
Bölüm-11
***
*Suya hasret bir gelincik vardı. Çorak toprağı, sulanmak istiyordu. Yeşermek yeni bir hayat vermek istiyordu...*
* Suyunu vermeyen, duygularını belli edemeyen, suya hasret kalan gelincige elini veremiyordu....*
***
İçimizi sızlatan bir acı vardı. Acı içinde debelenen de bir beden. O acıyı atmak, sökmek kolay mıydı? Bilinmez.
Dün gece bir kulaklıktan dolayı ufak bir kavga girmişi olmuş, İslim kocasına kendisini sevmediğini bir kez daha ilan etmişti.
Yalan yoktu, İbrahim ile mutlu bir evlilikleri, güzel giden bir hayat süreci de yoktu.
Sabaha uyanan kadın kocasının sabah erkenden gittiğini fark etti. Nasıl olduysa kocasının hazırlık yaparken, yakalamış fakat kalkıp da ugurlamamisti.
Elinde sakatlık girtlata girtlata yiyordu. Sabah kahvaltısı yapmış olmasına rağmen, canı bir anda salatalık çekmişti.
Her yiyisinde ise dün geceyi düşündü.
Hayır ne var yani, bir kulaklık istedim. Bunda kötü bir şey mi var ki? Kendi sorusunu kendine anlatıyor, daha da bozulan asabini zorluyordu.
" İslim, kızım." Halime hanımın sesini duyar duymaz, hemen toparlandı.
" Buyur yâde." Elindeki sakatlık bitmişti çok şükür.
" İyisin değil mi kızım?" Bu sabah oğlu erken çıkmıştı evden. Bir iş ihalesi için toplantı yapacaklardı.
" Evet, evet dayê, çok şükür." Gülümseyerek kadına baktı.
Halime hanım gelinin yanına oturdu. Elini bir anne şefkati ile tuttu. Gelini çok yakında bu aileye bir evlat verecekti. Kız mı yoksa erkek mi belli değildi. Oğlu baba, İslim de anne olacaktı.
" Kendine, iyi bak kızım." Dedi Halime hanım. " Canın bir şey çekerse, hiç utanma, hemen söyle." Hamile kadınlar genelde ikinci ayında başlardı aş ermeye, ki bazı kadınlar da hemen başlardı.
" Sağol dayê, merak etmeyin. Bir şey olursa hemen söylerim."
Halime hanım başını salladı. Fakat oğlu ile arası nasıl? İyi miydi kötü müydü, oğlu karısına iyi davranıyor muydu bilmiyordu. Sormadan geri durmadı.
" İslim, kızım. Bunu söylemek bana düşmez ama, İbrahim sana iyi davranıyor mu?"
İslim çekinerek de olsa başını olumsuzca salladı. " Na, dayê"
Na.( Hayır anne)
" Olurda böyle bir şey olursa, ne sebep olursa olsun, bana gel. Tamam mı kızım."
" Olur yâde, sen merak etme."
Halime hanım gelininin yanından kalkıp salondan çıkarken, İslim'in yüzü düştü. Kocası ile arası kötü olsa dâhi asla ama asla söylemiyecekti.
Akşam yemeği için mutfağa inen kadın Zeynep ile hazırlığa girişti. Küçük soğanları tek tek kabuğundan ayırmış, suzgecin içine koymuştu.
Ardından da onları yıkayıp tepsiye tek tek dizmişti.
İbrahim iş çıkışı, konağa gelmişti. Bir hayli yorgundu. Ne doğru düzgün kahvaltı etmişti. Nede yemek yiyebilmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse kurt gibi acikmisti.
Konağa giren adam burununa gelen o muazzam koku ile derin derin içine çekti. Ahh, evet mis gibi soğan kebabı.
Ayakları süratle mutfağa doğru ilerledi. Kapının eşiğine geldiğinde ise karısının elinde fırın eldiveni ile tepsiyi çıkardığını fark etti.
Büyük tepsi ile yapılmış soğan kebabı, içinde kıyması ve yoğun baharat ile yapılmış yemek.
" Yemek hazır mı?"
İslim arkasını dönüp mutfak kapısının eşiğinde duran adama baktı. Şu anki görün mü küçük bir çocuk gibi bekleyen bir adamdı sanki.
" Birazdan olur."
" Tamam ben odaya çıkıp geliyorum."
Giden kocasının arkasından baktı. Birden güldü. Demek kocası aç olunca farklı bir kişiliğe bürünüyordu. Sert yapısının altında minik bir erkek çocuğu vardı.
Bir anda eli karınına gitti. Avuç içi ile karınıni okşadı, karnındaki bebek daha belli değildi ama o anda yüreğine inen bir dua olmuş dilden düşmüştü.
" Allah'ım, inşallah bebeğim babası gibi erkek olur."
Eğer bebek erkek olursa, ki bunu şimdi gönülden istiyordu. Babası gibi olursa girgir şamata eksik olmazdı. Babası gibi okuldan eve döner annesine.
' Anne çok açım, yemek var mı?' diye acıkan midesini düşünürdü.
Derin derin düşüne dursun, akşam yemeği hazırlığını da yapmıştı. Ela da gelince yemek sofrası kurulmuştu.
Tepsi de duran soğan kebabını kızlar tabaklara koyup kendine ayrimis İslim de yaptığı yemeğin tadına varmıştı.
Sofra toplanmıştı. İslim ne kadar bulaşık için yardım etmek istese de kızlar izin vermemiş İslim de çayi kontrol edip, tepsiyi hazır etmişti.
Ökkeş ağa ve oğulları salona yerini almış bugünkü toplantı işini konuşuyorlardı.
Kızlar da yerini almış, çayları doldurmuş ikram etmişti.
Kızlar çayın yanında ufak tefek atıştırmalık da getirmişti.
" Yenge, acaba diyorum ki yarın çiftliğe gitsek mi?" Zeynep'in sorusu ile ona döndü.
" O nereden çıktı."
" Biraz değişiklik olur bizim için. Hem çiftlik havası da sana iyi gelir."
Zeynep yengesinin cevabını beklemeden annesine döndü.
" Dayê." Halime hanım kızına döndü.
" Efendim."
Heyecan içinde annesine durumu anlatı. " Diyorum ki, acaba yarın çiftliğe gitsek mi? Hem yengem içinde iyi olur."
İbrahim'in kaşları çatildi. Bu çiftlik işide nereden çıkmıştı şimdi!
" Olmaz!" İbrahim'in ikazı ile kadının gözleri kocasını buldu.
Kocası niye kabul etmiyordu ki? Alt tarafı bir çiftliğe gidecekti. Hem hafta sonu da yarın değil öbür gündü. Pazara kadar kalır, geri gelirlerdi.
" Niye ki ağabey? Hem yarın cuma son gün hafta sonu da geliyor. Gider orada kalırız." Zeynep ağabeyinin bu tutumunu anlamamıştı. Niye kabul etmiyordu bu adam!
" Olmaz dedim, Zeynep ısrar etme!" Sesi bir kışın ortasında esen poyraz gibi sert çıkmıştı.
İslim genç kızın ellerini tuttu. Zeynep yengesinin elini tutması ile ona döndü.
" Israr etme. Boşver." Sessizce söyledi. Israr etmesinin bir âlemi yoktu. Kocası kabul etmiyorsa, onunla bir yere gitmekte istemiyordu.
İslim kızaran başını yere eğdi sebepsizce. Kocası karısını daha doğru dürüst çiftliğe bile götürmüyordu. Belki de onunla hiç bir yere gitmek de istemiyordu.
' Ağlama' dedi kendi kendine. ' Sakın ağlama, istemiyorsa diretecek değilsin ya' ama bir yandanda gitmek de istiyordu. Farklı bir yer görmek hakkıydi.
Çay sonrası Zeynep, Ela ve İslim mutfağa girmişti. Kirli bulaşıkları makinaya dizen genç kız burnundan soluyordu.
" Ağabeyime neler oluyor, böyle?" Çay bardağını dizen kız bütün sinirini çıkartmaya çalıyordu. " Alt tarafı bir çiftlik, sanki başka bir memlekete gideceğiz!"
Ela ablasına hak verircesine söze girdi. " Doğru söylüyorsun abla, ağabeyime bir haller var ama ne bilmiyorum bende.'.
Kızlar konuşurken, İslim masaya oturmuş yalı kazığı gibi düşünüp duruyordu.
" Ağabeyinize bir şey olduğu yok!" Sesi biraz gür çıkmıştı. Gönlündeki kırgınlık sesine yansıtmıştı.
" Beni bir yere götürmek istemiyor olan bu!"
Zeynep yengsine baktı. Saçmalama dercesine gözlerini belertti.
İslim kızının uyarısını almıştı fakat üzerinde durmadı. " Ne yalan mı?" Dedi sesi bir tık daha yüksek çıktı.
" İbrahim beni hala kabul etmiş değil. Beni hala karısı olarak görmek istemiyor, sanki benim yanıma mecburten geliyor gibi." Kızgınlığı artık canını yakıyordu. Hiç bir şey istediği gibi gitmiyordu.
Kızlar sessizliğe gömülmüş yengesini izliyordu. Acıyla!
" Siz söyleyin, bir insan yavaş yavaş sevdiği insanı kırmak ister mi hiç? Hele ki o kadın karısı ve çocuğunu karininda taşıyorsa!"
Ağlamamak için var gücü ile direndi. Fakat yükü ağır canı meydan muharebesi gibiydi. Nereye elini atsa boş kalıyordu.
" En azından yarın olmaz, cumartesi günü gidebiliriz diye bilirdi. Ama hemen red etti." Ailesinin içinde tartışma olsun istememiş o yüzden Zeynep'in elini tutup susturmuştu.
" Ama, istemiyor." Dedi çaresizce.
" İstemiyor ise ne zorlamanın bir faydası var nede ısrar etmenin!" İçi yana yana çıktı mutfaktan.
Daha bugün kayanansi oğlum sana kötü davranmıyor değil mi, diye sormuştu. Keşke dedi içinden, keşke söyleseydi. Ama söylese bu sefer yine kendisi suçlu çıkardı.
Merdivenleri hızlı hızlı çıktı. Bir an evvel odaya girecek, yatağına yatıp aglayacakti.
Odaya büyük bir hızla girdi. Kocası ayakta dikilmiş bir şeyle ile uğraşıyordu. Kocasına bakmadan, komodinin üstünde duran telefonu aldı. Daha dün vermişti bu telefonu, al kullan diye, bir şey olursa ara diye.
Telefon alıp hızla kocasının önüne geldi. " Al!" Telefonu kocasına uzattı.
İbrahim çatık kaşları ile kadını izledi. Ne yapmaya çalışıyordu bu kadın. Telefonu vermekte nereden çıkmıştı şimdi.
" Ne demek oluyor bu."
" Senin hiç bir şeyini istemiyorum!"
" İslim, saçma sapan konuşma."
" Hayır, konuşmuyorum!" Diye diretti.
" Bana artık hiç şey yapmanı istemiyorum."
" Sırf çiftliğe sizi göndermedim diye mi bu haller. Çocuk musun sen?"
" Çocuk değilim ben!" Diye ikaz etti. O çocuk değildi. Bir kadındı, bir insandı, bir anneydi. " İnsanım, anlıyor musun? Canım bir şey isteye bilir. Hani normal insanların istediği türden, bir yere gitmek gezmek isteye bilir." Sustu.
" İslim.."
" Dinleyeceksin, beni." Kızgın bakışları kocasına bakarak konuşuyordu. " Beni sevmeye bilirsin, benden nefret de edebilirsin, benimle hiç bir şey yapmak da istemeye bilirsin, ama ailenin yanında bunu gösterme!" Yanağından süzülen göz yaşlarını hiç bir şekilde silmedi.
" Onlar sana değil," parmağı ile kocasını," bana acırlar." Bu seferde kendini gösterdi. " Aile arasında dedikodu çıkabilir, İbrahim karısını sevmemiş diye dedikodu çıkabilir."
Yüreği kan içinde kadın içinden geçen herşeyi söyledi. Bir dert tufanına katılmıştı İslim. Bir labirentin içine de kendini mutlu edebilmek için herşeyi deniyor ama çıkmaz sokağa giriyordu.
Kocasının elini tutup avucunu açtı. Daha dün alınmış olan telefonu avucuna bıraktı. " Benim bundan sonra bununla işim yok!" Ağlamasına inat omuzu dik, başı ise burunun dikmiş kocasına bakıyordu.
Kocasının önünden geçip banyoya girdi. Bütün sinir sistemi bozulmuştu. Hızla lavaboya gidip, suyu açtı. Her yüzüne su çarpmasında aglayisi şiddetlendi.
İbrahim elindeki telefonu kirmamak için sarf etti. Az önce ona bütün acısını kusan karısının acılar içinde kivrandigini gördü.
' Neden susuyorsun be adam!' içindeki ses ona da kızıyordu. ' Gitsene karının kalbini düzletsene.'
Neden gitmiyordu? Neden banyo kapısının önünde dikilmiyordu.
Hızla kapıya doğru yürüdü. Elini yumruk yapıp kapıyı hızla vurdu.
" Aç şu kapıyı!"
Açılmadı!
" İslim aç şu kapıyı!"
Yine açılmadı!
" Kirdirtma bana kapıyı, aç!"
Açıldı. Karısı içerden çıkmıştı.
" Ne var?"
" Konuşacağız!"
" Benim seninle artık şu dakikadan itibaren hiç bir şey konuşacak hiç bir şeyim yok." Kocasını kolu ile itekeleyip dolaba doğru ilerledi.
Geceliğini alan kadın kocasını umursamadan hızla giyindi.
Yatağa doğru giden kadın yatağa girdi.
Bu saatten sonra değil konuşmak yüzüne bile bakmayacakti. Net!
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 124.51k Okunma |
6.11k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |