27. Bölüm

27. Bölüm

Emine Çiftçioğlu
em_ineee

Bölüm-27

****

*Gelincik gün geçtikçe güzelleşiyorsun. Ve aklımı alıyorsun...*

 

* Unut mu ben bir çiçeğim, her çiçek eşsiz ve güzeldir...

*****

Ruhun çepeçevre sardığı bir yıkım varsa, o yıkımın içinden çıkaracak da biri gelebilir ve o kişi sizi kurtarabilirdi.

 

Bir genç kızın en büyük hayalî en güzel nişanı en güzel düğün idi. O yüzük parmağına takıldığı anda başlıyordu serüven.

 

Çeyizi nakış nakış yapılır, baba evinde en güzel en özel mutlu anlarını geçirirdi.

 

İslim boy aynasınadan bakıyordu. Giydiği kaftan çok güzel olmuştu. Mor renkte beyaz inci taneleri ile bezenmiş bir kaftan ile muazzam derecede ışık saçıyordu.

 

Saçını arkadan açmış dalga hâline getirmişti. Başına taktığı siyah simli boncuklu tülbenti ile çok güzel olmuştu.

 

Belinden karınına doğru sarılan kollar ile kadın arkasında ona hayranlıkla bakan kocasına baktı. Kocası da çok şık olmuştu.

 

" Bu kadar güzel olman bana ceza!" Dedi kocası.

 

Kadın içtenlikle güldü. " Neden?" Diye sordu İslim. Merak ettiği en güzel soruyu.

 

Genç adam kadını kendine iyice çekti. Yüzünü boyun girintsine soktu. İçine çeke çeke. " Aklımı başımdan alıyorsun da ondan." Dedi adam.

 

Kadın mest olurken, " seninde beni böyle sevmen kalp atisimi hızlandırıyor." Dedi.

 

Gözleri kapalı içinden söylediğini kast etmişti. Fakat gözlerini açtığında ise kocasının ona bakışı, yarım ağız gülüşü ile kadın kocasına baktı.

 

" İnşallah içimden söylemiş olayım." Dese de durum öyle değildi.

 

Kocasının gülüşü daha da arttı. Ah Allah canını almasın İslim, içinden değil dışından demisin ya adama.

 

" Demek seni böyle sevmem kalp atışını hızlandırıyor öyle mi?" Alayla sordu adam. Kadını daha da delirterek.

 

İslim kocasının kolları arasından çıktı. Yüzünü kocasının yüzüne döndü. " Evet, sen beni böyle sevmen nasıl desem beni daha çok mutlu ediyor." Baş parmağını kalbine götürmüştü, " Burası.. çok hızlı atıyor. Bazen senin sevgini bile kıskanıyorum." Dedi en sevimli gülümsemesi ile.

 

Kocası ona yaklaşıp dudağına öpücük kondurcakti ki, genç kadın kafasını geriye attı.

 

" Ne.. ne oldu?"

 

" Öpme!" Diye geri çekildi.

 

" O niyeymis?"

 

" Rujum bozulur, bir daha mı süreyim."

 

İbrahim gözünü baydı. Ah şu kadınlar yok mu ruju bozulmasın diye opmemeisti.

 

" Ne var yani bir daha sürsen!"

 

İslim kocasına yapma dercesine baktı. Şimdi birde rujunu tazeleycek vakit yoktu. Hem aşağı inmesi gerekti. Misafirler gelecekti.

 

" Ağam olmaz. Birazdan konak misafir ile dolar. Hem daha Zeynep'i de görmem lazım." Gorumcesinin ne hâlde olduğunu görmek istiyordu. Ağlıyor muydu? İyimiydi görmesi gerekti.

 

İbrahim kadına hak verdi. Bugün konak dolacaktı. Halilede gelen geçen de çok olacağı için baya yorulacakti.

 

" Kedini fazla yorma!" Diye uyardı.

 

" Merak etme, sadece gelen misafirler ile ilgileneceğim." Kocasına son bakış atıp odadan çıktı.

 

Merdivenleri yavaş yavaş inen kadın önce aşağı inecek son duruma bakacaktı. Mutfağa inmiş son hazırlıkları gözden geçirmişti.

 

" Herşey hazır mı bayanlar."

 

" Hazır gelin hanım, çok az bir şey kaldı."

 

" Tamam."

 

Mutfaktan çıkan kadın konağın kapısının açıldığını gördü. Annesi kız kardeşi ve yengesi içeri adımını atmıştı.

 

" Dayêmin." Hızlı adımlarla annesinin yanına vardı. Sımsıkı sarıldı annesine.

 

" Hoş gelmişsin dayê."

 

" Hoşbuldum rihamin."

 

Annesinin şefkat dolu sevgisi kadının ruhunu depolamisti. Anne sevgisi bir başkaydi be.

 

Kız kardeşine sarılan kadın yanaklarını öpücüklere bogmustu. Dilan ile de sarılan kadın onları misafir odasına çıkardı.

 

Kadınlar geldikçe ev daha da kalabalıklasiyor, ev tam bir curcunaya dönüşüyordu.

 

İslim yere oturmuş gelen misafirlerele ilgileniyordu. Daha Zeynep'in yanına dâhi çıkmamıştı.

 

Salondan çıkacağı sırada Silvan hala ve ailesi nihayet konağa girmiş zılgıt çekerek yukarı çıkmıştı.

 

Bütün aile onları karşılamıştı. İslim gülümseyerek kadını izledi. Sevinci heyecanı o kadar farklıydı ki, kim derdi ki misafir gelen aileye gelin gideceği.

 

İslim gözlerini başka bir noktaya çevirdi. O anda kaşları catilmis gözleri kararmıştı. Bu kadının burada ne işi vardı. Hangi cesaretle bu eve adım ata biliyordu.

 

Muazzez hanım ve kızı Münevver de gelmişti. Üzerine giymiş olduğu lacivert kaftanı ile boy gezdiriyordu.

 

" Bu kadının burada ne işi var!"

 

" Kim?"

 

" Şu kadın işte!"

 

Dilan İslim'in baktığı yöne baktı. Onunda aynı şekilde gözleri kararmıştı.

 

" Nişan olmasa, ben ona ne yapacağımı biliyorum da dua etsin nişan var." Dedi Dilan. Hirlar şekilde konuşmuştu.

 

Hiç utanmadan sıkılmadan bu eve geliyor birde hiç bir şey olmamış gibi zılgıt çekip alkış tutuyordu.

 

" Hanımlar sakin olun!" Diye nihayet uyarı ateşi vermişti Ela.

 

İki kadın da kıza baktı.

 

" Nasıl sakin olalım Ela. Baksana." Kafası ile kadını gösterdi. " Sanki ortalığı karıştıran kendisi değilmiş gibi nasıl da boy atıyor."

 

" Yinede sakin olun. Şu nişan işi bitsin, o zaman gününü gösteririz. Şimdi millete dedikodu malzemesi vermeyelim."

 

İki kadın da sus payı almıştı. Kısa süre sonra aşağıdan inen zılgıt sesi ile gözler arkaya döndü. İki kuzeni ile birlikte aşağı inmişti Zeynep.

 

Eli ile kaftanin ucunu tutmuş aşağı iniyordu. O kadar güzel olmuştu ki görülmeye değerdi.

 

İçeri bir kuğu gibi suzlmustu. Önce kaynanasi olacak olan Silvan halanin elini öpüp başına koydu. Sonrda diğerlerinin elini öpüp başına koyduktan sonra oturmuştu.

 

Zılgıt çekiliyor. Şarkılar türküler ağzından ağıza rask ediyordu. Yüzük takıldığı anda İslim birden içine buruk bir acı oluşmuştu.

 

Ne nişan nede düğün ne bir kına hiç bir şey olmamıştı kadında. Sade bir nikah birde bir gelinlik giymişti.

 

Kıza nişan yüzüğü takıldığı anda, başlardı serüven. Kız kardeşlerinin ara ara laf sokması, çeyiz hazırlığı, yeri geldiğinde yüzüğe bakıp sevdiğiceine kavuşma dileği, bir an evvel düğün olup bitişi herşeyi fazlası kadında bitiyordu.

 

Hele ki düğün sabahı telaşı baba evinden davul zurna eşliğinde çıkışı. Koca evine giderken ki o heyecanı, daha neler neler....

 

Hiç biri olmamıştı. Şimdi hamile ve çocuğunu bekleyen kocasına aşık bir kadın hâlini almıştı İslim.

 

Nihayet tatlılar gelmişti. İkramlariklar yerini almıştı. Kadınlar yemeğini yiyor tatlısını yiyenler de duasını edip yeni nişan takan geline hayırlı olsun dileklerini iletiyordu.

 

İslim'in gözleri kadında idi. Münevver ayağa kalktı anda, islim de ayağa kalkmıştı.

 

" Bir yere mi gidiyorsun?" Dedi tek kaşını kaldırıp kadına bakarak.

 

Münevver etrafına bakındı. Herkes kendi kendine konuşuyordu. Kimi de tatlısını yiyordu.

 

" Lavabo... Lavaboya gidecektim de."

 

İslim sahte bir gülümseme kadının koluna girdi. " Ben seni götüreyim canım."

 

Kızı salondan çıkarmış boş olan bir odaya sokmuştu ki aynı peşinden Dilan da gelmişti. Kapıyı kapatan iki kadın da Münevverin üzerine yürüdü.

 

" Siz.. siz ne yapıyorsunuz.. bu."

 

" Kes sesini." Diye uyardı Dilan. Gözleri yuvalarından çıkacak kadar büyümüştü. Kararmış göz bebekleri ile kadının üzerine yürüdü.

 

" Sen kimsin kızım, sen kimsin. Bizi birbirimize düşürmeye çalışırsın!"

 

" Beyin yok ki." Dedi İslim. " Beyin olsa ki ondan bile şüpheliyim, böyle yapar mıydı."

 

Münevver burda sesini çıkarmadı. İki kıza da sessizce bakıyordu. Citini bir çıkarsa bu odayı başına ikiside yikardi.

 

" Hamile kalamiyorsun dedin, bak hamileyim." Dedi Dilan. " Sen bir kadının can acısını bildiğin hâlde onu canından vuruyorsun. Senin hiç mi terbiyen yok?"

 

" Ben..."

 

" Sen varya, iğrenç bir yaratiksin Münevver. Sen kim niçin gelin alsın."

 

" Bunu alacak adam daha dünyaya uğramadı." Dedi İslim.

 

" Bence ugramsin böyle bir kadını kim ne yapsın!"

 

O sırada kapı açılmış içeri Halime hanım girmişti. Biliyordu ki kızı ve gelini Münevvere tat vermezdi.

 

İki kızda sustu. Münevver korku dolu bakışlar ile gelen kadına baktı.

 

" Dilan, İslim sizi dışarı çıkın!"

 

İkisde başını sallayıp odadan çıktılar. Kapıyı kapatıp beklediler. Kulağını kapıya dayadilar, fakat ses yoktu.

 

" Anne biraz daha sesli konuşsan ne olur."

 

" Duyulmuyor ki ses."

 

İki kadında kulağını kapıya dayamış sesi duymaya çalışıyordu. Ama nafile ki ses gelmiyordu.

 

" Yok ses gelmiyor."

 

Biraz daha bekleseler de ses seda yoktu. İki kadında salona geçtiler. Gelen tatlı ile ağız tadıyla yemeye başladılar.

 

" Bakıyorum da tadınız yerinze gelmiş yengecigim."

 

İslim gülümsedi. " Yılanın başı ezildiği için, keyfimde tadıma yerine gelir." Diye avucu ile ağzını kapayıp kikirdadi.

 

Dilan da tatlı yemeye başlamıştı. Hem keyfi yerindeydi hemde kardeşi nişan takmıştı.

 

" Cahit iyi kiz buldu kendine." Diye Gülseren konuştu.

 

" Öyle valla, baksana Zeynebim bir kuğu gibi olmuş." Dedi diğer kuzeni.

 

Zeynep'in boyununa kollarına takılan altın ile konusamlari dinliyor, ara ara başını eğip utancından sesini çıkarmıyordu.

 

" Ya Gülseren abla uğraşma Zeynepimle."

 

" O niyeymis, ben nişan yaptığımda oda böyle yapmıştı." Dedi Gülseren abla.

 

İki yıl önce evlenmişti. Geçen yılda ilk oğlu olmuştu şimdide ikinci çocuğu getiriyordu.

 

" He valla doğruyu söylüyor Gülseren, yeni gelin ile uğraşmak hakkımız." Dedi Kehribar abla.

 

" Allah yeni gelinleri sizin elinize düşürmesin." Dedi diğer genç kız.

 

Gülseren ve Kehribar abla gülmüştü. Ee vallahi doğruyu söylüyorlardı. Onların ağınıza düşenin vay haline.

 

" Kız duydun mu Gülseren."

 

Gülseren abla yanında oturan kadına döndü. " Neyi kız?"

 

İslim ve diğerleri de kadına baktılar.

 

" Beyoğlu aşiretinin gelini varya hani ilk gelini Dilber gelin."

 

Gülseren biliyordu Dilber gelini. Çok güzel kadındı. Amca oğlu ile evlenmişti.

 

" Hee bilim." Gülseren.

 

" Kız onun üzerine kuma getireceklermis."

 

İslim boş olan tabağını yere koydu. Peçete ile ağzını silen kadın duyduğu şeyi teyit etmek istedi. Nasıl böyle bir şey mümkün olabilirdi!

 

" Emin misin?"

 

" Hem vallahi hem tillahi ya, dün aşiret toplanmış. Üç yıldır çocuk olmuyormuş, tedavi de sonuç vermeyince eni sonu kuma kararı vermişler."

 

" İyide Şevket ağa da Dilber gelinde birbirini severek aldılar. Adam gül gibi kadının üzerine nasıl kuma getirsin."

 

" Geç anam onu geç. Mevzu çocuk bahis ise isterse yıllarca birbirini sevsin. Nice aşık çiftin üzerine kuma geliyor. Hele ki Dilber ve Şevket gibi birbirini seven aşık çift gibi."

 

Herkes susmustu. Orası öyleydi tabi. Yıllarca birbirini seven, aşklarını tüm memleket bilen severek evlenen çiftler vardı. Ama işte Allah'ın hikmetiinden sual olunmazdi.

 

" Dilber gelin ne durumda Allah bilir."

 

" Çok zor valla. Düşünsene sen sevdiğin kocanı başka biri ile paylaşıyorsun. Aynı sofrada oturup kalkıyorsun. Aynı evde farklı odalarda, kocan bir hafta onda bir hafta sende kalıyor. Ne kadar acı."

 

İslim'in gözleri doldu. Bir bebek ya bir bebek. Bir bebek olmadı diye kuma geliyordu. Daha dün gibi aklındayadi bu eve misafir olarak gelişi. Karınıni tutup bebeğini his etmek için izin alması.

 

Yüreğine giren bir sancı oldu. Bu durumu yaşayan yıllarca susturulan kadınlar vardı. Kimi aşkı için kimi de ailesi boşanmasına izin vermiyor diye.

 

İlk kadının vermediği bebeği ikinci kadın verecekti. Bir taraf bebek sevinci yaşarken, diğer kadın ölecekti ama ruhen ölecekti. Kocası baba olacaktı, ama başka bir kadından.

 

Bir kadının hayalini başka bir kadın yaşayacaktı.

 

Kocası bebeği kucağına alırken, ilk kadının cenazesini sırtında taşıyacakti.

 

Ölüm vardı ilk kadını bulan!

Ölüm vardı ilk kadını bebek acısı ile sinayan!

Ölüm vardı ilk kadını kocasının ihaneti ile sarsan!

Ölüm vardı ilk kadını kocasının başka bir kadınla bir ömür aile kuran!

 

Nişan bitmişti. Çoğu misafir gitmişti. İslim odaya girmiş tülbentini başından sokercesine atmıştı.

 

" Niye ya niye, biz kadınlar sinaniyoruz!" Boğazını delip geçen acı geçmek bilmiyordu.

 

Yatağa oturan kadın sürekli karınıni tutuyordu.

 

" Biz acı çekmekten, hayat bize acı vermekten bikmiyor!"

 

Ağlamak en güzel çare olsa bile kırık parçalanmış bir beden düzelmez ilelebet öyle kalırdı.

 

Bir kadın anne olmayacağı için üzerine kuma gelir miydi? Bu kadın bu acıya nasıl dayanacakti?

 

Kendi hayal ettiği hayatı, kocası başka bir kadınla kuracaktı.

 

" İslim." Kocasının sesi ile ona döndü. Şunda kocasına çok ihtiyacı vardı.

 

" Neyin var?"

 

" Niye İbrahim biz kadınlar acı çekiyoruz."

 

" Güzelim sakin ol."

 

" Olamam, yemin ederim olamam. Sırf bir bebek yok diye niye bir kadın acı çekiyor."

 

İbrahim karısını kendine çekti. Kolları ile gövdesine sardı. Kadınlar kadar naif kırılgan kimse yoktu bu dünyada.

 

" Daha dün gibi aklımda. Benden izin aldı bebeği hissetmek için." Hem söylüyor hemde ağlıyordu.

 

" Bu coğrafya böyle. Ne sevenler kavuşur nede sevilmek isteyenler."

 

İslim ağlamaya devam etti. Hiç bir kadın anne olmamak gibi bir acı ile böyle bir acı mahk

ûm kalmaması gerekirdi.

 

" Belli mi?"

 

" Ne?"

 

" Ku.. ku.." diyemedi. Dili varmadı. Kimin kuma gelecek diyemedi.

 

" Belli değil. Aşiret toplanmış sadece daha belli değil."

 

" İnşallah o kuma denen kadın gelmez. Kuma ihanetin belgesidir!"

 

" İnşallah gülüm inşallah."

 

Bölüm : 21.01.2025 19:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...