
Kapının çalınmasıyla defteri elimden bıraktım.
"Teyzecim, geç oldu. Artık uyusan? Yarın devam edersin defteri okumaya, olur mu?"
Ben defterde okuduklarımın şokundaydım. Özellikle de "rüya"nın.
"İyi misin kuzum?" Hasta mısın yoksa?"
"Ha? İyiyim teyze. Tamam, iyi geceler!"
Defteri yastığımın altına koyup yatağıma girdim. Teyzem üstümü örttü, gece lambasını yakıp kapıyı kapattı. Uyumaya çalıştım ama okuduklarım beynimin içinde dönüp dolaşırken bu mümkün olmuyordu. Teyzemin uyuduğundan emin olduktan sonra yatağımdan kalkıp pencerenin önüne gittim. Perdeyi aralayıp ay ışığını seyretmeye başladım. Ne zaman ay ışığını seyretsem beni rahatlatıyordu. On dakika boyunca sadece baktım. Zihnimdeki düşüncelerden arınmıştım. Sanki ben bir boşluktaydım. Hiçbir şey düşünemiyordum. Bağırsam sesim çıkmayacaktı sanki.
Yorulduğumu hissedip çalışma masamın önünde duran sandalyeyi pencerenin önüne koydum. Oturup tekrar ay ışığını izlemeye başladım. Aya selam verdim ve başladım dertleşmeye.
"Her zamanki gibi sana geldim. Biliyorsun yaşadığım her şeyi bilen tek arkadaşımsın. Yine doldum dertlerle ama bu sefer hikaye annemin. Annemin bana bir defter yazdığını öğrendim bugün. Defter sayfalarını kokladım annemin kokusu geçmiştir diye. Gerçekten de onun kokusu varmış kağıtlarda. Keşke burnum o mis kokudan başka hiçbir kokuyu almasaydı ve o kokuyla yaşasaydım. Keşke şimdi yanımda olsaydı da uyku tutmadı diye birbirimize sarılarak sohbet etseydik. Bir sürü iyi ve kötü gün yaşayıp birlikte çözseydik oluşan sorunları. Her şeyimizi paylaşıp tüm duygularımızı beraber yaşasaydık. Biliyorum, çok fazla 'keşke' dedim. Şimdi de 'Pollyannacılık' zamanı. Belki de yaşamış olsaydı birçok acıyla karşılaşacaktı. Belki dermanı olmayan derde, şifası olmayan hastalığa yakalanacaktı. 'iyi ki' diyemeyeceğim ama 'keşke'lerimi azaltacak birçok sebebim oldu ve bir nebze olsun rahatladım..."
Ben aya bunları fısıldarken kapının önünde birinin beni dinlediğini fark ettim ve parmaklarımın ucunda yürüyerek kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açıp sağıma soluma baktım, kimse yoktu. Kontrol amacıyla bütün odaları yokladım. Son olarak teyzemin uyuduğu odaya gidip kapıyı yavaşça açtım ve teyzemi de kontrol ettim. Uyuyordu. Sessizce yanına yaklaşıp alnına bir buse kondurdum. Tekrar odama döndüm ve aya "iyi geceler" dileğinde bulunup sandalyeyi masanın önüne koydum. Yatağıma girip battaniyeyi üzerime çektim ve uykuya kendimi bıraktım.
Sabahtan mutfaktan gelen mis kokularla gözlerimi açtım. Yattığım yerden doğrulup pencereden dışarıya baktım. Artık daha ayıktım. Teyzemin şarkı mırıldandığını duydum. Yerimden kalkıp yatağımı topladım. Üzerimi değişip yüzümü yıkamak için banyoya gittim. Daha sonra mutfağa gidip teyzemi iki yanağından da öptüm. Sofraya oturup teyzemin hazırladığı yiyeceklerden yemeye başladık. Teyzem rahat uyuyup uyumadığımı sordu.
"Rahat uyudum teyzecim, sen?"
O da iyi uyuduğunu söyledi. Biraz sohbet ettik ve karnımızı doyurduk. Ben deftere devam etmek için izin isteyip odama geçtim. Defteri elime alıp kaldığım yerden devam ettim...
O rüyadan sonra zor da olsa uyudum. Uyanmam ise hizmetçilerden birinin odama kahvaltı getirmesiyle oldu.
"Boran Bey bunları yemenizi söyledi."
Çıktı ve kapıyı tekrar kilitledi. Yatağımı toplayıp kahvaltı tepsisini kucağıma aldım. Dün ikindiden beri hiçbir şey yiyip içmemiştim. Çok açtım ve kahvaltımı yapmaya başladım. Kahvaltımı yaptıktan sonra saate ve Poyraz'dan mesaj geldi mi, diye bakmak için çantamda telefonumu aradım. Fakat bir türlü bulamadım. Anladım ki "Boran Ağa" el koymuştu telefonuma. Delirecektim. Hiçbir şey yapamıyordum. Özellikle Poyraz'a ulaşamamak delirtiyordu beni. İçimi dökmek için duygu ve düşüncelerimi kağıda dökmeliydim. Masaya geçtim. İçimde ne varsa yazdım. Bu çok iyi gelmişti. Buruk bir rahatlıktı ama en azından delirmemi engelleyebilecek bir rahatlıktı. Hazan'la konuşmaya karar verdim. Kapıya yaklaştım ve duvara yaslanacak şekilde yere oturup Hazan'ı çağırdım. O da kapısının arkasına oturup bana cevap verdi. Konuşmaya başladık.
O sırada Doruk ve Yağız'ın otobüsleri gelmiş ve yolculuğa başlamışlar. Akşama doğru orada olacaklarmış. Poyraz da uyanmış ve odalarına kahvaltı istemiş. Kahvaltıdan sonra Poyraz, bana ulaşmak için telefonumu aramış ama kapalıymış. Poyraz da çaresiz olduğu için sinirlenmiş. Etrafı yakıp yıkmak istiyormuş ama biliyormuş ki bu mümkün değil. Bizim için sadece sabretmeliydi. Ama bu da çok zor bir şeydi. Bu, yangının içinde öylece oturup yanmayı beklemek gibi bir şeydi. Ancak Doruk ve Yağız gelene kadar hiçbir şey yapamazdı. Tek çaresi, benim gibi, yazmaktı. Öyle de yapmış. içinin sıkıntısı geçene kadar yazmış. Yazmayı bıraktığında öğle vakitleriymiş. Annesi ve babasına biraz dolaşacağını söylemiş. Konağa doğru yürümüş. Konağı tam olarak görebileceği bir yere oturmuş ve saatlerce beni görme umuduyla oradan hiç kalkmamış. Doruk, vardıklarını haber vermek için Poyraz'ı aradığında kalkmak zorunda kalmış ve otogara gitmek için yola koyulmuş. Otele dönüp dinlendikten sonra plan yapmaya başlamışlar.
Ben ise 7/24 odamdaydım. Yemeğimi getirip götürüyorlar, sonra da kapıyı üzerime kilitleyip gidiyorlardı. Deli danalar gibi dolanıyordum odada. Arada ağlayıp içimdeki siniri boşaltıyordum. Sonra da kendimce çözüm yolları buluyordum. Hepsi bir imtihandı ve biliyordum ki biz bunun da üstesinden gelecektik...
Poyraz ev bulmuş hatta tutmuştu. Eşyaları olan bir evmiş burası. Ama otelde kalmaya devam edeceklermiş. Çünkü o eve benimle girmek istiyormuş. Belki kısa süre yaşamayı bile düşünüyor olabilirdi, kim bilir?
Evi tuttuktan sonra otele dönüp müjdeyi anne ve babasına vermiş. Biraz bunu kutlayıp yarın planlarını gerçekleştirmek üzere uykuya dalmışlar. Poyraz tabi ki herkesten sonra uyumuş. Çok heyecanlıymış. Korkuyormuş planında bir şeyler ters giderse diye. Korkuyormuş yeniden bir ayrılıktan. Korkuyormuş kavuşamamaktan. Ve aynı zamanda ağlıyormuşta. Uyumaya çalışmış ve yarım saat sonra uykuya dalmış.
Ben yapılan planlardan habersiz bir şekilde odamda oturup kitap okuyordum. Yaklaşık on dakika sonra kapının kilidini açıp odama annem girdi. Elimden tutup beni sandalyemden kaldırdı ve yatağa oturduk. İlk önce beni baştan aşağı süzdü. Sonra derin nefes alıp sözüne başladı.
"Bunlara değer miydi? Sen özgür ve özgür olmayı seven bir kızsın. Şu an sadece nefes almana izin veriliyor. Ot gibi yaşıyorsun kızım. Yemek saatlerinde yemeğini yiyip hava solumaya devam ediyorsun. Sen koskoca konakta rahat olamayan; birkaç dakika boş dursan sıkılan, kapılar kapanınca nefesi kesilen birisin. Şimdi ise iki gündür bu odada yaptığın en büyük aktivite yemek yemek. Bir adam için değer miydi bunlara? Babanı ve abini karşına aldın. Onları hayal kırıklığına uğrattın. Sen böyle bir şey yapmazdın. Yoksa o çocuk seninle zorla mı evlenmek istiyor? Bak, doğru söyle Gazal!"
"Ne zorla evlenmesi anne?! Öyle şeyler burada oluyor. Ayrıca özgürlüğü hâlâ seviyorum. Özgürlüğümü elimden alan sizsiniz! Sevmek suç mu? Ben kötü bir şey mi yaptım? Gelip sizden rıza istedim. Siz ne yaptınız? Poyraz'ı gönderip beni kilitlediniz ve her şeyimi elimden aldınız."
Ağlamaya başladım. Annem sırtımı sıvazlayıp yavaşça odadan çıktı. Kapıyı kilitleyip buradan uzaklaştı. Işığı kapatıp yatağıma girdim. Yastığıma sarıldım onu Poyraz gibi hayal ederek. Şu an ona sarılmaya, onunla konuşmaya, onun yanımda olmasına o kadar ihtiyacım vardı ki! Onsuz nefes alamıyordum. Annem, beni odaya kilitleyip eşyalarımın alınmasıyla özgürlüğümü elimden aldıklarını sanıyordu. Asıl özgürlük Poyraz'ın yanındayken elimdeymiş. Kapılar kapatılınca nefesim kesiliyordu ya! Şimdi bu odada Poyraz olsaydı, yanımda olup bana sarılsaydı, isterlerse bütün kapıları üstüme kilitlesinler; yine de mutlu olur, özgür hissederdim...
Biraz daha ağlamaya devam edip uyuyakalmıştım ve sabah Poyraz'ın sesi ile uyandım. Yani bana seslendiğini duymuş gibi oldum. Etrafıma bakındım burada mı, diye. Ne yazık ki yine yoktu. Kapı açıldı ve kahvaltım geldi. Bu sefer sadece su ve ekmeği çalışma masamın çekmecesine saklayıp diğer getirilenleri yere attım, tabakları kırdım. Bir cam parçasını da cebime koydum. Gelip burayı temizlemeye başladılar. Boran Ağa gelip saçımdan tutup beni konağın ortasına götürdü.
"Sen akıllanmayacak mısın? Ekmek, su veriyoruz ona şükredeceğine ortalığı yıkıyorsun. Tutup bir adamı getiriyorsun ve seni hâlâ evimizde besliyoruz! Sen şükretmeyi bilmez misin ha?"
Tokadı yapıştırdı yüzüme. Ayağa kaldırıp bir kez daha vurdu.
"Birkaç gün sonra defolup gideceksin zaten. Uğraştırma beni!"
"Ne olacak?"
Sesim güçsüz çıkıyordu. Ağzım, gözüm kan içindeydi.
"Ele gideceksin, ne olacak?"
"Hayır," demeye kalmadan tuttu kolumdan, odama çıkarıp yere fırlattı beni, abim.
"Doğru dur, bir daha uyarmayız!"
Kapıyı kitledi. Aynanın karşısına geçip ağlamaya başladım. Çekmeceden birkaç peçete çıkarıp kanayan yerleri sildim. Daha sonra ekmek ve suyu çıkarıp karnımı doyurdum. Artık bir mucize bekliyordum ve yapacak hiçbir şeyim yoktu duadan başka. Ya mucize olacak ve buradan kurtulup Poyraz'a kavuşacaktım ya da babamın bulduğu kişiyle evlenmek zorunda kalacaktım...
Poyraz heyecanından dolayı herkesten önce uyanmış ve herkesi de erkenden çağırmış. Kahvaltı yaptıktan sonra defalarca planın üzerinden geçmişler. Poyraz bir kere daha bakalım, demiş ama Feray annem "Oğlum yeter! Hatim ettik. Gel, otur ve sakin ol!" diyerek yanına oturtmuş Poyraz'ı. Öğlene doğru planlarını uygulamak için yola çıkmışlar. Hepsinin telefonları açıkmış. Bu sayede haberleşmeleri daha basit olacakmış. "Bir, iki, üç." denmiş ve plan başlamış. Doruk ve Yağız, konağın iki yanına dağılıp havaya ateş etmişler. Konağın önündeki ve içindeki korumalar sesin geldiği yönlere doğru koşmuşlar. Konaktaki herkes ne olduğuna bakmak için inerken abim "Herkes salona gitsin ve dışarı çıkmasın! Hazan'ı da alın yanınıza." diye bağırdı ve elinde silahla muhtemelen o da ses gelen yere gitti. Poyraz, konaktakilerin dağılmasını fırsat bilip benim odama gelmiş. Anahtarın kapının üzerinde olduğunu görüp açmış ve içeri girmiş. Ben, o sırada uyuyordum.
Benim yanıma oturup saçlarımı okşamış ve bir öpücük kondurmuş alnıma.
"Gazal, hadi uyan! Hadi, çabuk!"
Yavaş yavaş gözlerimi açtım ve onu gördüm. Hemen kalkıp ona sarıldım.
"Hayal değil... Gerçeksin, değil mi? Benim Poyraz'ımsın sen."deyip gözlerinin içine baktım.
"Benim güzel gözlüm. Artık hiç ayrılmayacağız. Hep birlikteyiz ama şimdi gitmeliyiz!"
Hemen kalkıp çantamı aldım. Poyraz'ın elinden tuttum ve koşarak konaktan çıktık. Siyah bir araba geldi konağın önüne. Tam arabaya binecekken bir silah sesi duyuldu. Ben şokla etrafıma bakarken babamı elinde silahla gördüm. Poyraz kucağıma düştü. Kanlar içindeydi. Vurulmuştu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |