
🖤🖤
Herkese merhabalar bebeklerim, kitaplarımın başında okulu üç beş saat bekleten kel müdürler gibi bekletip konuşma yapmayı çok severim👠💅
Aşkolar kitabıma hoşgeldiniz öncelikle, sevdiğim şeylerden bahsedeyim,kwkduwjd bol yorum ve oy,ama şaka bir yana yorum görmeyi çok seviyorum, değerli hissettiriyor bana kendimi,bir şey başarmış olma hissi paha biçilemez cidden.
Kitapla ilgili birkaç şey söyleyeyim o halde, kitabımız tek kitap olacak ve 20 bölüm olacak, biliyorsunuz ki çabuk sıkılan bir yapıya sahip olduğum için bu böyle,ama bölümleri uzun tutacağım inşallah,o zamann kitaba geçiyoruz.
Keyifli okumalar dilerim hepinize
👠💅🧚
Son derece sivri çatısı olan o evde ve ona benzer, kuş yemi gibi dağılmış,pek de bir düzenleri olmayan evlerde sabah sessizliği hakimdi.
Tarihi yapılara benzeyen evler ve bu evlerin oluşturduğu sözde küçük kasabanın sokakları oldukça temiz ve bakımlıydı,ufuktan kendisini henüz göstermiş olan güneş bu kuş yemi gibi dağılmış sivri uçlu evlerin hemen yanı başlarında dikili duran çeşit çeşit ağaçların dallarına vurup etrafa daha güzel bir görüntü çıkmasını sağlıyordu.
Kasabanın dört bir tarafını dağınık bir düzenle saran dev,heybetli dağlar da ortamın güzelliğine güzellik katıyordu adeta.
Sonsuzluğa kadar gidiyormuş gibi görünen çayırlar ve çimenler her tarafı yeşil bir örtüyle kaplamıştı,boy boy ve çeşit çeşit olan ağaçlar ise güneş ışıklarıyla altın gibi parlıyorlardı.
Dağların eteklerini görmeyi neredeyse imkansızlaştırmış sisler aşağı inildikçe azalıyordu,sanki erken açan yaz güneşine tepki gösteriyor gibiydiler.
Erkenci kuşlar çoktan şakımaya başlamış, avcı hayvanlar ise açan güneşle kendilerini inlerine atmıştı. Kurnaz tilkiler yemek niyetine kasaba sınırlarını bir ziyaretçi edasıyla işgal ederken kasaba halkının meydanları arşınlamasıyla ve gündelik yaşamın yoğunluk bir tempo halinde ilk ışıklarla beraber hızla başladığında gerisin geri kuyruklarını sallayarak sınırları terk etmişlerdi.
Bu arada çobanlar hayvanları toplamaya, kadınlar ev işlerine girişmeye,erkekler akşamki yemekleri ve kazancı için işlerine gitmeye ve çocuklar ise alternatif bir kahvaltının ardından dışarıda oynamaya çıkmıştı bile.
21. yüzyıl ve sonsuz imkanlarından yararlanılsada çoğunlukla doğalı tercih eden buradaki sakinler oldukça mutlu ve huzurluydu. Çocuklar ordan oraya koşuşturuyor ve kasabayı canlı tutuyordu. Büyükler dükkanlarını ve küçük iş yerlerini açıp kasaba halkı olan birbirleriyle sohbetler edip en insani şekilde geçiniyorlardı.
Buradan göründüğü kadar herkes mutlu mesuttu, kasabadaki evler taştandı ve buda güven demekti insanlar için. Ne kadar düzensiz de olsa ardı sıra gelen evler birbirlerine komşu ve arkadaştı.
Merkezde kocaman sayılabilecek bir dükkanları vardı, dükkanın yanında küçük ama oldukça iş gören bir hastane dikiliydi. Ve birbirlerinin ardı sıra birçok benzer yapı da bu düzene eşlik ediyordu.
Evler,resmi yapılar ve turistlerin gün içinde paralar sayarak geldiği tarihi yanı ağır basan yerler birbirine benzerdi, hatta benliklerini kaybetmesinler, geleceğe ve geleceğin torunlarına daha iyi miraslar bırakabilsinler diye kasaba meydanını süsleyen ve ihtişamını artıran büyükçe bir müze evi vardı, onların gelmişi, geçmişi, geleceği ve yegane herşeyi olan.
Kasabanın uzun yıllar önce olan ve birçok acıya, kötülüğe ve sonunda zafere varan kurtuluşunu adeta sadece duvarları ile haykıran müze evi,o günlerden kalan ve kasaba için paha biçilemez derecede değerli olan eşyalara ev sahipliği yapıyordu. O müze evindeki bir çöp tanesi bile kasaba halkının gözünde bir elmas gibi parıldardı, halk orayı sahiplenir ve turistlere karşı belki de sert davrandıkları tek yer müze eviydi. Orası kasabanın atan kalbiydi ve hep atmalıydı.
Gerçi kasaba sınırları içinde sorun, kötülük, kötü adamlar ve kötülüğe dair şeyler pek nadir görülürdü,hatta belki de hiç denecek kadar bile yoktu. En azından kasaba halkı için.
Halkın sergilediği koruyucu tavır onlar için bağlılığı simgeliyordu, öyle ki burada insan insandan korkmazdı, insanlar birbirini severdi, saygı duyardı farklı ırklardan kişilerin bir arada bulunduğu bu ortamda,bu kasabada.
Belki de o yüzdendir ki en yeşil ve en güzel diye nitelendirdikleri bir civarda tadilattan yeni çıkmış bir okul binaları vardı, oldukça güzel bir yapıydı, mimari açıdan son derece kusursuz inşa edilmiş bir yapıydı kasaba imkanlarına rağmen.
Okul binasıyla diğer evler arasına da mesafe koyulmasına ayrı bir özen göstermişlerdi,
sessizlik en iyi öğrenim ortamı olurdu çünkü.
Büyük ve kullanışlı okul binası hariç diğer evler birbirine yakın ve daha az mesafeli olurdu,hem sert ve soğuk kış ikliminden korunur hem de aralarındaki bağı daha da güçlü kıldığına inanırlardı.
Komşuluk ise buradaki insanlar için çok başka bir yerdeydi,en az müze evi ve içindeki eşyalar, kurtuluş yılları ve verilen çabaları kadar önemliydi, çünkü komşuluğun olmadığı yerde insanlık da olmazdı, olamazdı.
Yalnız tüm bu sayılan ve söylenenlerin çokça dışında kalan bir eve de bir aileye de ev sahipliği yapıyordu kasaba,hem de yıllardır. Genç torunu ile diğer evlerden oldukça uzak bir mesafede neredeyse bir tepede yaşayan Arson Amca.
Bu yaşlı ve huysuz görünüşü adının hemen ardından gelen aksi adam kasabada değer gören biriydi komşuluğa çok uzak olduğu halde.
Değer görüp kendisine çokça saygı duyulurdu,o yetenekli, güçlü,aksi,huysuz ve saçlarını kasabanın kuruluş yılları ile beyazlatıp,kasabayla büyümüş en eski ve en tecrübeli toprağıydı buranın. Arson Amcanın kasabanın kurtuluş yıllarına dayanan anıları ve kahramanlıkları kasaba sakinlerinin ağzında dolanır, küçük çocuklara bir destan,bir efsane gibi anlatılır ve dinletilirdi.
Ayrıca kurtuluş yıllarında çıkan savaşlarda kaybettiği 3 ayak parmağı da ona gazi ünvanı vermişti, işgalcilerin bunu kör bir bıçakla saatlerce ve acı çektire çektire yaptığı söyleniyordu ama doğrusunu sadece Arson Amca biliyordu.
Hatta insanlar ona çok iyi bir tırmanma ustası olduğu için bir lakap bile takmışlardı, büyüklü küçüklü farketmeksizin kasaba halkı,civar kasabadan uğrayan insanlar ve çok fazla gidip gelip aşina olmuş turistler onu "Sevgili Dağ Amca" diye bilir ve çoğunlukla da öyle seslenirlerdi, yani her zamankinin aksine daha da sinirli bir Arson Amca olmadığı zamanlar hariç.
Gazi ünvanı, savaş kahramanlıkları ve akıllara durgunluk veren cesaretiyle ağızları açık bıraktırsada sinirli Arson Amca korkulu bir rüya gibiydi, öyle ya işgalciler bile zamanında onun öfkesinden çok korkarlardı söylenenlere göre.
Hatta kasabanın valisi bile öfkeli Arson Amcadan çekinirdi,bu yüzden olsa gerek ne ona ne de torununa yan gözle bakan pek olmazdı,kimse Sevgili Dağ Amcanın ters yüzüyle kaş göz olmak istemezdi çünkü,kimse emekli bir komutana çatmak isteyecek kadar deli değildi çünkü.
Sevgili Arson Amca ise kendisine karşı hissedilen korkuyu da ,minnet duygusunu da bilirdi. Çocuklara masal konusu olduğunu da torunundan öğrenmişti,valinin bile kendisine karşı hayranlık beslediğini de bilirdi ayrıca. Ve elbette ki emekli bir komutan olarak buna saygı duyar ve içten içe bunu çok severdi.
Yıllar geçmesine rağmen insanların onu anması ve yaptıklarını sürekli dillerde ballandıra ballandıra anlatıp dolaştırması çok hoşuna giderdi, ama insanların önünde umursamaz davranmayı tercih ederdi.
Herşeye rağmen o gizli gizli de olsa iyilik yapmayı çok severdi ve asla karşılık da beklemezdi kimseden. Gerçi bu güzel kasabada kimse karşılıklı bir işte bulunmaz ve hoşgörü göstererek insanlığın henüz ölmediğini bir kere daha en iyi şekilde gösterirlerdi.
Onlara göre kasaba halkını uzun yıllar boyunca bir arada tutan şey saygı,sevgi ve karşılık beklenmeden yapılan iyilikti.
Buna sadık kalarakta oluşturmuş oldukları huzuru, düzeni ve disiplini daha doğrusu insanlığı koruyorlardı. Elbette ki bu kasaba farklı insanların bir arada bir yuva kurma çabası içinde olduğu bir toprak parçasıydı ve insanlardan kaynaklı farklılıklar ve sorunlar göz ardı edilemezdi ama yine de herşeye rağmen güzellik ve iyilik henüz değerini yitirmemişti burada.
Turistlerin gündüzleri,geceleri ya da herhangi bir vakitte ziyaret ettikleri bu toprak parçası yeşil kasaba hem maddi hem de manevi olarak "Dünyadaki Cennet" olarak anılabilecek bir yerdi. Kasabanın adı bile bu anlama geliyordu: "Cennet".
Belki de yeşilliklerin örttüğü ve dağların çevrelediği bu kasaba gerçekten de dünyadaki cennetti.
🖤🖤
Doğa belgeseli diyenin üstüne cin kabilesi salıyormuşum🧙🧙♂️
Evet oldukça kısa ama bence bu bir nevi kullanım kılavuzu gibi bir şey,bu kitap bolca aşk,şirin bir ilişkiyi içeriyor.
Dünya ne kadar kötü ve yaşanılmaz bir yer olup git gide kötüleşmeye devam etsede ben güzel bir şey yazmak istedim. Genelde gerçekten sakin şeyler yazamam yapım gereği. Ama fark ettim ki benim buna çok ihtiyacım varmış, burayı,bu uygulamayı çok seviyorum.
Bu yazdıklarıma bir gün bir sürü yorum gelirse bana kesinlikle haber edin, sizinle konuşmak istiyorum.
Benim bu kitabı yazma amacım şirin şeyler,tatlı şeyler,kendimi mutlu etme isteğim. Bu kitapta zorbalık veya kötülük beklemeyin. Güzel bir komşuluk hayatı,bol bol yeşillik,ilginç insanlar, dedektif olmak isteyen bir kız, dayısı var. Sonra çok şirinde bir çocuğumuz var,onu çok seveceksiniz bence.
Ben şimdiden öyle hissettim,burdan ona sesleniyorum,yazdığım en soft ve şirin en İstanbul beyefendisi karakter olacaksın,şimdiden seni çok seviyorum.
Şimdiden hepinize çok teşekkürler bana kattıklarınız için,iyiki varsınız,iyiki siz.
Kitapla ilgili birkaç şey daha söyleyip tüymek istiyorum ,uyku saatim kaçıyor.
Kitap dedektiflik içeriyor,bolca aşk var, bolca aile var,mizah var,savaş ve kan yok,ama elbette kitaba kendimden kattığım şeyler olacak,ağzınızı elbette açık bırakacağım.
Bir sözüm vardı hani, hatırladık mı?
✨✨Kitabı çok başka beklerken farklı şeylerle karşılaşırsanız bilin ki onu kesinlikle ben yazmışımdır.✨✨
O yüzden çokta gerilim dolu olacak.
Bu arada SherlockHolmeseaşığım
Yani bilin diye söyledim, neyse benden bu kadar,hepinizi sevmek öpmek gitmek uyumak,dua etmek Allah rahatlık vermek 🤍🩷🩵🖤Allah'a emanet olmak siz☺️☺️🥰🥰
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |