Ben bir kuş olsaydım eğer konacak dalım da, uçacak gökyüzüm de Kutay olurdu şüphesiz..
Saatler önce şu arkamızdaki evde yaşananlar hiç olmamış gibi burada böyle sarmaş dolaş oturmamızın tek sebebi buydu bana göre. Kutay hem kaçtığım hem de ulaşmak istediğimdi. Üzerimizde bir battaniyeyle bahçe takımına yayılmamız yetmiyormuş gibi bir de şarkı açmıştı bize. Başımı yasladığım göğüste zaten bir ritim vardı kulaklarıma ulaşan. Kutay bilmiyordu ama bu ritim içimdeki kanguruyu da besliyordu.
Yanağımı bulunduğu yere iyice yaslayıp tadını çıkardım bu anımızın. Arka fonda Gülşen bas bas bağırıyordu aşığım, hayranım her bir zerrene diye. Kim ne söylerse söylesin, ne yaparsa yapsın ben bu gece Kutay'ın olmuştum. Benim gibi bir belayı bile isteye almıştı, benden dünden razıydım zaten ona çıplak ayak koşmaya.
"Seni ilk gördüğümde anlamıştım Çiçek." Burnunu saçlarımın arasına sürterek konuştuğundan sesi bir tuhaf çıkıyordu. Ve bu ses tonu ne benim için ne de içimdeki kanguru için iyi değildi. "Bittin dedim. Bittin sen Kutay, bu kız belanı sikecek." Başımı burnundan kurtarıp geriye çektim. Yüzüne nasıl baktığımı bilmiyordum ama onun bu bakışlarındaki anlamı biliyordum işte. Kafa buluyordu benimle.
"Ne! Yalan mı kızım? İflahımı kuruttun lan. O kadar peşinden koştum he dedirttim tam huzura kavuşacağız, hop başa döndük." Dirseğimi karnına geçirip göğsünden kalkmaya çalıştığımda dirseklerimden yakalayıp yerime yatırdı beni.1
"Senin yolun benim Çiçek. Yol da benim yol arkadaşında. Sevdiğin de olurum kardeşinde. Ben nefes aldığım sürece bir daha sana yaklaşamazlar."
"Kutay yok Çiçek. O aileden kimseyle görüşmeni istemiyorum. Bu gece olanlar yaşanmasa tek kelime etmezdim, etmedim de bugüne kadar. Ancak benim sınırım sensin." Saçlarımı koklayıp aralarına bıraktığı öpücük tenimdeki karıncalanmaya sebep oldu. "Senin kadar masum değiller yavrum. Süha bey madem baba olmaya karar verdi, önce seni kendi ailesinden korumakla başlayacaktı. Sen kimsenin istediğinde oynayacağı sıkılınca atacağı oyuncağı değilsin. Tam da bu sebepten Doğan da dahil hiç birini istemiyorum." Ne diyebilirdim ki. Onları zaten savunacak değildim ama yine de böyle olması içimi burkuyordu.1
Omuzlarımdan hafif sarkan battaniyeyi düzeltip daha sıkı sardı omzumu. Bir süre Kutay'ın listesinde çıkan bütün şarkıları dinledik. Bazen hâlâ anlam veremediğim türküler yükselmişti telefondan bazen ritmi bozmayan şarkılar. Ama bu gece bir kez daha anlamıştım ki benim ritmin Kutay'dı.
Yeterince oturduğumuza kanaat edince yerimizden kalktık. İkimizi örten battaniye şimdi sadece benim omuzlarımdaydı. Kutay o öfke anında çıkartıp attığı ceketini bir daha giymemişti. Gecenin serinliğinde bir gömlekle yürüyordu yanımda.
"Unutmadan kimliğini al gel yavrum." Adımlarım cümlenin bitmesiyle yerinde saydı. Kutay alelade bir cümle kurmuş gibi olduğu için benden bir kaç adım ilerideydi. Başını bana çevirip neden durduğumu anlamaya çalıştı önce, sonra hayırdır der gibi göz kırptı.
"Kutay sen benim kimliğimi ne yapacaksın?"
"Nikahıma alacağım."1
"Yavrum biz neden her şeyi çift dikiş ilerliyoruz? Doğan'ın suratına yakında karım olacağını söylerken şaka yaptığımı düşünmedin inşallah." Battaniyeye sarılmayı bıraktığımda ayaklarımın ucuna indi. Az önce sırtımı ve omuzlarımı ısıtan battaniye şimdi elbisenin açıkta bıraktığı bacaklarımı okşuyordu.
"Kutay olmaz. Böyle onlara inat olsun diye evlenemeyiz ki." Söyleyeceklerimi bitirmeme müsade etmeden dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Arzudan ya da hormonsal yükselişten değildi bu öpüş yalnızca susturmak için yapılmış bir eylemdi.1
Ne o hareket ediyordu ne de ben. Dudaklarıma dokunduğunu hızla geri çekti kendini. Çok uzaklaşmadan yeniden buluşturdu bizi. Bu defa tutkuyla birbirine aç kalmış iki sevdalının dokunuşuyla kavuştuk. Onun beni tükettiği gibi tükettim dudaklarını. Biz neredeyiz kimiz ne yapıyoruz aydınlanmasını da yaşayamayacak kadar kopmuştuk gerçek dünyadan.
Derin derin nefeslenememek ciğerlerime batınca kendimi geri çektim. Kutay'ın durumuda benden farklı değildi. Olimpiyat koşusu yapmış gibi soluk soluğaydık ikimizde. Ellerini yanaklarıma sarım avuç içleriyle iyice kavradı. "Sen benim için bir zorunluluk olamazsın Çiçek. Görmüyor musun sen beni? Ölüyorum ben, sen diye." Dudaklarıma çarpan solukları, kulağıma yayılan isyanı beni darma duman etmişti. Alnını alnıma yaslayıp burnuma donundurdu dudaklarını. "Avuçlarımdan kaçıp gideceksin diye aklım çıkıyor benim. Herkesle herşeyle savaşmaya gücüm var Çiçek ama seninle savaşamam." Sanki bu gece nişanlanmamışız, bu adam az önce hemen evlenmek istediğini söyelmemiş gbi ağlamak istemem normal miydi? Sesindeki bu keder gerçek olmamalıydı. Beni böylesine çok seven bir adamı vu kadar hırpalamış olmak lime lime etti yüreğimi.
"Bana gel Çiçek. Evime, yuvama, yatağıma gel. Koynumda dur da istersen canıma oku. Ben bir çiçek hayali kurdum bana bir bahçe ver. Olmaz mı?" Gözlerimden süzülüo giden yaşları istesemde tutamazdım. Bu adam benim yumuşak karnım olmuştu. Gel şuradan atalayalım dese sorgulayacak durumda değildim.1
Yüzüğümün takılı olduğu elime doladı parmaklarını. Oradaki metalin varlığını hissetmek istiyor gibiydi. Bak gör yüzüğü taktın zaten diyordu bana.
"Gözümün önünden ayrılsan toz olup uçacaksın sanki." Yüzüğümü bırakan parmakları yanağıma çıktı usul usul. "Elimin uzandığı, gözümün gördüğü yerde ol istiyorum be yavrum. Kimsenin inadıyla işim yok. Benim tek derdim sensin. Yine cibilliyetini siktiğimin biri kalkar bir şey söyler sen bana yeniden arkanı dönersin diye aklım çıkıyor benim." Eli yanağımdan omzuma kaydı aynı yavaşlıkla. Gözümün altında gezinen baş parmağı ruhumu kendisine çekiyordu sanki. Yüzüme yakın konuşmaları, bu dokunuşları hep beni kandırmak içindi biliyordum. Biliyordum da kanmamak için kendime dur diyemiyordum.
"Bana kızarsan yataktan kov, odadan dışarı at ama yanımda dur Çiçek." Burnumun ucuna konan ufacık öpücük söyleyecek bir şey bırakmadı bana. Hiç istemesem de Kutay da kapanması zor bir yara açmıştım. Şimdi varlığımı hissetmeye ihtiyacı vardı. Her şey birbiriyle birleşince kendimi onu onaylarken buldum. Acelem varmışcasına koşa koşa çıktığım merdivenleri yine koşa koşa indim. Elimdeki kimliği hiç tereddüt etmeden bıraktım avuçlarına.
"En kısa sürede olması için elimden geleni yapacağım."1
Kollarının arasındaki yerimi alıp başımı göğsüne yasladım. Vakit kaybetmeden sardı dört bir yanımı. O benim saçlarımın arasında nefeslendi, ben onun boynundaki güzel kokusunda.
Kutay ile vedalaşıp ayrıldığımızda beni uyanık beklediğinden emin olduğum canım arkadaşım çoktan uykuya dalmıştı bile. Mercan'da anlam veremediğim bu değişimler canımı sıkıyordu. Kendiliğinden bana gelmesini bekliyordum ancak o bu gelişi uzatabildiği kadar uzatacaktı anlaşılan.
Üzerimdekilerden kurtulup yatağa uzandığımda ağzımda atan kalbime sahip çıkamıyordum. Ne zaman olacaktı bilemiyordum belki bir hafta belki bir ay ama yakında Kutay'ın göğsünde soluklanacaktım.
Aradan geçen bir kaç günde işe gidip gelmiştik Mercan'ımla. Onu böyle arafta olduğu bir anda bırakıp gitmek içime sinmediği için evime dönememiştim. Eski Mercan olmak için elinden geleni yapsa da farklılıkları anlayabiliyordum. Bazen suç işlemiş çocuklar gibi bakıyordu.
Evime dönmemem şüphesiz Kutay'ın işine gelmişti. Her akşam farklı bir bahaneyle soluğu yanımda alıyordu. Bu sabah kan da vermiştik nikah işlemleri için. Her şey tıkırında ilerliyordu.
Akşam yemeğinden sonra mutfaktan çıkamamıştık. Sultan anneler de çaya gelince kadınlar olarak çaydı, kahveydi derken soluksuz çalışıyorduk. Evet artık anne diyordum. Zorlanırım diye çok korkmuştum. Kutay asla kendimi zorunda hissetmemem gerektiğini söylüyordu ama onun annesi Kutay'ı dünyaya getirerek benim için böyle mükemmel bir hediye vermişken karşılığında teyze dememi haketmiyordu. İnsanlar zaten konuşacak malzeme ararken bir de teyze deyip fırsat vermeye hiç gerek yoktu. Bu kararımda Asiye teyzemin konuşmaları da etkili olmuştu tabi. Anne demezsem Sultan annenin bana tavır almayacağını ama içten içe ne kadar istediğini ufacık çıtlatıvermişti.
Meyve tabaklarını elime alıp salonun yolunu tuttum. Her odaya girişimde Kutay kaş göz yapıp yanını işaret ediyordu arsızca. Sanki bunca insanın içinde gidip oturabilecektim.
Elimdeki tabakların birini Mustafa amcanın birini Yusuf babanın önüne bırakıp doğrulduğumda kendime oturacak bir yer bakındım. Asla Kutay'ın yanına oturmayacaktım.
"Gel annem yanuma otur." Sultan anne bir kez annem diyordu bana ulaşan binlercesiydi. Bugüne kadar annem lafını duymayışımın acısını çıkartmak ister gibi hiç bıkmadan söylüyordu.
Kayınvalidemin sözünü dinleyip pıtı pıtı yürüdüm yamacına. Kutay'ın o gururlu bakışları her şeye bedeldi.
Çay bardağını önündeki sehpaya bırakıp elimi avucunun içine aldı. Oğluyla ayrı aşk yaşıyordum, annesiyle ayrı.
"Buz cibu olmuş ellerun." Ellerimi sıcacık etmeden bırakmayacaktı, belli olmuştu. Bir başkası olsa oğlunu kırıp döktüm diye burnumdan getirir hatta beni hiç istemezdi. Zaten ben Kutay'ı kırmakla da kalmamış evinden de etmiştim. Buna rağmen sevgi dolu halinden vazgeçmiyordu.
"Tarih işi ne oldu Kutay?" Mirsat abiye dönük olan yüzünü Yusuf babaya çevirince bir oturuşunu düzeltti.
"Haber bekliyorum baba. Başkan şehir dışındaymış yarın dönecek. Cumaya yetişir diye düşünüyorum." Mirsat abi Kutay'ın lafını bitirmesini bekleyemeden cümlenin sonlarına doğru bir öksürük krizine tutuldu. Ben Kutay'ın böyle aceleci olduğundan haberdar olduğum için çok da şaşırmamıştım.
"Yangından mal mı kaçırıyorsun kardeşim?" Mirsat abi çenem kırılırmış dişim dökülürmüş demeden tıslaya tıslaya konuşuyordu.
"Hazır yangın varken sende bir şeyler kaçırmak ister misin kardeşim?" Rahatlık değildi bu, artık bambaşka bir boyuttu Kutay'ın hali. İnsan içinde yangın mangın ne biçim konuşuyordu yahu?
"İstemem kardeşim. Ben daha çok o yangında seni yakacak gibiyim." Tamam. Bunlar başka yangından bahsediyorlarmış. Benim tutuştuğum nokta apayrı olduğu için istediğim gibi anlamışım.
Mirsat abi Kutay'ı öldürme planları yaparken ev halkının telaşı başkaydı. Nasıl yetişecek derdine düşmüşlerdi bile. Alınacaklar, yapılacaklar, düğüne davet edileceklerin listesi konuşulmaya başlanmıştı.
Bir düğün hayalim olmamıştı ki düğünün yapılacağı yer konusunda fikir beyan edeyim. Evlenmeyi, yuva kurmayı düşümemiştim. Kimin geldiği ya da düğünde ne yenildiği beni hiç hayâller alemine sürüklemiyordu. Bizi kavuşturacak bir nikah memuru yeterliydi. Bir de sevdiklerim yanımdaysa tamamdı işte.
"Fark etmez benim için." Kimse gelinden böyle bir cevap beklemediği için ölüm sessizliği oldu salonda. Böyle gözümün içine bakmasalar olmuyor muydu yani.
Alyansımla oynayan parmaklarıma indirdim yüzümü. Nasılda yakışmıştı yerine.
"Benim böyle hayallerim olmadı hiç." Bakışlarımı doğrudan Kutay'a çevirdim. "Kutay'ı tanıyana kadar." Duygularımı böyle herkesin içinde dökmek çok zordu. Beni yanlış anlamamaları için doğrusunu benden duymaları gerekiyordu.
"Düğünün yeri, kimin geldiği, ne giydiğim hiç önemli değil. Zaten çok anladığım konularda değil. O yüzden siz nasıl isterseniz, Kutay nasıl bir düğün hayali kurduysa ben hepsine tamamım." Omuzlarıma dolanan bir kol beni kendine çektiğinde koptu Kutay ile olan bağımız. Beni bağrına basan Sultan annem olmuştu.
Bütün akşam onların düğün telaşını dinledik. Kutay'a ne zaman baksam bana bakarken buluyordum onu. Bana bakıp ne düşünüyordı, kafasından neler geçiriyordu bilemesem de dalıp gittim her seferinde. Ben bu denize boğulmauı göze alıp girmiştim, dümeni de bu adama gönüllü vermiştim. Şükür ki o da beni hiç yanıltmamıştı. Asla durgun değildi yolculuğumuz ancak kendinden emin adımlarla ilerletiyordu bizi.
Vakit kısa, yapılacak iş çok olunca iş bölümüne gidildi. Yusuf baba düğün için organizasyonu halledecekti, Mustafa amcam davetli listesi çıkarıp davetiye işini çözecekti. Biz kadınlar da bu süreç de belki de en sevdiğimiz şey olan alışveriş görevini üstlenmiştik. Bu kadar kısa süre içerisinde bir ev bulup içini dayayıp döşemek zor olacağından bir süre Sultan annelerde kalacaktık. Makûs talihi kötü olan evim ise Kutay'ın kesin kararı ile kapatılıyordu. O eve ne kendi girmek istiyordu ne de benim girmeme müsade edecek gibiydi. Bir ateş hattında kalınca mecbur kalıp girmiştim ancak bende Kutay ile bembeyaz bir gelecek hayali kuruyorken canıma kast edilen o eve girmek istemiyordum. Sen karışma ben halledeceğim deyip kestirip atmıştı zaten.
Bu süreçte beni en çok sevindiren şeylerin başında da Ayşegül'ün değişimi geliyordu. Mirsat abiye karşı utangaç bakışlarını yakalıyordum zaman zaman. Konuşurlarken yaşadığı heyecan fark edilmeyecek gibi değildi. Bir adım atmıyordu ama Mirsat abinin adımlarına da engel olmuyordu.
Beni içten içe endişenlendiren bir Mercan'ım vardı. Ortamı bozmamak için yaşadığını düşündüğü heyecanı ben hissedemiyordum. Dalıp giden bakışlarını bir ben mi görüyordum yani. Benimle Kutay arasında gidip gelen o gizli saklı bakışlar sonrasında kardeşimi kahrediyordu sanki. Mutluluğumu paylaşmak için elinden geleni yapıyor olsa da durgun hali hiç normal değildi.
Gece gündüze evrilirken yaşadığım duygu karmaşası uykuyu haram etmişti gözlerime. Gözümü ne zaman kapatsam aklıma gelen düşünceler yattığım yerde kıvrandırıyordu beni. Olduğum yerde dönüp mışıl mışıl uyuyan kardeşimi izledim bir süre. Onu böylesine huzursuz eden şeyin ne olduğunu öğrenmem lazımdı. Bu konunun benimle ilgili olduğunu düşündükçe daha da bunalıyordum. Doğrudan sensin dememişti ama hissediyordum işte. İçimde bir yerlere batıp duran bir kıymık vardı. Onu oradan söküp atmadan da bana rahat huzur yoktu.
Sabah Asiyem fırtına gibi eserep uyandırmıştı bizi. Ben daha gözlerimi kapatalı ne olmuştu sanki. Hâlâ uyuyor gibiydim. Sanki ben gelun alacağum diye söylene söylene kazımıştı yataktan beni. Mercan bana göre daha avantajlıydı ne de olsa bir kaç saatte olsa fazladan uyumuştu. Bir gözüm açık bir gözüm kapalı ettiğim kahvaltıdan sonra yine alelacele çarşı meydanında bulmuştuk kendimizi. Alınacak her şeyi liste liste hazırlamıştı Ayşem. Zeynep abla hamileliği artık ilerlediği için aramıza katılamamıştı ama telefondan bile yetiyordu sağolsun. Benim karar vermeme gerek olmayan her şeyin listesini Asiyem ve Sultan anne alıp gitmişti. Ayşem ve Mercan da bana yardım ediyorlardı sözde. Gerçekten sözde bir yardımdı. Ayşem her fikir vermesini istediğimde sen bilirsin diyordu. Mercan da sağolsun konu banyo havlusu bile olsa beni utandıracak bir şeyler söylemekten vazgeçmiyordu. Bu ikisi yerine Asiyem bile daha iyi bir ekip arkadaşı olabilirdi.
Havlusuydu, nevresimiyd derken antin kuntin işler bitince bir gelinlik mağazasında buluştuk annelerimizle. Gelinlikleri görene kadar hevesim yok diyordum ama insan böyle bir şeyi de nasıl heves etmezdi ki. Onlarca çeşit arasında bir kaç tane beğendiğimi denemek için kabine geçtim. Mağazadaki kızların yardımıyla hepsini sırayla denedim. Son gelinliğe geçerken Mercan elindeki telefon ile bütünleşmiş gibiydi. Ne kafasını kaldırıyordu ne de göz ucuyla bakıyordu. Durmadan yerinde sallanıp ısrarla dudaklarını parçalamaya çalışan bir hali vardı. Buraya kadar dediğim an tam olarak bu oldu. İkinci giydiğim gelinliğe karar verip üzerimdeki gelinliği çıkarmak için kabine ilerledim. Yine aynı kızların yardımıyla gelinliği çıkardığımda onlar kabinden çıktıklarında sanki gerçekten yardıma ihtiyacım varmış gibi perdenin arkasından Mercan'a seslendim.
İçeriye girip beni süzdüğünde onu neden çağırdığımı anlamaya çalışıyordu sanırım çünkü çoktan giyinmiştim.
"E giyinmişsin Çiçeğim." Kolundan tutup içeriye çekelediğimde şokla açıldı gözleri.
"Ne oluyorsun Çiçek?" Ellerimi belime koyup hesap sorma modumu açmıştım çoktan.
"Sen söyleyeceksin ne olduğunu?"
"Ne diyor-" Parmağımı tehditvari bir şekilde gözünün önünde salladığımda başladığı gibi kesmek zorunda kaldı sesini.
"Bana yalan söyeleme Mercan. Sakın beni sana olan güvenimi sorgulayacağım bir duruma düşürme." Üzerine attığım bir kaç adımla kabinin köşesine doğru sindi iyice.
"Şimdi derdin neyse dökül bakalım."
"Tam da sırası. Günlerdir kaçak göçek yaşadığın yetti. Gelir kendi anlatır dedim ama yok. Şimdi beni daha fazla delirtmeden anlat."
"Hayır Mercan. Şimdi." diye kesitirip attığımda yüzünde o ne söyeleyeceğini bilemeyen ifade daha da daralttı beni. Kutayla mı ilgili acaba dedim. Onunla ilgili mi bir şey öğrendi de böyle kıvranıyor. Sonra hemen eledim bu ihtimali. Çünkü öyle bir şey olsa Mercan ben böyle hayati bir karar verirken beni üzeceğini bilse dahi bana anlatırdı.
Sonra kan bağım olan o insanlar mı bir şey demişti diye düşündüm. Hemen o fikri de eledim. Kutay asla irtibata müsade etmemişti. Ne benim ne de Mercan'ın. Bana ulaşamayıp onun vasıtasıyla canımı sıkarlar diye gözümün önünde kızın telefonunu ele geçieip engellemişti Doğan abinin ve Süha beyin numarasını.
"Çiçeğim deme Mercan. Neyse derdin söyeleyeceksin. Kafamın içinde kurduklarımı bilsen aklın şaşar. Bu karmaşadan kurtar beni kardeşim." Sona doğru kısılan sesim ve dolan gözlerim ile oskarlık bir oyunculuk sergiledim. O böyle karşımda çaresiz kalıp kıvrandıkça üzülüyordum ama banada yazıktı yahu.
"He kardeşim. Söyle birtanem."
"Mercan sen benim canımsın. Ben sana nasıl küserim."
"Çiçek ben bir bok yedim." Ee dercesine kafamı salladığımda ellerini yüzüne kapatıp bombayı kucağıma bıraktı.
"Biz Tahir abiyle öpüştük."6
İnsan öpüştüğü adama da abi demez yani 😂1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |