

“Sadece bana bak.
Senin için
İyileşmeyi kabul edeceğim.”
Her gerçek her yerde söylenmezdi. Söylenenler sinirini bozsa da kendi düşünceni saklaman gerekirdi. Fikir özgürlüğü her insanın vardı fakat insanlar bunu anlamazdı. O yüzden susmak ve yapmak istediğin şeyi gizliden yapman gerekirdi. Buna sessiz çoğunluk denirdi. Suskunlarda yirmi sekiz yıl önce böyle doğmuştu. Önce anlatmaya çalışmışlardı. Bizi kafese koyamazsınız , bizim fikirlerimize de saygı duymak zorundasınız denmişti ama karşılığında alınan tek cevap alayla gülen yüzlerdi. Sessiz çığlık atmışlardı bazen ise çığlıkları cihanda yankılanmıştı. Zulüm etmişlerdi , kimse dur dememişti. Çocuk görmüş yan gözle bakmışlardı. Gülen kadın görmüş ğülümsemesi bana ait olsun denmişti. Birden fazla çiçeği soldurmuşlardı. Öldürülmüşlerdi ve seyirci koltukları doluydu.
Zalimler hüküm sürmeyi severdi. Emir vermek onları mutlu ederdi. Kral olmak güzeldi. Herkese diz çöktürmek en iyisi derlerdi. Masaları donatılır sokakta yaşayanlar ise şehrin soğuğunu sevmek zorunda kalırdı. Aralarından birinin uyanmak üzere olan isyanın başı olacağını bilmeden ağızlarını doldura doldura yemek yer içki içerlerdi.
Sonra bir gün uyuyan uyandı. O masada oturmaya devam etti. Yavaş yavaş truva atı misali her şeyi öğrendi. Gecelerce hesapladı. Herkese nasıl ulaşabilirdi ? O masada oturanların sakladıklarını da duymalıydı. Bunun tek yolu da evlerine kadar girmekti. Sokakta adım attıklarında o adımın sesini duymalıydı. Bunun tek yolunda sokaklarda yaşamaktı. Silah ateşlendiğinde bilmeliydi. Bunun da tek yolu yanından ayırmadığı güvenceleri olan adamlarının arasında yaşamaktı.
Ve Suskunlar uyandı. Kötülüğün ezdiği şehirde , zulme uğrayanlar şehrin soğuğunu sevmek zorunda kalmadı.
“Ömür ,”gözlerimi kırpıp Rüzgar’a döndüm “Daldın ,” kaşları çatıktı. Sessinde tereddüt mü vardı ? Gözleri mi titriyordu ? Çelişki miydi ? Endişe mi ? Korkuyordu. Rüzgar Kor korkuyordu. Hem de çok fazla korkuyordu. Onun en büyük korkusu bendim ve şimdi buradayken gitmemden korkuyordu. Kalbimin sızladığını hissettim. Dudaklarını araladı ama ondan önce davrandım. Kabul etmiştim sonuçta. “Rüzgar...senden intikam alacağımı mı düşünüyorsun ?” sözlerim dudaklarımdan çıktığında beni yakıp kavurmuştu ama onun için daha beteri olmuştu. Rüzgar gözü kapalı bile sürebileceği arabanın gazıyla firenin yerini karıştırmıştı , sorum onu yok etmişti. Arkada ki arabalar kornaya basarken arabayı kenara çekmişti. Dudaklarımı birbirine bastırdım. Çıt çıkmazken Rüzgar kolunu direksiyonun üzerine koymuş anlını koluna yaslamıştı. "Iskalamıyorsun , her zaman ki gibi," bu gülümseme çaresizlik kokuyordu. “Buraya geleceğini duyduğumda ,” kesik bir nefes aldı “Ne yapacağımı bilemedim. Ben...”devam edemedi. Ne diyeceğini bilmiyordu. “Sorun yok ,”dedim mırıldanarak. “Ben seni anlıyorum ama hayır Rüzgar...Ben o aylarda-“ başını kaldırdı. Gözlerinde ki ifadeyi görünce onu teselli etmem değil kelimeleri bir araya getiremeyecek olsada dinlemem gerektiğini anlamıştım. “Ne yaptığımı biliyordun , attığım her adımı her şeyi biliyordun. İstesen sebebini öğrenirdin ama yapmadın. Ömür'üm sen kör ve sağır oldun...Attığın adımları hesaplarken , nedenine bakmadın. Benden duymak istedin...Ben ise ,” ellerini sıktı “Senin geleceğini duyduğumda tekrar kaçıp saklanmak istedim,” canım yandı ama belli etmedim. “Ne anlatacağım , nasıl yapacağım , ben...yüzüne nasıl bakacağım,” gözlerime bakmıyordu , o gün verdiği savaşı tekrar veriyordu. “Diyelim ki bir mucize oldu baktım , orada ne göreceğim ? Gördüğüm şey...beni öldürecek. Okyanuslarında yaşam kaldı mı ki beni affetmesini isteyeceğim ? Ben bunu nası-“durdu. Çünkü gördü. Anlayışla bakan okyanuslarımda kendini buldu.
“Mucize oldu Kor. Bakıyorsun gözlerime , hissettiklerini hissediyorum ,” başımı hafifçe iki yana salladım “Rüzgar ben seni affetmeyeceğim ,”gözleri titredi “Çünkü sen affedilecek hiçbir şey yapmadın. Gittin doğru ama geldiğin yer neresiydi Rüzgar ? Söylesene , bu şehre abimler burada olduğu için mi yoksa beni tanıdığın , bu şehre geleceğimi bildiğin için mi geldin ? “
“O zaman burada ki şirket zor durumdaydı. Davalar vardı ben de düşündüm ki-“sesi giderek kısılmıştı “Ne olursa olsun buraya geleceğimi biliyordun. Çünkü ben bu şehrin soğuğunu bile seviyorum. Eğer söylediğin gibi kaçsaydın buraya gelmezdin. Almanya’da ki şirketin buradan daha da sorunlu olduğunu biliyorsun. Neredeyse her ay mahkemelik oluyoruz. Eğer zor bir durumdaydı dersen Londra’ya değil de oraya gitmen gerekirdi. Ama sen benim geleceğim şehri seçtin. Sen benden kaçmadın Rüzgar. Bir sebepten benden uzağa benim sevdiğim şehre geldin ,” elini tuttum. Her sözüm kalbini sarıyordu ama benim elim korkuyla eline değiyordu. Çekmezdi değil mi ? “Sen Kor , Ömür'üm dediğin kadından kaçamazsın. Yoksa nasıl yaşarsın ?” Çekmedi.
Gözleri sıkıca tutuğum elindeyken derince nefes aldı. İçi gidiyordu sanki , çekmezdi. “Bana bakar mısın Rüzgar ?” ikiletmeden okyanuslarına bakmama izin verdi. Beni dinliyordu. Lisede ki o çocuk gibi. Üniversitede ki gibi. Annemin yanında ki gibi. Sinema salonunda ki gibi. Evimizde ki gibi. Bizmişiz gibi. Biz olmuşuz gibi. Eskiyi yeni ile değişmiş gibi. “Gözlerinde ki ifade minnet mi umarım öyle değildir.” Omuz silkti çocuk gibi. Elimi nazikçe sıktı ve bırakmak istemiyormuş gibi avcumun içini okşadı. “Senin de gözlerinde anlayış vardı ben bir şey diyor muyum ?” bu adam çok değil birkaç gün önce Corc Black’in canını almıştı. Şimdi ise çocuktan farksızdı. Benim yanımda , eskisi gibi. Sende sanki çok masumsun ? Duman , Suskunlar falan tanıdık geldi mi ? “Ne oldu kaşlarını çattın ?” boğazımı temizleyip sır veriyormuş gibi mırıldandım “İç sesim bana laf soktu da.” Rüzgar kahkaha attığında gülüşünü izledim. Eskisi gibi. “Benimki de yapıyor arada.” Arkama yaslandım ve elimi kendime çektim. Onun çekmesinden korkan yanım bunu benden izin istemeden yapmıştı. “Hadi gidelim kaldık burada.” bir elime bir yüzüme baktı ardından dudaklarını hafifçe büzüp arabayı çalıştırdı. Çaktırmadan gülüp pencereden dışarıya baktım. Suskunlar olabilir tamam bende masum değilim ama o...o ufak bir çocuk. Biraz yaramaz bir çocuk...
“Peki az önce ne düşünüyordun ?”Soruda hala tereddüt vardı. Ne demeliyim diye düşünmedim. Yalanı hissederdi. “Suskunları düşünüyordum.” Onun yanında olsamda zihnimin bir kısmı her an her dakika Suskunlar'ı düşünüyordu. Anladım dercesine başını salladı. “Bana kalırsa gerçekten yaşıyorlar.” Sırtımı kapıya yaslayıp “Geri döndüklerini düşünüyorsun hemde bunca zaman sonra.” Onayladı “Evet ama bir yerde eksik var. Suskunlar geri dönmüş olsa bile onlar gerçekten o gün o yangından kurtulanlar mı ?” böyle bir soru beklemiyordum. Fazlasıyla afallamıştım. “Anlayamadım ?” bir olaya odaklandığında yüz ifadesi duvar gibi olurdu ve Rüzgar’ın odaklanmasını istediğim konu kesinlikle Suskunlar değildi. “Ben o gün Suskunlar'ın oradan kurtulduğunu düşünmüyorum ,”gözlerini yoldan çekmeden devam etti. “Kurtulduysalar da sence de bu işi kendileri yapabilirler mi ?” Rüzgar izlerdi beklerdi ve zekasını asla boşa harcamazdı. Bir hamle yaparsa o asla boş olmazdı ve emin olmadığı bir şeyi söylemezdi. “Kafam karıştı ,”dedim düşünceli bir sesle “Tam olarak neyden şüpheleniyorsun ?” o an kaşları çatıldı ve yandan bana baktı.
Lanet olsun.
“Benim şüphelendiğim şeyden senin şüphelenmemen...sanırım yanlış bir şey düşünüyorum.” Aylar , yıllar belki de asırlar. Zaman kaybolup tekrar doğsa Rüzgar'ın benim hakkımda tereddütte düşmeyeceği tek şey hislerim olurdu. Dengesiz olan akla , uymayan ufak bir olasılık...Ben asla bir şeye körü körüne inanmazdım. Hamle yap Ömür , düzgün ve sakince hamle yap. “Hayır sanmıyorum ,”dedim kaşlarımı onun gibi çatıp “Demek istediğini anladım bende aynı şekilde düşünüyorum ama eksik var ,” bir şey demeden aynı yüz ifadesiyle dinlemeye devam etti. “Suskunlar o gece oradan kurtulmuş olsalar bunca sene beklemeleri tuhaf. Sonra şu olasılığı düşündüm ya o gece Suskunlardan bir kaçı kurtulmuş ve güç toplamak için beklemişlerse ?”yüz hatları hala aynıydı. Kendin ol , sen hiçbir şeyden korkmazsın. Sen kimseyi ikna etmek için uğraşmazsın. “Bunlar sadece olasılık fakat bu olasılıkların içinde bana en mantıklı geleni ,” omuz silktim “Bana dokunmadıkları , sevdiklerime ve en önemlisi kardeşlerime dokunmadıkları sürece yapacakları şeyler beni ilgilendirmiyor ,” yüz ifadesi değişti. Çatık kaşları eski haline döndü ama ben konuşmaya devam ettim. “Annemlerin anlattıklarına göre Suskunlar dengeyi koruyorlarmış. Geri dönmüşlerse James ve diğerlerinin işi fazlasıyla zor olacak. ” dedim yola dönerek.
“Bir an yanlış bir şey düşündüğümü sandım ,” dedi gülümseyerek. Bu asla değişmeyecekti. Rüzgar ve ben...bizim kalbimizden önce zihnimiz birleşmişti. “Bu arada...Toplantı salonunda olanlar hakkında konuşmak ister misin ? Sinirler fazlasıyla gerildi. Şu an üzerinde bir etkisi olmasa da daha sonra canını yakacaktır.” Bunu söylerken tereddüt etmemişti. Gerilmemiş veya korkmamıştı. Daha çok öfkeliydi. Kardeşine karşı öfke besliyordu. Kardeşine karşı öfkemi öğrenmek istiyordu. Öfkemin bana zarar verip vermediğini duymak istiyordu. Ablamın sözlerinin bendeki yerine bakmak istiyordu. Fakat bir şey daha vardı. Rüzgar benimle konuşmak istiyordu. Konuşmayı sevmeyen okyanus bana gelmek dalgalarıyla sohbet etmemi , konununda 'ben' olmamı istiyordu.
“Belki daha sonra , geldik.” dedim yolu işaret ederek. “Yeter ki anlatmak iste yolu uzatabilirim.” dedi keyifle. Gerçekten keyifliydi. Burada yanında olduğuma inanamaya çalışıyordu. Keyfi bu yüzdendi. Eğer aklının hayal ürünüysem de elinde ki dakikalara sarılıyordu. Tebessüm ettim. Gözleri , sözleri , saçları , elleri...Çaresizliğini saklıyordu. Çaresizliğin içinde ki beni saklıyordu. Bozmadım , duvarlarını yükseltmişti. Ayak uydurdum. Göz kırpıp “Hedefe ilerliyorsun Kor ama unutma ben hedef olmam.” iç çekti “Unutur muyum hiç ?” unutmadım ama söyle...dercesine...Kemerimi çıkartıp araçtan indin.
Rüzgar’da arabadan inmiş kapıları kilitledikten sonra yanıma gelmişti. ”Ne büyük tesadüf bu gün ikimizde siyah giymişiz.” dedim onu süzerken. Dudağı kıvrıldı , yakasında ki güneş gözlüğünü taktığında bende ona eşlik edip kendi güneş gözlüğümü taktım. Salise denecek kadar kısa bir süre birbirimize bakmış ardından aynı anda adım atmış karşımızda ki binaya yönelmiştik. İçeri girdiğimizde sıcak hava bizi sarıp sarmalamıştı. Tuhaftı çünkü buradaki herkes yas tutuyordu. Belki de yas tutan ailelerin yüreklerini ısıtamayacaklarını bildikleri için bedenlerini ısıtmaya çalışıyorlardı. Önlerinden geçtiğimiz bazı odalara göz atmıştım. Yaşlı gözler , ayakta duramayan anneler , babalar , çocuklar vardı. Farklı dinlere mensup olsakta onların acılarını hissetmiştim. Koridorun sağına döndüğümüzde hissettiğim acı tuzla buz oldu. Bazı insanlara acınmazdı , ölüsüne de dirisine de. Tıpkı karşımızda ki odada tutulan yasın sahibine olduğu gibi.
Baş sağlığı dilemek için gelenler bizi gördüklerinde kaşlarını çatmış , tedirgin olmuşlardı. Korumalar ise hazırlıklıydılar. Geldiğimizi patronlarına haber verdiklerini biliyorduk ve patronlarınında bizi öfkeyle beklediğini. Bizi izleyen gözlerin aralarından geçip odaya girdik ve içeri girer girmez öfkeyle silahına davranan Blackle karşılaştık. Yanında duran James ona engel olduğunda bundan hiç hoşlanmamış görünüyordu. Tam karşılarına geçtiğimizde “Başın sağ olsun Jace. Duyunca çok üzüldüm.” Rüzgar’ın sözleriyle James’ın önüne uzattığı kolunu ittimiş ve silahını Rüzgar’a doğrultmuştu. “Seni öldüreceğim !” bunu nasıl yapacağını merak ettim ve başımı hafifçe omzuma doğru yatırdım. Gülen Rüzgar güneş gözlüğünü çıkartıp silahla aralarında olan iki karışlık mesafeyi kapatmış ve alnını namluya yaslamıştı. “Bunu yapacak cesaret sende var mı ? Bana sorarsan yok.” Jace tetiği iyice kavradığında bir adım öne çıkıp “Merhaba Bay James sizde mi buradaydınız ?”dedim gülümseyerek. Rüzgar başını öne eğip gülmüştü. “Merhaba Bayan Bozkurt.” derken sesinde şaşkınlık yoktu. Geçen gün ki ziyaretimde oyunuma ortak olmuştu. Görüyordum ki devam da ediyordu. “Merhaba mı ?” Edwin arkada durmaya son verip hızlı hızlı nefes alırken “Bas tetiğe Jace !" James'a ters ve öfkeyle bakmayı ihmal etmemişti. Fakat bu kısa sürmüştü. Edwin yıllardır masasına oturduğu Jamesla bu yakınlığa sahip değildi. "Bu aptallar ayağımıza gelmişken sık kafasına !”
“Aptal falan ayıp olmuyor mu Bay Edwin ,”dedim alınmış gibi “Ah pardon sizi anlamam gerekiyor. Bay Owen’ı duydum ve çok ama çok üzüldüm. Söylenenlere göre Suskunlar yaşıyormuş ve onlar yapmışlar. Bu doğru mu ?” dedim üçünün de yüzüne bakıp. “Ben doğru olduğunu düşünüyorum.” dedi Rüzgar anlına dayalı bir silah yokmuşçasına ellerini cebine koyup. Rüzgar’a bakıp başımı salladım “Bence de doğru ama çok da dramatik. Yıllar sonra gelmeleri sizden birini almaları.” Rüzgar araya girdi “İki kişi , Philip de var.” parmağımı şıklattım. “Doğru , hatırlattığın için teşekkürler ,” Edwin’e döndüm “Acaba neye göre öldürüyorlar biliyor musunuz Bay Edwin ? Sizin cenazeniz için çelenk hazırlamak isterim.”
“Yapamam sanıyorsun değil mi ?” Jace öfkeden kızarmış yüzüyle bir bana bir Rüzgar’a baktı “Kardeşimin intikamını almayacağımı mı sanıyorsun ? Seni öldüremeyeceğimi mi sanıyorsun !?” Rüzgar rahatlığından taviz vermeden “Evet.” dedi. O kadar öfkelenmişti ki gözlerinin kızarıp dolduğunu görebiliyordum. “Seni or-“ Edwin’e sözlerim yeni ulaşmış olmalı ki o da silahına davranmış bana doğru adım atmıştı ki Rüzgarla göz göze geldi. Donup kaldığına an ve an şahit oldum. “Hadi ,”dedi tane tane “Cümleni bitir ve günümü şenlendir.” Aramıza giren zamandan bininci kez nefret ettim. Onunla beraber kaç defa böyle adamların karşısına dikilmiştik ? Kaç defa oyun oynamıştık ? Kaç defa bana uzanan silaha nefretle bakmıştı ? Ben kaç defa bakışlarına yenilmiştim ? Lanet olsun...Arkasına saklanmayı kabul ettiğim tek kişi oydu...Jace sinirle gülmeye başladığında bende yavaşça gözlüğümü çıkartıp ona baktım. “Hadi ,”dedim tıpkı Rüzgar gibi tane tane “O tetiğe bas.” kırılmak üzere olan dişlerini birbirine bastırmaya devam ederken bana baktı “Ne yaparsın ?” dedi alayla. “Ben onun gibi korkak değilim bir bakışa silahımı indirmem , bir söze boyun eğmem. Hele bir kadına ! Asla boyun eğmem !”
“Neden kızınla oyun oynarken onun da büyüyüp kadın olacağını mı unuttun ?” dediğimde dondu. Nefes dahi almayı bıraktı. Rüzgar gözlerini Edwin’den çekmezken anlına dayalı silahı ittirdi. “Çek şunu burnumun dibinden , cesaretini-“ burada olduğum için edeceği küfürü yutmuş ama anlayan anlamıştı. “Bakın beyler bela istemiyoruz sadece baş sağlığı dilemeye geldik.” dedim ellerimi hafif iki yana açıp. “Kardeşimin canına kıydın ,” dedi başını öne eğmiş silahını tutan elini açıp kapatırken “Şimdide kızım mı ?” Çok çabuk kabul etmişti. Başını kaldırdı bana değil Rüzgar’a baktı “Küçük bir kızı mı hedef alacaksın Kor ? Bu kadar mı düştün ?” gözlerimi devirim başımı hafif iki yana salladım. Jamesla göz göze geldiğimizde gülümseyip göz kırptım. “Ben sen miyim Jace ? Ben sen miyim de düşmanım dışında birini hedef alayım ? “alayla bir adım attı “Ben sen miyim de bir çocuğu hedef alayım ? “ Bu doğruydu çünkü bu şerefsiz bunu da yapmıştı. Şirketimizde çalışan Rüzgar’ın eski sekreterini oğluyla tehdit etmiş Rüzgar’a ihanet etmesini istemişti. Fakat o bunu yapmamış cesur bir şekilde dik durmuş ihanet etmek yerine Rüzgar’a gelmiş ve anlatmıştı. Daha bir saat geçmeden çocuk güvenli bir şekilde annesine kavuşmuştu. Bu ben Türkiye’deyken olmuştu ve duyduğumda Londra’ya gelmek Black’i öldürmek istemiştim.
“Merak etmiştim ,”dedi sesi gücünü kaybetmişti “O zaman neden bir şey yapmadığını merak etmiştim. Sebebi buydu demek. Başından beri bunu planlıyordun değil mi ? Kardeşimi benden alacak gücümü kıracaktın. Kızımı nasıl buldun bilmiyorum ,” omuzlarını dikleştirdi “Bu yetmeyecek Kor intikamımı alacağım.”
“Nasıl olacak o ? Bomba yapıp kardeşimin arabasına mı koyacaksın ? Bunu yapmıştınız zaten. Kardeşin bu yüzden arabanın içinde yanarak can verdi. Dövüşeceksen de adam gibi dövüşeceksin. Şerefini kenara koyup karşıma çıkarsan benden can almak şöyle dursun atan kalbini söküp eline veririm.” Rüzgar sözlerini bitirdiğinde Jace bana baktı. Dudağı kıvrıldığında ben hafifçe başımı salladım “Bence o aklından geçirdiğini yapmak istemezsin. Bil diye söylüyorum Bay Black , ben Rüzgar kadar merhametli değilim. Soyunu kuruturum ,”dedim gülümseyip “Kızını senden alır seni unutmasını sağlar daha sonra karşına çıkartırım. Seni yaşarken öldürürüm. O yüzden gözlerini üzerimden çek ve yasını tut.”
Dehşete kapılmış gibi gözleri irileşti “B-buna ,” kekeledi “Buna izin vermem.” Omuz silktim “İzin istemedim zaten.” bana doğru adım atmıştı ki attığı adım James’ın onu tutup durdurması ile havada kaldı. Rüzgar ile gözlerimiz buluştu. Okyanuslarında hayranlık ve gurur vardı. James’a döndüğümde seyirci olmayı bir kenara bıraktığını anladım. Hamle yapacaktı. Bu da demek oluyordu ki santranç masasında yerini almıştı. Piyonlarla oynamak sıkmaya başlamıştı. Şah ve mat yapma zamanıydı. Rüzgar’da bunu hissetmiş olacak ki dudağının kenarı kıvrılmış beni izliyordu.
“Misafirlerimizi daha fazla zorlamayalım Jace , buraya kadar gelmişler ,”yanlış ama etkili bir hamle “Sonuçta Kor’un kendi ayaklarıyla bizi ziyarete gelmesi pek alışılmış bir şey değil.” Rüzgar beklediği bu hamleyi çevik bir hareketle karşıladı. “Bilirsin her katil olay mealine uğrar ,” kaşlarını çatıp yalandan etrafına baktı “Gerçi olay meali burası değil ama cenazeden geriye kalanları burada.” Jace küfür edip Rüzgar’a doğru hamle yapmıştı fakat bu sefer de Edwin onu durdurdu. “Ben sonuca bakarım Kor ve sonuç şu anda karşımda durmandan ibaret.” Rüzgar bir şey demeden bekledi. Buraya geleceğini biliyordum ama Kor kimsenin ayağına gitmezdi ve bu durum aklımda cevapsız sorular doğurmuştu. Ve ben konu bir kez daha Rüzgar ile ilgili olduğu için araştırmamış , ne planladığına bakmamış , sadece arabasına binmiştim. Ama gözlerinde ki ifadeyi biliyordum. Bir şey yapmıştı. Ne olduğunu fazlasıyla merak etsemde bekledim. Fakat James kazandığı sandığı oyunda yeni hamle yapmak için gözlerini bana çevirdi. Yüzünde miğde bulandırıcı o gülümsemesi vardı. “Beni neredeyse ikna ediyordun küçük Bozkurt ,” kaşlarım çatıldı. Bana Kuzgun dışında kimse küçük Bozkurt dememeliydi. Bundan nefret ederdim. “Masama geldiğinde ettiğin sözlerden etkilenmiştim. Ablan gibi daha doğrusu ,” iç çekti “Annen gibi olduğunu düşünmüştüm. Ama hayır sen tam da tahmin ettiğim gibi abin , ablan ,”Rüzgar’a saniyelik baktı “Kor...onların gücünün arkasına sığınıp bu lafları ediyormuşsun. Mekanıma girerken Kor’un işaretini kullandın. Masama onun için ayrılan yere oturdun. Sanırım abinlerden daha fazla onunla anlaşıyorsun. Belkide sandığımızdan daha fazlasısın.” Kahkaha atarcasına güldüğünde Jace ve Edwin’de ona ortak olmuştu.
“Bir konuda haklısın ,”dedi Rüzgar benden iki adım uzaklaşıp “O sandığınızdan daha fazlası.” Ben onun planı olduğunu biliyor ve güveniyordum. O benim planım olduğunu biliyor ve güveniyordu. Dudakları kıvrılmış en sevdiği sahneyi izler gibi keyifliydi. Sanki buraya gelmeyi isteme sebebi sadece buydu. Onunla geleceğimi biliyordu. Onunla konuşacağımı biliyordu. Önünde duracağımı biliyordu.
James , Rüzgar’ın benden uzaklaşmasına anlam verememiş olacak ki gülümsemesi duruldu. Korumasının elini beline attığını fark etsemde ben sadece Jamesla göz teması kurdum. “19 Temmuz-19 Ağustos geçen sene tam bir ay neredeydiniz Bay James ?” tarihleri duyduğu an gerildi “Yoksa kimsenin haberi olmadan birini ziyarete mi gittiniz ?” bileğimi tutup iyice dibime girdiğinde Rüzgar’ın gözlerini yere çevirdiğini ve sakin olmak adına derin nefes aldığını gördüm. Kendini sıkıyordu. Sınırı netti. Konu ben olduğumda ise herhangi bir sınırı yoktu. “Ne biliyorsun ?” dedi dişlerinin arasında. Arkasında kalan Jace ve Edwin’ın birbirine bakıp ne olduğunu anlamaya çalışan halleri hoşuma gitmişti. “Korkak olduğunuzu biliyorum Bay James. Her sene farklı aylarda ama aynı tarihte ortadan kaybolup birinin elini öpmeye gittiğinizi biliyorum. Ama sanırım bunu siz ve benden başka kimse bilmiyor. Öyle değil mi ?” bileğimi tutan eli sıkılaştı ve solukları hızlandı. Benim ise yüzümde tek bir mimik bile değişmedi. “Eğer bileğimi kırarsanız arkasına saklandığımı iddia ettiğiniz adam içinde bulunduğumuz binayla birlikte sizi yakar ,” dişlerinin gıcırdayışını duydum “Ah yada ben ona bırakmam ve sizin elinizi öptüğünüz patronunuzu ziyaret edip ondan sakladığınız ufak detayı kulağına fısıldarım ,” gözlerimi açıp kapattım. Rüzgar'a bırakırdım. “Ölümden korkmayanları ölmek için yalvarana kadar sağlıkla yaşamalarını sağlamayı çok seviyorum ama siz ölümden korkuyorsunuz Bay James. Bu yüzden sizi hemen şuracıkta da öldürebilirim. Tabii bileğimi bırakırsanız sizi öldürme işini Suskunlar’ın üstlenmesine de müsaade edebilirim. Sahi yaşıyorlar mı sizin düşünceniz ne ?”
Nefesi yüzüme vurmaya devam ederken bakışları arkama kaydı. “Efendim ,” bu Owen’ın evinin önünde ona haber getiren korumaydı. Yüzünü göremesemde sesinden tanımıştım. James bakışlarıyla korumayı öldürürken adam bir haber daha verdi. “Bu alan...Kor tarafından ayırtılmış.” Refleksle Rüzgar’a baktığımda onun bakışları hala yerdeydi. Rüzgar bu yüzden buraya gelmişti. O kimsenin ayağına gelmemişti. Yine onları kendi ayağına getirmişti. Bizi kimsenin ayağına götürmemişti. James’ın tutuşu sıkılaşmış duyduğunun sinirini de benden çıkartıyordu ki Rüzgar’ın bakışlarına dayanamayıp James’a döndüm ve iyice yüzüne eğilip “Edwin’ın eşini sen öldürttün ,” arka arkaya duyduklarına artık tepki bile veremiyordu. “On iki sene önceydi. Öfkenle hareket ettin ve Edwin’ın sana ihanet ettiğini düşündün. Karısı evine dönüyordu ona saldırdın. Kadını sen öldürttün. Hatta ,” bileğimi tutan elinin üzerime elimi koydum “Kendin öldürdün. Sana yalvardı hamile olduğunu söyledi. Dinlemedin ve oracıkta kurşuna dizdin. Sen o gün masum iki canı aldın James. Edwin’ın sana ihanet etmediğini öğrendiğinde şu kadar bile vicdan azabı çekmedin. Aksine o ağlarken onu sen teselli ettin. İşte bu kadar aşağılıksın. Oturduğun koltukta masumların kanı var ,” bileğindeki noktaya bastırdığımda parmakları açıldı. İşaret parmağını nazikçe kavradım “Ben bileğimi tuttuğunda canım acıyor diyen kadınlardan değilim. Ben seni tatmin etmek için etrafında dolaşan kadınlardan da değilim. Ve ben hemcinsime hakaret ederken susupta izleyecek biri değilim. Senin hakkında her şeyi biliyorum James. Sizin hakkınızda her şeyi sizden daha iyi biliyorum. Avcumun içindesiniz ama farkında bile değilsiniz. Benim boynumu eğemeyeceksin James ama ben senin boynunu kopartacağım ,”gözlerini gözlerimden çekmeden sadece ikimizin duracağı ufak bir çıt sesi duyuldu. Gözleri kızardı acı çekti ama belli bile edemedi. Yavaşça işaret parmağını bıraktım. “Benden sana ufak bir anı.”
İki adım gerileyip Rüzgar’a döndüğümde elini yumruk yaptı “Beni aşağılayan herkes bunun bedelini öder.” dedi son bir çareyle ben hala buradayım demeye çalışarak. Ağır ağır başımı salladım “Siz gidip el öpün Bay James ben öptüğünüz eli de kıracağım.” Ve Rüzgar’ın yanına geçip iyi olduğumu belli etmek için onun sıktığı bileğimi açıkta bıraktım. Kontrol ettiğini biliyordum ve içinde volkanların patladığınıda. O bana dokunmaya bile kıyamazken düşmanımızın bunu yapması onu öldürmekten daha fazlasını istemesine sebep oluyordu ama bana saygı duyuyordu. Bir yere kadar arkada kalmayı kabul ederdi. Bu bana zarar vermezdi aksine aldığım ilk savaş yarası değildi ama yine de bu içinde ki depremleri durdurmazdı. “Cevap ver Kor doğru mu bu !?” Black bu soruyu üçüncü kez soruyordu ve her seferinde ses tonu yükselmişti. Rüzgar ise ben yanına gelmeden iyi olduğuma inanmadan tek kelime etmeyecekti. İnanmış olacak ki ellerini cebine koyup kıvrılmış dudağıyla ölüm ile parlayan okyanuslarını Jace çevirdi.Ama bu bakışı biliyordum. Rüzgar yazmıştı. James'ın kalemini kırmıştı. “Ben kimsenin ayağına gitmem. “ her zaman kurduğu cümle her zaman aldığı tepkiyi almıştı. Öfke ve nefret...
“Akıllı bir hamle ama-“Rüzgar elini kaldırıp Edwin’ın sözünü kesti. Yüzünü hafifçe buruşturup “Boş tehditleriniz canımı sıkmaya başladı. Baş sağlığımızı verdiğimize göre artık gidebiliriz. Bu arada geri ödeme istemiyorum Black kardeşinin cenaze masraflarını üstlendim. Bilirsin düşmanlarım ölünce fazla duygusal oluyorum.” ardından ölüyü anmak için koyulan güllerden bir tanesini alıp Corc Black’in küllerinin bulunduğu kavanozun önüne attı ve arkasını dönüp odanın kapısına ilerledi. Bende elime aldığım gülü resminin yanına koydum ve Black’e yaklaşıp bozulmuş kıravatını düzelttim. “Buraya gelmemiz seni fazlasıyla sinir etti. Kor’un kardeşinin masraflarını üstlenmesi büyük bir jest olsada seni fazlasıyla sinirlendirdi...Bu oyunu biz kazandık ama hala bir şansın var ,” dişlerinden birinin veya birden fazla dişinin kırıldığına yemin edebilirdim “Bu gece ülkeden ayrılacağını biliyorum. O yüzden iyi ve etkili bir hamle yap. Unutma bir daha şansın olmayacak ,” omzunda olmayan tozları sirkeledikten sonra arkamı dönüp Rüzgar’a doğru ilerledim. “Tekrardan başınız sağ olsun çok üzüldük.” İzleyenlerin ve korumaların gözleri önünde onları aşağılamamız yetmemiş olsada yüzümüzde ki alayla oradan ayrılmıştık.
Çok kolay oldu. Çok sessiz oldu. Çok zararsız oldu.
Binadan çıktığımızda Rüzgar “Sen arabaya geç istersen ben hemen geliyorum.” demiş ben onaylayınca yanımdan ayrılmıştı. Arabaya binip telefonumu elime aldım. Az önce yaşananlardan daha çok geren bir şey yapmam gerekiyordu. Korkunun ecele faydası olmadığı için arama tuşuna basıp tereddütle telefonu kulağıma yaklaştırdım. Birkaç çalıştan sonra açıldığında “Baba-“ devam etmeme izin vermemiş “Eşoleşek , hayırsız evladım , ne oldu Londra’da birbirini sokacağın insan kalmayınca babamı arayıp birbirine girmiş sinirlerini daha da mı birbirine sokayım diye düşündün ?” sözlerinin aksine sesi yumuşaktı. Açılan telefon bile şükretmem için başlı başına bir sebepken ne yaparsam yapayım değişmeyen ses tonu şükür sebeplerimin artması için yeterliydi. “Aslında pek öyle değil. Konuşamadık ya bir süredir bende yoğundum ya ondan bir sesini duyayım dedim. Nasıl iyi yapmışım değil mi ? Çok düşünceliyim dimi ?” dedim şirin bir sesle. “Peki ben bu numarayı yermiyim ?”göremeyeceğini bilsemde dudağımı büzdüm “Yemezsin.” dedim ağzımın içinde. ”Boş zamanında arayabileceğin biri değilim ben Alya Bozkurt. Benimle konuşmak için zaman ayırmalısın. Boş zamanlarını benimle doldurma.” dedi kızgın çıkarmaya çalıştığı sesiyle. “Tamam o zaman kapatıyorum.”
“Kapat o telefonu da seni kulağından tutup buraya nasıl getiriyorum annesi kılıklı.” Ve arkadan annemin sesi duyuldu “Bana mı laf söyledin yoksa kızıma mı ? İki türlüde bu gün Boralara gideceksin.” Babam kendin açıklama çabalarına girmeden telefon el değiştirmişti. “Kızım ne yapıyorsun ? Kattın mı her yeri birbirine ?” bu soruyu gerçek anlamıyla soran tek anne olabilirdi. “Aksini benden bekleyemezsın annem.” Rüzgar görüş alanıma girdiğinde okyanuslarım onu takip etmeye başlamıştı. “Corc’un cenazesindeymişsiniz orda her şey yolunda mı ?” Rüzgar arabaya bindiğinde bileğimi o bana dönmeden ona doğru uzattım. “Bundan benim bile yeni haberim oldu senin nasıl benden önce haberin olabilir ?” babamın elinden oyuncağı alınmış gibi çıkan sesi gülmeme sebep olurken annem “Unuttuğun bir şey var Bozkurt ben senden her zaman birkaç adım öndeyim.” Yıllardır aralarında değişmeyen diyologları dinlemek hoşuma gidiyordu. Sevgi ve aşkı bana öğreten annem ve babam bir kadının nasıl her şeyi yapabileceğinide bana öğretmişti. İşte o yüzden ben kurşunların arasında kaldığımda bunu duydukları zaman her anne ve babanın evlatları için atan kalplerinin ritmi bozulurdu fakat bunu belli etmez karşı tarafta yaşayan var mı diye sorarlardı. Çünkü bilirlerdi kızları kendisini korumayı onlardan öğrenmişti. “Annenin sorusuna cevap ver kızım.” diyen babam bir kez daha anneme yenilmişti ama buna yenilgi denmezdi.
“Her şey yolunda annem ,”dedim Rüzgar nerden bulduğunu anlamadığım buzu bileğime koyarken. “Siz nasılsınız ? Her şey yolunda mı ?” dikkatlice bileğime bakıyor , buz yanığı olmasın diye de özenle davranıyordu. “Çok şükür kızım. Burada her şey aynı. Dikkat et kendine ve diğerlerine. Sakın unutma eğer biri sana bir şey yaparsa bunun karşılığında daha ağırını yap.” Yapmıştım annem , kraldan parmağını çalmıştım ve o hiçbir şey yapamamıştı. “Endişelenme anne sen nasıl birkaç adım her zaman öndeysen bende senin kızınım. Bana saldırmak her yiğidin kalkışacağı bir şey değil.” gülümsediğini hissediyordum , babamın ise gururlu bakışlarını. “Tamam yeter bu kadar kapat hadi Sevda. Kızın boş vakitlerinizi bizimle değerlendiriyor. Biz asla ikinci seçenek olamayız , hayırsız evlat.”ve gelen hışırtılardan sonra telefonu yüzüme kapattı. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp ekrana baktım. “Yine yüzüne kapattı değil mi ?” Rüzgar gülerek alıştığı aile rutinimizi izlemişti “Hıhı hayırsız evlatda dedi. Çok kırıyor bu adam beni. Ah tabii felsefe de yaptı ,” sesimi kalınlaştırdım “Biz asla ikinci seçenek olamayız.” dedim kıkırdayarak. Buzu tutmamı işaret ettiğinde buzu alıp bileğimi kendime çektim. Kemerimi taktığımda arabayı çalıştırdı. “Gidelim buradan , gösteriş için cenaze düzenliyorlar. Daha fazlasını midem kaldırmaz.” dışarıya yansıtmasada içinden küfür ettiğini biliyordum.
“James göründüğünden daha da karaktersiz ” yüzüm buruşu “Elinde kendi arkadaşının karısının kanı var. İhanet ettiğini sanıp arkadaşının canını yaksın diye karısını öldürdü. İhanet etmediğini anlayınca da olmayan karakterinin ve vicdanıyla onu teselli etti.”
“Edwin , onun karısını öldüren James mı ?” hemen anlamıştı “Evet ve kadın bu esnada hamileymiş.” çene hatları keskinleşti “Kendini bu kadar sıkma Kor , sinir hastası olacaksın. Sabahtan beri içinden neler diyorsun ?” dedim gerginliğini biraz da olsa almak için şakacı bir ses tonuyla “Her defasında bu kadar da...”gözlerini kapatıp derin nefes aldı ve edeceği küfürü yuttu. Ben onun yuttuğu kelimeyi söyleyecekken boştaki elini dudaklarımın önüne getirdi. “Uslu bir kurt ol. Küfür etmek ayıp bir davranıştır.” Kaşlarımı kaldırıp ona ciddi misin dercesine baktığımda ağır ağır başını salladı. “Bak ben küfür ediyor muyum sende etme.” Elini tutup indirdim ve kollarımı göğüs hizamda bağladım. “Oyun bozan.” Keyifle göz kırptı. Cama doğru döndüğümde keyfi yerine geldiği için alttan alttan gülümsüyordum. “Seni nereye bırakayım ?”
“Spor salonuna arabam orada.”
“Hangisine ?” gözlerimi devirdim “Sence ?” anlamamış gibi yapıp “Bilemedim.” dedi tabii bu sırada sinyal verip spor salonuna giden yola dönmüştü. “Buradayken her zaman gittiğim benim salona.” direk itiraz etti “Orası benim.” bu sefer itiraz etme sırası bendeydi “Benim üzerime kayıtlı.” sıra ona geçmişti “En son ben gittim.” kollarımı çözüp “Sabah oradaydım teknik olarak en son ben gitmiş sayılıyorum. Ayrıyeten en son gidenin mi oluyor ?” hemen onayladı “Evet en son gidenin oluyor ve yarın sabah ben gideceğime göre benim.”
“Senden sonra ben gidersem benim olur bu mantığa göre.” Beni ilgilendirmez dercesine omuz silkti “Senden sonra yine ben gideceğim yani ,” gururlu bir bakış attı “Benim.” Serçe parmağımı uzattım “İkimizin olsun ?” birkaç saniye düşünüyormuş gibi yapıp işaret parmağıyla parmağımı kavradı “Anlaştık.” gülümsedim ve önüme döndüm. Tabii gülümsemem Bade’nin öfkesini hatırlamamla tuzla buz olmuştu. Yüzümü buruşturup derin nefes aldım. “Daha yolumuz var o yüzden toplantı salonunda olanı da açıklasam iyi olacak.” Neyden bahsettiğimi anlayınca o da sıkıntıyla derin nefes aldı. Elini saçından geçirip dağıttığında “Bade ne dediğini farkındaydı ama haddini aştı. Kaya sanki düşmanıymış gibi davrandı. Kaya’da... gereken cevabı verdi.”
“O da ağır konuştu fakat haksız sayılmazdı. Bade’nin asıl öfkesi banaydı ve bana olan öfkesini Kaya’dan çıkardı. Çünkü çok iyi biliyor , kardeşlerim benim zaafım.” Bütün havayı içine çekmek istercesine bir kez daha derince nefes aldı. “Neden senin canını yakmaya kalkıştı Ömür ? Benim kardeşim neden bunu yaptı ? Ona öfkeliyim hem de fazlasıyla. Seni zaafından vurdu ama kardeşimi de tanıyorum. Seni zaafından vuracak kadar ne oldu ?” ellerime baktım. “Bu benim hatamdı ,” bir şey söylemeden devam etmemi bekledi “Geçen gün onun yanına restorana gittim. Hactor hakkında bildiklerini öğrenmek için. Anlattı ama gözlerinin içine bakmama rağmen eksik anlattı. Hactor’ün onun yanına gitmesinde ki asıl sebep Black’i öldürmesi için değildi. Bade’de Hactor’ü ayağına getirtecek kadar önemli bir şey vardı.” O an Rüzgar’ın öfkesi tuzla buz oldu onun yerini hayal kırıklığı aldı. “Vermedi öyle değil mi ? Senin bildiğini bilmesine rağmen vermedi.”
“Vermedi fakat beni şaşırtan şey Eser.” direk araya girdi “Hayır , onun haberi yok. Ciddiyim Ömür , Eser’in haberi yok. Bunu sadece Poyraz , Bade ve ben biliyoruz.” Rüzgar’ın söylediği her şeye güvenim tamdı ama bir ama vardı. “Hayal ,” dedim gözlerimi ellerimden ayırıp ona inanmamı bekleyen okyanuslara dönerek “Hayal onun haberi yok mu Rüzgar ?” sinyal verip arabayı kenara çektiğinde tamamen bana döndü. “Bilmiyorum yemin ederim ki haberi olup olmadığını bilmiyorum ama emin olduğum bir şey var o da Eser’in haberi olmadığı.” Kemerimi çıkarıp aynı şekilde tamamen ona döndüm. “Poyraz , Hayal’den hiç bir şey saklamaz. Bade böyle önemli bir şeyi neden sevdiği adamdan saklasın ?” okyanuslarında endişe vardı. Ona güvenmememden yalan söylediğini düşünmemden korkuyordu. Uzanıp elimi tuttu. “Bilmiyorum ama kardeşimi tanıyorsam söylememiştir. Bunu geçtim eğer Eser böyle bir şeyi bilse senden saklar mı ?” canımı yakan da buydu. İstemsizce gözlerimi kaçırdım. “Saklamaz Ömür’üm , Eser senden hiçbir şey saklamaz. O benim kuzenim evet ama seninle benim aramda kalırsa seni seçecek kadar sana bağlı.” Eser , Arda'nın öz kuzeniydi. Beraber büyüdükleri için Rüzgar ve Poyraz ona kuzen demekten geri durmazdı. Dudağımı ısırdım ve gözlerimi birkaç kez açıp kapattım. Ardından zar zor okyanuslarına baktım. “Saklamaz değil mi ? Sen yokken Hayal’le rahat konuşamadım ama Eser...O Afraları hiç aratmadı. Biliyorsun derimi yüzseler gıkım çıkmaz ama değer verdiğim , kardeşim dediğimin bana yalan söylemesine , benden bildiğim bir şeyi saklayıp bilmiyormuş gibi yapmasına dayanamam. Truva atı misali. Benim canımı dışarıdan aldığım darbeler değil içimdekiler yakabilir. Ben bunu istemiyorum , ben bunun gibi bir şey yaşayıp güçlü durmak istemiyorum.”
Sanki kalbini parçalıyormuşum gibi canı yandı. “Özür dilerim güzelim...çok özür dilerim.” sesi çatlamıştı “Başa mı döndük Kor ? Dileme benden özür falan. Çünkü ben senin hazır olacağın bana anlatacağın günü bekliyorum ve artık güçlüymüş gibi yapmıyorum. Bak söyledim işte canımı yakanı. Eskisi gibi güçlüymüşüm gibi yapmayı bıraktım. Ama bana pişmanlık dolu gözlerinle bakıp özür dilemeye devam edeceksen ben de bu limana gemimi yanaştırmam. Güçlüyüm ben Rüzgar anlatmasam da yaşarım ama anlatırsam da iyileşirim...Kabul ettim ya...O yüzden bana öyle bakma. Canın yanmasın diye son nefesime kadar dik durabilirim.”
“Durma...Tamam özür di-“bu sefer elimle dudaklarını örten bendim. “Sorun değil Kor , sorun değil sevgilim.” Bir adamın seni sevdiğini nasıl anlarsın diye bir soru sormuştu lisede edebiyat hocamız. Ben düşünmüştüm , düşüncelerim de okyanus gözlere sahip bir adam vardı. Güldüğüm için gülen , düştüğüm için kanayan dizime bakıp kızaran gözleri olan , ağladığımda eli ayağı birbirine dolaşıp sesi titreyen bir adam...Sevdiğini biliyorum demiştim o gün kendime. Sadece bir lise aşkı olmadığına emin olduğum gündü aynı zamanda. Eğer biri nasibinse ne olursa olsun gelip bulurdu. Basit bir lise aşkı olmadığını kabul ettikten sonra bu gelmişti aklıma. Biz aynı okulda olmasak babalarımız sayesinde yine karşılaşacaktık. Bizim kaderimiz birdi. Şu an kızaran okyanuslarıyla bana bakan adamla kaderimiz birdi. Belki de bizi yaradan Allah vereceğimiz savaşlara karşı masallardan kopup gelen bir adamı sevmemi sağlamıştı. Biliyordum ki iki cihan bir araya gelse bizi Yaradan'ın ol dediğine kimse olmaz diyemezdi. Ve yine biliyordum ki karşımda duran adam beni seviyordu. Yeri geldiğinde kendinden bile sakınacak kadar çok seviyordu.
Benim kalbim kardeşlerime aitti. Kalbimin atmasını sağlayan damarlar ise sevdiğim adamdan ibaretti. Rüzgar Kor’un ayağına gideceği önünde diz çökeceği boynunu eğeceği tek kişi bendim. Onun zaafı bendim ve bir şeyi daha biliyordum. Biz araya giren zamana inat beraberdik ve bu sefer bizi kimse ayıramayacaktı. Ayrılmamıza sebep olan kendimiz bile.
🎭
✨️Duyurular için hesabımı ve yeni bölümlerden alıntı için Okyanusdan_kor'a Instagram sayfasını takip edip bana ulaşabilirsiniz 🫣
✨️Bölümler hakkında yorum yapmayı ve burada olduğunuzu anlamam için de yıldıza basmayı unutmayın.
Dolunay'ın öfkesi sizden uzak , yıldızların gülüşü yolunuzu aydınlatsın.
Yeni bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın ve gölgeler de kalın.
🎭
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 219 Okunma |
67 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |