
~Örümcek Kadın~
Brooklyn'in en büyük ormanına gittiğimde karşılaştığım manzarayla şoka uğramıştım. İnsanlar değil ama hayvanlar can çekişiyordu ve bu benim de canımı yakmıştı.
Hayvanlar kaçmak için yer ararken hızlıca ateşin içine girmiştim ama bir sıkıntı vardı.
Benim elementim, benden kaçıyordu.
Ateşe yaklaşmaya çalıştıkça benden uzaklaşıyor ve sanki benden pek hoşlanmıyor gibiydi.
Bu durum başlarda garip gelse de kendimi toparlamıştım.
"Pekâlâ Ateş kardeş, benden pek hoşlanmıyorsun galiba bunu anladım ama daha önemli sorunlarımız var."
Canım elementim söylediklerimden haz etmemiş olacak ki harlanmaya başlamıştı.
"Eemmm, t-tamam o zaman bunu bir şekilde çözebiliriz, değil mi?"
Hiçbir şey olmayacağını bilerek elimi uzatmış ve mahçup bir gülüş sunmuştum.
"Ne diyeceğimi açıkçası bilmiyorum ama tek bildiğim bir şey var ki gerçekten sana çok ihtiyacım var...ahhh, ne diyorum ben? Seninle böyle konuşuyorum ama kusura bakma olur mu ben bayağı saçmaladım. Beni anlamıyorsundur bile..."
Elimi geri çektiğim esnada ateşten bir silüet karşıma çıkmış ve bana elini uzatmıştı.
Silüete baktığımda sadece bana gülümseyen iki dudak ve elini uzatan birini görmüştüm.
Ne olduğunu ya da kim olduğunu bilmiyordum ama elini yakaladığım anda beni kendine çekmiş ve sarılmıştı. Bütün sıcaklığı kalbimde hissetmiş ve gözlerimi kapatıp açtığımda bütün yangın ortadan kaybolmuştu. Kalbimde ise tılsımım vardı artık.
"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim."
Gülümsemiş ve olduğum yerde zıplamıştım.
Zıplayışlarım devam ederken arkadan gelen sesle durmuştum.
"Örümcek Hanımefendi, acaba ne yaptığını sorabilir miyim?"
Arkama dönmüş ve Violette'in garip bakışlarıyla karşılaşmıştım.
Örümcek Kadın: Sonra anlatırım, hadi Tecna'nın yanına gidelim.
Violette: Ben de onun için yanına gelmiştim, nereden anladın?
Örümcek Kadın: Örümcek hisleri.
Yorgunluğu belli olan gözleriyle bana bakarak gülmüştü.
Örümcek Kadın: Atla sırtıma.
Violette: Neden?
Örümcek Kadın: Hadi, hadi!
Demek istediğimi anlamış ve sırtıma nazikçe çıkmıştı.
Ben de onu sıkıca tutarak ağımı fırlatmış ve heyelanın gerçekleştiği yere gitmiştim.
~Yazar~
Hulk, Örümcek Adam ve Deadpool olay yerine gelmiş, arkalarından da Örümcek Kadın gelmişti.
Hulk, kendine gelmiş ve artık Bruce olarak devam edecekti işine. Sevdiği kızı bu şekilde kurtaramazdı. Hulk, Bruce değildi ve ona zarar verebilirdi.
Bruce, arkalarındaki insanların konuştuklarına ister istemez kulak misafiri olmuştu.
"Toprağın altında kaldı."
"Öldü kesin."
"O kadar insanı kurtar ama kendine gelince..."
Genç adam konuşulanlara karşı tepkisini koruyamamıştı.
Bruce: Ö-öldü.
Drew, kafasındaki maskeyi çıkartmış ve sayıklayan arkadaşına bakmıştı.
Drew: Ne oldu Bruce? Ne diyorsun?
Bruce: Öldü diyorum Drew! Amy öldü diyorlar! Amy öldü diyorlar! Amy ölmüş!
Drew: Şştt, sakin ol koca adam.
Arkadaşını ensesinden tutmuş ve kafasını göğsüne koymuştu.
Drew: O ölmedi, bu insanların uydurduğu bir saçmalık sadece. Bana güven Bruce, lütfen.
Örümcek K: Biz onu kurtaracağız Bruce, sen sakin ol sadece.
Genç kız çaresizce etrafına bakarken yaşlı bir kadının yanlarına geldiğini görmüştü.
Kadın: B-bunu biri yaptı!
Bruce, yaşlı kadına doğru eğilmişti.
Bruce: Kim yaptı? Gördünüz mü?
Kadın: Yüzlerini görmedim ama üç erkekti. Onlara baktığım sırada birinin elinde parlak bir şey vardı ve kaçıyorlardı.
Örümcek Kadın, yanındaki Violette'e bakmış ve gitmek için komut verdiğinde ikisi de Amy'i bulmaya koyulmuştu.
Örümcek Kadın hisleri aracılığıyla arkadaşını bulmuş ve üstündeki toprağı elleriyle kazımıştı.
Toprağın altında kalkanla korunmuş ama baygın ve kanlar içinde görünen arkadaşına bakmıştı.
Elini yumruk yapmış ve kalkana vurmaya başlamıştı.
Violette, elini arkadaşının omzuna koyarak onu sakinleştirmeye çalışmıştı.
"Lütfen sakin ol..."
Omuzundaki eli tutmuş ve sakin olduğunu belirtircesine eline hafifçe iki kere vurmuştu.
Ayağa kalkmış ve bir taş yardımıyla nazikçe kalkana vurmuş, sonunda kırılmasını sağlamıştı.
Örümcek K: V-Violette, ne yapacağız?
Kızıl saçlı bütün soğukkanlılığı ile arkadaşına bakmıştı.
Violette: Onu laboratuvarıma götüreceğim. Sen diğerleriyle arkamdan gel, olur mu?
Örümcek K: Tamamdır ama dikkatli ol.
Violette: Elimden gelenin en iyisini yapacağım.
Amy'i kucağına almış ve oradan uzaklaşmıştı Kızıl Saçlı.
Örümcek Kadın ise hızlıca arkadaşlarının yanına gitmişti.
Örümcek K: Amy bulundu ama Violette onu kontrol edecek.
Bruce: Neredeler?
Örümcek K: Laboratuvara gittiler ve biz de oraya gideceğiz.
Bruce herkesten önce Hulk'a dönüşerek Violette'in laboratuvarına gitmeye koyulmuştu.
Drew: Aşk insanı neye dönüştürüyormuş öyle?
Arkadaşının dediklerini duyan ama duymamış gibi yapan Miles, Drew'e bakmıştı.
Miles: Ne dedin sen?
Drew: Siktir et, gidelim.
~Violette~
Telaşla arkadaşımı laboratuvardaki sedyeye yatırmış ve kanlı ellerime bakmadan edememiştim.
Gözlerim yaş içindeyken onu muayane etmek için birkaç alet almış ve nazikçe işlerimi halletmiştim.
Nefes almakta zorlandığını fark etmiş ve onu koma pozisyonuna getirmiştim.
"Geçecek Amy, hepsi geçecek"
Ağlamamı tutamıyor ama güçlü durmak için de çabalıyordum. Benim için güçlü durmak şu an çok zordu çünkü sedyede yatan kişi benim en yakın arkadaşımdı.
Karnındaki yaradan dolayı çok kan kaybetmiş olmalıydı ve onu kendine getirmek zorlaşacaktı.
Yaşlarla dolu gözlerimle beraber yere çömelmiş ve ellerimle yüzümü kapatmıştım.
"Carmen, şimdi ağlamayı bırak ve Amy'i arkadaşın olarak değil de kurtarılması gereken bir hastanmış gibi düşün."
Derin nefes almış ve göz yaşlarımı silerek ayağa kalkmıştım.
"Seni kurtaracağım Amy, bana güven."
Karnını açmış ve bir bez yardımıyla daha fazla kan kaybetmemesi için yaraya hafifçe baskı uygulamıştım.
Kalp ritimini ölçmek için makinayı Amy'e bağlamış ve kalp ritimlerini kontrol etmiştim.
Göğüsünü açtığımda tılsımın kalbinde olduğunu gösteren simgeyi göremeyince duraksamış ve geriye çekilmiştim.
"Tılsım nerede?"
Olduğum yerde düşünmeye koyulmuş ve aklıma gelen şeylerle beraber donup kalmıştım.
Normalde tılsım kalbe yerleştiğinde olan felaket tamamen ortadan kalkar ve hiç olmamış gibi her şey normaline döner ama Amy toprağın altında kaldı ve oradaki felaket devam etmese bile kalıntılar hâlâ var. Hiçbir şey eskisine dönmüş değil. Tılsım Amy'nin kalbine bu yüzden yerleşmemiş. Yaşlı kadının gördüğü üç kişi tılsımı çalmış olabilir mi?
Düşünceler arasında dönüp dururken Ritim Holter makinasından gelen sesle kendime gelmiş ve Amy'nin kalbinin durduğunu görmüştüm.
"Olamaz, olamaz!"
Kendimi toparlamış ve hızlı bir şekilde kalp masajına başlamıştım.
"1...2...3...hadi Amy, başarabiliriz."
~Yazar~
Bruce, kapının önünde dört dönerken Carmen odadan kan revan içinde çıkmış ve herkes genç kızın başına toplanmıştı.
Bruce: Amy nasıl oldu?
Carmen sessizce arkadaşlarına bakmıştı.
Ellie: Yoksa...hayır...
Yaşlı gözlerle Miles'a sarılmıştı genç kız.
Carmen: Yaşıyor ama...
Bruce: Ama ne Carmen? Ama ne!?
Carmen: Başında büyük bir darbe var ve karnındaki yaradan dolayı fazlaca kan kaybetmiş. Daha uyanmadı ve beklemekten başka çaremiz maalesef yok. Ayrıca yaşlı kadının gördüğü üç erkek, bunlar Amy'nin tılsımını çalıp kaçmış olabilir ve bu yüzden Amy bu hâlde olabilir. Onun tılsımına ihtiyacı var.
Bruce, Carmen'ın yanına gitmişti.
Bruce: Bunu kimin yaptığını bulmalıyız.
Carmen, Ellie'ye bakarak konuşmuştu.
Carmen: Yardım lazım.
Ellie, arkadaşının dediğini anlamış ve telefonunu çıkarıp babasını aramıştı.
Scott: Efendim Lielie?
Ellie: Baba, yardımına ihtiyacım var.
Scott: Sorun nedir?
Ellie: Baba, bugün olan olayları duymuşsundur. Dört farklı yerde çeşitli felaketler oldu ve bu felaketler bizim elementlerimizle ortaya çıktı.
Scott: Evet, biliyorum tatlım. Tılsımlarınızı almanız içindi hepsi.
Ellie: Tılsımlardan biri kayıp baba...
Scott: Hangisi?
Ellie: Toprak tılsımı.
Scott: Ellie, o tılsım başkalarının eline geçmemeli ve bu çok tehlikeli. Amy nasıl?
Ellie: Baygın, uyanamıyor.
Scott: Tılsımı ona teslim etmediğiniz sürece uyanamaz ama geç kalmış değiliz, Miles'ı al ve yanıma gelin. Bu işi çözeceğiz.
Ellie: Pekâlâ, hemen geliyoruz.
Telefonu kapatmıştı.
Ellie: Biz gidiyoruz, dikkatli olun olur mu? Hadi Miles.
Genç kız, erkek arkadaşının elini tutmuş ve koşarak oradan çıkmıştı.
Drew, Carmen'a bakmıştı.
Drew: Yardım isteyebileceğimiz biri daha var ve sen o kişiyi çok iyi tanıyorsun...
Drew, Carmen'ın elini tutmuş ve Jesse'nin yanına götürmek için yola koyulmuştu.
~
Ellie, Miles'ın elini bırakmış, hızlı ve sinirli bir şekilde yürümüştü.
Miles, Ellie'yi durdurmak için önüne atlamış ve onu durdurmuştu.
Ellie: Ne yapıyorsun Miles?
Miles: Seni durduruyorum ve soruyorum. Neden bu kadar sinirlisin?
Ellie: Miles, üç tane erkek yüzünden arkadaşlarımı kaybedemem ben. Anlıyor musun?
Miles: Ama sakin ol şampiyon, önce bunu kimin yaptığını bulup işi kökten çözmeliyiz.
Genç kız derin bir nefes vermiş ve gideceği sırada Miles kolundan tutarak onu tekrar durdurmuştu.
Miles: Daha seninle işlerimiz bitmedi.
Göz kırpmıştı genç adam.
~
Drew, Carmen'a kapıyı açmış ve kendisi de arabaya binmişti.
Carmen, Drew'e dönmüştü.
Carmen: Sana birkaç sorum var.
Drew: Hm?
Carmen: 1. Arabayı nereden buldun?
2. Abimi nereden tanıyorsun?
3. İlk önce eve gidip duş almak istiyorum...katılıyorum bu bir soru değildi.
Drew: Teknik olarak dört soru sormuş olmuyor musun? Öncelikle eve gidiyoruz, evet. Üstümüzü değiştiriyoruz. İkinci olarak araba, benim arabam. Üçüncü olarak da...
~Geçmişe gidiş~
Robert, bir bankanın önünden geçerken içeride bir soyguncunun olduğunu görmüş ve içeri girmişti.
İnsanlar gergin ve korkulu bakışlarını Robert'a yöneltmiş ve ne yaptığını anlamaya çalışmıştı. Robert, insanlar daha fazla korkmasın diye soyguncunun elini tutmuş ve burkmuştu. Elinde silah olan soyguncu silahı düşürmemek için direnmiş, Robert ise elindeki silahı almak için direnmişti. İkilinin arasındaki çekişme sonucunda silah patlamış ve soyguncu ölmüştü.
Olay yerine polisler geldiğinde Robert adam öldürmeden dolayı suçu üzerine almış ve tutuklanmıştı.
Drew, 9 yaşındayken haberlerde babasının işlediği suçtan dolayı tutuklandığını görmüş ve annesi Amanda, onun televizyondaki babasını izlediğini görünce koşarak televizyonu kapatmaya yeltenmiş ama Robert'ın düşmanları kapıyı tekmeleyerek açmış ve içeri girerek Amanda'yı almışlardı. Drew, üzerine gelen adamlardan kurtulmaya çalışırken annesinin çığlığıyla arkasına dönmüş ve yerde, kanlı biçimde annesinin cansız bedenini görmüştü. Adamlar Drew'i almış ve evden çıkarıp arabaya koyacakları sırada Jesse ile adamları gelmişti.
"Üzgünüm evlat, geç kaldık."
~Şimdiki Zaman~
Carmen: Sonra ne oldu?
Drew: Güçlerim olduğunu öğrendim ve Jesse bana bu konuda çok yardım etti. Bana anne, baba ve en önemlisi kardeş oldu.
Carmen: Ah, o gerçekten kalbi yumuşacık birisi. Jesse ne kadar sert dursa da çok iyidir. Abim diye demiyorum bak!
Gülmüştü genç kız.
Drew: Her şeyi öğrendiğine göre inebilir miyiz?
Carmen: Evet, inebili- aaa, biz ne ara geldik?
Drew: Ohoo, çok oldu hanımefendi. Bana bakarken daldınız tabii.
Carmen: N-ne münasebet beyefendi, dalmışım.
Genç adam arabadan inerken kendi kendine konuşmuştu.
"Gözlerin hiç öyle demiyor hatun."
Genç kızın kapısını açmış ve inmesini beklemişti.
Carmen: Teşekkürler.
İkili asansöre binmiş ve ardından eve girmişlerdi.
Carmen: Bak Drew, sen içeride otur ben de duşa girip çıkacağım hemen, tamam mı?
Genç adam sevimli bir şekilde kafasını sallamış ve koltuğa oturmuştu.
Genç kız ise hâlinden memnun bir şekilde tebessüm ederek odasına girmiş ve duş almak için hazırlanmıştı.
Drew, evi incelerken kapının önünde sesler duymuş ve telaşla ayağa kalkmıştı. Kapının kilidine anahtar geçirildiğini duyduğunda telaşı iki katına çıkmış ve koşarak Carmen'ın odasına girmişti.
Margaret: Carmen! Evde misin?
Arthur: Su sesi geliyor, kesinlikle dışarıda.
Margaret: Terslemeden bir şey söylesen olmaz mı?
Arthur: Olmaz. Hadi ver o çantayı da koyalım.
Drew, kapının arkasından ikilinin konuşmasını dinlerken terlediğini hissetmişti.
"Hassiktir, sıçtık amına..."
Lafını kesen şey Carmen'ın bornozla odaya gelmesiydi.
Drew, karşısında Carmen'ı görünce eli ayağına dolaşmış ve arkasına dönmüştü.
Carmen: Drew, annemle babam seni görmedi değil mi?
Drew: Y-yok hayır görmedi-
"Carmen! Kapıyı aç!"
Carmen: Giyiniyorum!
Genç kız hızlıca üzerini giymişti.
Carmen: Drew, camdan dışarı çık ve bizim kapıya tekrar gel. Babamlara seninle beraber dışarı çıkacağımı söylyeceğim, tamam mı?
Drew: N-ne?
Carmen: Hadi Drew.
Elinden tutmuş ve düşmeyeceğini bilerek camdan dışarı çıkarmıştı.
Carmen: Beni kırma ve dediğimi yap.
Camı kapatmış ve odanın kapısını açmıştı Kızıl Saçlı.
Carmen: Aaa, hoş geldiniz.
Margaret: Hoş bulduk da sen bir yere mi gideceksin?
Carmen: Evet, arkadaşımla dışarı çıkacağız. Beni kapıda bekliyor.
Arthur: Kim bu arkadaşın bakalım.
Ayağa kalkmış ve kapıya doğru gitmişti.
Carmen: Baba...
Kapının açılmasıyla Drew, eşikte belirmiş ve korkuyla Arthur'a bakmıştı.
Drew: M-merhaba efendim.
Arthur: Carmen'ın arkadaşısın değil mi?
Drew: E-evet efendim yan binada yaşıyorum. Komşunuz sayılırım.
Arthur: Carmen'ın babası, Alexander.
Elini uzatmıştı.
Drew, gülümsemiş ve Arthur'un elini sıkmıştı.
Carmen: Eemmm, hadi Drew biz çıkalım, geç kalacağız.
Genç kız babasına el sallamış ve koşarak binadan ayrılmışlardı.
Drew: Baban beni kesecek sandım!
Carmen: Merak etme kesmez ama doğrayabilir.
Drew: Ne!
Carmen: Şaka yapıyorum, hadi bas gaza!
Genç adam gülmüş ve arabayı çalıştırarak yola koyulmuştu.
~
Jesse, okuduğu kitaptan kafasını kaldırdığında etrafını süzmüş ve derin bir nefes vermişti.
"жизнь продолжается (hayat devam ediyor)."
Kitabını kapatmış, yanındaki sehpaya koymuştu genç adam. Kahvesinden bir yudum alıp prosundan da bir nefes almıştı.
Ama huzurunu bozan şey kapının çalması olmuştu.
"Ne oluyor?"
Genç adam ayağa kalkmış ve kapıya varmadan seslenmişti.
Jesse: Kim o!?
Drew: Benim, Drew.
Kapıyı açmış ve karşısında gördüğü mazarayla gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
Jesse: Hoş geldiniz.
Geri çekilmiş ve ikilinin içeri girmesini beklemişti.
Jesse: Sizi beklemiyordum açıkçası.
Drew: Hoş bulduk, dostum.
Arkadaşına sarılmıştı.
Jesse, arkadaşına gülümsemiş ve kardeşine bakmıştı.
Jesse: Carmen...
Carmen: Abi...
Kız kardeşinin saçını okşamış ve sarılmıştı.
Jesse: Sorun nedir?
Carmen: Abi, bulmamız gereken üç kişi var.
Jesse: Tılsımlar?
Carmen: Eve- sen nereden biliyorsun?
Jesse: Ben her şeyi biliyorum Küçük Hanım. Tamam, bir ara bakalım olur mu? Şimdi Drew, Carmen'ı eve götür.
Carmen: Ama daha yeni geldim. Hem soracağım sorular vardı!
Jesse: Şimdi olmaz.
Arkadaşına göz kırpmıştı.
Carmen: Ama daha yeni gelmişti-
Sözünü kesen şey Drew'in Carmen'ı omzuna alması ve evden çıkmasıydı...
~Ertesi gün~
Ellie, kitaplarını almak üzere dolaba gitmiş ve dolabın kapağını açmıştı.
Ellie'nin hisleri hareketlenmiş ama bir eylemde bulunamadan birisi tarafından kolu çekilmişti.
"Ne oluyor lan?"
"Afedersin."
Sesin geldiği yere bakmış ve karşısında Harry Potter'a benzeyen, gözlüklü ve eski zamanlardaki erkekler gibi şık giyinen birisini görmeyi beklememişti. Sanırım okula yeni transfer olmuştu.
Bütün sakinliğiyle karşısındakine cevap vermişti genç kız.
Ellie: Önüne baksana çakma Harry Potter.
"Sen...Ellie olmalısın değil mi?"
Ellie: Evet, benim.
Genç oğlan çantasından bir not çıkarmış ve Ellie'ye vermişti.
Genç kız notu açmış ve okumuştu.
Saat 22.00'da Ghost Cafe'de.
Genç kız kafasını kaldırdığında gizemli şahıs ortadan kaybolmuştu ama bir şey vardı..
Bütün olanları Miles görmüştü.
Genç kız notu buruşturmuş ve cebine atıp müzik odasına gitmeye koyulmuştu.
~
Ellie müzik odasına gitmiş ve her zaman olduğu gibi bateri çalmak için sopaları eline aldığında kapıdan içeriye Miles girmiş ve yerde duran gitarı alarak sandalyeye oturmuştu.
Genç kız bir şey demeden sadece genç oğlanı izlemiş ve ne yapacağını merak etmişti. Genç oğlan ise başta gitarla birkaç şey tıngırdatmış ardından çalacağı şarkıyı bulmuş olacak ki yavaştan telleri hareket ettirmişti.
Drew, müzik odasının yanından geçerken gitar sesi duymuş ve kapıdan içeriye bakmıştı.
Miles'ı gitar çalarken ve Ellie'yi onu izlerken gördüğünde başta şaşırmış olsa da içeri girmiş ve kapının hemen yanında bulunan elektro gitarı almış, ritimi tutturarak uyum sağlamıştı.
Bruce: Nerede bu Drew? Ah, Carmen.
Kantinde kitap okuyan Carmen'ı görmüş ve yanına gitmişti.
Bruce: Carmen, Drew'i gördün mü acaba?
Kitaptan kafasını kaldırmıştı Kızıl Saçlı.
Carmen: Hayır görmedim, bir sorun mu vardı?
Bruce: Bir sorun yok da ortadan kayboldu hiçbir yerde yok domuz!
Carmen, Bruce'un söylediklerine karşı bir kahkaha patlatmıştı.
Carmen: Tamam onu bulacağız ama bu dediklerine gülmedim, tamam mı?
Bruce: Tamam tamam, gülmedin.
Gülümsemiş ve ayağa kalkarak Drew'i bulmaya gitmişlerdi.
Sınıfların önünden geçerken tanıdık bir şarkının melodisinin çaldığını duymuş ve Carmen'ın içi kıpır kıpır olmuştu.
Bruce: Elektro gitar...
Carmen: Ne oldu?
Bruce: Drew müzik odasında Carmen, elektro gitar sesini nerede duysam tanırım.
Carmen: Öyle mi diyorsun? Gidelim o zaman.
İkili koşar adımlarla müzik odasına çıkmış ve kapıdan içeriye bakmışlardı.
Bruce'un da tahmin ettiği gibi içeride Drew vardı hatta sadece Drew değil, Miles ve Ellie de vardı.
Bruce, içeri girmiş ve gördüğü piyanoya doğru gitmiş Bench'e oturarak piyanoyu çalmaya başlamıştı.
Carmen, olayları kavramaya çalışmış ve bir süre gözleri kapalı elektro gitar çalan Drew'i izlemişti.
Gülümsemesini tutamayan genç kız ortada duran Kontrabas'ı çalmak için sandalyeye oturmuş ve arkadaşlarına eşlik etmiş, aynı zamanda şarkıya başlamıştı.
"Think I'll miss you forever.
Like the stars miss the sun in the morning sky.
Later's better than never.
Even if you're gone, I'm gonna drive, drive..."
~
~Akşam saat 21.30~
Ellie, çakma Harry Potter'ın söylediği kafeye gitmiş ve derin bir nefesle içeri girmişti.
Umarım bugün birilerini gırtlaklamazdı.
İçeri girdiği anda giyiniminden ve görünüşünden kendini belli eden, adını henüz bilmediği o adamın yanına gitmişti.
"Geleceğini düşünmüyordum."
Sigarasından bir nefes almış ve külleri tabloya savurmuştu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |