5. Bölüm
Elif Naz Erkılıç / Geçmişe Dönüş / 3. BÖLÜM: Yaşıyor

3. BÖLÜM: Yaşıyor

Elif Naz Erkılıç
elif.naz07

26 Ocak 2005

Timur ve Kumru, sahil de el ele yürüyorlardı. Sahil kenarında lapa lapa kar yağıyordu. Timur, Kumru üşüdüğü için montunu da ona vermişti. Kumru kış mevsiminden nefret ederdi. Zaten şu anki en büyük mutluluğu yakın zamanda Kahire’ye gidecek olmasıydı. Ayrıca bu görevde yanında ilk görüşte aşık olduğu adam da vardı.

Timur’un da Kumru ile aynı durumdaydı ama tek bir fark ile. Onun bir planı vardı. Daha bir haftadır tanıdığı bu kadının hayatının aşkı olduğunu ilk gördüğü an da anlamıştı. Tek korkusu Kumru ile duygularının karşılıklı olup olmadığıydı. Bu korkuya Kumru da sahipti.

İkisinin bu yersiz korkusu birazdan son bulacaktı.

Akıllarından bin türlü şey geçerken Kumru dayanmadı, çünkü iki saattir yürüyorlardı ama tek kelime etmemişlerdi. Cesaretini toplayıp derin bir nefes aldı ve “ Eeeee Timur. Beni niye getirdin buraya?” Dedi.

Kumru’nun bıkkın şekilde bir an da sorduğu soru ile kafasında ki düşünceden çıkıp “Kumru?”, biraz bekledi ve kendini toplayıp yine bu sefer aşık bir şekilde “ Kumru…” dedi sonunu uzatarak.

“ Efendim?” diye umutla sordu ama Timur koşarak uzaklaştı.

Kumru, Timur’un bu hareketi ile donup kaldı. Ne olmuştu şimdi, bu neydi? Yaklaşık beş dakika geçti. Kumru donup kalmış ne olduğunu bile anlamamıştı.

Sonra Timur nasıl gittiyse yine koşa koşa geldi sevdiği kadının yanına. Kumru ne olduğunu anlamaya çalışarak bakıyordu.

Timur bir an da Kumrunun elini tuttu. Ardından avcunun içine bir tektaş koydu ve “Benim ile evlenir misin?” diye sordu.

“Timur?” diye sordu ilk başta. Ne olduğunu biraz sonra anladı ve bu sefer daha yumuşak bir şekilde “Timur. Ben…” dedi.

Kumru daha ona sevdiğini bile söylemeden doğru düzgün konuşmadan bir anda evlilik teklifi almıştı. Daha tanışalı bir hafta olmuştu ve bu bir haftada konuşmalarının nerdeyse tamamı operasyonla ilgiliydi. Tek farklı konuşmaları iki saat önce karşılaştıklarında da merhabalaşma ve sahilde yürüme fikriydi.

Timur da şu an ne yaptığını bilmiyordu her şey bir anda bilinç dışı olmuştu. Kendi bile ne ara yüzüğü alıp evlenme teklifi etmişti, anlamadı. Kumru’nun da ‘Timur. Ben…’ den sonra hiçbir şey dememesi ve susması onu korkutmuştu ve kendini açıklamaya başladı daha doğrusu ilan-ı aşk etti.

“ Kumru. Ben seni ilk gördüğüm andan itibaren sana aşık oldum. Seni gördüğüm o ilk ana anladım hayatımın aşkı olduğunu. Seni çok seviyorum. Evet, belki diyeceksin bir haftada insan birini sevemez, aşık olamaz. Ben de öyle sanıyordum. Biri bu kadar hızlı bu kadar çabuk sevilemez sanıyordum ama…a” diye lafı Kumru’nun öpücüğü ile kesildi.

Kumru bir ana karşısında ona ilan-ı aşk ene adama doğru çekildiğini hissetti. Geri çekildiğinde ikisinin gözleri bir birine değdi. Timur, Kumrunun eline verdiği yüzüğü Kumru’nun parmağına taktı.

 

 

 

Sabah bir alarm sesi ile iğrenç bir şekilde uyandım. Oooooofff! Berbat bir ses bu. Elimle telefona uzanmaya çalıştım. Elimi bir oyana bir bu yana yokladım ama yerinde yoktu. Hiç istemeyerek gözlerimi açtım.

“ GÜ – NAY – DIN!” dedi Cemre son derece mutlu bir şekilde.

Ben ona tek bir kelime bir etmeden boş bir şekilde bakıyordum. Sabah sabah bu ne neşeydi ki. Allah aşkına bu kız niye sürekli mutlu ve neşeli, bir dur be arkadaşım.

Cemre, elindeki telefonun alam sesini kapattı. Tabi ki de o bunu yapar yapmaz ben arkamı dönüp üzerimdeki battaniyeyi sarındım ve uymaya devem ettim. Daha doğrusu etmek istedim ama Cemre buna izin vermedi.

“ Kalksana be uykucu prenses. Bu gün sen minnoşkoşkum ve ben harika bir gün geçireceğiz. Batuş yok, Pelinişko yok, senin ana kraliçe yok. Sadece sen ve ben baş başa. Hadi kalk bakalım uyuyan güzellik. Harika planlarım var. Uzun ve romantik bir date e nedersin? ”

Oooooof. Biri şu kızın enerjisinin birazını lütfen alsın. Ben ne yapacağım bu kız ile. Bir dakika anneme yok mu demişti? “ Nasıl annem yok?” dedim uykulu bir şekilde.

“ Yani ben o kadar methiyeler düzeyim, sen sadece bana üç kelime ile cevap ver. Oldu mu bu şimdi?” diye sitem etti. “ Soruna gelecek olursak. Annen sana aslında söylemiş ama bana söylerken de dedi ‘ Şimdi bu kız benim söylediğim hiçbir şeyi hatırlamaz o yüzden sana da söylüyorum, benim bir işim çıktı, bir süre yokum. Süresi belli değil ve telefonum kapalı. Ben gelene kadar restoranı siz idare edin. Sergi günü kapatın. Ertesi gün tekrar açarsınız. Bu sürede de sen bizim evde kal benim kıza göz kulak ol’ dedi. Yani sen ve ben bir süre beraberiz şekerim.”

“Ne. Annem yok mu?” derken uyku muyku kalmadı bende. “Öööööooooff be bu ne ya. Ne oluyor? Herkes nereye gidiyor.”

Cemre her zaman ki şefkatli sesi ile “ Tamam canımın içi. Biliyorum bir anda herkes gitti. Kızım baka ben hep ne derim?”

“ Eğer bir şey istediğin gibi olmuyorsa demek ki öyle olması gerekiyormuş.”

“ Eğer bir şey istediğin gibi olmuyorsa demek ki öyle olması gerekiyormuş.”

Dedik aynı anda. Sonra Cemre yine neşe saçan sesi ile devem etti. “ Aynen. Bu yüzden o koca götünü kaldır da işlerini hallet ressam hanım.”

Aslında benim bu gün yatmaktan başka bir planım yoktu. Oooooof anne nereye gittin bir de sana ulaşamıyorum. Neyse şimdi yapmam gerekenleri yapayım. “eeeee bizim ana kraliçe ne işler bıraktı bana.” Diye sordum. Bunu dediğimde ben sanıyorum ki bir iki iş var. Cemre bana hiç bir şekilde samimi olamayan bir sırıtışta bulundu. Ellerini pantolonunun arka cebine götürdü ve bir kağıt çıkardı. Kâğıdı bir açtı, yok böyle bir iş listesi padişah fermanı gibi.

“ Annen sana bu kadarcık iş bıraktı.” Dedi tatlımı tatlı sesi ile.

Ondaki tatlılık bende tabi ki de yoktu. “CIK! LAN BUNUN NERESİ CIK! SÜLEYMANIN FRANSA KRALINA YAZDIĞI MEKTUPMU BU!” ellerimi başıma koyarak “Allah’ım bu kadının ne işi olabilir Allah aşkına.”

“ Bir tanem. Hadi şu işlerimizi halledelim. Zaten en zor gün bu gün bundan sonra kalmıyor bitiyor.” Diyip odadan yavaşça çıktı.

Kısık bir ses ile “ Bok bitiyo.”. dedim. Yani annemi ben tanıyorum. Bu kadın bana haber vermeden böyle bir şekilde gitmezdi yıllardır.

Bütün gün annemin verdiği işleri yaptık. Aynı zamanda dükkanına da ilgilendik. Daha doğrusu Cemre ilgilendi ben arkadaşlarla uğraştım. Ne yapayım yani insanlarla iletişim kurmayı sevmiyorum. Neyse ki insanlarla iletişim kurmaya bayılan bir arkadaşım vardı bütün işleri onu kitledim. Akşam işimiz bittiğinde direkt uykuya dalmıştım. Bütün çalışmaktan o kadar yorulmuştum ki başımı yastığı koydum gibi uyumuşum.

 

 

Bodrum'da ki otelde sabahın erken saatlerinde Pelin, babasının ayarladığı bir sanat derneği başkanı Orhan Karaduman ile konuşuyordu. " Bakın Orhan Bey bu tabloların sahibi Yaz Doğan ve siz bu tablolar sanki çok ilginizi çekmiş ve 3 hafta sonra yapacağınız Ankara sergisinde de kendisinin çalışmalarına yer vermek istediğinizi söyleyeceksiniz. Tamam mı? " Şeklinde talepkar bir konuşma yaptı.

Orhan Bey merakla sordu " Pelin Hanım tamam sizin istediğinizi yapıcam ancak bu ressam benim serginde ne işi var. Bunu anlayamdım.".

Pelin sinirli bir şekilde " Sizi hiç ilgilendirmez! Bu dediğimi yapın yoksa sizi silerim. Anladınız mı? Bu kız Ankara'da olmalı." Dedi ve ardından ayağa kalkıp odasına doğru yol aldı.

Restoran kısmından çıkar çıkmaz elini telefonuna attı ve birini aradı. "Tamamdır efendim. Yaz Doğan 3 hafta sonra Ankara'ya gidecek. Ben sonra da bir hafta boyunca orada kalmasını sağlayacağım. Sizde tuzağı rahatça kurabilirsizin. Artık yeter bu kıza İzmir'de hiç bir şey yapamıyoruz kaç kere denedik. Ankara'da bu işi halledin." Deyip telefonu kapattı. Ardından hemen babasını aradı. Son derece sevimli bir sesle "Babacığım çok teşekkür ederim. En yakın arkadaşıma destek vermemi sağladığın için sağ ol." Dedi.

Babası kızının kötü planlarından bir haber " Bir şey değil güzel kızım benim. Sen ne istersen ben yaparım. Yaz da zaten böyle bir şeyi hak eden bir kızdı." Şeklinde kızını tebrik eder yüze konuştu.

Baba kızın konuşmasını bir sürü devam etti ardından Pelin " Babacığım şimdi benim kapatmam lazım hadi en son yine ararım görüşürüz." Diyerek telefonu kapattı.

Otel odasının içine girdiğinde hala uyuyan Batuhan'la karşılaştı. Sizce odaya geçti bazı küçük işlerini halletti. Sonrasında banyoya geçip annesini aradı ve yaptığı planı kızlara söylediği yalanları annesini anlattı ve bu konuda kendini bozmamasını istedi. Annesi de onu bozmayacağını söyledi ve telefonu kapattı.

 

Annesinin telefonu kapanır kapanmaz. Cemre tarafından arandığını fark etti. Telefonu açar " Pelinişkom. Nasılsın iyi misin? Annen nasıl? " Cemre'nin her zamanki gibi neşe hissesi ile karşılaşır.

Gözlerini devirir ardından yalancı bir hüzün sesi ile" ne yapayım canım. Annem çok hasta. Sizi çok özleyeceğim ama galiba burada daha fazla kalmam gerekecek." Dedi.

" Ya canım üzülme. Merak etme annen iyileşir. Yaz ve ben yanındayız canım hiç merak etme. Bu arada yazın da selamı var. Ben de bir anneni aramayı düşünmüştüm ama dedim belki durumu iyi değildir önce seni arayayım dedim."düşünceli bir şekilde.

Pelin bu konuşmayı daha fazla devam ettirmek istemediği için

"Ay canım evet iyi kendimi aramadın şu an uyuyor. Bir sürü onu arama yine neysi beni arayın benden ulaşırsınız. Anneme sizin selamınızı da söylerim. Benim şu an kapatmam gerekiyor biraz acil işim çıktı. Yaz’a sen de selamımı söyle hadi görüşürüz canım." Deyip Cemre'nin cevabını beklemeden telefonu kapattı.

 

 

 

Yer: Ankara, MİT Operasyon Üssü – Gizli Sığınak

Zaman: Gece – Saat 01:12

 

Kumru, elindeki eski defteri sıkıca kavrayarak metal kapıya yaklaştı. Giriş parolasını söyledikten sonra, iki güvenlik görevlisi onu içeri aldı. Yedi yıl sonra ilk defa buradaydı. Geçmişin gölgesi bu koridorlarda asılıydı. Adımlarını sıklaştırdı. Sığınakta onu karşılayan kişi, Timur’un en güvendiği kişilerden biri olan Kâinat Uluöz idi. Göz göze geldiklerinde, Kâinat iç geçirir gibi başını eğdi.

Kâinat, yıllardır ‘Karım benim için geri dönecek.’ Diyen Timur’ a ‘Haklı Çıktın.’ Dedi içinden. Sonra hiç görmese de her detayını dinlediği kadına karşı “Demek... onun için geldin.” Dedi.

Kumru sakin ama kararlı bir sesle “Onun için değil... kızım için. Yaşıyor mu?” diye sordu. Aslında kendini kandırdı. Onun için gelmişti. Kendine itiraf edemese de onu çok özlemişti.

Kâinat, Kumru’yu analiz edercesine inceledi. Ardından önündeki masa üzerindeki siyah dosyayı açtı. İçinden birkaç uydu görüntüsü, bir de istihbarat notu çıkardı. Masaya yaydı.

Kâinat sakinliğini korumaya çalışarak “Yaklaşık altı aydır kuzeydeki Kandil hattında faaliyet gösteren bir terör grubunun elinde iki esir olduğu tespit edildi. Uydu görüntülerinde biri zaman zaman ‘Aksungur’ kod adıyla çağrılıyor. Konuşmuyor, direniyor. Sadece iki ismi sayıklıyor: ‘Yasemin’ ve ‘Kumru’…” Kumruya bilgiyi verdi.

Kumru’nun boğazı düğümlendi. Elini masadaki görüntülere uzattı. Gözleri doldu ama ağlamadı. Fısıltıyla “Timur…” diye seslendi. Kimse duymadı belki ancak bu onun için bir haykırıştı. Biliyordu Timur ordaydı.

Kâinat yılladır baba bildiği adamdan çok dinlemişti bu kadını. Ancak tahmininin bile ötesinde çıktı bu kadın. Sakin bir ses ile “Sana destek vermek istiyorum. Ama sadece seninle olmaz. Bu operasyon hassas. Saha desteği gerekir.”

 

Kumru başını kaldırdı, gözleri çelik gibi keskinleşti. “O zaman bir tim topla. Ben de geliyorum. Ne pahasına olursa olsun. Onu orada bırakmam.” Dedi.

 

Yer: Irak – Kandil Dağları – Gece Operasyonu

Zaman: Ertesi gece – Saat 03:47

 

Timin komutanı Kağan, helikopterden atlayış öncesi son kontrolleri yapıyordu. Kumru, kamuflaj içinde, elinde silah, zihninde sadece tek bir sesle hazırlanıyordu “Kızım için.”.

Kağan bir an küçümsedi ve başına ne geleceğini bilmeden “Hanımefendi olduğunuzu unut, bu gece asker gibi davranacaksınız. Emir dinleyeceksiniz.” Dedi.

Kumru kesin bir bakış atıp “Ben buraya eşimi geri almaya geldim. Hayatta kalan son parçamı. Emirleri değil, vicdanımı dinleyeceğim.” Dedi. Kağan bu bakışı çok iyi biliyordu. Başını eğdi, saygıyla onayladı ve önüne baktı. Daha fazla bu kadının gözlerine bakar ise onu öldürecekmiş gibi hisseti.

Helikopterden atlayış gerçekleşti. Sessizce, dağın yamaçlarından sığınak çevresine sızıldı. Kumru, haritayı önceden ezberlemişti. Timin önünde yürüyordu. Kalbi göğsünde değil, ellerindeydi sanki.

Kumru içinden “Timur. Dayan… geldim. Seni bu kabustan çekip çıkaracağım.”

İçeri girdiklerinde dar bir tünelden ilerlediler. Kapının ardında çığlıklarla inleyen bir adam sesi yükseldi. Kumru elleriyle sinyal verdi. Tim harekete geçti.

Bir patlama. Bir çığlık. Ve ardından bir sessizlik.

Kumru, son odaya girdiğinde kanlar içinde zincire vurulmuş bir adamla göz göze geldi. Fısıltı ile gözyaşlarıyla “Timur…” dedi. Sanki nefesini tutuyordu da şimdi nefes alıyor gibi.

Timur gözlerini araladı. Zorla bir gülümsemeyle. Ne olduğunu anlamaya çalışarak “Sen… sen geldin mi? Rüyamda değil mi bu?” diye sordu.

Kumru çöktü dizlerinin üzerine, yüzünü onun göğsüne bastırdı ve “Hayır Timur. Bu sefer rüya değil. Seni buldum. Gerçekten buldum…” dedi yılların özlemi ile.

 

Bölüm : 25.06.2025 17:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...