16. Bölüm

16.Bölüm

Elpida G.
elpida_7

Lara’nın Ağzından:

 

Kral Armando odadan çıktıktan sonra uzun bir süre yerimden kıpırdayamadım.

 

Kapı kapanırken çıkan o tok ses, kalbimin içinde yankılandı sanki.

 

Ellerim titriyordu.

 

Ama bu titreme korkudan değil, öfkeden kaynaklanıyordu.

 

Korku buz gibiydi; öfkemse içimde yanan bir ateş gibi, ellerimin ucuna kadar yayılmıştı.

 

“Ne sıfatla karışabilirsiniz ki…”

 

 

O an söylediğim söz kulaklarımda tekrar çınladı.

 

Kelimelerim hâlâ havada asılıymış gibi hissettim.

 

İçimde garip bir gurur kıpırdanıyordu, ama ardından gelen anı o gururu boğdu.

 

ısırığın sıcaklığı.

 

Tenimde hâlâ onun dokunuşunun yankısı vardı.

 

Bir kralın ısırığı...

 

Bir lanet gibi üzerime işlenmişti.

 

Derin bir nefes aldım, başımı iki yana salladım.

 

Kendime gelmeliydim.

 

Yeter artık.

 

Ne o ısırığı düşünecektim, ne o öpücüğü…

 

Ne de sesindeki o buyurgan tonu.

 

Sen sadece hitmez etmek için buradasın.

 

Bir duygunun, bir hatıranın, bir bakışın esiri olamazsın.

 

Masadaki kitaplardan birini elime aldım.

 

Sayfaları çevirdim, satırları gözlerimle taradım.

 

Ama kelimeler zihnime girmiyor, sayfalar üzerindeki harfler anlamını yitiriyordu.

 

Aklımın bir köşesinde hep o vardı.

 

Kral Armando.

 

 

Bir insan nasıl olur da hem bu kadar kibirli, hem bu kadar… çekici olabilirdi?

 

Ona öfkeliydim, ama her öfke dalgasının ardından aynı yankı geliyordu içimden.

 

"Ona çekiliyorsun."

 

Kitabı hızla kapattım, derin bir nefes daha aldım.

 

 

“Yok, yok… bu böyle gitmez,” dedim kendi kendime.

 

Oturduğum masadan kalktım.

 

Kütüphanenin sessizliğini arkamda bırakıp koridora çıktım.

 

Koridor duvarlarında yankılanan ayak seslerim bile bana fazla gürültülü geldi.

 

Hizmetkârlar beni görünce fısıldaşmaya başladı.

 

Sanki ben geçtikçe sesler birbirine karışıyor, söylentiler yankılanıyordu.

 

“Kral, bir omega yüzünden misafirine bağırmış.”

 

“Onu servisten almış, duydun mu?”

 

“Bir omega için bu kadar ileri gider mi hiç?”

 

Her kelime sırtımda yeni bir bıçak gibiydi.

 

Adımlarımı hızlandırdım.

 

Odamın kapısını kapatır kapatmaz duvara yaslandım.

 

Bir an nefesimi tuttum.

 

Sonra yavaşça tuttuğum nefesimi geri verdim.

 

Kalbim hâlâ kontrolsüzce atıyordu.

 

Ne kadar istesem de ondan uzak kalamıyordum.

 

Kabul etmek istemesem bile mühür beni ona çekiyordu.

 

Ama aynı mühür, aramızdaki uçurumu da hatırlatıyordu bana.

 

“Ben bir omega’yım,” dedim sessizce, duvarlara fısıldar gibi.

 

“O ise… omegalardan tiksinen bir kral.”

 

Ve ben, tam da o kralın mühürlüsüyüm.

 

Bir kader ironisi gibi.

 

Bir oyun gibi.

 

Ama bu oyun… beni yavaşça içine çekiyordu.

 

 

--------------

 

Ertesi Sabah;

 

Güneş sarayın duvarlarından süzülürken, bahçedeki eğitim alanına indim.

 

Marcus her zamanki ciddiyetiyle oradaydı, ama bu kez yalnız değildi.

 

Yanında Kral Armando vardı.

 

Onu görünce kalbim göğsümden çıkacakmış gibi çarpmaya başladı.

 

Bir an nefesim kesildi.

 

Dün yaşananlardan sonra onun beni görmek istemeyeceğini sanmıştım.

 

Ama şimdi… karşımdaydı.

 

Bahçeyi garip bir sessizlik sarmıştı ve bu sessizliği Marcus'un sesi böldü.

 

“Bugün eğitimi kralın huzurunda yapacaksın”dedi.

 

Çok şaşırmıştım o kadar eğitim yapmıştık ve hiç birinde katılıp izlemeyen kral şimdi eğitimi izlemek mi istiyordu.

 

Hemen konuştum ve şaşkınlığım sesimde de belli olmuştu.

 

“Ne?! Neden ki?”

 

 

Kral bir şey demeden bana doğru yürüdü.

 

Yüzünde hiçbir ifade yoktu, ama o gri gözlerin içinde fırtınalar dönüyordu.

 

Kendimi o bakışlarda kaybolmamak için zor tuttum.

 

“Çünkü,eğitiminin ne kadar ilerlediğini görmek istiyorum"dedi.

 

 

Tam krala cevap vereceğim an Marcus araya girip konuştu.

 

“Başlasın.”

 

Ben hâlâ öylece yerimde dururken.

 

Marcus’un emir veren sesi tekrar duyuldu.

 

“Başla, Lara”dedi.

 

Başımı aşağı yukarı sallayıp Marcusu onayladım ve eğitime başladım.

 

Bir kaç dakika sonra,omuzlarımı dikleştirdim, başımı kaldırdım.

 

Bu bir sınavdı.

 

Ve ben o sınavda, kimsenin karşısında

 

eğilmeyecektim.

 

Kılıç tutuşumu düzeltip pozisyon aldım.

 

Marcus’un yönlendirmeleriyle her hareketi hatasız tekrarlamaya çalıştım.

 

Savunma, nefes, denge…

Ama tüm o süre boyunca kralın bakışlarını üzerimde hissediyordum.

 

Ne kadar dikkatimi toplamaya çalışsam da, o bakış her defasında bedenime işliyordu.

 

Bir yanım güçleniyor, bir yanım çözülüyordu.

 

Zaman durmuş gibiydi.

 

Ve,egitim bitti.

 

 

Marcus sessizce krala selam verip bahçeden ayrıldı.

 

Şimdi yalnızdık.

 

Sarayın bahçesi sessizliğe gömülmüştü.

 

Yalnızca rüzgâr yaprakların arasından geçerken çıkardığı hışırtıyla aramıza girebiliyordu.

 

Kral yavaşça bana yaklaştı.

 

Adımlarının sesi kalbimin ritmiyle yarışıyordu.

 

“Dün olanları unut,” dedi alçak bir sesle.

 

“Kütüphanedeki o olaylar… hepsi bir saçmalıktan ibaretti"dedi.

 

 

Kralın gözlerine baktım.

 

Sertti.

 

Soğuktu.

 

Ama o buz gibi bakışların altında saklanan bir şey vardı.

 

Bir çatlak.

 

Bir kırılma.

 

Bir emir.

 

“Emredersiniz, kralım,” dedim sessizce.

 

 

Yine de içimdeki öfke sönmedi.

 

Sanki benimle dalga geçiyordu.

 

Bir insan değil de duyguları olmayan bir oyuncakmışım gibi davranıyordu bana.

 

Yüzümdeki ifadeyi sabit tutmaya çalışarak başımı eğdim.

 

“İzin verirseniz, eğitim bittiği için odama çekileceğim.”dedim.

 

 

 

Sözlerimi bitirir bitirmez arkama döndüm.

 

Ama adımlarım uzaklaştıkça bile sırtımda onun bakışlarını hissediyordum.

 

O hâlâ beni izliyordu.

 

 

----------

 

Armando’nun Ağzından;

 

Bir gün önce, kütüphaneden çıktıktan sonra:

 

Kapı kapanır kapanmaz kendimi dışarı attım.

 

Koridor boyunca yürürken, adımlarımın sesi taş zeminde yankılanıyordu.

 

Ellerim yumruk olmuştu.

 

Neden bu kadar öfkeliydim?

 

Bir kıyafet yüzünden mi?

 

Hayır.

 

Asıl mesele… o kıyafetin içinde ki kişi

 

Lara’ydı.

 

Her adımım da içimdeki kurt hırlıyordu.

 

Onu sahiplenmek istiyordu.

 

Ama ben… buna izin veremezdim.

 

Bir kral, duygularına yenilmez.

 

Hele ki bir omega için asla.

 

Ama zihnimde dönüp duran o görüntüden kurtulamıyordum.

 

Onun gözleri.

 

O meydan okuyan bakış.

 

O titreyen ama dimdik duran hâli.

 

Küçük, ama inatçı bir alev gibiydi Lara.

 

Yakıyordu.

 

Ve ben… yanarken bile gözlerimi ondan alamıyordum.

 

Çalışma odama girdim, kapıyı kapattım.

 

Sarayın sessizliği üzerime çöktü.

 

Sanki bütün hava onun kokusuyla dolmuştu.

 

Sandalyeye oturdum, ellerimi masaya koydum, derin bir nefes aldım.

 

Ama içimdeki fırtına dinmedi.

 

“Kendine hâkim ol, Armando,” dedim kendi kendime.

 

 

 

Sesim kısıktı.

 

Bu, bir emir gibiydi ama içimdeki kurt, emirlere kulak asmıyordu.

 

O benim mühürlüm olsa da, bu kaderin bana oynadığı bir oyundan ibaret olmalıydı.

 

Ben kaderin iplerini elimle koparacaktım.

 

Kaderin zincirlerini takmam.

 

Ama içimdeki kurt aynı fikirde değildi.

 

O, mühürlüsünün kokusunu, tenini, sıcaklığını istiyordu.

 

Her nefes alışımda, mühür içimde kıpırdanıyor, damarlarımda bir sıcaklık dolaşıyordu.

 

Ne kadar bastırsam da…

Mühür beni çağırıyordu.

 

Ve ben fark ettim ki

 

direnmeye çalıştıkça, mühür daha da güçleniyordu.

 

Zincirlerim gevşiyordu.

 

Mühür, yavaş yavaş beni kırmaya başlamıştı.

 

BÖLÜM SONU

Bölüm : 05.11.2025 22:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...