

Bölüm-29
***
Bir gelincik solup gitmemliydi. Ona aşk veren sevgisi ile besleyen alaca kuşunu yalnız birakmamliydi.
Dalından filizlenen bir çiçek yalnız kalmazdı...
~ Bir gelincik çiçeği solup gitmemeli~
***
Ölüm neydi? Ölüm bir bedenin ve ruhun dünyadan geçip gitmesiydi. Hayatı boyunca yaşadığı biriktirdiği güzel anları satır satır nakış nakış yazıp geride kalanlar için iyi kötü bir şeyler birakmasydi.
Bir bedenin toprağa karışması idi.
" Gitme... Yalvarırım gitme.."
Bir haykırış...
" Anne gitme..."
Anne isteğiydi bu.
" Kızım gel... Ardında kimseyi bırakma.."
Bir annenin feryadı idi.
Bir insan nefes alıp verdiği müddetçe yaşam vardı. Umut vardı. Hiç bir çiçek bu şekilde ölümü hak etmiyordu. Hiç bir kadın evladına doyamadan kokusunu içine çekmeden gidemzdi.
" Abla, yengem iyi olacak değil mi?" Ağlamaktan harap olmuş olan genç kız bu haberi kabullenemzdi. Hayır.. hayır yengesi böyle gidemzdi.
" Öyle düşünme!" Dedi sert tınısı ile kardeşini uyardı. " O böyle gidemez! Daha oğlunu kucağına alacak!"
İki kardeş sandalda oturmuş birbirine siginiyordu.
İki gün... İki gece... Saatler... Dakikalar... Saniyeler... Bir uyanış olsun istemişlerdi. Bir kıpırdama, bir ses, bir nefes. Ama yoktu hiç bir şey yoktu.
İbrahim ağa camın önünden bir an olsun ayrilmamsti. Bir umut kadını uyanır onun ilk o görür demişti.
' Hadi İslim... Uyan gelincik... Uyan sevdiğim... Oğlumuz seni bekliyor.'
Makinaya bağlı olan kadın hâlâ uyuyordu. Neden uyanmiyordu? Neden bir ses vermiyordu? Oğlunu düşünmüyor muydu? Oğlu çok açtı. Annesini istiyordu.
Yavaşça camın önünden çekildi. Saatlerdir göremediği küçük ağasını görmeye gidiyordu. Oğlu ona kizgindi. Nerdeyse doğum olduğundan beri gitmemişti yanına.
Diğer katta ulaştı. Bebek olan üniteye, camın yanına geldi. Oğlu ile birlikte dört bebek daha vardı burada.
Hemşire genç adamı görünce yanına geldi.
" Oğlunuzu görmek ister misiniz?" Bir damla yanağından aktı. Çok.. çok istiyordu.
Başını salladı, onay vermişti. Hemşire adamı hazır edip içeri aldı. İbrahim ağa yavaş yavaş girdi içeri.
Nefes almak ne denli zordu böyle. İlk defa oğlunu görecekti. Kuvözün yanına geldi. Hemşire küçük bebeği dikkatlice tutup babasına verdi.
İbrahim ağa oğlunu kucağına aldı. Bir baba-oğul karşılaması yaşanıyordu. Küçük Ağa babası ile karşı karşıya idi.
" Oğlum.." sesi titreyerek çıkmıştı. Gözleri hafif aralık elleri kolları bacakları bağımsız bir şekilde oynuyordu. " Beni.. beni özledin mi?"
Gözleri babasını buldu. İslim'in dediği olmuştu, ' Oğlumuz sana benzesin.' demişti. Benziyordu.
Koyu kahve gözleri vardı. Babası gibi esmer teni vardı. Ve hokka burunu ve annesinden aldığı minicik kalın dudakları.
" Aynı bana benziyorsun." Diyemdi, annen hep babası gibi olsun diyemedi.
Burununu boyununa hapis etti. O anda oğlunun elleri babasının yanağını buldu. Küçücük bir bağ baba ile oğlu arasında olmuştu. Minik el babasına dokunmuş hissetmişti.
" Anne hep söylemişti, biliyor musun?" Oğluna bakarak konuşyordu. " Oğlumuz sana benzesin, sana çeksin diye." Acı içinde güldü adam. " Annenin istediği oldu."
Oğlunu kalbinin tam atığı yere getirdi. Küçük Ağa babasının kalbini dinliyordu. Öyle ki ağzı aralanmis sanki annesinin iyi olmadığını hissetmiş gibiydi.
O anda küçük bebek ağladı. Hemşire hemen bebeğin yanına gelmişti.
" Bebeği alalım artık." Yavaşça baba kucağından almıştı. Oğlunu alan hemşireye baktı. Aglayisi şiddetlendi oğlanın. Hemşire baba adayına döndü. " Bebek aç, anne sütüne ihtiyacı var. Biberon versek bile az içiyor, o yüzden çok ağlıyor."
Kalbinin merkezine bir ağırlık çöktü. Oğlu annesini istiyordu. Ne yapacaktı şimdi, annen iyi değil uyuyor nasıl diyebilirdi.
Bebek ünitesinden çıkan adam hızla bahçeye çıktı. Oğlu gibi oda karısını bekliyordu.
***
Hacer xanim kaç saattir uyumamışti. Artık babaanneydi ama kızı iyi değildi. Torun olmuştu ama kızı torununu bile görmemişti.
" Dayê." Elinde ped bardağın içinde su getirmişti. Annesinin yanı başına oturan İsmail annesine uzattı.
" Kaç saattir bir şey yemedin. Bari su iç."
Hacer xanim durgun bir vaziyette oturmuştu. Titriyordu iyi değildi. Ağlamaktan göz altları mora çalmıştı.
" Gerek yoktur!"
" Dayê kurbanım yapma. Ne olur iç."
İsmail inatla annesine suyu vermeye çalıyordu. Başını salladı kadın, şunda kızının uyanmasindan başka bir şey istemiyordu.
" Gereği yoktur dedim."
İsmail bardağı kenara koydu. Ayağa kalkıp annesinin önüne çöktü. Güzel bakan gözleri annesine deydi.
" Dayêmin yapma bana, yalvarırım yapma. İstersen döv, istersen bağır çağır ama ne olur yapma." Başını annesinin dizine koydu.
Anne sevgisi baskaydi. Anne olmadan bir evlat ayakta duyabilir miydi? Anne olmsa bir evden duman çıkar mıydı? Bir anne evden gidince evlat nefes alabilir miydi?
En önemlisi ise bir anne evlatsiz kalabilir miydi? Evlat kokusundan mahrum kalabilir miydi?
" Yalvarırım dayê, bana bunu yapma. Allah için peygamber için yapma. Bana sırtını çevirme," hüngür hüngür ağladı İsmail. Bugün bir şey daha ogernmisti ki bir insanın ölümü ne zaman ne vakit geleceği belli olmuyordu.
Kardeşi yoğum bakımda uyurken, yeğeni annesine hasret iken, kendisi nasıl annesinden mahurum kalırdı.
Sevin annenizi, sevin evladınızi. Ölüm ne zaman nerden geleceği belli olmuyor. Sabah güle oynaya konuştuğumuz sevdiğimiz insanın bir anda ölüm haberi gelebilir.
" Ne olur dayê... Affet beni... Bir kere bana sarıl... Bir kere.." bir çocuk hıçkıra hıçkıra ağladı.
Hacer hanımın çenesi titredi. İsmail'i ilk kucağına aldığı günü hatırına geldi. Kocası getirmişti, Mahmut bey oğluna bakıp ' Oğlumuz oldu Hacer xanim ' demişti.
Oğlunun büyümesi, bazen onu deli etmesi, koşarken düşmesi, acıkırken sabırsız bir şekilde beklemesi....
" Dayê... Ne olur dayê... Affet beni... Yeğenim için affet dayê.."
Eli yavaş yavaş oğlunun saçına girdi. Gür saçları içinde parmakları gezindi. Küçükken az oynamazmdi bu saçlar ile.
İsmail başını kaldırıp annesine baktı. Titreyen göz bebekleri ile bir ışık aradı. Karanlıkta yolunu kaybetmiş bir kuş gibi yolunu aradı annesinin gözlerinde.
" Bana ışık ver dayê... Bana yaşam ver.."
O anda kadında halat koptu. Hızla oğluna sarıldı. Oğlunun boyununu defalarca kez öptü. Kokusunu içine içine çekti. Ahh evlat kokusu herşeye bedeldi.
" Kuremin... Evimin direği..." Sarildikca sarıldı. Hiç bırakmadı.
Geri ayrılan adam annesinin elini öptü defalarca. Eli ile buruşmuş yüzünü sevdi. Bu yüz omurunde neler görmüştü neler. Çok yaşanmışlık vardı.
" Affetin mi beni dayê?"
" Bir ana evladını affetmez mi? Bir ana evladının kokusuna hasret kalır mı?"
Kalmazdı. Hiç bir anne evladının kokusuna evladının yüzüne hasret kalmazdı.
Onları izleyen Dilan, Mahmut bey Ökkeş ağa, Halime hanım, ve İbrahim göz yaşlarını tutamamışti.
***
' Anne... Anne..' bir ses vardı. Küçük bir bebek sesi. Duyuyordu, ama nereden geldiğini bilmiyordu.
' Annem... Anne, anne.' nereden geliyordu bu ses neden kimseyi göremiyordu? Neden ses vardı ama görüntü yoktu.
' İslim... İslim.' bu kocasının sesiydi. Kocası neden böyle bağırıyordu. Ne oluyordu böyle.
' Yalvarırım uyan... Ne olur... Oğlumuz seni istiyor... Oğlumuz sesinin sütüne ihtiyacı var.'
Gözlerini açmadı kadın. Sanki biri ona uyu diyordu. Başı ağrısa bile uyanmak istiyordu.
' Anne... Anne.' oğlunun sesiydi. Onu çağırıyordu. Neden kokusu yoktu. Neredeydi oğlu niye yoktu.
Yoğum bakım kapısı açılmış kocası içeri girmişti. Makinadan gelen sese baktı. Çizgiler devam ediyordu.
Taburye gelen adam oturdu. Kadına baktı. Cansız bir melek gibi uyuyordu. O haşin bakışları, bazen utanarak baktı gözleri şimdi kapalıydı.
" Uyan... Uyan lütfen uyan..." Bu emir değildi. Bu koskoca bir istekti. Kendisi için değildi oğlu içindi. " Oğlum susmuyor, sütünü içmiyor. Senin kokuna hasret." Gün akşam olmuştu bile. Hastane ortamında nefret eden adam, şimdi kadını için dayanıyordu.
" Aşık olduğum kadın, yapma bunu bana." Kafasını eğdi. Kadının elini tutup kendi eline hapis etti. Eli soğutu. " İlk defa bunu söylüyorum değil mi? Evet... Evet ben sana aşığım İslim. Deliller gibi sevdalıyım sana."
İçini hoş eden, kalbini hız kesmeden attıran kadına bu itirafı ediyordu. Ne zaman olmuştu bilmiyordu ama olmuştu işte, bu kadına berdel yolu ile evlendiği kadına aşık olmuştu.
Sesini duymadığı, gözlerinin içine bakmadığı bir günün olmasını istemiyordu.
" Sesine ihtiyacım var, bana ilham veren gözlerine ihtiyacım var İslim. Kalp atışının ritinme ihtiyacım var." Susutu. Duysun istedi. Ona cirlasin istedi. Uyandığı an şoka girsin istedi. İstiyordu ulan istiyordu. Bu kadın uyansın istiyordu. Tüm Şanlıurfa duysun istiyordu.
" Benim sana seninde bana ihtiyacım var!"
Hâlâ uyanmadı. Gözünü açmadı. Sesini çıkarmadı. ' Vay sen bana aşık mıydın' diye hayret içinde sormadı.
Bekledi... Bekledi... Bekledi... Olmadı.
Vakit dolmuştu. Ayağa kalktı, yavaş yavaş çıktı. Kapı açılmış içeriden çıkmıştı. Ki
" Ağam!!"
Durdu adam emin olmadı. Bu onun sesimyidi. Karısının sesimyidi. Hızla arkasını döndü. Oydu, onun.. onun sesiydi. Uyanmıştı işte çipil çipil gözleri ile ona bakıyordu.
Adam delicesine güldü. Çıktığı yoğun bakım ünitesine tekrar girdi. Kadının yanına vardı.
" Uyandın? Uyandın... Biliyordum. Uyandın."
O an bütün mutluluk onları vurmuştu. Tüm aile göz yaşları içinde uyanan kadına baktı.
***
Mavi badaniye içinde getirdi minik bebeği hemşire. İçeri girdi. Herkes gelen minik oğlana bakıyordu.
İslim oturur duruma gelmişti. Kucağına aldığı bebeğine baktı. Çok tatlı bir bebeği vardı. Başında mavi bere ona bakıyordu. Ağzı ise sürekli araliyordu.
" Emzirme zamanı." Hemşirenin yardımı ile göğsünü açtı. Ucunu çeken hemşire ile yüzünü burusturdu. Çok acıyordu.
" Hadi bakalım, annenin sütünü eme zamanı." Minik oğlan göğüs ucunu bulur bulmaz hemen emeye başlamıştı. Sütü yavaş içiyor arada bir durup nefes alıyordu.
" Bir yada iki saatte bir emzirin. Ağlarsa da bir saati bile koymayın. Bu aralar sütünüz az gelebilir."
İslim başını sallayıp göğüsünu çeke çeke içen bebeğine baktı. Gözleri yavaş yavaş kapanıyor karınıni doyurmaya çalışıyordu.
" İyisin değil mi kızım?"
" İyiyim yâde, az bir şey sancım var o kadar."
" Geçer oda geçer."
Oğlu sütünü doya doya içmişti. Kısa süre sonra derin uykuya dalmıştı. Göğsünü kapatan taze anne oğlunu kucağına alıp yerine koymak için kıpırdandigi an kocası yanında bitmişti.
" Oğlumuzu bana ver." Oğlunu anne kucağından almıştı. Daha evvel oğlunu görüşmüştü ama şimdi ki daha farklı bir hissti.
" Hoş geldin dünyamıza oğlum."
Bir aile olmuşlardı. İslim, İbrahim ve oğlu.
" Oğlum, bebeğin adı ne olacak?" Annesi merakla bekliyordu. Torunun adını.
İbrahim güldü. Oğlunun adını koymuştu bile, karısı normal doğuma alınacağı sanmıştı ama sezeryanla alınmıştı. O anda korku panik endişe birbirini kovalamış ti.
" Oğlumun isimi, Egemen olacak." Bu isme kendi karar vermişti. Gözleri kadına değdi. Gulmusyerek onay vermişti.
" Egemen Ağaoğlu." Dedi Nurettin. Dudağını buzmus beğeni tonunda kafasını sallamisti. " Valla ben çok beğendim." Dedi.
" Beğendin mi?" Soru sormaktan ziyade kadının sesini duymak İstiyordu. O iki gün asır gibi geçmişti. İki yıl değildi ki ömür gibi.
" Oğlumun isimi çok güzel, adı ile yaşasın."
İbrahim gülüp kucağında uyuyan minik aslan parçasına baktı. Herşeyden habersiz mışıl mışıl uyuyordu.
" Aşk dünyamıza hoş geldin Egemen Ağaoğlu."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 124.51k Okunma |
6.11k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |