

“Gölgeler seni
yalnızlığa mı
mahkum
etti ?”
Bende herkes gibi çocuk olmuştum. Sevilmiş , hayal kırıklığı yaşamış bazen bütün dünyanın en dertli insanıymış gibi hissetmiştim. Abime sinir olmuş saatlerce ağlamıştım , ablama hayran kalmış ama ablam olduğu için yüzümü buruşturmuştum. Annemin benim iyiliğim için istedikleri kafamdakilerle uyuşmadığı için bağırıp çağırmıştım. Babam nazikçe yaklaşsa da beni anlamadığını düşünmüştüm. Bende çocuk olmuştum. Ve sonra her çocuk gibi büyümüştüm.
Bazı çocuklar aniden yaşadıkları bir olay ile büyümek zorunda kalırken bazıları ise yavaş yavaş büyürdü. Karakterleri ağır ağır oluşur etraftaki olaylara daha farklı bakmaya başlarlardı. Rengarenk gördükleri dünya rengini kaybederdi. Bu çocuk kanalarında veya masal kitaplarında anlatılan masalların aslında çoğunun kötü sonla bittiğini öğrenmek gibiydi. Sahi sokaktan geçen beş kişiyi durdursak kaçı Rapunzel masalının gerçek sonunu biliyordu ? Evet bilenin sayısı azdı ve çoğu da büyüdüğünü sanıyordu. Büyümek bedeninin olgunlaşmasıyla değil içindeki çocuğun seni terk etmesiyle olurdu. Masalın gerçek sonunu öğrenince içi acıyan birinin içinde ki çocuk sadece oyun parkında uyuyakalmıştır. Uyandırmak için saçını okşamak yeterdi ve bir daha bu kadar uzun zaman uyumaması için onu bu uzun uykuya mahkum eden cadıyı bulmak gerekiyordu. Belki de onu uykuya mahkum eden cadı değildi. Ya da uyku sandığımız aslında o küçük çocuğu korumaktı.
"İyi işti , elinize sağlık." dedim ameliyathaneden çıkmadan ekibe. Kapı iki yana açıldığında ameliyathaneden çıkıp önlükten kurtuldum. Kepi çıkartıp cebime koyduktan sonra bekleme alanına ilerledim. Kapının önüne geldiğimde Jasmin'ın aşağı yukarı yürüdüğünü ve kocasının geldiğini görmüştüm. Adam yere bakıyor kıpırdamıyordu. Derin nefes alıp gülümsedim. İçeri girdiğimde Jasmin durmuş ama arkasını dönememişti. Adam ise hala kıpırdamıyordu. "K-kızım," göz yaşlarını tutmaya çalışıyordu "Yaşıyor mu ?" bir gözüm kıpırdamayan babadayken "Yüzüme bakmayacak mısın ?"dedim. Ses tonumu duyduğu an hızlıca bana dönmüş ve elleriyle yüzünü kapatıp ağlamaya başlamıştı. Güldüm konuşamayınca elini tutup sarıldım. "Geçti..." vücudu titriyordu "Ameliyat çok iyi geçti...Kızın iyi , geçti." Ondan yavaşça uzaklaştığımda yine konuşamadı ama baş hareketinde teşekkür ettiğini anlamıştım. Bir şey demeden omuzlarını hafifçe tutup kocasına doğru çevirdim. Pişmanlık değil şimdi sevinip sarılma zamanıydı. Onları baş başa bırakmam gerektiğini bildiğim için oradan uzaklaştım ama çıkmadan adamın başını kaldırıp Jasmin'e baktığını görmüştüm.
Oradan uzaklaştığımda yüzümde ki gülümseme de kaybolmuştu. Yavaşça yürüdüm , yoğun bakımın önünden geçtim. Başlarıyla selam veren çalışanların da yanından geçip asansör beklemeden merdivenlere yöneldim. Ameliyatla ilgili doldurmam gereken belgeler vardı ama erteleyecektim. Ameliyathanedeyken hemşire telefonuma mesaj geldiğini söylemişti. Göstermesini rica ettiğimde sadece Suskunlar'ın anlayabileceği acil toplantı talebi olduğunu görmüştüm. Hemşire aracılığıyla aynı şekilde şifreyle toplantıyı onaylamış ve bütün Suskunlar'ın üsse dönmesini söylemiştim. Bir gün huzurlu olduğum ve her şeye kendimi kapattığım için şimdi bunun bedelini ödemem gerekecekti. Bundan ziyade saldırıya uğradığım haberi daha abimlere gitmemişti. Poyraz , Rüzgar'ı arayıp abimlerin yaklaşık dört saattir devam eden bir toplantıda olduğunu bu sebeple haber vermediklerini söylemiş. Eğer o kurşunlardan biri bir yerimi bile sıyırmış olsaydı toplantıyı umursamaz direk haber verirlerdi. İyi olduğum için erteliyorlardı ve beni meraka sürüklüyorlardı. Merak etme sebebim de abim bunu öğrenince ne tepki verecekti ? İyi olduğumu söylemelerine rağmen merak edecek mi yoksa iyiymiş deyip geçecek miydi ? İç sesim bu merakıma alayla gülmüş ve işine dön diye mırıldanıp tekrar ortadan kaybolmuştu. Çıkışa yaklaştığımda derin nefes aldım iç sesimle konuşmayı sevmiyordum. Tamamen yok olup gitmesini istiyordum.
Kapıya vardığımda içeri girmek üzere olan biri omzuma çarpmıştı. Refleksle yüzüne baktığımda "Kusura bakmayın." demiş ve başıyla hafif selam verip yanımdan geçmişti. "Sorun değil." diye mırıldandım o görüş alanımdan çıkarken. Bir kez daha derin nefes alıp hastaneden çıktım. Saat gece yarısına yaklaşıyor olsa da sanki gün uzuyordu. Otoparka geldiğimde etrafa göz gezdirdim çünkü otoparkın ilk katında sadece iki araba vardı ve biri Rüzgar'a aitti buraya gelirken kullandığım araçtı. "Gitmemişsin ,"dedim ağır hareketlerle arkamı dönerken "Boşa vakit harcıyorsun Kor bu sana göre değil." dedim sağ elimi açıp kapatırken. Rüzgar sırtını yasladığı kolondan uzaklaşıp "Boşa harcadığım tek bir dakika bile olmadı , olsaydı sonucu karşımda olmazdı."
Başımı hafifçe aşağı yukarı salladım ve kollarımı göğsümde topladım. "Senin zamanın seni sonuca ulaştırdı ama benim zamanım sonuca ulaşamayacak kadar uzun." Okyanusları otoparkı aydınlatan ışıklandırmalardan daha da parlaktı. "Çünkü benim zamanım sensin." Kollarım iki yanıma düştüğünde "Rüzgar-" aramızda ki mesafeyi kapatıp önümde durdu ve nazikçe sağ elimi tuttu. "Bu kötü bir şey değil Ömür'üm sen benim zamanımsın ve her dakika her saniye senin için akıyor sonucum da sonumda her zaman sana çıkacak ama eğer sen senin dakikalarının sahibiyle düzelmezsen benim dakikalarımın hiçbir anlamı kalmayacak..." yutkundum ve birleşmiş ellerimize baktım. "Benden yapmamı istediğin bir şey mi var ?" güldü ve diğer elini çeneme koyup ona bakmamı sağladı "Afra kör olmalı ," gözlerimi kırpıştırdım "Bir neden anca bu kadar güzel sorulabilirdi." Tüylerim diken diken oldu. "Ben öyle bir şey demedim." Çenemde ki eli yanağıma kaydı. "Bu gün okyanusların neden diye sordu Ömür'üm ve ben okyanuslarının ilk defa neden demediğine adım kadar eminim. Ama kimse okuyamadı fakat sen bunu anlamış ve farklı kelimeleri bir araya getirerek o soruyu onlara yine sormuşsun ama...onu da anlamamışlar...Seni anlamamışlar okyanus gözlüm..." bakışlarım yere düştüğünde tekrar ona bakmamı sağladı." Ruhuna arka arkaya darbe vurmuşlar öyle ki bunu bir düzene sokmuşlar ," nefesimi tuttum "Buna herkes kendine göre isim vermiş. Bazıları korkma demiş bazıları savaş sonra biri çıkmış. Bütün isimleri bir araya getirip Ömür demiş."
"Yapma ," dedim güçsüz bir sesle elimi geri çekmek uzaklaşmak istedim ama bu isteğime kendim bile inanamadım. "Şimdi beni okuma." Yanağımı okşadı "Neden ?" dudağımı ısırdım , sağ elimi tuttuğu için sol elimi açıp kapattım. Gözlerimi okyanuslarından çekmeye çalıştım ama çalıştıkça daha çok ona sarıldım. "Çünkü kazanmam gereken bir savaş var." gülümsemesi büyüdü "Savaşlar kısa sürmez ki Ömür'üm." Onayladım "Evet o yüzden güçlü olmam gerekiyor eğer şimdi beni okursan güçlü olamam..."başını hafifçe omzuna doğru yatırdı "Okyanusa taş atarsan sadece su titrer. Okyanusta gemi batarsa sadece su titrer ama okyanusta fırtına çıkarsa dalgalar metrelerce yükselir. Önüne çıkan her şeyi silip süpürür ," Açıp kapattığım elimi ve ısırdığım dudağımı serbest bıraktım. "Julia Roberts'ın dediği bir şey dolanıyor zihnimde. Kalbini camdan yaparsan , kıran çok olur. Demirden yaparsan sonu pas olur. Denizden yap ki , giren kaybolsun , yüzmeyi bilen kurtulsun , bilmeyen boğulsun ," anlını anlıma yasladı ve gözlerini kapattı. Okyanuslarından mahrum kalan ve sözlerinin esiri olan gözlerim göz kapaklarımın arkasına saklandı. "Kendin ol can özüm. Senin suların her dağim hırçındı o dalgalar hiç sakinleşmedi."
"Ama o zaman...yüzmeyi bilmeleri bir şeyi değiştirmez. Giren herkes boğulur Rüzgar." Yanağımda ki eli yavaşça boynuma kaydı. "Senin okyanusuna kimse girmemeli çünkü girenleri korumak için dindirmeye çalıştığın fırtınan dipte devam ediyor...Görünmüyor olması orda olmadığı anlamına gelmez ve bu en tehlikelisidir," sessiz kaldım , elini saçıma kaydırdı. "Ama sen yalnız kalmayacaksın." gözlerimi açmadan "Ama kimse gelmezse yalnız kalırım. Yalnız kalmak istemiyorum." avcumu okşadı "Bir daha gitmeyeceğim." Gözlerimi açıp bir adım geriledim. Ellerimiz ayrılmış boşlukta sallanmıştı. "Seni suçlamadığımı söyledim bu konuyu en azından şimdilik kapatsak-"
"Bu durum beni nasıl yaktıysa seni benden daha çok yaktı ve her konu buraya varacak ,"bir şey diyemedim. Tekrar uzanıp elimi tuttu , attığım adımı geri alıp yaklaştım. "Bir anlaşma yapmak istiyorum." Kaşlarım çatıldı. "Anlaşma ?" onayladı ve izin ister gibi yavaşça elini tekrardan saçlarımın arasına sakladı. "Severek izlediğin bir dizi vardı. Kadının beyninde tümör vardı ve acı çekmemek için gün bitmeden baş rolü paylaştığı adamın elini tutması gerekiyordu." Bahsettiği dizinin ismi dudaklarımdan döküldü. "Doom At Your Service"
"Hıhı ," tuttuğu elime baktı "Gün sonunda içine attığın , üstünü örttüğün , canını yakıp öfkeye dönüştürdüğün her bir duyguyu unutman için ne olursa olsun elini tutmak istiyorum." Yutkundum "Beni ikna etmeye çalışıyorsun." dedim kısık sesle. Tekrar anlını anlıma yasladı "Ben seni nasıl okuyorsam sende beni okuyorsun ," sesi şükreder gibi çıkmıştı "Evet , ikna edip ne olursa olsun iyileşmeni istiyorum." Gözlerimi kapatmadan mırıldandım "Beni bir daha gitmeyeceğine ikna etmeye çalışıyorsun." bu yüzden onu görmeden bir günün bitmesine izin vermek istemiyordu. "Evet...ne dersin benimle anlaşma imzalar mısın ?"elimi elinden çekip boynuna sarılırken "Seninle bir anlaşma imzaladım ben Kor , o anlaşmanın maddelerinden biri sayabilirsin." dedim. Kollarını belime sardığında gülüşünü duydum. " O adam kıza kırmızı bir bileklik vermişti benimde vermem gerekiyor ,"kollarını sıkılaştırdı "Sarılmam bitince vereceğim." bu sefer gülen bendim. "Ama sana kalsa ben hep burada kalırım." Onaylarca mırıldandı "Keşke hep bana kalsa." Hafifçe omzuna vurdum "Sanırım buna izin veremem ," çaktırmadan kokusunu içime çektim "Bana bilekliğimi vermelisin , merak ediyorum." İstemese de geri çekilip ceketinin cebine uzandı. Çıkardığı kutuyu bana uzattığında "Kutusu bile ben pahalıyım diyor. Dizide adam kıza basit kırmızı ip bir bileklik vermişti." dedim kutuyu açarken. Karşılaştığım bileklik dudaklarımın aralanmasına sebep olmuştu.
"Önemli olan anlamı. Dizide kırmız ip bileklik büyük bir anlam içeriyordu bu ise bizim için özel." bilekliği kutusundan çıkartıp kutuyu cebine koydu ve Suskunlar'ın bilekliğinin takılı olduğu bileğime uzandı. "Ona değil buna tak ,"dedim boştaki bileğimi uzatırken. O ise ısrarla arkama sakladığım bileğime uzanmış ve tutmuştu. "Rüzgar o kolumda var ya bileklik , diğerine takalım." dedim ama bilekliği sakince o bileğime taktı." İçimden bir ses burada kalması gerektiğini söylüyor ," yanaklarımı elleri arasına alıp "Ben içimdeki sese , sana her zaman itimat ederim ," böyle konuştuğunda hiçbir şey diyemiyordum , nutkum tutuluyordu.
"Bu gün yaşadığımız her şeyi unutmanı istiyorum ,"Geri çekilip daha rahat yüzüme baktı. "Gün bitmek üzere anlaşmamızı imzaladığımıza göre...Eğer bu gün konuştuğumuz , yaşanan şeyleri unutmazsan şimdiye odaklanamayacaksın. Senin şimdide olman gerekiyor. Zihnin sürekli olasılıkları hesaplayıp duruyor ve o anların hepsi zihninde farklı olasılıklarla oynamaya devam edecek...Bunu biliyorum Ömür. Arabada konuştuklarımızı düşünen zihnin o arabaya binmeseydin ne olurdu deyip o olasılıkları sana sunup duracak mesela. Ya da Black itiyle konuşurken , James ile konuşurken daha farklı bir şey söylesem ne olurdu diyecek...Ya da o kurşunlardan biri sana veya bana isabet etseydi , ben gelmeseydim nasıl kurtulurdun , kurtulabilir miydin bunları düşünüp duracaksın. Bunların hepsi daha güçlü olmalıyım sonucuna çıkacak. Çok düşünenler o labirentten çıkamazlar. Bu gün yanan canın iyileşmesi için..."
Anlaşmayı imzalamıştım doğru ama uygulama kısmı , yalana gerek yoktu zaten ona yalan da söyleyemedim. Bunu da istemediği gözlerinden okunuyordu. "Bunu yapabilseydim daha önce yapardım. Bu sadece daha çok düşünceye neden oluyor. Bu söylediğin unutma kelimesini yapamayacağım ama yapabilseydim olasılığını düşüneceğim...Benim zihnim çok dolu Rüzgar , durduramam , durduramıyorum. Onu ," dişlerimi sıktım ve derin nefes alıp verdim. "Onu ben kontrol etmiyorum." Bu itiraf mıydı bilmiyordum ama Rüzgar sanki büyük bir haykırış duymuş gibiydi. Oysa ben sadece fısıldamıştım. "Bunu değiştiremez miyiz ?" dedi tıpkı benim gibi fısıldayarak. "Hepsi geride kalmadı mı ?"
"Hayır , kalmadı , kalamaz...Benim zamanım çok uzun. Şimdi , geçmiş yok. Her zaman aynı dakika ve saniyedeyim. Bir salise ilerlerse yıkılır bir salise gerilerse yanarım ama sabit kalırsa her şey olurunda kalır. Bu düzen mavişim ,"dedim buruk bir tebessümle "Bu düzeni değiştirmeye kimsenin gücü yetmez." Dedim bakışlarım bilekliğime düşerken. "Sorun bu mu ?"gülümseyen sesi tekrar ona bakmama sebep oldu "Ben kimse değilim ," elini göğüs hizasına çıkardı. Bu sabah geri aldığım yüzüğümün çifti parmağındaydı. "Ben senin kardeşinde değilim. Ben sesin okyanusuna girmeye çalışan biride değilim. Ben seninleyim Ömür...Baştan aşağı tamamen senim. Düzeni değiştirmeye değil seni o düzenden kurtarmaya çalışanım. Çünkü her insan anlaşılmak ister. Yeri geldiğinde seni anlayanın senin yerine bağırıp çağırmasını ister...Ben düzeni değiştirmeyeceğim bana izin verdiğin zaman senin sesin olup okyanusuna girmeye çalışanları tutup çıkaracağım. Böylelikle sen fırtınanı bastırmak zorunda kalmayacak onlar da neye sebep olduklarını görecekler. Ben önünde değil arkanda duracağım. Düştüğünde seni tutmak için değil , gölgeler seni köşeye sıkıştırmaya çalıştığında yalnız olmadığını bil diye. Çünkü bu adam ," gözlerim dolmuştu "Çünkü bu adam sana deli gibi aşık."
İrkildim , yaşadım , nefes aldım , nefes verdim. Kalbim attı , durdu , attı ve kaldı..."Yani ," uzun zaman sonra ilk defa ağlamamak için çaba sarf ettim "Bu kadın sevdiği adam için unutmalı mı ? O zaman okyanus mutlu olur mu ?" Rüzgar hiç durmadan başını iki yana salladı "Hayır , bu kadın sevdiği adam için kendi olmalı."
"Unutmak bu kadının yaptığı bir şey değil ki." dediğimde Rüzgar buruk bir tebessümle karşılık verdi. "Sevdiği adam için kendi olmalı , kendi içinde adama eskisi gibi güvenmeli...Ama bu öyle bir güven olmamalı. Güvenmek için kendini zorlamamalı sadece elini tutmalı ve tuttuğu el ile yavaş yavaş tozlu sayfaları açmalı...Kendi zamanından çıkmayıp adamın zamanını ziyaret etmeli...Bunu yapabilir mi ? Sonuçta bu çaba gerektirmez." Haklıydı bu söyledikleri benim için çaba gerektiren bir şey değildi. Kendim olabilir , birileri için çabalamak zorunda kalmayıp sadece elini tutup onun zamanında gezmek beni kendi kuralarımı çiğnemek zorunda bırakmazdı. Umutla dolduğumu hissettim ve ağır ağır başımı salladım. Okyanus kokan bilekliği görüş alanımıza sokmak için elimi kaldırdım. "İşte asıl şimdi imzaladığım o anlaşmanın maddelerinden biri sayabilirim. Bunu da kabul ediyorum Kor." Aşk dolu gülümsemesiyle elini elimin üzerine koydu ve parmaklarımızı birbirine kilitledi. "Şimdi hazırsın işte ,"dedi okyanuslarında kendimi gördüğüm esnada "Şimdi bu şehri birbirine katabilirsin. Fırtına ol okyanus gözlüm , önüne çıkanı ez ve geç. Gülümseyene gülümse merhamet isteyene merhamet et , kötülüğe aynı karşılığı ver ve dimdik dur. Başar Ömür Alya Bozkurt adını duymayan , önünde eğilmen kalmasın." Ellerimiz yavaş yavaş birbirinden koptu ama aslında sıkıca birbirlerine dolanmıştı. Son kez gözlerime baktı ve arkasını dönüp arabasına ilerledi. Arkasından gülümseyerek baktım , arabasını çalıştırıp otoparktan ayrılırken bilekliğimin takılı olan elimle el salladım. "Hangi anlaşma olursa olsun sen benim gidişimi görmemek için önden gidecek kadar çocuk olacaksın ve bu kadın seni her gün daha çok sevecek ,"
Rüzgar görüş açımdan çıktığında arkamda kalan arabaya döndüm. Sarı renkte spor aracı inceledim fakat bunu ne zaman aldığımı hatırlamıyordum. Arabam kurşuna dizildiği için Kaya'dan galerindekilerden birini getirmelerini söylemesini rica etmiştim fakat gerçekten de bunu ne zaman aldığımı hatırlamıyordum. "Allah Allah ne zevksizmişim ben." diye kendi kendime mırıldandım. "Karşında duran araçtan dünyada sadece sekiz adet var." Kaşlarım şaşkınlıkla çatıldı "Yine de çok zevksizmişim bu renk bana göre değil. Hem bunu ne zaman aldım ben ? Sen biliyor musun ?"dedim kollarımı göğsümde toplayıp. Yanıma gelip yüzüme küfür eder gibi baktı "Böyle bir araban pardon canavarın var ve ne zaman aldığını hatta ne alması bu arabanın varlığını bilmiyor musun ?"onayladım "Muhtemelen sekiz adet olduğunu duyunca almışımdır. Koleksiyonumun sıradan bir parçası." Başını iki yana sallayıp sabır diledi. "Tamam yeter bu kadar lak lak üsse gitmemiz gerekiyor." demiş ve yolcu koltuğuna ilerleyip başıyla kapıyı açmamı işaret etmişti. Göz devirip sürücü tarafına geçtim ve kapı kulunu tuttum. Kapı otomatik olarak açıldığında "Parmak iziyle çalışıyor." demiş ve araca binmiştim. "Anladık zenginsin." diye söylenerek binmiş ve kemerini takmıştı. "Anlaman uzun sürdü ,"dedim direksiyonu kavrarken. Parmak izimi okuduğunda araba çalışmaya hazır hale gelmişti. "Burada ne aradığını anlatacak mısın ?" motoru çalıştırıp çıkardığı o harika sesi dinledim ve hafifçe gaza basıp arabayı hareket ettirdim.
"Tahmin ediyorsundur diye düşünüyorum. Seni üsse götürmek için geldim." dediğinde caddeye çıkmak için yolu kontrol etmiş ve gaza basmıştım. "Sanırım tam tersi oldu seni üsse ben götürüyorum." dedim alayla. "Neyi kast ettiğimi anladın ,"dedi camdan dışarıya bakarken "Suskunlar'ın seninle konuşacakları var ve sana refakat etmem için ben seçildim." hızı arttırırken tek elimi direksiyondan çektim. "Kaçacağımı falan mı düşündünüz ? Toplantıyı kabul etmem geleceğim an-"sözümü kesip çatık kaşları altında bana baktı "Kural kuraldır Alya. Ve bizim kurallarımızı bu gün çiğnedin. Sen bizim liderimizsin farkında mısın bilmiyorum ama kurallar bizi bir arada tutan tek şey." Dudağımdan bir kıkırtı kaçtı "Ben yaşadıklarımız sanıyordum."
"Her neyse ! Kuralı çiğneyen bir Suskun olursa acil toplantı talep edilir ve hatası herkesin önünde konuşulur bu kuralı sen koydun şimdi ise senin için bu toplantı düzenleniyor. Beni şaşırtan şey ne biliyor musun ? Bu kuralı çiğneyecek kişinin Kelvin olmasını beklerdim hatta Aren bile olabilirdi ama senden hiç beklemezdim." Hızı daha da arttırdım "Bende insanım farkındasın değil mi ?" cama döndü "Sen aynı zamanda Suskunlar'ın liderisin ," parmaklarını çıtlattı "Sen düşersen hepimiz düşeriz Alya. Üzerinde çok fazla sorumluluk var farkındayım ama şimdi olmaz. Yıllardır bu diriliş için çabaladık ve daha başta hata yapılırsa bunun devamı gelir. Bütün Suskunlar seni örnek alıyor ," tekrar bana baktı "Senden korkuyor eğer sen kuralı çiğnersen bunu da örnek alırlar. Eğer otoriten sarsılırsa ne olur peki ? Suskunlar senden korkmayı bırakırsa ne olur Alya ? Bunu da ben söyleyeyim , dağılırız. Hepimizi bulur ve yakarlar. Dolunay bir daha külleri kabul etmez. Bir daha doğamayız. Bu sonumuz olur."
"Buna izin vermem." dedim sert bir sesle "Hata beraberinde hatayı getirir." Boş yola bakarken dudağım kıvrıldı ve "Sıkı tutun." dedikten sonra gaz pedalına sonuna kadar bastım. "Kafayı mı yedin sen !?" diye öfkeyle bağırdı. Çatıdan atla desek düşünmeden yapardı ama onu da ani hız korkutuyordu. Ben bu ufak detayı bile biliyordum. Peki ya onlar benim hakkımda ne biliyorlardı ? "Bu arabanın üretilme amacı buydu. Hız ve daha çok hız. Eğer sürücüsü olmadığın bir arabaya bindiysen o arabayı süren kişiyi öfkelendirecek cümleler kurmamalısın. He samimiyetinize güvenip kurduysan ve o da samimiyetinize güvenip gazı köklediyse sesini çıkartmayıp ona güvenmelisin. Çünkü hayatın onun direksiyonu tutan parmaklarının arasındadır. Eğer direksiyonu tutan sana verdiği değerden sesini çıkarmadan seni dinliyorsa endişelenmene gerek yok demektir. Çünkü kendine güvenmese o direksiyonu tutup gaza basmaz...Yolda son hız giderken önüne herhangi bir hayvan veya insan engeli çıktığında ona çarpmamak için yönünü aniden değiştirebilir ve yanında olan kişiye zarar gelmesin diye de üzerine de kapanır ," camları hafifçe araladığımda o küçük boşluktan giren rüzgar sertçe yüzümüze çarpmıştı. "Ben Suskunlar'ın lideriyim doğru ama beni lider seçen sizdiniz. Bence bana hata demeden önce bunu düşün." Sertçe viraja girdiğimde sesi kesilmiş veya sadece nutku tutulmuştu.
Üsse yaklaştığımızda direksiyonun altında ki siyah düğmeye bastım. Hızımı kesmeden devam ederken karşı şeritten gelen araç selektör yapmış ve yanımdan geçmişti. "Kim sürüyor ?" sanki görebilecekmiş gibi arkasına bakmıştı. Bunu bile bilemezken nasıl düşeceğimizi düşünürler ? Sakin ol , her şey kontrol altında. Hiçbir şey kontrol altında değil ! Öyle mi dersin ?
Dudağım kıvrıldı. "Dina." Buraya önlem almadan geldiğim için direk üsse giremezdim. Dina aynı plaka ve aynı araçla Afra'nın stüdyosuna gidecekti. Hızı düşürüp ışıkları kapattım ve toprak yola girdim. İçeriyi aydınlatan tek şey benim ve onun bilekliklerinde yanıp sönen yeşil ışıktı. Bilekliklerdeki sensor üssün kapısının açılması için gereken anahtardı. Küçük ve dikkat kesilmediğin sürece duyamayacağın kadar kısık bir ses duyulmuş ve kapı açılmıştı. Çok hafif gaza basıp açılan kapıdan geçtiğimde hemen arkamdan kapı ve yanıp sönen bileklikteki ışık kapanmıştı. Tamamen karanlıkta kaldığımızda önce kırmızı ip inceliğinde bir ışık görünmüş plakayı taramış ardından anlımızdan başlayıp çenemize kadar saliseler içerisinde yüzümüzü taramış "Ömür Alya 1.Suskun , Nixie 12. Suskun giriş izni verildi." Kırmızı ışık kaybolmuş ardından içerisi tamamen aydınlanmıştı.
"Gidelim." arabadan inip önden ilerledim. Burası ilk kontrol noktasıydı , giriş izni verildiğinde aslında önümde duran kapıyı açabilecek el izi onayına müsaade ediliyordu. Elimi kapıya koyduğumda okumuş ve kilit açılmıştı. İçeri girdiğimde kenara geçip bekledim. Kapıdan iki kişi aynı anda veya arka arkaya geçemezdi. Denendiği anda uyarı verir ve sistemler kilitlenirdi. O da elini okutup içeri girdiğinde "Neden sadece parmak izi değil ki." diye söylendi ama cevabını biliyordu. "Çünkü oldu da bir şekilde ilk kontrolü atlattılar ikinci kontrolde de parmağını kopartıp tanımlayabilirler. Ekstra güvenlik için." dedim gereksiz açıklamayı yapıp. "Elimi de kesebilirler hem bu güvenlik kontrollerine gelene kadar kaç dönümlük ormanda üssün girişini bulabilmeleri bile imkansız. Unuttun diye söylüyorum ," unutmak kelimesini ne çok duymuştum ben bu gün "Ormana giren herkesin sicili yukarıda ekrana yansıyor."
"Eldivenlerini çıkartıyorsun diye sadece sinir oluyorsun. Söylenme sebebin bu." dedim ve durdum. "Sizi yalnız bırakayım ama çok oyalanma. Sevgilinle kullandın bekletme hakkını." dedi ve uzaklaşıp üçüncü kontrol noktası olan diğer kapıya ilerledi. Açıp girdiğinde karşımda ki bedenler baktım. "Salonda olmanız gerekiyordu." dedim Kaya , Afra ve Aren'e.
"Seni görmek istedik yani en azından toplantıdan öncesi." Afra bana bakmaya çekiniyor gibiydi ve bu hiç onluk bir şey değildi. "Konuşup çözelim istedik." diyen Kaya bana doğru birkaç adım atıp karşıma geçmişti. Aren'de Afra'nın beline elini koyup hafif ittirmiş ve yanımıza gelmişlerdi. "Konuşulacak bir şey yok Kaya. Hastaneye geldiğinizde konuştuk."
"Biz sadece endişeliydik , konuşmadık." Aren ile göz teması kurdum. "Bakın birazdan her şeyi ayrıntısına kadar açıklayacağım. Yanlış yaptığımı düşünüy-"
"Alya bunu konuşmak istemiyoruz ," Afra göz kontağımın yeni sahibiydi. "Şirkette olanla ilgili konuşmak istiyoruz." Derin ama bir o kadar da sakin nefes aldım "Ben istemiyorum Afra. Size bir emir verdim rica değildi. Ve siz bunu reddettiniz. Bana işimle kardeşliği karıştırdığıma dair imada bulunmak gibi bir şeydi bu itirazınız. Ve bende bunu alıp kabul ettim ,"
'...eğer sen senin dakikalarının sahibiyle düzelmezsen benim dakikalarımın hiçbir anlamı kalmayacak. '
Bu yaptığımda barışmaktı. Çünkü onlar bu konuda haklı olduklarını , beni koruduklarını düşünüyorlardı. Yaptığım çocukça gelebilirdi ama onlara yıllarımı vermiştim. Aldıkları nefesle hissettiklerini anlıyordum. Konuyu sadece aramız bozuk mu değil mi , kırıldıysam yapıştıralım diye açıyorlardı. İstediklerini verip yara bandını alacaktım. "Bu yaşanan bizim aramızda ki bağı bozar mı ?" can alıcı soruyu sordum. "Hayır." Aren ve Afra'dan da aynı kesin ses tonuyla istediğim cevabı aldım.
"Kızgın değil misin ?" Farklı bakış açısı. "Hayır , kızgın değilim ," yüzünden düşüncelerini anlayamıyordum "Yanlış olduğunu düşündüğünüz bir konuda fikrinizi söylediniz."
"Bu kadar basit." Bir şeyler yanlış. Düzelt , saklıyor , öğren.
"Evet , bu kadar basit."
Gülümsedi. "Toplantıya gideli o zaman Ömür Hanım." elini önden buyurun dercesine öne doğru uzattı. Aynı gülümsemeyle karşılık verip arkamı döndüm. Gülümsemeyi de bu konuyla birlikte rafa kaldırdım. Kaya'da taklit ediyor gibi hissediyorum.
"O zaman burada bu konuyu çözdük sayıyorum." Afra'nın sesi normaldi. "Evet , sorun çözüldü." kapının önünde durup şifreyi tuşlarken Kaya'nın sesini düşündüm. Düşündüm ve anlayamadım. Kapının kilidi açıldığında ona baktım ama o zaten bana bakıyordu ve yüzünde gülümsemeye dair herhangi bir şey yoktu. Ama sesi öyleydi. Kapıdan geçtiğimde bir şey fark etmiştim. Rol yapıyordu. Ne zamandır rol yapıyordu ? Ne zamandır benden saklanıyordu ? Ne zamandır anlatmıyordu ? Başlangıcı bilmiyordum sonu o söylemişti. Kaya dakikalar önce bana saklandığını anlatmıştı. Anlamamıştım , anlatmıştı.
Hepsi sırayla şifreyi girip yanıma geldiğinde en sona Kaya kalmıştı. Kapı arkasından kapanıp kilitlendiğinde sadece bir saniye gözlerim gözlerinde kaldı. Anladım dedim. Anlattın.
Anladın dedi. Anlattım.
Afra yarın kaldığı yerden 'neden' diye sormaya devam edecekti ama Kaya'nın değişen yüz ifadesi ne demek istediğimi , neyi kast ettiğimi anladığını gösteriyordu. Afra'yla günü , Kaya ile yarını kurtarmıştım , her zaman aynı dakika ve saniyede olsam da. Artık orada tek değildim.
Hayır ! Seni anlayamaz ! Kimse anlayamaz !
Rüzgar haklıydı. Dakikalarımın sahibiyle barışmam gerekiyordu. Yanlış yere bakmıştım. Saate değil pili değiştirene bakmalıydım. Asıl sahibi oydu. Kaya da benimleydi...
Elim Suskunlar'ın soğuk kelepçesine gitti ama orada sıcak olan başka bir şey daha vardı. Rüzgar'ın taktığı bileklik sanki yanıyordu. Ama canımı yakmıyordu. Yalnız değildim ve bu dengeyi bozacaktı.
Buna izin vermeyeceğim. Kelepçeleri çekiştirdi. Buna asla izin vermeyeceğim !
Suskunlar'ın üssüne baktım. Sessizlik kokuyordu. Duvarlarda her baktığımda daha çok bakasımı getiren çizimler başlangıcın ve sonun sessizliğiydi. Doğumumuzu , yaşamımızı ve ölümümüzü. Sağ tarafımda ki duvar da yirmi seki yıl öncesine ait çizimler yer alıyordu ve koridor bittiğinde son çizimde dumanlar ve Suskunlar'ın üssünden geriye kalan küller vardı. Fakat sol tarafımda ki duvarda Suskunlar'ın doğumu ve ilk aldıkları canla sürmekte olan yaşamı resmedilmişti devamı ise boştu. Devamı için yeni bir dolunay ve can gerekiyordu.
Bedeli ne olursa olsun o duvara bir daha yıkılıp kora dönmüş onlarca ömür çizilmeyecekti.
Koridor bittiğinde üssün göbeği olan salona çıkmıştık. Salonun sağ tarafında masa yer alıyordu. Burada çok bir şey yoktu fakat toplantılarımızı burada yapardık. Bunun sebebi ise tablolardı. Duvarlarda oldukça büyük tablolar yer alıyordu ve bunlar Suskunlar'ın tarihiydi. İçeri girdiğinde hemen karşında ki duvarda Suskunlar'ın doğduğu güne ait bir tablo vardı. Yerde yatan bir ceset ve cesetten çıkan yirmi sekiz ruh resmedilmişti. Cesedin kime ait olduğu hala bilinmiyordu veya cinsiyeti. O günden sonra Suskunlar doğmuştu. Cinsiyetimizi saklama sebebimizde o yerde yatan cesetti. Resimde cesedin vücut hatları veya yüzü , saçı belli olmuyordu , gölge misaliydi. Bedeninden çıkıp dolunaya ulaşmaya çalışan ruhlarında cinsiyetini anlamak imkansızdı. Fakat bütün ruhları geçmiş dolunaya bir nefes kadar yakın olan bir gölge vardı ama o Dolunay'a dokunamıyordu. Hemen yanında bu resmin devamı vardı. Diğer ruhlar Dolunay'a ulaşmışken bir nefes kadar yakın olmasına rağmen dokunmayan o ruh aslında fedakarlık yapıyordu. Ne kadar önde olsa da dokunmuyor sona kalmayı bekliyordu , korumak için oradaydı.
Tablodan gözlerimi çekip masaya baktım. Suskunlar beni gördüklerinde ne kadar onların gözünde suçlu olsam da saygıda kusur etmeyip ayağa kalkmışlardı. Afra , Kaya ve Aren yanımdan geçip yerlerine ilerlemiş ama oturmamışlardı. Daha fazla ayakta dikilmeyip yerime masanın başına ilerledim ama yerimde oturan bedenle durmak zorunda kaldım. " Yerimi bu kadar çabuk mu doldurdun ?" alayla kurduğum cümleyle Kevin ayağa kalktı "Bekleme süreni fazlasıyla aştın bende pardon bizde beklemekten ağaç olunca bir taraflarım hava alsın diye ayağa kalktım. Kalkmışken güzel görünen koltuğuna bakmak istedim belki daha rahattır diye." Dudağım kıvrıldı "Rahat mıymış ?" başıyla selam verip yanımdan geçerken "Hayır , aksine sadece rahatsız edici görevler ve bakışlarla dolu." Bir şey söylemedim zaten o da beklemeden yerine ilerlemiş diğerleri gibi oturmamıştı. İç çekip Kevin'in kalktığı sandalyeyi düzelttim ve Suskunlar'a bakıp ellerimle oturmalarını işaret ettim. Fakat biri bile oturmak için hamle yapmadı. Ağır ağır başımı sallayıp yerime oturdum ve oturmamla onlarında yerlerine oturmaları bir oldu.
"Evet toplantı talebinizi aldım ve toplantı sebebinin ben olduğumu da biliyorum. Buraya aracı olarak Nixie ile geldim. Toplantıya başlamadan Afra , Aren ve Kaya'nın konuşma haklarını kaldırıyorum. Onaylıyor musunuz ?" Konuşurlarsa beni savunurlardı ve bu da başka bir kural ihlali demekti. İşi daha da çıkmaza sokardı bu sebeple konuşmayacaklardı olurda konuşur ve beni savunurlarsa dışarı çıkıp toplantıdan men edileceklerdi. "Onaylıyoruz." Kevin hepsinin adına konuşmuştu "Bu durumda sanırım Kevin hepinizi temsilen konuşacak doğru muyum ?"
Saçmalık ! Sakinleşmiyordu. Ama en azından kelepçeleri çekiştirmeyi bırakmıştı. Seni sorgulamalarına izin mi vereceksin ! Bu yüzden buradaydım.
"Evet ,"diyen Emma , Suskunlar'a baktı "Biliyorsunuz Ömür ile benimde bir yakınlığım var bu yüzden bende suskunluğumu koruyacağım." demiş ve sözü Kevin'e bırakıp sessizliğe gömülmüştü. "Burada herkesin Ömür ile bir yakınlığı var Emma ,"diyen Kevin ayağa kalktı ve bana odaklandı "Kurallar bizi bir arada tutuyor ve bu kuralların çoğunu sen yazdın. Şimdi ne oldu da kural ihlali yapıyorsun ? Araban kurşuna dizildiğinde Suskunlar'ı çağırmaman doğru bir hareketti fakat daha sonra bize bunun haberini vermen gerekirdi ," yanıma doğru yürüdü "Bileğimizde ki bileklikler bizim bir simgemiz ama simgeden daha çok bizim güvenliğimizi sağlıyorlar. Artan nabzın ana merkezde büyük bir kargaşaya neden oldu. Yetmedi senden sorumlu olan Afra'nın telefonuna cevap vermedin. Kargaşa üzerine kargaşaya sebep oldun. Sinyalini takip edip hastanede olduğunu Kaya , Afra ve Aren'e birinci elden ben ilettim. Onlar hastaneye vardıklarında biz senin durumunun iyi olduğunu biliyorduk. Kameralardan durumun hakkında bilgi sahibi olmuştuk fakat bize haber vermeme sebebini anlam verememiştik. Bilekliğinde sorun olduğunun üzerinde duruldu fakat bu sadece kandırmaktı ," ellerini masaya koyup öne doğru eğildi "Liderimiz neden bizi ciddiye almadı ? Yoksa duygularına mı yenik düştü ?"
Kes şunu !
Kevin'i seçmekte haklıydılar , ağzı iyi laf yapıyor ve doğruları sertçe yüzüne vurabiliyordu. Bunları yapan ben miydim ? Duygularıma yenildiğim için miydi ? "Evet ," dedim Kevin'in gözlerine bakıp ama onun gözlerinde dolunaya ulaşmaya çalışan o ruhları görüyordum "Duygularıma yenildim ," Kevin ve diğerleri bunu dememi beklemiyorlardı. "Sabah abimden bir mesaj aldım yanına gelmemi istiyordu. Kabul ettim ve Aren ile şirkete geçtik. Şirkette sinilerimiz gerildi."
Kes şunu Ömür !
"Neden tartıştınız ?" anlatmaya devam ettim "Abimlerin yani bizim şirketin hisseleri Suskunlar'ın dönüşüyle haddinden fazla zarara uğramış. Ablam , Alev Bozkurt , James'ın güç toplamasına dur demek istiyordu bu yüzden James'ın arkasında ki ismi bulup öldürmek istediğini söyledi." Kevin kaşlarını çattı "Ona ne söyledin ?"
Cevap verme !
"O adamın kim olduğunu bildiğimi ve bu işi bana bırakmaları gerektiğini söyledim." Kevin dikleşip "Devam et." dediğinde birkaç saniye durup anlatmaya devam ettim. "Zar zor da olsa kabul ettirdim. Onlar depoların yerini değiştirdikleri esnada bende şirketin hisselerini eski halinden daha da değerleneceği konuma getireceğim." Kevin güldü "Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun ? Yoksa 'Suskunlar aracılığıyla öğrendiğiniz hiçbir bilgiyi özel hayatınızda dile getiremez , kullanamaz , Suskunlar'ı tehlikeye atamazsınız.' Maddesini çiğneyip bizden öğrendiklerinle ailene yardım mı edeceksin ?" kaşlarımı çatıp yüzüne baktığımda gözlerini açıp kapattı." Ateş Bozkurt eğer bu işin peşine düşerse başımıza sadece iş açacaktı. Sadece onun adından bahsetsem de o tek değil. Kuzgun ve Kor'da ona destek çıkardı. James yaptığı hamlelerle hem Suskunlar'dan korunmaya hem de en büyük düşmanı olan Bozkurtları yok etmeye çalışacak. Bozkurtların durup bekleyeceğini düşünmüyorsunuz değil mi ?"
Kelepçeler şıngırdadı. Öfkeli nefesi ciğerlerini zorladı.
"Bu sorumun cevabı değil. Bizden öğrendiklerinle ailene yardım mı edeceksin ?" Gözlerine uzun uzun baktım ve orda daha farklı bir şey gördüm. Bütün ruhlar dolunaya ulaşmış en son kalan da içeriye girmişti. "Evet , tam olarak öyle yapmayı planlıyorum." dedim meydan okuyarak "Kuralları çiğniyorsun !" elimi masaya vurup ayağa kalktım. "Kuralları ben yazıyorum !"
Nefesini tuttu. Zincirin sesi sustu.
Aralanan dudaklarını birbirine bastırdı. "Beni buraya siz oturtunuz çünkü sizden farklıyım. Hesaplar , bakar ve duruma göre yazılan her şeyi değiştiririm , değiştirdim de. Bunu bildiğiniz için burada ben oturuyorum. Sizi koruyabilecek tek kişi benim ve o kuralları gerektiğinde ben esnetebilir bazen yok sayabilirim. Buna duyguları mı karıştırmak diyorsanız evet karıştırıyorum. Bozkurtlar'ın önünü kesmeseydim James'ın evini kurşuna dizip yıllarımızı heba ederlerdi. Buna duygularım diyorsanız ," burnumdan güldüm "Haklısınız kurallar bizi bir arada tutup dışarıda ki insan bozması yaratıklardan koruyor. Daha baştayken listeden sadece iki kişi küle dönmüşken böyle bir hata yapılmamalıydı ," öne doğru eğildim "Ama bunu siz yapmayacaksınız siz bu konuda kuralları esnetemezsiniz. Ben yeri geldiğinde yeni kurallar yazacak yeri geldiğinde kuraları sileceğim ve siz bu kurallara da uyacaksınız. Çünkü beni buraya siz oturturdunuz. O yüzden şimdi sizi bulup buraya getirdiğimde sizin bana sorduğunuz o soruyu size soruyorum ,"dedim ve dikleşip "Aranızda Suskunlar'ın lideri olmak isteyen var mı ?" o gün bana sen...Ömür Alya Suskunlar'ın lideri olur musun ? diye sormuşlardı ve buna onlar ortak karar vermişlerdi , ben onaylamıştım. O günde olduğu gibi hepsinin yüzünde aynı ifade vardı. "Az önce konuşuyordun , " Kevin'e döndüm alayla gülerek "Şimdi de konuş."
Nixie , sessizliğini bozan o oldu "Sen stratejik zekaya , görsel hafızaya ve hepimizden daha da eğitimli , bilgilisin. Alacağın kararlar değiştireceğin kurallar hepsi bizi korumak ve hedefimize ulaştırmak için ," derin nefes aldı. "Burada kimse bu yükün altına giremez. Suskunlar'ın tek lideri var o da sensin." demiş ve herkes onu onayladığını belli etmişti , sessizce. Biri hariç.
Kevin'e baktım bir kez daha. "Ben sadece çocukken hakim veya savcı olmak isterdim nasıl bir hismiş ona bakmak istedim liderim." demiş ve bıyık altından gülüp yerine geçmişti. Onun bu sözleri dağılmak için can atan kara bulutları bizden uzağa götürmüştü. Sessizliğin yerini gülümsemeler aldı. Ben ise sessizliğimi bozmadan yerime oturdum.
Birilerini öldürmemiş olsan da...bu da senin için şimdilik yeterli. Keyifliydi. Ayaklarına dolanan zincirleri düzeltip yere oturdu.
Emma önünde ki suyu açıp birkaç yudum aldı "İyi ki aynı taraftayız Ömür eğer karşı tarafta olsaydın seni kimse yenemezdi."
"Dikkat ! Yakınlık Uyarısı ! Bütün Suskunlar görev yerlerine !" Başımı koltuğa yaslayıp yanıp sönen kırmızı ışıklara baktım " Dikkat Yakınlık Uyarısı ! Bütün Suskunlar görev yerlerine !" Nixiel'e baktım "Açtın şom ağzını. Dua et Dina'yı bulup elini kesmiş olmasınlar." Uyarı ışığı yanıp sönmeye devam ederken herkes büyük bir profesyonellikle bu durumlar da uygulayacağımız prosedürü uygulamak için yerlerine geçtiler. Ezberlediler. Sen ezberlettin. Masadan ayrılıp Afra ve Tegan'ın arkasından kontrol odasına ilerledim. Emma , Kaya ve Aren'de hemen arkamdaydı.
"Evet , rapor verin." Afra ellerini klavyede gezdirirken Emma'da köşede duran sandalyeyi çekip bilgisayarın başına oturdu. "Yakınlık uyarısı sadece o katiller bu çevreye yaklaşırsa çalışır. Ormanın girişinde beş araba kameraya yakalanmış." Tegan görüntüyü duvara monta edilmiş ekranlara verdi. "Önde ki araba James'a ait. İkinci araba Edwin ," kamera üçüncü arabayı taradı "Baris Keith ," dördüncü arabayı hızlıca taradı " Vbefto Guiliano ," ve son arabayı tararken ben kim olduğunu biliyordum "Beşinci araç Albert'a ait." keyifle gülümsedim. "Rüzgar Kor bu gün bir dostumuzu ziyaret ettiğimizde bir şey dedi sizinle paylaşayım ," arabalar ağaçların sıklaştığı yerde durduğunda "Her katil olay yerine döner ,"
"Katillerimize merhaba deyin."
"Sanırım aradıklarını bulamayacaklar." diyen Aren ile araçlarından inişlerini seyrettim. Tıpkı o geceki gibi yanlarında korumaları yoktu. "Çok heyecanlı." diyen Emma arkasına yaslandı ve nereden çıkardığını anlamadığım çubuk kırakeri yemeye başladı. "Kamera altıyı büyüt." Afra görüntüyü büyütüp yaklaştırdı. "Ne konuştuklarını duymaya hazır mıyız ? 3 , 2 , 1" sesleri hoparlörden bize ulaştı. "Ne kadar da iğrenç ?"diyen Baris omzuna konan böceği eliyle sirkeledi. "Burada ne arıyoruz James ? Tamamen saçmalık onlar öldüler hadi diyelim ki yaşıyorlar sence üslerini buraya can verdikleri yere mi yaparlar ?"
"Neden böyle dedi şimdi bu ?" diyen Tegan yalandan burnunu çekti "Duygularım incindi ya durumumuz yoksa yeni mekan kiralayamadık , çok pahalı." Gözlerimi ekrandan ayırmadım. "Buradalar biliyorum." diyen James açıklığa çıktıklarında durdu ve karşısında ki ağaçlara baktı. "Burasıydı değil mi ?"diyen Albert yanına geldi "O derme çatmak üsleri tam buradaydı. Baksana sanki bu ormanı yapmak için fidan ektiklerinde bilerek burayı boş bırakmış gibiler ," Kaşları çatıldı ve dudakları aralandı "Bunu gerçekten yapmış olamazlar değil mi ?"
"Kes zevzekliği Albert , ben Boris'e katılıyorum. Onlar o gece geberdiler hiç kimse o yangından sağ çıkamaz ," Vbefto yere eğildi ve eline aldığı toprağa "Sabaha kadar bekledik geriye kalan tek şey yanmış cesetler ve maskelerdi. Hatırla James bir tanesini anı olarak aldın ," gülerek ayağa kalktı "Sana kemik almanı söylemiştim."
"Piç kurusu." Kevin öfkeyle içeri girdiğinde bilgisayara saldıracak gibi bakıyordu. Elimi kaldırım sakin olmasını söylercesine yüzüne baktım. "James bu ne ciddiyet bizi topladın getirdin buraya al işte yok bir şey ? Geberip gi-"
"Kes artık Boris !" James'ın sesi ormanda yankılandı. "Kabul edin ve korkaklık etmeyin onlar yaşıyorlar ," Emma öne doğru eğildi ; filmin en heyecanlı yerini izlercesine bakıyordu. "Hiç kimse bu zamana kadar bu kadar ileri gidemedi bu taklit olmayacak kadar gerçek. Sokaklarda Suskunlar'ın simgesi olan maskelerin resimleri var bize işaret veriyorlar ," eliyle açıklığı işaret etti "O günden sonra yirmi sekiz yıl boyunca buraya adım dahi atmadım. O yangında sabaha kadar bekledik evet sonrada cesetlerden geriye kalanlar tanınmaz hale gelsin diye ormanı yaktık. Buranın tekrardan orman olacağını duyurduklarında bir kere önünden geçtim. Sim siyah ve yaşam belirtisi olmayan bu lanet topraklara ağaç ekmişlerdi. Yirmi sekiz yıl içinde bakın etrafınıza ağaçlar büyüdü orman canlandı ama ne oldu da kaç dönümlük ormanda bu alana sadece bu alana ağaç ekilmedi !?" öfkeyle yanındaki ağaca vurdu "Başından beri işaret veriyorlardı ! Gözümüzün önündeydi ama görmedik , görmedim ! Geçen yıllarda ağaçlar büyüdü onlar gibi güçlendi ! Kökleri sıkı sıkı şu lanet toprağa tutundu ! " arkasını dönüp ölümün gülümsediği arkadaşlarına baktı "Suskunlar yaşıyorlar ve bizden intikamlarını alacaklar ! Ya mantıklı düşünürüz yada Owen ve Philip gibi can veririz."
"Sizi bilmem ,"dedi Albert kısık sesiyle "Ama benim ölmeye hiç niyetim yok." diğerleri herhangi bir cevap vermedi ama James kendi kendine "Nerede olabilir ? Üsleri nerede olabilir ?"diye mırıldandı.
"Burada James ," ellerimi Afra'nın oturduğu sandalyeye koydum "Hemen ayaklarının altındayız. Bizi gömdüğünüzü düşündüğünüz o kap kara toprağın altındayız. Haklısın ," sanki duyacakmış ve görecekmiş gibi başımı salladım "O ormanı yaktığınızda bize yardım etmiş oldunuz. Kemikleri saklamak isterken bizim saklanma alanımızı ayarladınız. Bu kaç dönümlük orman aslında bizim üssü saklıyor tıpkı eskisi gibi. Hatırlarsın önünde duran açıklıktaydı Suskunlar'ın derme çatma üssü ve sizin onu bulmanız bile yıllarınızı aldı gerçi size kalsa yine bulamazdınız da..." dudağım kıvrıldı.
"Şimdi nasıl bulacaksın James ? Toprağın altında olan ve ağaçların köklerinin sıkı sıkıya sardığı üssü nasıl bulacaksın ? İki adım ilerinde üssün girişi var mesela toprağın sakladığı görebiliyor musun ? O yumruk attığın ağaçlarda bir sinek kadar hatta onlardan da küçük kamera var , tıpkı çoğu ağaçta olduğu gibi görebiliyor musun James ? Arkadaşın Boris şu an tam olarak benim arabamın üzerinde duruyor mesela hemen altında bizim derme çatma otoparkımız var...James ," dikleştim ve onların saklamaya çalıştıkları korkulu gözlerine baktım.
"Köklerimizi nasıl da toprağa sarmışız ?"
🎭
✨️Duyurular için hesabımı ve yeni bölümlerden alıntı için Okyanusdan_kor'a Instagram sayfasını takip edip bana ulaşabilirsiniz 🫣
✨️Bölümler hakkında yorum yapmayı ve burada olduğunuzu anlamam için de yıldıza basmayı unutmayın.
Dolunay'ın öfkesi sizden uzak , yıldızların gülüşü yolunuzu aydınlatsın.
Yeni bölümde görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın ve gölgeler de kalın.
🎭
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 219 Okunma |
67 Oy |
0 Takip |
18 Bölümlü Kitap |