
Miran arabayı hızla ilerletirken, telefonuyla konuştuğu Ali'ye seslendi: "Havalimanında olduğundan emin misin, Ali?"
"Evet beyim, telefonunun sinyalinden bulduk. Aradık sorduk, Kıbrıs'a bilet almış," diye cevapladı Ali, sesindeki endişe hemen fark ediliyordu.
Miran'ın sesi kararlı ama bir o kadar da gergindi: "Uçağı durdurun, gitmesine izin vermeyin."
"Beyim uçak kalkmak üzere, kuleden izin bekliyormuş, durduramıyoruz..."
"Umurumda değil lan!" Miran'ın sesi yükseldi, trafikte araçları sollarken sinirle direksiyona sıkıca yapıştı. "Gerekirse motorun içine atın kendinizi, durdurun o uçağı!"
Ali bir an sessiz kaldı, Miran'ın bu kadar kararlı oluşuna şaşırmıştı. Patronunun bu kadar telaşlı olmasının arkasında büyük bir duygu yatıyordu.
Kıbrıs'a giden uçakta sevdiği kadın olduğunu biliyordu, ama onu bu kadar etkileyeceğini tahmin etmemişti.
Miran trafikte ilerlerken içinden geçen düşüncelerle mücadele ediyordu. "Onu kaybetmek istemiyorum," diye mırıldandı kendi kendine.
Havalimanına vardıklarında, aracı park edip hızla havalimanı içine doğru koşmaya başladı. Gözleri hedefe odaklanmış, tek bir amaç vardı: sevdiği kadının gitmesine izin vermemek...
Miran, arabayı havalimanı otoparkına hızla park etti. Kapısını açar açmaz, koşar adımlarla terminal binasına doğru ilerlemeye başladı. Gözleri havalimanı içinde telaşla dolaşan yolcular arasında uçağın kalkışına yetişmeye çalışanları aradı.
Ali hemen döndü, patronunun sinirli ifadesini görünce ürktü. "Beyim, gerçekten elimizden geleni yaptık ama uçağı durduramadık," diye söze başladı.
Miran sinirle yaklaştı, Ali'nin üzerine doğru. "Ne demek durduramadık? Sana ne diyordum, gerekirse motorun içine atın kendinizi, durdurun o uçağı!" diye bağırdı.
Ali endişeli bir şekilde başını salladı, "beyim, kuleden gelen izinle uçak kalkışa geçmişti, bir şey yapamadık."
Miran birden patladı. "Tamam! Kes sesini Ali. Defol!" diye kükredi.
Ali, korkuyla geri çekildi. Miran'ın gözleri öfkeden parlıyordu. Eli beline gitti, soğuk metalin ağırlığını hissettiğinde silahını çekti. Ali uzaklaşırken, Miran gözünü bile kırpmadan silahı doğrultup Ali'nin ayağına bir el ateş etti. Silah sesi terminalde yankılandı, Ali acıyla yere yığıldı.
Miran, adımlarını sakin ve kararlı bir şekilde atarak Ali'ye doğru yürüdü. Yere düşmüş, acılar içinde kıvranan adamın yanına eğildi. Gözleri nefretle doluydu.
"Bir daha kendinizi motorun içine atın kendinizi dersem, at Ali. Çünkü eğer yengen dönmezse, o uçağı sana sokarım. Anladın mı?"
Ali, acı ve korku içinde başını salladı. Miran, gözlerini Ali'den ayırmadan doğruldu. Etrafında olup bitenleri umursamadan, kendini kontrol edemediği öfkesinin etkisiyle titriyordu.
🦋🦋🦋
Çalan telefon ile oturduğum araba koltuğundan uzanarak diğer koltuğa attığım telefonu elime aldım.
'Kan Kardeşim' diye kayıtlı olan numara arıyordu. Yüzümde ki acı bir gülümsemeye engel olamadım.
"Boran'ım?" Diyerek açtığım telefonda karşıdan gelen sesi dinledim bir süre.
"Dün gece gelmemle gitmem bir oldu lan. Eliz hastalanmış kalamadım... Kusura bakma diyecektim."
Dün canı sıkkın olduğu için arayıp kur masayı geliyorum demişti sadece. Gelip gitmesi yarım saat bile sürmemişti.
"Bakmam kardeşim..." demiştim soğuk bir ses tonuyla.
"Neyin var? Sesin kötü geliyor..."
"O kadını hatırlıyor musun kardeşim?" Soru ağzımdan çıkar çıkmak gözlerimin dolması ile derin bir nefes aldım.
Tereddüt bile etmeden kendinden emin bir ses tonu ile hemen cevap verdi. "Bana sürekli anlattığın kadın mı? Evet hatırlıyorum."
"İşte o kadın, bu kadın..."
Kimden bahsettiğimi anlayacağını biliyordum. Söylememe, adını anmama bile gerek yoktu.
"Siktir! Sen o yüzden mi nikahtan kaçırdın kızı?"
Tam olarak böyle değildi. Fakat evet, en önemli nedeni buydu... Deliler gibi aşık olduğum kadını bir nikah dairesinde ağlayarak bulmamdan ibaretti olay.
"Tesadüfen karşıma çıktı.." demekle yetindim. Ses tonumun ne kadar üzgün çıktığının farkındaydım, derin bir nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım.
"Emin misin?"
"Eminim kardeşim."
"Gel içelim... Hadi Miran, kalk gel. Çiftlikteyiz zaten, en fazla yarım saat yol. Sen o yolu on beş dakikaya gelirsin."
"Belki gelirim," dedim ve telefonu kapattım. Derin bir nefes aldım. Gitmişti... Benim güzelim, benden çok uzağa gitmişti. Kalbim sızladı, içimde bir boşluk hissettim. Gözlerim doldu, ama ağlayamadım. Onu yine mi elimden kaçırmıştım?
Onu düşündüm, birlikte geçirdiğimiz o küçük anılar gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti. Gülüşü, bakışı, dokunuşu... Hepsi birer birer aklıma geldi.
İçimden bir ses, "Hayır, bu sefer farklı olmalı," diyordu. Ama gerçekler ağırdı; uzaklarda, benden çok uzakta olduğunu bilmek, kalbimi daha da acıtıyordu. Benim yüzümden gittiğini bilmek ise... Kahretsin.
Bir an durdum, düşündüm. Belki de gerçekten gitmeliydim o çiftliğe. Belki de Boran ile geçireceğim bir gece, bu acıyı hafifletirdi. Ama ya başaramazsam? Ya Ekim'in yokluğu beni daha da derin bir karanlığa sürüklerse?
Bu düşünceler kafamda dolanırken, derin bir nefes daha aldım. Kararsızdım, ama bir şeyler yapmalıydım. Onu bir daha kaybetmemek için...
Onu kazanmak üzereyken kaybedemezdim...
Ah benim salak kafam... On üç yıldır aşık olduğun kadını ne bok yemeye kaçırdın? Ne diye çıkmadın karşına, seviyorum lan sana diyemedin? Niye diyemedin Miran? Allah belanı versin Miran.
"Allah belanı versin!"
Kontrolümü kaybettiğimi bağıra bağıra vurduğum direksiyondan çıkan korna sesi ile anlamıştım. Gözlerim sızlıyordu, akan yaşların haddi hesabı yoktu.
"Neden bu kadar korkaksın Miran? Neden hislerini açıkça söyleyemiyorsun? Kaç kere fırsat geçti eline, ama sen hep geri adım attın. O anları tekrar tekrar düşünmekle elime ne geçecek? Bir kez olsun cesur olmalıydım. Onu hak ettiğimi gösterebilmeliydim. Ama sen... Sen sadece aciz bir korkaksın."
Ellerim direksiyona daha da sıkıca sarıldı, başım öne düştü. "Ekim," dedim sessizce, "seni kaybetmek istemiyorum. Ama seni geri getirecek cesaretim var mı? Keşke bunu sana gösterebilseydim. Şimdi ne yapmalıyım? Boran'a gitmek neyi değiştirecek? Belki de tek çare yüzleşmek, ama neyle? Kendimle mi, seninle mi, geçmişle mi? Kiminle yüzleşicem ben güzelim?"
Bu düşünceler beynimde dolanırken, gözyaşlarım durmak bilmedi. Direksiyonun üzerine düştü kafam, hüngür hüngür ağladım.
Ne kadar sürdü bilmiyorum. Bir kaç dakika? Saat? Bilmiyorum.
Boğazım düğümlenmişti, nefes almak bile zor geliyordu. Her bir gözyaşı, yıllardır içimde biriktirdiğim acının, pişmanlığın ve korkunun dışa vuruşu gibi hissediyordum.
"Neden böyle oldu?" dedim kendime. "Neden onu kaybettim? Neden her şey bu kadar zor olmak zorunda? Ekim, seni her şeyden çok sevdim ama bir türlü söyleyemedim. Korktum. Seni kaybetmekten korktum, ama işte şimdi, seni zaten kaybettim."
Gözlerimi kapattım ve onun yüzünü hayal ettim. O güzel gözler, gülümsemesi, sesi... Hepsi içimi daha da acıttı. "Seninle birlikte olmayı o kadar çok isterdim ki," dedim içimden, "ama cesaretim yoktu. Kendime güvenim yoktu. Seni hak etmediğimi düşündüm hep. Belki de haklıydım."
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken, "Miran, artık yeter," dedim kendi kendime. "Bu kadar acı çekmek zorunda değilsin. Belki de ona karşı dürüst olmalıydın. Belki de o zaman her şey farklı olurdu. Ama şimdi bunu değiştirebilmek için bir şansın daha var mı? Bu kadar pişmanlıkla yaşamak istemiyorsan, bir şeyler yapmalısın. Cesur olmalısın."
Direksiyonun üzerine kapanmış halde, gözlerimden akan yaşlar direksiyona damlarken, "Ekim, eğer bir şansım daha olsaydı, sana her şeyi anlatırdım," dedim fısıldayarak. "Seni ne kadar sevdiğimi, ne kadar özlediğimi, seninle olmak için neler yapabileceğimi..."
Yavaşça doğruldum, gözyaşlarımı sildim. "Artık bundan kaçmak yok," dedim. "Bu acı beni daha fazla yutamayacak. Belki de Boran'ın yanına gitmeliydim. Belki de onunla konuşmak, acımı biraz olsun hafifletebilir. Ama ne olursa olsun, artık bir şeyler yapmanın zamanı geldi."
Arabanın anahtarını çevirdim ve motoru çalıştırdım. Direksiyonu sımsıkı tuttum, gözlerimdeki yaşları silerek yola koyuldum. Belki de bu yolculuk, içimdeki pişmanlık ve acının sonu olacaktı. Belki de bu gece, hayatımda bir dönüm noktası olacaktı. Ama her şeyden öte, artık bir adım atmalıydım. Ekim'i bir daha kaybetmemek için, bir şeyler yapmalıydım.
Yola çıktım, kalbimde biraz umut, biraz korku. Ama bu kez kararlıydım. Ekim için, kendim için...
Belki de bu kez, güneş benim doğardı...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |