
~Carmen~
Lavabodan karnım ağrıyarak çıkmış ve karnımı tutmuştum. Gerçekten son 5 yıldır gündüzleri hiç uyumuyordum ama bugün bir saat bile olsa uyumuştum.
Ellie'yi kapıda beklemiştim ama gelmeyince Drew'i bulmaya gitmiştim. Kasaya doğru gittiğini görünce ona doğru yönelmiştim.
Drew: Bir şey istiyor musun Fiore? Kendime ve diğerlerine kahve aldım.
Etrafıma bakınmış ve elimle karnımı tutarken diğer elimi Drew'in eliyle birleştirmiş, onu içecek reyonuna sürüklemiştim. Vişne suyu ve çikolatalı portakal çubuklarından almış, peluş oyuncakların orada durmuştum.
Dikkatimi çeken siyah bir ejderha olmuştu. Gözleri aynı Drew'inkini andırmıştı.
Zıplayarak almış ve Drew'e göstermiştim.
Drew: Beğendin mi?
Carmen: Hı hı...bunu alacağım.
Drew: Tamamdır.
Kasaya yönelmiş ve yiyecekleri okutmuştuk.
Bana dönmüştü.
Drew: Peluşun da etiketini okutalım.
Carmen: Hayır.
Drew: Hayır mı? Neden?
Yan kasaya geçmiş ve ejderhayı okutmuş, ücretini de ödemiştim.
Drew, elinde poşetlerle anlam verememiş bir şekilde bana bakmıştı.
Carmen: Bunu sana aldım, kendime değil...benden sana hediye.
Peluşu eline almış ve bir çocuk edasıyla bakmıştı.
Carmen: Eee, adı ne olacak?
Drew: Hmm, beraber seçeriz.
Carmen: Bence- bekle! Ellie birisiyle konuşuyor?
Drew: Ya da kiminle kavga ediyor?
Carmen: Gidelim.
~Ellie~
Lavaboya doğru giderken karşıdan gelen arkadaş grubuna çarpmamak için sağa çekilmiştim.
Önden gelen iki çocuğun aptal bakışlarını üstümde hissettiğimden istemsizce ben de onlara bakmıştım.
Birisi düz ve dağınık saçlara, kahverengi gözlere, Converse ayakkabısına ve şebek bir surata sahipti.
Diğeriyse daha düzenli saçları olan, arkadaşına nazaran daha uzun, Ela gözlü, bilekli Vans ayakkabısı olan ve ciddi takılan birisi gibiydi.
Kahverengi gözlü çocukla göz göze gelmiş, ardından önüme bakıp dümdüz yoluma devam edeceğim sırada birisinin bana bilerek omuz atmasıyla sersemlemiştim.
"Hey, önüne bak pastel boya!"
Tam takmayıp yoluma devam etme kararı aldığımda 'pastel boya' lafıyla deliye dönmüştüm.
Şimdi seni siktim!
Ellie: Ulan dalyarak! Yolun sağından gidilir, ben sağdan gidiyorum hem de utanmadan bana omuz atıp söyleniyor musun!?
"Afedersin ama-"
Bana yaklaşıp elini saçımın boyalı kısmına götürürken Carmen'ın aramıza girmesiyle daha da şok olmuştum.
Carmen: Ondan uzak dur! Kimsin sen?
Cevap vermesine izin vermeden bana dönmüştü.
Carmen: Bir şey yaptılar mı? Yoksa bir şey mi dediler? Görgü tanığın var mı?
Yukarıya doğru bakmış ve kamera olup olmadığını kontrol etmişti.
Ellie: Ben...
Ela gözlü çocuk Carmen'ı bileğinden tutmuş ve sıkıca kendisine çekmişti.
"Hey hey, sakin. Eğer sorun çıksın is-"
Cümlesini bitirmeden Drew yumruğu geçirmişti.
Drew: Bir daha kadınıma dokunma, sakın!
~Yazar~
Miles, çalan şarkıya eşlik ederken, Bruce camı tıklatmıştı.
Camı açmış ve 'ne oldu?' dermiş gibi kafasını sallamıştı.
Bruce: Bunlar hâlâ gelmedi lan! Bir kontrol edelim.
Miles: Tamamdır.
Arkadaşlarının yanına gitmiş ve daha ne olduğunu anlayamadan bir patırtı kopmuştu.
Miles: Cidden mi? Ahh, hadi ama dostum...bir dakika, Ellie!
Hızla kız arkadaşının yanına gitmiş ve bakışlarından bir şeyler olduğunu anlamıştı.
İkiliye dönmüştü.
Miles: Beyler, bir sorun mu var?
Drew: Yok, hallettik.
Bruce: O zaman hiç vakit kaybetmeden gidiyoruz abicim, hadi.
Miles, Ellie'yi kollarıyla sarmış ve arabaya götürmüştü.
Drew ise Carmen'ı kucağına almış ve arabaya doğru götürmüştü.
~Miles~
Ellie o kadar masum bakmıştı ki bana, bunu anlatamazdım.
Arabanın kapısını açmış ve onu oturtup kendim de sürücü koltuğuna geçmiştim.
Miles: Neler oldu bebeğim? Anlatmak ister misin?
Boğazını temizlemişti.
Ellie: Ben lavaboya doğru gidiyordum, karşıdan gelenleri gördüm ama kenara çekildim, onlar da bilerek bana çarptılar, sonra... bilmiyorum buradayım.
Miles: Tamam, bunları unutalım tamam mı? Şimdi tatile gidiyoruz.
Ellie: Yarı tatil ama eğitimde yapacağız.
Miles: Evett, yiyecek bir şey ister misin?
Ellie: Eveetttt.
~Carmen~
Drew beni ön koltuğa oturtmuş ve kendisi de sürücü koltuğuna geçmişti.
Elleri sıkıca direksiyonu tutmuştu ve eli anahtara gitmişti ki...
Drew: Ya hayır, anlayamıyorum işin ucu nasıl sana geliyor? Neden vaktinde hareket edemiyorum? Ben mi salağım?
Carmen: Senlik bir şey değil, ben de gardımı düşürdüm. Of neyse, en azından peluşunu aldık.
Elimdeki peluşu göstermiş ve gülümsemiştim.
Amy, arka koltuktan ön koltuğa kafasını çıkarmıştı.
Amy: Yine mi peluş olm? Ev peluş kaynıyor.
Carmen: Ya! Onların hepsinin bir adı var, sana söylemiştim!
Amy: Neyse neyse.
Bruce: Hadi abicim gazla, hava gararacak.
~Yazar~
Deniz kenarında bulunan, ormanlık, sadece mavi ve yeşilin olduğu mükemmel bir yere gelmişlerdi.
Arabalardan inmiş ve çevrelerine bakmışlardı.
Bruce: Ananı avradını.
Drew: Çok güzel değil mi?
Miles: Güzel ne kelime? Mükemmel!
Carmen: Çok huzurlu!
Amy: Çok sessiz!
Ellie, iki elini beline koymuş ve ilk defa doğa görüyormuş gibi ağzı açık bir şekilde etrafı süzen arkadaşlarına bakmıştı.
Ellie: Arkadaşlar, tamam güzel, mükemmel, huzurlu, sessiz ve tam 'ananı avradını' denilebilecek bir yer ama diyorum ki acaba hava kararmadan Amy ve Bruce'un çadırını mı kursak?
Amy: Haklı.
Bruce: O zaman herkes iş başına.
Miles: Bence üç kişi çadırı halletsin diğer üç kişi de akşam yakmak için odun bulup, ateşin düzeneğini hazırlayabilir.
Amy: Bruce, biz odun toplayalım bir kişi de ateşi yaksın hem etrafı görmüş, gezmiş oluruz.
Bruce: Tamamdır, kim ateşi yakmak ister.
Drew: Tam adamına denk geldin dostum, bana bırak.
Amy: Pekâlâ, biz kaçtık.
Ellie: Çok uzaklaşmayın.
Bruce: Merak etme.
Drew: Ne merak etme lan? Biz sana güvenmiyoruz şahsen.
Bruce: Ayıp oluyor.
Drew: Az bile olu-
Carmen: Çenemizi kapatalım değil mi Drew Bey?
Drew: Sustum.
Carmen: Hah şöyle, hadi kuralım şu çadırı.
Drew, arkadaşlarının önüne oturmuş ve bağdaş kurarak onları izlemeye koyulmuştu.
Çadırın temelini Ellie ve Miles birlikte oluşturmuş, çadırın kendisini Carmen kendi başına almış ve temelin üstüne yerleştirirken yanlışlıkla üstüne düşürmüş, çadırla bütünleşmişti.
Önce bir sessizlik oluşmuş, ardından uzaktan Amy'nin kahkahalarıyla herkes katıla katıla gülmeye başlamıştı.
Carmen: Güleceğinize alın şunu üstümden!!!
Genç kız ne kadar arkadaşlarına kızıyormuş gibi yapsa da aslında içten içe mutlu olmuştu.
Mutluluğunu pek belli etmeyen bir kız olsa da sevdiklerinin mutlu olması onu da çok mutlu etmişti.
Drew, en sonunda çadırı üstünden almış ve Kızıl Tilki'sinin yanağından öpmüştü.
Bruce, Drew'in elindeki çadırı almış ve güzelce temelin üstüne yerleştirmişti.
Bruce: Romantik adam oldu başımıza beyefendi!
Amy: Olm, ben acıktım.
Carmen: Ama hava karardı...o zaman marşmelov yiyelim! Ne dersiniz?
Ellie: Bence olur, hem sohbet de ederiz.
Miles: O zaman önce bir ateş yakalım.
Drew: Bırakın da onu ben yapayım.
Ateşi yakmak için Bruce ve Amy'nin getirdiği gereçleri yerleştirmişti.
Drew: Lan bıçak ya da kibrit getirmedim yanımda ben.
Miles, elini Drew'in omzuna koymuştu.
Miles: Çekil, çekil.
Drew: Niye çekiliyorum olm?
Miles: Burada ateş elementini sahip bir hanımefendi varken bize düşmez bu iş.
Ellie'ye bakmış ve gülümsemişti.
Genç kız yerden bir odun parçası almış ve gözlerini kapatarak parmağının ucuyla dokunmuş, küçücük bir dokunuşuyla alev almaya başlamıştı.
Diğer gereçlerin yanına yanan odun parçasını koymuş ve ateş yanmıştı.
Carmen: Yaşasın! Artık marşmelov yiyebileceğiz!
Ateşin etrafına sandalyeleri dizmiş ve keyifle oturup marşmelovlarını kızartmaya başlamışlardı.
Amy: Gelmemiz çok iyi oldu.
Carmen: Acaba elementlerimiz ve sizin güçleriniz ile ilgili ne olacak?
Ellie: Babam tehlikeli olduğunu söyledi.
Miles: 'Başımıza bir bela alabiliriz' mi demek oluyor bu?
Ellie: Galiba öyle oluyor.
Bruce: Sıçtık.
Drew: Hemen karalara bağlamayın olm. Belki her şey daha güzel olur, nereden biliyoruz?
Ellie: Doğru aslında, iyi bir eğitim sürecinden de geçebiliriz.
Miles: Ben başaracağımıza inanıyorum şahsen.
Carmen: Ne yalan söyleyeyim, ben de inanıyorum.
Bruce: O zaman bu işi temiz bir şekilde bitirelim.
Ağzına yandı yanacak olan marşmelovu atmıştı.
Drew: Hayvan.
Bruce: Sen benden daha hayvansın lan.
Miles: Başladılar yine.
Drew: Ağzında demir mi var amına koyayım?
Bruce: Tabi var, ne sandın yar-
Miles: ÖHM! ÖHM! Hanımefendilerin yanında küfür yok.
Carmen, kızıl pandasına sarılmış ve sessiz bir şekilde olanları izlemişti.
Ellie: Ben uyumaya gidiyorum, belim ağrıyor.
Herkese iyi geceler dilemiş ve arabanın kendine ait çadırına girmişti.
Miles: Size bir şey söyleyeceğim.
Carmen: Ne oldu Miles?
Miles: Ellie'nin morali bozuk gibi, neden acaba? Bugün yaşanan olayla bir ilgisi mi var?
Carmen: Biz de senin bildiğin kadarıyla biliyoruz.
Drew: Gördüğüm yerde o İspanyol aksanlıyı sikeceğim.
Miles: Ben de yarı İspanyol'um yalnız, ayıp oluyor.
Drew: Seni de sikeceğim.
Miles: Niye?
Drew: Canım istedi.
Miles: Carmen, şu sapık herifini susturur musun?
Carmen: Beni ilgilendirmiyor.
Bruce: Bu arada, orada ne oldu?
Drew: Uzun hikâye, boşver.
Amy: Ben uyuyordum, hiçbir şeyden haberim yok.
Carmen: En iyisi, keşke bizim de olmasa. Neyse ben uyuyacağım, karnım ağrıyor. Dinlensem iyi olur.
Peluşuyla beraber ayaklanmış ve sıkıca sarılarak çadıra girmişti.
Drew: Ben de kadınımın yanına gidiyorum.
Bruce: Hanımcı.
Drew: Tabi olm, ne sandın.
Ayaklanmış ve Kızıl Tilki'sinin ardından çadıra girmişti.
Miles, arabanın kapısını açmış ve daha uyumamış olan sevgilisine bakmıştı.
Ellie'yi sarsmadan arkasına yatmış ve belinden çekerek kendine yaslamış, kokusunu içine çekmişti.
Ellie: O çocukta kötü bir şey var, hissediyorum.
Miles: Merak etme, bir daha görmeyiz zaten.
Ellie: Umarım, iyi geceler.
Kız arkadaşını daha sıkı sarmıştı.
Miles: İyi geceler.
~Carmen~
İki peluşu da almış sıkı sıkı sarılmıştım. Kol saatine baktığımda saatin daha 23.11 olduğunu görmüş ve bir 'off' çekmiştim.
Drew'in ayak seslerini duymuş ve gözlerimi kapatarak uyuma numarası yapmıştım.
Arkamdan gelmiş ve yastığa başını koymuş olmalı ki örtüyü üstüne örtmüş ve söylenmişti.
Drew: Hayır yani doğadayız, şort niye şort? Ah Fiore...
Üstünü örtmüş ve kendini de örtünün altına sokmuştu.
Birkaç dakika beklemiş ve sıkılıp kalkmış, Drew'e dönmüştüm.
Carmen: Pişşt...Drew.
Sanırım araba yolculuğu onu yormuştu.
Yanına sokulmuş ve yüzünü incelemiştim. Yüzü pürüzsüzdü, sakalın S'si yoktu. Parmak uçlarımla yüzüne dokunmuş ve uyanmasına sebep olmuştum.
Drew: Uyu artık Fiore.
Beni kendine çekmiş ve kollarının arasına almıştı.
Carmen: Hey, benim uykum yok ki...
Drew: Orası belli canım.
Carmen: Hadi kalk.
Drew: Hayır, uyuyacağız.
Kendimi Drew'in üstüne atmıştım.
Carmen: Ama...ama hiç uykum yok ki.
Tek gözünü elimle açmıştım.
Carmen: Hamak kuralım mı?
İki gözünü de açmıştı.
Drew: Beraber mi?
Kafamı olumlu anlamda sallamıştım.
Peluşları göstermişti.
Drew: Bu kaçaklar gelmesin.
Carmen: Hadi, hadi...
Arabadan çıkmış ve tam adım atarken Bruce ve Amy'nin öpüşmesini görmüştüm.
Drew arkamdan gelmiş ve eliyle gözümü kapatmıştı.
Drew: Cık cık cık olmaz böyle, bu yeşillikler bunu görmeyi hak etmiyor.
Beni kucaklamış, diğer eline de hamak ipini alarak ağaçların olduğu tarafa ilerlemişti.
Hamağın iplerini bağlarken bende battaniye ve yastık getirmiştim.
Drew ipleri sıkıca bağlamış, ben de örtüleri sarmıştım.
Kendini hamağa atmış ve ben de Drew'in üstüne atlamıştım. Beni kolları arasına almış, ben de kafamı Drew'in göğüsüne yaslayarak gözlerimi kapatmıştım.
~Ellie~
Uyandığımda Güneş doğruca denizi masmavi parlatmıştı.
'Neden çadırda değildim? Ne ara kumların arasında yatıyordum?'
Bunlar kafamda dönüp dururken ormana doğru dönmüş, bir fırtınanın yaklaştığını fark etmiştim. Çadıra doğru koşmaya yeltendiğimde ortada ne çadır, ne de arkadaşlarım vardı.
Panikle bağırmıştım.
"Neredesiniz!!!??"
Sesim bana geri yankılandığında kendimi kumlara atarak kafamı iki elim arasına almış ve ne yapacağımı düşünmüştüm.
Düşüncelerimi kesen şey, tanıdık bir sesin gelmesi olmuştu.
"Ellie, arkadaşlarını mı kaybettin yoksa?"
Kafamı kaldırdığımda karşımda bana benzinlikte çarpan çocuğu görmüş, hızlıca ayağa kalkmıştım.
"Sen...biliyordum."
Ateş elementini kullanmış ve tam da o çocuğa doğru isabet etmiştim.
"Benden kurtulamayacaksın, istediğin kadar çabala."
Carmen: Ellie, uyan lütfen! Bana bak, aç gözünü!!
Ellie: Carmen...
Uyandığımda olan her şeyin rüya olduğunu anlamış ve herkesin bana baktığını fark ettiğimde burnuma yanık kokusu gelmişti.
Miles bana sarılmıştı.
Ellie: Ben...ben ne yaptım?
Miles: Carmen, yangını söndürebilir misin?
Carmen: O iş bende.
Nelere sebep olduğuma bakmış ve gözlerimin dolmasına engel olamamıştım.
Miles: Anlat, ne oldu? Beni geçip nasıl dışarı çıktın?
Ellie: Hatırlamıyorum, uyandığımda buradaydım.
Carmen yanıma gelmiş ve beni kontrol etmişti.
Carmen: Kızın üstüne gitmeyin, zaten biz dışarıdaydık ki fark ettik.
Bana dönmüştü.
Carmen: Daha önce uyurgezerlik yaşadın mı?
Ellie: Sanmıyorum ama bir şeyden eminim, kontrol edilmek gibiydi çünkü sinirle, tüm gücümle saldırdım.
Miles: Kime?
Ellie: Tabi ya...Miles, saldırdığım kişi o benzinlikte gördüğüm çocuktu. Bana bir şeyler söyledi ve ben de sonrasında uyandım.
Bruce: Bence kim olduklarını öğrenmeliyiz.
Amy: Ben bilgisayarıma gidiyorum.
Carmen: Hadi o zaman zaten Güneş doğuyor. Biri odun toplarken (Drew'i işaret etmişti.) biz de Ellie ile kahvaltıyı hazırlayalım.
Amy: Ben şu grubu araştırdıktan sonra masayı kurabilirim.
Bruce: Ben mangalı çıkarayım.
Miles: Ben de etleri hazırlayayım.
~Carmen~
Ellie dalgın dalgın salatalık ve domates doğrarken ben de peynirleri tabaklamıştım.
Carmen: Dur tahmin edeyim, elementlerin ne kadar güçlü olduğunu fark ettin ve nelere sebep olabileceğini gördün.
Ellie: Evet, tek bir duyguyla bunu yaptım.
Carmen: Öfke bazen insana çok şey yaptırabiliyor.
Aramızda derin bir sessizlik olmuştu.
Carmen: Şey, akşam uyuyamadım ve düşündüm de büyükannem ben küçükken elementleri araştırıp bir kitapta saklardı. İşin kötü yanı, kitabın nerede olduğunu bilmiyorum.
Yanıma yaklaşmıştı.
Ellie: Kitabı bulabilir miyiz dersin?
Carmen: Kitaba dair hiçbir ip ucu yok, kitap da yok.
Ellie: Belki de büyükannen kitabı senin bulman için bir yere saklamıştır. Sonuç olarak aynı elementlere sahipsiniz, iyice bir düşünmeni tavsiye ederim.
Carmen: Ahh, bilmiyorum Ellie.
Birbirimize üzgün üzgün bakarken Amy masayı kucaklayarak getirmişti.
Amy: Drew de iki odun toplayacak bir gelemedi.
Drew: Ne var lan!? getirdik işte odun.
Amy: Oh be! Açız olm aç!
Drew: Tamam güzel kardeşim ama etler bende değil, Miles aldı o işi.
Amy: Ben bir ona bakayım.
Yanımıza yaklaşmıştı.
Drew: Nasılsınız hanımlar?
Ellie: CarmenCIĞIMLA biz çok iyiyiz, sağol.
Drew: Lan...sen az öteye kay.
Aramıza girmiş ve doğradığım peynirden almıştı.
Carmen: Hey! Beraber yiyeceğiz!!
Ellie: Aç ayı!
Drew: Sensin o bir kere.
Carmen: Çocuk gibisiniz.
Ellie&Drew: Hiç de bile!
Kendimi tutamamış ve kahkahalarla gülmüştüm.
Bruce etleri pişirmiş ve hepimiz kahvaltıya gömülmüştük.
~Yazar~
Herkes sandalyesine yaslanmıştı.
Drew: Evet, denize giriyor muyuz?
Amy: Evet, Drew'i boğuyor muyuz?
Carmen: Bence Bruce'u boğmalısınız.
Miles: Neden girmeyecekmiş gibi konuştun?
Amy: Ah...son 8 senedir denize girmiyor.
Ellie: Oha, gerçekten mi!?
Carmen: Evet ya, tatillerimi pek suda geçirmiyorum.
Bruce: Drew tam senin zıttın gibi. O da sudan çıkmıyor.
Carmen: Hadi, sofrayı toplayalım da.
Herkes ayaklanmış ve sofrayı toplayıp mayolarını giymişti.
Carmen, hasır bir sepetin içine havlu, güneş kremi, atıştırmalık ve kahve koymuştu.
Drew: Sepeti alabilirim.
Carmen: Olur.
Miles: Hazır mıyız?
Denize doğru yürüdüğümüzde şemsiyeleri dikmiş ve şezlongları açmıştık.
Amy, Bruce ve Ellie denize doğru koşmuştu.
Drew: Hadi Bruce, dikkat et bak geliyorum.
Carmen: Orada dur bakalım.
Kız arkadaşına doğru dönmüştü.
Drew: Ne oldu ki?
Elinde tuttuğu güneş kremini göstermişti.
Carmen: Hadi otur da süreyim.
Şezlongun ucuna oturmuş, Carmen da arkasına geçerek önce sırtına sürmüştü. Önüne geçmiş ve yüzüne sürmüş, ardından yanağına minik bir öpücük bırakmıştı.
Genç adam sevgilisini kucaklamıştı.
Drew: Hadi bakalım.
Carmen: Hey, yavaş ama beni atma!
Drew: Atıyorum, herkes hazır mı!?
Ellie: Hayvan herif, gerçekten atacak mısın?
Drew: Ya şaka şaka gül diye.
Ellie: Ha ha ha çok komik.
Drew: O pencerenin parasını ödeyeceksin.
Ellie: Taktığı şeye bak ya.
Carmen: Ya ben kitap okuyacağım, beni bırakır mısınız acaba Drew Bey?
Drew: Bırakayım tabiki güzel hanımefendi.
Şezlongun yanına gitmiş ve kız arkadaşını dikkatli bir şekilde yatırmış, eline kitabını vermiş ve yanına da kahvesini koymuştu.
Carmen: İyi eğlenceler, arada izlerim sizi.
Drew: Sana da iyi eğlenceler Tilki'm.
~
Ellie, rahatlamak amacıyla kıyıdan biraz daha uzaklaşmış ve kendi hâlinde takılırken Miles yanına doğru yüzüp suyun altından ellerini sevgilisinin beline atmış ve kendine çevirmişti.
Miles: İyi misin?
Ellie: İyiyim, sıkıntı yok.
Kız arkadaşına sarılmış ve beraber suyun içine doğru dalmışlardı. Çıktıklarında Ellie, kollarını Miles'ın boynuna dolamış ve gözlerinin içine bakmıştı. Genç oğlan kız arkadaşının dudaklarından bir buse kondurmuştu.
Miles: Seni iyi hissettirmek için elimden ne geliyorsa yapacağım Mi Grasol (Ayçiçeğim).
Ellie: Seni çok seviyorum.
Miles: Ben de seni çok seviyorum balım.
Nazikçe dudaklarını birleştirmişlerdi.
~
Amy, Bruce ve Drew'in ortasına geçmişti.
Bruce: Hayatım, biz güreşeceğiz sen de bize hakemlik yapacaksın, tamam mı?
Amy: Tamamdır, bende o iş.
Bruce: Hatta Drew, senin hatunu da çağır. Bizim kızları da sırtımıza alıp öyle güreş yapalım.
Drew, Kızıl Tilki'sine doğru bakmış ve güneşlendiğini görmüştü.
Drew: Suya girmek isteyeceğini sanmıyorum. Belki de ona yüzme dersi vermeliyim.
Amy bu dediklerine karşı bir kahkaha patlatmıştı.
Amy: Drew emin ol, o senden benden daha iyi yüzer.
Drew: O zaman neden gelmiyor?
Amy: En son çok küçükken havuza girerdi, sonra hiç yüzmedi.
Drew: Ben gidip bir bakayım, siz de vıcık vıcık olmayın.
Bruce: Aynen abicim, aynen.
~Drew~
Denizden çıkmış ve Carmen'ın yanında biri olduğunu fark etmiş, hemen koşmuştum.
Carmen: Hoş geldinnn, buyur havlun.
Hızlıca havluyu almış ve karşıdaki kıza, ardından da Carmen'a baktığımda mimiklerinden anladığım kadarıyla keyfi yerine gelmişti.
Kolumu Carmen'ın beline sarmıştım.
Drew: Kim bu Fiore?
Carmen: Jessica, güneş kremi istemişti de o şekilde tanıştık.
Drew: Anladım. Tek misiniz yoksa grupça mı geldiniz?
Jessica: Grupça geldik.
Arkasına dönüp yolun diğer kıyısındaki çadırları göstermişti.
Bu yüz bana bir yerden tanıdık gelmiyor değildi.
Jessica: Neyse, ben sizi bölmeyeyim. Size iyi eğlenceler.
Carmen: Teşekkürler.
Şezlonga oturmuş, eline kahve kulplarını almıştı.
Arkasına geçmiş ve ben de oturmuştum. Carmen geriye yaslanmış, başını göğsüme koymuştu. İyice yaslandığında göğüsündeki çatlakları görmüş ve gözlerimi alamamıştım. Aynı su yüzeyinde oluşan dalgaların yansımasına benzetmiştim.
Çok...çok güzel görünüyordu.
Carmen: Sen nereye bakıyorsun öyle?
Kollarımla Carmen'ı sarmıştım
Drew: Anlat bakalım, neden denize girmiyorsun?
Bir süre duraksamıştı.
Carmen: Büyükannemlerin malikânesinin arkasında bir göl vardı. Beraber yüzerdik ama sonra...ben hiç yüzemedim.
Drew: Bak ne diyeceğim. Güneş batmak üzere ama hâlâ vakit var, beraber gireriz, ne dersin?
Carmen: Boğulursam?
Drew: Sen çok iyi bir yüzücüsün ve korkmana gerek yok, ben seni tutarım.
Carmen: Emin misin?
Bu Carmen'ın "Sana güvenebilir miyim?" Sorularından biriydi.
Alnımı alnına yaslamıştım.
Drew: Hadi gidelim.
~Carmen~
Sanırım mayo seçimim yanlıştı. Göğüsümdeki çatlakları gözler önüne sermişti.
Drew'in teklifini kabul etmiş, elinden tutmuştum.
İlk suya giren oydu, elimi sıkı sıkı tutmuştu.
Ayaklarım suya değdiğinde hızla gelen dalga nefesimi kesmiş, dizlerime denk gelene kadar ilerlemiştim.
Carmen: Bence bu kadar yeterli.
Drew: Hadi devam, beraber yapacağız.
Kafamı sallamış ve biraz daha ileri gittiğimde su boğazıma kadar gelmiş, ayaklarım artık yere değmemişti.
Drew: Baby, now you do.
Carmen: İlk defa 'Video games' dinleyen bir erkekle karşılaştım doğrusu.
Drew: Beklemiyordun, değil mi?
Ellerimi bırakmış ve derin bir nefes alıp suya dalmıştı.
Carmen: Drew, o kadar da değil!?
Ses gelmemişti.
Carmen: Hadi, yapabilirim!
Derin bir nefes almış ve ben de suya girmiştim.
Gözlerimi açtığımda Drew'i göremeyince paniklemiştim.
Belimi dolayan kolları hissedince beni yukarı çıkarmıştı.
Carmen: Hey, hiç komik değil!
Drew: Dalacağını biliyordum.
Amy: Sudan çıkın, geç oldu! Dalgalar hızlanıyor.
Haklılardı, ilk girdiğimdeki dalga bile çok sert gelmişti.
Drew: Geliyoruz!
Sudan çıkmış, son bir kez denize bakmıştım. Sanki 'gitme' der gibiydi...
Drew: Hadi bebeğim.
Drew'e bakmış ve elini uzattığında tutmuş, tutmamla onu kendime çekmiştim.
Parmak uçlarımda yükselmiş ve Drew ile dudaklarımızı birleştirmiştim. Beni kucağına çekmiş ve bizi hizalamıştı.
Carmen: Tamam tamam, abartmadan.
Drew: Dozumu çok kaçırıyorum galiba.
Sırıtmıştı.
Carmen: Öhm öhm, ben acıktım!
~Ellie~
Herkes masaya oturmuş ve tabakları herkese dağıtmış, isteklerine göre ürünleri tabaklarına koymuştum.
Kendim de masaya oturduğumda yanımıza o gün bize sataşan dalyarak grubunun yaklaştığını görmüş, şaşkınlığımı saklayamamıştım.
Ne kadar şaşırsam da onların olduğu tarafa bakmamış ve yemeğimden bir çatal almıştım.
Aralarından bir kız atılmıştı.
"Merhaba millet, biz de size katılabilir miyiz acaba? Bir sakıncası yoksa."
Yanındaki başka bir kız da elindekileri göstermişti.
"Biz de bir şeyler hazırlamıştık."
Carmen bana bakmış ve yüzümün asıldığını fark etmişti.
Carmen: Senin için bir sakıncası var mı?
Kafamı 'hayır' anlamında sallamıştım.
Carmen: Buyurun.
~Yazar~
Drew, Jessica denen kızı da aralarında görünce kafasındaki taşlar yerine oturmuş ve tanıdık gelen yüzün nereden geldiğini anlamıştı.
Kız arkadaşına doğru eğilmiş ve fısıldamıştı.
Drew: Ben de bu kız nereden tanıdık geliyor diyordum.
Carmen: Şşttt.
Drew: Sustum.
~Ellie~
Miles: Kendinizi tanıtır mısınız acaba?
İri yarı çocuk gülümsemişti.
"Tabi, önden hanımlar."
Kızlardan biri başlamıştı.
"Ben Zoey."
Zoey denen kız, esmer tenli, Afrika örgüsü ve kahverengi saçları, dudakları Bratz bebekleri kadar dolgun ve gözleri neredeyse siyah denilebilecek kadar koyu kahverengiydi. Sevimsiz bir tipe benziyordu, genelde önyargılı davranmayı sevmiyorum ama bu insanlar bana nedense iyi niyetli gibi gelmiyor.
"Ben Emily."
Emily'nin hafif dalgalı, kumral, kısa ve kahküllü saçları, açık kahve gözleri, açık teni, kare gözlükleri, masum gibi görünen bir yüzü vardı. Avlarını kolayca elde etmek için masum yüzünü kullanıyor gibi görünüyor.
"Ben de Jessica."
Ve Jessica, kızların sonuncusu. Dipleri gelmiş boyalı sarı ve orta uzunlukta saçları, beyaz teni, açık yeşil gözleri, bol glosslu parlak dudakları, tersleyen bakışları vardı. Görünüşüne çok dikkat eden biri olduğunu düşünmekle beraber inanılmaz yılışık bir tipleme olduğunu da düşünüyorum.
Sıra erkeklere gelmişti.
Carmen'a sataşan iri yarı çocuk kendini tanıtmakla başlamıştı.
"Kendrick."
Az çok tanıyoruz ama yine de tanıtalım. Kahverengi düz saçları, ela gözleri, gülmeye pek yatkın olmayan bir yüzü ve kalıplı bir vücudu vardı. Pek güven vermeyen bir suratı vardı ki zaten onlara güveneceğimizi zannetmiyorum. Ayrıca...Carmen'a alttan alttan baktığını fark eden sadece ben miyim? Drew, hatununa sahip çıksana hayvan herif!
Rüyalarıma kadar gelen o piç kurusuna sıra gelmişti.
"Andrew ben."
Andrew ha!? Sonunda ismini öğrendiğime şükrediyorum. Size kendisini hiç tanıtmak istemiyorum ama mâlum kitaplarda bunu yapmak zorunda kalıyoruz. Hayatımdan daha karmaşık açık kahve saçları, kahverengi gözleri, asla ciddi alamayacağım bir suratı vardı. Bir insan nasıl sürekli gülebilir ve her an her şeyle dalga geçebilecek bir hava verebilir anlayamıyorum. Tek bildiğim şey suratına bir yumruk yapıştırmak istememdi.
"Merhaba, ben de Ben."
Evet, bu da grubun GERÇEKTEN sonuncusu. Kıvırcık sarı saçları, mavi gözleri, belirgin elmacık kemikleri ve al al yanakları vardı. Onların grubunun Amy'si bu çocuk olabilirdi çünkü tabletini yanında getirmiş ve küçük çocuklar gibi bir yandan yemek yiyip bir yandan tabletinden göremediğimiz bir şeyler yapıyordu.
Kendrick: Peki biz sizi tanıyabilir miyiz?
Hepimiz de kendimizi tanıtmış ve bir yandan sohbet edip bir yandan da yemeğimizi yemiştik.
İyice kaymış ve Miles'a sığınmıştım. Orospu çocuğunun gözleri üstümdeydi, hissediyordum.
~Yazar~
Carmen: Ellie ve Miles, siz çok yorgun görünüyorsunuz. İsterseniz çadıra gidin.
Kızıl Tilki, Miles'a kaş göz yapmıştı.
Miles: Hadi tatlım, gidelim. Herkese iyi geceler, tanıştığımıza çok memnun oldum.
Kız arkadaşının elini tutmuştu.
İkili el ele tutuşmuş ve Ellie, Carmen'a arkadan belli ettirmeden beşlik çakmıştı.
Miles, Ellie'yi arabanın arkasına bindirmiş ve kendisi de yanına oturarak kapıyı kapatmıştı.
Genç kızı belinden kavramış ve kucağına oturmasını sağlamış, sevgilisinin kollarını kendi boynuna dolamıştı.
Miles: Neyin var?
Ellie: Bir şey yok ki.
Miles: Bu şekilde elimden kurtulamazsın Lielie.
Ellie: Biraz sinirlerim bozuldu, o kadar.
Miles: O grup yüzünden mi?
Ellie: Evet.
Miles: Bunu neden bana söylemedin? Başka bir şey yaptılar mı sana? Yaptılarsa söy-
Sözünü bitirmesine izin vermeden genç kız onu dudaklarından öpmüştü.
Bu konuyu bir şekilde kapatması gerekiyordu. Miles'ı sinirlendirmek ve olay çıkarmak istemiyordu. Biliyordu, sevgilisi ona çok kızacaktı ama bunu kendi başına halletmeliydi.
Miles, sevgilisinin beline ellerini koymuş ve onu kendine daha çok bastırmıştı.
Dudaklarını ayırdıklarında genç oğlan dudaklarını sevgilisinin boynuna götürmüş ve boynundan omzuna kadar yol çizer gibi öpücükler kondurmuştu.
Ellie, ellerini Miles'ın yanaklarına götürmüş ve gözlerine bakmıştı.
Ellie: Uykum var.
Miles: Uyuyalım tatlım.
Kafasını erkek arkadaşının omzuna koymuş ve bebek misali kucağında uyumuştu.
~
Diğer grupla beraber yemekleri yemiş, onları uğurlamış ve etrafı toplamışlardı.
Carmen: Ben çok yoruldum, uyuyacağım.
Drew: Ben de çok yoruldum, hadi gidelim.
Bruce: İyi geceler.
Amy: İyi geceler.
Drew, Carmen'ın elini tutmuş ve beraber çadıra gitmişlerdi.
Carmen: Deniz...çok yorucu değil mi?
Drew: Yorucu değil de, rahatlatıcı diyebiliriz. İnsanın uykusunu getiriyor.
Carmen: Suyu çok seviyorum ama bir o kadar da korkuyorum...
Drew: O korkuyu yeneceksin bebeğim.
Kızıl Tilki'nin gözleri yavaştan kapanmaya başlamıştı.
Drew, sevgilisini o hâlde gördüğünde gülümsemiş ve uzanıp onu da göğüsüne yatırıp ikisinin de üstünü örtmüştü.
Carmen: Peluş...peluşlarımız.
Drew, yanlarında duran peluşları almış ve ikisini de Carmen'a vermişti.
Genç kız peluşlarına sarıldığı gibi uykuya dalmıştı.
~
Carmen, nasıl olduğunu bilmeden, kendi kontrolü dışında denize doğru ilerliyordu.
Durmak istiyordu ama bir türlü kendini durduramıyordu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |