
Nashi
Her geçen gün ağrılarım azalıyordu fakat yüreğimdeki yara daha da büyüyordu.
Sandon beni odada bırakıp gitmişti.
Eşyalarımı yerleştirip bana hazırlanan yatağa uzandım. Uyumak gerçekten çok istiyordum fakat gözümün önüne yine malum kişiler geliyordu.
Etrafıma bir göz gezdirdiğimde kum torbaları, ağırlıklar ve gym de ne ararsanız bulabileceğiniz her şeye sahip geniş bir salon karşımda duruyordu.
Sağ tarafımda ise dev duvar boyu bir cam ve deniz manzarası duruyordu.
Öfff kimi kandırıyorumki kalkıp biraz ortalığı keşfedeceğim.
Madem artık aydınlık ruhlardan biriyim e o zaman Kurai veya bir başkası bana hiç birşey söyleyemez.
Yatağımdan kalktım ve odanın kapısına yöneldim. Kapıyı açmakta çok fazla tereddüt etsemde açıp çıktım.
Dışarıda diğer kademelerin kapıları ve cennet gibi geniş bir ortam vardı.
İki adet huri kadar güzel kız bir şeyler içip sohbet ediyorlardı karşıdaki çardakların birinde.
Cidden insanın aklını kaçırmaması mümkün değildi.
Bide sarayın içinde olmamıza rağmen sanki açık havadaymışız gibi gök yüzü çiçekler hatta rüzgar bile vardı.
Bu nasıl bir büyüydü böyle!?
Kızlar beni fark etti ve birbirine bakıp utangaç bir biçimde gülmeye başladılar.
Şimdi bunlarla uğraşacak zaman yok sarayı keşfedip işime yarayabilecek bir şeyler keşfetmeliyim.
Karşıda duran gümüş, altın rengi dev kapıyı açtım ve kademe odasından çıktım.
Vay anasını! Ne kadar da büyük bir yer burası böyle.
Buraya gelirken etrafımı inceleme fırsatı hiç bulamamıştım.
Fazla dikkat çekmeden gözüme kestirdiğim bir koridora doğru ilerledim.
Koridordan çok gerici fakat bir o kadar da rahatlatıcı bir melodi geliyordu.
Bir iki adım daha ilerledikten sonra koridorun köşesine geldim. Sağa doğru dönecekken sol tarafta siyah bir kapının kilidiyle uğraşan Sandon'u gördüm.
Sandon temkinli bir şekilde kapıyı açtı ve etrafına bakınıp içeri girdi.
Neyin peşindeydi bu?
Ses çıkarmamak için birazcık havaya yükseldim ve kapıya doğru hızla ilerledim.
Bu oda ruhların içinden geçememesi için tasarlanmış olanlardandı. Kapı örtülürse içeri giremezdim.
Hızlı bir hamle ile kapının arasından içeri sıvışıp saklandım.
İçerisi zifiri karanlıktı fakat bir kaç şeyi seçebiliyordum.
Bir sürü kargo paketleri vardı. Hemde sayamayacağım kadar çok!
Sandon kutuların arasından cam bir kutunun önünde durdu.
Ses çıkarmadan gizlice ne halt yediğini izlemeye başladım.
Cam kutunun önünde "His aynası" yazıyordu.
Hımm okuduğum bir makalede bu aynayı kullanan kimi düşünürse o kişi camın içindeki ayna kürenin içinde belirliyormuş ve izleyebiliyormuşuz.
Sandon camı açtı ve aynaya yaklaştı.
Amk mal mı bu!? Bu aynanın ne kadar değerli olduğunu bilmiyor mu!?
Bütün sülalesini satsa gene alamaz.
Sandon gözlerini kapattı ve ellerini hafifçe kaldırdı. Ayna parıl parıl parlamaya başladı.
Öyle ki tüm oda görünür hale geldi.
Kutunun kenarından kafamı biraz daha çıkardım ve aynada yavaş yavaş beliren kişiye baktım.
Açık mor saçlı pespembe giyinmiş bir kız elinde kitap okuyordu. Sandon gözlerini açtı ardından büyük bir hüzün ve şefkatle aynaya dokundu.
Kız kitabı kapattı ve eline telefonunu alıp bir şeylere bakmaya başladı.
Sondon "Canım Benim" Diye iç geçirdi.
Off ne oluyor amınakoyayım hiç birşey göremiyorum.
Aynayı daha fazla görmek için kafamı tamamen dışarı çıkardım. Tam o anda aynadaki kız kayboldu ve yerine Eruto geldi.
Sondon korku ve şok içinde "Kim var orada!" Diye bağırdı.
Gizlenmeye çalışırken kutulara takıldım ve yere düştüm.
Sondon korku ve şok içinde yere düşenin kim olduğuna bakmak için hızlıca yanıma geldi.
Yere düşenin ben olduğumu olduğumu görünce öfkeyle göğsümden tuttu ve beni havaya kaldırdı.
"Aptal herif bana neye mal olduğunun farkında mısın!?" Diye kükredi.
Normalde olsa içinden geçerdim ama şok içinde olduğumdan dolayı kımıldayamadım.
Sandon beni dev kutunun üzerine attı ve kuyuyla beraber ayna kürenin önüne düştük.
Öfke ile üzerime yürürken hemen ayağa kalktım ve tavrımı takınıp "Ne karıştırıyorsun? " Dedim.
Sandon "Sana ne Lan! " Diye kükredi ve tam bana sert bir yumruk geçirecekken eğildim.
Sandon bana sert bir tekme geçirdi ve savrulup his aynasının camına çarptım.
Aynayı koruyan cam küreyle birlikte devrilip yere düştü.
Aynanın cam parçaları arasından toz benzeri bir şey yayıldı.
Eyvah!!! Şimdi ne yapacağız!?
Sandon gözlerindeki alev sönmüş bir şekilde bana doğru baktı.
Korku içinde aynanın kırılan parçalarına baktık.
Tam o anda çok yüksek bir gümbürtü ile kapı sert bir şekilde açıldı.
İçeri Kurai'nin muhafızlarından beş tane içeri daldı ve "Ne oluyor burada!" Diye kükrediler.
Önlerine geçtim ve "Bu piç herif..... " Dediğim gibi beni ruh tabancası ile saniyeler içinde felç bıraktılar.
Sandon'u da aynı şekilde silahla vurup yere yatırdılar.
Ardından bayıltmayan fakat etrafımdaki hiç bir şeyi algılayamayacağım kadar sarhoş edici bir ilaçla taşımaya başladılar.
Bir yere gidiyorduk fakat nereye gittiğimizi bilmiyordum.
En sonunda ilacın etkisi yavaş yavaş geçmeye başladı ve muhafızlar sert bir şekilde beni yere fırlattı. Yanımada Sandon'u tabiki.
Muhafızlar "Efendi Kurai sizinle bizzat ilgilenecek " Diye sırıtıp kasvetli fakat tertemiz odadan dışarı çıktılar.
Sandon kapıya koştu ve "Yalvarıyorum bizi Efendi Kurai'nin eline bırakmayın" Diye kapıyı yumruklamaya başladı.
O kadar çok korkuyordum ki kımıldayamıyordum. Galiba ilk defa korkuyu hissediyordum.
Çok ağır ve vücudumu parçalayacak kadar güçlü bir aura hissetmeye başladım.
Hayır! Cidden o adam geliyordu.
Sandon acı içinde kıvranmaya başlayıp kendini zar zor kapının arkasına sürükledi.
Kapı büyük bir gürültü ile açıldı ve içeri dev kaslı cüssesiyle Kurai girdi.
İşde yine karşımda duruyordu kanlı canlı.
Gözlerimden istemsiz yaşlar akmaya başladı.
"His Küresini hangi piç kırdı" Diye kükredi.
Bağırmasıyla birlikte yanımızda duran demirler erimeye başladı.
Sandon sürüne sürüne "Efendim o " Diyerek acı içinde beni işaret etti.
Korkudan dizlerimin bağı çözülmüştü.
Kurai "Bu kürenin ne kadar değerli olduğunu biliyor musun!? Götünü versen alamazsın bu küreyi" Diye kükredi.
Ardından parmağını şıklattı ve küre bir anda sapasağlam önümüzde belirdi.
Kurai ayağını yere vurdu . Bütün saray sanki o an yıkılacak gibi oldu. Yerde duran küre eskisinden daha kötü bir hale geldi.
Artık kırık değil toz haldeydi. Kurai cam parçalarını havaya kaldırıp hızlı bir şekilde gözlerimin içine soktu.
Acı içinde haykırdım. Kör olmuştum!
Acı içinde bağırırken cam parçakarını açık olan ağzımın içinde soktu ve boğazımdan direk kalbime sapladı.
Acı içinde çırpınmaya başladım fakat Kurai durmadı kalbimden çıkardığı cam kırıklarını kasıklarımdan dışarı çıkardı.
Artık beni öldürmesi için dua ediyordum o e derece canım yanıyordu.
Kurai bana sert bir tekme geçirip duvara çarptı ve "Siz ikiniz kılıç ustaları bölgesine gidiyorsunuz ve size verdiğim talimatları tek tek yerine getiriyorsunuz!" diye kükredi.
Acı içinde çırpınırken Kurai "Eğer bir hata daha yaparsanız bu sever cam parçası geçirmem direk emanetlerinizi kopartıp sarayın girişine asarım" Dedi.
Bunu söyler söylemez arkasını döndü ve bir anda yok oldu.
Bu ruh olmak iğrenç birşeydi kafamız kopmadan ölmüyorduk fakat insan gibi acı çekiyorduk!
Sandon kalbini tutarak bana pis pis baktı ve odadan çıkıp gitti.
Yaralarım iyileşiyordu fakat gözle görülemeyecek kadar yavaştı.
Kasıklarımdan oluk oluk kan akıyordu.
Aptal herif! Onun anasını birgün kaçıracağım ama ne zaman bilmiyorum.
Biran önce kalkıp kılıç ustaları bölgesine gitsem iyi olacak. Odayakana da geberdiğine göre beni hiçbir varlık durduramaz.
Şu iki aptal böcek Odayakana'nın kılıcını bulmuş anlaşılan!
Hazır gitmişken onlarıda ortadan kaldırmakta fayda var...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.11k Okunma |
312 Oy |
0 Takip |
43 Bölümlü Kitap |