

“Ne dersen de
bu benim.”
Hayat bazen insana seçim yapmak zorunda bırakırdı. Seçtiğin yol hedefine varmanı sağlayabilir veya sürekli arkanı dönüp o yoldan gitseydim hayalimi yaşar mıydım sorusuyla baş başa bırakabilirdi. Fakat hayat seçenek sunmak yerine önüne sadece bir şık verip başka çaren yok da diyebilirdi. Hangi durum daha zordu ?
Bunun cevabı bireyden bireye değişsede çoğu kişi hiçbir seçeneğin olmadığı durumu daha çaresiz bulduğunu söyleyecektir. Bana sorulursa en çaresiz olan iki şık arasında kalıp vazgeçmektir. Derlerdi ki pişman olacağın bir şeyi yapma fakat bazı pişmanlıklar hayaline kavuşmadan önceki durak olacağı için güzeldi. Yorulduğun zaman durup en azından deniyorum diyebilmek güzeldi. Pes etmek değil dinlenmek güzeldi. Bazıların ise hiç dinlenmeye vakti olmazdı. O ruh yorgunluğu ile yaşamayı öğrenirdi. Bir arkadaşın veya tanıdığın biriyle karşılaştığında ilk sorulan şey nasıl olduğu olurdu. Fakat kim bu soruya kötüyüm diyebiliyordu ? O soru nasıl kalıplaşmışsa cevabı da kalıplaşmıştı. İşte bunun gibi ruh yorgunluğu bizden bir parça olmuş adını da iyiyime bırakmıştı. Bazı ruh yorgunlukları ise hayaline giden yolda ki son duraktı. Keşke demektense değdi diyebilmekti. Son günlerde aklımda bu düşünce ile bir soru dolanıyordu.
Gerçekten değecek mi ?
Spor salonunun önüne geldiğimizde Rüzgar son kez arabayı park etti. "Ceza yemezsek iyi." diye mırıldandım bıyık altından gülerken. Omuz silkti "Ben halimden memnunum." dedi gülen gözleriyle. Yalan söylemeye gerek yoktu bende halimden fazlasıyla memnundum. Kemerimi çıkarıp kapıyı açacağım esnada kaşlarım çatıldı. "Ne oluyor orda ?" Rüzgar bakışlarımı takip ettiğinde aynı benim gibi kaşlarını çattı. "Öğreniriz şimdi." ikimizde arabadan indiğimizde ben önden ilerledim. Arabamın açık kaportasına ve onunla ilgilenen üç korumayı olayı anlamak istercesine inceledim. "Hoş geldiniz efendim." diyen koruma elini arabamın motorundan çekip üstünü düzeltti. "Hoş bulduk da ," Rüzgar motora göz atıp "Ne yapıyorsunuz ?"
"Hayal Hanımın emriyle buradayız. Arabanıza takip cihazı takmamızı söyledi." ben şaşkınlıkla bakarken Rüzgar başını hafifçe iki yana salladı. "Hiç bir fırsatı kaçırmıyor." Gerçekten de öyleydi. Evimin garajındaki araçların hepsine takip cihazı takmıştı. Sadece buna izin vermemiştim ama Rüzgar ile şirketten ayrıldığımı duyduğunda direk korumaları göndermiş olmalıydı. "Diğer arabalarıma taktı zaten." diye ağzımın içinde söylendim. "Bunu size vermemi istedi." diyen diğer koruma elindeki kağıdı bana uzattı. İç çekip küçük kağıdı açtım. İtiraz edip sızlanma yoksa galerine de uğramak zorunda kalırım. "Yok artık daha neler ?" burun kıvırıp kağıdı cebime koydum. Onlar en değerli parçalarımdı. Bazılarını yarışlardan bazılarını ise okunması bile güç olan rakamlar vererek satın almıştım. Rüzgar'a itiraz etmek için dönmüştüm ki o kollarını göğsünde toplamış arabama bakıyordu. Bakışlarına anlam veremediğim için başımı hafif eğilip yüzüne baktım. "Benim görmediğim bir şey mi görüyorsun ?" ağır ağır başını salladı ama bir şey demedi. Kaşlarını çatıp kollarını çözdü ardından korumalara teşekkür etti. Arabama döndüğümde Rüzgar korumaları gönderiyordu.
Rüzgar yanıma gelirken sol bileğimde ki kelepçeyle oynamaya son verdim. "Hayal takip cihazını yarın aktif edecekmiş." koruma söylemiş olmalıydı. Arabanın kaportasını kapatıp "Kendini mahcup hissediyor muhtemelen. Arabalara taktığı cihazlar bizim güvenliğimiz için fakat her adımımızı izlemesi ona kontrol manyağı gibi hissettiriyor. Kendi kafasında kuruyor. Takip cihazlarına karşı olumsuz bir düşüncem olsada yaptığını bende destekliyorum."
"Bu konuyu onunla defalarca konuştum. Kendini kötü hissetmemesi gerektiğini söyleyip duruyoruz ama ikna olmuyor. Anlamıyorum son aylarda çok yoğun bu sebeple mi kayboldu yoksa başından beri böyleydi de biz mi anlamadık ? " dedi sıkıntıyla. "İkinci seçenek banada Poyraz'a da daha yakın geliyor." Rüzgar , Hayal'e fazlasıyla düşkündü. Onu Bade'den ayırmazdı sonuçta beraber büyümüşlerdi ve kardeşi olarak gördüğü Hayal'in canının sıkılmasına tahammül edemiyordu. "Bende şansımı deneyeyim ," Hayal önemliydi "Biliyorsun size göre biraz daha sert bir mizacım var. Kurallarım esnetilmez , Hayal benden duyarsa belki içi az da olsa rahatlar." bu söylediğimden hoşlanmamıştı. "Herkesin karakteri farklıdır Ömür'üm. Senin kurallarına olan bağlılığın bu zamana kadar kaç kişinin hayatını kurtardı. Bu dünyada herkes tekdir. Ne senin ne benim ne Hayal'in eşi benzeri yok. Herkes olduğu gibi güzel. Sen bana benzemeye çalışsan yapamazsın ben sana benzemeye çalışsam yapamam. Ne demek istediğimi anladın değil mi güzelim ?" sen bu kadar güzel anlatırsın da ben anlamaz mıyım ? "Evet , anladım." dedim gülümseyip. Memnuniyetle tebessüm etti. "Anlaştığımıza sevindim."
İstemesemde iç çekip saati kontrol ettim. Artık gitmem gerekiyordu. "Sanırım süremiz bitti." dedi ellerini cebine koyup. Omzumu indirip kaldırdım "Bu kurdun yapacak işleri var." Arabasına doğru bakıp "Önden ben gidiyorum o zaman." dedi. Kısık bir sesle güldüm ve başımla yavaşça onayladım. Son kez bana bakıp arabasına bindi ve yanımdan geçip gitti. Arkasından bir süre öylece baktım. "Keşke sarılsaydık." diye mırıldanıp ayağımın önündeki küçük taşı ittirdim. Ardından bende arabama binip Rüzgar'ın gittiği yönün tersine sürdüm.
Dinlenmiş hissediyordum. James ve diğer ikisine rağmen dinlenmiş hissediyordum. Toplantıda yaşananlara rağmen dinlenmiş hissediyordum. Afra'nın sözlerine rağmen dinlenmiş hissediyordum. Ben her şeye rağmen çok iyi hissediyordum. Dudağımda varlığını koruyan gülümseme arabanın dijital ekranına düşen aramaya direnmiş ve varlığını sürdürmeye devam etmişti. Afra arıyordu. Acil bir şey olsa o değil Kaya arardı çünkü acil durumlarda bilgisayarın başında olurdu. Bu da demek oluyor ki acil bir durum değildi. Suskunlar ile ilgili olabilirdi ama şu an Suskunlar hakkında da bir şey duymak istemiyordum. Belki de sadece nasıl olduğumu soracaktı ama hayır bunu da konuşmak istemiyordum. Yalandan gülüp kırılmasın diye iyiyim demeye lüzum yoktu. Afra'nın sözlerine incinmiştim yani en azından Rüzgar bana böyle olduğunu nazikçe anlatmıştı. Ve bunu yüz yüze konuşmak daha iyi olurdu. Owen'ın öldüğü gün söylediklerini de konuşacaktım. Kafamı kurcalayan hiçbir şey kalmayacaktı. Rüzgar'a bu konuda söz vermiştim ve ben sözümü ne olursa olsun tutardım. Kardeşimi kırmaktan korkuyor olsam da bunu yapacaktım.
Arama son bulduğunda kaşlarım çatıldı ve dudağımda ki tebessüm yerini tehlikeli bir gülümsemeye bıraktı. Elimi belime attığım esnada arabanın otomatik fren sistemi devreye girmiş ve ani firen yapmıştı. Önüme çıkan arabanın kapıları hızlıca açıldığında inen adamların elindeki tüfekleri gördüğümde hızlıca eğilip başımı ellerimin arasına aldım. Ve sokakta yankılanan silah sesleri çığlıklara karıştı. Kurşunlar arabaya saplanırken aracın zırhlı olduğunu hatırlamıştım. Yine de dikkat ederek dikleştim ve cama saplanan kurşunları umursamadan hızlıca etrafıma baktım. Çok şükür ki çok fazla sivil yoktu olanlar da kaçmıştı. Önümde dört adam vardı ve ellerinde ki tüfeklerle baş edemezdim. Arkamda ki arabadan inen adamlarda beylik tabancası vardı ve beş kişiydiler. Onları indirebilirdim ama bunun için öndeki adamların kurşununun bitmesi gerekiyordu. Bekleyebilirdim arabanın zırhı dayanırdı. Fakat camın durumu pek de iyi görünmüyordu. Suskunların bilekliğine baktım. Ona bastığım an bütün Suskunlar buraya toplanır , bizimkilerden daha hızlı gelirlerdi. Ama bunu yapacak kadar delirmemiştim. Direksiyonun altında olan kırmızı düğmeye basacağım esnada duyduğum çığlıkla başımı kaldırdım.
Kaldırımda posta kutusunun arkasında duran çocuk kurşunların ortasında kalmış denecek kadar açıktaydı. Önümde ki adamlara baktığımda şarjör değiştiklerini gördüm. Hızlı harekete geçmem gerekiyordu. Birkaç saniye zaman kazanabilirsem eğer çocuk solunda kalan dükkana girebilirdi. Başka çaremde yoktu arabanın zırhı iyi durumda olsada camı en fazla beş dakika dayanabilirdi ve o çocuğun beş dakikası yoktu. Sekecek herhangi bir kurşun hayatının sonu olurdu.
Daha fazla zaman kaybetmeden direksiyonun üzerinde kapıları kontrol eden düğmeye bastım. Şoför koltuğunun olduğu taraftan sol arka kapıyı açtım. Arkamda ki adamlarda silahlarına sarıldıklarında hızlıca şoför koltuğunun da kapısını açtım. Kendimi az da olsa güvence altına aldığımda araçtan inmiş ve indiğim gibi önümdeki iki adamı indirmiştim. Bunlar saliseler içinde olurken çocuğa dönüp bağırdım. "Koş ! Dükkana gir ! Hemen !"şok geçiriyor olsada titreyen bedenini harekete geçirip dediğimi yapmıştı. Kurşunların ardı arkası kesilmezken boşluk bekliyordum. Arabaya geri giremezdim çünkü camın patlaması artık sadece an meselesiydi. Ve korkulan oldu cam parçalara ayrıldı. Sanırım camları zırhlı yapan firmayla konuşmamız gerekiyordu. Bu huyumda abime çekmişti. Arkamda ki adamlardan birinin kurşunu bitmişti ve bunu fark etmeden yerinden çıkmak gibi bir hata yaptı. Saliseler içinde silahımdan çıkan kurşun başına isabet etmiş ve daha yere düşmeden ölmüştü. "Dokuz ,"dedim alayla "O elinde ki silahta dokuz mermi var." üçü gitti geriye kaldı iki tüfek dört beylik tabancası. Gülüyordum ama eğer tüfeklerin kurşunu bitmezse işim biraz daha zorlaşacaktı.
"İlerleyin !"diyen adamın emrine uyup yavaşça bana yaklaşmaya başladıklarında ateş etmeyi kesmişlerdi. İşte bu benim beklediği fırsattı. "Ona yaklaşmamız ne kadar doğru ?"diye çok derinden bir ses duyduğumda istemsizce güldüm. Doğru değildi , hemde hiç doğru değildi. Bana doğru yaklaşırken yerimde hafifçe dikleştim ve silahı iyice kavradım. "Dikkatli o-" daha cümlesi bitmeden yere yığılan adama bakarken diğerleri hızlıca tekrardan siper almışlardı. Etrafıma baktım çünkü onu vuran ben değildim. Bir atış daha yapıldı ve önümde olan diğer adamda yere yığıldı. Dudağım kıvrıldığında hızlıca ayağa kalktım ve arkamda ki adamları indirdim. Kontrol etmek için yavaşça yerimden uzaklaşıp etrafa baktım. Yerde yatan adamların yanına ilerleyip silahlarını onlardan uzağa ittirdim ve hareket olmadığına emin olduğumda silahımı indirdim.
Etraf savaş alanına dönmüştü ve polislerin gelmesine tahminen yirmi dakika vardı. Arabamın önüne geçtiğimde sıkıntıyla derin nefes aldım. "Beynine tükürdüğümün salağı ! Sana mantıklı bir hamle yap dedim git arabamı kurşuna diz demedim ! Nerenle dinledin beni Allah aşkına ?" elimi saçımdan geçirdim. "Şu hale bak. Bu devirde aklı başında düşman bulmakta zor anasını satayım ," Arabam delik deşik olmuştu. Gerçekten sinir bozucu bir durumdu. Daha yarım saat geçmemişti takip cihazı takılalı. "Arabamı perte çıkardı ! Şimdi ben gidip bunun bineceği uçağa aynısını yapsam ne ola- Ah aklım çıktı!" arkamı döndüğümde birkaç adım gerimde omzunda sniper asılı Rüzgar ile göz göze gelmiştik. Yutkundum...Tamam buraya kadardı. Benim için veya bizim için bu durumlar normaldi ama kim sevdiği kadını kurşunlar arasında görmekten hoşlanırdı ? Kim böyle bir durumda sevdiği için korkmazdı ?
Rüzgar'ın gözlerindeki duygu geçişlerine yetişemiyordum.
"İyiyim ,"dedim iki adım atıp. "Hiç bir şeyim yok." Bunun olacağını biliyorduk. Black gitmeden son bir hamle yapacaktı. Ne kadar Rüzgar kardeşini öldürmüş olsada onunla aramızda olanları bilmediği için Rüzgar'ın canını yakacak hamleyi benim üzerimden yapamazdı. Kardeşi Bade gücünü kanıtlamıştı ona saldıramazdı. Yani Rüzgar'a elinde ki birkaç adamla saldırması veya değer verdiği birine saldırması mümkün değildi. Bu yüzden yapacağı hamleyi abimlerin üzerinden yapacaktı. Onların canını yakmak için beni kullanacaktı. Beni tanımıyordu , kolay lokma olarak görüyordu. En azından biz böyle düşünüyorduk. Cenazede bir şey fark etmiştim. Jace , Don'un dediği gibi fazla zekiydi. Böyle düşüneceğimizi biliyordu. Biz benim üzerime hamle beklerken o Rüzgar'ı hedef alacaktı. Sağ gösterip sol vuracaktı. O yüzden Black'i bilerek kışkırtmıştım. James'a bilerek açık açık tehdit savurmuştum. Edwen'ı bile bile ciddiye almamıştım. Ve bilerek Rüzgar ile aramızda bir şeyler olduğunu göstermeye çalışmıştım. İşe yaramıştı , Black'in dikkatini üzerime çekmiş yapacağı son hamleyi bana yönlendirmesini sağlamıştım.
Rüzgar'ı kurşunların önünden almıştım ama o da benim gibi düşmanını iyi tanıyordu.
Spor salonunun önünde korumalarla konuşurken üçüncü korumanın sessizce Rüzgar'ın arabasının bagajına bir şey koyduğunu görmüştüm. Tam çıkartamamıştım çünkü o sıra sevdiğim adamı izlemekle meşguldüm. Bundan sonrasını da aslında kendim belli etmiştim. Biriyle buluştuğumda ayrılacağımız zaman eğer saate bakarsam ve gitmem gerekiyor gibi bir şey söylersem bu açık bir şekilde başıma bela aldım demekti. Ve bu bende refleks gibi bir şey olmuştu. O an bunu yaptığımı bile fark etmemiştim. Adamlar yolumu kestiğinde aklıma gelmişti. Zaten uzaktan yapılan atışı fark ettiğimde korumanın arabaya ne koyduğunu anlamıştım.
Rüzgar'ı kurşunların önünden almıştım ama o beni benden iyi tanıyordu.
"Rüzgar ,"dedim kısık bir sesle "Kırıldın mı ?"omuzunda asılı olan sniper bir filmin yavaşlatılmış sahnesi gibi yere düştü. Aramızda olan birkaç adımı hızlıca kapattı. Başım kalbine denk geldiğinde zaman gerçekten de dondu. Kollarının arasında yaşadığımı hissettim. Bir eli saçlarımın arasında diğeri ise belimdeyken kaybetmekten korkarcasına sarıldı. Hayır , kaybetmediğini anlayarak sıkıca sarıldı. Okyanus okyanusun varlığına inandı. Aldığım nefes uzun zaman sonra yaşadığımı hissettirdi. Savaşın ortasında olsak bile...
Hızlı hızlı alıp verdiği nefesi düzene giriyor olsada kalbi aynı hızla atmaya devam ediyordu. Hiç sakinleşmeyecek gibiydi. "Korkma , buradayım." dedim mırıldanarak. Ölüm saçan adama korkma demek...Kalbi sanki sözlerimle daha da hızlandı. Yavaşça geri çekildi ama ne kollarının arasından çıkmama izin verdi ne de ben bunun için hamle yaptım. Göz göze gelebilecek kadar uzaklaştığında "Korkmadım ,"dedi saçımın arasında dolaşan elini kıpırdatarak "Sen kendini riske atacak bir şey yapmazsın." Kor , küllerle oyun oynamazdı. Kor kimseye sabretmezdi. Kor kimseye aldanmazdı. Kor yalan söylemezdi. Sağ elimi yanağına koydum. "Kor seninle konuşmuyorum. Lütfen aradan çekilir misin ? Ben okyanusum ile konuşmak istiyorum." yutkundu ve tekrardan sarıldı. Başını boynuma sakladığında yanağına koyduğum elimi saçına yönlendirdim. Çocuk olay Kor değildi. Kor çocuklardan haz etmezdi. O asla kalkanını indirmezdi. "Okyanusun bu durumdan nefret ediyor. Nefret ederken bile hayran kalıyor. Hayran kalırken bile deli gibi korkuyor. Bu adam ," tereddüt etti. Hatırla...Kor tereddüt etmezdi. Bu gün ne çok tereddüt etmişti. Kendi kendine alıp verdi ardından kokumu içine çektiğini hissettim. "Seni çok özledi ," saçında dolaşan elim durdu "Arasında kaldığın kurşunlar değil korkumun sebebi...Bu adam ondan uzak duracaksın diye çok korktu. Bu adam bir daha okyanuslarına bakamayacak diye çok korktu." Hatırla...Kor korkusunu anlatmazdı. Rüzgar kendini bir kutuya kapatmıştı , o kutunun içinde gerçek korkusuyla baş başaydı. Onu o kutudan çıkartabilmek için kırgın değilim , affedilecek bir şey yok sözlerinden daha fazlası gerekiyordu. Okyanusunda yaşam vardı ama yaşamaya olan inanç farklı bir şeydi. Ve yaşama olan inancını kaybetmiş birini tekrardan inandırmak zordu ama imkansız değildi. İnandıracak ve kendini kapattığı o kutudan çıkartacaktım. Oldu da çıkartamadım o kutuyu çok güzel bir eve çevirecek manzarasını da okyanus yapacaktım.
"Acaba beni neden sevdi ? Evet gözlerimiz birbirinden çalıntı gibi evet güzelim ama ben takıntıları olan biriyim. Dediğim dediktir mesela hata yapanı affedemem ama canım dediklerimin en ağır yanlışına bile kör olabilirim. Sırlarım var mesela anlatamam ama benden sır saklansın istemem , saklandığında ise öfkeyle dolar , incinirim ," kalp atışları sakinleşiyordu "Hayatıma ne ekersen onu biçersin ata sözünü benimsediğimi söylesemde bunun yalan olduğunu biliyorum. Çabuk sinirlenirim ama sinirimi kontrol edebildiğim için bir süre sonra neye sinirlendiğimi unutabilirim. İçime attığımdan dağ olur ve içten içi kendimi yerim...Abisine düşkün ama ona bunu söyleyemeyecek kadar da gururluyum. Ablasına kırgın bunu ona söyleyemeyecek kadar kızgınım. Afra'nın sözlerine kendimkilerden daha çok itimat eder ama iyiliğim için söylediği cümlelere kırgınım. Tuhaf bir kadınım...ne istediğimi bilecek daha sonra istediğim şeyi bir hırsa dönüştürecek kadar da yaralıyım..."gözlerime baktı "Aylarca iyiyim diye gezecek iki çift mavi gözün sözlerine dakikalar içinde yenilip bütün kırgınlıklarımı ortaya dökecek kadar da çocuğum...Söylesene Rüzgar sen bu kadını neden sevdin ?"o an kendisini hapsettiği kutunun bir kapısı olduğunu fark etti. Aralan kapının eşiğinde bana fısıldadı. "Çünkü sevilmeye değerdi ," önüme gelen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı "Anlatamadığı sırlarıyla güzeldi. Sevdiklerine kör olan gözleriyle güzeldi. İçine attıklarıyla güzeldi. Unuttuklarıyla güzeldi...O kendi olduğu için güzeldi ve ben onu kendi olduğu için seviyorum."
"Sana yük olsa bile mi ?"
"Bana yük olduğunu düşünse bile."
"Anlatamadığı sırları olsa bile mi ?" Benim en büyük yüküm buydu. Ona anlatamayacağım kocaman bir suskunluğum vardı.
"En çokta anlatamadığı sırları olduğu için ," Nasıl dercesine baktım gözlerine. Dudaklarımdan çıkmasada okyanuslarım o gün nasıl diye sormuştu. Neden değildi ama bir neden sorusuna uzak değildi. "Anlatamadıklarına rağmen yanımdasın ve anlatamadıklarına rağmen anlatmaya çalışıyorsun. Başka yerde değil iyisiyle , kötüsüyle , sessizliğiyle buradasın. İşte bu yüzden...en çokta anlatamadıkların için ," Ailem tarafından sevilerek büyütülmüştüm , arkadaşlarım kardeşim olacak kadar yakındık. Değer gören sevilen biriydim ama bu...Bu çok farklı bir histi. Tarifi yok anlamlandırması bile zordu hatta imkansız. Rüzgar beni çok başka seviyordu. Gerçekliğini sorgulamama sebep olacak kadar başka seviyordu. Bu sevgi bende ki asıl eksikti. Aylardır kayıptım. Kaybımın sebebi onun sevgisiydi.
Başımı öne eğip gülümsedim. "Ne oldu ?"dedi benimle gülümserken. Başımı kaldırıp parmak ucumda yükseldim ve anlımı anlına yasladım. Kollarımı boynuna dolayıp ensesinde ki saçlarla oynarken "Kıyamet koptu bak etrafımıza. Yerde yatan cansız bedenler , muhtemelen videyomuzu çeken ama görünmediğini sanan şu çocuklar ve dakikalar sonra burada olacak polislere rağmen...İtiraf üzerine itiraf yapıyoruz. Tuhaf değil mi ?" düşünür gibi yaptı "Hayır değil , bizim hayatımız için bu gayet normal hem ," belimdeki elini oynattı "Kimse kusura bakmasın yada baksın pek umurumda değil biz aylardır ayrıyız. Söylenecek çok şey var. Savaşın ortasında olsak bile yan yanaysak kimse sözlerimi yutmamı sağlayamaz." Peki şimdi bulunmuş muydum ? Sevgisi dudaklarından bana ulaşırken ben bulunmuş muydum ? Yoksa ben kendi ruhumda hala tutsak mıydım ? Kabul etmek var olmakla aynı şey miydi ? Ya da duvara zincirli olduğumu karanlıktan dolayı göremiyor olabilir miydim ? Sanki bulunup daha da mı kaybolmuştum ? Yoksa...yoksa neydi bu karmaşanın sebebi ?
"Eskisi gibi susmadan konuşacaksın yani ?" aşık olduğum gülümsemesiyle göz kırptı "Tam olarak onu yapmayı düşünüyorum." Rüzgar benim yanımda bülbüle dönerdi. Bir keresinde kendi babası sus diye uyarmıştı. Ama o bunu yine umursamamış yaşadığı bir anıyı anlatmaya devam etmişti. Sorun şuydu ki o anıyı beraber yaşamıştık. O anlatır ben ise ilk defa duymuş gibi dinlerdim. Herkese kor olan adam bana kediydi. Dudaklarımdan bir kıkırtı kaçtı. "Kızma ama az önce seni kediye benzettim." dedim şirin bir gülümsemeyle. O an ellerini üzerimden çekip geri çekildi. Ben dudaklarımı büzüp ona bakarken Rüzgar eliyle gitmemi işaret etti. "Git buradan , hemen terk et burayı." Ellerimi arkamda birleştirip gözlerimi kırpıştırdım. "Ama kediye ben- tamam tamam özür dilerim. Gel sarılayım barışalım." dedim kollarımı öne doğru uzatırken. İstemiyormuş gibi bakmaya çalışıp yavaştan yanıma yanaştı ve başını boynuma saklayıp belime sarıldı. "Israr ettin diye yoksa barışmadım." dedi kısık sesle. Gülerek onayladım. "Haklısın kedicik." Yüzünü buruşturduğunu biliyordum. "Kedilere alerjim var biliyorsun." Etrafımda ki ölüme rağmen şaka yapmak mutlu olmak oluyor muydu ? Yoksa yalan söylemek mi demekti ? Bir dakika atmış saniyeden fazla eder miydi ?
"Hıhı biliyorum bende bir kedi annesiyim sende bunu biliyorsun."
"Maalesef." Sırtına vurduğumda umursamayıp başını iyice boynuma sakladı. Halimden memnun bir şekilde saçıyla oynarken "Sarılacağını bilseydim Black'den önce davranırım." mızmız bir çocuk gibi geri çekilip "Sarılmam için kurşunların arasında kalmana gerek yok. Bir daha ki sefere bana pasla ben senin yerine hallederim." Yerde ki sniper ile bakıştım. "Yoksa birileri korktu mu ?"itiraz ederek başını iki yana salladı. "Hayır , korkmadım sadece aklım çıktı." Teselli edeyim diye söylemediğini bildiğim için onun gibi tebessümle gözlerini inceledim. "Okyanuslarında endişe var şurada biraz korku buldum aha şurada da Black'e olan öfken var. Ama şurada ki de ne ," yüzüne yaklaştım "Aa benmişim...Bana olan hislerin okyanuslarına yansımış Kor."
"Yakışmış mı bare ?"değişen ses tonu tüylerimi diken diken etti ama bu sesini de özlediğimi hatta çok fazla özlediğimi fark ettim. "Yakışmış...benim sevgim sana çok yakışmış..."gözleri gözlerimde kaldı. Duvara asılı olan saatin yelkovanı tekledi. İlerlemeye çalıştı ama olmadı zaman akıyor ama o saat geride kalıyordu. Halinden oldukça memnundu. Fakat saatin takılı kaldığını fark eden biri onu eline almış ve düzeltmişti. Geride kalan saat zamanı istemesede yakalamak zorunda kaldı.
Geçen dakikaların affı olmaz Ömür. Unutma , unutanları sevmem.
Kulağıma gelen ses telefonuma aitti. Rüzgar'da duymuş olacak ki benim yapamadığımı yapıp ellerini belimden çekti. "Önemli bir şey olabilir." dedi nazik sesiyle. Bu hallerine de ayrı hayrandım. Kendini kontrol etmeyi çok iyi biliyordu. Arkamı dönüp kurşuna dizilmiş arabama ilerledim. Sürücü koltuğunda yere düşmüş telefonumu alıp ekranında ki cam parçalarını sirkeledim. Kaşlarım arayanı görünce çatılmıştı. "Kim arıyor ?"diyen Rüzgar sniperı yerden kaldırmıştı. "Hastaneden arıyorlar." diye sorusunu cevapladıktan sonra telefonu açtım. "Hocam kusura bakmayın ama başka çaremiz kalmadığı için sizi aramak zorunda kaldık." Sesi oldukça endişeli geliyordu ve arkada büyük bir koşuşturma vardı. "Sorun ne ? Neler oluyor orda ?" kargaşadan uzaklaşmış olacak ki sesi daha net geliyordu. "Hocam trafik kazası olmuş. Yoldan çıkan araç ters şeride dalmış. Olay yerinde üç can kaybı var. Kazaya sekiz arabanın karıştığını söylediler. Kazanın olduğu yer bizim hastaneye uzak yaralılar yakın hastanelere sevk ediliyor..."içimde kötü bir his vardı. "Devam et." dedim keşke o saati alıp düzeltmeselerdi diye düşünürken. "Bir hasta buraya getiriliyor. Dört yaşında çocuk birazdan burada olacak. Emma Hanımı aradık ama cevap vermiyor." İçimde ki kötü his daha da büyüdü. "Serra neden çocuk cerrahisini aramıyorsunuz da Emma ve ben ? Nöbetteki cerrah orada değil mi ?" bekledi ve o sustukça ben boşluğu doldurmaya çalıştım. En sonunda derin nefes alıp titreyen sesini bastırark "Hocam kaza yapan kişi Jasmen Hoca...Onun kızı ağır yaralı."
O an gözümün önüne Jasmen'in ne zorlukla hamile kaldığı geldi. Bizim hastanede yetmemiş kaç hastane gezmişti tüp bebek tedavisi için en sonunda mucize olmuş ve kızına hamile kalmıştı. Canım yandı ve adımlarım benden bağımsız Rüzgar'a yöneldi. Elimi ona uzattığımda o çoktan arabasının anahtarını çıkarmıştı. "Durumu hakkında ne biliyoruz ?...Serra ,"dedim sormaya korkarcasına "Jasmen yaşıyor mu ?" hıçkırdı "Hocam yaşıyor ama...sesi hocam kulaklarımdan gitmiyor. Kızım diye bağırışı..."devam edemeyip ağlamaya başladığında gözlerimi kapattım ve kendime birkaç saniye tanıdım. "Geliyorum." telefonu kapatıp Rüzgar'a döndüm. "Hastaneye gitmem gerekiyor benimle gel. Polisler birazdan burada olurlar." Elini havaya kaldırdığında bileğindeki saate baktım. Ekranında yanıp sönen kırmızı ışık iç çekmeme sebep oldu. "Bana bir şey yapamazlar ama seninle gelirsem Hayal burayla işini bitirmemiş olacak. Zamana ihtiyacı var."
"Ne kadar zamana ihtiyacı var ? Kameraları halletmedi mi daha ?"dedim etrafa baktım kaç kamera var diye kontrol etmek için. Rüzgar çenemi tutup ona bakmamı sağladı. "Kameraları hallettiler ama sivillerin çektiği görüntüler zaman alıyor. Şu an buradan ayrılmam kameraların görüntüsünün geri gelmesine sebep olur. Bu da başımıza daha çok iş açar. O yüzden bir seferliğine önden git okyanus gözlüm." dedi gitmemi işaret ederken. Huzursuzca bir ona bir telefonuma baktım. "Hastaneye geleceksin ama bekleyeceğim seni." dedim kısık sesle. Yavaşça başını salladı "Hadi git artık. O çocuğun sana ihtiyacı var." derin nefes alıp anahtarı aldım ve arabasına doğru koşar adım ilerledim.
Kapıyı açıp hızlıca yerleştim ve kemeri takıp aracı çalıştırdım. Hastaneye yakındım ama aklım buradaydı. Telefonum çalmaya başladığında arayana göz atıp hızlıca cevapladım. "Hayal çok uzun sürer mi ? Polisler gelmeden Rüzgar'ın oradan çıkması gerekiyor." Arkadan Poyraz'ın sesi geliyordu. "Az kaldı sen iyi misin ? Kameralar Rüzgar yanına geldiğinde kapandı. Bir şeyin yok değil mi Alya ?" benimle konuşurken aynı zamanda bilgisayarla uğraşıyordu. "İyiyim ben , Rüzgar'a odaklanın Hayal. Lütfen çıkartın onu oradan. Hastaneye geçmem gerekti. Polisler varmak üzeredir. Daha ne kadar işiniz var ?" derin nefes aldığını duydum. "Dedim ya az kaldı diye ," gülümsediğini hissettim "Korkma zaten polisler gelsede ona bir şey yapamazlar." İşte bunda yanılıyorlardı. "Hayal , Rüzgar polislerle denk gelmemeli." dedim uyarır şekilde. "Ama ona bir şey-"sözü Poyraz tarafından kesildi. "Onu oradan çıkartacağım Alya. Endişelenme , sadece birkaç dakikaya ihtiyacım var. Son iki sivil kaldı. Güven bana ,"dedi ve tereddüt etsede devam etti. "Güven bana yenge." Aylardır duymadığım terim yutkunmama sebep olurken hüzün hissetmiştim. Poyraz ile yaptığımız sohbetler dolmuştu zihnime. Onun kardeşliğini özlemiştim onun dostluğunu özlemiştim. Ama bunu itiraf etmem gereksizdi. Çünkü benim suçum yoktu. O yüzden sadece "Teşekkür ederim." dedim ve aramayı sonlandırdım.
Hastaneye varmak üzereyken yolda yankılanan ambulansın siren seslerini duydum. Arabalar yol verirken birkaç saniye sonra ambulans yanımdan geçti. Dörtlüleri yakıp ambulansın arkasından ilerledim. Arkamdaki arabaların küfür ettiğini tahmin etmek zor değildi. Ambulans hastanenin aciline girdiğinde bende hızlıca arabayı durdurmuş ve anahtarı üzerinde bırakıp inmiştim. Güvenlikle göz göze geldiğimizde bir şey dememe gerek kalmadan o arabaya doğru ilerlemişti. Ambulansın yanına geldiğimde paramedikler kapıları açmıştı. İlk duyduğum şey hıçkırık oldu. Bir annenin evladı için döktüğü göz yaşlarının var mıydı bir dengi ? "İçeri alıyoruz hadi ,"dedim dikkati üzerime çekmek için. Jasmen beni gördüğünde yalvaran gözleriyle yüzüme baktı. Sıkı sıkı kızının elini tutarken acile girmiştik. "Vurguları ne ?"dedim paramediğe. Ama cevap yerine Jasmen'in kendini suçlayan sesini duymuştum. "Benim yüzümden oldu ! Çocuk koltuğunu takmadım ağladığı için çıkardım. Benim yüzümden oldu ! Araba...araba çarptığında kemer-"devam edemeyip göz yaşlarına boğulduğunda hasta yatağına ilerlemiş dizlerimin üzerinde yatağa çıkıp sedyeyi tutmuştum. "Üç deyince alıyoruz. Bir , iki , üç ," hasta yatağına dikkatlice aldığımızda yataktan inip "Önlük ve eldiven verin bana ! Acale edin. BT'ye de haber verin ," hemşireye baktım "Onuda dışarı çıkartın."
"Hayır ! Hayır hayır burada yanında kalacağım ! Kızım o benim korkar. Burada kalacağım !" hemşire çocuğu monitöre bağladığı esnada Jasmen' baktım "Anne olduğun için dışarıda beklemelisin Jasmen. Buradayken onu muayene edemem. Lütfen dışarıda bekle geleceğim." İtiraz etmeye devam ederken zar zor dışarı çıkartılmıştı. Benim ise zihnime bir görüntü kazınmıştı. Kızının elini bırakmamak için direnmesi ve en sonunda bıraktığında yatağa düşen küçük el...
"Batın bölgesinde şişlik ve sertlik var emniyet kemerinden kaynaklanmış olmalı ,"sıkıntıyla nefes aldım. Bu yaşta ki çocuğun çocuk koltuğu olmadan arabaya bindirmenin sonucu çok ağır olabilirdi , olmuştu da. Tahminime göre dalak bölgesinde kanama vardı. Fakat beni asıl korkutan boynunda olabilecek kırıktı. BT gelmeden bir şey söyleyemezdim. "BT'ye inin zaman kaybetmeden." Hasta bakıcılar ve iki hemşire dikkatlice hasta yatağının kilidini açtılar.
Jasmen'i bulmak için acilden çıktığımdan koridorda değildiler. Kapının önünde aşağı yukarı ağlayarak yürüyordu. "Jasmen ," kan çanağı gözleri ve kıp kırmızı yüzü çaresizliğinin dışarı yansıyan haliydi. Koşar adım gelip elimi tuttu. "İyi dimi ? Hı iyi dimi ? Bir şey olmayacak ? Hiçbir şeyi yok değil mi ?"ellerini sıktım. "BT sonucu gelmeden bir şey söyleyemem." Hıçkırdı "Doktorsun sen vardır tahminin. Neyi var kızımın ?" burukça gülümsedim. "Sende doktorsun..."dedim kısık bir sesle. "Çocuk doktoru-"
"Korktuğum için yanlış muayene ettim ! Biliyorum öyle oldu ! Sen söyle hadi. Tahminim yanlış de...Lütfen...o çok küçük..."başını öne eğmiş ayaklarında güç kalmamıştı. Elini bırakıp başını tuttum ve sıkıca sarıldım. Konuşmak yersizdi bir annenin acısını kelimeler geçiremez , ateşi dindirmezdi. Dizlerinin bağı çözüldüğünde kollarını tuttum. Yanımızda ki acil doktoruyla onu en yakın banka oturtturduğumuzda önünde eğilip yüzüne baktım. "Bildiğin şeyi sana söyleyeceğim ,"dediğimde feri kaçmış gözlerini açıp kapattı "Batın bölgesinde ki sertlik emniyet kemerinden kaynaklanmış ve muhtemelen kanaması var. Boynunda kırık olmasından endişeleniyorum. BT sonucu geldiğinde netleşecek. Çocukların anestezi alması bile tehlikelidir ama ameliyattan başka çaremiz olmayacak ve ben çocuk cerrahı değilim. Diğer hastaneyle iletişime geçeceğiz." Başını iki yana salladı ve elimi sıktı "Sen yap...başkası olmaz sen yap." Yanağımı ısırıp "Jasmen ben çocuk cerrahı değilim."
"Ama yapabilirsin ! Daha önce yaptın !...Hatırla beraber gönüllü doktorluk yaptık orda ikiz kardeşler vardı. Ben ameliyattayken sen kurtardın onu." İç çektim ve nazikçe anlatmayı denedim. "O zaman başka şansımız yoktu. Şimdi başka hastanedeki cerrahı çağır-"hışımla ayağa kalktı "Oğlum bir doktorun hatası yüzünden öldü !" gözlerimi sıkıca yumdum "Sende bunu çok iyi biliyorsun ! Aylarca mesleğimi yapamadım ben ! Zar zor geri döndüğümde bu seferde normal yollarla çocuk sahibi olamayacağımı çünkü doğum yaparken yine doktor ihmakalliğine uğradığımı öğrendim ! Zar zor kızımı kucağıma aldım !" ayağa kalktığımda yakama yapıştı "Onuda toprağa veremem ! Yaşayamam Ömür ! Başka doktora güvenemem ! Kızımı alırlar benden...ne olur...ne olur sen yap...lütfen...yalvarıyorum..."yardım istemek için etrafıma baktığımda dizlerinin üzerine çökmek için hamle yapmıştı. "Jasmen ne yapıyorsun ?"kollarını sıkıca tuttum "Hata yaptım. Kızım benim yüzümden bu halde. Gerekirse ayaklarına kapanırım ama ne olur Ömür bana bunu yapma...Yalvarırım bu acıyla yaşayamam."
"Jasmen ,"diyen acil doktoru Lara daha fazla seyirci kalamamış ve yanımıza gelip banka oturmasını sağlamıştı. "Yapma böyle." desene bakışları bendeydi. O gözlerde tıpkı Jasmen gibi yalvarıyordu. Elimi saçımdan geçirip sırtımı onlara döndüm. "Sen yapmazsan ben yaparım." diyen Jasmen kendi kendine konuşuyordu. "Kızım yaşayacak benim. Gitmeyecek. Bırakmayacak annesini." bastırdığım düşünceler beni ezip geçmiş ve onunla empati yapmıştım. Yerinde ben olsaydım düşüncesi bile çok ağırken onu bu halde bırakamazdım. "Ah Emma ortadan kaybolacak zamanı buldun ,"diye Türkçe mırıldandım ve acilin önünde yaşlı gözlerle bize bakan iki hemşireyi yanıma çağırdım. "BT sonuçları çıkınca bana haber verin ve ," başıma iş açacaktım ama umursamadım. "Ameliyathaneye haber verin hazırlansınlar. Anestezi doktoru olarak Serkan'ı çağırın." Yeşil gözlü hemşire onaylayıp heyecanla hastaneye koştuğunda diğer hemşire Jasmen'in yanına oturmuş elini tutmuştu. "Teşekkür ederim ,"dedi gülümseyerek "Çok teşekkür ederim ,"dedi ve bu seferde mutluluktan ağlamaya başladı. Ayağa kalkmak istese de ne gücü vardı ne de izin vermişlerdi. "Onam formunu imzalayacağım ve seni ameliyata benim zorladığıma çocuk cerrahisi olmasanda ameliyatı yapmanı istediğime dair sesli ve yazılı onam vereceğim. Ne başını ne de hastaneyi belaya sok-"
"Önce veya sonra bilmem ama biz doktoruz...O küçük buraya gelirken yeterince zaman kaybetti , diğer hastaneden cerrah beklersek daha da zaman kaybedeceğiz...Ne düşündüm bilmiyorum Jasmen ama haklısın bu ameliyatı benden başka yapabilecek kimse yok ," özür dilercesine tebessüm ettim "Eğer varsa kızının bu hayatta yaşayacağı günleri onu kurtaracağım...Şimdi senden bir iyilik istiyorum. Lütfen git ve tedavi ol. Anlına dikiş atılması gerekiyor. Ve sanırım kaburganda da kırık var nefes alırken canın yanıyor. Bunu yaparsın öyle değil mi ? Sonuçta sen bir kahramansın. Kızının kahramanısın , prensesimiz kahramanını bu halde görmek istemezdi." Yorgunca gülümsedi göz yaşları arasında. "Güzel ," Lara'ya ithafen "Serum takın ve röntgen çekin...o sana emanet."
"Endişelenmeyin Hocam. Hadi içeri geçelim." demiş ve yavaşça onu kaldırıp küçük adımlarla hastaneye girmişlerdi. Derin nefes alıp boş kalan banka bu sefer ben oturdum. Dirseklerimi dizime yaslayıp ellerimi saçımın arasına koydum. Başım ağrıyordu. Bu sabah spor salonundan çıkarken bu kadar yoğun bir gün geçireceğimi tahmin etmemiştim. Toplantıda olanlar , cenazede olanlar az çok beklediğim gibiydi ama devamı. Rüzgar ile fazla hızlı ilerlemiştik ama ikimizde bu durumdan pişman değildik. Birikmiş ayların suskunluğu bir kelimeyle dökülmüştü. Hani olurdu ya kötü bir gün geçirirdin ve bir iyi misin ile göz yaşların dökülürdü. Yani en azından dizilerde böyle görmüştüm. Bizde de sustuklarımız ardı arkasına dökülmüştü. Bu kaza ise...yorum yapabileceğim bir şey değildi. Biriyle konuşur sohbet eder ve vedalaşırdın ama o anınızın son anınız olduğunu kara haberi alana kadar anlayamazdın. Kırgın ve kızgın kalmak saçmalıktı ama kızgın ve kırgın kalmak insanın en büyük savaşıydı. Ne rol gereği kırgınlığı kenera atabilirdin ne de o kara haberi aldığında pişmanlığını saklayabilirdin. Belki de keşkeler insanın var olma sebeplerinden biriydi.
"Sanırım burada işler karışmış." kaşlarım çatıldı ve ifadesiz gözlerimi yanıma oturan bedene çevirdim. "Burada ne işin var ?" Bade omuz silkti. "Hiç sırası değil Bade. Öfkeni kusacak başka bir zaman için randevulaşalım olur mu ?" burada olması şaşırtmamıştı. Kendi isteğiyle gelmeyeceğini biliyordum. "Öfke kusmaya gelmedi ,"arkama döndüğümde Eser'in mahcup gülümsemesi ile karşılaştım. "Hatası için geldi ,"dediğinde önüme döndüm. Bakışlarını anımsadım. Gözleri kararmış , Bade'ye kilitlenmişti. Adım sesleri önümde son bulduğunda eğilip ellerimi tuttu. "Ömür yüzüme bakmayacak mısın ?" Rüzgar'ın Eser hakkında söyledikleri zihnime doldu. Onun söylediklerine de gerek yoktu aslında. Eser'i tanıyordum ama tanımamış olmak düşüncesi işte beni korkutuyordu. Bu gün ne çok korkmuştum ben ? "Haberin var mıydı ?"dedim gözlerine bakıp. Baktığım an cevabımı almıştım. "Yoktu , haberim olsaydı seninde haberin olurdu." Eser nazikçe konuşurken Bade araya girdi. "Bu yüzden ona söylemedim. Çünkü haberi olsaydı haberin olurdu ," derin nefes aldı "Eser sana yalan söylemedi Ömür. Haberi yoktu ona yalan söyleyen bendim. İşte bu yüzden buradayım. Toplantı salonunda olanlar içinde sana söylemediğim içinde özür dilemek istiyorum." İkisine baktım "Kavga mı ettiniz ?" Eser ellerimi sıktı bu sonra anlatırım demekti ama ben bunu istemedim. "Eser bu kız seni çok seviyor ,"Bade afallamış Eser ise istemsizce Bade'ye bakmıştı. "Kor kimsenin ayağına gitmezken sırf senin için buraya yanıma gelmiş. Kurallarını hiç edecek kadar seviyor. O yüzden aranıza beni sokmayın ,"Eser'e döndüm "Onu çok seviyorsun kardeşim ve benim yüzümden aranıza kırgınlık girmesin."
"Senin yüzünden değil ,"diyen Bade ile Eser gözlerini etrafta gezdirdi "Ona yalan söyleyen bendim aramızda bu yüzden kırgınlık var." dedi. Eser'in elimi tutan elini alıp Bade'nin avcuna koydum. "Ona söylemedin çünkü bana söylerdi. Ona her baktığında huzursuz olduğuna eminim. O yüzden ," Eser ayağa kalktığında bende kalktım. "Senden bir ricam var kardeşim. Bundan sonra ne olursa olsun eğer onu sana Bade söylüyorsa bana söyleme." Bade duyduğuyla hızlıca ayağa kalkmıştı. "Alya ben onu kast etmedim." Gerçekten endişeli duruyordu. Bade Kor endişelenmezdi. Konu abileri ve Eser değilse endişelenmezdi. "Bade bu sizin ilişkiniz. Biz çocuk değiliz. Eser beni kaybetmemek için huyum yüzünden öğrendiği her şeyi bana anlattı. Seni de kaybetmemek için çok büyük bir savaş verdi ama bunu başlatan bendim. Eğer birbirimizi yıllardır tanımıyor olsak senin durumundan bakınca olay çok yanlış anlaşılırdı. Ama sen beni tanıyorsun bu yüzden sana minnettarım ve özür diliyorum. Aranıza böyle bir engel koyduğum için." Eser nutku tutulmuş gibi bakarken Bade onu ittirip elimi tuttu. Bade Kor benim elimi tutmazdı. "Hiç bir zaman böyle düşünmedim ," Her zaman değil yakın zaman " Eser'e bunu söylememe sebebim sana söylememesiydi doğru ama bundan önce olanlarda sana söyleyeceğini bile bile ben anlattım. Bundan rahatsız olsam neden onları anlatayım ?"Çünkü oyun oynuyorsun. Ama ben oyun oynamayı çok severim. " Eser senin kardeşin ve...bu durum benim için bir engel değil. Dışarıdan bakılınca nasıl göründüğü umurumda bile değil benim. Sen çocukluğundan beri böylesin. Attığın her adımı hesaplarsın bunun içinde her şeyi bilmen gerekir. Benim...benim bunu yapma sebebimde buydu ," kafam karışmıştı , hayır karışmamıştı. Komikti. Oyun oynanırdım ama oyuncak değildim. "Aklımca seni bu huyundan kurtarmak istedim. Bu sana zarar veren bir şey. Kafayı yiyecek gibi olmana neden olan lanet bir huy."
Zihnim gülümsedi. Zincirler şakırdadı. Bacaklarını kendine çekmiş , başını önüne eğmiş kadın kıkırdadı. Odaya girmek için savaşan ışık zerresine acıdı.
"Ne ?" Eser benim vermek istemediğim tepkiyi vermişti. "Ben...o aylarda seni arayıp soramadım çünkü her an abimi soracakmışsın gibi hissettim. Sormayacağını bilsemde. Buraya geleceğini duyduğumda tek hissettiğim şey pişmanlık oldu ," Bade Kor pişmanlık hissetmezdi. "O aylarda aramıza mesafeyi ben soktum. Oysa her şeyi bildiğini biliyordum. Konuşmamamız hiçbir şeyi değiştirmemişti. Sen..."dudağını ısırdı "Bizden uzakta olsanda bizi koruyordun." Ben oyuncak değilim "Ne demek istiyorsun ?"
Eser'e baktı "Onu sen kurtardın." Bade , Eser'in hayatını kurtardığımı öğrenmişti. "Abimle kafam çok doluydu ve o gün Eser'e patlamıştım. O bunu farkındaydı ama kim üzülmez ki sevdiği kadının ona hakaret etmesine ? Susarım sonra ise en sevdiğimin canını yakar geçerim...O gün Eser'e patladım ve James'ın arka arkaya hamle yaptığı bir dönemdi. Eser ve herkes tetikteyken ben üzerime düşen görevi yapmadım. Restorana saldırı oldu ," Eser sevdiği kadını düşen omuzlarıyla dinlerken bende sessiz kaldım. "Eser benim yapmadığım işi yapmak için oradaydı ve korumaların sayısı çok azdı. Çünkü ben hata yapmıştım. O saldırıdan çıkması...imkansızdı ama ne olduysa aniden destek geldi ve kurtuldu. Adamlar sorduğumuzda Kuzgun'un Eser'in arkasından adam gönderdiğini söylediler. Kuzgun da bunu onayladı ama bir detaya dikkat etmemişlerdi ," sağ elimin bilek kısmında ki doğum lekesini okşadı. Bade benim doğum lekemden nefret ederdi. "Bu doğum lekesi senin adamların bazılarının bileğinde de var. Senin için çalıştıklarını belli etmek adına birkaç tanesinin döğme olarak yaptırdığını biliyorum. O gün o korumanın bileğinde o döğmeyi gördüm. Her şeyi bildiğin yetmezmiş gibi koruyordun da. Sen o gün Eser'in hayatını kurtardın." Eser bana bakmıştı ama omuzları hala düşüktü.
"Bunlar tamam , " değildi " Hala neden söylemediğini anlamıyorum." gözlerini kapatıp açtı , onun için zordu. "Çünkü seni kurtarmak istedim. Bu lanetten kurtarmak istedim. Eğer haberin olmazsa belki artık her şeyi öğrenmek için çabalamazdın diye aptalca düşündüm. Her an tetikte olmak , herkesi korumaya çalışmak , her şeyi bilip birkaç adım önde olmak kulağa hoş gelsede seni bitiriyordu. Bu aptal ve yetersiz hamleyi bu yüzden yaptım. Yanıma geldiğinde bu konu hakkında konuşmadığında başardığımı sanmıştım. Takii sabaha karşı Kaya'nın restorana girip başına en iyi adamlarımı diktiğim flaşı alana kadar. Bunu fark ettiğimde tek düşündüğüm şey aptallık ettiğim oldu. Bu benim yapabileceğim bir şey değildi...Sadece bir kere kendin ol istedim. Sadece bir kere bilmesemde olur demeni istedim...Özür dilerim Alya ama sadece düşünme istedim." Ağır ağır başımı salladım ve elimi geri çektim. "Bu lanet değil Bade bu benim seçimim. Ve senden tek isteğim var buna karışma. Çünkü karışırsan arada kaynarsın...Ve haklısın bu yaptığın şey saçmaydı. Lütfen buna karışma." dedim ve ikisine de son kez bakıp yanlarından geçtim.
Ellerimi kırmak istercesine sıktım. Afra yetmemiş birde Bade mi bunu kurcalamaya başlamıştı ? Bu benim seçimimdi , bu benim isteğimdi , aldığım kararlar sadece benimdi. Bunu kurcalamak kimseye düşmezdi. Hastaneye girmeden omuzumun üzerinden Bade'ye baktım. Tahammül edemediğim şey yalandı ve Bade bana yine yalan söylemişti. Az önce yaptığı konuşma onun yapacağı bir şey değildi. Eser'in hayatını kurtardığım için minnettar olurdu ama bunun için böyle bir şey yapacak biri değildi. Eser'de bende hatta kendi de bunu çok iyi biliyordu. Öyle ya şu an etrafa bakan gözleri umursamazlıkla doluydu. Gerçek Bade buydu. Ve Bade'nin bende en sevdiği şey her şeyi bilip , her zaman birkaç adım önde olmamdı. Bu huyumu kendi edinmeye çalışırken beni kurtarmak için bunları yaptığı yalanı sadece komikti.
Bade Kor oyun oynuyordu. Ama ben oyuncak değildim. Buna kimse cesaret edemezdi.
Eser ile göz göze geldiğimizde gözlerimi açıp kapattım. Bu konuyu kapat demekti. Bade bu kimseyi inandırmayacağı yalana inanmışız gibi yapmamızı istiyorsa yapardım. Oyun oynamak güzeldi. Arkasında ki sebep neyse elbet öğrenecektim ama böyle gereksiz bir şeyle zaman kaybetmek istemiyordum. Kaya sabah restorana girip bizim için gereken flaşı aldığında işim bitmişti. Bade bundan sonra istediği şekilde çalıp oynayabilirdi. Bana dokunmayan yılan bin yaşardı.
Bade'nin öfkesi buydu. Onun olanı almıştım. Kaya'nın karşısına geçip dur dememişti. Adamlarına da durdurun emrini vermemişti. Kaya'ya dokunamazdı. Flaşın bende olması onu öfkelendiriyordu ama şimdilik bu öfkeyle yaşamak zorundaydı. Karşı hamle yapamazdı. Rüzgar ona öfkeliydi. Karşı hamle yapamazdı , Poyraz önündeydi. Karşı hamle yapamazdı çünkü ben düşman değildim. Karşı hamle yapamazdı çünkü flaşı kullanmayacağımı biliyordu. Karşı hamle yapamazdı çünkü Kaya'ya asla dokunamazdı.
Hastaneye girmek için adım attığım esnada acilin önünde tandık bir araba belirdi. Ani firenle durduğunda oraya doğru dönmüştüm. Arabanın kapısı açıldığında gördüğüm kırmızı gözler sanki kalbimi sökmüştü. "Ömür !" öne doğru birkaç adım attım ama o bana doğru çoktan koşmaya başlamıştı. "İyiyi-"kollarını boynuma dolayıp sıkıca sarıldığında keşke telefonunu açsaydım diye düşünmüştüm. Her anını onlara göre yaşama. "Neden haber vermedin ? Neden başkasından duydum ?" kollarımı beline doladım ve sakinleştirmek adına saçlarını okşadım. "Korkma iyiyim. Sorun yo-" hışımla geri çekildi "Sorun var ! Sen telefonumu hep açarsın , bir şey olursa iki elin kanda da olsa arar iyiyim dersin. Bunu Hayal'den duymak..."gözlerini kapattıp titrek bir nefes aldı "Bana o kadar mı kızdın ?"
Ömür...Kırıldın mı ?
Cevap vermeme fırsat olmadan iki araba daha ani firen yaparak durdu. İki beden de aynı hızla yanıma geldiğinde Kaya kollarımı tutmuş "İyisin , iyisin değil mi ?" dudaklarımı araladığımda bu sefer Aren hızlı hızlı aldığı nefesler arasında konuştu. "Yaralandın mı ? İyi misin ?" bazen tuhaf bir anda zihnin farklı bir bakış açısı edinirdi. Bu anılarımızı üçüncü bir kişiymiş gibi , sanki yaşayan biz değilmişiz gibi uzaktan izleyip de hatırlamak gibiydi. Sanki ileride durmuş şu anı izliyordum. Eser ve Bade'nin haberi olmadığını ve yüzlerine oturan cevapsız soruları , gözleri sanki her dakika daha da kızaran Afra'yı , tek kelime etmem için bekleyen Aren ve Kaya'yı. Ama anılarımızı üçüncü bir kişiymiş gibi hatırladığımızda buruk bir izlenim bırakırdı. Ya o burukluk mutluluk içerirdi ya da hüzün. Bana hüzün hissettirmişti. Onların yüzlerinde ki çaresizlik bu gün arka arkaya yaptığım kural ihlallerini hatırlatmıştı.
Etrafı kontrol ettikten sonra arabama bakıp yanıma gelecek Rüzgar'ı beklemez telefonuma sarılıp onlara haber verirdim , yapmamıştım. Afra aramış ama açmamıştım , önemli değildir diye düşünmüştüm. Oysa onların her bir araması benim için bu dünyada ki her şeyden değerliydi.
Eğer Bade'nin söylediklerinde yalan olmasaydı bende ona bir konuda hak verebilirdim. Her şeyi düşünmenin zararları vardı ama yılların içinde oturmuş bir düzeni değiştirmek çok zordu. Kızarmış gözlere baktım. O da bunu yapmaya çalışıyordu. Afra 'Neden ?' diye sormam için bana baskı kurarken aslında yıllardır ne çabayla kurduğumuz düzeni değiştirmeye çalışıyordu. Kaya , dinlenmem gerektiğini söylerken aslında gecelerce hesapladığımız olasılıkları yırtıp atmak istiyordu. Aren...bu gün ilk defa o düzeni yıkmak istediğini belli etmişti. Peki ya bu düzeni yıkmak isterken onların bir aramasına cevap vermediğimde yürekleri ağızlarına gelişleri ne olacaktı ? Her şeyi düşünme , bize bırak , koruma...bunları yaparsam sonuçlarına katlanabilecekler miydi ? Sadece bir cevapsız çağrı onları bu hale getirdiyse bundan sonra açmayacağım telefonlarının altından kalkabilirler miydiler ?
Bu düzeni beraber kurmuştuk şimdi ise yalnız kalıyordum.
İşte buydu...O gece Afra'nın bana söylediği Dolunay sana gülümsemiyor Alya. Güneşi bul diye yalvarıyor. Peki ya sen ne zaman dolunayı dinleyeceksin ? sözlerinin içimi huzursuz etme sebebi işte buydu. Ben yalnız kalmaktan korkuyordum. Ben yıllardır kurduğumuz düzende kardeşlerimin beni iyileştirmek adı altında yavaş yavaş benden uzaklaşmasından korkuyordum. Bu gün ne çok itiraf yapmıştım ? İki okyanus göz ve bir tebessüm nasılda yerle bir etmişti bütün duvarları mı ? Kardeşlerimin yüzüne tebessümle bakarken biraz ileride duran okyanuslarla kesişti gözlerim. Gelmişti...ve kollarını göğsünde toplamış varla yok arası gülümsemesiyle yüzümüz izliyordu. Sessiz kalışım kardeşlerimi endişeye sürüklerken okyanus kendime yaptığım itirafları duyuyordu. Ayaklarıma değen su beni sarıp sarmalıyor bir adım atarsam boğulacak mıyım yoksa ayaklarım yere mi değecek bilmememe rağmen o adımı atma isteği ile dolup taşmama neden oluyordu.
Okyanus aniden derinleşir veya sığlaşırdı , bilemezdin. Huzur aniden huzursuzluğa dönebilirdi , bilemezdin. Sevgi aniden nefrete dönebilirdi , bilemezdin. Ama ben bilmek zorundaydım. Kader veya lanet bu bendim. Omuzlarımda ki sorumluluğu eğilip düşüremezdim. Başka çarem yok değildi ben başka yola sapmak istemiyordum. Gökyüzüne hilale baktım.
Dolunay olmana kaç gün kaldı ?
🎭
✨️Duyurular için hesabımı ve yeni bölümlerden alıntı için Okyanusdan_kor'a Instagram sayfasını takip edip bana ulaşabilirsiniz 🫣
✨️Bölümler hakkında yorum yapmayı ve burada olduğunuzu anlamam için de yıldıza basmayı unutmayın.
Dolunay'ın öfkesi sizden uzak , yıldızların gülüşü yolunuzu aydınlatsın.
Yeni bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın ve gölgeler de kalın.
🎭
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 219 Okunma |
67 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |