34. Bölüm

34. Bölüm

Emine Çiftçioğlu
em_ineee

Bölüm-34

* Le bûkê, lê nârê....*

~~~

Bir kızda daha baba evinden uçuyordu. Yarine kavuşmak, sevdiğine kavuşmak, yeni bir aile kurmak...

 

Konağın ışıkları sönmüş yerine ise mumlar devriye girmişti. Kızlar renkli renkli kaftan giymişti. Kına türküsü söylemeye başlayan kadın ile kına gecesi başlamıştı.

 

Merdivenleri yavaş yavaş inen gelin ve kızlar raks ede ede geliyordu gelinin oturacağı yere doğru. Zeynep giydiği kırmızı yöresel kaftanı ile çok güzel olmuştu. Başında pullu duvağı ile bir kuğu gibi suzlmustu.

 

Gelin oturur oturmaz kızlar gelinin etrafında dönüyor, kına türküsünü söylüyordu. Âdeti o gelin aglayacakti. Hangi gelin baba evinde son gecesini yaşarken aglamzdi ki.

 

İslim gorumcesine baktı. İçten nasilda ağlıyordu. Bir an kendini düşündü. Kendini kinasini, böyle kaftan giymeyi, kızlar etrafında dönecek sonrada annesi yanına gelip avuç içine kına sürecekti.

 

Halime hanım kızının yanına geldi. Avucuna altını bırakıp tepside duran kinadan biraz alıp kızının avuç içine sürdü. Altını da içine koyup avuç içini kapadı.

 

Kızlar ellerini avucuna götürmüş zılgıt çalmıştı. İslim de bir zılgıt patlati.

 

Kına gecesi çok güzel geçmişti. Kına yakildiktan sonra gelini hem oynatmis hemde ağlamıştı.

 

Kına bitince gelini odaya almışlardı. İslim oğluna bakmaya gitmişti. Oğlu biraz huysuzlanmisti. Göğsünü açıp oğlunu emzirdi. O sırada kapı açılmış içeri kaynanasi girmişti.

 

" Dayê."

 

Halime hanım gelinin yanına geldi. Kucağında yavaş yavaş uyuyan torununa baktı. Minik Egemen uykuya dalınca İslim beşiğin tulunu çekip oğlunu içine koydu. Beşiği yavaş yavaş salmış arından da kaynansina dönmüştü.

 

" Keckamin, bunu sana getirdim." Elinde tuttuğu kına tepsisi vardı. Daha içi doluydu.

 

" Dayê ben gelirdim,"

 

Halime hanım gelinin elini gelini değilde kızı gibi tuttu. " Sen bu eve geldiğinde üzerinde sadece gelinlik vardı. Ama sen bu eve herşey getirdin. Bereket getirdin, oğluma bir evlat verdin. Senin hakkını ödeyemem gelin." İslim bu eve geldiğinde neler çektiğini, neler yaşadığını görmüştü.

 

Oğlu daha İslim bu eve gelmeden evvel ' Ben o kadına karım' demem demişti. Şimdi nereden nereye!

 

" Bu gece bu evden bir kız gitse bile bir kızım oldu. İslim sen benim gelinim değil, sen ben kızimsin." Dedi Halime hanım. Tepsiyi yanına çekip parmağı ile kinadan alıp, avuç içine sürdü. İslim aglasa mı yoksa heyecandan gülse mi bilemedi.

 

Avuç içine parmağına sürdü kınayı. İslim avuç içine baktı. Gözleri doldu, berdel yolu ile evlense bile ailesi ona çok iyi gelmişti.

 

" Bir gün.." dedi Halime hanım. " Bir kızın olursa, oda bir gün kına gecesi olursa, onada aynı şeyi yaparsın. Erkek evlat farklıdır ama kız evlat başkadır keckamin." Avuç içini yavaş kinasini sürmüş daha sonra da bez yardımıyla bağlamıştı.

Bu gelin geldiğinde ne kınası olmuştu nede düğünü. Sadece gelinlik giymişti, o sadece her genç kızın hayli olan beyaz gelinlik. Kaynanası gelinin iki eline kinasini yakmıştı. İslim utanmasa kadının boyununa sarılır hüngür hüngür ağlardı.

 

İslim konuşmadı. Sadece yakılan kinaya baktı. Allah hiç bir kadının kucağını boş bırakmasın.

 

***

Yeşil kaftanı, burununa taktiği hizmasi, gözüne çektiği sürmesi, dudağına sürdüğü kırmızı ruju ve elindeki kınası ile tam bir yeni gelin olmuştu. Arada bir avuç içine bakıyordu islim. Kınası çok güzel olmuştu.

 

Kollarına taktığı bilezik, boyununa taktiği gerdanlık ile çok hoş olmuştu. Oğlunu da giydirip kucağına aldı.

 

" Oğlum, hadi halaya gidelim." Bugün düğün günüydü. Zeynep gelin gelin olup gidecekti koca evine. Sonunda Cahit muradına ermişti.

 

Odadan çıkan kadın aşağı dikkatlice indi. Giydiği topuklu ayakkabı ile bugün ayakta sağ kalırsa şükür edecekti.

 

" Vay, vay, vay anam vay." Nurettin merdivenlerin başında yengesine bakıyordu. " Bu ne ihtişam bu ne güzellik böyle yengem."

 

" Teşekkürler, yakışıklım."

 

" Sen bana asıl yakışıklı yeğenimi ver hele." Egemeni kucağına alan Nurettin bebeği kucağında oynatiyordu. Babası gibi aynı takımı giydirmisti oğluna. Ağzında mavi emzik ile amcasına gitmişti.

 

İslim oğlunu verir vermez Zeynep'in odasına geçti. Kapıyı açar açmaz, bir melek görmüştü sanki. Beyaz gelinliğin içinde, pırıl pırıl parildiyordu Zeynep.

 

" Allah nazardan saklasın." Gorumesine sarıldı İslim.

 

" Olmuş mu yenge."

 

" Olmak ne kelime kız! Cahit seni bir görsün, düğünü bırakıp seni kaçırır." İslim sözü ile bütün kadınlar gülmüştü.

 

Dağınık topuz yapan Zeynep zarif yüzüne hafif makyaj yapmıştı. Prenses yakalı gelinlik, kolları ise dantell işlemeli idi.

 

" Yenge!" Diye gülüp uyarı dolu bakışları fırlatmisti adeta.

 

" Ne yalan mı? Sanki Cahit enişte seni rahat bırakacak bu gece!" Dedi kuzeni Beliz.

 

Hepsi birer bir şeyler söylüyordu. Kızlar gelinliğin uçlarını düzeltiyordu. Ara ara da İslim, Zeynep'e rujunu veriyor tazeliyordu.

 

Nihayet o zaman gelmişti. Zeynep odadan çıkıp salona geçti. Ağabeyi İbrahim ağa kardeşinin kuşağını bağladı. Kardeşinin anlidan öpüp sarıldı. O an bitmişti işte herşey. Gelin dahil hepsi ağlıyordu. İslim ağlamamak için kafasını yukarı kaldırmış eli ile yüzünü yeliyordu.

 

Buydu işte. Her kız doğduğu, büyüdüğü serpildigi evden gelinliği ile duvağı ile çıkıyordu. Başına beyaz ve kırmızı duvağı örtülmüş iki ağabeyinin koluna girip aşağı inmişti.

 

Davul zurna konağın önüne gelmişti. Kadını kızı hepsi eline aldığı desmal ile raks ediyordu.

 

Gelin evden çıkmıştı. Çıkmadan evvel de eline verilen testiyi hızla yere attı. Testi kırılmış içindeki şekerler ve bozuk paralar yere sacilmisti.

 

Gelini arabaya binmiş düğün salonuna doğru konvay yapılmıştı. Arabadaki kadınlar zılgıt çekiyor, alkış tutuyordu. Bu düğün salonuna kadar gidiyordu.

 

Düğün salonuna gelen araçlar park yerine geçiyordu. Düğün salonu tıklım tıklım doluydu. İslim ailesini görür görmez yanına gitmişti. Annesinin elini öpüp başına koydu. Ardından da dilanin yanına geldi. Karnı büyümüştü artık son aylari idi nerdeyse.

 

Düğün salonunun kapısı açılmış içeri gelin ve damat girmişti. Onların kayıt altına alan kameraman her adımlarını çekiyordu.

 

Pistin ortasına gelinmişti. Damat olan Cahit giydiği jilet gibi takım elbise ile çok yakışıklı olmuştu. Gelinin dudağını açıp üç defa açmış ardından da anlidan öpmustu.

 

Dans müziği ile damat ve gelin dans etmeye başlamıştı. Av çavreş belek şarkısı ile ikisinin gözleri birbirine kenetlenmişti.

 

Paralar gelin ve damadın üzerine yağıyordu. İslim kocasına baktı o an, kocası da İslim'e. İkisinin gözleri kesiştiği an sanki zaman durmuş gibiydi. Bu şarkı onlara armağan idi.

 

İslim şarkının nakaratini kocasının gözlerinin içine bakarak söyledi. İbrahim ise kadını duyuyormus gibi dinledi.

 

Dans müziği bitmiş yerine oyun havası açılmıştı. Halay başı gelin ve damat olmuştu. Herkese halaya girmişti. İslim gelinin ellerini tutup oynuyordu. Ki kocası da İslim'in yanına geçince görsel şölen olmuştu.

 

Halay gittikçe gitmişti. Aşiret reisleri İbrahim Ağa'nın üstüne para yağıyordu. Gelin ve damat içinde nazalar dile geliyordu.

 

Cahit ve Zeynep birbirine baktılar o an, onlar artık bu dünyada ve ahirette karı kocaydi. Cahit sevdiği kadını alma şerefini bahşediyordu.

 

Allah nazardan saklasın.....

 

***

İslim sabah o kadar geç kalkmıştı ki saat nerdeyse öğlen olacaktı. Üstünü değiştirip oğlunun altını değiştirmişti.

 

" Rojbas Ela, misafirler kahvaltı etti mi?" Alel acele sordu soruyu. Dün gece baya geç gelmişlerdi. Hâli ile bazı misafirler de düğün evine gelmişti.

 

" Rajbas yenge, rajbas." Dedi Ela da esneye esneye. " Yok daha inemdi kahvaltı, kızlar sofrayı serdi. Ben çayı demledim, herşey hazır. Sen çık istersen."

 

İslim başını salladı. Kızlar varsa sorun yoktu. Ela'ya yardım edecek kız vardı nasıl olsa.

 

Salona çıkan, İslim mindere oturdu. Saçından kayacak olan tulbetini düzeltip kadınların arasına karıştı.

 

Oğlu rahat durmuyor, sürekli mızmızlaniyordu.

 

" Egemenin neyi var?" Dedi Beliz.

 

" Aç ya ondan." Kahvaltı etmeden sütünü vermek istemiyordu. Kan şekeri düşebilirdi. Birde nedense sütü bu aralar az geliyordu.

 

" Kahvaltı hazır zaten, hemen yap miniğimi emzir." Dedi Beliz küçük Egemen ile oynarken. Fakat Egemen oyun değil süt istiyordu.

 

İslim kalabalık ortamdan bunladi. Hemen kahvaltı edip oğlunu emzirip uyutmak istiyordu. Nihayet istediği duruma ulaştı İslim. Kahvaltı iner inmez yemeğini yemiş ardından da hiç beklemeden sütünü oğluna vermişti. Oğlu sütünü içer içmez huysuzlugu durmuştu.

 

" Maşallah oğlun büyüyor." Dedi yaşlı kadın.

 

" Çok şükür." Dedi İslim. Oğlu memeyi bırakıp kucağında oturmuş annesinin verdiği minik oyuncağı ile ağzına sokuyordu. Oyuncak büyük olduğu için boğazına kaçma gibi bir derdi yoktu.

 

" İstersen fazla arayı açma, bir tane daha yap ikiside büyüsün." Dedi kadın.

 

İslim şuan için ikinci bir çocuk istemiyordu. Daha biraz daha büyüsün o zaman düşünürdü.

 

Beliz kadını durtukledi. İslim kıza doğru eğildi. " Sakın yenge, Egemen en az iki yaşına gelsin ondan sonra yap."

 

" Zaten şuan düşünmüyorum. Nurettin'in evlensin, o versin."

 

Beliz buna güldü. Nurettin evlenecek de Beliz görecekti. Te anam te!

 

" Yenge, Nurettin'in evlenmsi demek üçüncü dünya savaşı çıkması demek!"

 

İslim kaş çattı. " O niyeymis?"

 

" Nurettin kolay kolay kimse ile evlenmez ki?"

 

" Hehe, Beliz görürsem söylerim. Genç adam, hemde yaklaşıkli, hangi kadın onu red eder?" Bu evin erkeği de olsa onun kayni idi. Kaynindan çok kardeşi gibiydi Nurettin. İstese şimdi bile evlenir gelin getirirdi.

 

" Canına susamış olan kadın!"

 

" Vallahi o canına susamış kadın, evlendiği zaman susadigi için şükür etmese iyi!"

 

Beliz gözlerini baydı. " Yenge bir kere de beni tut, beni!"

 

İslim kadının lafına gülmüştü. Oğlu uyuklar gibi olunca salondan çıkıp odaya doğru yürüdü. Kapıyı açıp içeri girdi kocası içerde bir dosyaya bakıyordu.

 

Oğlunu beşiğine koyan kadın kocasına baktı. Bir hayli yorgundu.

 

" Erkekler gitti mi?"

 

" Yok daha gitmediler." Dosyayı kapatıp karsinin yanına geldi. Başını beşige çevirdi. Oğlu uyumuştu.

 

" Oğlum uyudu."

 

" Süt içmedi diye mizmizlik etti."

 

" Niye veremdin?".

 

" Kahvaltı etmedim."

 

" Ettin mi?"

 

" Ettim, ettim. Sen kahvaltı etin mi?"

 

İbrahim başını salladı. İslim oğlu yatınca ayağa kalktı. Ki kocası bileğinden tutup kendine çekti. Dudağına sert ve arzulu bir öpücük bırakmıştı.

 

" Bu ne için?"

 

" Dünkü giydiğin kıyafet için!" Dün düğünde giydiği yeşil elbise ile resmen bütün gözler üstüne almıştı. Lacivert kaftanı vardı ama bunu tercih etmişti. Son dakikada!

 

" Hmmm, çok mu beğendin."

 

" Beğenmek mi, ayıp olmsa seni eve kapatacaktim!"

 

" Yapma ama, düğün sonuçta."

 

" Bir daha göze batan şeyleri giyme!"

 

İslim gözlerini kocasına belerti. " Ne yaparsın?"

 

" Gece gösterimim ben sana,"

 

İslim güldü. Hemen bu odadan kaçması gerekti. Yoksa kocası tarafından el konulacaktı.

 

Kapıya doğru yürüyen kadın kocasının sesi ile ona döndü.

 

" İslim."

 

" Buyur ağam."

 

" Sana bir haberim var."

 

İslim kocasına baktı. Ne haberiydi.

 

" Ne?" Kapının eşiğinde durmuş kocasına bakıyordu.

 

" Dilber ve Şevket dün boşanmış."

 

İslim'in ağzı heyecandan olsa gerek açılmıştı. Yerinde zıplayan kadın oğlunun uyanmamsi için sessizce güldü.

 

" Senin Allah'ına kurban, bana çok güzel haber verdin." Kocasına havadan öpücük gönderen kadın odadan çıktı.

 

" Deli kadın, deli hatunum!"

 

Bölüm : 27.01.2025 15:41 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...