
Eruto
Güneş daha doğmadan yine uyanmıştım her zamanki gibi.
Dün yaşananlardan dolayı hareket edecek halim yoktu.
Yoğun bir dağ tırmanışının ardından saldırıya uğramıştık ve Sensei gelmeseydi neredeyse ölüyorduk.
Dün yaşananların hayal mi yoksa gerçek mi olduğu arasında gidip geliyordum.
Yatağımdan doğruldum ve sağ tarafımdaki duvara dayalı olan kılıcımı elime aldım.
Kılıcımı dikkatlice kınından çıkardım ve üzerine baktım.
Kılıcın üzerinde kırmızı bir desen belirmişti.
Evet, gerçektende ateş ejderinin gücünü almıştım tıpkı Nashi gibi...
Abimin ölümünün üzerinden 2 hafta geçmişti fakat ne zaman mutlu olmaya çalışsam aklıma geliyordu.
Bu bana göre bir ihanet sayılırdı.
Abimin vücudu o kara toprak altında oldukça, o şerefsiz yaşamaya devam ettikçe mutlu olamazdım.
Herkese ne kadar mutlu görünürsem görüneyim içimdeki yanan öfke hiçbir zaman sönmemiş aksine daha da artmıştı.
her gün gizli gizli kas çalışıyor ve kendimi geliştirme yolunda çaba harcıyordum.
abim yaşarken kaslarım normal ve belirgin değilken şuanda tam bir canavara dönüşmüştü.
Erifu bile görse tanıyamazdı bundan eminim.
sıkı çalışmak sadece kaslarımı değil boyumuda aşırı derecede etkilemişti.
170'den 185'e çıkmıştım ve hala uzamaya devam ediyordum.
Üzerimdeki battaniyeyi kaldırıp yatağın diğer tarafına attım sonrada kalkıp aynanın karşısına geçtim.
Kahverengi dalgalı saçlarım birbirine girmişti.
Normalde çirkin durması gerekirken enteresan bir şekilde çok güzel duruyordu.
Surat hatlarımın artık çocukluktan çıkıp keskinleşmeye başlamasıda gözden kaçmıyor değildi.
Dolaptan üzerime rahat siyah bir sweatshirt, altıma da siyah bir pantolon giydikten sonra aşağı indim.
kafamı kaşıyarak aşağı inerken salonda oturmuş kiralık ev dergilerine bakan Erifu ve Sensei'yi gördüm.
Beni gördüklerinde Sensei sinirle "Eruto çabuk Divın uyanmadan bir ev bulmalıyız! " Dedi dergilerden birini bana fırlatırken.
dergiyi havada kaptım ve Erifu'nun yanına oturdum.
Dergiyi açtığımda evlerin hepsinin de mükemmel olduğunu fark ettim.
Rastgele bir tanesi işaret edip " Neden rastgele seçmiyoruz" dedim.
Sensei "Bize en uzak olan evi seçmeliyiz! Senin seçtiğin ev meydanda kesinlikle olmaz! " Diye panikle dergileri kurcalamaya devam etti.
Ay çok haklılar lan aslında!
Şu anda gidip özel güçlerimizi geliştirip Daijin'e haber vermemiz gerekiyor ama biz ne ile uğraşıyoruz.
Sensei bir anda havaya fırladı ve "Aha buldum! " Diye bağırdı.
Erifu "Nerede! " Dedi.
Sensei " Ruh bölgesinin hemen güney girişine yakın bir yerde, eh gözüne uyku girmez ama mükemmel deniz manzarasının keyfine bakar" Dedi sırıtarak.
Ardından "Lan hadi kaldırın şu adamı da hemen evin anahtarlarını almaya gidelim! " Diye atıldı.
Erifu'ya döndüm ve şirin bir bakış attım.
Erifu "Hiç kusura bakma ama sıra sende" Dedi şirin bir tebessümle.
"Offff tamam ya" Diye söylene söylene yukarı kata çıktım.
Divın'ın kapısının önüne geldiğimde kapıyı hafifçe tıklattım. Hiç ses seda yoktu.
kapıya biraz daha sert vurmaya başladım.
Lan hala ses gelmiyor birşey mi oldu bu adama !?
İkinci vuruşumun ardından da ses gelmeyince kapıyı hafifçe açtım ve "Divın müsait misin? " Dedim.
İçerisi zifiri karanlık içindeydi ve ses yoktu.
Kapıyı tamamen atçım ve odaya girdim.
Yatağın üzerinde ,battaniyenin altında insana benzemeyen ve tuhaf sesler çıkartarak titreyen bir şey fark ettim.
Her an saldırıya hazır bir şekilde yatağa yaklaştım ve battaniyeyi hızlıca çektim.
LANNN DİVIN!
Divın mutfaktan çaldığı kurabiye kavanozunu kucağına almış tabletten Youtube shorts izliyordu.
Beni görür görmez panikle kavanozu arkasına sakladı.
"Lan Allah'ın belası niye hiç ses vermiyon! " Dedim sinirle.
Divın "şu anda hangi burç hangi süper kahraman oluyor ona bakıyordum" dedi.
Tableti hızlıca çektim ve "kalk hadi aşağı senin yüzünden bide çarpılacağız" Dedim sinirle.
Divın yüzünü buruşturup kollarını birbirine sardı sonrada ayağa kalkıp kapıya yöneldi.
Tableti ulaşamayacağı bir yere koyduktan sonra kapıyı arkamdan örttüm ve aşağı indim.
Sensei Divını yakalamış "Seni çok özleyeceğiz Divın diyip kapıdan geçirmeye çalışıyordu"
Divın "Ay bende sizi çok özleyeceğim" Dedi gözleri dolu.
Sensei tüm gücüyle ittirdi ve Divın kapıdan geçmeyi başardı.
Sensei "Hadi gelsenize gidiyoruz " Diye bağırdı bir yandan da özel güçlerini kullanıp arabanın kapılarını açarken.
Erifu ile dışarı çıkıp kapıyı örttük sonra arabaya binip yola çıktık.
Amına koyayın Sensei Divın'dan ne kadar bıkmışsa artık arabayı 180km/s ile sürüyordu.
Yaklaşık 20 dakika sonra evin yanına varmayı başarmıştık.
Evet 4 saatlik yolu nasıl 20 dakikada geldiğimizi hiç sorgulamak istemiyordum.
Sensei arabadan çıktı ve hepimizi çıkardıktan sonra önümüze geçip "Tada evini beğendin mi Divın! " Diye bağırdı.
Divın ellerini çırparak "evet! hemde ço-... " Demesiyle birlikde Sensei bizi salisaniyeler içinde arabaya bindirdi ve "Çok güzel güle güle otur" Diyip 200km/s ile geri vites yaptı.
Divın oracıkta kala kaldı.
Sensei büyük bir mutlulukla "Oh be yaşasın özgürlük " Dedi gözlerinde birikmiş yaşlarla birlikte.
Erifu ile birbirimize bakıp sırıttık. Adam mutluluktan ağlıyordu.
güldüğümüzü duysa bizide bir güzel ağlatırdı bu yüzden zar zor yol boyunca gülmemek için birbirimize vurduk.
Sensei o kadar mutluydu ki bu anormal davranışlarımızı hiç siklemedi.
yine 40 ,20 dakika içinde eve vardık.
güle oynaya arabadan inip evin önüne varmıştık ki kapının önündeki kişileri görünce neşemiz bir anda söndü.
3 tane siyah giyinikli beyaz maske takan adam ellerinde birşey tutuyordu.
Sensei sanki onların kim olduğunu anlamışcasına yaklaştı ve "Problem nedir? " Diye sordu.
takım elbiseli adamlar "Hwajin, neslimizin en güçlü kılıç ustalarından biri olan Odayakana'nın kılıcının senin evinde ne işi var! " Dedi korkunç sesi ile.
Sensei "ama siz nasıl!..." Dedi cümlesini tamamlayamadan.
maskeli adamlardan biri "Büyülü odaya koyunca bulamayacağımızı düşündün herhalde " Dedi çıkışarak.
Ortadaki adam "yüksek düzey bir Sensei olmasaydın ve Odayakana'nın kanını taşıyan bu iki çocuk senin öğrencin olmasaydı cezanın idam olduğunu biliyordun umarım " Dedi.
Sensei soğuk bir kanlılıkla "Evet, biliyordum" Dedi.
Adamlar "Bu kılıcı yarın düzenlenecek olan yadigar savaşında ödül olarak sunacağız" Dedi.
"Ne! Ama hayır bunu yapamazsınız o abimin kılıcı "diye öne saldırdım öfke ile.
Sensei, adama tam sert bir yumruk geçirecekken beni son anda yakaladı.
Yumruğum havada ve adamın tam surat hizasında iken sanki hiçbirşey olmamış gibi suratıma boş boş bakıyorlardı.
Adamlardan biri abimin kılıcının şeklinde bir çanta açtı.
Saldırmaya çalıştığım ise elindeki kılıcı alıp çantaya koydu ardından "üzgünüm evlat ama buna mecburuz" Dedi.
Sensei "Ne demek mecburuz! Bu durumu Daijin ile konuşmuştum oda onay vermişti!" diye atıldı.
Adamlardan eli boş olan "Efendi Daijin bazı değişikliklerde bulundu " Dedi soğuk sesi ile ardından diğerlerine dönüp kaybedecek vaktimiz yok diyip bir anda ışınlandılar.
Hayır! A-abimin kılıcı...
Kullanmaya kıyamayıp kaldırdığım ve canımdan daha çok sevdiğim kılıç şimdi bir yarışmanın ödülü mü oluyordu!?
Sensei ve Erifu beni sakinleştirmek için yanıma geldiler ikisinide ittirip öfke ile koşmaya başladım.
Koşarken herkesin bana doğru korku içinde baktığını görsemde hiç umrumda olmadı.
Bir iki dakika içinde aptal Daijin'in binasının önünde durdum ve içeri daldım.
Koridordan büyük bir hışımla geçerken görevliler "bekleyin buraya elinizi kolunuzu sallayarak giremezsiniz " Diye bağırdılar.
Onları hiç takmadan asansöre bindim ve Daijin'in odasının katına çıktım.
Daijin sandalyesinde oturmuş batan güneş izliyordu.
Hiç bir şey söylememe izin vermeden "Demek geldin Eruto" Dedi.
Öfkeden yumruklarımı sıktım.
Daijin cama doğru olan sandalyesini bana doğru çevirdi ve bedenini bana doğrulttu.
Öfke ile "Abimin kılıcını nasıl yadigar savaşına kullanmaya cürret edersiniz onun varisi zaten benim! " Dedim kükreyerek.
Daijin ayağa kalktı ve yanıma yaklaştı.
"Demek varis he" Dedi alaylayıcı bir bakış ile ardından "hiç bir özel gücü olmayan varis" Dedi sırıtırken ve etrafımda dolanıp beni incelerken.
Yumruklarkmı iyice sıkmıştım yoksa elimden büyük bir kaza gelecekti.
Daijin "Bu kılıç kötü ellerin eline geçerse ne olur hiç düşündün mü! Bu kılıç sen ve o yanındaki aptala göre değil! " Diye bağırdı.
"Aptal" derken Erifu'yu kasdetmişti.
İçimdeki alev hiç sönmeyecek bir boyuta ulaştı ve yine o iğrenç his içime doldu.
Daijin "çok mu zoruna gitti " Dedi suratıma yaklaşarak.
Bütün gücü ellerimde hissettim ve Daijin'e güçlü bir yumruk indirdim.
Yumruğumun şiddeti bir yana Daijin'in saçları alev almaya başlamıştı.
Acı ve korku içinde hem kafasındaki ateşi hemde burnundan akan kanı durdurmaya çalışıyordu.
Ona doğru yürümeye başladım ve "Erifu'ya bir daha aptal dersen dilini kopartıp ruhlara yem ederim" Dedim ölümcül bir ses ile.
Daijin "Güven-GÜVENLİK" diye bağırmaya başladı.
Pis bir şekilde gülerek "şu anda sen ve benden başka kimse yok" Dedim.
Daijin yerde sürünürken ii-imdat diye bağırdı. O anda göğsüne sert bir tekme geçirdim ve lafı ağzına tıkadım.
Giriş kapısından şiddetli bir şekilde vurma sesleri gelmeye başladı.
Daijin " Çok kötü olacak" diye bağırdı.
Pis bir bakış atarak bir daha sakın bana ve sevdiklerime karışmaya kalkma "dedim ölüm saçan sesimle.
Daijin korku ile kafasını salladı ve tam o anda cam duvar parçalara ayrıldı.
İçeri dalan kişi Sensei ve Erifu idi.
Sensei "Eruto iyi misin?! Ne yaptın lan!" Diye bağırmaya başladı.
Hiç bir şey söylemeden Sensei'ye doğru baktım.
Daijin korku içinde "Alın götürün bunu ne yaparsanız yapın! Banka soyun, evleri ateşe verin umrumda değil! Yeterki benden uzak tutun şunu " Diye çırpındı.
Kapı büyük bir şiddetle açıldı ve içeri bir sürü güvenlik daldı.
Daijin elini anında kaldırdı ve durmalarını söyledi.
Ayağa kalkıp Sensein yanına gitti "seninlede sonra görüşeceğiz Hwajin, hani çocuğa söylemeyecektin! " Dedi.
Sensei "Lan senin adamların gelip bize haber verdi ben niye söyleyeyim benimde bugün haberim oldu! " Dedi öfkeyle sitem edercesine.
Daijin "hımm o zaman bugün göreceğim bir hesabım var. Al şu ikisini ve hemen eve götür " Dedi.
Sensei oluşturduğu hayalet kılıca bizi bindirdi ve camdan eve doğru uçtuk.
Tam her şey düzelecek derken daha da boka sarıyordu artık dayanamıyordum.
Yanımda oturan Erifu duygularımı anlamış olacak ki bana sarıldı ve "herşey düzelecek" Dedi ninni gibi huzur veren sesiyle.
Üzüntü içinde bende ona sarıldım ve eve vardık.
Yarınki lanet yarışma için dinlenmemiz gerekiyordu.
O yarışmaya girmeyecektik konusunu bile açmamıştık. yaşama ihtimalimiz neredeyse imkansız.
Ruhlar, muhafızlar ve kılıç ustaları ve daha nice düşmanlar yadigar kılıçlar için ormanda hayatta kalmaya çalışacaktı.
Göz kılıcı, Sakura kılıcı, abimin kılıcı ve jungle kılıcı bu kılıçlar arasında yer alıyordu.
Ölüm pahasına olursa olsun o kılıcı alacaktım.
O bana abimin yadigarıydı. Onu öylece başka birine veremezdim.
Fazla konuşmadan akşam yemeğimizi yedik ve herkes odasına çekildi.
Üstümü değiştirip yatağa girdim ve bu iğrenç düşünceleri düşünmemeye çalılarak uykuya daldım.
***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.11k Okunma |
312 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |