
Bölüm-2
***
* Bir gelinlik beyaz seçilmişti. Beyaz özgürlüğün simgesi barışın zerafeti idi...*
* Bir gelinlik kadar özgür değildi gelincik, uçurumun kenarında bekleyen bir av gibiydi...*
* Kenarda bekleyen gelincigi dalından koparmaya yüz tutmuş olan alaca kuşu, avı için harekete geçmişti...*
***
Hiddetinden kopan bir fırtına adamın dibinde bitmişti. Hiç olmadık yerde olmadık zamanda büyük bir felaketin içine düşmüştü.
Elindeki silahı nişan alıp karşısında duran beş soda şişesini tek tek yan yana dizmiş bir gözünü kapatıp nişan alarak tek tek sıkmıştı.
Hiç birini de iskalamadan tek seferde tuzla buz etmişti.
" Yetmedi mi kırdığın şişler!" Gelen sese kulak verdi. Silahını kontrol edip arkasına sıkıştırdı.
" Yetmiyor!" Diye ikaz etti.
Ne derdi bitiyordu nede yaşadığı travma. Karar dün çıkmış bugün de çiftlik evine gelmişti. Canı fazlası ile sikkindi.
" Gel şöyle," can dostu, canı bildiği adam gelmişti yanına.
İkili masaya oturdu. Pantolonundan çıkardığı sigara paketinden çıkardığı bir dal sigarayı iki dudağının arasına koyup ucunu da yaktı.
" Ne yapacaksın,"
" Bilmiyorum dostum bilmiyorum."
Parmağı ile alinini kasidi.
" Dostum. Hiddetini anlaya biliyorum, fakat bu böyle olmaz. Sen hem kendine hemde o kıza acı verirsin!"
İbrahim Ağaoğlu yan dönerek karşısında duran ve ona bakan dostuna baktı. Kendini iyi değildi. Gelecek kadına nasıl iyi davranabilirdi. Yüreğinde yanan ateş harmanı, insafsız adamın beynini istilâ ediyordu.
" Olmuyor Egît, olmuyor. Yapamıyorum. Kardeşimin yaptığı hatayı ben çekiyorum." Oflayarak dostuna döndü. " İstemediğim bir evliliğe doğru gidiyorum."
Egît Hekimoğlu bir şey diyemedi. Ki diyecek bir şey yoktu. Arkadaşı iyi değildi. Bilmediği bir kızla evlilik yoluna giriyordu.
" Dostum yapma böyle, yazgı böyleymiş.."
İbrahim güldü. " Senide göreceğiz Egît ağa." Kafasını salladı. Kendisi bu hâlde iken can dostu böyle konuşuyordu.
Eğît'in yüzü birden değişti. Derin nefes aldı. Oda evlilik istiyordu, evlenmek her bir birey için en doğal hakkıdı. Fakat sevdiği insan ile!
" O işler bizden geçti." Gözlerini kaçıran adam, çiftlik evine bakıyordu. Yüreğinde tarifi olmayan bir yangın vardı.
" Sultan xanim, sana bir kız bulamadı mi?" Babaannesi çok dirayetli bir kadındı. Emindi ki torununa helal sütü emiş bir kız bulabilirdi.
" Ben istemiyorum!" Diye geçiştirdi. Mevzu şuan onun evliliği değildi. İbrahim'in için gelmişti buraya.
" Hem sen onu bunu bırak, kendini düşün."
" Ne düşünecegim, bizimkiler çoktan kabul etti bile, bu saatten sonra sadece kan davası olur."
Egît bir şey diyemedi. Dostu hiç tanımadığı bir genç kız ile dünya evine girecekti. Ona sadece şans dilemekten başka bir şey diyemezdi.
" Yine de, ne olursa olsun karına iyi davran. O senin helalin olacak kız."
Bu sözü adama söylemişti. İbrahim çok deli bir adamdı. Bazen öyle bir duruma geliyordu ki, bir lav ateşi gibi püskürtür insanı o dakika da eritir heykel gibi buza çevirirdi.
" Orası da bana kalsın."
***
Bir gül yaprağı gibiydi. Dalından kopmadigi müddetçe yaşıyordu. Ama daldan da koparsa kısa süre sonra da solup gidiyordu.
Dün gelmişti haber. Babası bizzat söylemişti. Ağaoğlu aşiretin ağası İbrahim ile evlenecek, o adama gelin gidecekti.
" Negrî İslim, Negrî ( ağlama İslim ağlama)"
Fakat ağlamamak olur muydu hiç. Nasıl ağlamasın nasıl sizlanmasin. Canı yanıyordu, bağrı kan ağlıyordu.
" Yâde, kurbanın olayım, bir şey yap." Göz yaşları inat gibi akıyor kadının içindeki zehir gün yüzüne çıkıyordu.
" Babam.... Karşı gelmez mi yâde!" Sesi bile zor duyulur olmuştu. Karar belliydi zaten, fakat İslim'in en çok korktuğu şey ise İbrahim Ağa'nın siniri kırgınlığı idi. Ya ona iyi davranmasa. Ya kaçan kardeşinin acısını bu tazecik kızadan çıkarırsa ne yapacaktı? Nasıl başa çıkabilirdi.
" Karar çoktan verildi kızım. Babanın elinden hiç bir şey gelmez."
İslim yavaşça kafasını kaldırıp annesine baktı. Annesi çok üzgündü. Kalbinde öyle bir ağrı vardı ki hekim bile gelse çare bulamazdi.
" Keckamin, yapma böyle, beni üzme."
Eli ile kızının akan göz yaşlarını sildi. Buruşmuş nasırlı elleri kızının yüzünde geziyordu.
" Ya.. ya bana kötü davranırsa yâde."
" Sen benim kızımsin. Sen Hacer xanimin kızsın ne olursa olsun dik duracaksın İslim." Sert bir nasihantini kıza verdi. Bu hayat en öncelikle kadınlara acimiyordu. Bu coğrafya da kadın olarak yaşamak inanın ki çok zordu. " Allah'a dua edeceksin kızım. O daima sana yol gösterir."
Allah her kulun yanında ve yakınında olur. Allah hangi kulun istediği geri çevirir ki.
İslim aynı annesi gibiydi. Yıkılmaz sert bir duvarı vardı. Dimdik duracaktı. Madem karar buydu, kan davası çıkmasın kan dökülmemesi için böyle bir karar verilmişti. Uyardı mecburdu. Annesi ile biraz daha konuşup yatağa girdi. Tek gayesi daha yeni başlayacak olan hayatı bol bol dua etmekti.
Hacer hanım odadan çıktı. Kapıyı yavaşça çekip kapağındıginda ise arkasından bir ses geldi.
" Dayê, islim iyidir?" Hacer xanim usulca baktı arkasına. Gözleri kan çanağına dönmüş nevri dönmüştü o anda. Şimdi mi aklına gelmişti bacısı? Şimdi düşünür olmuştu kardeşini?
Oğlu merdivenlerin başında durmuş ona bakıyordu. Hangi yüz ile kardeşini soruyordu? Hangi yüz ile anne diye biliyordu?
" Sen hiç utanmıyorsun!" Sesi öfkesi kadar sert çıkmıştı. Sırf seviyor diye Ağaoğlu aşiretinin kızını alıp kaçmış şimdi de karşısında kızını soruyordu.
" Senin hiç utanacak yüzün yok mu?" Kinayli sesi gardini indirmeden devam etti. " Kardeşin kaç saattir ağlıyor, ağlamaktan harap oldu. Sen şimdi kardeşini mi soruyorsun? Ne yüzle!" Sona doğru bağırdı. Bir anne olarak evladını bağrına basar ömrü boyu çocuklarına dağ olur, yoldaş olurdu.
Ama bugün.. bugün kime ne olacağını bilmedi Hacer xanim. Oğlunun yaptığı en büyük hatanın bedelini kızı ödüyordu.
İsmail yaptığı hatanın farkındaydı ama çok seviyordu dilani. Sevmese yapar mıydı bunu.
" Dayê deme öyle."
" Senin bir anan yok artık!" Koyu gözleri sinirden kapkara olmuştu. Oğlu onun için yoktu. İsmail annesinin sözü ile yerin yedi kat dibine girdi. Annesi onu silemezdi. Hangi anne evladını silerdi?
İsmail durmamış iki üç adım atarak annesine bir adım daha yaklaşmıştı. Fakat annesi hemen geri bastı. Oğlu ona gelsin istemiyordu.
" Sakın," diye oğluna şiddetle bağırdı. " Sakın bana yaklaşma, sakın yanıma gelme. Sen kardeşini bu hâle düşürdün. Artık benim gözümde yoksun!"
Hiddetli sesi ile oğlunu uyardı. Aylarca karininda taşmış, zor bir doğum ile dünyaya getirmiş gecesini gündüzünü bir birine katmış bir anne için en zoru buydu.
Kendi evladını yok saymak!
" Dayê, kurbanım sana. Yapma ayağının altını öpim yapma!" Hızla annesinin yanına gelip diz çöktü.
Fakat Hacer hanım oğluna bakmadı bile geri bir kaç adım atıp oğlundan uzaklaştı. Gözleri ise yerde değil karşı tarafa bakıyordu.
" Senden benden gittin. Sen benim yüreğimi yaktın!"
Bir anne yüreğine yapışan ise evladının acısını canını yandığını görüpte hiç bir şey yapmamakti. Hacer xanim da yüreğine kor ateş düşmüştü.
Geri gidip bir şey demeden kendi odasına geçiş yapmıştı.
İsmail ise annesini sessizce gidişine bakmıştı. Annesi ona bakmadan gittiği için canı yanmıştı adamın. Sırf sevdiği kadını alıp gitti diye işler bu noktaya varmıştı.
***
Ne umutlar vardı insan hayatında. Ne ümit ettiği şeyler vardı.
O ümitler bir cam parçası gibi paramparça olmuş tuz gibi serpilmişti.
Üç gün sonra karar verilmişti.
Bugün iki kizda baba evinden gelin olarak çıkacaktı. Anlaşmaya göre de iki kızda gelinlik giymişti. Düğün olmasa bile her kızın hayalini kurduğu o bembeyaz, masum renk olan gelinlik ikisinde giydirilmisti.
İslim gelinlik giymişti. Beyaz oyalı tülbent kızına çok yakışmıştı. Kahveye çalan gözlerine hafif sürme çekmişti. Kızı ağlamamak için kendini zor zapt ediyordu.
Ağlaya ağlaya kızını hazır etmişti. Kızının saçını hiç öpmedigi kadar öpmüş, binlerce kez dua etmişti.
' Mis gibi kokuyorsun kızım' demişti. Ah ne zordu baba evinden bu şekilde çıkmak.
" Dayê, Allah'a emanet ol. Beni çok düşünme olur mu?" Annesinin elini öpüp başına koydu. Annesi zaten kalp hastasıydi. Fazla merak ve stres kadını tüketir daha kötü sonuçlara bile sebebiyet verebilirdi.
Annesi onun için herşeyidi. Hacer xanim da kızı için herşeyidi. Ne olursa olsun hep dik hep ağırbaşlı olurdu.
" Sen beni merak etme, gittiğin yerde huzur bul. Kocana iyi davran. Ona yoldaş ol. Sakın düşme, sakın kırma kimseyi. Onlarda senin ailen." Yüzüne örttüğü tülbent ile kızına sımsıkı sarıldı.
Bir annenin kokusu o kadar güzeldi ki anne olmadan anlamak mümkün değildi. Canı yansa da, yüreğinde savaş çıksa da belli etmedi.
" Sen benim kizmisin. Canın ne zaman istiyorsa gel, hiç tereddüt etme. Sakın kimseye kendini ezdirme." Son nasihantini vermişti.
Bu ev bugün bir kız verirken, bir kız alacaktı. Kızının yüzünü öpücükler ile doldurdu.
Babası bir koldan tutup aşağı indirdi. Gidiyordu, gidiyordu iki gözünün çiçeği. Eline verilen gelin bohçası ile kapıya kadar eşlik etti.
Demir kapıyı açıp çıktı. Kayınbabasi ve kayni onu almıştı. Arabaya binen kız son kez el salladı.
Araba yavaş yavaş çıkarken, arabanın arkasına bakan kız canı çıkana kadar ağlamak istiyordu. Ne melem bir şeydi bu. Hangi kadın böyle evlenmek isterdi ki. Nişan olurdu, her genç kız gibi. Kınası olur baba evinde son kez kalır annesinin yakmış olduğu kinasina hasretle bakardı. Düğün olduğu kulakları sağır eden davullar kapının önüne yığılır genç kız heyecan mutluluk üzüntü her birini bir arada yaşardı.
İslim için şuan bunlar geçerli değildi. Şuan tek düşündüğü şey neler olacağı idi. Kalbî zuhur içinde titriyordu.
' Allah'ım bana güç ver. Kanadın altına al.'
Kafasını eğip yollara bakmamaya gayret etti. Parmağında sadece bir yüzük vardı. Bir gelin miydi, yoksa azılı bir suçlu muydu bilmiyordu.
" Gelinim ağlama, artık." Kayınbabasi ona ne kadar ağlama dese de çok zordu. Ağlamamak elde değildi.
Sessiz geçen zaman sonra nihayet Ağaoğlu konağına ayak basmıştı. Konağın içindeki ahali onu bekliyordu.
Konağa kısacık da olsa baktı. Her kızın hayalî olan, aşiret gelin gelmek isteyen nice kızların içinden çıkıp gelmişti.
Tâbi tek bir farkla, düğünsüz derneksiz. Üzerinde ise kendi istediği için giymiş olduğu bir gelinlik ile.
Kızlar hemen arabanın yanına gelip gelini arabadan çıkardı. Arabadan inen İslim gelin, hepsine bakış atıp yavaş yavaş adımlarla konağın kapısına geldi.
Eline bir bardak verilmiş İslim bardağı alıp kırmıştı. Adet yerini bulmuştu. Kızların bir anda zılgıt çalması ile içeri adımını attı. Her adım sanki kendi cehennemine buyur ediliyormuş gibi hissediyordu. Kızlar kolunda ağır ağır adımlarla bahçeye kadar girmişti. Zılgıtlar peş peşe atılmıştı.
Başını eğmekten boynu tutulacak duruma gelen güzel gelin kafasını yavaşça kaldırdı. Gözleri tülbentin altından teras katında onu bekleyen bir azrail gibi bakan adam ile cakisti.
Kocası İbrahim Ağaoğlu!
İki elini terasın demirlerine koymuş yeni gelin ve karısı olan kıza öldürecek gibi bakışı vardı. Üstünde siyah takım elbise ile duruyordu.
' Rabbim bana güç ver. Bu evlilikte beni mahçup etme.' tek teselli Allah'tı. Kızların " hadi yenge içeri geçelim." Demesi ile yavaş yavaş adımlarla yukarı katta çıktı.
Not; kısa bir aradan sonra yeniden geldim. İnşallah beğenirsiniz. Yorum atmayı unutmayın
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 124.51k Okunma |
6.11k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |