12. Bölüm

12. Bölüm

Emine Çiftçioğlu
em_ineee

Bölüm-12

***

Derin duyguların yeşermesi...

Aşk... Aşk bir bulmaca gibiydi. Baş harfini ortasını ve sonunu bulamadigin sürece dönme dolaba binmiş gibi döner dururdun etrafında.

İbrahim bu döneme dolabın içinde fakat yönünü arkasını sağını solunu kaybetmişti.

Bir hafta önce karısı ile kavga etmiş İslim ona vermiş olduğu telefonu geri iade ederek, sırtını kocasına dönmüştü.

Köşe bucak kocasından kaçıyordu. Hiç durmadan umarsızca, hangi yöne gittiğini bilmeden.

Elindeki dosyayı inceliyordu incelemesine ama aklı fikri karısına dayadı.

Dosyasının içinde ki kelimeleri dâhi okuyamıyor, adapte olmuyordu.

Dosyayı hızla kapattı. Kaleminde üstün koyup ayağa kalktı. Pencereye doğru yürüdü. Avluya bakan pencereden gözlerini bir noktaya dikti.

' Beni sevmemeni anlaya bilirim, benden nefret de edebilirsin, benimle hiç bir yere gelmek de istemeye bilirsin, ama ailenin önünde beni küçük düşürme. Onlar sana değil, bana acır.'

Bu söz kulağının içinden hiç çıkmıyordu. Ondan nefret etmiyordu, ondan kaçmak istemiyordu. Ama içinde bir yerde bir kopukluk vardı. Bir yanı, o senin karın çocuğunun annesi olacak diyordu. Diğer yanı ise kalbiden geçen duygularını bilmeden hareket edemesin diyordu.

Kapana kısılmış bir fare gibiydi kalbî. Bir yanı git karının gönlünü al diyordu. Bir yanı ise önce aklını dinle diyordu.

" Ağabey.." arkasını döndü. Elinde tepsi kahve fincanı ile gelmişti Zeynep. " Kahve getirdim sana."

" Masaya koy."

Zeynep masaya suyu ve fincanı koyup ağabeyine baktı. Yüzündeki gerilme canının sıkıldığını gösteriyordu.

" İslim nerede?" Gözleri pencerede, kardeşine sormuştu.

" Mutfakta, ufak tefek işler ile ilgileniyor."

İbrahim kafasını salladı. Zeynep çıkıp giderken, İbrahim kahve fincanıni eline alıp kahvesini içmeye başladı.

Tekrar pencerenin önüne geldi. Sigaradan bir dal çıkarıp ağzına götürdü. İçmeye başlayan adam ayakta durmuş pencereye bakıyordu.

O sırada cebinde çalan telefonu ile eline aldı. Arayan ise Şevket Beyoğlu idi.

Hafifçe gülüp telefonu açtı.

" Ooo, seni beni arar mıydın, Şevket ağa."

" Sanki sen beni çok arıyorsun ya!" Alayla konuşmuştu adam.

" Neyse bu hesap sorma işini başka zamana saklayalım. Olur mu?"

" Olur olur, siz nasıl isterseniz."

" Hayırlı olsun, baba oluyorsun."

" Sağ olasın, çok şükür. Rabbim bugünleri de gösterdi."

" Benden de hızlı çıktın."

İbrahim gülmüştü. Şevket ve Dilber nerdeyse üç yıldır evliydi. İkiside birbirini severek almıştı. Fakat Şevket ağa hâlâ babalık heyecanını tatmamisti.

" Kader diyelim, nasip diyelim." Dili varmadı, sende durum nasıl diye.

Çünkü biliyordu ki, Şevket ağa doktor doktor geziyordu karısı ile. Sorun Şevket ağa da değildi, sorun Dilberde idi. Henüz bir çocuk kısmet olmamıştı.

" Sen neredesin? Urfa da misin?" Dedi.

" Yok İstanbul'a gittim, iki haftadır buradayım."

" İş için mi gittin?"

" Hem iş hemde karım için." Sıkıntı bir nefes verdi Şevket ağa. Çok zor bir süreçten geçiyordu. Tam üç yıldır bir evladı olsun diye hastaneye gidip geliyordu.

İbrahim anladım dercesine hmmladi.

" Allah hayırlısı neyse onu kısmet etsin."

" Amin." Dedi Şevket. Çaresizlik sesine bile yansımıştı. " Yoruldum artık, çok yoruldum." Telefonun diğer ucunda gergin nefes verdiğini duymuştu.

" Ümidini kaybetme Şevket ağa. Allah'ın lütfu çoktur. Bir gün bir bakmışsın baba olmuşsun."

Allah o günleri gösterir miydi? Bilmiyordu İbrahim, can yoldaşım dediği arkadaşı Şevket, artık baba olmak istiyordu. Onunla aynı yıl evlenen bir sürü arkadaşı olmuştu. Kimi baba olmuş kimi de ikinci kimide üçüncüsünü kucağına almıştı.

Herkesin hayatı maalesef ki bir değildi.

Can dostu ile biraz daha konuşmuş daha sonra da telefonu kapatmıştı. Gözleri tekrar pencereye kaydı.

Merdivenleri çıkan karısını gördü. Elinde küçük bir kova vardı bir elinde ise iki bez ile yukarı çıkıyordu.

Bugün her ne kadar yakıcı bir güneş varsa, sert de rüzgar vardı. Kadının takmış olduğu lacivert tülbenti kayıp duruyor, kadın ise elinden geldiğince tulbetinin ucunu tutmaya çalışıyordu.

Sigarası bitmiş izmariti küllüğe basitirmisti. Son yudum kalan kahvesini de içen adam odadan fırladı.

Çalışma odasından çıkıp koridora geçti. Karısı odaya geçmişti bile, kendisi de yönünü odaya çevirdi.

Karısı içeriye geçmişti. Tulbetini düzelteceği sırada başından kayıp düşmüştü. Arkasını dönüp alacağı sırada, kocasını gördü.

Eline de tutmuş olduğu tülbenti vardı.

Bir kocasına baktı birde elindeki tulbetine.

Elini uzatıp alacaktı ki kocası hızla elini çekti. " Neden dikkat etmiyorsun?"

İslim kocasına aldırış etmedi.

" Kusura bakma İbrahim Ağa, rüzgarın bu kadar şiddetli olacağını tahmin edemedim."

Gözleri hâlâ öfke ile bakıyordu. Bu bir haftadır böyleydi. Karısı onunla konuşmuyor elinden geldiğince yan yana durmuyordu.

Sabah erken kalkıyor, giyinip kocasının kıyafetini hazır edip odadan çıkıyordu.

Kadının dalgalı saçları yüzüne gelmiş gözüne çektiği siyah sürüme ile gözlerini ortaya çıkarmıştı. Dolgun dudaklarına ise vişne çürüğü ruj sürmüştü.

Elini tekrardan uzattı. " Sorgun sualin bitti ise tülbentimi alabilir miyim?"

Kocası vermek yerinde yanına kadar geldi. Dibinde durdu. Gözleri karısının en haşin tonu ile bakışiyordu.

" Çiftlikte, şuan değişiklik yapılıyor. O yüzden seni göndermedim."

İslim adama gözlerini kısrak baktı. Bunu şimdi değilde o akşam açıklasa dâhi iyi olmaz mıydı? Neden şimdi açıklama gereği duymuştu ki.

" Önemi kalmadı. Gereği yok artık."

Tulbetini almak yerine, dolaba doğru ilerleyip yeni bir tülbent çıkardı.

Saçını tekarar toplayıp tulbetini de taktı.

" Bunu şimdi değil, o akşam bana insan gibi açıklasayadin, bu denli kalbim kirilmazdi!"

" Düşüncesiz hareket ettigimin farkındayım!"

" Ne güzel, farkında olman." Kinayeli konuşmuştu kadın.

" İslim kendimi açıklamaya çalıyorum,"

İslim kocasının yanına yavaşça geldi.

" Bana açıklama yapmak zorunda değilsin!" Yanından geçip yere koyduğu kovanın yanına gelip eline aldı.

" Öyle mi? O yüzden mi bir haftadır bana yakınken bir o kadar da uzaksın!" Kendini kaybediyordu adam. Ne oluyordu kendine? Neden, neden karısını bu denli yanında yamacında görmek istiyordu.

Kadın hırsla arkasını dönüp kocasına baktı. " Ben mi sana uzağım!" Gözlerini büyüterek söylemişti. " Beni mi?" Dedi tekrar. " Acaba neden? Neden sana uzağım bunu hiç düşündün mü?" Gardini kırmadan kocasına bağırdı. " Benimle hiç bir şey yapmak istemiyorsun, normal bir karı koca gibi konuşmak bile istemiyorsun!" Sesi bir tufan çıkaracak kadar yüksekti.

Allah biliyor ya deli gibi kocasına bağırmak çağırmak, hatta suratının ortasına bir tane çakmak istiyordu.

" Al işte, işte sana fırsat. Ne yapmak istiyorsan yap!"

Adam hızla yanına geldi. Kadının kolundan tutup onu hızla duvara yapıştırdı. Gözlerine öfke ile baktı.

" Ne fırsatı ulan ne fırsatı. Senden fırsat isteyen mi var?" Kadını iyiyce kendine çekti. " Gözlerini benden ayırmandan nefret ediyorum! Konuşurken bana bakmamadan nefret ediyorum! Uyurken bana sarılmadan, ayağını benim ayağımın üstüne atmamandan nefret ediyorum!" Öyle çok bagirmisti ki, hiç kimseyi umursamadı. Öyle ki karısının büyüyen gözlerine bile aldırış etmedi.

Alışmıştı bir kere kadını uyurken çok deli yatıyordu. Gecenin bir yarısı ayağını kocasının ayağına atıp sarılıyordu. Önceden düzeltse de şimdi oda sarılıyor karısının sıcaklığını hissetmek istiyordu.

İslim nefes almayı dâhi unutmuştu. Oda kocasına sarılarak uyumak istiyordu. Oda gözünün içine bakmayı yanında durmayı çok istiyordu.

" Madem beni bu kadar istiyorsun, o zaman neden? Neden İbrahim?" Gözleri tekrar doldu kadının. Kocası onu bu denli istiyorsa neden hâlâ böyle yapmaya devam ediyordu.

" Çünkü yolumu kaybettim İslim. Bizim hikayemiz aşk ile başlamadı. Bizim hikayemiz tutku ile başlamadı. Ama nedense seni hep yanımda görmek istiyorum."

" Bende biliyorum, bizim hikayemiz berdel yolu ile buluştu. Ama bu senin bana karşı bu kadar tavır takinacagin anlamına gelmiyor."

Kadının akan göz yaşlarını görünce kendini tutamadı İbrahim. Baş parmağı ile göz yaşını sildi.

" Ağlama, ağlama sakın. Sevmiyorum aglamani!" Akan göz yaşlarını eli ile silse de, yenisi ha bire ekleniyordu.

" Sende ağlatma o zaman."

" Özür dilerim... Çok özür dilerim.. seni kırdığım için.." pişmandi evet. Ama şunu söylemeden geri durmayacaktı. İslime karşı bir şeyler vardı içinde, kendisi bile adını koyamadığı bir derin duygular...

Kadın kocasının gözlerinin içine baktı. Neredeydi o bir haftaki önceki kocası, ona laf tanımayan kocası.

Kocasının kıskacı altından kurtuldu. Fakat tam karşısında duruyordu bu sefer.

" Sen önce kendi içindeki hesaplaşmani yap sonra gel, benim kiriklarimi onar."

Odadan çıkan kadın kocasının özrünü öyle kolay affetmeyi düşünmüyordu.

***

Ne tuhaftı ki sevdiği insanın yanında olmak ama bir adım ötesine gidememek.

İslim kocasına bırakmıştı iç hesaplaşmayı. Kocası önce kendi içindeki hesaplaşmasini yapacak arından da kendi kırığı parçaları onarcakti. Yok öyle iki özür dileme ile affetmek.

" Yengem.." kafasını kaldıran kadın yanına gelen kayinini gördü. Ah Nurettin olmasa neler olurdu acaba.

" Gel, buraya yakişiklim." Ah bu yengesini çok seviyordu gerçekten. Hele ki yakışıklım derken yüz ifadesi.

Yanına oturan adam yengesine baktı.

" Sana bir hediye aldım."

İslim merak içinde baktı kaynina.

" Ne, ne aldın?" Meraklı gözlerle bakıyordu.

Giymiş olduğu ceketin cebinin fermuarni açıp içinden bir tane çikolata çıkardı. Elinde sallayarak yengesine gösterdi.

" Bu.." dedi hayret içinde.

İslim'in gözleri ışıl ışıl parladı. En sevdiği çikolata almıştı. " Sen nereden biliyorsun ki?"

Nurettin gözlerini kısıp yengesine baktı. " Dün reklama bakarken gördüm seni. Bu çikolata çıkar çıkmaz nasıl canın çektiğini göremedim mi sanıyorsun!"

Dün akşam ailecek dizi izlerken reklam araya girmesi ile bu çikolata çıkmış bugün de okul çıkış almıştı.

İslim elinden alıp hemen paketi alıp yemeye başladı. Tadı çok güzeldi.

" Ağabeyim ile aranız hala bozuk anlaşılan!"

İslim konuşmadı. Ne diye bilirdi ki, evet dese olmuyordu. Hayır dese işin içinden çıkamıyordu.

" Her evlilikte olur böyle şeyler."

Genç adam alayla güldü. " Ben saf değilim yenge, görüyorum. Ağabeyimin canı sıkkın, seninde."

Elbette saf değildi Nurettin. Neyi ne olduğunu görecek yaşta olduğunu biliyordu.

" Ama yinede de bu uzaklık da fazla uzasın da istemiyorum!" Gözleri yengesi ile kesişti. " Yoksa harabeye dönersiniz!"

Ayağa kalkıp giden adamın arkasından öylece kala kaldı İslim. Şu genç adam bile anlıyordu ya. Vallahi tebrik etti.

" Keşke, keşke Nurettin. Ağabeyin de az da olsa sana çekse!"

Kocasının kardeşi yolu ile getirtmiş olduğu ve yediği çikolatadan habersiz.

 

 

Bölüm : 19.12.2024 19:59 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...