20. Bölüm

19.

elma elma
elma10

Helüüüü🖤

 

Ben geldim

 

İnşallah beğenirsiniz

 

 

 

BÖLÜM ŞARKISI

 

GRİPİN-AŞK NERDEN NEREYE

 

 

 

Bölüme geçiyorum

 

iyi okumalar

 

_______________

 

 

 

Kadehi tutan elin sahibini görmek için kafamı yüzüne kaldırdığımda beni karşılayan bir çift mavi gözle kalakaldım.

 

Benim 3,5 yıldır kaçtığım o gözler. Biliyordum görür görmez yenileceğimi. Yenildimde. Nasıl yenilmeyeyim ki? Kalbimin üstündeki nefes almamı zorlayan yük bunun kanıtıydı.

 

Gözlerimi yüz hatlarında gezdirdim. Biraz değişmişti. Yüz hatları daha da keskinleşmiş zaten büyük cüssesi sanki daha da genişlemişti. Yana yatırdığı sarıya kaçık kumralları özenle taranmıştı. Üstündeki beyaz gömlek zaten belirgin olan gövdesini ortaya çıkarmış kaslarını belli ediyordu.

 

Değişmeyen bir şey varsa o da bana olan bakışlarıydı. Belli ediyordu o bakışlar hala sevdiğini ele veriyordu.

 

Ama bir şey daha eklenmişti o bakışlara. Hayal kırıklığı...

 

Göğsümdeki acı gözlerimin dolmasına sebep olunca sessizliğimize dayanamayıp konuştum. "Yunus..." Sanki sesim içeme kaçmıştı. Duymuş olması bir bilinmezlikti. Ben bile zor duymuştum.

 

Adını söylememle kadehle birleşik olan ellerimizi ayırdı. İki gözümde gözleri mekik dokuyordu. Ardından sertçe yutkundu. Bunu hareket eden adem elmasından rahatlıkla farkedebiliyordum. Ayaklarımın bağı çözülmüş düşeceğimi zannettim. Şaşkın duran ifadesini kenara bırakıp kaşlarını çatıp konuştu. "Neden döndün?" Sesi duygusuz ve sert çıkmıştı. Aynı zamanda serzenişli.

 

İlk defa sesini bana karşı bu kadar sert kullanmıştı.

 

"Be ben şey-" Bu çıkışını beklemediğim için dilim tutulmuş adeta lal olmuştu.

 

"Sen ne?"

 

Çattığı kaşları sanki sonsuza dek böyle kalacakmış gibi duruyordu.

 

Karşısında daha fazla aciz durmak istemediğim için kendimi toparladım. Gözlerimi mavilerine dikip konuştum.

 

"İş için döndüm. Sunulacak koleksiyonun tasarımcısı benim."

 

Şaşkın gözlerine bakarsak bu saçmaydı çünkü koleksiyona göz gözdirmiş olsa dahi adıma rastlardı. Sözlerimle ilkin bir hayrete düştü sonra kendini toparladı.

 

"İyi"

 

Soğuk buz gibi bir 'iyi' çıktı dudaklarından.

 

Sonra arkasını döndü. Tam ilk adımını atıp gidecekken konuştum.

 

"Bu kadar mı? Yıllar sonra karşılaşınca tek söyleyeceğin şey bana hesap sorup 'iyi' demek mi?"

 

Havada kalan adımını indirip bana döndü.

 

Çatılan kaşları sanki dahası mümkünmüş gibi daha da çatıktı. "Ne bekliyordun? He ne bekliyordun? Beni terk edip yıllar sonra karşıma çıkınca seni kucaklayacağımı falan mı?"

 

Artık bende sinirlenmiş kaşlarımı onun gibi çatmıştım. Aramızdaki bir adımlık mesafeyi adımımla kapatıp kafamı boy farkını umursamadan ona doğru kaldırdım. Kokusu burnuma rahatlıkla vuruyordu. Bunun kafamı karıştırmasına izin vermeden konuştum.

 

"Senin kucağına atlayacak da yok zaten." Bu çıkışımı bende kendimden beklemiyordum.

 

Kafasını aşşağı yukarı sallayıp kulağıma doğru eğildi "İyi" diye tısladı ve arkasını dönüp hızlı adımlarla gitti. Tıslamasını şalımın altından dahi hissetmiştim.

 

Neydi bu şimdi?

 

Neydi sanki benim vicdan azabı çekmem gerekiyormuş gibi olan tavırlar?

 

Haklı olan taraf bendim bir kere.

 

Hatıraları elinden alınan bendim. Elimden alansa oydu.

 

Hakkı yok bana bu şekilde davranmaya.

 

Hala tuttuğum kadehi bıraktım. Gözlerimi yumup sakinleşmeye çalıştım. Ama bu pek mümkün değildi.

 

Ya öfkemi buradaki birinden çıkaracaktım ya da kendi kendime sakinleşecektim.

 

İkincisinin daha doğru bir karar olacağını düşünüp masaya döndüm.

 

Elif masadaydı. Bana dönüp "Belinay iyi misin?" Dedi.

 

Yüksek bir ihtimal o da görmüştü.

 

Ona doğru dönüp "Biraz hava alıp geleceğim." dedim ve bahçe kısmına doğru ilerledim.

 

Bahçeye çıktığımda beni karşılayan boğaz manzarası azda olsun iyi geldi. Köprünün kırmızı ışıklarının dalgalı denize vurmasıysa ayrı bir görsel şölendi.

 

Bir kaç adım daha atıp mekanla uyumlu olan mermer kolona soğukluğunu umursamadan yaslandım.

 

İstanbul havasını derin derin içime çektim. Özlemiştim burayı kasvetini, trafiğini, kalabalığını, insanını, onu...

 

Gözlerim dolmuştu kahretsin.

 

Yukarı doğru bakıp göz yaşlarımı kurutmaya çalıştım.

 

Arkamdan ismimin seslenilmesiyle arkamı döndüm.

 

"Belinay iyi misin?"

 

Serter'i görmemle gülümsemeye çalıştım. Bir şeyler anlasın istemiyordum.

 

Bu yüzden zoraki gülümsememle "İyiyim" dedim.

 

Serter bir kaç adım daha atıp aramızdaki mesafeyi azalttı.

 

"Bana pek öyle gelmedi ama."

 

Arkadaşça yaklaşımı beni rahatsız etmezken yaptığı hamleyle bu düşüncemi sarstı.

 

"Anlatabilirsin istersen dinlerim." diyip elini koluma koydu.

 

Temastan pek hoşlanmadığımı biliyordu.

 

Tam o esnada gözlerim bahçe kapısının önündeki mavilerle buluştu.

 

Öyle bir bakıyordu ki mavileri adeta ateş kırmızısına dönüşmüş gibiydi.

 

Onu fark etmemle Serter'den bir adım uzaklaştım. Bu hamlemle kolu yanına doğru düştü.

 

Serter şaşkın gözlerle bana bakarken umursamadım.

 

Tekrar kapıya baktığımda yoktu gitmişti.

 

Serter'e çatık kaşlarımla baktım. "Böyle temasları sevmediğimi biliyorsun Serter lütfen bir daha yapma." diyip bahçe kapısına doğru ilerledim. Sert bir üslupla sarf ettiğim cümle biraz ağır olmuş olabilir ama o temastan hoşlanmadığımı bilerek bu hamleyi yapmıştı. Daha kötüsüyse bunu Yunus'un görmüş olmasıydı. Serter arkamdan seslendi ama umursamadan içeri girdim.

 

İçeri girdiğimde gözlerim onu aradı.

 

Mücevherlerin sunulacağı podyumun yanındaki sandalyelerin birine oturmuş gözlerini tek bir noktaya odaklayıp sağ bacağını titreriyordu.

 

Yanına gidip durumu açıklamam gerekiyordu. Çünkü onun gözünde kötü görünmek istemiyordum. Allah bilir ne düşündü.

 

Yanına gidince de ne diyeceksem yani. 'Sana ağlarken Serter bana teselli olmaya çalıştı' falan mı?

 

Hiç çoktan iyidir diye düşünüp tam yanına giderken yardımcı tasarımcının koluma yapışmasıyla durmak zorunda kaldım.

 

"Belinay hanım acil gelmeniz gerek."

 

Kafamla onaylayıp onu takip etmeye başladım.

 

 

 

Yunus DEMİRDAĞ Anlatımıyla

 

Yıllar sonra tekrar karşıma çıkmıştı. Hemde katıldığım davetin koleksiyon sahibi olarak.

 

Koleksiyonun ona ait olduğunu bilsem gelmezdim. Çünkü ona yumuşamak istemiyordum.

 

İçimden keşke şu koleksiyona göz gezdirseydim diye geçirdim. Baş tasarımcı oysa ismini illaki görürdüm. Beni buraya davet eden kişi saatlerimi tasarlayan markanın sahibiydi.

 

Uzun zamandır bu markayla iş birliği yapıyorum nasıl ismine hiç rastlamadım.

 

Şu durumda kendimi daha fazla suçlamanın anlamı yoktu. Bu yüzden kendimi ona kaptırmamaya çalışacaktım.

 

Biliyorum çünkü kendimi onun yeşile kaçık gözlerine kaptıracağımı. Ama bu kadar acıdan sonra yumuşamak gururuma zarar veriyordu. Yapamam yumuşuyamam kendime daha fazla zarar verip taviz veremem.

 

Gözlerimi karşımdaki kadında gezdirdim. Onda değişiklik yoktu. Tabi daha fazla güzelleşmesini saymazsak. Vicdansız gibi daha da güzelleşmişti. Ama ben onun aksine değişmiştim. Mesela artık kalbim zincirlerle kilitliydi. Yoktu artık kalbimin kapılarını açmak. Özellikle ona kalbimin zincirleri bir daha çözülmeyecek kadar sıkıydı.

 

Onu görünce kalbimin üstündeki sızı arttı. Yıllardır benimle birlikte nereye gidersem yanımda olan sızı bu gün kendini daha da belli etmişti.

 

Acıyordum kendime. Beni terk eden kadına hala deli gibi aşık olduğumdan acıyordum.

 

Biliyorum ayrılması konusunda haklı sebebi var ama terk etmek çok ağırdı.

 

Hak ettiğim şeyler vardı ama bunlar arasında en ağır olan cezaydı terk etmek.

 

Oysa beni en ağır cezaya mahkum edip gitmişti. İşte bu yüzden kızgındım, kırgındım, öfkeliydim.

 

Onu arkamda bırakıp biraz hava almaya bahçeye çıktım.

 

Boğaz havası biraz iyi geldi. Kendime telkinlerde bulunup tekrar içeri girecekken yan tarafta onu gördüm.

 

Ağlamamak için kendini sıktığı her açıdan belli oluyordu. Kendime bir küfür savurdum. Çok mu üstüne gittim acaba?

 

Sanırım evet. O bana ne yaparsa yapsın ben onun gözyaşına dayanamam ki.

 

Yanına gidip konuşacakken görüş açıma Serter girdi. Bu herife kıl oluyordum. Hala eskisi gibi Belinay'ın çevresindeydi. Ne halt ediyordu bu yine Belinay'ın yanında.

 

Karşısındaki Belinay'a seslendi. Belinay arkasını döndüğünde ona buruk bir gülümseme sundu. Bana çatık olan yüz ifaden neden ona gülümsüyor? Belinay'la konuşmaya başladığında refleks olarak yumruk olan elimi sıktım.

 

Sonda gördüğüm hamleyse daha da sinirlenmeme sebep oldu. O Belinay'a dokunan elini var ya alır bir yerlerine...

 

O sırada Belinay'la gözlerimiz buluştu. Daha fazla bu manzaraya katlanamayacağım için içeri girip az sonra başlayacak lansman podyumunun yanındaki sandalyelerden birine yerleştim.

 

Kendimi dizginleştirmeye çalışıyordum ama bu pek mümkün olmuyordu. Belinay'ın o herifle yan yana olması dahi beni rahatsız ederken dokunması kanın beynime sıçrama sebebiydi.

 

Ayrıca Belinay'ın beni görüp bir açıklama yapmaması daha da sinirlenmeme sebep oluyordu. Sen kimsin ki Yunus kız sana gelsin de açıklama yapsın? Onun gözünde sadece kapatılmış eski bir hikayesin. Kötü sonla bitmiş bir hikaye. Belkide yazılmaya bile değmeyen birisin sen onun hikayesinde.

 

Yanımda bir hareketlilik hissettiğim için kafamı çevirdim. Yanıma Acar onun yanına da Elif gelmiş oturmuşlardı.

 

Yüzlerinde mahçup bir ifade vardı.

 

Bir dakika bir dakika!!!

 

Belinay'ın bu gece burda olacağını Elif biliyordu Elif'in bildiği bir şeyin de Acar'ın bilmeme ihtimali yoktu.

 

Kafamda birleştirdiklerimle ikisine doğru döndüm. Kızgın bakışlarımı üstlerine diktim.

 

"Siz! Benim onunla karşılaşacağımı biliyordunuz. Hatta Acar sen bu yüzden bana gelmem için bu kadar ısrar ettin. Arkamdan iş çevirdiniz."

 

Acar yutkunup konuştu."Yunus bak kardeşim arkandan iş çevirme gibi değil-"

 

Sözünü kestim. "Peki ne o zaman!"

 

Acar Elif'e kısa bir bakış atıp tekrar konuştu. "Kardeşim illaki Belinay'la karşılaşacaktınız bu gün olmasa 2 hafta sonra bizim nişanımızda karşılaşacaksınız sonraysa düğünde. Bizim bunu öne çekmemizin sebebiyse sizin Belinay'la tekrar-"

 

Gözlerim büyürken tekrar sözünü kestim. "Tekrar sevgili olmamız mı?"

 

Acar küçük bir sırıtış gösterdi. "Yani ben tekrar arkadaş olmanız diyecektim ama tabi sevgili de olabilirsiniz orası bizi ilgilendirmiyor özeliniz sonuçta."

 

Gülmemek için ikiside dudaklarını sıkarken daha da sinirlendim. Onlara son kez sert bir bakış attım. Karşıma dönüp onlara bakmadan konuştum. "Bizden tekrar olmaz. Arkadaşta olabileceğimizi zannetmiyorum."

 

"Niye olmasın iki medeni insansınız işte eski eskide kaldı siz şimdiye bakın."

 

"Siz neden bizim bu kadar arkadaş olmamızı istiyorsunuz ki?"

 

"Çünkü nişanda da düğünde de ikinizde hep yanımızda olacaksınız. Yani dolaylı yoldan siz de yan yana olacaksınız. Biz de en mutlu günümüzde sizin aranızdaki şimşeklerle uğraşmayız-"

 

Bu sefer sözünü kesen ben değil Elif'in Acar'ın koluna attığı çimdikti. Acar Elif'e döndüğünde Elif hafif kısık ve uyarıcı sesiyle konuştu. "Acar öyle denir mi ayıp."

 

Acar adeta süt dökmüş kedi bakışı atıp konuştu. "Yalan mı aşkım ama."

 

Ben bile bazen bunun Acar'la aynı kişi olmadığını düşünüyorum. Maçta rakibe kükreyip ana avrat söven adamla bu nasıl aynı kişi olabilirdi ki aklım almıyor.

 

Onları bir kenara bırakıp düşündüm. Gerçekten haklılardı. Belinay'la benim onların en mutlu gününü onlara zehir etmeyen hakkımız yoktu.

 

Ama biz nasıl arkadaş olabilirdik ki? Onca yaşanmışlıktan sonra nasıl?

 

 

 

Belinay'ın Anlatımıyla

 

Yardımcı asistanla son kez tasarımları kontrol ettik. Beni acil diye çağırma sebebiyse tasarımları eksik saymasıymış. Gelip kontrol ettiğimdeyse eksik yoktu. Heyecandan saymayı unutmuş resmen kız bu yüzden ona kızamadım.

 

Benim lansman heyecanıysa Yunus'u gördükten sonra yok olmuştu. Çünkü Yunus'u görünce hissettiğim heycan daha büyüktü.

 

Ne yapıp edip Yunus'la konuşmam gerekiyordu.

 

Yardımcı tasarımcıyı arkamda bırakıp tekrar Yunus'a bakındım.

 

Bıraktığım yerde oturuyordu. Yanındaysa Acar onun yanındaysa Elif oturuyordu. İkiside Yunus'a dönmüş bir şeyler anlatıyırlardı. Yunussa onları hiç kaaleye almıyor gibiydi. Sadece arada sırada kısa cevaplar veriyordu.

 

Acar'la Elif biz Yunus'la ayrılsakta onlar ayrılmamış 3,5 yıl boyunca sağlıklı bir ilişki yürütmüşlerdi. Hatta geçen hafta Acar Elif'e evlenme teklifi etmişti. 2 hafta sonra nişanlanıcaklardı. Onlar adına çok mutluydum. Biz olmasakta onlar mutlu olmayı başarmıştı.

 

Yavaş adımlarla yanlarına gittiğimde beni görünce sessizleştiler. Bu hallerini garipsesemde belli etmedim.

 

Tam Elif'in yanındaki sandalyeye oturacakken Elif acele bir hamleyle çantasını sandalyenin üstüne koydu. "Canım burası dolu da sen şuraya otur."

 

Gösterdiği yer Yunus'un yanıydı. Gözlerimi kocaman açıp Elif'e kafamı olumsuz anlamda salladım.

 

Bunun üzerine Yunus'tan bir kıkırtı duyunca ona baktım. Dudağının tek tarafıyla gülümsüyordu. Ağzının içinden ama duyulacak bir şekilde konuştu. "Bende öyle düşünmüştüm."

 

Tek kaşımı kaldırıp baktım ona. Bu tavırları beni daha da sinir ederken kendimden beklemediğim bir halme yapıp Yunus'un yanındaki sandalyeye oturmakla kalmayıp sandalyemi ona doğru kaydırdım. Neredeyse omuzlarımız birbirine deyecekti. Ona dönüp küstah bir tavırla "Bir şey mi demiştin." dedim.

 

Bu sefer o tek kaşını yukarı kaldırdı. Yutkunup boğazını temizledi. Sandalyesinde biraz kıpırdanıp konuştu. "Yoo bir şey demedim."

 

Bu sefer ben dudağımın tek tarafıyla gülümseyip konuştum. "Bende öyle düşünmüştüm."

 

Önüme döndüğüm gibi mekanın ışıkları söndü ve podyumun çıkış noktasından mini etekli, uzun boylu, kahve saçlı, kahve gözlü, manken gibi bir kadın göründü. Bu kadın lansmanın sunucusuydu.

 

Kulağından ağzına doğru uzanan mikrofonu sayesinde sesi duyuldu.

 

İlk önce herkese hoşgeldin diledi. Daha sonra biraz markanın geçmişten günümüze nasıl geliştiğinden bahsetti.

 

Sonunda lansmanı başlattı ve mankenler üzerinde tasarımlar tek tek sergilendi.

 

Tasarımlar manken üzerinde düşündüğümden de güzel görünüyordu.

 

Sonunda lansman bittiğinde tekrar sunucu gözüktü. Bir şeyler söylerken ben tasarımların yorumlarını görmek için sosyal medyada ilgileniyordum.

 

Beni durduransa adımın anons edilmesiydi.

 

"Şimdi de bu güzel koleksiyonumuzun sahibi Belinay ONUK'u konuşması için yanıma davet ediyorum."

 

Neeeee

 

Ama planda böyle bir şey yoktu. Şaşkın gözlerle etrafa bakarken alkış kopuyordu.

 

Sanırım kalkmam gerekiyor. Ama ben adeta sandalyeye çivilenmiştim.

 

Ne yapıcam diye düşünürken ayağa kalkıp karşıma geçen mavilerle buluştum. Sol elini bana doğru uzattı.

 

Ben o mavileri nasıl reddedebilir ki. Edemem. Elim benden bağımsız hareket edip uzattığı eline tutundu.

 

Ayağa kalkıp el ele bana podyumun merdivenine kadar eşlik etti.

 

Kalbim şu an podyumun heyecanından değil tuttuğum elin sahibinden atıyordu.

 

Merdiven basamaklarını tek tek çıkarken son basamakta elimi bıraktı. O an düşecekmiş gibi hissettim. Arkamı onu görmek için döndüğümde mavileriyle buluştum. Bana güven veren bakışlarından birini atıp "Sana güveniyorum." dedi.

 

Bende ona gülümseyerek cevap verdim. Önüme dönüp tüm özgüvenimle kalan son basamağı çıkıp sunucu kadına ilerledim. Bu kadının adını dahi bilmiyordum ama onun benden hoşlanmadığı bariz belliydi. Devirdiği gözlerinden bu bariz belli oluyordu.

 

Resmen beni zor duruma düşürmek için benden habersiz beni podyuma çıkarmıştı. Ama bende Belinaysam bunun bedelini en ağır şekilde ödetirim.

 

Bana bir tane mikrofon uzattı. Gözlerini devirmeyi de unutmadı. Umursamamaya çalışarak mikrafonu elime alıp konuşmaya başladım.

 

"Öncelikle herkese iyi akşamlar. Bu özel gece de burda olmanız beni çok onure etti. İlk olarak bir yanlışı düzelmek istiyorum bu koleksiyonun sahibi olarak nitelendirilmek benim tek başıma üstüme alabileceğim birşey değil. Çünkü bu koleksiyonda ekip arkadaşlarımında benim kadar emeği var. Bu yüzden bu koleksiyon benim değil markanındır. Umarım koleksiyonumuzu beğenmişsinizdir. Nice koleksiyonları diyerek sözü bitiyorum."

 

Sözlerim ardından alkışlandım. Sunucu kıza döndüğümde o zaten bana bakıyordu. Sanırım konuşmamı pek beğenmedi :)

 

Bana sahte bir gülümseme göndererek söze girdi. Yüzünden sinsilik akıyordu resmen.

 

"Belinay hanım izninizle size bir soru sormak istiyorum."

 

Gözlerimi devirmemek için kendimi tutup onun gibi samimiyetten uzak bir gülümseme sundum. Onu başımla onaylamam üzerine devam etti.

 

"Koleksiyonun isminin özellikle 'Su Perisi' olmasını istemişsiniz. Bunun bir anlamı var mı acaba?"

 

Sorduğu soruyla kalakaldım. Nasıl cevap verecektim. Göz ucuyla Yunus'a baktım. Tüm odak bana bakıyordu.

 

Artık cevap vermem gerektiği için konuştum.

 

"Tabiki bir anlamı var fakat o bana kalsın."

 

Sunucu kız cevabımı yine beğenmediği için suratıma bayık bayık bakıyordu.

 

Bu sanki biraz şaşı mıydı ne. Suratına bir tane yapıştırsam gözleri düzelir gibi ne dersiniz?

 

Ah ortam biraz müsait olsaydı da o saçlarına bir asılsaydım güzel olmaz mıydı?

 

Kız amacına ulaşamamanın üzüntüsünü yaşarken konuştu. "Peki teşekkür ediyoruz tasarımcımıza bu gece için bir alkış."

 

Mikrafonu ona uzatıp küçük bir selamla podyumdan indim.

 

Tekrar sandalyeme oturmadan sandalyemi biraz Yunus'tan uzaklaştırıp oturdum.

 

Yunus'la göz göze gelmemek için ayrı bir çaba gösteriyordum.

 

Tek bir noktaya odaklanmaya çalışırken sandalyemin sağ tarafa çekilmesiyle sarsıldım.

 

Hafif sağ tarafıma baktığımda Yunus tek eliyle sandalyemin bacağından tutup kendine doğru çekmişti.

 

Gözlerim fal taşı gibi açılırken ona bakmamakta kararlıydım.

 

Artık Yunus'la omuzlarımız birbirine değiyordu.

 

Yunus kulağıma doğru yaklaşıp şalımın üstünden fısıldadı. "Bunu konuşucaz Su Perisi."

 

Gözlerimi açmaktan adeta yerinden fırlayacaklardı.

 

Şalımın üstünden hissettiğim nefesiyse yutkunmama sebep oldu.

 

Benden biraz olsun uzaklaştığında nefes aldım.

 

 

 

(...)

 

Lansman bitmiş tebrikleri kabul etmiş şimdiyse eve girmek için mekandan çıkacaktık. Elif'le birlikte mekandan çıkarken arkamdan Yunus'un sesi geldi.

 

"Belinay"

 

Yavaşça ona döndüm. Yanıma geldiğinde "Biraz konuşabilir miyiz?" diye sordu.

 

Ne konuşcaktı ki. Ay su perisini sormasın vallahi cevap veremem. Ama farklı bir şey konuşacak gibi.

 

Elif bana dönüp "Ben Acar'la gideyim siz konuşun biraz hadi görüşürüz." dedi ve gitti. Bana cevap hakkı bile vermemişti.

 

Geri Yunus'a döndüğümde "Bahçede konuşalım istersen." dedim.

 

O da kafasıyla onaylayıp benim önden gitmem için elini önüme doğru uzattı.

 

Seri adımlarla bahçeye çıktık.

 

Manzara tam karşımızdaydı. Heyecanımı biraz olsun kontrol etmeme yardımcı oluyordu.

 

Yunus karşıma geçti. Ve içine derin bir nefes çekip konuştu.

 

"Belinay direk konuya giricem. Biliyorsun Acar'la Elif evleniyorlar. Ve bu mutlu günlerinde onlara şahitlik edicez. Bana ikisi bu gün ikimizin tekrar arkadaş olmamız gerektiğini söylediler. Çünkü sende farkındasın aramız iyi değil yani onları bu durum sıkabilir. Anlatabiliyor muyum-"

 

Sözünü kesip hızla konuştum. "Anlıyorum tamam bence de haklısın, haklılar o zaman arkadaş olalım bu günden sonra."

 

Sarf ettiğim sözcükler adeta boğazıma dizilmişti. Nasıl arkadaş olacağımızı bilmiyorum ama denememiz gerekiyor.

 

Yunus'da başıyla beni onaylayıp "Tamam öyleyse arkadaşım."

 

'arkadaşım' demeden önce yutkunmuştu.

 

Bende onun gibi yutkunup "Arkadaşım." diyip yüzüme zoraki bir gülümseme yerleştirdim. Tabi ne kadar başarılıydım sorgulanır.

 

"O zaman çıkalım mı artık." dedi.

 

Başımla onayladım. "Olur olur."

 

Önce içeri girip sonra çıkışa doğru ilerledik.

 

Çıktığımızda kırmızı halının kenarlarına fotoğrafçıların yanına magazincilerde eklenmişti.

 

Çıkmamızla birlikte ağzımıza mikrofonlar uzatılması bir oldu.

 

Aynı anda bir sürü soru sormaya başladılar. İçlerinden birinin sorusunu yakaladım.

 

"Belinay Hanım Yunus Bey'le tekrar ilişkiye başladığınız doğru mu?"

 

Yunus'a döndüm o zaten bana bakıyordu. Cevabımı çok merak ettiği bariz belliydi.

 

Madem 'arkadaşçılık' oynamak istiyorsunuz Yunus Bey o zaman biz de oyunu kuralına göre oynayalım.

 

Soruyu soran muhabirin mikrofonuna uzanıp cevapladım.

 

"Hayır yok öyle bir şey bizim aramızdaki tek ilişki 'arkadaşlık' ilişkisidir ."

 

 

 

 

 

 

 

________________

 

Bittiğğğğğ♥️

 

Nasıl olmuş canlar

 

Yorum yapıp oy vermeyi unutmayın Lütfen.

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere

 

Bayysss💋

Bölüm : 18.09.2024 21:52 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...