"İki gözüm önüme aksın ki tanımıyorum Çiçek." O harareti yükselen anımızı aklıma gelenler ile bozduğumdan beri kendini aklamaya çalışıyordu. Tanımıyormuş da kapı çalınca o açmış bulunmuş da. Mış mış da muş muş. Tanımadığın kıza ne fingirdeyecek zaman tanıyorsun madem. Kız nazlı nazlı süzülürken aklın nerdeydi?
Olması getektiği gibi herkes yerine geçmişti, sağ salim dönüyorduk evlerimize. Kollarımı göğsümün altında bağlayıp hiç görünmeyen dışarıyı izliyordum. Sokak lambasının dahi olmadığı bu yerlere iyi getirmiştim bence bizi.
"Şişşt küs müsün sen bana?" Elini çeneme uzattığında tek hamleyle geri savurdum.
"Kızım yolda görsem tanımam diyorum hâlâ surat yapıyorsun." Göz ucuyla şöyle bir bakıp dönecektim ama gözümü alamıyordum köpekten. Özlemiştim işte. Günlerdir içimi deşen o his ona nazlanacak duruma geldiğimde bile unutturmuyordu kendini. Kuyruğu dik turacağım derken adamdan uzak kalıyordum. Bir yanım alev ateş yanıyordu bir yanım yanan yerlerime buz tutuyordu.
"Niye öyle bakıyorsun yavrum sen?"
"Nasıl bakıyormuşum?" Yüzümde gezinen arsız gülüşü her şeyi açıkça belli ediyordu zaten. Anlamıştı aklımdan geçenleri.
Parmağını dudağının kenarında gezdirip serseri gibi gülünce dayanamayıp kafamı çevirdim. Benim öfkeliyken bile bu adama bu kadar yükselmem hiç hayra alamet değildi. Eskiler haklıydı yahu. Gerçekten de ateşle barut yan yana durmuyordu. Hoş adamda çelik gibi irade vardı. Kedi gibi tepesine tırmandığım halde nefsine hakim olmuştu.
"Az daha sabret yavrum. Bütün öfkeni alıp kuş gibi uçuracağım ben seni." Kendime hakim olamayıp çat diye vurdum ağzına.
"Terbiyesiz." Sanki hiç ağzının ortasına geçirmemişim gibi keyifle gülüyordu.
"Edepsiz. Ahlaksız herif." Kollarımı yeniden bağlayıp arkanı döndüm hırsla. "İki öptük diye söylediklerine bak. Rüyanda görürsün bir daha."
"Rüyalarımda neler görüyorum bir bilsen." İçli bir nefes alınca şokla yeniden döndüm Kutay'a. Adamın ortası yoktu anacım. Ya duvar gibi oluyordu ya sakız gibi.
Cevapları rengimi aldan mora çevirmesin diye karşılık vermedim. Yüzümdeki gülümsemeye hakim olamıyordum. Neyse ki Kutay görmüyordu.
Yolun kalanı benim muhattap olmasın diye şarkı söylememle geçti. Başta cevap vermiyorum diye söylense de yanımdasın ya istersen hutbe ver ben seni yine dinlerim deyince eriyip gittim oturduğum yerde. Öküzdü ama bildiğimiz öküzlerden değildi işte. Ruhuma ilaçtı.
Evime gitmek istesemde benden açıklama bekleyen insanlar vardı. Ben gitsem de mümkün değil hiç bir kuvvet Mercan'ı evde tutamazdı. Incık gıncık her şeyi öğrenmeden uyuyamazdı bu gece. Zaten Kutay da git konuş diye darlıyordu beni. Hiç ayrılmamışız gibi aynı ısrarcı tavrı devam ediyordu. Onca şey yaşanmıştı. Şimdi öyle çıkıp evlenmek istiyoruz dediğimizde tamam o zaman mı diyecekler bize? Bu adamın anası beni gelin olarak isteyecek mi bakalım.
Asiye teyzemlerin kapısına geldiğimizde benimle gelmeyi teklif etse de kabul etmedim. Kendim sıçtıysam kendim temizleyecektim artık. Tabi bazı ayrıntılar ikimizin arasında kalacaktı. Herkes bizi iki medeni insan gibi konuştuk bilse kâfiydi.
Vedalaştığımızı düşünüp ineceğim anda bileğime sarılan el ile Kutay'a döndüm yüzümü.
"Sık boğaz ettiğimi düşünme Çiçek ancak ben sabit fikirli adamım. Söylediklerim de esneme olamaz. Ben şimdi kendi evime gittiğimde sana ne söylediysem aynısını aileme de söyleyeceğim. Sana tavsiyem sen de öyle yap güzelim." Uzanıp alnıma kondurduğu öpücük konuşmanın mührüydü sanırım. Bildiri yapılmıştı. Bana kalansa gerekli yerlere iletmek oluyordu.
Başımı sallayıp onayladığımda bir de ödül öpücüğü kapmıştım. Sağolsun Kutay boş geçmiyordu hiç.
"Şimdi mutfak camından burayı dikizleyen Mirsat'a görsel bir şölen sunmamı istemiyorsan uslu bir kız olup hafta sonu planımızdan bahset."
"Ne! Mirsat abi bizi mi izliyor?" Gözlerim konuşmayı takriben mutfak camını bulduğunda alev topu gibi bizi izleyen abimi gördüm. Allah'ım daha ne kadar sınayabilirsin beni? Hayır amacım isyan etmek değil ama bir güne bu kadar utanç yetmez mi?
Kutay'ı göğsünden itip kendimden uzaklaştırdığımda kahkahası yaylayı çınlattı.
"Hiç utanmıyorsun da yaptıklarından."
"Ne utanacağım kızım. Müstakbel karımı öptüm. Ne var bunda?"
"Ayşem'i de biri gözünün önün de öpsün de gör." Arabadan atladığım gibi kapıyı çarptım.
"LAN! Kim öpecekmiş Ayşem'i? Tövbe de Çiçek." Arkama bile bakmadan eve koştum.1
"Çiçeeekk. Tövbe demeden gitme. Ulan Çiçek." Hala söyleniyorken kapıyı açan abimin kollarına attım kendimi. Yerim yurdum da soyum sopum da burasıydı işte.
Mirsat abi az önceki öfkesinden sıyrılmış olmalı ki saçlarımı sevdi usul usul. Başımın tepesine kondurduğu öpücükle kapıyı kapattığı gibi Kutay'ı dışarıda bıraktı.
"O deli danayı bağırtıp intikamımı aldığın için esip gürlemekten vazgeçtim."1
Kolunu omzuma dayayıp oturma odasına doğru yürüttü. Mirsat abiye öyle yakalanmanın telaşı ayrı yoruyordu beni, söyleyeceklerimi anlatmanın derdi ayrı. Biz evlenmeye karar verdik diye nasıl söyleyecektim. Hoş Kutay tek başına karar vermiş beni de manipüle etmişti ama neyse.
İçeri girdiğimizde Mercan kafasını telefona gömmüş dünya aleminden uzamşaşmış gibiydi. Mustafa amca ve Asiyem köşelerine çekilmiş fısır fısır bir şey konuşuyorlardı. Her şey bizi görene kadar devam etmiş, gördükleri anda bakışları bize dönmüştü. Mercan kafasını kaldırıp abisinin kolunun altındaki beni görünce telefonu kapattığı gibi yanıma uçmuştu.
"Çabuk anlat. Onca azarı yediğime değdi mi?"
"Kes sesini Mercan. Senin defterini dürme işini bitirmedim daha." Mercan gözlerini devirip beni çekip aldı abisinin kollarından. Merdan yine piyasada yoktu. Atarlı ergen hâlâ pas vermiyordu bana.
Sanki sadece ikimiz varmışız gibi kolumu çekiştirip duran arkadaşıma bir tane vursam ne yaparlardı acaba? Hayır herkesin önünde ne anlatmamı bekliyorduki. Ortalık zaten karışıktı.
Üçlü koltuğa üçümüz yan yana dizildiğimizde gözler benim üzerimdeydi. Mustafa amca bile gözlüğünü burnunun ucuna kadar indirmiş benden bir şeyler duymayı bekliyordu.
Ellerimi stres seviyemi düşürebilmek adına dizlerime sürdüm bir kaç kez.
"Böyle kaçar gibi gittiğimiz için öncelikle özür dilerim. Hepinizden." Benim ailem onlardı ve bu özür aynı kanı taşımasak da onların hakkıydı. Dudaklarımı ıslatıp devam etmeye zorladım kendimi. Konuşmak hiç bu kadar zor olmamıştı. Sonuçta her gün evlilik haberi vermiyordum. "Kutay'la konuşup hallettik aramızdaki problemleri. Müsade ederseniz eğer kahvenizi içmek istiyor."
"Sanki hiç içmemiş mi de randevu alıyor bu it?" Mirsa abi tek kaşk havada sanki bugünlerin gelmesini beklemiyormuş gibi ne ayak diye bakıyordu bana. Tuzlu kahveni içelim diye darlamıyor muydu bu beni?
Asiye teyzemin uyarısına rağmen Mercan girdiği şoku asla gizleyemiyordu. Ağzı bir karış açık kalmıştı arkadaşımın. Eminim o da bu kadarını beklemiyordu. Benim gibi..
"He Mirsat. Soyle, ne dur derdun?" Mirsat abi yeniden omzuma kolunu sarıp yüzüme eğildi. Allah'ım her kahve yaptığımda beni darlayan adam şimdi de işi yokuşa sürüyordu.
"Seni mecbur mu bıraktı Çiçek? Söyle abim bana. Ben onun-" Mustafa amcanın bir boğaz temizleme sesiyle devam edemedi cümlesine. Bu ortamda küfür edemezdi de söyleyecekleri de pek masum değildi tabi.
"Apur sapur konuşma Mirsat. Anladuk abilik damarun atayi ama Kutay'u da Çiçeğ'u de bilmez gibi konuşma. Hem oyle bir durum olsa benum kizum bağa soyler. Oyle değul mi sari şeker?"
Elbette onların kızıydım ben. Mustafa amca böyle söyleyene kadar aklıma gelmemişti ancak benim bu durumu onlara da söylemem gerekir miydi? En azından Doğan abi bilmeyi hakediyordu. Belki hafta sonu gelmek de isterdi. O isterse bende isterdim. Yanımda olsun, varlığıyla heyecanımı alsın isterdim. Elimden içeceği ilk kahvesinin ben istenirken olması da bambaşka bir ironiydi.
"Aloo. Kime diyorum ben Çiçek?" Ben kafamdaki düşüncelere öyle dalıp gitmiştim ki konuşulanlar bile kulağıma ulaşmıyordu. Mirsat abi birden yükselince yerimde sıçrayıp ona döndüm.
"Neden diyorum Çiçek? Neden böyle acele bir karar alındı? Tamam güzelim Kutay mert adamdır. Evimi, anamı, bacımı günü geldiğinde karımı bile gözüm kapalı emanet ederim ama evlilik başka bir olay be yavrum." Elinin birini dizime koyup öyle bir bakıyordu ki gözümün içine bir aklı selim düşün der gibiydi. Oysa bilmiyordu ki içimde günden güne büyüyen bir Kutay vardı. Ben Kutay'dan kaçma istemiştim en başlarda. Şimdi Kutay'dan başka yolum yok gibiydi. Hem şimdi isteyecekler diye yarın evlenecek değildik ya.
Başımı Mirsar abinin omzuna yasladığımda evleneceğim diye kasım kasım kasılan adam yumuşacık oldu.
"Abicim hemen evlenmiyorum ki. Kutay ile birlikte aldık bu kararı." Yalan. Külliyen yalan. Kutay'ın kendi kendine aldığı bir karardı bu. Benim aklımın ucundan geçmemişti bile. "Daha bunun sözü var nişanı var. Var da var yani."
Saçlarımda dolaşan ellerinin uykumu getirmesi normal miydi? Kıvrılıp uyumak istiyordum şuracıkta. Günlerin yorgunluğu beni burada ansızın uyutacak hale getirmişti.
Asiyem ile Mustafa amcam da belli etmeselerdi sevinmişlerdi kavuşmamıza. Gözlerindeki o şefkat duygusu hepimizi huzura kavuşturmuştu. Senin sözünün üstüne sözümüz yok her kararının layıkıyla arkandayız demişlerdi.
Sabah Mercan da nöbetçi olduğu için burada kalayım diye ısrar ettiler. Zaten onca yolu gidecek halimde kalmamıştı.
Herkes odalarına dağıldığında benim mesai daha yeni başlıyordu. Her ayrıntıyı öğrenmek isteyen bir Mercan vardı yanı başımda.
"Sabır da bir yere kadar aşk böceğim. Hadi artık anlat da sende kurtul bende." Onun bu heyecanlı haline karşılık ne diyebilirdim ki. Bilmesi gereken ne varsa anlattım. Tutku dolu anlarımız, benim Kutay'ın kucağında kendimi kaybettiğim anlar dışında tabi. Sezonluk dizi izliyordu sanki yavrum.
"Ne biçim konuşuyorsun Mercan." Gözlerimi kaçırıp yatağıma kaçmaya çalıştığımda arkamdan güldü pislik.
"Öpüşmüşsünüz." Tövbe tövbe. Amma meraklıydı yani bizi öpüştürmeye. Tamam bende meraklıydım da Mercan'a ne oluyordu?1
"Öpüşmüşsün köpek." Yatağa ulaşmaya çalışırken kafama yediğim yastıkla yeniden Mercan'a döndüm. Sanki ona ihanet etmişim gibi davranması normal miydi yani?
"Nasıl saklarsın benden? Sen benim kardeşimdin." Birinin Mercan'a Adnan Ziyagil olmadığını söylemesi gerekiyordu. Bir de yalandan gözlerini doldurmuyor muydu efsane oyunculuk sergiliyordu.
Bana fırlattığı yastığı yine kendini aldı yerden. "Her şeyi analtacaksın bana. Bak her şeyi diyorum. HER ŞEYİ." Elindeki yastığı karnıma vurup yatağıma oturdu.
Mercan'ı zerrre kadar umursamadan dolaba yöneldim. Üzerimdeki tişörtü tek hamlede çıkartıp giyecek bir şeyler aradım kendime.
"Saçmalama istersen Mercan. Neyi anlatacağım Allah aşkına."
"Ayy Çiçek ıslak bir öpüşme miydi?" Islaktı Mercan. Hem de ne ıslaktı anlatamam. O anları hatırlamak bile o boğazımı gıdıklayan hisle doldurdu yeniden bedenimi.
"İyi artık oturup nasıl öpüştük onu konuşalım. Sanki sen öpüşsen anlatacaksın." Bağdaş kurup oturduğunda yastığa sarılıp hayal alemine girdi. Şu anda benim yatağımda kiminle öpüşmenin hayalini kuruyordu bu kız?
"Mercan bak Mirsat abi şu hallerini görmesin selanı okutur yarın." Alelade bir tişörtü üzerime geçirip yanına oturdum. "Kız sen delirdin mi? Ne bu halin? Hayır hep de gözümün önündeydin kime hallendin sen?" Bir telaşa kapılıp yataktan ok gibi fırlayınca burnuma bazı kokular geldi ama üstelemek istemedim. Belli ki hazır değildi dökülmeye. İnsan en yakını bile olsa bazen zamana ihtiyaç duyuyordu. Bunu en iyi kendimden biliyordum.
Uykum geldi Çiçeğim, çok fena oldum gözüm açılmıyor diye saçmalayıp yatağına yattı. Yatmakla da kalmayıp yorganını boğazına kadar çekti. Hali o kadar komikti ki gülmeden edemedim. Şaşkın kardeşimin arzuladığı biri vardı..1
Sabah Mirsat abinin kapımızı yumruklamalarıyla gözümüzü açıp Asiyemin şok bir kahvaltısıyla kendimizi hastanede bulduk. Nöbetin son saatlerine gelene kadar Kutay çeşitli sebeplerle milyon kez aramıştı. Barıştığımıza mı ikna olmaya çalışıyordı yoksa hafta sonu için vazgeçip geçmediğime mi bilemedim. Ama her telefonu kapatacağımızda ne oldu bizim kahve işi diye soruyordu bir fasıl. İçeceksin Kutacığım, içeceksin.
Doğan abiyi arayıp ne söyleyeceğimi bilemeyince mesaj atmıştım. Ayıp olabilirdi belki ama sonuçta abimdi ve ben ona Kutay'la barıştığımı söylediğim dakikalarda bir de evlenmeye karar verdiğimi nasıl açıklayacağımı bilemedim. Mesajımı görmüş olmasına rağmen bir kaç saat cevap vermeyip sindirmeyi beklemişti sanırım. Sonrasında aradığında da yalnızca günü ve saati sormuştu. Olması gereken buydu zaten ama yine de neden ile başlayan gereksiz soruları sıralamadığı için minnettardım.
Yoğun bakımın kapısından çıktığımda koridorda beni bekleyen Mercan ile karşılaştım. Beni beklemek zorunda kalmıştı yine. Fark ettiği gibi de koştur koştur yanıma gelip koluma girdi. Hastanenin bizi görünce açılan kapısı aralandığında Mirsat abinin yanında Süha beyi gördüm. Paralel anlarda cebimde titreyen telefonumu çıkardım. Kutay ise şayet bekletmek istemiyordum. Herkes bekleyebilirdi, Kutay haddinden fazla beklemişti.
İki kelime açıklıyordu karşımdaki adamın varlığını. Doğan abi Süha beye her şeyi söylemişti anlaşılan. Sıtma tutmuş gibi titrediğimi fark eden kardeşim biraz daha sarıldı koluma.1
Yanlarına adımlarken kaçıp gitmeyi düşünmedim. Ne olacaksa olup bitsin istiyordum. Aralarında ne konuşuyorlarsa biz yaklaştıkça sustular. Mirsat abi Merca'a başıyla arabayı gösterip bana da bir baş selamı verdi.
Yanağıma konan iyi şanslar öpücüğüyle bende Süha beye yaklaştım biraz daha.
"Günaydın" Üzerimdeki ceketin boynuna biraz daha sokulup varla yok arası bir sesle günaydın dedim bende. Destekçilerim arabalarına bindiklerinde bizde Süha beyin arabasına doğru adımladık.1
Gergindim, fazlasıyla. Ben ne kadar gerginsem Süha bey o kadar rahattı. Sanki her nöbet çıkışımda o gelip alıyordu beni.
Arabaya bindiğimizde oluşan sessizliğe ikimizinde ihtiyacı olduğundan hiç bozmadık. Kafe tarzı bir yere geldiğimizde ortalık çok sakindi. Sabahın bu saatinde bizden başka kargaların kahvaltısına eşlik edecek kimse yoktu tabi.
İçerinin sıcağıyla biraz daha yumuşadı bendenim. Köşede kalan bir masaya geçtiğimizde gelen garsondan kahvaltı istemişti Süha bey. Onaylamam için bana baktığında başımı salladım yalnızca. Masadaki kahvaltılıklar yerini alana kadar öyle her zaman yaparmışız gibi havadan sudan konuştuk.
İkimizinde iştahı yemeğe el vermeyince çaylarımızı yudumlayıp tabağımıza aldıklarımızı tırtıklıyorduk. Bu saat kavramının değişikliğiyle güneş bile yeni yeni aydınlatıyordu daha ortalığı.
Süha bey güneşin olduğu tarafa bakıp bir iç geçirdiğinde aslında görmek istediği güneşin bu olmadığını anladım. Bu beni kırmamalıydı ancak kırılıyordum istemsiz.
"Oya ile güneşin doğuşunu da batışını da birlikte izledim Çiçek. Tam otuz yıl, dile kolay. Sonra bir gün kızımız olacağını öğrendiğimizde ismi şüphesiz Güneş oldu. Üç erkekten sonra bir kız çocuğu anlatılamaz bir duyguydu bizim için." Yüzündeki gülümsemenin sebebini anlayamadım ama komik bir şeye gülüyor gibiydi. "Üç erkek zor büyüyor. Bir de ben varım tabi. Oya çok yıprandı bizimle. Güneş'i çok istedik ama Rabbim bize nasip etmedi onu. Sana üzülmüyorum desem inanmazsın, benimde bu yarama üzülmüyorum demeye dilim varmaz." Elindeki bardağı masaya bırakıp bakışlarını güneşten bana çevirdi. "Ama sen başkasın Çiçek. İnsan her evladını başka sever, ayrı bşr yere koyar. Bugün Güneş yaşıyoş olsaydı da senin yerin başka olurdu benim için. Bizim için." Diye tamamladı cümlesini. Öyle miydim gerçekten diye soramadım. Pür dikkat dinliyordum söyleyeceklerini.3
"Doğan'a kızma bana evleneceğini söylediği için. Ben buralara gelene kadar yanında olamadığım için özür dilerim. İsterdim, çok isterdim ama bu da nasibime düşmedi. Oya ile konuştuklarınız seni kırmış. Beni de kırmadı diyemem tabi. Sırtımı yasladığım kadının benden bunca şeyi saklamış olması beni de hayal kırıklığına uğrattı. O günlerin canlı tanığı olmasam, ona yaşattıklarımı bilmesem bende büyük arıza çıkardırdım. Ama yüzüm yok Çiçek. Geçmişte yakıp yıktığım kadına besap sormaya yüzüm yok."
Yerinde dikleşip derin bir nefes aldı. Masanın üzerindeki elime uzanmak istediğinde geri çekmedim. Bundan cesaret alarak sıcacık avucuyla sardı elimi. Ne yalan söyleyeyim yanımda duran çok insan vardı. Ailem olan ama bu adamın dokunuşu değişik bir his uyandırdı içimde. Şimdi elimden tutup bir parka götürsün salıncakta sallasın beni istedim. Bir pamuş şeker alırdı belki sonra. Ya da bir dondurma. Babalar ve kızları neler yaşarsa bana onu yaşatsın istedim.
"Sana da yüzüm yok Çiçek. Hayatımda iki kadın var ikiside benim gönül yangınım. Ancak yine de yüzsüzce istiyorum seni. Hayatımda ol, baban olarak beni kabule t istiyorum. Yalvarmaya da kapında yatmaya da razıyım. İzin ver yapamadığım her şeyi bugün sereyim önüne." Gözlerim dolu dolu olduğunda zor şer yutkunup daha sıkı sardı elimi.
"Her şeye izin isteyeceğim ama ilk iznimi bu hafta sonu için istiyorum. Gözümün önünde büyüyemeyen bu kuşun uçuşunu izlememe müsade et."1
Hazır mısınızzzz?. Buluşuyoruz 🌼
Çiçek sen benim yaralı kuşumsun.🌺
Arkadaşlar yıldıza dokunalım lütfenn,💫⭐
Bir de yorumlar ya, bunlar bölüm yazmak için birer tahrik unsuru ❤
Okur Yorumları | Yorum Ekle |