
Bölüm-14
***
*Bu dünyada her kadın anne olmaya hakkı vardı. Mühim olan o anneliği en içten duygularla hissedebilmekti...*
* Peki neden her kadın anne olamıyor, dedi gelincik...*
* Sevdiğimiz insanlar tarafından sınamak için. Her kadın bir acı ile tâbi tutulur...*
* Geçebiliyor muyuz peki?..*
* Geçmek kolaydır. Mühim olan sevadini elde tutmaktır...*
***
Bir insanın bir insanı anlaması için, aynı şeyi yaşamasına gerek yoktu. İçinde merhamet duygusu varsa zaten karşısındaki insanı her şartta anlardı.
Kocası bir tık daha arası düzelen İslim mutluluk içinde yüzüyordu. Bir haftadır onunla konuşuyor onunla eğleniyor onunla birlikte aşağı inip kocasını uğurluyorudu.
Beni kapıya kadar geçirme, senden bunu istemeyen adam artık istiyordu. Hatta geçen sabah kahvaltısından sonra İslim den istemişti bunu.
Beni kapıya kadar ugurlamani istiyorum demiş İslim ise memnuniyetle kabul etmişti. Kocası tarafından ilk defa red yememisti.
Yatağı düzelten kadın işini bitiren kocasına baktı. İbrahim ağa beyaz gomeliginin düğmelerini ilikleyip siyah pantolonun içine sokuyordu.
İslim kocası ile konuşup izin alacak annesinin evine gidecekti. Aklında hâlâ o dedikoduyu kimin çıkardığı merak ediyordu.
" İbrahim."
" Efendim."
Kocasına yavaş yavaş gelip önünde durdu. " Bugün annemin evine gidebilir miyim?"
İbrahim işini bitirip kadına döndü. Bugün izin vermeyecekti maalesef.
" Bugün gitme."
" Neden?"
" Bir misafirim var. İstanbul'dan gelecek."
İslim kim olduğunu merak etti açıkçası. " Kim gelecek ki?"
" Şevket Beyoğlu ile karısı Dilber Beyoğlu."
İslim kaşları kalktı havaya. Ne zamandır merak etmişti onları. Demek tanışmak bugüne kısmeti.
" Öyle mi? Peki yatıya mi kalacaklar."
İbrahim kol saatini takarken karısına baktı. " Bilmiyorum, burada kalıyorlar zaten akşam da gidebilirler. Ziyaret olarak gelecekler, hem de tebrik için.."
İslim başını salladı. O zaman kollarını sivayacak yemekleri özenle yapacaktı. Kocası ile birlikte aşağı indi. Sabah kahvaltısıni yapıp işlere giriştiler.
Ancak hazırlık yapılırdı. Misafir odası açılmış temzilienmisti. Zeynep ve Ela işi bitirip mutfağa geçmişti.
İslim, yeşillikleri temizlemiş, buzlukta dondurulmuş içli köfteleri çıkarıp cozunmsesini sağlamıştı.
Ela ve Zeynep de diğer yemekleri haletmisti. Akşam yemeği hazırdı.
Kısa süre sonra konağın kapısı açılmış içeri nihayet beklenen misafirler gelmişti.
İslim kocasının yanında durmuştu. Dilber ve Şevket Beyoğlu çifti girmişti.
İslim Dilbere baktı. Çok güzel bir bayandı. Uzun boyununa tezat güzel gözleri ve gülen yüzü ortama ışık saçıyordu.
" Hoşgeldiniz sefa getirdiniz." Halime hanım Dilber gelinin yanına geldi. Dilber yaşlı kadının elini öpüp başına koydu. " Hoş bulduk, nasılsınız iyisinizdir inşallah."
" Çok şükür kızım, sen nasılsın iyisin rahatsın." Ağır aksanı ile Dilber gelinle konuşuyordu Halime hanım.
Ayak üstü sohbet edilmişti. Misafirleri alıp odaya çıkarılmış arından da yemek yenmişti. Şimdi koyu bir sohbet havası başlamıştı.
" İstanbul nasıldı, iyi miydi gezdiniz mi?"
Dilber çayını içerken kadına döndü.
" Pek değil aslında, Şevket'in orada kısa süreliğine işi vardı. Benim de tedavim vardı. Onun için kaldık. Tedavim bitince de geri döndük." Sonuna doğru yüzüne üzgün bir ifade eklendi Dilber gelinin.
İslim kadına baktı. Gözü ara ara karınına kayıyor buruk bir ifade çıkıyordu. Anlaşılan o ki tedavi yanıt vermemişti.
" Tedavi çok zor geçiyor, ağrı falan veriyor mu?" Ela genç kadına bakarak konuştu. Tüp Bebek tedavisi hem uzun hemde meşakkatli bir yoldu. Kimi bu tedaviden hayırla çıkarken kimi de olumsuz bir yanıt alıp evine dönüyordu.
" Çok zor değil aslında, sadece yorucu geçiyor. Hem fiziken hemde psikolojik."
En büyük yara anne olmamaktı. Rahminde bir bebek olamaması ve bu eksikliği ise bir kadın olarak çekmesi idi.
İslim kadının hâline üzüldü. Üç yılını nerdeyse devirmisti. Onunla beraber nice kızlar evlenmişti kimi anne olmuştu kimi de ikinci çocuğunu kucağına almıştı.
" Aslında en büyük acı şu, o beklenen bebeğin bir türlü olamaması, kocanın ise hayal kırıklığı içinde kalması."
Dilber bunu yaşıyordu. Çok değil dört gün önce doktor maalesef hamile kalmadınız Dilber hanım, üç gündür bu söz kulağında çınlıyordu. Artık kadına uyku dâhi haram olmuştu.
Şimdi yine konağa gidecek, yine aynı şey olacaktı; Olmadı!
" Allah büyük kızım, sen yüce yaradana sığın elbett bir gün bebeni kucağına alırsın."
Halime hanım dua ediyordu. Dilberde bir annenin kızıydı. Her kadın gibi Dilberin de anne olmaya, evladını kucağına almaya hakkı vardı. Herşey Allah'tan gelirdi.
" Öyle, ona sığınıyorum. Başka çalacak kapım yok." Gözleri bugulandi kadının. İslim bunu fark etmişti.
İslim daha yeni gelin olmasına rağmen hamile kalırken, Dilber için aynı şey söz konusu değildi.
Çay sonrası Şevket ve Dilber ayağa kalktı. Gideceklerdi.
Dilber İslim'in yanına gelmişti. İslim'in konuşurken ki tarzı havası çok tatlıydı.
Kadının koluna girmiş yavaş yavaş aşağı iniyordu.
" Hayırlı olsun, anne oluyorsun."
İslim güldü, fakat eli karınına gitmedi. Sanki bir şey onu engellemiş elini karınına götürme demişti.
" Çok şükür, Allah bugünleri de gösterdi bana."
Dilber çekinerek kadına döndü. İslim kadına baktı. Bir şey söylemek istiyordu ama utanıyor gibi hâli var gibiydi.
" Bir şey mi diyeceksin?"
" Şey.. ben.." cümleyi doğru düzgün konuşmuyordu bile. Küçücük bir şey istiyordu sadece. " Karınına dokunsam kızar mısın?" Karınındaki daha yeni yeni gelişen bebeği hissetmek istiyordu. Belki o annelik duygusunu alamayacak, anlamaycakti ama bunu can yüreği ile istiyordu.
Kadının mahçupca konuşması, gözünü kaçırması İslim'i duygulandırdı.
" Tâbi, dokuna bilirsin." İzin vermişti. Karşısında annelik ruhunu yaşamayacak ve belki hissedemeycek bir kadın vardı.
Dilberin eli titreye titreye, korka korka İslim'in karınına dokundu. Daha yeni filizlenen bir çiçek gibi gelişiyordu bebeği. Gözleri doldu. Minik bir beden anne karınına da gelişiyor, acısıyla tatlısıyla, tekmesi ile annesi ile bağ kuruyordu.
" Küçücük, minicik." Gözleri doldu. Eli hâlâ karininda sanki kendi karinindaymis gibi hissediyordu.
" Tarifini et deseler, edilemez bir şey bu."
İslim ağlamamak için zor tuttu Kendini. Ne zor bir durumdu bu böyle. Yanındaki kadın çok güzel bir kadındı, fakat kaderi güzel değildi.
" Allah sana da nasip etsin, Dilber."
Dilber elini zor bela çekti. Çekmek istemedi, hissetmek istedi o canı, onun kalbini, tekmesini, büyürken karının içinde hareket etmesini.
Neden ya neden? Neden bazı kadınlar anne olamıyordu? Neden bebeğe ihtiyacı olan kadınlar olamıyordu? Neden güzel mutlu bir yuvası varken meyve veremiyordu?
Neden bebeğini doğurur doğurmaz, çöpe atan kadınlar anne oluyordu? Neden daha yeni yeni gelişen bebeğini aldıran kadınlar anne oluyordu?
İslim bunu cevabını alamadı. Hiç birinin cevabı yoktu çünkü. Anne olamamak kaderde vardı. Allah ne nasip ederse o zaman kısmet olurdu.
İslim çifti uğurlamisti ugurlamasina ama, anı ruh değişiminin içine girmişti. Odaya çıkan kadın yeri döve döve üstünü değiştirdi.
Yatağa giren kadın, dakikalarca tuttuğu göz yaşlarını salı verdi.
" Neden, anne olmak isteyen kadınlar anne olamıyor ki." Göz yaşları sicim gibi akarken, yanağına düşen yaşları silmemisti bile.
Kısa süre sonra odanın kapısı açılmış içeri kocası girmişti. Kadını ağlamaklı hâlde bulunca kadının yanına geldi.
" İslim neyin var?" Karısı hala ağlıyordu. Neyi vardı bu kadının?
" İbrahim.. neden... Neden Dilber anne olamıyor.." burununu çeke çeke ağlaya ağlaya söyledi bunu. " Kadın o kadar... O kadar mutsuz ki.. görmeliydin..." Tekrar sustu. Aglayisi şiddetlendi. Eli ile karınıni tuttu.
" Benim karinmi tuttu... Bebeğimi hissetmek istedi biliyor musun.." anlatırken de gülüyordu. Nasıl bir histi bu böyle, anne olmuyorsun ama hamile kadının bebeğini hissedip bir nebze de kendin hissediyorsun!"
" Güzelim, kader bu alın yazısı bu. Çok zor elden bir şey gelmiyor," kadına mi harap olsun, yoksa dostunun durumuna mi çözemedi.
" Ama hak etmiyor ki Dilber... O çok çok güzel bir kadın... Onun da anne olmaya hakkı var..." Aglayisi biraz daha sakinleşmişti. Fakat hala kadının durumuna da üzülmüyor değildi.
Kadını kendine çekip sarıldı. Saçına bir öpücük kondurdu. Belki bu sarılma kadının biraz daha sakinleştirebilirdi.
" Biliyorum güzelim. Sen onun için dua et, anne olacak kadının duası tutmarmis derler."
Kafasını kocasının boyununa sokan kadın derin derin nefes aldı. İyi gelmişti bu sarılma, fakat kocasına asilmaya da devam ediyordu.
Yüce gönülunden bir dua etti İslim.
Ey kurban olduğum Allah'ım, sen anne olmak isteyen kadınların kucağını boş bırakma.
***
Gecenin seheri çökmüştü. Elinde çay bardağı gözleri keskin bir kartal misali karşıya bakıyordu.
Ne zamandır buraya çıkmaz olmuştu. Hele islim varken çok çıkardı. Gece olduğu zaman buraya çıkar kızı ile keyif catardi.
" Yâde." Dalginligindan kurtulan Hacer xanim yan tarafına baktı. İsmail oğlu yavaş yavaş yanına geldi.
" Yine dalmışsin," annesi ile bağlantı kurmaya çalıştı adam. Nitekim başaramadı. Annesi tekrar önüne döndü.
Ne zamandır böyleydi annesi. Onunla iki kelam etmiyordu. Binevi zoruna dâhi gidiyordu adamın.
" Dayê, ne zamana kadar sürecek bu durum. Ne zamana kadar benimle konuşmayacaksin?"
Yüzüne baksın istiyordu. Anne evin ışığı yol göstericisiydi. O çocuklarına yolu gösterecek ışığını çocuklarından uzak tutmayacakti.
Ama Hacer o ışığı kapatıp yolunu göstermeyeli çok olmuştu. Oğlu İsmail de yolunu ve yörüngesini kaybedeli çok olmuştu.
" Senin ışığın bana lazım dayê. Senin yolun bana lazım." Eğer ki untanmsa şurada hüngür hüngür ağlar içini dokerdi.
" Ben size o ışığı verdim. Ben size yolunuzu gösterdim. Ama sen karanlığı seçmeyi tercih ettin!" Kısık sesi ve boğuk konuşması kadının yaralı olduğunu gösteriyordu.
Hacer hanım ayağa kalktı. Oğluna bakmadan yanından geçip gitmeden evvel oğlu ile omuz omuza idi.
" Işık istiyorsan, karanlıkta kalacaksın. Yolunu kaybetmişsen, kör karanlıkta yolunu bulacaksın.
Hiçbir şeyin bedelini ödemeden yoluna devam edemesin." Son sözünü söyledi kadın bundan sonrası oğluna kalmıştı.
Başarmak için önce yara alman gerekir ki, geldiğin yolu unutmayasin....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 124.51k Okunma |
6.11k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |