
Bölüm-32
****
* Sen ben oldun yarim, ben sen oldum yarim...*
* Sen kendini birde benim kalbimle gör...*
~~
Mutluluk bir kuşatma taraftariydi. Bir insanın hayatına ne vakit, mutluluk girerse dünyası güzelleşir, acı hemen geçerdi.
İslim uyandığından beri dünyalar İbrahim'in olmuştu. Karısı iyiydi, oğlu dünyaya gelmişti.
Bir kaç gün daha hastanede kaldıktan sonra, eve geçmişlerdi. Sağlık kontrolünden geçmişti İslim.
Şimdi gönül rahatlığıyla oğluna bakıyordu. Biricik oğlu Egemen mışıl mışıl beşikte uyuyordu.
O her uyudukca bir masal diyarının içindeymiş gibi hissi veriyordu.
Kapı sessizce açıldı. Kocası içeri girmişti. İbrahim kadına baktı yorgun bedenine rağmen beşikte uyuyan minik afacana bakıyordu.
Karısı uyandığından beri dünyalar onun olmuştu. Bu iki gün içinde arayan arayana herkes aramış tebrik edip geçmiş olsun dileklerini iletmişti.
" Uyudu mu aslan parçam?" Yatağın kenarına çöken adam mavi tüller içinde uyuyan oğluna baktı. O kalın dolgun dudaklarını buzmus uyuyordu.
" Evet uyudu. Bir iki saatte uyanmaz." Gözleri bu sefer kocasına değdi. Oda kendisi gibi yorgundu.
" İşin yoksa gel dinlen." Diye adama sordu. Eve geldiklerinde kurban kesilmişti. Evde curcuna gibi sesler vardı.
" Yok güzelim, ben aşağı ineceğim şimdi." Gözleri kadına değdi. Çok şükür dedi içinden, Allah seni benden almadığı için. " Sen dinlen bir şey olursa mutlaka birini ara!"
" Tamam." Dedi İslim.
Kocası yataktan kalkmadan evvel kadının yanına gelip alinina bir öpücük kondurdu. Burununu saç dibine soktu. Bu kokuya ölünürdü.
Odadan yavaşça çıkıp giden adamdan sonra İslim yavaşça yatağa girdi. Biraz uyuyacakti. Kendini biraz daha toparlardı bu sefer.
Gelen ses ile uyanan İslim, oğluna baktı. Uyanmış ağlıyordu. Beşige uzanıp oğlunu kucağına aldı.
" Annem neyin var paşam?" Oğlunu havaya kaldırdı burununa gelen koku ile oğluna baktı. Güldü.
" Anlaşıldı, yine altını doldurmuşsun." Oğlunu yatağa yatırıp yavaşça ayağa kalktı. Çok şükür ki ağrısı günden güne azaliyordu. Çekmeceden çıkartıgi bezi pişik kremi alıp yerine oturdu.
Oğlunun pijamasini indirip bezini hızla değiştirdi. Kremini sürüp bezini tekrar bağladı. Usluca susan oğlunu kucağına alan kadın göğsünü açtı. Oğlu sütünü içerken, eli ile tüy kadar olan saçını okşadı.
" Oğlum benim, güzel oğlum." Ne kadar da yakışıklı bir oğlu vardı böyle. Allah'ım çok güzel oğluşu vardı.
" Aşkım benim, sevgilim, nur yüzlüm."
" Bana hiç böyle şeyler söylemedin!" Kafasını kaldırıp kocasına baktı. Yorgun bedenine rağmen daha ayakta dimdik duruyordu.
" Aşk olsun, meremin. Sen benim kalbimsin unut mu?" Munzurca konuşup adamın gönlünü hoş etme peşinde idi.
İbrahim kadının yanına gelip oturdu. Göğsünü emen oğluna baktı. Artık bu odada üç kişi vardı. Kalpleri artık bir kişi daha alıyordu.
" Unutmak mümkün mü?" Eli ile oğlunun tenini okşadı. Oğlu yavaş yavaş sütünü içiyor, ara ara da dinlenip tekrar emiyordu.
" Misafirler gitti mi?"
" Ere, jiyanamin." ( Evet hayatım )
İkili bir müddet oğlunu izledi. Sütünü içtikten sonra kendini serbest bırakan oğlunu kucağına aldı İbrahim. Artık odada kaldığına göre sevme zamanıydı.
" Oğlum Egemen'nim."
Oğlu babasının yüzüne bakıp hafiften gülüyordu. " Senin gülen yüzüne kurban olurum ben." Oğlunun yanağını, burununu boyununu öpüp kokladı. " Seni bana veren Allah'a şükürler olsun." Gözleri kadına kaydı.
" Ve seni dünyaya getiren kadına da."
Kadının yanına geçti. Oğlunu ortasına alan İbrahim kadına baktı.
" İstediğin oldu jinamin."
" Ne gibi?" Diye sordu İslim.
" Oğlunu sana benzesin diyordun, bak bana benzedi."
İslim güldü. Eğilip oğlunun yanağını öpüp burununu oğlunun burununa sürtü.
" Yüzü sana huyu bana çeksin."
İbrahim kadına baktı. " Huyu niye sana çekiyormuş?" Diye sordu soru ile.
" Çünkü benim güçlü olsun, annesi gibi olsun. Dimi aslanım." Oğluna bakarak konuştu İslim. Bu çocuğu yememek için zor tutuyordu kendini. Allah'ım iyiki doğurmuştu oğlunu.
" Evet güçlüsün." Birden ciddi bir hâl aldı İbrahim. O iki gün illet gibi geçen iki gün, ölüm gibi geçen iki gün.
" Bir an uyanamayacgini sandım İslim!"
İslim başını kaldırıp kocasına gözlerinin içine baktı. Korkusu hâlâ vardı. Gözleri bir noktaya kitlenmis gibiydi.
" Senin... Senin bizden gideceğini sandım İslim." Korkusu berrak bir su gibi gün yüzüne tekrar çıktı. Bunu söylemek bile korkusuna eş değerdi.
" Oğlumu beni bırakacağını sandım."
İslim parmağını kocasının dolgun dudaklarına bastırdı. " Şhh, deme artık böyle şeyler, geçti artık." Kocasının korkusunu nasıl alır bilmiyordu ama almak yerine taptaze umutlar koymak istiyordu.
" Bak ben burdayım, buradayız."
" Evet burdasın." Dedi İbrahim. Kadının elini tutup kalbine götürmüştü. " Ve buradasın, benim için eşsiz bir hazine gibisin İslim. Bir gelincik gibi.."
Parıldayan gözleri ile kadından gözlerini alamadı. Kalbî yüreği ona tutulmuş bir sarmaşık gibi kördüğüm olmuştu. " Sana... Sana aşığım İslim." Şükür... Şükür edebilmişti itirafı. Ne olacaksa olsun demişti.
İslim kocasına yandan sarıldı. Ah ne güzel bir aşktı böyle, Alaca kuşu ve gelincik bir çiçeği yaprağı gibi filizleniyor, bir ip gibi kördüğüm haline geliyordu.
" Bu ne güzel sevmek böyle." Gözleri kapandı kadının. Aşk gerçekten böyle bir şey ise onu kalbinde taşımak boyunun borcuydu o zaman.
" Bu sevgise, seni sevmek kalbime mühür vurulması kadar güzel."
" Senin sevgine aşığım adam!"
İkiside gülerken oğlunun cirlamasi ile ikisinin gözleri açılmıştı. İslim oğlunu kucağına alıp pispislamisti. Uyku vakti gelmişti minik afacanin.
Kucağında sağladığı bebeği uykuya dalınca beşige geri koydu. Çok şükür ki oğlu geceleri ara ara uyanıyor ya süt istiyor yada altını kirletiyordu. Çok huysuz değildi.
Oğlu uyuyunca anne ve babası da yatağa geçip uyudu. En iyi uyku sevdiginle geçirdiği uykuydu.
***
Sabah oğlu ile uyanan İslim aşağı inmişti. Önce bir kahvaltı edip ardından da salona geçecekti. Mutfağa giren kadın iki kizida kahve içerken yakaladı.
" Yenge bir şey mi oldu?" Hızla ayağa kalkan kız yengesinin yanına geldi.
" Yok, acıktım. Biraz bir şeyler yiyeyim dedim. "
" Yenge biz getirirdik."
" Sıkıldım kızlar, aşağı inmek istedim."
Ela yeğenini kucağına aldı. Minik Egemen başını halasının göğsüne koymuştu. Zeynep yengesine kahvaltı hazır edip önüne koydu.
Yemeğini yiyen İslim kızlara döndü.
" Mevlüt bugün mü?"
" Evet yenge, bugün."
" Herşey hazır mı?"
" Merak etme yenge, herşey hazır. Annem hepsi ile ilgileniyor." Dedi Zeynep.
İki kızda bir hayli yorgundu. Zeynep bir yandan mevlüt ile uğraşırken bir yandan da çeyiz için uğraşıyordu.
" Çok şükür yenge Allah seni bize bağışladı." Dedi Ela yeğeni ağlamasın diye pispislayip duruyordu.
" Ben ağabeyimin kendini kaybetgini bu denli hiç görmemiştim."
İslim yemeğini yemiş çayını içiyordu. O an aklına geldikçe kızlar irkiliyordu. O iki ev o kadar sessizdi ki sanki güneş konağa hiç doğmamış gibiydi.
" Geçti, artık iyi şeyler düşünelim."
İki kızda başını salladı. Ela yeğenini yüz yüze bakacak şekilde tuttu.
" Egemen halam, bu ne güzellik böyle. Allah'ım iyiki seni bize vermiş."
Zeynep sandalyesini Ela ya doğru yanaştirip minik yeğenine baktı. İki kizda küçük bebeği sevgiye boguyordu.
Kısa süre sonra İslim oğlunu alıp yukarı çıktı. Halime hanıma torununu verecekti. Salona giren kadın kimseyi görmedi. Salondan çıkacağı sırada kadının işitti.
" İslim ne oldu?"
" Sana geliyorduk yâde, torunun seni özlemiş."
Halime hanım gelinini ve torununu alıp yukarı çıktı. Öğleye doğru misafir geleceği için o oda temizlenecek ti.
" Gel kızım." İçeri ikiside geçip mindere oturmuştu. Halime hanım torununu kucağına aldı. Şimdi babaannesi tarafından sevgiye bogulcakti oğlu.
" Egemen, kuremin sen bana mı geldin. Sen babaanneye mi geldin." Öpüyor kokuluyordu. Daha şimdiden Egemen Ağaoğlu herkesin gönlünü feth etmişti.
" Maşallah benim paşama." Ellerini yakalayıp dudağının arasına alıp hafif ısırıp geri öpüyordu.
Torununu kucağına alan kadın gelinine döndü. " İyisin değil kızım?"
" İyiyim yâde, çok şükür."
" İyi ol kızım, Allah seni bize bağışladı." O korku tüm aileye yetmişti bir kez. Daha fazlasını taşıyacak kalpte yürekte yoktu.
" Dilerim en güzel zamanınız böyle olur."
" İnşallah yâde."
Egemen ağlamaya başlayınca İslim oğlunu alıp odadan çıktı. Kayınvalidesi birazdan geleceğini söylemişti.
İslim odaya geçip oğlunun altını temizlemiş sütünü içirmisti. Kendine hazırlık yapan kadın beyaz tulbetini takıp oğlunu da hazır etmişti.
Odanın kapısı açılmış Halime hanım içeri girmişti. Gelinin hazır olduğunu görünce yanına geldi.
Kutuyu açıp içinden bir tane bilezik çıkarmıştı. Gelinin elini tutup bileziği taktı.
" Bu bize hemen evlat verdiğin için hemde benim gelinim olduğun için. Sen bize bir evlattan fazlasını verdin kızım."
İslim kadının elini öpüp başına koydu. " Sipas yâde."
Mevlüt başlamıştı. İslim içeri tıpkı bir kuğu gibi girmişti. Işıldayan gözlere koltuğa oturmuştu. Hoca efendi oğlunun kulağına ezanı okuyup ismini hitap etti.
Egemen Ağaoğlu, aşiretin yeni torunu, İbrahim Ağa'nın soyu, Ökkeş Ağaoğlu'nun biricik torunu idi.
Tüm gözler kadındaydi. Oğlu o kadar usulu durmuştu ki minnak oğlu şimdiden gücünü asaletini gösteriyordu.
" Maşallah Halime hanım, torunun çok güzel."
" Öyledir." Dedi Halime hanım.
Mevlüt uzun sürmüştü. Yemekler sofraya konulmuştu. Tatlılar yerini almıştı. Lohusa şerbeti hazır edilip servis bardaklarına doldurmuştu.
Tüm aşiret buradaydı. Yediden yetmişe herkes gelmişti. Tüm dular anne ve çocuk içindi.
" Zeynep.." Zeynep arkasını döndü. Nurettin kapının eşiğinde durmuş içeriyi kontrol ediyordu.
" Ne oldu?"
" Yav içeri kalabalık mi? Kadın çok mu?"
Zeynep kaşlarını catip ağabeyine baktı. " Niye ne oldu ki?"
" Yav yeğenimi özledim. Egemeni göreceğim."
Zeynep güldü. Ancak şuan giremezdi. Daha misafir vardı. Daha sonra gelecekti.
" Şimdi olmaz, sonra gel."
Nurettin gözünü baydı. Allah'ım bu misafirler gelmek biliyor gitmek bilmiyordu.
" Ohhho, ohhho. Bu nedir yav!" Diye isyan bayrağını çekti. Kapıdan ayrılan adam aşağı yeri döve döve gitmişti.
Bir çok misafir kendi arasında konuşup gülüyordu. Birde bir dedikodu çıkmıştı. Beyoğlu aşiretinin oğlu Şevket ağa kuma alacaktı. Hemde halasının kızını.
İslim bu konuyu duydukça ürperdi. Oğluna sütünü verip herkese kulağını tıkadı. Duymak kadar dinlemek de insanı kahır perişan ediyordu.
Mevlüt sonrası İslim odaya çıkmıştı. Oğlunun altını temizlemiş beşige koymuştu.
Kocası da gelip üstünü değiştirip yatağa geçmişti.
" İbrahim."
" Söyle güzelim."
" Kuma gelmesi şart mı?"
İbrahim yerinde diklesti. Kimin için kuma gelmesi şarttı?
" Kimin için?"
" Dilber için, çocuğu olmuyor diye kuma gelmesi şart mı?"
Derin nefes alan adam sıkıntı ile verdi. " Töre böyle uygun görmüş İslim, bizim elimizden bir şey gelmez."
" Keşke gelse." Dedi İslim. Oğlunun beşiğini sallamış uykuya dalan oğlunu bırakıp kocasına döndü.
" Keşke Dilber de anne olsa."
" Kimse kaderini bilemez güzelim. Tek dileğim herşeyin düzene girmesi."
" İnşallah ağam inşallah."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 124.51k Okunma |
6.11k Oy |
0 Takip |
41 Bölümlü Kitap |