Bozkurt ? Sevgilini mi kardeşini- Başımı kaldırmadan telefonu tuttuğum ve kırmak istercesine sıktığım elimin üzerine koyduğu eline baktım. Ve yavaşça başımı kaldırdım. Gözleri Arda'da dudaklarından birazdan başlatacağı operasyonun planı dökülüyordu ama ruhu benimle konuşup derdimin ne olduğunu ben anlamamışken anladığını söylüyordu. Ama bu sefer sadece anladığını sanıyordu...

"Fyodor elçilikte şu an onun için yapacak bir şey yok. En küçük hamlemiz Türkiye ile Londra'nın hatta Fransa'nın karşı karşıya gelmesine sebep olur." Kimse kardeşlerime zarar veremezdi "Sanki yan yanaymışız gibi." diyen Arda gülüp devam et dercesine başını salladı. Ama kazanmak için ortasında kaldığım ateş çemberinde kurşunun isabet etmesi gerekiyordu. "Bizim önceliğimiz Sebastian. Ortaya çıkıp kaybolması kıyamet alameti. Eğer bir hamle yaptıysa hemen arkasından ikincisini yapar. Ne bir gün nede birkaç saat bekleme gereği duymaz. Bir şeyler çevirdiğine eminim. Bu yer Sebastian ile ilgili bana ne verecek Arda ?" Tek fark bu sefer öne geçmeme izin vermemişlerdi. "Keşke kesin bir şey söyleyebilsem Rüzgar ama bunu anca içeri girdiğimizde öğrenebiliriz." Rüzgar bundan memnun olmamıştı.

Hayret , Rüzgar önünde çukur var mı yok mu diye bakar mıydı ? çok nadirde olsa ona hak verdim. Rüzgar anlık hareket ederdi çünkü refleksleri de zihnide çok hızlıydı. Düşünmesi ve harekete geçmesi aynı zaman diliminde olurdu. Bu sebeple plan yapmazdı. Ben yanında olsam bile gerek duymazdı. Bu sefer de benim plan yapacağımı bildiği için direk harekete geçerdi. "Kadın adamı severse olgun davranır. Adam kadını severse çocuk olur. Kadın adamdan giderse adam olgunlaşır. Adam giderse çocuk yanını katleder...Abim senden ayrıldığında bir çocuğu katletti Alya." Bade haklı olabilir miydi ? Rüzgar gerçekten değişmiş olabilir miydi ?

İnsanlar değişir Ömür. Sen değişmediğini mi sanıyorsun ? Rüzgar senden ayrıldığında seni katletti. Senin aksine o bunun farkında. O yüzden gözlerinde asla geçmeyen bir hüzün var. Sen ne yaparsan yap geçmeyecek , geçemeyecek. Kıkırdadı ve devam etti. Yine ve yeniden acizsin. Sana acıdığım için ufak bir ip ucu vereceğim. Doğru yoldasın Ömür Bozkurt. Öfkeni saklama saklarsan Rüzgar senin için yine çabalamak zorunda kalacak. Ona yük olmayı kes artık. Midemi bulandırıyorsun. Gök gürledi ama benim dışımda kimse duymadı.

"İçim rahat değil Arda." Arda kaşlarını çattı "Aklında ne var Rüzgar ? İçini huzursuz eden şey ne ?" Arda kısa bir anlık bana bakmıştı. "Daha fazlası var gibi geliyor Arda. Fyodor ile olan bağlarından daha farklı , daha büyük bir şey varmış gibi geliyor." Rüzgar hislerinde yanılmazdı.

Kıkırdadı ama bu sefer ki alay değil öfke doluydu. Önünde ki masaya elini vurup kıracak kadar öfke dolu...

"Fyodor dışında biriyle bağlantısı olduğunu mu düşünüyorsun ? Sebastian herkesin köpekliğini yapmaz." Rüzgar sadece Arda'nın yüzüne baktı ve Arda'nın kaşları hayretle havaya kalktı. "Evet , Fyodor'un neden yapsın ? Gücü olmayan , silinip gitmiş , kazandığı paranın çoğunu uyuşturucudan geldiği ve bu paranın da büyük bir kısmını başkalarına kaptırdığını düşünürsek , Sebastian böyle birine hizmet etmez Arda." Bana en iyi gelen şeye yöneldim. Olasılıkları hesaplayıp , plan kurmak. "Sebastian başka biri için çalışırken başka birine hizmet ediyormuş gibi yapacak biri de değil ," diyerek dudaklarımda ki zinciri kırdım "Adam öldürmekte üzerine tanımayan , işkence çektirmekten zevk alan ve en önemlisi patronlarıyla işi bittikten sonra onları öldüren bir seri katil ," güldüm ve bana bakan okyanuslara baktım "Sebastian , Fyodor ile çalışıyor olamaz." Rüzgar sessizce güldü. Eli hala elimin üzerindeydi. Uzanıp avcumda ki telefonu aldı ve masanın üzerine koyduktan sonra parmaklarını parmaklarımdan geçirdi. Arda'ya bakıp "Fyodor canından korkan biridir. Sebastian ile çalışmayı geçtim , yanına bile yaklaşamaz. Dün toplantı salonunda aklıma gelmedi ama düşünmek için fazlaca zamanım olduğundan ," onu bırakıp gittiğim andan bahsediyordu , sesinde alay vardı " Yeni fark ettim. Bu işin arkasında başka bir şey olduğuna bu sebeple eminim."

Arda'nın cevapsız soruları vardı. Kardeşi Rüzgar'ın cevaplamasını beklediği ama sormadı çünkü Rüzgar'ın aklında gezen bir yaprak misali sağa sola savrulan korları fark etti. Dosyayı alıp telefonumun yanına koydu. "Ben ne yapmalıyım ?" bizimle gelmeyeceğini biliyordu. Bade gibi kurcalamak yerine Rüzgar'ın söyleyeceklerini bekledi. Arda ve Bade'yi kıyasladın alayla güldü. Öfkesi geçmiş miydi ? Bade'ye karşı nefret tohumları mı beslemek istiyorsun Bozkurt ? Gök gürültüsünü benden başka duyan yoktu doğru ama biraz daha burada kalırsam güçlenmeye başlayan fırtınamın iki şahidi olacaktı. Gerçekleri söylediğim için mi bana trip atıyorsun Ömür ? Korkma bak burada Bade için boş bir mezar var. Başına da Kor yazacağım. Çok eğlenceli olacak , çookkkk.

Benimle konuşamazsın dedim içimden Rüzgar yanımda. Sesim zihnimde yankılandı. Rüzgar elimi tutuyor , konuşamazsın....Bu imkansız...

Öyle bir kahkaha attı ki Rüzgar ve Arda duydu mu diye kontrol ettim. Bunu yapan sensin Bozkurt. Bir yerde bir şeyi kırdın hissetmedim mi ? Hani hisler acizlik değildi ? Yine çok aciz görünüyorsun.

Avcuma bulaşan kanın sıcaklığını hissettiğimde yüzüme soğuk su çarpmış gibi ana döndüm. Ama o kadar profesyonel hareket etmiştim ki ruhumla verdiğim savaşı duyurmamıştım. Zihnimin derinliklerinde ki savaştan ayrıldığım an yüzümde tek mimik dahi değişmemişti. Elimi sıktığım için dikiş kanamaya başlamıştı ama sargı kanı emiyordu. Öyle ki Arda bana dönüp "Fuyodor'un diğer mekanına nasıl kestirmeden gidebilirim ? Londra'yı benden iyi biliyorsun." diye sormuştu. "Diğer mekanının yerini bildiğimi mi düşünüyorsun ?" dedim nazikçe elimi Rüzgar'ın parmaklarından ayırdım. Arda sanki tuhaf bir şey demişim gibi boş bakıp yüzünü hafifçe buruşturdu. "Elbette biliyorsundur. Sen bizden her zaman önde olursun Alya ,"Arda eski senden bahsediyor bence Ömür. "Bilmiyor musun ?" dedi sesinde inanamazlık vardı. Rüzgar'a bakıp teyid etme ihtiyacı duydu. Okyanusun gözleri ise benim üzerimdeydi. Herkesten önce her şeyi duyardı. Eski sen ne kadar da güzeldi öyle değil mi ? Neyse çok üzülme Rüzgar ne de olsa Suskunlar ile yakın gidiyor. O öğrenir sen ona göre hareket edersin. Sonuçta aciz olmak güzel bir duygu. Bu kadardı. Buradan gidiyordum. Hem de hemen.

Ağaçların şiddetle sallandığını , okyanusun kayalara öfkeyle vurduğunu ve dalgaların yükselip bir şehri boğma arzusunu hissettim. Rüzgar'a bakmadan Arda'nın yanından geçtim. "Spring parkı orda ki patika en kestirmesi." odadan çıktığım da sanki dünya döndü. Merdivenlere ulaştığında tırabzana tutundum. Karşıya bakarken baş dönmemin geçmesini bekledim. "Rüzgar yanımdayken konuşuyorsun tamam...ama hayır o hala engel oluyor. Onun yanındayken bu kadar hissetmiyorum." gülüşü yüksek ve saha da gür çıktı. Neyi hissetmiyorsun Ömür ? "Varlığını ,"dedim ve dikleştim "Bir şeyi kırdığımı söyledin. Onu bulup düzelteceğim ," düşündüğünü belli edercesine ses çıkardı. "Onun yanında bana zarar veremezsin."

Ömür farkında değilsin değil mi ? Merdivenleri yavaş yavaş indim. Benimle sesli konuşuyorsun. Dudağı kıvrılan bu sefer bendim. Bu onu afallattı. "Sen bir hamle yaparsan bende yaparım." Evin kapısına yöneldim. Kimse Rüzgar'a dokunamazdı , ben bile. Ve kırdığım her neyse onu bulup düzeltmez isem Rüzgar'a zarar verecektim. Verdin bile dedi keyifle kıkırdayıp. Arkandan bakmaya dayanamadığını bilmene rağmen onu arkanda ikinci kez bıraktın. Hem de arka arkaya yaptın. Ah asıl bomba ona ne demiştin ? Önden giden hep sen ol Rüzgar ben gidince canın yanıyor. Eeee yalancı kurt berbat bir ruh haline sahipken ona sığınmak yerine arkanda bırakıp çıktın. Rüzgar ne haldedir sence ? Ondan kaçtınnnnn. Zevk alıyordu , mutlu oluyordu. Bu halimden nefret ederken aynı zamanda bayram ediyordu.

"Seviniyorsun ," dedim elimi kapı koluna koyduğum esnada "Ama boşuna. Ben olduğum sürece asla galip gelemeyeceksin ," dişlerini sıktı hissettim "Her şey üzerime gelse de , dünya tersine dönse de , seni kendim ile öldürürüm ama kontrolü asla ele alamayacaksın. Onlara zarar vermene izin vermeyeceğim." Sözlerim de şüpheye yer yoktu. Çok iyi biliyordu bu yüzden hiç öfkelenmediği kadar öfkelendi. Elinde ki kartları yere fırlattı. Ölüm eğildi ve toplamaya başladı. Onu kendi yıkımıyla baş başa bıraktım.

Evden çıkıp dışarıya adım attığım da soğuk hava da benim tarafımdaydı. Verdiğim nefesler duman gibi dudaklarımdan çıkıyor , hafifçe titreyip kendine gelen bedenim etrafta olan biteni hissedebiliyordu. İşte şimdi kendime gelmiştim. Rahat bir nefes aldım. Koruma üzerimde ceket olmadığı fark edip yanıma gelmek için hamle yaptığında sadece elimi hafifçe kaldırıp onu durdurdum. Vücudum şu an sadece üşümeliydi aksi halde ölüm ile olan tartışmasına istemeden dahil olurdum.

Etrafa baktım esen meltem birkaç yaprağı havaya kaldırmıştı. Kurumuş ve ezilmek için oradan oraya uçan bir yaprak garajın önüne düştü. O yere düştüğü an garajı kapısı ve evin bahçe kapsı açıldı. Motorun bağırışı yankılandı. Sis lambaları açılıp kapandı. İki teker ölümü garantiliyordu. Üzerinde ki kadın ise ölüm kokuyordu. Bade ile göz göze geldik. Kaskının camını aşağı indirdi ve öne doğru eğildi. Gaza bastığında motor bağırdı ve öne doğru atıldı. Garajın önünde ezilmek için bekleyen yaprağın üzerinden geçti. Bedenini yana doğru yatırdığında motorda ona uyarak yattı ve bahçenin kapısından dönerek soğuk havaya kanın sıcaklığını hatırlattı. Garajın kapısı kapanırken arkadan gelen kırılma sesini ben dahil bahçedeki korumalar da duymuştu. Ama benim dışımda kimse dönüp de bakmamıştı. Adımlarım hızla oraya yöneldi. Kalbim kıpırdandı. Kendimle olan savaşımdan daha çok korktum. Kardeşim oradaydı. Kış bahçesine doğru hızlı adımlarla ilerledim. O sıra bir ses daha geldi. Ön tarafta ki köpeklerin havlaması duyuldu. Kış bahçesini teğet geçtim , kapısı zaten kapalıydı. Orada olsaydı sesi duyamazdım. Birkaç adım daha attıktan sonra durdum.

Üzeri örtülü suyu boşaltılmış havuzun başında duruyordu. Arkası bana dönüktü ama ben çoktan bir yerine bir şey oldu mu diye kontrol etmeye başlamıştım. "Korkma , bir yerimde bir şey yok." dedi ardından elini hafifçe kaldırıp sağını işaret etti. Havuzun ve birkaç bahçe malzemelerini durduğu raf devrilmişti. Alt dudağımı ıslattım ve ağır adımlarla yanına ilerledim. "Yanılıyorsun , yaralanmışsın Eser." dudağının kenarı kıvrıldı. "Hayır , yaralanmadım Ömür. Bir savaş bitti , kutlama yapıyorum." havuzun üzerinde ki yapraklara baktım , tıpkı onun gibi. Kim bilir ne görüyordu ? "Bu savaş değildi ama kayıp mı verdin ?"dedim soğuk donması yaşarmış gibi bedenim yandı. "Yanılıyorsun bu savaştı , " bana baktı ama ona bakmadım , hayır bakamadım. Duyacaklarımı tahmin eden yanım duymak istemedi. Hazır mısın ? dedi ölümün topladığı kartlarını tekrardan eline alıp. Bir darbe daha alacaksın. " Ve başlatan sensin." kollarım benden izinsiz harekete geçti. Göğsümün üzerinde birleştirdim , üşümüştüm. "Seni içeri almak istemedim ki Eser ," dedim bir yaprak daha havuzun üzerinde ki brandaya düşerken. "Bu benim savaşımdı , senin değil." yüzüne bakmasam da başını hafifçe aşağı yukarı salladı. "Kardeşinim diye içeri girmem gerektiğini düşünmüştüm , " gözlerim gözlerine hızla döndü. Ha ha devam et Eser , ona bir iz de sen bırak. Söyle hadi , söyle ve kalbinde ki duyguları paran parça et. Et ki aklı başına gelsin. Et ki onun kaybı benim bayramım olsun. Bekledim , bana göre dakikalar oldu ama zaman sadece saniyeler diye fısıldadı. Eser bana karşı benim olduğum masada misafir konuk oldu. Ben bana bakarken o bize baktı ama gördüğü şey sadece bendim. "Girmemem gerekiyordu." Sözleri dudaklarından çıktığında önüme dönmüştüm. Bingo ! İşte bu ha ha. Devam et Eser. Et ve benim tarafımı tut. "Haklısın , girmemeliydin ," dedim sakince sanki kalbim deli gibi atmıyormuş gibi. "Benim ve Bade'nın arasında kalman büyük bir saçmalıktı. O gün hastanenin bahçesinde söylediklerim-"

"Senin ve Bade'nın arasında kalsaydım seni seçerdim ," tekrar döndüm gözlerine. Ne ? Ne saçmalıyorsun !? "Kardeşim ve sevdiğim kadın arasında seçim yapacak biri değilim. Yapacak durumda kalırsam da seçeceğim kişi kardeşim olur." anlamıyordum , sevinecek miydim öldürülecek miydim ? "Anlamıyorum Eser." dedim anlamıyorum kelimesi çok yabancıydı bana. Ama bu aralar , bilmiyorum kelimesiyle beraber kendisini bana alıştırıyordu. Gözlerini gözlerimden çekmedi ben ise çekemedim. "Sevilecek biri değilsin Ömür ," yer titredi , gök yıkıldı. "Dış dünya seni anlamaz , senden korkar. Dizilerde ki , filimler de ki sempati duyulan kötü karakterler gibisin. Ama onlar sadece orada sevilirler. Kanalı değiştirip haberleri açtığında alt yazı eşliğinde aynı şeyleri yapan biri göründüğünde herkes nefret kusar. Beni anlıyor musun Ömür ?" anlıyorum Eser "Nerede ve kiminle olduğun önemli. Bizim yanımızda olmazsan kaybolursun. Herkesin korktuğu bir kayıp olursun ," anlıyorum Eser "Biz seni sevmek zorundayız. Merak ettiğim şey de bu ," anlıyorum Eser "Ben o savaşa seni kardeşim olarak gördüğüm için mi girdim yoksa kardeşim kelimesini bir görev olarak kabul ettiğim için mi ?" seni anlamak istemiyorum Eser.

"Bade bana bunu sorduğunda cevabım netti ," bakışlarım yere düştü "Ama bir daha sorsa duracağım. Kendimden şüphe edecek , susacağım." gökyüzünden düşen yıldırım bedenime isabet etti. "Susmamalısın ," dedim sesim net çıkmıştı "Ona bakmalı ve görev olarak gördüğünü söylemelisin ," sanki birkaç saniye önce bu kelimeyi kendi söylememiş gibi kaşları çatıldı "Biz kardeş olamayız Eser Geçer. Kardeş kardeşi bu duruma sokmaz. Biz birbirimizi bu duruma soktuk. Seni bu savaşa alan ben değildim ama girmene engel olmayan bendim ," arkamı döndüm "Beni görev olarak görsen de şimdiye kadar ki yardımın için teşekkürler. Bundan sonrası içinde sen sen ol , ben ben olayım. Ve sevgilinle barış Eser , o mutlu olmayı hak ediyor , tıpkı senin gibi."

Buraya gelirken aceleci olan adımlarım uzaklaşırken de birbirlerini kovaladılar. Telefonum yukarı da kalmıştı. Acaba başka kimi kaybetmiştim ? Dudaklarımdan bir kıkırtı çıktı. Ona ait değil , benim kalbimin yasıydı. Farkındaydı bu yüzden masaya bir kart daha koydu ben ise pas geçtim. Bu eli karşılayacak kartım yoktu.

"Eser liseden beri sana düşkün. Tıpkı Kaya , Afra ve Aren gibi."

"Bana bu kadar düşkün olma sebepleri ne ?" bende hiçbir şey yoktu "Gücüm yüzünden mi ?"

"Kardeşlerinle aranda ki bağı sorguluyorsun. Canın bu kadar mı yandı güzelim ?" sustum.

Sustum , zaten konuşsam da kimse duyamazdı. Tek başımaydım. Bana düşkün olma sebepleri buydu. Gücüm. Artık emindim. Gücümü kayıp ediyordum. Bu yüzden gidiyorlardı. Önce Afra şimdi Eser. Kaya ile barışmam sadece şans eseri miydi ? Bir gülümseme oluştu dudaklarımda sonrasın da solup yok oldu. Güçlü olmak benim tek şansımdı. Dış dünya sevmezdi beni. Eser haklıydı. Sevilecek biri değildim. Kurallarım vardı , kurallarımdan daha çok takıntılarım. Bana yalan söyleyemez , bir şey saklayamazdın ama ben yapabilirdim. Ben hesap sorardım ama kimse bana hesap soramazdı.

Beni kimse sevemezdi.

Eser haklıydı, beni kimse sevemezdi.

Dış dünya beni anlamazdı. Dış dünya beni anlamamalıydı.

Sevilen değil korkulan olmalıydım. Merhametli değil merhametsiz olmalıydım ki yüzlerine bakıp tebessüm ettim diye kimsenin gözleri açılmamak üzere kapanmasın. Tercih ve tercihler vardı. Ben ise bir yola itilmiştim. Tercih yapmamış yürümüştüm. Her neyse , zaten hayatımdan memnundum.

Evin önüne geldiğim de korumaların garajdan Rüzgar'ın arabasını çıkarttıklarını fark ettim. Bagaja bir şey belki de birden çok şey koyup kapattılar. Rüzgar'ı görememiştim ama buralarda olduğunu hissediyordum. Hatta gözlerini hissediyordum , üzerimdeydi. Ben nasıl Eser'i inceleyip bir şeyi var mı diye baktıysam okyanusları bende bir şey var mı diye üzerimde geziyordu. Benim aksime o bedenimi değil ruhumu tartıyordu. Acıyan yeri bulmak için çabalıyordu. Bulup , kurutmak , kurutamasa bile sarmak için. Atladığın çok önemli bir detayı sana yine hatırlatmak isterim. Arabaya doğru yürüdüm. Kendinde söylediğin üzere 'çabalıyor'. Rüzgar yine senin için bir şeyler yapmak zorunda. Hava her dakika daha da soğuyordu. Acaba diyorum kusura bakma sesli düşünüyorum Bozkurt. Londra soğuğu hiç çekilmiyordu. Acaba yani hiç mümkün değildir ama (!) Acaba yere göğe sığdıramadığın okyanusun da seni sularında yüzdüğün için koruyor olabilir mi ? Sağa doğru hafifçe sendelediğimde korumalardan biri öne atılmış ama ardından durmuştu. Bahçede ki gözleri üzerimde hissettim. Hissetmemişler miydi ? Deprem olmuştu. Londra'da çok şiddetli deprem olmuştu. Tek hisseden ben miydim ?

Artçılar devam edecek Ömür , sana söz veriyorum. Bu günden sonra sürekli deprem olacak.

Sular çekiliyordu. Okyanusumda ki balıklar ölmeye karaya vurup çırpınmaya başladı. Elimi arabaya koyup destek almak için hareket ettirdim ama bundan aniden vaz geçtim. Herkes beni izliyordu. Destek almak demek güçsüz olmak demekti. Dik durmak güçlü olmaktı. Dik durdum. Ölsem de eğilmeyecektim. Sadece arabaya binmeliydim orada kendimi toparlar gideceğimiz yerde hata yapmazdım. Hata mı ? Cık cık bundan sonra hata yok Ömür. Bundan sonra ben varım. Her anda , her saniye de her dakika da. Kimseye fark ettirmeden hızlanan nefeslerimi düzene soktum. Senin yapacağın hamle bile benim işime geliyor. Kaybediyorsun Ömür , artık benim zamanım geliyor. Hayır dedim sesim zihnimde yankılandı. Bu asla olmayacak. Kıkırdadı. Yanılıyorsun , sen her zaman yanılıyorsun. Öyle bir çatlak oluştu ki duvarlarında. Elimi uzattım. Duvar parçalandı. Yakında bedenimi o duvardan kolayca yanına geçirebileceğim. Ne olursa olsun dedim o çatlağa sebep olan her şeyi yok edeceğim. Bekledi ve dinledi. Sen orada kalacaksın , kimseye zarar vermene izin veremem. Sen sadece ölüm kokuyorsun. Bundan zevk alıyorum ve dedi iç çekerek senin de elin kanlı ve evet ellerin masumluğunu kaybet-

Omuzlarıma konan kaban sularım çekilse de hala umut olduğunun kanıtıydı. Çünkü uzak da olsa benim okyanusum başka bir okyanus ile birleşiyordu. "Güzelim ," omuzlarıma örttüğü kabana bedenimi iyice sardı ve kulağıma fısıldadı "Kayıp mı oldun Ömür'üm ?" Kokusu dört bir yanımı sardı. Zihnim düşünmeye başladı. O an bir şey fark ettim. Rüzgar yanımdayken düşünemiyordum değil düşünmek istemiyordum. Şimdi öyle bir gelmişti ki tekrardan zihnim normale dönmüştü. Ve gelişi öfkemi hatırlatmıştı. Kendime olan öfkem sertçe yüzüme çarptı.

Rüzgar ve Suskunlar başı baş gidiyordu.

Fyodor'un uyuşturucu ürettiğini bilmiyordum.

Mesajlar tuzak doluydu.

Ve bir hata yüzünden kartlarım bitmek üzereydi.

Ben hata yapmazdım ve şimdi yaptığım hatayı bile bilmiyordum. Şu anlık bu sadece bana zarar veriyordu ama en yakın sürede çatlağı bulamazsam bedelini sevdiklerim ödeyecekti.

"Hayır ," dedim başımı dikleştirip. Londra'da deprem olmazdı. Rüzgar'a doğru döndüğümde bir adım gerilemek zorunda kaldı. "Aksine kendime geldim." dudağımda ki gülümseme yansımaydı. Arkamı dönüp yolcu koltuğuna oturdum. Araba kullanırken plan yapmak benim hoşuma giderdi ama şimdi hoşuma gitmesi değil bir konuya pür dikkat odaklanmam gerekiyordu. Eğer düzgün bir plan kurabilirsem zihnim daha da kendine gelecek aynı anda birden fazla şeyi düşünüp birkaç gün önce ki güçlü halime dönebilecektim.

Rüzgar'da zaman kaybetmeden sürücü koltuğuna oturdu. Ama kaybetmişti. Sadece korumalar onu ve reflekslerine benim kadar hakim değillerdi. Benim ardımdan onun arabaya binmesi arasında dört saniye vardı. Ve o dört saniye de Rüzgar kimseye fark ettirmeden iç çekmiş , yere bakmış , çözüm yolu bulmaya çalışmış en sonunda arabaya binmişti. Motoru çalıştırdığında direksiyona geçme isteğim ağır basmış ama onu susturmuştum. "Sürmek ister misin ?"dedi yumuşak gözleriyle "Bu arabayı seviyorsun." Sevmiyor , bayılıyordum. Motorun sesi , yol hakimiyeti her şeyine bayılıyordum. "Hayır , sen sür." dedikten sonra kemeri bağladım.

Yine iç çekti ama bizden başka biri olsa fark etmezdi. Direksiyonu tek eliyle çevirip arabayı kapıya doğru yönlendirdi. Dikiz aynasından arkasına baktı. Arda evin önünde kollarını göğsünde toplamıştı , başıyla selam verdiğinde Rüzgar kornaya basıp arabaya gaz verdi. Bahçeden çıkıp evi arkamıza aldığımızda görsel hafızam yarım saat kırk beş dakika önce Bade'nin bu yolda gidişini hatırlattı. Sanki önümüzdeydi. Rüzgar'ın konuşmasıyla kayboldu. "Telefonun ve silahını yukarıda bıraktın ," dedi ve kendi silahının yanına yerleştirdiği silahımı bana doğru uzattı. "Fyodor'un uyuşturucu ürettiğini bizde yeni öğrendik." sesi tereddütlüyü ama bunu da sadece ben anlayabilirdim çünkü başkasına göre gayet rahat ve kendinden emin konuşuyordu. "Kendini fazlasıyla geliştirmişsin Kor. Öyle ki artık benim önümdesin." dedim rahatça. Sözlerim nadiren Rüzgar'ı rahatsız ederdi , etmişti. Arabanın artan hızı sadece yola odaklı kalmak istediğini belli etti.

Rüzgar motor sürmeyi severdi , ben araba. Rüzgar ölümle birdi , ben ölümle karşı karşıya.

Yanında biri varsa gerekmediği sürece hız yapmazdı , motorda olmadığı sürece. Eğer hız yapıyorsa da başka hiçbir şey ile ilgilenmezdi çünkü kaza yaparsa kendine değil sevdiğine zarar gelirdi. O sustu , bende sustum. Aramızda ki tek ses motorun bağırışıydı. Direksiyonu kırıp araçlara makas atarak ilerliyordu. Ben ise kollarımı göğsüm de toplamış arabaların arasından geçişini izliyordum. Sonra motorun sesi dışında bir ses daha duyuldu. Benim telefonumun mesaj sesi. Rüzgar tek eliyle direksiyon üzerinde rahatça hakimiyet kurabildiği için ceketinin iç cebinde ki telefonumu bana uzattı. Telefonu alıp mesaja bakmayacaktım. Ta ki telefonu almak için uzattığım elimde ki Suskunlar'ın bilekliğin de ki saniyelik yanıp sönen kırmızı ışığı görmeseydim.

Telefonu alıp ekranı açtım. Çok sayıda mesaj ekrana düştü. Suskunlar şifreli mesaj atmıştı. En sonunda mesajlara bakmam için bileklikten uyarı vermişlerdi. Umarım bu durum için de toplantı yapıp beni sorgulamak istemezlerdi. Canlarını fazlasıyla sıkardım , pek tavsiye edeceğim bir şey değildi. En son gelen mesaj Kevin'dendi. Sadece onun mesajına girip on beş harfi bir araya getirip mesajı gönderdim. Mesajı saniyesinde gördüğünü biliyordum. Ve kafasında deli sorular döndüğünü de. Muhtemelen hepsinin kafasın da aynı sorular dönüyordu.

Ömür Alya yine neyin peşinde ?

Ömür elinde ki kartları tutmaya çalışıyordu aksi halde kimse Alya'yı tutamayacaktı.

Yol kavisli bir hal almaya başladığın da burayı seçme sebebini anlamıştım. Zihnim hesap yaptı. Daha bu yola yeni girmiş olsak da Bade'nin önümüzde sehir ettiğini canlandıran zihnim şimdi de yolda hızlıca ilerleyip hedefe varmıştı. Sanki drone kullanıyormuş gibi kuş bakışı incelemeye başlamıştı. Girişleri, çıkışları, laboratuvar diye adlandırdıkları ölümün yaşadığı yer ve kuryelerin dinlenme alanları...Filim sahnesini geri sarıyormuş gibi hissettiğimde plan hazırdı.

Dikleşip torpidoyu açtım. Rüzgar her zaman buraya benim için şarjör koyardı yine koymuştu. İki tane yeterli olurdu hatta fazla bile gelecekti. Boş atış yapmazdım. Uyarıya da onlar için gerek yoktu. Uyuşturucu...tahammül edeceğim bir şey değildi. Bir kere eline bakmak için alan birini bile görsem o elini kesecek kadar öfke ile dolardım.

Rüzgar'ın silahının yedek şarjörlerinden de üç tane alıp kucağıma koydum. "Fyodor ," dediğimde araba viraja sert bir giriş yapmıştı "Onu oradan çıkarmak zor olacak." Fırtına çıkacağı zaman su bunu fısıldardı. Benim okyanusum uyarmazdı , ben direnmediğim sürece. Rüzgar'da ise uyarırdı. Fırtınanın haberini sularında ve kara da suyu izleyenlere fısıldardı. Şimdi de öyle yapıyordu. Benim okyanusumda fırtına karaya vurmuş orayı yok ediyordu ama onun suları yavaş yavaş fırtınaya esir oluyordu. "Zor değil kendi ayağı ile gelecek." Sırtımı kapıya yasladım. Normalde bana bakardı ama bakmadı. "Plan mı yaptın Kor ? Külleri misafir edecek mi bizi ?" Baktı ama bir şey demedi. Okyanus fırtınaya teslim oldu.

Sebebi kim ? Sesi derinden geliyordu. Konuşurken tereddüt ve endişe içindeydi. Onu fırtınaya atan sensin. Bence sus dedim sakince. Sesim ondan yüksek bizden kısık çıktı. Rüzgar'dan korkuyorsun. Onun yanında iki kelime ettin diye bana boyun eğdiremezsin. Bu hiçbir şeyi değiştirmez. Kabul et...Ne yaparsan yap , Rüzgar yanımda olduğu sürece sana direneceğim.

Kayboldu ama fısıltısı bana hangi yoldan gitmem gerektiğini anlattı. Sabah fark edememiştim ama şimdi anlıyordum. Rüzgar'ın yanında konuşması Rüzgar'ın yanındayken yaptığım bir hatadan kaynaklanıyordu. Nerede, ne zaman , ne yapmıştım , bilmiyordum. Kırık neredeydi anlayamıyordum ama hangi yoldan gitmem gerektiğini artık biliyordum.

Rüzgar ile aynı anda silahlarımıza davrandığımız da Fyodor'un bu yerin güvenliğini hat safhada tutuğunu fark etmiştik. Rüzgar'ın silahına ait kucağımda duran şarjörleri ona verdim. Bir tanesi ise bilerek kendim aldım. Ne olur ne olmazdı. "Arda'ya sormuştun ya ," dedim Rüzgar arabayı durdursa , daha doğrusu durdurmak zorunda kaldığın da "Burası Sebastian hakkın da bana ne verecek diye ," motor bağırdı , öne atılmak için can attığını belli etti. "Sanırım ta kendisini."

Sebastian tam karşımızdaydı. Elleri cebinde dudağında gülümsemesi vardı. Yanında diz çökmüş ve ellerinde ki silahları bize çevirmiş iki kişi , sağ tarafta taşlı yolda duran dört kişi onların karşısında ki beş kişi de de ağır silah vardı. Rüzgar motoru bir kez daha bağırttırdı. Araba öne atılmak için yalvarıyordu. Ama Kor izin vermedi ve kontrolü elinde tutmaya devam etti. Arabanın camı içeriyi göstermiyordu ama Rüzgar gözünü bile kırpmadan Sebastian'ın gözlerine bakıyordu.

Öldürecek dedi sakince. İçimden onun bu aptal cümlesine güldüm. Buraya oturmaya gelmemiştik.

Sebastian ellerini cebinden çıkardığında Rüzgar bir kez daha motoru bağırttırdı. Bu uyarıydı. Hayır , yolundan çekilin diye değil , çekilmeyin diyeydi. Sebastian sesli güldü ve arkasını dönüp ilerlemeye başladığında Rüzgar'ın da dudağı kıvrıldı. Okyanusunda ki fırtına karada çıkan yangından kötü değildi. Rüzgar'ın okyanusunu gören şehir yanıyordu ama bir tane bile çığlık sesi gelmiyordu. Ateş , ateşten korkmazdı.

Silahını bacağının üzerine koyduğunda gözlerimi ondan çektim ve hızlıca hedefleri süzdüm. Araba öne doğru atıldı. Sağ tarafımızda kalan adamlar yola doğru bir şey fırlattı. Parlayan ve sivri uçları ; arabayı durdurmak için dikenli tel bize gülümsedi. Ama Rüzgar bunu hiç umursamadı ve gaza biraz daha yüklendi. Biz bu hamleyi bekliyorduk ama Sebastian'ın adamları , Rüzgar'ın üzerlerine süreceğini beklemiyordu. Silahlarını ateşleseler de arabanın zırhına saplanan kurşunlar onların durmayacağımızı anlatmıştı. Önümüzden çekildiklerinde Rüzgar bu durumdan memnun olmamıştı. Araba hızla dikenlerin üzerinden geçtiğin de tekerlekler sanki tümsekte geçiyormuş gibi sekmişti. Bu da onlar için ikinci bir şoktu. Rüzgar direksiyonu kırdığında tekerlekler kaymış araç kendi ekseninde yarım tür dönmüştü. Döndüğü esnada ise ikimizde kemerleri açmış silahları hazır konuma getirmiştik. Arabanın önü Sebastian'ın adamlarına doğru döndüğünde aynı anda kapıları açıp dışarı çıktık. Silahları kapının üzerinden adamlara çevirdiğimiz de ellerinde ki ağır silahların zekaya karşı hiçbir hükmü olmadığı anlamışlardı. Ama artık çok geçti. Çünkü bu alanda nefes alan sadece Rüzgar ve ben kalmıştık.

"Hala seviyor musun ?"dediğinde bakışlarım arabanın kaportasında ki deliği işaret eden bedenine döndüm. Gözlerine bakarak "Evet ," dedim "Yine de seviyorum," Tek kaşı havaya kalktı. Beklemiyor değildi sadece diken gibi olan sözlerimi törpülemem şaşırtmıştı. Ama elimde olan bir şey değildi. Masada ki deprem sözlerime yansıyordu ve bunun kontrolü bende değildi. Savaş çıktığında ilk hedef masumlar olurdu. Çünkü bilirdik ki masumlar en büyük yıkımı verirdi. Bu da onun gibiydi. Masada ki savaş ve deprem birleşmişti. Rüzgar burada ki masumdu.

"Gidelim." dedim bakışlarımı çekip yürümeye başladım. Tek elim yanımda serbest diğer elimde sıkıca silahı tutuyordum. Kulaklarım her zamankinden daha açıktı. Esen meltemin ağaç yapraklarına değişine bile fazlaca dikkat etmem gerekiyordu. O yapraklardan biri ezildiğinde çıkan sesi duymak için gereksiz her şeyi dinleyecektim. Rüzgar yanımdaydı , hata lüksüm yoktu. Canı yanmayacaktı.

Hemen arkamdan geliyordu ama önlem için sırtı bana doğru dönüktü. Her şeye anlam yükleyen zihnim buna da anlam yükledi. Rüzgar diğerleriyleyken önden yürür onları korurdu. Benimleyken arkamdan gelip onu koruyacağıma inandığını belli ediyordu...Bu ufak hareketi omuzlarımı daha da dikleştirme yetti. Onu koruyabilirdim. Bana güveniyordu.

Ayağımın altında ezilen çakıl taşlarından başka bir şey daha dikkatimi çektiğinde durdum. Ayakkabımın ucuyla toprağı kazdığımda şeffaf ufak bir poşet bana göz kırptı. Birin cebinden düştüğü belliydi yoksa kimse uyuşturucusunu buraya gömmek istemezdi. Esprili şey seni.

Gelen gümbürtüyle silahı tutan elimi açıp kapattım. "Malları yüklüyorlar." diyen Rüzgar dişlerini sıkıyordu. "Arkadan girelim ," dedim "Zaten dışarı çıkamayacaklar." Yolu takip etmek yerine ağaçların arasına ilerledim. Orman dostum olmuştu. Yoldan çıkıp ona ilerlemek benim için hata değildi. Kurumuş dallara basıp ilerlerken arkamdan gelen Rüzgar attığım adımları takip ediyor , bastığım yerlere basıyordu.

Onu kontrol ettiğini biliyorsun değil mi ? cevap vermedim. Duymazdan geldim. Sanki emrine uymak zorunda olan adamınmış gibi- Rüzgar'ın varlığına odaklandığımda sesi kayboldu.

Depo veya fabrika görüş alanımıza girdiğinde etrafı incelemek için duracaktım ki hissettiğim hareketlik ile sırtımızı ağaca yasladık. "Diğerlerini ne yapacağız ? İçeri de hepimizi zengin edecek mal var." Rüzgar ile göz göze geldik. " Arkadaşına mı özendin Mark ? Gözümüzün önünde herif kurşuna dizdi ," Sebastian'dan bahsediyordu. "Sorgulama dediğini yapalım." demiş ve başıyla yürü diye işaret etmişti. Diğer adam bu sözlerinden memnun olmasa da önden yürüyüp deponun arka kapısına ilerledi. Diğeri ise onun gidişini izlerken arka cebinden çıkardığı şeffaf poşete bakıp güldü ve cebine geri sokup arkasından depoya girdi.

Rüzgar ile tekrar göz göze geldiğimizde aynı anda silahları çıkarıp susturucuları takmış ve sesiz adımlarla ikisinin girdiği arka kapıya ilerlemiştik. Rüzgar elini kapıya koyduğunda bende kapının yanına geçmiştim. Aniden kapıyı çekip açtığında silahımın namlusunu içeriye çevirdim ama beklenenin aksine içeride kimse yoktu. Bu tuhaftı çok fazla tuhaftı. Şimdiye çoktan üzerimize kurşunlar yağması gerekiyordu. Beklemek , sessizlik ve bilinmeyen her şey tehlike demekti. İçeriye girip sağ tarafa doğru döndüğümde Rüzgar'da girip sol tarafa döndü. "Burayı boş bırakmaları normal değil ," diyen Rüzgar silahını indirdi. Ben ise sadece yere çevirdim. "Az önce gördüğümüz adamlar fazla rahatlardı." Sesli düşünüyordu.

"Sebastian ," dedim ve sağa sola gitmek yerine düz ilerlemeyi tercih ettim. "Onu bulursak sorulara gerek kalmaz , direk cevabı buluruz , gidelim. "Çok zaman kaybetmiştik. Tuzak olsa da bu riski alacaktım. Rüzgarrrrrr. Yaşayan biri olsaydı yemin olsun bütün organlarını kurtlara yedirirdim.

Bileğimden tutulduğunda elimi kendime çekmiştim. Suskunlar'ın bilekliğini sanki Rüzgar hiç görmemiş gibi diğer elimle kapatıp yan durup yüzüne baktım. Havada kalan elini bana asırlar gibi gelen bir sürede indirirken gözleri bileğimdeydi. Sanki ne yaptığımı bilmiyormuş gibi bende bileğime baktım. O esnada Rüzgar'ın benim için yaptırdığı ve hissetmişçesine özenle Suskunlar'ın bilekliğinin yanına taktiği bilekliğim kendini hatırlattı. Orda olduğunu unutmuştum. Elektrik çarpmış gibi elimi çektim ve Suskunlar'ın bilekliği Rüzgar'ın bilekliği ile çarpıştı. Küçük bir ses çıktı ama kulaklarım da yankılandı.

Yutkunduğumda bakışları yüzümü buldu. Sanki saniyeler önce olan yaşanmamış gibi davranmaya çalıştı ama açıp kapattığı eli , aşağı yukarı hareket eden adem elması bunun aksini söylüyordu. Dudaklarım aralanmıştı ama duyduğumuz adım sesleriyle duvarın arkasına saklandık. Diz çöktüğümüzde adım sesleri çoğaldı. Seslerden kaç kişi olduklarını tahmin edebilirdim ama bu işte hiçbir zaman Rüzgar kadar iyi olmamıştım. Nereye gittikleri attıkları adımın ağırlığından cinsiyetlerini ve üzerlerinde ne taşıdıklarını bilebilirdim ama bu konu da eksik ya da fazla tahmin ederdim. Fakat bunlar zihnimde dolaşsa da gözlerim Rüzgar'da kalmıştı.

"Sebastian'ı duydunuz dikkatli olun. O ikisi buraya gelirlerse canlı çıkamayacaklar !" Bu espriyi ilk kim yapmıştı hatırlamıyorum ama dünyanın neresine gidersem aynı şeyi duyuyordum. "Kameraları da kontrol edin fabrikaya gelen tek bir yol var. Oraya yaklaştıkları an haberim olsun ,"Rüzgar'ın kısık gülüşü çok şey anlattı. "Hadi !"koşma ve uzaklaşan adım sesleriyle sessizliği dinledim. Duvarın birkaç adım uzağında az önce konuşan kişinin soluklarını duydum , hala buradaydı ve yanında biri daha vardı. Ayağı yorulmuş olacak ki yerinde hareket ediyordu. Cebinde ki metaller birbirine çarpıyordu.

Rüzgar ile bir kez daha bakıştığımız da önden ilerledi. Doğru tahmin etmiştim duvarın beş adım önünde sırtları bize dönük şekilde duruyorlardı. Rüzgar solda ki az önce emir veren adama yönelirken bende ayağını dinlendirmeye çalışan yardımcısına yaklaştım. İkimizde tam arkalarına geçtiğiniz de avının boğazına sarılan kurt misali ellerimizi ağızlarına kapatıp silahları boğazlarına yaslayıp tetiğe bastık. Susturucunun sesini ayrı seviyordum. Çok ince ve naifti. Ölümü kibarlaştırıyordu. Rüzgar un çuvalı gibi kollarına düşen adamı kolayca duvarın arkasına çekti. Ardından tekrardan yanıma gelip benim öldürdüğüm adamı da duvarın arkasına götürdü. "Harika ," dedim yerde ki kan izlerine bakarak "Şimdi kimse anlamayacak." Dudağı kıvrılıp göz kırptığın da burnumdan güldüm. Ne olursa olsun ona içim gidiyordu.

"Bunlar Fyodor'un adamları ," dedi yanıma gelip yanağıma sıçrayan kanı parmağıyla sildi "Sebastian burada olduğumuzu onlara söylememiştir ," Sebastyan'ı benden iyi tanıyordu ama bu beni germedi. Aksine devam etmesini bekledim. "Bizi oyalamaya veya zaman kazanmaya çalışmıyor. Dediğin gibi 'Sebastian başka biri için çalışırken başka birine hizmet ediyormuş gibi yapacak biri değil.' Fyodor yolun sonunda gördüğü ışığı kimin tuttuğuna bakma gereği duymamış. Bu da onun bedeli. Sebastian , patronuyla işi bittiğinde onu öldürür çünkü kimse ona emir veremez. Fyodor ona emir verecek konumda değildi ama yine de prensip sebebiyle adamlarını öldürüyor ," kaşları hafifçe çatıktı "Bize , öldürtüyor. Amacı bu. Ama bir parça sürekli eksik kalıyor ," bana baktı "Fyodor'un bu oyunda yeri ne ? Ve-"

"Sebastian'ın bir sonra ki kurbanı şu an ki patronu kim ?" Fyodor öylesine çıkıp gelmemişti. Suskunlar'ın radarına girme sebebi belliydi ama o masaya oturup da Jamesla üst rütbeden konuşacak , James'ın ona hesap vereceği yetmeyecek gücü olmamasına rağmen James ona saygı duyacak....Eksik vardı hayır bir şeyler gerçekten çok yanlıştı. Fyodor gücü olmayan bir hiçti. Ama oyuna girmişti. Bu boş bir hamle değildi. Boş bir hamle olsa bu sabah gittiğim bodrumda bizim fotoğraflarımız çıkmazdı. Boş olsa canını riske atıp oraya dönmez ve birkaç sayfayı alıp kaybolmazdı.

Sonuç yine o kağıtlara çıkıyordu.

Sebastian'ı yakalasak da konuşmazdı o yüzden kağıtları bulmak zorundaydım.
Bla bla bla , hey birilerini öldür artık ! Sıkıldım ! "Devam edelim çok zaman kaybettik." deyip tekrar yürümeye başladım. Sebastian , Fyodor'un adamlarını öldürmemizi istiyorsa ona bir iyilik yapacak ve isteğini gerçekleştirecektim. Hem de büyük bir zevkle.

Bu sefer seslere değil burnuma gelen kokuya yöneldim. Rüzgar'da arkamdan etrafı inceleyerek geliyordu. Bulunduğumuz yer deponun veya fabrikanın arka girişiydi ve doğrudan ön tarafa bağlanıyordu. Fakat sol tarafta bir koridorun sağ tarafında üst kata çıkan merdivenler vardı. Merdivenler demirdi o yüzden üst katı incelemeyi herkesi öldürdükten sonra yapmaya karar verdim. Rüzgar'da benim gibi düşünüyor olacak ki direk sol tarafta ki koridora yönelmişti. Fyodor'un zayıf olduğunu buradan da anlayabiliyorduk. Bu alanı korumasız bırakmak anca aptalların ve korumaları kendi tarafında tutamayacak kadar zayıfların alabileceği bir riskti. Kıkırdadı. Keyfi yerindeydi.

Koridorun sonundan gelen sesler odada bizi bekleyen misafirler olduğunun habercisiydi. Durup Rüzgar'ın bileğini tuttum "Pas geçebiliriz ," dediğimde anlamadı "Sebastian bu gidişle kaçacak. Çok zaman kaybettik." Hayır ! Aptal , hepsini öldürmelisin ! Önüne çıkan herkesi ! Sebastian bizden iki can aldı. Rüzgar'ın canını yaktı. Bizi ilgilendirmez ! Aptal olma , herkesi öldür ! Biz diye bir şey yok. Dediğimde gerildiğini hissetim. Sen ve ben varız ve seninle ben sadece düşmanız. Kahkaha attı ve başını hızlıca iki yana salladı. Yanılıyorsun Ömür , hem de çok yanılıyorsun. Duymuyorsun aramızda olan duvarı her saniye daha da kırıyorum. Bulacağım , neyi yanlış yaptığımı bulacağım ve sen hep orada kalacaksın. Alay ederek bacak bacak üzerine attı. Diyelim ki bunu yaptın yine de hep seninle olacağım. Benden kurtulamazsın Ömür. Daha önce de kurtulduğunu sandın bak buradayım. Ben senim ve seninleyim. Bu cümleden nefret ediyordum. Ben senim ve seninleyim. O ben değildi ve benimle olmamalıydı. "İçerdekiler Fyodor'un adamları. Belki de sadece bir avuç adamı kaldı. Onları ortadan kaldırmak Fyodor'a darbe vurmak demek. Ne kadar Sebastıyan'nın istediği bu olsa da ," sesi...sadece bana güzel gel Rüzgar. "Güzelim ," dedi gözlerinde ki ateş gülümsedi "Bu gün Fyodor'u bitirelim." daha fazla söze gerek yoktu. Zihnimde ki sesin sahibi de kaybolmuştu. Kor konuştuğunda herkes susacaktı.

"Acele edin ! Kamyon çıkmak üzere !" koşuşturma sesleri geliyor emir üzerine emir yağdırıyorlardı. Diz çöktüğüm de Rüzgar hızlıca kapının diğer tarafına geçti. Ardından dinlemeye başladı. Kaç kişi olduklarını hesaplıyordu. Dudaklarını sessizce oynattı. "On iki." ardından dizlerime ve elimi baktı. Onun bakışları dizlerimde ki ve elimde ki kesikleri hatırlamamı sağladı. Elimde ki sargıya göz attığımda kanın bandaja bulaştığını gördüm ama kurumuştu. Rüzgar'ın odasında ki konuşmadan kalmaydı. Dizlerim de ise ufak sızı vardı zaten onlar derin değildi ama yine de can yakıyordu. Benim değil onun. Bu yüzden dikkat etmem gerekiyordu ve ben unutmuştum. Benim içinde bu zordu. Ne kadar dikkat etmem gerektiğini kendime hatırlatmaya çalışsam da Rüzgar olmadan aylar geçirmiştim. Ve o ayların başında kendime sanki yanımdaymış gibi sürekli dikkat etmiştim sonra bir döneme girmiş ve yokluğuyla barışmıştım. Ondan sonra ki zaman dilimi kesikler ile doluydu. Dün gece eli bedenimde gezerken çoğuyla tanışmıştı. Şimdi ise yine eskisi gibi dikkat etmeliydim aksi halde canı çok yanardı. Ben de buna müsaade edemezdim. Gerçekten senin kapatma tuşun yok mu Ömür ? Sürekli aynı şeyleri düşünüp duruyorsun. Bu konuşmayı balkonda yaptın ya. Sus ve birilerini öldür artık ! Rüzgar'ın bakışları ayağa kalkmamı sağlamıştı ve dizim de büyük bir rahatlama hissetmiştim. Benim yok dedim silahı kavrayan elimi açıp kapatırken. Senin kapatma tuşun Kor ama benim yok. Şimdi sus ve dinle. Biz diye bir şey yok.

Rüzgar ile aynı anda yerimizden çıkıp tetiğe bastık. Kapıya yakın olan iki beden geriye doğru savrulup yere yığıldığında biz ilk bulduğumuz yerin arkasına siper almıştık. Onlar ise tahminimden hızlı toparlanmış ve karşılık vermeye başlamışlardı. Tek dezavantajları yeterince eğitimleri yoktu. Sadece olduğumuz yere ateş ediyorlardı. Yerimden çıkıp ateş ettim. İki kurşun yuvasından çıkmış biri boşa diğeri ise korumanın kalbine isabet etmişti. Üç kişiyi indirmiştik ama yerde yatan beş kişi saymıştım. Rüzgar'ın olduğu yere baktığımda onu göremedim , kaybolmuştu. Dudağımda tebessüm oluştu. Kor ışığı seviyor ve sessizce ilerliyordu. Kurşun seslerinin arasında yakınımdan gelen susturucunun sesini duydum. Rüzgar buralarda bir yerlerdeydi. Bütün eğlenceyi ona bırakmamak için tekrardan harekete geçtim. Yerimden çıkıp üç el ateş ettim ardından az önce durduğum yerin çaprazında kalan masanın arkasına geçip siper aldım. Ayağımın altına ezilen cam sesiyle yere baktım. Kurumuş kan lekeleri ve yere saçılmış laboratuvar malzemeleri vardı. Masanın üzerine yerimden çıkmadan göz gezdirdim. Uyuşturucuyu burada üretiyorlardı. Burayı yakmalıydım. Tek bir toz tanesi bile kalmayana kadar küle dönmeliydi.

Arkamda ki kırık aynaya yansıyan görüntüye yanan okyanuslarımı sabitledim. Bu koruma Fyodor'un korumaların başı olmalıydı. Ve doğrudan benzin dolu varillere gidiyordu. Benzinin burada ne aradığını düşünmeye vaktim olmadan yerimden çıktım. Silahı ona doğrulttuğum da bir varilin arkasına saklandı. Ya ölümden korkmayacak kadar cesurdu ya da korkudan ne yaptığını bilmeyecek kadar aptaldı. Buranın ortasında etrafı kapatılmış bir oda daha bulunuyordu. Muhtemel içeride ürettikleri uyuşturucuların insan deneylerini yapıyorlardı. Veya yaralananları orada tedavi ediyorlardı. Sırtımı odanın sol dış duvarına yasladığımda bir kurşun beni teğet geçip duvara saplanmıştı. Yere düşmeden ölecek kadar hızlı hareket edip kurşunun sahibini vurdum. O sırada Rüzgar'ı görmüştüm. Bir adamın arkasından yaklaşıp saliseler denecek kadar kısa sürede boynunu kırmıştı. Adam yere yığıldığında bana göz kıpıp iki adım geriledi ve tekrar görüş alanımdan çıktı.

Sadece üç kişi kalmıştı ve Rüzgar çoktan varilin arkasına saklanan yönelmişti , göremesem de biliyordum ve beni koruyacağını bildiğim gibi. Hani sen onu koruyacaktın ? Bütün eğlenceyi ona mı bırakıyorsun ? Kaç kişiyi öldürdün !? İğreniyorum senden , gücün bu kadar işte. Onun sözlerine kulak asmadım ve yavaşça yerimden çıkıp odanın girişini aradım. Çok geçmeden kapı olarak kullandıkları fermuarlı brandayı bulup açmıştım. Hafif araladığımda bile yüzüme çarpan koku tamamen açtığımda her yeri kaplamıştı. Midem hareketlense de içeriye girdim. Ortada ameliyathane masası vardı yani en azından o mana ile kullanılıyordu. Yer yapış yapıştı. Kenarda duran gazlı bezler kana bulanmışlardı ve uzun süredir orada olduğu için üzerinde böcek geziyordu. İçeriye ışık giriyordu ama girmese daha iyiydi. Havada ki toz parçaları bile kana bulanmıştı. Birkaç adım atarak etrafa bakmaya devam ettim. Belki de S.R.A'ya hazırlıktı bu yaptığım. Orada bundan daha berbat bir görüntüyle karşılaşacaktım , biliyordum.

Ayağımın çarptığı cam şişe yuvarlanıp durdu. Çünkü bir şey yuvarlanmasını engelledi. İki adım daha attım ve o attığım adımlar en zoruydu. Oyuncak bir araba şişenin arkasında duruyordu. Sargılı olan elimle uzanıp aldım ve parmaklarıma bulaşan sıcaklık kalbimin atışını hızlandırdı. Kandı ve yeniydi...Yutkundum ve ağır adımlarla masanın arkasında ki ameliyat malzemelerinin bulunduğu çekmecenin arkasına geçtim. Görüşüme önce siyah bir poşet girdi ve o poşetin dışına sarkan ufak bir el...Elimde ki oyuncak arabayı o kadar sıktım ki oyuncak arabanın kapısı elimde ki bandajı zorladı. Ve sadece benim duyacağım ufak bir ses duyuldu. Dikişin yırtıldığını ve öfkemi bağırırcasına hızlıca akan kanım oyuncak arabaya bulaştı. Bir çocuğu katletmişlerdi. Tam burada ve bir çöp gibi poşete koymuşlardı. Eli yardım istercesine belki de oyuncağını ararcasına poşetten çıkmıştı. Bir annenin yavrusunu öldürmüşlerdi. Bir yaşamı katletmişlerdi. Ve biliyordum ölüm sebebi sadece sağlıklı organları olmasıydı. Poşete koydukları bedenin organlarını almışlardı. Diri diri mi yapmışlardı ? Burada onu uyutacak hiçbir şey yoktu ki. Onu böyle mi öldürmüşlerdi ?

"Ömür !" Rüzgar bedenimi tutup kendine çektiğinde elimde ki oyuncak yere düşmüştü. Rüzgar'ın endişe kaplı gözlerini gördüğümde burnuma daha farklı bir koku geldi. Duman kokuyordu. Brandaya vuran ışık ateşti. "Çıkmalıyız !" deyip elimi tuttuğunda öne doğru adım atmıştım ama durup elimi çektim ve yere eğilip düşen oyuncağı aldım ardından tekrar elini tuttum ve son kez poşetten sarkan ele baktım. Rüzgar beni dışarı çektiğinde alevler arasından son anda geçmiştik. Alevler brandayı , girişi kapattığında saniyeler içinde ameliyathaneye benzeyen mezarlık alevlere teslim olmuştu. Yanışını an ve an izlerken kulağıma gülen çocuk sesleri doldu ardından aniden korku dolu çığlığa ve en sonunda sessizliğe.

Gözlerim alevlerden yere düştü. Duvarın dibindeki varil ve kenarında acıyla kıvranan korumaya baktım. Ben onun acıyla kıvranışını izlerken iki okyanus beni izliyordu. Elime bakıyordu. Elimden süzülen kana değil avcumda sıkı sıkı tuttuğum oyuncak arabaya. "Bu ne ?" dedi elini uzattı ama tereddüt etti. Gözlerimiz bir kez daha buluştu ve gözlerinde ki çaresizliği gördüm. Zeki bir adamdı , tahmin etmesi saniyelerini almazdı. Tereddüdü kenara bıraktı ve benim kanımın da bulaştığı oyuncağı kolayca elimden aldı. Ardından yanan mezarlığa baktı ve gözlerine yansıyan alevler onu selamladı. Rüzgar gitti , Kor geldi. Yerde acıyla kıvran adamın yanına o kadar hızlı gitti ki. Yakasına yapıştığında adam acısının içinde güldü. "Geç kaldınız ," öksürdü "Her zaman ki gibi." Rüzgar tek bir şey söyledi "Yaptınız mı ?" adam güldü "Yaptık Kor. Bütün organlarını aldık işimize yarayan , yaramayan , hepsini ," Rüzgar'ın elinin izin verdiği kadar alevlere baktı "Yazık mezarı bile olmadı. Oysa diğerlerinin mezarı vardı. Çoklu."

"Çoklu." diye onun dediğini taklit etti ve başını sallayıp ayağa kalktı. Adamı da ayağa kaldırıp alevlere doğru çekti. "Beni ölümle mi korkutuyorsun ?"bakışları bana kaydı "Ben ölmekten de sizden de korkmuyorum. Hizmet ettiğim kişiye sadık olarak öleceğim ama sen Bozkurt zamanı geldiğinde ölemeyeceksin bile. Kor seni kurtarmaya da geç kala- Ahhhhhh !" Rüzgar tıpkı o çocuğa yaptıkları gibi çöp atar gibi onu alevlerin arasına attığında çıkamaması içinde silahını çekip iki ayağından vurduğunda sözü kesilmişti. Çırpınan bedenini filim izler gibi izledim. Zevkle , huzurla.

Herkes ölmüştü. Biz ayaktaydık. Bir masumu daha öldürmüşlerdi ama biz ayaktaydık. Rüzgar'a baktım. Yumruk olan ellerine. Gözleri yanan ve artık çırpınmayan bedendeydi. Göğsü hızlı hızlı inip kalkıyordu. Emre'yi hatırlamıştı. Belki de Emre'nin ölüm şekline seviniyordu. Böyle bir şeye sevinecek kadar berbat bir hayat yaşıyorduk değil mi ? Emre acı çekmemişti , hiçbir şey hissetmemişti. "Kim ?"dedi alevleri izlemeye devam ederken "Bu Fyodor'un yapabileceği bir şey değil. Bunu kim yaptı ?" yanına ilerledim ve avcunda ki oyuncak arabayı aldım. "S.R.A ," dedim oyuncağın üzerinde ki kanımı temizlemeye çalışırken. Rüzgar'ın eline de bulaşmıştı. Biz yine kana bulanmıştık. "Bu S.R.A." dediğimde alevlerden ayrıldı gözleri. "Ne ?" arabayı temizlemeye devam ettim ama sanki her saniye daha da kan oluyordu. Elim kanadığı için olsa gerekti. "S.R.A'nın sahibi Albert'ın kızı James ile ilişkisi var ," arabayı yıkamalıydım "Çocukları kaçırıp veya bulup şirketine getiriyor. Belli tarihlerde kargo taşır gibi bir kamyon önden çocukları indiriyor. Diğer kamyon arka kapıdan ceset çıkartıyor. Çocuklar şirkette sadece birkaç kişinin girmesine izin verilen kata çıkartılıyor ve organları alınıyor. Bu ," dedim alevleri başımla işaret edip "Fyodor burayı James ile beraber kullanıyor olmalı. James sevgilisine burayı söylemiş olmalı. Bu alanda çocukların organlarını almak için ," elim fazlasıyla kanıyordu anlaşılan. Derin nefes alıp arabayı ceketimin cebine koydum. Başımı kaldırıp alevlerin yansıdığı gözlerine baktım. Okyanusunda ateş dans ediyordu. "Gidelim." arkamı dönüp ilerlemeye başladım. Sebastian hala buradaysa almamız gereken bir canı vardı.

"Bana arkanı dönme." kaşlarım çatıldı. Yan dönüp "Anlamadım." dedim. Sanırım alevlerin sesi ve sıcaklığı duyma yetimde soruna neden olmuştu. Tıpda bu mümkün olmasa da belki olmuştur. "Bana arkanı dönme." tek kaşım havaya kalktı ve dudağım alayla kıvrıldı. "Bir çocuk daha masum yere öldürüldü ve belki de Sebastian şu an ülke değiştiriyor ve sen bana arkanı dönme mi diyorsun ?" gözlerinde ki alev harlandı "Bana arkanı dönme Ömür." dedi bir kez daha. Burnumdan güldüm "Alay mı ediyorsun benimle ? Şu an bunun sırası mı ?" dudağının kenarı tıpkı benim gibi kıvrıldı. "Şu an umurum da olan tek şey bu ," bütün hücrelerimin öfkeyle dolduğunu hissettim. Karşımda ki Rüzgar'dı. Karşımda ki Rüzgar'dı. Karşımda Rüzgar vardı. Sevdiğim adamdı. Yabancı değil. Düşman değil. O düşman değil. Ona bağırma. Ona zarar verme. O Rüzgar'dı. Sakin ol. Sorun yok. Derin nefes al. Sorun yok. Ona zarar verme. Ona sakın zarar verme. "Bunu mu arıyorsun ?" havaya kaldırdığı elinde benim silahım varı. O bunu yapana kadar elimin belime gittiğini ve boşa düştüğünü fark etmemiştim. "Sanırım bu bende kalacak."

"Sen ne yaptığını sanıyorsun Kor !?" öfke bedenimi sarıyordu. Sakin olmak zorundaydım. Derin nefes almak zorundaydım. Kaybedemezdim. Kaybedersem , kazanırdı. Kazanmasına izin veremezdim. "Rüzgar saçmalıyorsun ver silahımı def olup gitmeliyiz ! Sebastian hala buralarda olabilir. Almam gereken bir intikam var." dudaklarından bir kıkırtı kaçtı ve silahımı elinde çevirip beline koydu ardından başını omzuna doğru yatırdı. "İntikam ? Senin intikamın. Oysa Sebastian benden iki can almıştı." sakindi. Sakin olamazdı ben öfkeliydim o sakin olamazdı. Kızıyordum , kontrol edemiyordum. "Biz demiştin ," dedim hızlı hızlı nefes alıp verirken "Senin acını benim olarak gördüğümü söylemiştin. Bizim dedin !" bağırma. Bağırma Ömür. Sakın bağırma. Karşında sevdiğin var ona sesini yükseltme. "Biz iki kişiyi tek bir bedende toplar ama sen tekil konuştun Ömür. Biz değil sen dedin ," ellerim titriyordu. Ensemi kaşıdım göz bebeklerimi kontrol edemiyordum. "Bu ağır mı geldi o zaman başka bir şey söyleyeyim. Beni vuracaktın değil mi ?" irkildim "Silahını bu yüzden arıyordun." güldüm "Seni vurmak mı ? Kafayı mı yedin Kor !?" sakin olmalıydım. Sakin olmalıydım. "Yaklaşma !" diye bağırdım. "Yerinde kal ! Yaklaşma !"ama umursamadı adım adım bana yaklaştı.

"Cevap ver , beni vuracaktın değil mi Ömür Alya Bozkurt ?" durdum. Ellerimin titremesi durdu ve dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtı. Başımı hafifçe omzuma doğru yatırıp Rüzgar'a baktım. Bir kez daha güldüm. "Sen ," dedim kıkırdayarak "Bana emir mi verdin ?" gözlerini gözlerimden asla çekmiyordu ve gözleri çok güzeldi. Oymak isteyeceğim kadar güzeldi. "Soruma cevap ver Ömür Alya !" kıkırdadım. Bana bağırmıştı. "Sen kimsin de bana bağırıyorsun ?"dedim tane tane "Ben sesini yükselteceğin biri değilim ,"dedim kolunu okşayıp yüzüne doğru eğildim "Ben tanıdığın kişi değilim." bakışları değişmedi. Gözlerine yansıyan alevler gözlerine çok yakışıyordu ve benim olmalıydı. Gözlerini istiyordum. Kan dökülmesini istiyordum. Çok eğlenceli olacaktı , biliyorum. Engeller vardı ve o engel tam karşımdaydı. Öldürmeliydim , engelleri kaldırmalıydım. Bir adım daha attığımda elleri mengele misali kollarımı tuttu. "Bana cevap ver Bozkurt , beni öldürecek miydin ?"

"Evet !" dedim gülerek "Seni bana bağırdığın için öldüreceğim Kor. Bana zarar veren her şeyi öldüreceğim ! Güçsüz olmama sebep olan her şey yok olacak !" beklemediğim bir şey oldu ve güldü. Kaşlarım çatıldı onun ise dudağında daha farklı bir gülümseme oluştu. "Artık biliyorum." dediğinde yalandan sordum "Neyi ?" bakışları dudaklarıma kaydığında kaşlarım daha da çatıldı ve ne yapacağını anladığımda zihnimde şimşekler çaktı. Geri çekilmek istediğimde geç kalmıştım. "Kime karşı savaştığımı." sözlerinin ardından hayır dememe kalmadan dudakları dudaklarımı buldu. Lanet olsun !

İrkildim.

Uyandım.

Ve nefes aldım.

Dudaklarım üzerinde ki baskı hafif geri çekildi kulaklarıma dolan çıtırtılar yanımızda yanan alevlerden geliyordu. Nerede olduğumu unuttum ve ne yaptığımı. Sanki boşluğa düşmüş gibi daha sonra zamana geri döndüm. Gözlerim benden bağımsız kapandığında sızlayan elimi ensesine götürüp dudaklarımı dudaklarının üzerine bastırdım. Nefesi nefesime karıştı , yaşadığımı hissetim. Şakaklarımda ki ağrı başıma darbe almışım gibiydi ama umursamadım. Dudaklarımı dudaklarından ayırmadım , ayrılmak istemedim. Bu hale nasıl gelmiştik hatırlamıyordum ama umursamadım. Okyanusa kendimi bıraktım ve beni sarmasına izin verdim. Dudakları dudaklarımın üzerinde özgürce gezdi. Eli belimde , saçımda dolaştı. Her dokunduğu yer beni bu ana sabitledi. Elinin son durağı elim oldu. Ben durdum ve sakince bekledim. Dudakları son kez dudaklarıma ufak bir buse hediye etti ve geri çekildi.

Kısık gözlerimi gözlerinde dolaştırdım. Gözleri çok güzeldi ve her kötülükten korunmalıydı. Okyanuslarına kimse zarar vermemeliydi. Onları seviyordum , onu çok seviyordum. "İzin vermeyeceğim ,"dedi ben anlamazken "Bundan sonra ne yaparsan yap hiçbir alev sana dokunamaz. Hiç kimse ," tekrar dudaklarıma bir buse kondurdu "Sen bile ,"anlamıyordum ama mest olmuştum. "Bundan öncesi yok Ömrüm ,"dedi ve gözlerime ilk kez gördüğüm bir ifadeyle baktı. "Bundan sonrasında biz varız ," gözleri bana bakıyor ama başka biriyle konuşuyor gibiydi. Benim sesim ona yükselmişti ama ona değildi "Kartları dağıtabilirsin Ömür Alya ," ve bakışları dudaklarıma düştü "Bu oyunda hile yapacağım."



🎭

✨️Duyurular için hesabımı ve yeni bölümlerden alıntı için Okyanusdan_kor'a Instagram sayfasını takip edip bana ulaşabilirsiniz 🫣

✨️Bölümler hakkında yorum bırakmayı unutmayın.

Dolunay'ın öfkesi sizden uzak , yıldızların gülüşü yolunuzu aydınlatsın.

Yeni bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın ve gölgeler de kalın.

🎭































 

 

 

Bölüm : 13.08.2024 23:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...