22. Bölüm
Emine Çiftçioğlu / BİR KELEBEĞİN RÜYASI / 22. Bölüm

22. Bölüm

Emine Çiftçioğlu
em_ineee

Bölüm-22

***

Bir kâbus, bir gerçeğe yakın mıdır? Yada bir gerçek kabusu doğurur mu?

 

İnsan kötü bir kâbus gördüğü anda kendinen soyutlanip, gerçeğe ulaşmaya çalışır. Tıpkı bir rüya gibi, rüyalar bile gerçeği andıra bilir.

 

İslim bu kâbus ile nerdeyse iki haftasını geçirmişti. Sürekli bebeği ile ilgili kâbus görüyor gecenin bir vakti uyanıp kendine gelmeye çalışıyordu.

 

Nedenini dâhi bilemediği bu kabuslar kadını korkutuyor, canından bezdiyordu.

 

Dün gece kocası ile konuşmuştu. Bugün annesinin yanına gidecekti. Ne zamandır gitmiyordu.

 

" Akşam altı gibi seni alırım." Kol saatini takıp kadına baktı İbrahim.

 

İslim başını salladı. Boyununa taktiği inci altın kolye ile hazır olan kadın. Ayaklanip kocasının yanına geldi.

 

" Zeynep ile konuşacak mısın?" Gözleri kocasının gözlerine sabit bir şekilde bakıyordu.

 

" Evet." Dedi genç adam. Kirmanlar rahat durmuyor yine haber yolluyordu. Geçen hafta aracı ile Zeynep için haber yollamışlardi.

 

" Üzerine fazla gitme olur mu?" Gulmusyerek baktı kocasına. Yeni bir iş ihalesi aldığı için çok çalıyordu.

 

" Merak etme güzelim, elimden geldiğince sakince konuşurum."

 

Kocası birlikte çıkıp aşağı indiler. Sabah kahvaltısıni yapan kadın Halime hanıma durumu izah edip, evden çıkmış baba evine gitmişti.

 

Baba evine gelen kadın, içeri girdi. Annesi onu hoş karşılamış, içeriye buyur etmişti. İslim annesinin yanına geçip onunla rahat bir şekilde konuşmuştu.

 

Hacer hanım kızından eşyaları istemişti. Necla annesinin odasına gidip poşetleri alıp geldi.

 

İslim tek tek bütün poşetlere baktı. Mavi ve beyaz renkte işlenmiş patik kazak örülmüştu.

 

" Ya anne bunlar çok güzel." Hayranlıkla baktı hepsine. Hepsi el işi göz nuru idi.

 

" Hepsini tek tek annem yaptı abla." Necla ablasını beğeni dolu bakışları ile yeğeni için beğendi eşyalara bakıyordu.

 

" Ama anne ne gerek vardı. Belinde ağrımistir şimdi."

 

Hacer hanım kızına ters ters baktı.

" Ne biçim laf öyle, torunum olacak ve ben bir şey yapmayacağım!" Eli ile karınıni okşadı annesi. " Feda olsun torunuma."

 

Hacer hanım için torun sevgisi baskaydi. Çocuk ayrıydı ama torun bambaşka bir şeydi.

 

Dilan kapının eşiğinde kolunu yaslamış hem kaynanasına, hemde İslim'e bakıyordu. Torun sevgisi ile bütünleşen kaynanasına bir bebek veremediği için canı yanıyordu dilanin. Hâlâ hiç bir şey yoktu. Bir hafta önce yine test yapmıştı fakat sonuç negatifti.

 

Kapının çalması ile kafasınıdaki düşünceleri kovalayan kadın bahçeye doğru yürüdü. Kapıyı açıp gelene baktı. Mukaddes hanım ve kızı Münevver gelmişti.

 

İki kadında içeri girdi. Hacer ve İslim gelenleri görünce eşyaları hızla poşette koydu.

 

Hoş beş ettikten sonra oturan iki kadın yerdeki posterlere gözü çarptı.

 

" Başlamasın torununa örgü yapmaya."

 

Sahte de olsa sevcen tavrı ile cevapladı kadın. " Öyle, öyle." Diyebildi.

 

" Ehh, torun sevgisi bambaşka tâbi," kafasını gelinine çevirdi. " Allah Dilan'a da nasip etsin."

 

" Sağol." Dedi Dilan.

 

İslim bir hayli gerilmisti. Necla mutfağa gidip çayları koymuş misafirlere ikram etmişti.

 

" Münevver ne zaman evleniyor, yok mu bir talihlisi?"

 

Mukaddes hanım Hacer hanıma baktı. " Kızımın yaşı daha küçük Hacer xanim."

 

" Neresi küçük Mukaddes, nerdeyse yirmi beşine girecek."

 

Mukaddes hanım derin nefes aldı. Kızını kimseye ezdirmezdi eyvallah.

" Allah büyük, çıkar bir helal süt emiş biri." Gözü İslim'e çarptı. Yılan gibi bakan kadın sivri dilini kullanmak eliden geleni yapacaktı.

" İslim, kız duydum ki Kirman aşireti, Zeynep'i isteyecekmis doğru mu?"

 

Dilan kadına sert sert bakarken, İslim sakince konuştu. " Öyle bir şey yok, Mukaddes hanım,"

 

" Ee, söylenti var! Zeynep istemiyormuş gelin gitmeyi. Koskoca Kirmanlilar hemde!"

 

İslim kadına baktı. Ona neydi ki şimdi? İster evlenir ister evlenmez! Koca mı yoktu gencecik kıza.

 

" Mukaddes hanım, kim kısmeti kime çıkar Allah bilir, biz kendi işimize bakalım. Milletin ağzına değil!"

İslim bu kadından ciddi anlamda nefret ediyordu. Hayır ona neydi ki her işe burununu sokuyordu.

 

" Tamam doğruyu söylüyorsun da, yani millet merak ediyor." Gözlerini kıza kısarak baktı. " Yoksa Zeynepte bir kusur mu var?"

 

İslim sert bir dille kadını uyardı.

" Ne alakası var Mukaddes hanım, ağzından çıkanı kulağınız duysun!"

 

Dilan hemen araya girdi. " Kardeşime de bir kusur arayacağına önce git kendi kızına bir koca bul! Kızın bu gidişle kız kusuru olacak!"

 

Münevverin gözleri Dilanı buldu. Evde kalmamıştı çok şükür, sadece daha iyisini bulmak istiyordu.

 

" Dilan, ben laf atacağına, önce bir kendine bak!" Gözleri şiretle kadınada gezdi. " Daha hamile bile kalmamış bir bana evde kaldın diye kuruntu yapıyor! Bak," dedi gözü ile İslim'i gösterdi. " Yengene bak, evlenir evlenmez gebe kaldı. Hemde erkek bebeğe kocasının soyunu yönetiyor. Ya sen.."

 

Dilan hızla ayağa kalkıp kızın üzerine yürürken, İslim de ayağa kalkmıştı.

 

" Ne diyorsun kızım sen?" Necla hemen araya girmiş dilanin kolundan tutup kavga çıkmasına mâni olmuştu.

 

Ortalık bir anda karışmıştı. Dilan zor bela sakinleşmis Necla yengesini alıp mutfağa götürmüştü. Kızı alan kadın evden kovulmustu.

 

İslim annesini sakinleştirmis ardından da kendisi de eve geçmişti. Eve vakitte eve gelmişti.

 

***

Akşam yemeği sırasında yemek yese bile hâlâ bugünkü kavga vardı aklında. Münevverin sözleri bir jilet gibi kadının canını yakmıştı.

 

Halime hanım ne olduğunu sorsa da pek bir şey dememisti. Yemekten sonra vücuduna ağırlık çöktüğü için erkenden odaya çekildi İslim. Sabaha kadar ara ara uyanıp tekrar uyumuştu.

 

" Kızlar nereye gidiyorsunuz?" Salona giren İslim kızlara baktı. Bugün cumartesi olduğu için kızlar hazırlık yapmıştı.

 

" Yenge ablam ile birlikte çarşıya çıkacağız. Bir şey istiyor musun?"

 

İslim başını salladı. " Hayır, benim bir ihtiyacım yok. Siz gidin."

 

Ela ve Zeynep hazırlığını yapıp evden çıktı. İslim ise salona geçmişti. Dünkü konuyu annesine söylemek istiyordu. En azından Halime hanım bilsin istedi.

 

Kızlar çarşıya çıkmış alınacak ne varsa almışlardı. Kısa süre sonra kumaş mağazası olan yere girmişti. Arzu hanım kızları karşıladı.

 

" Hoşgeldiniz Ağaoğlu kızları." Kızlar tek tek Arzu'ya sarıldı. " Hoş bulduk Arzu hanım."

 

" Ne var ne yok," dedi Arzu hanım.

 

" İyiyiz çok şükür, senden aldığımız kumaşlar çok güzeldi. Elbise yaptık. Vallahi tam kaliteliymis."

 

Arzu hanım güldü. " Bizde çürük kumaş olmaz, yeni gelen ürünler var istersiniz gösterim."

 

İki kizda kumaşların oluğu bölüme girdi. Raftan çıkardığı kumaşları cam bolmenin önüne serdi. Yeşil mor lacivert, beyaz hepsi çok güzeldi.

Yeşil ve mor renkteki kumaşın üstünde taşlar ile bezenmiş boncuklar mevcuttu. Beyaz ise parlak sarı boncuklar vardı, altın renkteki taşlar ile bezenmiş beyaz kumaş yeni gelinler için çok idealdi.

 

" Bunlar çok güzel. Hele şu beyaz olanı daha güzel."

 

" O dün geldi. Daha kimseye göstermedim." Dedi Arzu hanım.

" Farklı model de var onları da getireyim." Kızlar kumaşlara bakarken Arzu hanım yukarı çıkmıştı.

 

Mağazaya giren münevver kızları görünce hemen yanlarına gitmişti.

 

" Aaa Zeynep, Ela sizde mi burdaydiniz." Yüzünü şaşkın bir hâle sokmustu.

 

" Evet, kumaş bakmaya geldik." Dedi Zeynep.

 

" Ne iyi etmişsiniz," dedi Münevver.

" Al tâbi bir kaç tane kumaş, sonuçta yarın bir gün gelin olup gideceksin."

 

Zeynep anlamamıştı. Kaşını çatan kız karşısındaki patavatsız konuşan kıza tam vücudunu dönerek baktı.

 

" Anlamdım ne demek istedin?"

 

" Kirman aşireti gelmiş seni istemiş ya onu diyorum. Dün İslim de söyledi.

Bizim kız çok nazlı, Kirman aşireti gelip istiyor da naza vuruyor işi dedi." Kıkırdakyrak güldü Münevver.

" Ayy Allah affetsin ablan Dilan da aynı şeyi dedi." Arından da yüzü yavaş yavaş soldu. Sanki birazdan üzgün bir haber verecek gibi baktı kıza. " Ablan adında çok üzüldüm," dedi genç kız. " Annen yengen İslim'e bir sürü bebek için eşya yapmış, ablan nasılda üzgün üzgün baktı garibim."

 

Ela ve Zeynep birbirine baktı. Daha söyleyeceği bitmeyen genç kızın her konuşması iki kızda sinir etmeye devam ediyordu.

 

" Benden duymuş olmayın ama İslim de dilanin yarısına tuz basmaya meraklı, oğlum da oğlum olacak diye karınıni tuta tuta kadının önünde kendini sergiledi. Vallahi ben İslim'i böyle bir insan olacağını beklemiyordum!"

 

Ela hızla araya kaynak yaptı. " Münevver, yengem böyle bir insan değil, sen demek ki durumu yanlış anladın!" Sesi yavaş yavaş sertleşiyordu. Hayır yengesi böyle bir insan değildi.

 

" Kız neyi yanlış anlayacağım! Gözümün önünde söyledi herşeyi. Dilan çok üzüldü. Ben ne yapıyorsun dediğimde hemen bana kızdı, bebeğimi sevmemde bir sakınca mi var dedi!"

 

Zeynep'in başı döndü. Hayır dedi kendi kendine. Yengesi böyle bir insan değildi. O insanın ruhundan anlardı. Bir insanın bebeği yoksa bile bunu bile bile gösteremezdi.

 

" Dilan da sürekli Zeynepte bir evlense de bizimkiler kurtulsa dedi vallahi. Kız kusuru olarak kalacak bu gidişle dedi."

 

" Yeter!" Diye cemkirdi Zeynep. " Yeter Münevver, daha fazla.. daha fazla bir şey duymak istemiyorum!" Zeynep hincla hınç dolu bir şekilde mağazadan çıktı. Münevver iki kızı da öyle bir zehir etmişti ki, kızlar giderken Münevver güldü. " Bana kız kurusu dersin ha Dilan, bakalım kız kurusu kimmiş görücez." Dedi sinsi sinsi.

 

İnsanın içindeki zehir bir insana nakil edildiği zaman, ne göz görür nede kulak duyar.

 

***

İslim kaynanasına bir bir her şeyi anlatı. Halime hanım çok kızmıştı. Mukaddesi ve kızını bilirdi ki Allah onlara bir ağız vermiş bir de kalp vermişti. Ne yazık ki o kapler katran karısı kadar siyahtı.

 

" YENGE!" İslim ve Halime hanım gelen sesle ayağa kalktılar. Salondan çıkan iki kadın teras kattan aşağıya baktı.

 

Zeynep bururundan soluyordu. Merdivenleri üçer beşer çıkmış genç kadının yanına gelmişti.

 

" Abla dur!" Ela ablasının kolundan tutup bir zarara ziyan olmaması için çaba sarf ediyordu.

 

Zeynep yengesinin yanına geldi. Gözleri kızarmış sinirden dolayı göğsü inip inip kalkıyordu.

 

" Zeynep ne oluyor?" Anlam veremeyen bakışlara kıza baktı.

 

" Bana.. bana doğruyu söyle!" Parmağını kadına doğru salladı.

" Sen ve ablam benim arkamdan laf mı ettiniz?"

 

" Ne?" Dedi İslim. Ne lafı etmişti? Hiç bir şey anlamıyordu.

 

" Bana cevap ver!" Diye bağırdı Zeynep.

 

" Zeynep kendine gel! Karşında büyüğün var yengen var!" Dedi Halime hanım, kızı biraz daha gelinin üstün giderse buna müsade etmeyecekti.

 

" Zeynep, kimden ne duydun bilmiyorum ama senin arkandan laf falan edilemedi." Diye ikaz etti. Katti surattle böyle bir şeye kendi dahil Dilan bile izin vermezdi.

 

" Sen dün annenin evine gitmedin mi?"

 

" Gittim." Dedi İslim.

 

" Orada, Mukaddes ve kızı yok muydu?"

 

İslim biraz düşünmeye başladı. " Vardı da-"

 

" Herşey doğru yani!" Tek kaşını kaldırıp kadına baktı.

 

" Zeynep ne duyduğunu söyle bana, evet dün ben annemin evine gittim sonra ana kız ikiside geldi. Saçma sapan konuştular. Bizde ablan ile ağzının payını verdik. Bende dün bu yüzden eve erken döndüm!"

 

" Ağzının payını?" Dedi Zeynep. Kinayeli konuşmuş yengesini takacak duruma gelmemişti. " Ne dedin peki?" Sonra güldü birden. " Ahh dur ben soyelyim, Kirman aşireti istiyor ya bizim kız da nazlı çıktı. Kızları bilirsiniz nazlıdir."

 

İslim hayret içinde başını salladı. Bu doğru değildi. Böyle bir konuşma hiç bir şekilde geçmemişti.

 

" Hayır bu doğru değil!" Dedi İslim inatla.

 

" O zaman şu da mı doğru değil!" Zeynep büyüyen sinirini yensginin üzerinde atıyordu. " Ablam hamile kalmıyor diye kadının gözleri önünde karınıni okşayıp durmuşsun, birde üstüne oğlum da oğlum olacak demişsin,"

 

İslim'in başından kaynar sular dökülmüş gibi oldu. Sanki biri kulaklarına sağır edici bir ses yollamış kulağına ise çok tiz bir ses geliyor gibiydi.

 

" Sen sırf hamilesin diye, başka bir kadına bu acıyı yaşatmaya ne hakkın var? Hiç mi sende gurur onur yok-"

 

Gelen okkalı bir tokat ile Zeynep'in feleği şaşmisti. Eli refleks ile sağ yanağına kaymış yaşlı gözlerle annesine bakıyordu.

 

" Sen ne biçim konuşuyorsun yengen ile? Bu ne terbiyesizlik Zeynep?" Halime hanım acimdan kızına baktı. Şurunu kaybetmiş kızı çok fazla ileri gitmişti. Ki bu söylediklerinin hiç biri de doğru değildi.

 

İslim şok içinde öylece kala kaldı. Hiç bir zaman böyle bir insan olmamıştı. Hep merhametli olmuştu. Hiç kimseye karşı da en kötü bir kötülüğü olamamıştı.

 

Biri karşısında hamile kalamiyor olsa bile bebek hakkında bile konuşmazdı. Böyle bir karakteri yoktu. Hep dua ederdi anne olmayan kadınlar için.

 

Ne var ki, hep iyiliği su istimal edilmişti. Bir yılan gibi üstün kusan birinin canını yakmak çok kolaydı.

 

" Ben.. ben hiç kimseye.. hiç bir kadının yanına da.. oğlum olacak demedim..." Gözleri dolan kadın, kıza baktı. " Sana yemin ederim ki.. Zeynep... Ablan hakkında ve benim hakkımda çok.. çok yanılıyorsun!" Sesi boğuk çıkmıştı. Nefsini karaciğer olan organdan zar zor alıyordu. Sanki biri göğüs kafesine baskı uyguluyor kadının nefes almasını imkansızlastiyirdu.

 

" Ablan.. daha çok seni korudu... O pis olan Münevver varya... O kadın senin hakkında neler neler dedi... Sen ise onun şu kadarcik lafına itaat ediyorsun.." diye bas bas bağırdı İslim. " Hele annesi.." başını salladı.

" Zeynepte bir kusur mu var dedi." Yüzünü ben bunları duydum diye inatla gostiyirodu.

 

Ela ve Zeynep yengesine döndü. Zeynep yediği tokatin etkisi ile yüzü kızarır iken şimdi asıl meseleyi yengsiden duyuyordu.

 

" Dilan ablan ona da ağzının payını verdi. Önce git kızına damat bul, senin kızın kız kurusu olarak kalacak dedi."

Dedi bağırarak. " Bana gelip sorsaydin, bunların cevabını alırdın. Ama sen başkaların lafına inanmayı tercih ettin!" Takati kalmamış dizleri sinirden ve yediği laftan dolayı titriyordu. Vücuduna giren ağrı ona birazdan düşeceksin hazır ol diyordu.

 

İslim kedinde bile mücadele edecek durumu kalmadığı için arkasını dönüp yavaş yavaş merdivenleri çıkıp odasına girdi.

 

Sırtını kapıya yaslayan kadın hıçkıra hıçkıra ağladı. Kendine onlarca hatta yüzlerce küfür saydırdı. Bir genç kızı korumak istemişti. Kirman aşireti Zeynep için kolları sıvıyor, görüşme yapmak için elim mücadele ediyordu. Bir kız istemese olmazdı zaten.

 

Ama insanlar öyle değildi. Pis bir dilleri vardı ki ağzından çıkan her bir cümle bir çiçeği toparktan koparırcasina yok etmeye yeterdi.

 

Nitekim İslim de o topark altında kalmış gibi hissediyordu. Şimdi Zeynep ile nasıl konuşur onunla hiç bir şey olmamış gibi yüz yüze bakardı.

 

Gelinin gitmesinin ardından kızına döndü.

 

" Sen orda mıydın?" Dedi Halime hanım kızgın bir boğa gibi kızını cehennem ateşine atıp kendine gelmesini istiyordu. " Bu sözleri duyan sen miydin? Yengen siz gittikten sonra gelip bana herşeyi anlattı. Bende bir hal çaresine bakacağım dedim!" Yüzü sert bir ifade bürünmüş, gözleri keskin bir hâl almıştı.

 

Gözleri iki kızının arasında mekik dokuyordu. " Hadi Zeynep birinin lafına inandı gitti," gözleri elayi buldu. " Ya sen kızım, sen niye böyle şeylere inandın?"

 

Ela başını eğdi. Ablası kadar kendini oda suçlu hissediyorudu.

" Dayê.."

 

" İkinizde kafanızı kaldırın!" Diye bariton sesi ile konağı inim inim inleti.

 

İki kıza da kafasını kaldırıp annesine baktı. İkisde üzgün ve kötü hissediyorudu.

 

" İkiznde odanıza çıkın! Akşam yemeğinde aşağı inmeyceksiniz, İslim'in odasına girmeyeceksiniz!"

Talimatlarını tek tek siralarken, ölümcül bakışlarını da atmayı ihmal etmiyordu.

 

" Dayê.." sesini kendi dâhi duyamaycak kadar kısık çıkmıştı.

" Ben bir hata daha ettim." Annesine bakmamayi gayret ediyordu. Zira annesi kızına bakarsa bu Zeynep ve Ela için son olurdu.

 

" Ne yaptın!" Dedi kadın kızına sen yaptın derc

esine bir yüz ifadesi vardı.

 

" Ablam... Ablamı aradım..." Kafasını eğmeden duramıyordu. Birazdan kıyamet kopacak, konak ayağa kalkacakti.

 

" NE!"

 

Bir iftara, iki kadını da yakmış cehennemden bir yer hazır edilmişti. Kurtuluş ipi kimde idi. Bilinmez!

 

Bölüm : 09.01.2025 19:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...