
Bölüm-10
Bu hayat ne kadar zor...
Mucize bir kelebek gibidir. Daldan dala konsa da ucunda mutlaka, bir mutluluk getirir.
İslim için mucize de bebekti. Anne olmak, anneliği tatmak çok yüce bir güçtü. Ve bu gücü İslim sonuna kadar kullanma hakkına sahip olmak istiyordu.
Dün hamile olduğunu öğrenmişti. Gece geç saatlere kadar karınıni okşamis daha mercimek kadar küçük olan bebeğini hissetmişti.
Dünkü durum, yine tüm heyecanıyla devam ediyordu.
Mutfağa giren kadının yüzü ışıl ışıldi.
" Ooo, taze anne nasılsın, yenge."
" Hal hatır sormayı, yemekten sonraya bıraksak!" Şunda tepsinin içine de duran, ve ona ' Ye beni ' diye mesaj veren kahvaltıyı bir an evvel gömek istiyordu.
" Tamam yenge biz hemen, sofrayı kuralım. Yoksa yengem ayak üstü bizi de yiyecek." Dedi Ela.
Zeynep çekmeceden çıkartıgi sofra bezini alıp salona geçti. Sofra kurulup herşey hazır olunca İslim hemen oturmuş, sofra bezini dizine kadar çekip tandır ekmeğinden bir parça koparıp, tahin ve pekmez karışımı olan sahana ekmeği bandirdi.
O kadar hoş bir lezzeti vardı ki, parmaklarını yalama noktasına gelmişti.
Ela ve Zeynep hayret içinde baktı yengesine. Yengesinin maşallahı var bir oturuşta silip supurmustu.
Hazırlanan patlıcan kozlemsi ve biberden alıp ekmeğin içine dürüm yapıp yemişti. Tuzlu baharatlı olan sogulme acı biber ile birleşince ortaya lezzetli ve bir o acı bir yemek çıkıyordu.
" Elhamdülillah, çok şükür doydum."
Ağzını peçete ile silmiş yanında duran kızlara bakmıştı. Zeynep elinde ekmeğe çikolata sürmüş öylece kendine bakarak yerken, Ela ise cevizli helvadan alıp yiyordu.
" Çok şükür yenge, biz de yemeden doydun."
İslim tek kaşı havada, gözünü kısarak ikisine de baktı. Hayır yani çok yememisti ki, gözleri usulca sofraya kaydı. Ahh, tamam neyse çok yemişti.
" Ayy, bakmayın bana öyle. Anne olucam ben, çok yemem lazım ki bebeğim de sağlıkla büyüsün!" Diye cirladi.
Zeynep lokmasını yutup yengesine döndü. " Yok biz çok yedin demiyoruz ama böyle giderse de kilo alacak gibi olacaksın yenge!"
Ela da hak verircesine girdi araya.
" Ablam haklı yenge. Fazla yemek de iyi değil!"
İslim çayını içip sofrayı topladı. Şimdi erkeklere kahve yapma zamanıydı. Kahveyi yapıp erkeklerin olduğu salona geçti.
Kahveleri tek tek verip kocasına geldi. İbrahim kahveyi alırken kadına bakarken, kadının ona bakmaması sinir etmişti.
" Afiyet olsun." Dedi ve odadan çıktı.
Öğleye kadar ufak tefek işler yapıp salona geçmişti. Kızlar ile birlikte kahve keyfî yapacaktı.
" Bak bu çok güzel görünüyor," elinde dergi bakıp duruyordu Ela.
" Neye bakıyorsunuz?" İslim kahvesini içerken kızlara baktı.
" Dergiye bakıyoruz yenge. Gelecek yıl lise mezuniyeti var, öyle kıyafete falan bakıyoruz."
İslim anladım dercesine başını salladı.
" Güzel bir şey var mı bari?"
" Eski yılın modası yenge, o yüzden pek önemli değil."
İslim kahvesini içmeye devam ederken, kocasının sesi ile kapıya döndü.
" İslim!"
Kahve fincanıni tepsiye koyan İslim ayağa kalktı. Kızlar başını kaldırıp giden yengesine baksalarda, geri dergiye dönmüştü.
Salondan çıkıp yukarı katta çıktı. Kocasının sesi çalışma odasından geliyordu.
Kapıyı açıp içeri girdi. " Efendim."
" Kapıyı kapat, gel."
İslim içeri girmiş kapıyı kapatıp kocasının yanına gelmişti.
Yanına yavaşça oturdu.
" Ne oldu bir sıkıntı mı var?" Kocasına bakarak konuşmuştu.
" Evet, var."
" Nedir?" Diye sordu.
İbrahim yanındaki çekmeceyi açıp içinden bir paket çıkarıp masaya koyup kadına doğru parmak ucu ile uzattı.
" Bu senin." Paketi yavaşça eline almıştı.
İslim bir pakette birde kocasına bakarak, paketi alıp içini açtı. Fazla büyük olmasa da telefon vardı.
" Bu telefon senin, bir şey olursa yada bir sıkıntı beni ararsın. Telefon açık sim kartı içinde."
İslim tebessüm ederek telefonu eline aldı. Yandan tuşa basıp telefonu açtı. Rehbere girmişti ki sadece kocasının ve kayinin telefon numarası vardı.
" Anneni de araya bilirsin. Ama başka kimse yok anlaştık mı?"
İslim başını kaldırıp kocasına baktı.
" Ya.. kardeşim. Onu aramaycak mıyım?"
Necla onun kardeşi idi. Onu aramak zorundaydı.
İbrahim derin bir soluk verdi.
" Kardeşini de araya bilirsin. Başka kimse yok tamamı?"
" Tamam."
Telefonu kapatıp ayağa kalktı. " Teşekkür ederim."
" Bebeğimize dikkat et yeter."
İslim'in yine zoruna gitti. Bu telefon ancak ve ancak bebekten dolayı da alınmıştı kesin. Başka bir açıklaması olamazdı.
Bir şey demeden odadan çıkıp kapıyı sert bir şekilde kapattı.
" Öküz oğlu öküz. Bir kere de deki, senin için de, ama yok agamin keyfi işte." Kendi kendine konuşan kadın merdivenleri de aynı sinir ile çıkıyordu.
Siniri tavan yapmıştı yine, kocası birkez de onu düşünse, onu merak etse ne olurdu sanki, ama yok İbrahim hiç İslim'i düşünür müydü ki!
Odaya giren kadın, yatağa çöktü. Elindeki poşeti açıp içinden telefon şarj cihazı ve kablosunda çıkardı.
Poşeti tekrar tekrar açıp baktı. Ee, hani bunun kulaklığı? Kulaklık olmadan telefon olur muydu yahu?
" Kesin kendisi aldı. Hayır cananım kulaklığı niye alıyorsun sen!"
Hayiflana hayiflana işini bitirmişti. Telefonu iyiyice kurcaldi. En önemlisi ise fotoğraf kısmı boştu.
Elini çenesine koydu kadın, telefona baktı. Acaba bir gün karınındaki bebeği doğarsa fotoğraf çekip burada kalır mıydı?
Kendisi kocası ve doğacak olan bebeği.
Hayalî bile çok güzeldi.
Kolundaki saatte bakan kadın ayaklandı. Telefonu da yanına alan kadın odadan çıkıp aşağı indi.
Mutfağa giren kadın, iki kızında yemekleri yapmaya başladığını gördü.
" Yardım edilecek bir şey var mı kızlar?"
Ela gözlerini kapatıp açarken, yengesine döndü. " Yenge sen.. iyy... Gözüm.. sen çorbaya bak istersen!" Soğan doğramak kadar kötü bir şey yoktu. Ah tâbi birde o soğanı ateşe atamak kadar da, vahşi bir şey yoktu.
İslim ocağın başına geçip tahta kaşık ile çorbayı karıştırdı. Tadına bakan kadın, tuzu yerindeydi.
Salata ve çorba hazırdı. İslim surahinin içinde ayran yapıp kapağını kapatıp kenara koydu.
Akşam yemeği hazır olup yemekler yenince, sonrası sıcak çay sohbetine kalmıştı.
" Yenge," çayını içen İslim Elâ ya baktı.
" Ağabeyim seni niye çağırdı?"
İslim serserice sırıttı. " Ağam bana telefon almış."
Ela şok olmuş gözlerle yengesine baktı. Bir hayli şaşırmıştı. " De vallah."
" Vallah, kuranima."
" Yenge markası ne, bir göstersesne."
İslim giydiği siyah kot eteğin cebinden telefonu çıkardı, Ela ya uzattı.
Ela telefonu kontrol etti. Ağabeyi cimrilik etmemiş en iyisinden almıştı.
" Ayy, yenge çok güzeldir ha." Dedi beğeni dolu sesiyle.
" Evet, bende beğendim."
Zeynep de oturup telefona baktı. Oda çok beğenmişti.
" Yenge, ilk fotoğrafımızı çekelim mi?"
İslim kabul etmiş, Ela telefonun ön yüzü ile selfi yapıp üçünü de kadraja alacak şekilde çekmişti.
Parmağı ile yakinlastirip baktılar. Çok güzel çıkmıştı.
" Telefon çok güzel, güle güle kullan. Bol bol fotoğraflarınız olsun."
İslim telefonu alırken, kızlara baktı.
" İnşallah, güzel ailem ile çekilecek güzel günlerimiz de olur."
Kocası nasıl bir fotoğraf çekilirdi acaba? Yine o ceheresinden ödün vermeyen kocası fotoğrafta gülerek çekilir miydi?
Çay sefası bitince kızlar bulaşıkları kaldırırken, İslim de mutfağa su içmeye indi.
Suyunu içen kadın, kızlara iyi geceler deyip odasına çekildi.
Odaya giren kadın eteğin cebinden telefonu çıkardı komodinin üstüne koydu.
Etiğini indirip taytini da sıyırmış, üstünü de indirip geceliği giymişti. Oh be dünya varmış, o etek ne ara bu kadar darlamisti böyle.
Kocası banoydan çıkmıştı. Kalçasını kapatacak şekilde havlusunu bedenine dolayıp çıkmıştı. Siyah yakın gür saçlarından sular damlıyor, saç havlusu ile kuruluyordu.
" İbrahim ağam."
Kadına başını çevirdi. " Efendim."
İslim yanına geldi. " Benim özel şahisi kulakligim sizde mi acaba?" Ondan olduğunu adı gibi biliyordu.
" Neden istiyorsun ki?" Saç havlusu ile saçını kurulayan İbrahim kadına sert bir bakış attı.
" Bazen işim olmazsa, müzik dinlerim diye."
Adam sanki yilmis bir ifade ile kadına döndü. Alaylı bir gülüş sergiledi.
" İslim işin gücün yok, müzik mi dinleyeceksin!" Tekrar alayla güldü.
İslim kocasına baktı. Ne demekti bu şimdi? Ne yani müzik dinleyemez miydi? Hayatı boyunca hiç mi müzik dinlememisti.
" Ne var ki bunda, müzik ruhun gıdası bir kere. Sadece ara ara dinlerim, her gün demedim ya."
" İslim boşver, telefonum yok , sana nasıl ulaşayım dedin, bende aldım. Şimdi bu kulaklık sevdası da nereden çıktı!"
İslim hayal kırıklığı içinde kaldı öyle. Alt tarafı bir kulaklık istemişti yani ne var bunda. Bir kulaklık vermek bu kadar zor muydu yani?
" Öyle olsun!" Sitemini belirten kadın kocasının yanından ayrılıp banyoya girdi.
Dişini firçalayip saçını hızla tarayan kadın banyodan çıktı.
Kocası yatağa girmiş elinde telefonu ile bir şeylere bakıyordu. Hiç sesini çıkarmadan yatağa girdi.
Kafasını yastığa koyan kadın, hormonların da etkisi ile göz yaşını dökmeye başladı.
Elinin tersiyle göz yaşlarını sildi. İbrahim altan altan kadına bakıyordu. Yok artık bir kulaklık için mi ağlıyordu karısı.
" Sakın bana bir kulaklık için ağladığını söyleme!"
İslim sustu. Konuşmadı.
" Seninle konuşurken cevap ver!" Diye diklendi. Kadının hâlâ ona bakmaması ile hızla kadını kendine çevirdi.
Harbi harbi karısı ağlıyordu.
" Sen ciddi misin?"
" Beni sevmiyorsun biliyorum ama, en azından isteklerimi yerime getir. Zaten hamileliğim boyunca ruhsal yönden degişecegim, bari sende yangına körükle gitme!"
İbrahim karısına baktı. Beni sevmiyorsun deyişine takıldı. Kadını bilmiyordu ki adamda nasıl bir duygu yarattığını, her biraz daha ona karşı çekildiğini.
Şunda bunu itiraf edecek değildi. Çünkü henüz oda tam olarak ne yaşadığını kestiremiyordu.
" Tamam, tamam vereceğim. Neymiş arkadaş bu kulaklık!"
" Öyle deme ama ben bir sürü şarkı dinliyorum."
" Allah'ını seversen, hangi şarkıları dinliyorsun sen?" Kadına baktı. Hangi tarz şarkı dinliyordu karısı.
" Onuda dinlediğim zaman görürsün!"
Hızla kafasını yastığa koydu. Kocasına bu zevki verecek değildi. Ona o zaman karar verirdi şimdi değil.
İbrahim her ne kadar merak etse de İslim söylemeyecek, dahası belki bir gün onun ağzından duyardı.
Kim bilir!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 124.49k Okunma |
6.11k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |