

"Dikkat et
sınırı aştın.
Bir daha
izin vermem."
Herkes görür ama herkes anlamazdı. Anlayanların sonu ise kör olanlardan daha kısaydı. Güzel olduğu için bir çiçeği koparıp öldürmek gibiydi. Güç bana ait olmalıydı , her şey dilimin ucunda olmalıydı , adımı duyunca titremeliydiler. Böyle düşünüyorlardı , diğer insanların ne istediklerinin bir önemi yoktu. Sadece 'ben' demeyi seçiyorlardı. Bana ait olmalı arzusu kötülüğün ilk tohumuydu.
Ben böyle büyümemiştim. Annem merhameti öğretmişti , babam insanlığı anlatmıştı. Kendimden önce diğerlerini düşünmeyi öğrenmiştim. İnsanı insan yapan merhametiydi. Merhametini kaybedene insan denir miydi ? Annem sevdiklerine gelecek zararda yakıp geçmeyi fısıldamıştı bana , babam yürümeyi öğrendiğimde sevdiklerime zarar gelsede tamamen kör olmamayı anlatmıştı. Annem ve babam iki farklı duyguyu anlatmıştı çünkü biliyorlardı karşımızda olanlar insan değildi. Sevdiklerime saldıracak , masumları önlerine kalkan edeceklerdi. Biri buna engel olmalıydı.
Annem ve babamdan öğrendiğim diğer şey ise ne kadar büyürsem büyüyeyim onların küçük kızı olarak kalacağımdı. Fakat onlarda geçen aylarda bir şey fark etmişlerdi. Değişen bakışlarımı altında yanan okyanusu. Birileri benim okyanusumu ateşe vermiş ve iz bırakmadan kaybolmuştu. Birileri okyanusuma saldırmıştı ve korkak gibi kaçmıştı. O birilerinin yakında olduğunu anlatmaya çalışan bir ses yaşıyordu zihnimde. O kadar yakındı ki bana sadece aynaya baksam görecek gibiydim. Okyanusumu ateşe veren ben olabilir miydim ?
Eğer bu sorunun cevabı evet ise annemin yakıp geç diye fısıldayan sesine kulak verebilecek miydim ?
Karmakarışık hissediyordum. Afra'nın söyledikleri aklımdan çıkmıyordu. Çözemiyordum , çözemediğim için bilinmezliğe saplanıyordum. Bilinmezlik beni öfkelendiriyordu. Döngüye girmiştim ve kafamı kurcalayan bu bilinmezliği cevabına kavuşturmadığım sürece odaklanamayacaktım. Odaklanamazsam hata yapardım. Hata yaparsam sevdiklerim zarar görür , masumlar , insanlıktan uzak olanların önünde kalkan olurdu. Afra'nın anlatmaya çalıştığını anlamıyordum ama ne demeye çalışmışsa benim zamanımı alıyordu. Bu büyük bir kayıptı ve düzeltilmesi gerekiyordu.
Anlamak istemiyorsun.
Kulaklarım tanıdık melodiye ev sahipliği yaptı.
Biri kollarımda uyuyup gitmem diyordu gitti
Biri can veripte ölsem bitmez diyordu bitti
Yüreğim ses etmez inanır
Sözler şerefsiz oldu
Bu yolun sonu yok söz vermesen de aşkım
Bir bakışa tek bir anlam yükleyemeyeceğin gibi bir şarkıyada tek bir anlam yükleyemezdin. O şarkının kime neyi hatırlattığını , kimi neyden kurtardığını , kimi sarıp sarmaladığını bilemezdin. En iyisi susmaktı sonuçta sözler şerefsiz olmuştu.
Ayaklarım yere değdiğinde saatimin ekranından ne kadardır spor yaptığıma baktım ardından barfiks demirinden uzaklaştım. Suyumu alıp diz çöktüm. Üç yudumda içtikten sonra kenara bırakıp havluyla yüzümü , boynumu kurulayıp omzuma attım. Ayağa kalkıp ekranı açılıp kapanan telefonumu elime aldım. Abimden mesaj vardı.
Güçlü Şirin : Şirkete gelebilir misin ?
A)Evet B ) A C ) B
İstediğim şıkkı seçebilmem güzeldi. C şıkkını seçtiğime dair mesaj attıktan sonra duş almak için soyunma odasına ilerledim. "Ömür." kulağımda çalmaya devam eden müziğe rağmen Aren'in sesini duyabilmiştim. Kulaklığı çıkarıp "Duş alıp geliyorum." diye seslendim.
Hızlıca duş aldıktan sonra üstümü giyip saçımı kuruttum. Dolaptan çantamı ve kabanımı alıp Aren'in yanına ilerledim. Kaşları çatık telefonuna bakıyordu. İç çekip yanına oturdum. "İyi misin kardeşim ?" elimi koluna koyup tebessüm ettim. Buruk bir gülümseme ile bana bakıp "Her zamanki halim." dediğinde kolundaki elimi eline doğru kaydırıp sıkıca tuttum. "Yanındayım." elimi sıktı. "Ne olursa olsun yanındayım." dedi az da olsa rahatlamış sesiyle. Keşke ruhundaki acıyı alabilseydim. Telefonunu cebine koyup elimi bıraktı , kolunu omzuma attı. "O zaman bizden geriye bir şey kalmazdı." Kaşlarım çatıldı. "Efendim ?"
"Bizi her şeyden korumaya çalışıyorsun , ruhumuzda ki acılarda buna dahil. Ama insanlar dünyaya geldiği andan itibaren sınanmaya başlarlar. Bazıları fizikken bazıları ise ruhen. Bu bir sınav ve biz sadece şükretmeliyiz." Yere baktım. "Biliyorum ama canınızı yakan her şeyi yok etmek istiyorum." saçlarımı hafifçe okşayıp "Sevdiklerimizi korumak isteriz ama bazen elimizden bir şey gelmez." Bu cümleyi sevmiyordum. "Yinede korumalıyım." bileğimdeki tokayı alıp saçımı toplarken mırıldandı. "Bizde seni korumak istiyoruz. Ruhuna gelen her darbeyi söküp almak ama bunu yapamıyoruz. Hemen ben iyiyim adı altında ki masalını okumaya başlama , dinle...Sende ki yarayı kurcalamıyorum en azından Afra kadar ama orada olduğunu biliyorum ve o yarayı sadece açanın kapatabileceğini daha doğrusu o yaranın varlığını açanın kabul ettirebileceğini farkındayım. Ama yinede sorman gereken bazı sorular var Ömür. Seni zorlamayacağım en azından şimdilik bu kurcalama işini Afra'ya bırakacağım."
"İyi bir şey mi dedin kötü mü anlamadım." dedim ağzımın içinde. Güldü "Sanırım bunuda zamanı geldiğinde öğreneceğiz." Bu cümleyide sevmiyordum ama itiraz etmedim. Saçımla işi bittiğinde yüzüne baktım. "İyi veya kötü Aren sadece yanımda olun yeter." Tek korkum buydu , kardeşlerimi kaybedemezdim. Ölmeye razıydım , onların gidişini görmektense. "Çok klasik bir cümle söyleyeceğim ," göz kırptı "Ölürümde seni , sizi bırakmam." Bu yeterdi , bana onlar yeterdi. Yüzümde ki gülümseme ile ayağa kalktım. "Hadi o zaman şirkete gitmeliyiz. Abim bekliyor ve hayır abimler hakkında soru kabul etmiyorum." dedim ve önden çıkışa ilerledim. "Bir tane sorsam ?" dedi arkamdan gelirken. "Hani kurcalama işini Afra'ya bırakmıştın ?" bana yetişip "Bıraktım ama hepsini değil ," abartma istersen dercesine başını salladı "Bir soru hakkı talep ediyorum ," durup kendi arabama ve Aren'in arabasına baktım ardından Aren'in arabasına ilerledim. "Arabanı almayacak mısın ?" dudağım kıvrıldı. "Bugün ihtiyacım olmayacak." Yolcu koltuğuna geçip kapıyı kapattım. Aren'de hemen arkamdan binip motoru çalıştırdı.
"Peki bu günkü planın ne ?" Sabah sekiz gibi spora gideceğimi söylemiştim. Afra'da stüdyoya geçeceğini bugün yapması gereken çekimlerin olduğunu söylemişti. Kaya onunla stüdyoya , Aren'de benimle spora gelmişti. Böylelikle yoğun bir güne başlamıştık. "Önce abimin söyleyeceğini öğrenelim. Sonra baş sağlığına gitmeyi planlıyorum daha doğrusu başsağlığına gidecek birine eşlik etmeyi." saniyelik yüzüme bakmış ardından yola geri dönmüştü. "Bundan emin misin ?" Omuz silktim "Bir yerden başlamam gerekiyor." Bir şey demek istiyordu ama cümlesini toparlayamıyor gibiydi. Aren iyiyim diyeceğim için konuşmadı bende yanlışlıkla onu kırarım diye sormadım. Camdan dışarıyı izlemeye başladım.
Okyanusa adım atmalıydım ki su beni kaldırsın.
Okyanus boğmazdı boğmak isteyen içinde ki tehlikeler ve ansızın ortaya çıkan dev dalgalardı. Sırf içinde bilmediğin tehlikeler var diye sevmekten vazgeçebilir miydim ? Hayır , vazgeçmezdim. Dalgalar veya içinde ki tehlikeler beni boğmak istediğinde çırpınmayacak okyanusun beni kaldıracağına güvenecektim. Çünkü biliyordum okyanus beni kaldırmak için sabırsızlanıyordu fakat bana gelemiyordu. Zaten nasıl gelebilirdi ki ? Nerede görülmüştü okyanusun kalkıp yürüdüğü ? Ben gitmeliydim o sarmalıydı.
Şirkete geldiğimizde Aren arabayı park ederken kapıda Don'u ve yanındaki Alex'i gördüm. Don ona bir şey söylemiş ardından içeri geçmişti. Araçtan inip Alex'in yanına ulaştığımızda başıyla selam verip "Hoş geldiniz , sizi bekliyorlar."
Aren ile bakıştığımızda Türkçe mırıldandı "Sanırım aşağıda işler karışmış." evet , buna fazlasıyla katılıyordum. Asansörün önüne geldiğimizde Alex bir şey isteyip istemediğimizi sormuş hayır cevabından sonra da yanımızdan ayrılmıştı. Asansörü beklerken Aren telefonuna gelen mesajla memnuniyet dolu bir şekilde gülümsedi. "Banada söyle , aşağıda ki gerginliğe katılmadan keyfim yerine gelsin." Ekranı bana çevirdiğinde mesajın okudum. Kaya akşam tavuk sote istediğini söylemişti. "Ben tarife bakarım." Gülerek onayladım. Kaya tavuk soteyi severdi doğru ama daha dün yemişti ve arka arkaya iki gün aynı yemeği yediğinde huya geliyordu. Mesaj aslında Almanya'da ki Suskunlar'ın döndüğünü söylüyordu. Yıllarca beraber yaşadığında bir tavuk sote bile gizli mesaj niteliğinde kullanılabilirdi.
Aren yanımdan ayrılmak için arkasını döndüğünde durdu. "Arabada 'Bundan emin misin ?' deme sebebim ilk adımı atanın senin olman konusunda ki tereddüttümdendi. Fakat bu terettüttüm spor salonunda ki cümlem ile çelişiyor...Yarayı sadece açan kapatabilir demiştim...İncinmenden korktuğum için afallıyorum sanırım...Tamam dürüst olacağım içinde bulunduğum durum bana bile ağır gelirken senin dik durman beni her zaman korkuttu kardeşim. Bir gün düşersen ve yanında olamazsam düşünceside korkumu besliyor...Ve bu da spor salonunda söylediklerimle çelişiyor. Ne demiştim bazen elimizden bir şey gelmez..."sözlerini toplayamıyordu. Aren karışık hissediyordu. Korkuları vardı. Benim gibi. "Sizin hikayenizde biz sadece yan karakter olabiliriz Ömür. Karışmak haddime değil sadece şunu umuyorum umarım yarayı açan seninde bazı şeyleri fark etmeni sağlar. Çünkü buna çok fazla ihtiyacın var." ardından yanımdan ayrıldı. İlk adım veya son adım fark etmezdi eğer iki ruh birbirini seviyorsa yollarında ilk ve son olamazdı. Aren'de bunu en az benim kadar iyi biliyordu ama o bu kadar şanslı olamamıştı değil mi ? Arkasından baktım , benim için endişeleniyor belki de Kaya ve Afra'dan daha çok korkuyordu. Çünkü Aren iki ruhun sevdasında tek kalmıştı.
Asansörün kapısı açıldığında binip altıya bastım. Kapı kapandığında kartımı okutup retina taraması için aynaya döndüm. İsmim kaçıncı katta olduğumuzu gösteren küçük ekranda çıktıktan sonra asansör hareket etti. Bu acil toplantının sebebini az çok tahmin edebiliyordum. Üç gün önce rahmetli olan Owen'ın ölümüydü. Kapılar iki yana açıldığında inip toplantı salonuna doğru ilerledim. Kapının önüne geldiğimde içeriye büyük bir sessizlik hakimdi. Herkes kendi içinde bir şeyleri ölçüp tartıyor gibiydi. Kapı koluna dokunduğumda iki yana doğru açıldı. İçeriye girdiğimde burada değişen hiçbir şeyin olmadığını fark ettim. Odanın ortasında uzun bir masa , sağımda Hayal ve Poyraz'ın bilgisayarlarla dolu odası solumda ise silah odası yer alıyordu. Benim ilgim ise her zamanki gibi masanın arkasında ki duvardaydı. O duvarda herkesin kendine ait bir yeri vardı ve ilk kullandığımız silahlar bulunuyordu. Odaya farklı bir hava katıyor her baktığımda , baktığımızda gülümsememize neden oluyordu. Fakat biri vardı ki ilk kullandığı silahı hala belindeydi. Onun duvarda ki yerinde başka bir anlam taşıyan sniper yer alıyordu.
Bakışlarımı oradan çekip masanın etrafında oturan bedenlere çevirdim. Abim "Hoş geldin." demiş oturmamı işaret etmişti. İlerleyip abimin çaprazında , Kuzgun'un karşısındaki yerime oturdum. "Hoş buldum ," Abime cevap vermiş olsamda mavilerim Kuzgun'un yanında oturan Rüzgar'daydı. O da bana bakıyordu. Ne kadar istemesemde abime saygısızlık olmasın diye gözlerimizin birbiriyle olan dansına son verip abime döndüm. "Sorun ne ? Karadeniz'de gemileriniz mi battı ?"
"Cık Karadeniz'de değil ," Kuzgun'un elinde çay bardağı olmaması bir şeylerin gerçektende yolunda gitmediğini gösteriyordu. "Ama böyle giderse Londra'da ki gemilerimiz batacak." Owen'ın ölümü sektörü fazlasıyla birbirine katmıştı. Daha doğrusu Owen'ı öldüren kişiler. "Tamam ," derin nefes aldım "Şimdi bana kim olayı anlatmak ister ?" Don yüzeysel şekilde bir şeyler anlatmıştı fakat ben şirket işleriyle ilgilenmezdim. O yüzden ayrıntı vermemişti. "James herkesin gözünü boyuyor ," abim ellerini yumruk yaptı "Owen'ı öldürenin yıllar önce katledilen Suskunlar olduğu söylentisi herkesi korkuttu ," ayıp oluyor , söylenti demek "Ama onların katliamında baş rol alan James iti bunu kendi yararına kullanıp herkesi yanına çekiyor." yani kendine kalkan oluşturuyordu tek fark masum değillerdi. Suskunlar listede olanlarla işbirliği yapan kimseyi affetmezdi. Bu da demek oluyordu ki yolumuzdan çekmemiz gereken çok fazla insan vardı. Ablam önüne gelen saçlarını sertçe topladı. "Hisselerimiz üç günde yüzde üç yüz zarara uğradı." Tamam bu çok fazla bir miktardı.
"Tek sorun bu değil ," Hayal'e dikkatli baktım. Çok yorgun görünüyordu. Poyraz'ın da ondan aşağı kalır yanı yoktu. "Üç gündür çok fazla siber saldırıya maruz kaldık. Sistem neredeyse yarım saatte bir uyarı veriyor ," eliyle tavanı işaret etti "Şurada ki uyarı ışıklarının kırmızı rengini görmekten bayılacağım." Poyraz içi gider gibi sevgilisine bakmış ve masanın üzerinde ki elini tutmuştu. "Hayal biraz dinlenmelisin güzelim , ben tek başıma da idare edebilirim." Hayal hiç duraksamadan başını olumsuz olarak salladı. "Saldırılar sorun değil Poyraz. Sistemimiz yapılan saldırıları kolaylıkla def edebiliyor ama her saldırı sonrası sistemde hasar oluşuyor. Çok küçükde olsa bu riski alamayız. Yani her saldırıdan sonra sitemin taranıp tekrardan yazılımının düzeltilmesi gerekiyor. Bu benim için inanın sorun değil. Gözüm kapalı yapıyorum fakat arka arkaya olan bu saldırılar beni fazlasıyla endişelendiriyor ," gözlerini kapattı "Açığımızı bulmaya çalışıyorlar. Suskunların dönüşü bizi fazlasıyla zarar uğratıyor. Ufak bir hatamda sizi kurşuna dizerler." Endişesi bizdik. Arabalarımızda olan takip cihazları Hayal'e bizim nerede ne zaman ne yaptığımızın bilgisini veriyordu. Anladığım kadarıyla sisteme olan saldırılarda takip sistemleri yeterli güce ulaşamıyordu. Daha doğrusu Hayal ve Poyraz'ın dikkatini ikiye bölüyordu. Sistem için uğraşırken aynı zamanda bizim arkamızı kollamaya çalışıyorlardı.
"Birkaç gün sessizliğimizi koruyabiliriz," sesi kalp ritmimle oynarken olduğumuz duruma odaklandığım için bu detayı umursamadım. "En azından deneriz. Bizim sabit bir yerde olmamız sizin de işinizi kolaylaştırır." Poyraz ikizine tebessüm etti "Sende biliyorsun diğer yarım bu pek bir işe yaramaz ," doğru söylüyordu "Bade mesela gününün çoğunu restoranda geçiriyor ama biz restoranın da kameralarını izliyoruz ," ablama baktı "Hastaneninde öyle." Bu normal zamanda onları neredeyse hiç yormazdı. Çünkü tasarladıkları sistem de hastane veya restorana giren herkesin yüzü taranıyor ve sisteme kim olduğu kaydedilip siciline kadar yansıyordu. Yılların getirisiyle bir düzen oturtmuşlardı. "Hastaneyi veya restoranı kapatacak halimizde yok." Hayal arkasına yaslandı. "Benim çok daha iyi bir fikrim var ," Kuzgun boynunu kütletti "James'ı direk ikiye bölüp bu defteri kapatalım." Bana da geliyordu arada James'ı ikiye bölme isteği ama bu kadar kolay olmayacaktı. "Bunu bende düşündüm," başından beri sessizliğini koruyan Bade dirseklerini masaya yaslayıp "Ama bunu yaparsak işler dahada karışır. Kralı alırsak soytarıları kendini kral sanarlar. Bu riski almaya değmez ," tekrar arkasına yaslandı. "En azından şimdilik."
Bade haklıydı. James'ı Suskunların listesinde sona koyma sebeplerimden biride buydu. Ne kadar bu tabiri kullanmayı sevmesemde James kraldı. Yirmi sekiz yıldır gücü elinde tutuyordu. Eğer direk üstekini ortadan kaldırırsak altında ki herkes yerine geçmek için savaşmaya başlardı ama yavaş yavaş ilerlersek sıra James'a geldiğinde onun yerine geçmek isteyen kimse kalmayacaktı. "Ateş bir planın var mı ?" ablam gözleri masada olan abime dönmüştü. "Bir plana ihtiyacımız var. Suskunlar eğer gerçektende geri döndülerse bu iş daha da çığırından çıkar." Abim sıkıntıyla derin nefes aldı. "Suskunlar ister geri dönsün ister dönmesinler Alev , şu an ikinci plandalar ," daha fazla yerinde duramıyormuş gibi ayağa kalktı. "Suskunların katliamından sonra James güç kazanmaya başladı doğru ama bunu tek yapmadı. O günden beri gölgesinde onu koruyup duran biri var. Fakat bunu inkar ediyor ," Sıkıntıyla "Kim olduğunu bilmiyorum. Aylardır bakmadığım taşın altı kalmadı ," aşağı yukarı yürümeye başladı "Ama içimden bir ses yakında ortaya çıkacağını söylüyor ," O sese güven abi çünkü bütün bu karmaşanın sebeplerinden biri saklanan fareyi deliğinden çıkarmak. "Eğer ortaya çıkarsa işte o zaman işler dahada karmaşık hale gelecek." Belki tam tersi olurdu. Kurttan umut kesilmezdi.
Sessiz kalıp onları inceledim. Fakat beni inceleyende vardı. Rüzgar'ın bakışları üzerimdeydi. Kalbim bunu bağırıyordu. Gözlerine bakmak için yanıp tutuşuyordum ama bakarsam anlayacaktı onu da biliyordum. Eskiden anlardı. Beklediğim haber gelene kadar anlamamalıydı. "Peki gerçekten de Suskunlar döndü mü ?" Bade'nin yanında onun gibi sessizliğini korumuş Eser merakla konuşmuştu. Abimin sözlerinin üzerinde kimse durmamıştı. Bu konu onlara yabancı değildi. Belki de ben gelmeden önce bunu konuşuyorlardı. Ya da daha önceden. Abim , ablam ve Kuzgun'un aklında bu konuyla ilgili kurtlar gezerken "Hangi taklit birini öldürür ?" Bade'nin imayla mırıltısı Eser'in gülmesine neden olmuştu. "Bana kalırsa döndüler ," Hayal olasılıkları hesaplamış gibiydi "Nasıl oldu bilmiyorum ama o geceden kurtulmuş olmalılar. Taklit diye düşünmüştüm ama dediğiniz gibi şu zamana kadar hangi taklit bu kadar ileriye gitti ? Kimse bu zamana kadar onların sistemini taklit edemedi. Almanya'da ki korumalar eğer öldürülmüş olsaydı tamam derdim bir mucize olmuş Owen'ı öldürmüşler ama korumaların burnu bile kanamamış. Owen'ın korumalarından hiç bahsetmiyorum bile. Babalarımızın anlattığını hatırlarsınız. Suskunlar asla masumlara saldırmazlar."
"Onlar için çalışanlar nasıl masum olabilir Hayal'im ?" Poyraz babamlar hikayeyi ne zaman anlatsa aynı soruyu yönetiyordu. Ona cevap verende hep annem veya onun annesi olurdu. "Alex'i ne çabuk unuttun kardeşim ? Bizimle çalışmaya başlama sebebi sadece para kazanmaktı." Poyraz'a baktım. Bu aslında ona ilk bakışımdı. Onun farklı biri olduğunu , onun Poyraz olduğunu sessizce kabullendiğim an şimdiydi. Tuhaf bir histi. Çok yakın ama uzak. Eski sayfalardan kopup kapanan kitabın kapağından sızıp yeni satırları yazılan hikayeye dahil olmaktı. Geçmişten şimdiye dönmekti. Bu tehlikeliydi. Poyraz artık sadece Poyraz olmalıydı. Gülerek sohbet ettiğim bazen ikizini anlattığım bazen ise...Masanın altında yumruk olan elim buz tutmuştu. Poyraz ile olan dostluğumuz eski bir hikayeydi. Zihnimde ki kütüphanenin kapısı sertçe çarpıldı. Masaya saçılan kitaplar görünmeyen iplerle binlerce kitabın arasında yerlerine çekildi. Masa tekrardan yabancılaştı. İyi de oldu. Çünkü bu karmaşanın sonu belliydi. Bade'nin , abimin , ablamın belki de Kuzgun'un kitapları da ben istemeden masaya düşecek sayfalar arasında kaybolacaktım. Ama benim buna zamanım yoktu. Zamana ihtiyaçta yoktu. Çünkü herkes kendi tercihini yapmıştı. "Annem gibi konuştun Rüzgar." Duyduğum cümle değildi hafif gülüşümü durduran. Rüzgar ve Poyaz arasında kısa süreli bir göz teması oldu.
Kuzgun konuşmak için hamle yaptığında kapı açıldı. Bakışlar oraya dönerken ben kimin geldiğini ve bana ne haber getirdiğini biliyordum. "Hoş geldin Kaya , gel otur."
"Teşekkür ederim abi , fazla kalmayacağım ," diyen Kaya masanın önünde durmuş ve doğrudan bana bakmıştı. "Hedefimiz Londra'ya gelmek üzere yola çıktı. Ne yapmamızı istersin ?" arkama yaslandım. Herkes tercihini yapmıştı , bende.
"Neyden bahsediyorsun Kaya ?" Ablama bakmak için başımı kaldırdığımda Rüzgar ile saniyelik göz göze gelmiştik. Okyanuslarında ki bakış netti , anlamıştı."Ben söyleyeyim ," dedim sessizliğimi bozup "Şüphelerinde haklısın abi James'ın arkasında ki adam yakın zamanda burada olacak." kaşları çatılmıştı "Bu da ne demek ?" ablam , abime konuşma fırsatı tanımadı. Kaya'ya açıklaması için baktığında gülümsedim. Aylar seni değiştirmemiş Alev Bozkurt. Oysa değiştin sanmıştım. Öfkeni hala sadece ailene gösteriyorsun. "Bende bu sorunun cevabını verebilirim ," ama ben aynıyım abla. Olanın üzerine ekledim. Bu da sizi şaşırtmaz. Ben yerimde saymayı hiç sevemedim. "James'ın arkasında kim olduğunu biliyorum." Ablam hızlıca ayaklanmış mavi gözlerini öfke ve nefret bürümüştü. "Kim ? Kimse hemen öğrenmek istiyorum !" Benim aylarımı aldı Alev Bozkurt.
"Alev otur ," abim derin nefes alıp "Bunu nerden öğrendin Ömür ? Az öncede dedim bunu sır gibi saklıyorlardı. Tek bir ipucu bile yokken nasıl buldun ?" abim sabırla cevap beklerken Kuzgun ablamın bileğini tutmuş ve gözleriyle beklemesini söylemişti. Fakat ablam bunu fark etmemiş gibiydi. "Kimin umurunda Ateş ? O kim ise hemen bulunup yok edilmeli. James daha fazla güç kazanmadan bunun önüne geçmek zorundayız." James çoktan güç kazandı.
"Abla ," Rüzgar saygı duyduklarıyla naif bir sesle konuşurdu. Fakat şimdi uyarı dolu bir sesle ablama seslenmiş "Sakin olmalısın." yine de saygıda kusur etmemişti. Ablam öfkeyle ona döndü. "Bunu tek merak eden benim sanırım." Rüzgar derin nefes alıp ona cevap vermeden gözlerini gözlerimle buluşturmuştu. Ablama saygısızlık etmemek için sustuğunu biliyordum ama ablamın ona olan bakışı benim gerginlik seviyemi aniden yükseltmişti. "Beyler ve bayanlar tansiyonu düşürsek mi ?" Eser araya girip gülümsemişti en azından gülümsemeyi denemişti. "Kaya adamın veya kadının her kimse bilgilerini istiyorum !" Alev Bozkurt'un emri netti. Onun ise yüzü beton misali sert ve ifadesizdi. "Seni ablam olarak görüyorum ama Ömür'ün izni olmadan babamın başına silah dayamış olsalar tek kelime etmem." Göz göze geldiğimizde yüz ifadesi yumuşadı. Bu güven duygusunun tarifi yoktu. Sadece hiç eskimeyecek sayfaları hep ilk günki gibi kalacak , kütüphanenin en değerli eseri gibiydi.
"Ondan patronunmuş gibi bahsediyorsun ," Benim ise hafif tebessümüne karşılık verecek zamanım bile olmadı. Konuşan Bade'ydi. Kapı çalıp , Kaya içeriye ilk adımını attığından bu ana kadar Bade sadece kardeşime bakıyordu. Bu bakış ise tehdit doluydu. "Ömür senin kardeşin değil mi Kaya ?"
"Bade." Eser'in uyarı dolu sesini umursamayan Bade omuz silkti. "Sadece merak ettim." Kalbimin sesi kulaklarımda yankılanıyordu. "Kardeşiyim ,"dedi Kaya tehlikeli bir gülümseme ile "Kardeşim olduğu için yanındayım."
"Ama bu sorumun cevabı değil Kaya ," Bade tehlikeli sularda dolaşıyordu. "Ona bakarsan bizde kardeşiyiz ama onunla patronumuzmuş gibi konuşmuyoruz."
Kaya boynunu kütletip Bade'ye yaklaştı. Elini masaya koyup öne eğildi. "Sen gerçektende kardeşi olduğunu düşünüyor musun ?" ve o an herkes nefesini tuttu. "Gerçekten de bunu düşünüyor olamazsın öyle değil mi Kor? Çünkü kardeş dediğin aylarca arayıp sormazlık yapmaz veya kardeş dediğin kardeşine sırt çevirmez ," yüzüne doğru eğildi "Söylesene Bade Kor biz seninle aynı bulvarda olabilir miyiz ?" başını iki yana sallayıp geri çekildi "Sen kimsenin ayağına gitmemeye devam et ben kardeşim dediğim kadının ayağınada giderim onun uğruna ölürümde ," ablama baktı "Ve sadece ondan emir alırım. İster emrinde çalışan bir koruma diye görün isterseniz başka bir şey umurumda değil. Ömür'e dokunmayın yeter. Çünkü ona dokunursanız kim olduğunuzu umursamam. Kardeşime zarar vermenize müsaade etmem." Bakışları o cümlede 'daha fazla' kelimelerininde olduğunu bağırıyordu. Gerilen sinirlerim un ufak olurken bütün kötü enerjim bedenimi terk etmişti. Bade keyifle dudaklarını aralamıştı ki sustu. Yüzünde ki gülümseme yavaşça kayboldu ve yerinde dikleşti. Çünkü abisi ile göz göze geldi. Kardeşinin elini sıcak sudan soğuğa sokturmayıp ne yaparsa yapsın onu affeden Rüzgar kardeşine düşmanına bakar gibi bakıyordu. Bade'nin hassas noktası abileriydi ve Bade haddini aştığını çok geç anladı.
"Tamam yeter bu kadar ," Kuzgun sertçe ayağa kalkmış "Kesin sesinizi. Alev öfken ile hareket etmenin bedelini daha kaç kez ödemen gerekiyor ? Bade senin karşında eğitim verdiğin adamlar yok. İşler yeterince sarpa sarmışken içimizde çıkan savaşla uğraşamam !" abime döndü "Kardeşini dinleyeceksen soru sor eğer sende Alev gibi emir kipi kullanmak gibi bir hata yaparsan karşında beni bulursun ," elini masaya vurdu "James bizi yok etmek için çevresinde kim var kim yoksa kendi yanına çekiyor. Suskunların dönüşü ona zarar vermesi gerekirken bize zarar veriyor. Zekanızı kullanın ve bir plan yapın eğer yapamıyorsanız çenenizi kapalı tutun. Boş konuşmalarınız yeterince canımı sıktı."
Tek çıt çıkmadı. Kuzgun kısa , net ve sert konuşmuştu. Ablamla göz teması kurmaktan da kaçınıyordu. Onun hassas noktalarından biri de bendim ve bu saçma olay onu fazlasıyla öfkelendirmişti."Onu nereden tanıyorsun Ömür ?Lütfen anlatır mısın ?" abimin sesi yorgun çıkmıştı. Kalktığı sandalyeye otururken şakaklarını ovdu. Ablama da oturmasını işaret etmeyi ihmal etmemişti. Ablam Kuzgun'a baksada o ona bakmamış en sonunda sessizce yerine oturmuştu. Ayakta kalan sadece Kuzgun ve Kayaydı. "Nerden tanıdığım faslı çok uzun ," dedim sanki az önce patlamak için geri saymıyormuş gibi sakince "Ama size yardım edebilirim ," Kuzgun gözlerime baktığında cümlemi değiştirdim "Bize yardım edebilirim."
"Seni dinliyorum kardeşim." abimden duyduğum her kardeşim kelimesi benim için paha biçilemezdi yani en azından eskiden öyleydi. "Kısa ve net konuşacağım. Suskunlar geri geldiyse eğer James yanına çektiklerine ben sizi korurum imajı vermek isteyecek ve bunuda bizimle yapacaktır. Depolar hızlıca tahliye edilip daha güvenli yerlere taşınmalı , gemi sevkiyatlarının saatleri ve tarihleri değişmeli. Korumalar bilgilendirilip daha sıkı tedbir alınmalı. Ve siber saldırılar da sistemi her defasında taramak ve oluşan ufak hasarları düzeltmek yerine bırakıp üç saldırıdan sonra düzeltin. Bu onlara pes ediyorlar izlenimi verecek ve sistemimize girebileceklerini sanıp daha çok uğraşmaya başlayacaklardır. Bizim dikkatimizi dağıtmaya çalışırken biz onlarınkini dağıtacağız."
Abim söylediklerimi tartıyordu ama yüz ifadesi tanıdıktı. Bana olan inancı yerli yerindeydi. Benim ise ona karşı hissettiğim güven kaybolmuştu. Doğru kelime bu değildi. Evinden kovulmuş , hayır evinde otururken birileri duvarlarını yağmalamaya başlamış ama sen hiçbir şey yapamamış gibi bir histi. Bu yüzden görmezden geldim. Anlamamış , fark etmemiş gibi. Bunun artık benim için anlamı yoktu. "Demem o ki bu işi bana bırakırsanız , James'ın kurduğu masaya Bozkurt'u da , Yılan'ı da ," Rüzgar'a baktım "Kor'u da sokar , o masayı başlarına yıkmanızı sağlarım. Bütün dengeleri bozar ve lehimize tekrar kurarım." Kor , Kuzgun ve Bozkurt farklı çalışırdı. Aynı çatının altında olsakta her şeyimiz bir o kadar farklıydı. Birinin kuralı diğerinkiyle çakışırdı. Fakat burada demek istediğimi anlamışlardı. Amacım kurallarımız değildi. Limanımızda yüzen atıkları temizlemekti. Bir süre idare edebilirdik.
Bir kere daha sessizlik oldu ama bu seferki ölüm kadar keskindi. Benim ise sabrım tükenmek üzereydi. Yine de bekledim , abimin düşünmesini , ablamın olasılıkları hesaplamasını. Fakat Kuzgun daha fazla zaman kaybetmek istememişti. "Ben onay veriyorum." Çünkü biliyordu bana ne kadar çabuk kararlarını söylerlerse o kadar çabuk yıkıp geçebilirdim. Abim Kuzgun'a bakmış ardından bana dönüp "Onay veriyorum." demişti. Ablama baktım. Derin nefes alıp "Onay veriyorum." Ve bütün gözler telefonuna bakan Kor'a döndü. Poyraz koluyla Rüzgar'ın kolunu ittirdiğinde Rüzgar kaşlarını çatıp telefonunu masaya bıraktı. "Bana neden bakıyorsunuz ?" Abim sıkıntıyla "Onayın var mı Kor ?" demişti. Rüzgar ise güldü. "Bu masada hepiniz sözlerine itiraz edebilirsiniz ama ben etmem ,"okyanusları okyanuslarıma değdi "Yolun ne olursa olsun , iyi veya kötü , yaşam veya ölüm sözlerin sözlerimdir ," herkese son kez bakıp ben nefesimi tutmuşken ayağa kalktı "Ömür'ün sözünün üzerine söz söylemem. Korlar her zaman onun dediğini yapacak ve onun yolunda olacaktır." Ardından yine saygıda kusur etmeyip başıyla selam vermiş toplantı salonundan ayrılmıştı.
Umut. Dört harf iki bedene denk geliyordu.
Rüzgar benim kalbimin sadece ritmini değiştirmiyor , orada olduğunu hatırlamamı sağlıyordu. "Kardeşim ," Kaya seslenmeseydi boş sandalyeye bakmaya devam ederdim. "Ne yapmamızı istiyorsun ?" ellerimi yumruk yapıp açtım. "Attığı her adımı bana bildirin ve eğer bana haber getirmeye zamanınız olmadan ters bir şey yaparsa , haber değil kalbini getirin ," Kaya herkesle son kez göz teması kurmuş ve çocukluğumuzdan kalma bir alışkanlıkla elini kalbine koymuştu. Tebessüm ettim. Bu son nefesimi versem de seninleyim demekti. Rüzgar kalbimin ritmini değiştiriyor ve orada olduğunu bana hatırlatıyordu doğruydu fakat kardeşlerim olmasaydı ritmini değiştirebileceği bir kalbimde olmazdı. Kaya'da salondan ayrıldığında söyleyecekleri bir şey var mı diye bekledim ama sessizdiler. "Tamam ," ayağa kalktım "Bana müsaade ," kapıya doğru yürürken durup Bade'ye baktım "Öfkende haklı olduğun için tek kelime etmedim ama bir yere kadar. O bir yere de geldiğimizi farkındasındır. O yüzden Bade Kor sakın kardeşlerime bulaşma. Sende çok iyi bilirsin ki her şeye tahammülüm vardır ama onlara değen tek nefese bile tahammül edemem. Sınırlarımı bugün aştım ikincisi olmaz. Sözlerin veya gözlerin onlara can yakacak şekilde değerse seni kendi ateşinde yakarım." ardından bende salondan çıktım.
Bade'ye bir yere kadar hak veriyordum hatta ablamada ama işte sadece bir yere kadardı. Aren , Kaya , Afra'yı asansörün önünde yakaladım. Yanlarına vardığımda giriş katına inen asansöre bakmış Afra'ya dönmüştüm. "Arda , Rüzgar'ın yanına mı gitti ?" başıyla onaylayıp "Evet , sen iyi misin ?" demiş ve sağ elimi tutmuştu. Gülümseyip elini sıktım "Kaya iyiyse iyiyim." dedim mırıldanarak ve alttan alttan Kaya'nın gözlerine baktım. "Turp gibiyim ben ," göz kırptı "Bade'ye hak veriyorum fakat kardeşliğime laf söylemesine sessiz kalamazdım." omuz silkti. Aren kollarını göğsünde bağlayıp çatık kaşlarıyla "Haksız değil doğru ama abartmış."
"Hepimiz aynı fikirde olduğumuza göre şirinlik yapmayı bir kenara koyabilirim." dedim alttan bakmaya bir son verip. "Zaten yakışmıyor." diye ağzının içinde konuşan Afra'nın elini bırakıp yavaşça koluna vurdum. "Sen sus ," dedim dudağımda ki tebessümle ardından asansörü çağırdım. "Abimler depoları taşıyacaklar onları uzaktan izleyin."
"Buna gerek var mı Alya ?" Afra söylediğimden memnun olmamıştı. "Abinden bahsediyoruz sen veya biz ne kadar iyi olursak olalım abin anlar ve bu onu istese de istemese de incitir. Ateş abi en iyisidir sen gücünü göstermeye çalışırken onun gücüne gölge düşürmek sence mantıklı mı ?" haklıydı ama içimden geri çekilmek gelmiyordu. "Ben kimseye gücümü göstermeye çalışmıyorum Afra , kim olduğumu anlasınlar istiyorum ," sizin için. İç çekip "Bir şey olmaz." dedim. Afra tekrar itiraz etti. "Çok şey olur kardeşim farkında değilsin ama abinlere olan kırgınlığın onları ezip geçmeye itiyor seni. Onları düşmanların gibi yenmek istiyor ve ," gözlerini kapatıp derin nefes aldı "Ömür abinleri düşmanın olarak göremezsin." Kaşlarım çatıldı "Öyle bir şey yapmıyorum ," Kaya ve Aren' dönüp "Öyle bir şey yapmıyorum." dedim beni onaylamaları için ama onaylamadılar. Kaya da Aren de sessiz kalmayı seçti. "Kardeşim ," Afra bir kez daha elimi tuttu tek fark bu sefer ellerimin buz gibi olmasıydı. "Girdiğimiz savaşta abinler düşmanımız değil. Kırgınlığını böyle yansıtırsan düşmanlarına karşı kazanırsın ama kazandığın şey zafer olmaz." Üzerime çöken kara bulutlar gözlerimi kör etti ve kabul ettim. "Tamam...onları izlemeyin." kapıları açılan asansöre bindim. "Ömür kırıldın mı ?" diyen Aren kapı kapanmasın diye elini koydu.
Kırılmamıştım hissetmem gereken bir şey var mıydı bilmiyordum. "Sanmıyorum ," omuz silktim "Hissetmeyi bırakalı bir süre oldu." Aren bir şey dememiş daha doğrusu diyememişti. Elini indirdiğinde kapılar kapandı. Asansör hareket ettiğinde sırtımı cama yasladım. Ellerimi saçımdan geçirip gözlerimi kapattım. Boştu , tamamen boştu. Çok şey hissetmiş daha sonra ise vazgeçmiştim...Hissetmekten vaz geçmiştim. Asansör durduğunda dikleşip güneş gözlüğümü taktım ve kapılar açıldığında dik ve emin adımlarla şirketten çıktım.
Tamam kendime itirafta bulunacaktım.
Suskunların merkezinde teçhizat odasına aslında birkaç dakika da olsa dinlenebilmek için gitmiştim. Soran olursa diye de Don'u bahane edecektim. Birkaç dakika yeterdi bana ama bahanem gerçeğe dönmüş Don'u beklemeye başlamıştım. Şimdi ise bahanelerin arkasına sığınmadan , soran olursa diye düşünmeden dinlenmek istiyordum. Acele ediyordum çünkü zihnim kendini korumaya , dakikalar önce içime düşen sıkıntıyı ört pas etmeye çalışıyordu. Buna izin vermek istemedim belki de bu sıkıntıyı bahanem olarak kullanmak istedim. Bilmiyordum , bu kelimeden nefret ediyordum ama bilmiyordum. Belki de bilinmezlikten nefret ettiğim için içimde ki sıkıntı kök salıyordu. Bunu kurutmam ve yok etmem gerekiyordu. Fakat bunu yapamıyordum , yapacak birine mi ihtiyacım vardı ? Ama ben kimseden yardımda isteyemezdim. Kökler toprağa daha sıkı tutundu. Kimseden yardım isteyemezdim ama...biri bana yardım edebilir miydi ?
Biri ben anlayabilir miydi ?
Okyanusa doğru ilerlerken beni fark etti ve Arda'nın ona anlattıklarını duymayı bıraktı. Çok hafif kaşları çatıldı bu ise benim dudağımın hafifçe kıvrılmasına yetti. Gözlerimi kapatan güneş gözlüğünden hoşlanmamıştı gerçi hiçbir zaman sevmemişti. Rüzgar yanında olduğumda okyanuslarıma bakamadığı her an kaşlarını çatardı. İçimde bir şeylerin kıpırdadığını hissettim. Tüylerim diken diken olduğunda yanlarına varmıştım. Evimin duvarları yeniden inşa edilmeye başladı. Arda , Rüzgar'ın onu dinlemediğini fark ettiğinde arkasını döndü. Kaşları havaya kalktı ve hızlıca toparlandı. "Alya ," yandan Rüzgar'a bakmış ve tekrar bana dönüp "Nasılsın ?" birazdan daha iyi olurdum. "Bu faslı geçemedik mi Arda ? Her karşılaştığımızda yabancılar gibi nasılsın mı diyeceğiz ? Yoksa artık bana yabancı mısın ?" Rahatlamış gibi derin nefes aldı "Bunu söylemene ne kadar sevindiğimi bilemezsin." kollarımı göğsümde bağladım "Benim söylememi beklemenize gerek var mı ? Bunu da anlamıyorum." Afalladı. "Uzun zaman oldu-"
"Aylarca birbirimizi görmedik diye yıllarca geçirdiğimiz güzel anları unuttunuz mu yani ? Sanırım sorun bende." dedim ve güneş gözlüğümü çıkarıp yanından geçtim. Yolcu koltuğunun kapısını açıp bindim. Kemerimi taktıktan sonra torpidoyu açıp orayı karıştırmaya başladım. Fakat aradığımı bulamıyordum ve bu beni dahada germeye başlamıştı. Her şeyi dökmüştüm. Kaç dakika geçti bilmiyorum ama kapı açıldı ve Rüzgar bindi. Kucağıma yığdığım eşyaları torpidoya geri koymaya başladığımda burnum sızlamıştı. Kokusunu gerçekten çok özlemiştim. Rüzgar'ı özlemiştim. Çok özlemiştim...
Torpidoya eşyaları yerleştirmeye devam ederken görüş alanıma eli girdi. Durdum ve elinde tuttuğu yüzüğe baktım. O an bütün gerginliğim bu kez uzun bir süre geri gelmemek üzere uçup gitti ve aylarca hiç gülümsemediğim gibi gülümsedim. "Yüzüğüm ," buz gibi olan ellerimle hızlıca yüzüğü tuttuğu elini tuttum ve avucunda ki yüzüğü sağ elime aldım ama elini tutmayı da bırakmadım. Çekmezdi zaten. Çekmeyecekti. Çekmezdi. "Biliyordum kaybolmadığını." Siyah sade bir yüzüktü , hiçbir özelliği yoktu ama benim için çok önemliydi. Lise birdeyken okulca yapılan gezide çift yüzüğü olarak almıştım. Üzerinden çok uzun zaman geçmişti ama hala duruyordu ve ayrıldığımız o zamana kadar da parmağımda kalmıştı. Ayrıldığımızda da çıkarmamıştım. O gün konuşmak için her zaman gittiğimiz deniz kenarına gitmiştik. Arabadayken parmağımın yara olduğunu fark etmiştim ve yüzüğü çıkarıp Rüzgar'a vermiştim. O ise bunu yaptığımda...yıkılmıştı. O an anlamamıştım çünkü daha önce de yapmıştım. Parmaklarım sık sık yara olurdu , hareketli olduğum içinde cebime koyarsam kaybederdim. Bu sebeple hep Rüzgar'a verirdim. Ama o gün çıkardığımda yüz ifadesi...çok kötüydü.
"Böyle değerli bir şeyi nasıl kaybedebilirim ?" yanlış anlaşılmıştım ya da Rüzgar beni kaybettiğini düşünecek kadar kaybolmuştu. Benim gibi. Onu kaybettiğimi düşündüğüm gibi. Sadece yanlış anlaşılmış olmayı diledim ve okyanuslarına baktım. "Kaybettiğini düşünmedim. Düşmanlarınla yüzleşeceğin zaman onu yanında taşımadığını biliyorum ama yanından ayırmak da istemediğini de biliyorum. O yüzden onların yanına giderken arabanda bırakıyorsun. Torpidoda göremeyince bir şey olduğunu sandım ," yüzüğü ait olduğu yere işaret parmağıma taktım. "Bu yüzük kaybolursa benden daha çok seni üzerdi ," öyle değil mi Rüzgar ? Birleşik olan ellerimize bakarak mırıldandım. Elini çekmemişti. "Üzülmeni istemiyorum , yeterince üzüldün." Kasıldı ama konuşamadı ve ben istemesemde yavaşça elini bırakıp arabayı çalıştırmasını bekledim. Beni izlemiş sözlerimin altında yatan anlamı anlamaya çalışmış ve bunu çok kısa sürede yapmıştı. Mutlu olmam için en büyük sebeplerden biri buydu , o hala beni okuyabiliyordu. Ama şu an içimde kıyıda köşede yaşama tutunmaya çalışan küçük çocuğun içi buruktu.
Arabayı çalıştırıp otoparkı arkamızda bıraktığımızda geçtiğimiz sokakları izledim. Çünkü konuşacak gücü kendimde bulamıyordum. Güçsüz olmaktan nefret ederken onun yanında güçsüz olmayı seviyordum çünkü dinlenebileceğim tek yer burasıydı. Başka hiçbir yer yoktu. Kardeşlerimin yanında güçlü olmalıydım , sokakta güçlü olmalıydım , Suskunların yanında güçlü olmalıydım , evimde bile güçlü olmalıydım ama burada değil. Burada dinlenebilirdim. Burada dinlenebilirdim. Hala öyleydi değil mi ? Hala burada , yanında dinlenebilirdim değil mi ? "Kavga mı ettiniz ?" sessiz kaldım " Etmediniz aksine etmek isterdin ," bakışlarım ellerime düştü "Sana bir şey söylediler ve sen de onlara hak verdin ama bir şeyler ters gitti ," yutkundum "Ömür...kırıldın mı ?" yavaşça başımı iki yana salladım "Hayır , kırılmadın çünkü ," bu sefer yutkunan oydu "Nasıl hissetmen gerektiğini bilmiyorsun...öyle değil mi ?"
Ağlayabilirdim ama tek damla düşmedi ben onu da kaybetmiştim. Ama gülümsedim ve omuzlarımı dikleştirme gereği duymadan yüzüne döndüm."Teşekkür ederim..." beni anladığın için , yıllarım olduğun için , sana gelmeme değdiğin için , gözlerinde ki çaresizliği görmeme izin verdiğin için , beni başına her ne geldiyse her gün daha çok sevdiğin için teşekkür ederim. "Asıl ," sesi içine kaçmış gibiydi. Rüzgar çok çaresizdi...Rüzgar çok mahçupdu...Rüzgar çok acı çekiyordu..."Asıl ben teşekkür ederim ," Okyanuslarını duydum ama dudaklarından çıkacak birkaç kelimeye de ihtiyacım vardı. Bunu hissetti ve devam etti. "Asansörün kapısı kapanmadan ne demiştim hatırlıyorsun değil mi ?" elbette hatırlıyordum "Ben gelemedim oysa giden de bendim ," acı acı güldü "Kalan sendin ama gelende sensin ," kırmızı ışıkta durduğunda direksiyonu sıktı "Geldiğin için değildi teşekkürüm ," biliyorum "Ben...üzgün olan ben miyim yoksa gülerek acı çeken sen misin Ömür'üm ?"
O an her şey bitti.
Tek bir Ömür'üm deyişi her şeyi bitirdi.
Yaşama tutunmaya çalışan içimde ki çocuk kendine bir ev buldu. İçi huzur ile doluydu.
"Önemi yok." dedim gerçekten mutluluk ile gülümserken. Gülümsememde kaybolmak istermiş gibi derin derin baktı ama okyanuslarında hala acı vardı. Okyanuslarında suçluluk hissi vardı. "Önemi var...Gülüşlerinin , dik duran omuzlarının arkasına sakladığın her bir acı her bir hayal kırıklığı hepsinin çok fazla önemi var." başımı iki yana salladım. "Rüzgar...ben seni suçlamıyorum çünkü sebebin var biliyorum ," direksiyonu sıkan elinin üzerine elimi koydum "Buradayım seni iyileştireceğim." Bu sefer başını hayır dercesine sallayan oydu. "Sen benim yara bandım olamazsın ," nefesimi tuttum "Yaramı kapatmak için kendinden taviz veremezsin."
"Bu söylediklerinden artık hiç dinlenemeyeceğimi mi anlamalıyım ?" kaşları çatıldı ve hızlıca itiraz etmek için dudaklarını araladığında müsaade etmeden konuştum. "Her zaman yaptığımız şeyi yapalım. Yan yana beraber savaşalım. Yan yana duran okyanuslarımız yara bandına gerek kalmadan birbirlerine iyi gelsin...Rüzgar sen ne dersen de , ben seni iyileştireceğim. Ve ben ne kadar gülüp , dik dursam da sen arkasına sakladıklarıma ulaşmaya çalışacaksın ama ikimizde biliyoruz. Bana sorarsan anlatamam çünkü hissetmeyi bıraktım. Sana sorsam anlatmak için yanıp tutuşsanda nasıl anlatacağını bilemeyecek kadar çaresizsin. Senin çaresizliğinin çaresi benim , benim suskunluğumu anlayanda sensin ," burnumun sızladığını hissettim "Bizim bizden başka çaremiz yok Kor. Ben senin çaresizliğini dinleyeceğim sen suskunluğumu anlayıp bana anlatacak hislerime vurduğum prangaları açacaksın...İkimizde biliyoruz ki yaşadıklarımız , bu durumda olmamıza sebep olanlar tek bir soruyla , birkaç cümleyle çözülecek şeyler değil. Eğer olsaydı zaten bu durumda olmazdık. Biz yan yana olursak iyileşiriz ayrı olursak hissizleşir kendi ateşimizle yanarız ," gözlerimi birkaç kez kapatıp açtım "Senin ateşinin kaynağı benim ve yanmana izin vermem."
Dinledi ; sanki sevdiği bir masalı dinlercesine her bir kelimemle daha da mutlu olarak dinledi. Gözlerinde yeşerip toprağa sıkıca tutunan çaresizliğin bir yaprağı yere düştü , kuruyup kayboldu. "Kabul edecek misin ?" ben nasıl onun çaresizliğinden bir yaprak koparttıysam o da aynısını yapmak istiyordu. "Eskisi gibi dinlenmek isteyecek ," tek fark benim çaresizliğim yoktu. "Kendinle savaşmayı bırakacak ," O okyanusun ortasına geceleri de büyüyecek çiçeği dikmek istiyordu. "Anlayamadığın orada olduğunu bile bilmediğin çaresizliği yok etmeme izin verecek...orada olduğunu kabul edecek misin ?"
Sanki bunca zaman bütün umudunu kaybetmiş geriye kalan son umut tohumunun üzerine siper olmuş ve benim için saklamıştı.
"Yine yapıyorsun ,"sesi değişmişti. "Kendine zarar vereceksin." hızlıca bileğime baktım. Sağ bileğim kaşımaktan kıpkırmızı olmuştu. Ne zaman yaptığımı bile fark etmemiştim. Ellerimi yumruk yaptım. Alerjim vardı ve ne zaman tutacağı belli olmuyordu bazen de alerjiye gerek kalmadan kendim yapıyordum. "Biliyorsun bazen fark etmeden yapı-"nefesim de cümlem gibi yarım kaldı. Yumruk yaptığım ellerimi nazikçe tuttu ve yavaşça açtı. Bir eliyle ellerimi tutarken diğer eliyle kızarmış bileğime torpidodan çıkardığı kolanyağını sürdü. Nefes al , sadece nefes al. İç sesim güzel diyordu doğru diyordu da nasıl yapacaktım onu unutmuştum.
Dikkatle bileğimle ilgilendikten sonra yüzüme baktı ve önce kaşları çatıldı daha sonra gülümseyip işaret parmağıyla burnuma iki kez hafifçe vurdu. "Sen doktorsun nefes nasıl alınır unutmuş olamazsın." Derin nefes alıp akciğerlerimin bayram etmesini sağlamış ve cevabımı vermiştim. "Burnumun dibinden çekilmezsen sen de avukat olarak güzel bir davayla karşılaşacaksın." Çarpılmış gibi geri kaçtığında başını cama vurdu. "Hay ben böyle işi-"kahkaham arabayı doldururken acıyan başını unutmuş olacak ki gülüşümü izlemeye başladı. Ben güldüm o izledi o izlediği için mutluluğum arttı. Yavaş yavaş sakinleştiğimde onun gülümsemesi de benim gülümsemem de bizi terk etmedi.
Başımı hafifçe omzuma doğru yatırdım. Sakladığı umudu bana uzattı okyanusları ve ben onu sıkıca tuttum. "Seninle dinleneceğim Kor. Seninle kendimi dinlemeyi de öğreneceğim ," başımı olumlu olarak hafifçe salladım.
"Kabul edeceğim."
🎭
Dip Not = Yukarıda ki Rüzgar - Ömür konuşmasını aklınızda bir yerlere not etmenizi tavsiye ederim :)
🎭
✨️Duyurular için hesabımı ve yeni bölümlerden alıntı için Okyanusdan_kor'a Instagram sayfasını takip edip bana ulaşabilirsiniz 🫣
✨️Bölümler hakkında yorum yapmayı ve burada olduğunuzu anlamam için de yıldıza basmayı unutmayın.
Dolunay'ın öfkesi sizden uzak , yıldızların gülüşü yolunuzu aydınlatsın.
Yeni bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın ve gölgeler de kalın.
🎭
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 219 Okunma |
67 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |