Deseler ki şu hayatta seni en çok ne yordu? Hiç düşünmeden olacakları önceden hissetmek derim. Hisleri her zaman kuvvetli bir insandım. Buna ister altıncı his kuvvetliliği diyelim ister müneccim boku yemek. O gün Sultan teyzelere giderken de bugün Kutay'a gelirken de hissetmiştim olacakları.
Madem ki kaderimiz bizim çabamıza bağlıydı öyle söyleyeceklerini söyleyip gitmek yoktu. Benimde biriktirdiklerim vardı. Kutay efendi bir de beni dinleyecekti.
Elinde gördüğüm araba anahtarıyla gelenlerim geldi. Bir kaç adımla yanına yaklaşıp zaten eğreti tuttuğu anahtarı elinden alıverdim.
"Çiçek ne yapıyorsun?" Ne dediğiyle zerre kadar ilgilenmeden kolundan tuttuğum gibi yürütmeye başladım. Şaşkınlığı olmasa yerinden kıpırdatamayacağınım farkındaydım, şu anda yaşadığı bu beyin felci işime geliyordu. Ön kapıyı açıp Kutay'ı iktire kaktıra oturttum yerine, kaçıp gitmesin diye de hemen kilitledim kapıları. Ne yapıyorsun dedikçe ağzına vurasım geliyordu. Ayarlarımı bozmadan önce düşünecekti bunları.
Kilidi son kez açıp sürücü tarafına yerleştim. Mirsat abim sağolsun ısrar kıyamet bir ehliyet aldırmıştı zamanında. Az buçukta göstermişti sürmeyi. Gaz pedalı hangisi biliyordum en azından. Biraz benim öğrenme becerilerime emanettik biraz da Allah'a.1
"KES SESİNİ!" O yürüdüğü yolları titreten Kutay'dan eser kalmamıştı. Koltuğa sinip geriye kaçtı bağırışımla birlikte.
Emniyet kemerimi takıp Kutay'a da zorla taktırdım. Tamam araba kullanmak kolaydı da yani ne olur ne olmaz. Eşeğimizi sağlam kazığa bağlamak lazımdı. Bu durumda eşek de Kutay oluyordu elbette.
Kafamı biraz toplayınca arabanın otomatik olmasına ayrıca sevindim. Ne demişti Mirsat abi akülü araba gibi gaza basacaksın gidecek, frene basacaksın duracak. El frenini indirip gaza hafifçe dokunmuştum ama bu dokunuş bile ikimizi koltuğumuza yapıştırmaya yetmişti.1
"Çek kenara şu arabayı Çiçek. Oyuncak mı bu?" Başımı bir anlığına ona çevirdiğimde kenardaki tutacağa tutunup dehşetle yolu izlediğini gördüm. Gaza biraz daha dokunarak verdim cevabımı. Şükür ki yollar boştu. Bu yol nereye varıyordu onu da bilmiyordum tek temennim Kutay'ın beni affettiğinde geri getirecek olmasıydı.
"Bu yaptığına adam kaçırma denir biliyorsun değil mi?"
"Anneni mi arayacaksın polisi mi?"
Gerçekten komik olduğundan değil sinirlerimi bozup bir de üzerine benimle alay ettiği için gülüyordum. Delirmiş gibi görünüyor olabilirdim de kim akıllıydı ki zaten. Fırsat verip dinlese farklı koltuklarda da oturuyor olabilirdik pek âlâ.
"Çiçek bak yol bilmezsin araba kullanmaktan haberin yok. Öldürecek misin bizi?" Böyle konuşarak beni ikna edebileceğini düşünmesi de ayrı bir ironiydi yani. Ayağım gaza biraz daha dokununca arabanın motorunun sesi Kutay'la aynı anda yükseldi.
"Tamam ulan. TAMAM! Durdur şu arabayı konuşalım." Elimi direksiyona vurup biraz daha yüklendim gaza.
"Ne o korktun mu prenses?" Ellerini yüzüne öfkeyle sürüyüp derin nefesler aldı. Sakin kalması ikimizinde can güvenliği açısından iyiydi. Zira bu gaz pedalına daha ne kadar basabilirdim bilmiyorum.
Kutay öfkeyle aldığı soluklarla büyüdükçe büyüyordu arabanın içinde. Bir kaç arabanın yanından silme geçmiştik. Yollar boş sayılırdı, benim gibi acemi bir şöför için tehlikeli olmadığı gerçeğini değiştirmiyordu tabi bu durum.
İl merkezinden çıkış tabelasını gördüğüm anda çok kısa bir an gözümü Kutay'a çevirdim. Daha on dakika önce esip gürleyen o değilmiş gibi yayılmıştı koltuğa. Ona olan muhtaçlığımın farkındalığı rahatlığa kavuşturmuştu. Sanki çok iyi bir bok yiyormuş gibi bastıkça bastığım gaz pedalından yavaşça çekmeye başladım ayağımı. Arabanın hızı da benimle aynı oranda yavaşladı. Durabileceğimi düşündüğüm bir anda da arabayı kenara çekip durdurdum.
Motoru kapattığımda karanlığa gömüldü içerisi. Ara ara yanımızdan geçen araçların dışında çıt çıkmıyordu.
Yaptıklarımdan pişman değildim. Bunları yapmama Kutay'ın o burnu yere düşse almayacağı tavrı sebep olmuştu. İnsan gibi dinleseydi beni şimdi çok farklı olabilirdi her şey.
"Madem bu kadar meraklıydın konuşmaya neden ben dinlemek için hevesliyken açmadın ağzını?" Söyledikleri öyle durağandı ki bu hali canımı sıkıyordu. Ben onun yakıp yıkmasına her duyguyu doruklarda yaşamasına ve yaşatmasına öyle alışmıştım ki bu halimi içi sızlatıyordu.
Yolu izlemekten vazgeçip yüzüne baktığımda asla bana dönmedi. Bitirmiş olabilir miydi gerçekten bizi?
"Benim sana uygun olmadığımı söylediler Kutay."
"Başının yeterince ağrıdığını benimle olursan daha çok dile düşeceğini söylediler. Soyu sopu belli değil Kutay'a yakışmaz dediler." O bana dönmeyen yüzü öyle hırsla çevrildi ki bakışlarındaki öfkeyi görünce çıkmazda olduğum anda verdiğim kararı aslında çok da bedavaya vermediğimi anladım. Daha duymaya bile tahammülü yoktu.
"Sende Kutay'ı siktir edip yoluma bakayım dedin öyle mi?" Ağzımı açmama fırsat vermeden susturdu beni. Burnundan hırsla aldığı nefes benim ciğerlerimi doldurdu.
"Ben kendini böylesine iyi yetiştirmiş bu kadından yalnızca gurur duyardım. Çiçek benim olmayı kabul etti diye göğsümü gere gere gezerdim bütün Trabzon'u." Parmaklarını göz pınarlarına bastırıp kendini dizginlemeye çalışıyordu. Her bir kelimesini seçerek konuşuyordu sanki. Görünürde rahattı. Kutay'ı tanımayan biri öfkesini anlayamazdı bile ama ben biliyordum işte.
Hâlâ beni mi düşünüyor diye ümitlenmek istemiyordum zirâ hiç görmediğim kadar kontrollü bir öfkeye sahipti şu anda. Beni, kendini, hatta yoluna çıkan her hangi bir canlıyı bile yakıp yıkacak kadar öfkeli olduğundan adım kadar emindim. Tüm bunların aksine Kutay çok aklı selim konuşuyordu.
"Ben sana mecbur olduğum için seninle değildim Çiçek. Seninle olmak istediğim için yanındaydım. Geçmişte yaşananlar ile bizim durumumuz farklı. Ben sevmesem de evleneceğim kadın tarafından ihanete uğradım. Ayrıntılar başka olabilir, bugün biz bu hikayenin başka bir yüzünü öğrenmiş de olabiliriz ancak tüm bunlar gerçekleri değiştirmiyor." Evleneceğim kadın diye Seher'den bahsediyor olması tahammül edemeyeceğim bir sarsıntıya sebep oldu. Ellerim kaşınıyordu o evleneceğim kadın diyen ağzına çat diye vurmamak için. Ben bir başkasıyla adının yan yana geçmesini bile kabul edemeyecekken o evleneceğim kadın diyordu.
"Ne önemi var Kutay? İnsanlar kimsesiz olduğumu düşünüp böyle konuşuyorlar. Bir de bol ihanetli var oluşumu duysalar neler diyecekler." Bu gerçeği her dillendirişimde yüreğim burkuluyordu. İçimdeki o sızlayan yerin çaresi olmadığından kendimi dermansız dert sahibi gibi hissediyordum. Parmak uçlarım birbirine dokunurken dolan gözlerimdeki yaşları saklamak için başımı önüme eğdim. En savunmasız halimdi bu yanım. Aile benim için derin bir yaraydı.
Saçlarımda hissettiğim parmakları bile kafamı kaldırmam için yeterli olmadı. Bana dokunsun diye yanıp tutuştuğum adam bana acıdığı için değil beni sevdiği için dokunsun istiyordum.
"Ben sana çok kırgınım Çiçek. Beni yok saymana kırgınım. Bana güvenmeyişine kırgınım. Sana, ilişkimize sahip çıkamayacağımı düşünmene kırgınım." Aldığı derin nefes öfkeden değildi bu defa. Yaşadığımız, benim yaşattığım bu olan bitene hissettiği duyguların karşılığınaydı.
"Senin için dünyayı alırdım karşıma. Hakkında edilecek tek bir söze dahi müsade etmezdim ki. Senin her şeyin olmaya taliptim ben Çiçek. Ne olmamı istersen, kime ihtiyaç duyarsan o olmaya razıydım." Dudaklarını süpürüp geçti dili. Bir kaç kez yutkunup devam etti içimi deşen itiraflarına.
"Sen benim üzerini çizmeyeceğim tek kadındın Çiçek, arkamı dönmeyeceğim, adını dilimden düşürmeyeceğim tek kadındın."
Saçlarımdaki elini çekemiyormuş gibi yerinden ayırmıyordu. Gözyaşlarımı savurabildiğimi düşündüğümde başımı ona çevirdim. Öyle bir bakıyordu ki bana şimdi de kendimi tokatlamak istiyordum. Bana böyle bakan adamı nasıl da üzmüştüm ben.
"Beni affedemez misin?" Fısıltıyla zor bela kurduğum cümle dudağını kenarındaki o küçük gamzeyi gözlerimin önüne serdi. Kıvrılan dudakları böyle bir anda davetkar durmamalıydı. Hormonlarım beni ele geçirmiş gibiydi. Uzanıp öpmemek için savaş vermek ne zordu. Ciddi bir şey konuşuyorduk şurada. Şimdi öpmeye kalksam ve reddedilsem bir daha yüzüne bakmaya cesaret edemezdim ki.
"Ben seni affetmemeyi beceremedim." Şu anda beyin fonksiyonlarım işlevini yürütmüyordu ki ne demeye böyle çetrefilli cümleler kuruyordu.
Saçlarımdaki elinin üzerine elimi koyup kendimi koltukta yukarıya çektim biraz daha. Böyle tatmin olmayınca ayaklarımı koltuğa çıkarıp dizlerimin üzerinde yükseldim Kutay'a doğru.
"Affettin mi yani?" Baharları müjdeleyen gamzeler ayan beyan ortadaydı artık. Affetmedim de se inanmazdım ki.
Sürücü tarafından Kutay'ın kucağına büyük bir atiklikle atıverdim kendimi. Kucağına tırmanıp dudaklarına yapışmamı o da beklemiyor olacak ki hiç temas etmeden öylece bekliyordu. Ellerim yeri hep orasıymış gibi yanaklarını bulduğunda kucağına yerleştim tamamen. Dudaklarındaki alacaklı tavrım karşılık bulduğunda elleri belime dolandı.
"Çok özledim Kutay." Bir karşılık alamadan yeniden kavuşturdum dudaklarımızı. Onunda benden eksik kalır yanı yoktu. Ruhlarımızı karıştırıyorduk birbirine. Yalnızca bedenlerin kavuşması olamazdı bu zira ruhum da açtı Kutay'a.
Sayamadığım dakikalarda birbirimizden ayrılmayı başardığımızda nefesini soluyor olduğuma şükrettim. Beni bir ömür bundan mahrum da bırakabilirdi. Günlerdir köpek çekmişti bana. Bir ayaklarına kapanıp yalvarmadığım kalmıştı, bugün adamı kaçırarak bunu bile bir üst seviyeye çıkarmıştım.
Gözlerinin etkisine kapılmamak zaten imkansızdı da şimdi böyle bana büyülenmiş gibi bakması ayrı bir güzeldi. Dayanamayıp tekrar dudaklarına uzandığımdan elleri belimden kalçama indi. Tamamen iç güdüsel olarak kendimi Kutay'a bastırdığımda dudaklarımın arasında kaybolan iniltisi içimi gıdıklıyordu sanki. Cinsel olarak tecrübem olmaması cahil olduğum anlamına gelmiyordu. Nasıl ki Kutay sıcaklığımı hissetmek için deliriyorsa bende bacaklarımın arasındaki sertlikle biraz daha haşır neşir olmak istiyordum. Hassas noktama değiyor olması sürtünmem için uyarı gönderiyordu adeta vücuduma. Bir kere sevişsek bütün sorun çözülecekti sanki.
Kalçalarımdaki eli beni kendine doğru bastırmaktan vazgeçip sabit durmam için çaba göstermeye başladığında artık dayanamadığını anladım. Dudaklarımızı ayırdığında arabada yankılanan o ses kulaklarımdan boğazıma bir gıdıklanma hissi uyandırdı. Allah'ım mart kedisi gibi adama sürtünmek istiyordum. Böyle ateşi bile bulabilirdim. Kendime, vücuduma, hormonlarıma hakim olmak gittikçe zorlaşıyordu sanki.
Ellerini kalçamdan ayırmadan alnını alnıma dayayıp soluklandı. Sanırım bir yandan da sakinlemeye çalışıyordu. Ben altımda hissettiğim bu sertlikle başka bir şey düşünemiyordum.
"Bu hafta sonu." Kucağından kalmadan geriye çekilip yüzüne baktım. Ne demek istediği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.
"Bu iş bu hafta sonu nihayete erecek Çiçek. İster tuzlu yap ister şekerli bir kahve içeceğim ben. Seni bana getirecek her eziyete razıyım, yeter ki benim ol."
"Yok yavrum. Yok. Ben artık seni dinlemem. Uzadığı yeter. Gelir biraz da evimde tanırsın beni."
"Çiçek sevişmeyelim dersen beklerim ama evimizde, yatağımızda, sen kollarımdayken beklerim. Yarın bize ne getirecek diye düşünüp kafamda kuramam ben."
"Kutay beni de konuşturacak mısın?"
"Evet demeyeceksen yorma çeneni." Cevabı yalnızca evet olabilen bir teklif olur muydu yahu. Bir soru sorup cevap alması gerekmez miydi? Derdi zoru neydi böyle yangından mal kaçırır gibi.
Kendimi biraz daha geriye çekip dizlerine oturdum. Ellerini asla ayrılmıyordu kalçalarımdan. Kaçmaya kalkarsam zorla oturtacaktı herhalde. Halimiz itten beter keyfimiz paşada yoktı. Daha yarım saat önce beni arabadan atacak gibi böğürmemiş gibi evlenelim diyordu bana.
"Hiç öyle bakma bana. Derdin bir yüzük bir teklifse benden bundan fazlası çıkmaz zaten. Yüzüğün alasını alırım. Elinin uzandığı, gözünün değdiği ne varsa sererim önüne ama artık böyle teferruatlar için bekletme beni."
"İyi madem." Omzumu silkip ellerimi nazlı nazlı göğsüne çıkardım. Kademe kademe çıktığım dizlerinden bir kerede indim yerime. Dudaklarına yanaşıp burnumu burnuna sürttüm usul usul.
"Sonra korkup kaçmak yok ama." Parmakları kalçamda iz bırakacak kadar sertleştiğinde ne yanaşıyordu öpmek içi ne de ben. Dudaklarımız birbirine sürtünmekten aşınacak olsa ilk adımı atmayacaktım. Sonra aklıma gelenle kendimi geriye çekip suratına indirdiğim tokat arasında yalnızca bir kaç saniye vardı.
Bende Kutay gibi şaşkındım ama bu boğa bana o tepsi alış verişi yaptığı sarı saksağanın hesabını verecekti.
Ay kısa oldu ama idare edin beni. 🙁
Rahatsızım. Çok beklettim bu sebepten de mahcubum. Sağlık problemlerim biraz engel oldu kavuşmamıza.
Daha sağlıklı daha güzel günler görelim ❤
Bu arada bu tokatı bende beklemiyordum 🤣2
Okur Yorumları | Yorum Ekle |