
Bölüm-28
***
*Gelincik korkuyorum, seni kaybetmekten, seni gorememkten, ruhuna ihtiyacım var gelincik. Kalbine klap ritinme ihtiyacım var...*
* Geleceğim alaca kuşu, bana ruhuma ihtiyacı olan tek şeye geleceğim...*
~~
Annelik. Annelik neydi diye soracak olursanız; Annelik çok farklı bir konumdu. Rahmine düştüğü küçük bir tohum, yavaş yavaş büyüyor ve sizi en kutsal sayılacak evreye ulastiyordu.
En güzel yanı ise karınındaki büyüyen bebeği için eliden geleni yapıyordu. Asermek, hormonal değişiklikler, bebek büyüdükçe değişen fizik ve daha niceleri...
İslim de artık son ayına girmişti. Bebeğini kucağına almayı dört gözle bekliyordu. Hele ki son zamanlarda sırt bölgesi ve karnı ağrısı ile uyanıyor bazı geceler karı koca uymuyordu.
İbrahim sırf bebeğine ve karısına bir şey olmasın diye uykuyu kendine hasret ediyordu.
Top gibi olan karnından dolayı yatakta dahi düzgün yatamiyordu. Son zamanlarda ise baş dönmesi olmuştu. Doktor çok dikkatli olmasını istemişti. Tansiyon olabilir demişti.
Üzerine giydiği beyaz elbise ve üzerinde desenli papatya olan mavi çiçekli elbise ile çok hoş olmuştu. Bugün şirkete önemli bir toplantısı olduğu için kocası erken çıkmıştı. Akşam eve erken geleceğini söylemişti.
İslim bejere oturmuş kulağına altın kupesini takmıştı. Hiç hâli yoktu bugün ne aşağı inmeye nede oturmaya. Sanki üzerine kantir gibi yük yüklenmiş gibi hissediyordu.
Ayağa kalkan İslim oğlunun beşiğine doğru yürüdü. Eli ile beşiğin üstüne gezindi. Mavi tüller ile bezli olan beşik çok güzel duruyordu. Gorumcesinin nisanindan sonraki iki gün sonra yapılmıştı alışveriş.
" Oğlum... Canım oğlum... Ruhum..." Eli ile karınıni okşadı. " Biz seni bekliyoruz... Bak herşey hazır... Hadi gel artık ne beni nede babanı bekletme.."
Oğlu minicik oğlu bugün yarın gelmesini istiyordu. Gelsin ki kucağına alıp bağrına basın istiyordu.
" Yenge." Arkasını dönen İslim Elâ yi fark etti. " Gel Ela."
İçeri giren genç kız yenegsinin yanına geldi. " Kahvaltı yapmayacak mısın?"
İslim red edici şekilde kafasını salladı.
" Hayır, aç değilim."
" Buraya getireyim istersen, acıktigin zaman yersin."
" Sonra.." dedi İslim. Şuanda kahvaltı edecek bir mide yoktu.
" Peki ben aşağı iniyorum. Bir şey istersen hemen beni ara yada seslen."
İslim başını sallayıp kızın çıkmasını bekledi. Ela çıkar çıkmaz İslim yatağa oturdu. Bugün sanki yüreğinde anlamdiramdigi bir gariplik vardı. Sanki bir şey olacak gibiydi.
Bir süre daha odada kalan kadın, daha fazla kalmak istemediği için ayaklanmisti. Aşağı inecek kaynanasinin ve kızların yanına geçecekti.
Odadan çıkan kadın yavaş yavaş aşağı indi. Nedensizce terliyor, ayağının alti gidiklaniyor gibi hissi veriyordu.
Merdivenlerin başına gelmişti. Demirlere tutanan kadın yavaş yavaş aşağı indi. Tek tek basamakları iniyordu. On iki basamaklı merdiveni inemeye çalışan kadın sadece dört tanesini inmişti.
Sanki o an sekiz basamak ona zor gelmiş gibiydi. Sanki ha düştü ha düşecek gibiydi.
Soğuk soğuk terliyordu İslim. Karın ağrısı da artmaya başlıyordu. Bir eli ile karınıni tutuyordu, diğer eli ile de demirleri tutuyordu. Artıkça artan bir sancı vardı şuan.
" Allah'ım sen yardım et bana." Nefesi siklasiyor, derin nefes alıp veriyordu. Fakat ciğerine gitmek bilmeyen bir nefesi vardı.
Bir basamağı daha inmişti ki, o anda karınına giren acı ile iki büklüm oldu. Kasigina giren acı öyle böyle değildi. Âdet sancısıdan bile daha büyüktü bu.
Terleyen kadın kuruyan dudaklarına dili ile ıslattı. Ne varki bağırıp birilerini çağırmayı bile akıl edememişti.
" Allah'ım... Allah'ım.. ne olur.. ne olur yardım et bana!" Sesi çok kısık çıkmıştı.
Tam bir adım daha atacaktı ki sanki sağ ayağı boşlukta kalmışcasina diğer basamağı bulamamış ve daha ne olduğunu bile anlamayadan kendini birden merdivenlerden yuvarlanır bulmuştu. Sadece düşmeden evvel de bagirmisti.
Basamağın sonuna geldiğinde ise gözleri karanlığa kapanmadan önce de sadece ses duymuştu.
" Yenge!!"
***
Zeynep salonda oturmuş çeyiz için annesinin ona verdiği tülbentleri tülbent sandığına koyuyordu. Beyaz, sarı, lacivert, Pembe, bir sürü tulbetini vardı.
" Abla, bunlar çok güzel." Ela tek tek hepsini inceliyordu. Eline aldığı beyaz tülbent Oya ile işlenmişti.
" Annem yapmış, daha ben karnında iken." Dedi Zeynep.
" Ya çok güzel bunlar."
Hepsi tek tek İnceleyip sandığına koyan iki kız kardeş gelen çığlık sesi ile nerdeyse ayağa kalkıp koşmuştu. Kapıyı açan Zeynep yengesini merdivenlerin sonunda yerde baygın bir şekilde bulmuştu.
" Yenge!!"
Koşarak kadının yanına geldiler. Biri kafasından tutmuştu. Diğeri ise bir zarar ziyan var mı diye bakıyordu.
" Yenge.. yenge kurbanın olayım bir ses ver!" Korkudan olsa gerek sesi titemisti Zeynep'in.
Halime hanım odadan çıkıp aşağı inmişti ki gelinin yerde baygın bir şekilde görmüş feryadı koparmisti.
" İslim.. kızım." Koşarak aşağı indi yaşlı kadın. " Ne oldu gelinime?"
" Bilmiyoruz dayê yere düşmüş."
" Çabuk.. çabuk hemen nurettine haber ver, arabayı hazır etsin!"
O anda herşey bitmişti. Araba hazır edilmiş Nurettin yukarı koşup yenegsini zor bela kucağına almıştı.
Arabaya konulan kadın hastaneye götürülürken, yolda Ela ağabeyini aramış vaziyeti anlatmıştı.
Sanki o an saniyeler saatler birinini kovalar gibi geçmişti. Araba Hastanenin önüne gelmiş sedye yerini almıştı. Üç hemşirenin yardımı ile arabadan çıkarılan İslim, sedyeye konulmuştu. Gözleri kapalı bir şekilde doğuma alınmıştı.
İbrahim geldiğinde ise karısı doğuma girmişti. Neler olduğunu da Zeynep anlatmıştı.
İslim'in ailesi de yerini almıştı. Hacer hanım korkudan ağlama krizine girmişti. Kızı ve torunu için dua kalıplarının aralanamsini istiyordu.
***
Bir uçtan bir uca yürüdü genç adam. Kadını iyi olsun sapasağlam bu hastaneden çıksın istiyordu.
Dün geceyi hatırladı İbrahim. Karısı kafasını göğsüne yaslamış onunla konuşmuştu.
" İbrahim, bana bir şey olursa bebeğimize bakar mısın?"
" O nereden çıktı!"
" Sadece soruyorum. Bakarmisin oğlumuza?"
" Hem sana hem oğlumuza bakarım İslim. Ayrıca sanki bir yere gidecekmişsin gibi konuşma!"
" İçimde.. içimde bir korku var İbrahim. Sanki bir şey olacakmış gibi hissediyorum."
" Öyle deme, birtanem. Allah'ın izniyle oğlumuza sapasağlam kavuşacağız."
" Biliyor musun, ben oğlumun sana benzesin istiyorum."
" Yaa, o nedenmiş?"
" Çünkü herşeyini senden alacak, senin izinden gidecek, senin gibi oda büyüdüğünde babası nasıl annesini sevdi ise oda kendi sevdiği kadını sevecek."
" Beni bu kadar çok mu seviyorsun?"
" Sana ve oğlumuza canımı verecek kadar, canımı size feda edecek kadar."
İbrahim doğumhanenin önünde kafasını kapıya dayamış, kadının kurtulmasıni istiyordu.
' Sakın, sakın İslim. Pes etme, bebeğimde sende sağlam bir şekilde çık oradan!' duysun istedi adam. Karısı duysun ben burdayım iyiyim desin istedi.
Duyar mıydı? Kocam burada beni bekliyor dermiydi? Oğlunu kocasına bırakıp çekip gider miydi?
Hayır hayır buna katlanmazdi. Karısı bu dünyadan çekip gider oğlunu ona verirse yapmazdı. Hiç bir bebek annesiz kalmazdı.
" Oğlum."
Annesine arkasını dönemden konuştu. " Anne... Anne ne olur karıma bir şey olmasın. Ben yapmam anne, yapmam." Korkuyordu. Köpek gibi korkuyordu.
" İyi olacak, bak göreceksin." Elini oğlunun omuzuna koydu. Destek verircesine.
İbrahim arkasını dönüp dışarı çıktı. Biraz daha orada bekler ise kapıyı kırıp içeri girecekti.
Bahçeye çıkan adam Koca Şanlıurfa ona dar geliyor gibi hissetti. Nefesini bile vermedi. Ciğerine sıkışan hava sanki ona sana oksijen vermiyorum diyor gibiydi.
" Ağabey." Arkasını döndü. Ağlayan hatta kızarmış gözleri ile kardeşine bakıyordu.
" Dilan, olmaz.. ben.. ben onsuz yapmam Dilan!" Bağırmak istiyordu.
İslim'in olmadığı bir dünya onun için cehennem gibi bir yerdi. Bir gelincik bu dünyadan gidemzdi. İzini yoktu gitmesine.
Daha fazla dayanamadı Dilan ağabeyine sarıldı. O an sanki bütün kırgınlıklar silinmişti yeryüzünden. Öyle ki ağabey kardeş arası bütün kavgalar bir kenara geçmişti.
" Korkma." Dedi Dilan. " O çok güçlü, seni beni bile yener o sen karını tanımıyor musun?"
Korkusunu almaya çalışıyordu. Korksun değil, ayakta dimdik dursun istiyordu.
" Ya giderse?"
" Şhh," dedi Dilan. " O oğlunu sana bırakacak değil!"
Sessiz bir feryat vardı. Dilan İslim'in bu şekilde gitemesini istemiyordu. Oğlu doğduğu an oğlum diye bağıracak, kucağına aldığı an anneliği tadacaktı. Yok çekip gitmek!
Doğumhanenin önüne geldi tekrar ses seda yoktu. Ne kadar süre geçerse geçsin hala bir bekleyiş fırtınası vardı.
" Oğlum... Sana benzeyecek İslim.." kendi kendine konuşuyordu. " Benim karım, benim hatunum, benim kadınım hiç bir yere gitmez." Sanki ant içmiş gibiydi. Sert bir yapı kendini göstermişti.
Dakikalar sonra kapı açılmış doktor çıkmıştı. Bütün aile fertleri doktorun dibinde bitmişti.
" Karım... Oğlum... Nasıl?"
Doktor karşısında ona bakan taze baba adayına baktı. Kaç aydır onlarla kendisi ilgileniyordu.
" Oğlunuz iyi İbrahim ağa." Herkes ama herkes derin nefes aldı. Bebeği gözünün nuru olan oğlu, delikanlı oğlu paşası çok şükür ki dünyaya gelmişti.
" Annesi... Annesi iyi mi?" İyi de doktor kurbanın olayım iyi de kurtuldu de, anne iyi birazdan göreceksiniz de.
" Anne iyi değil." Dedi ilkin.
" Merdivenleriden düşerken, başını kenara çarpmış. Beyin travması var."
İbrahim alt dudağını dişledi. Ağlamamak için var gücü ile savaştı.
Anne adayı İslim iyi değildi. Beyin travması vardı.
" Bekleyeceğiz, umuyoruz ki kanama başlamasın. Yoksa ameliyata almak durumunda kalacağız."
Doktor çekip gitmişti. İlkin oğlu kuvöznin içinde çıkarılmıştı. Elleri ve ayakları oynuyordu. İbrahim oğluna baktı. Ağlamıyordu ama sadece etrafına bakiniyordu. Annesi istiyordu.
İslim kısa süre sonra çıkarılmıştı. Yoğun bakıma alınan kadın ağzına oksijen maskesi ve kablo takılmıştı.
Başına sargı sarılmış bir vaziyette uyuyordu. Saatler geçmiş gibiydi. Camın önünden ayrılmayan adam kadına bakıyordu.
Bebeği için alışveriş yaptığı günü hatırına geldi adamın. Karısı oğlu için kıyafet bakarken çok neşeli ve cıvıl cıvıldi. Alışverişte iken sürekli ne görse, " İbrahim bunlar çok şeker. Oğluma bunları giydirecegim." Demişti.
Şimdi o civiltidan eser yoktu. Sessizlik vardı sadece karısının o güzel sesi yoktu. Ona cirlayarak bağıran kadın yoktu. Yemek yerken sürekli hormonları bahane eden bir kadında yoktu.
" Uyanacaksin... Bana söz verdin İslim... Oğlumuza beraber bakacağız!"
Gidememisti oğluna, annen iyi değil ben sana geldim dahi bile dememisti.
Kızgın mıydı oğlu şuan? Babam yanımda değil diye kızgın mıydı? Ben dünyaya geldim ama babam yok diye atarlaniyor muydu?
İlk defa çökmüştü İbrahim
. Hayatı boyunca çöküş dâhi yaşamayan adam bugün bir gelincikle birlikte çökmüştü.
" Uyan gelincik.. oğlum ve benim sana ihtiyacımız var!"
Uyanacak... Uyanacakti... Oğlu için uyanacakti.....
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 124.51k Okunma |
6.11k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |