4. Bölüm
Emine Çiftçioğlu / BİR KELEBEĞİN RÜYASI / 4. Bölüm

4. Bölüm

Emine Çiftçioğlu
em_ineee

Bölüm-4

***

* Canını yakacağım dedi alaca kuş, karşısında duran gelincige bakarak. Bir kartal gibi keskin olan bakışıyla...*

 

* Canımı yakmak istiyorsan, ruhumu öldürmen lazım. Zira dalından kopan her çiçek fazla dayanmaz...*

***

Kader çizgisi dedikleri şey tamda bu noktada kesişiyordu. Öyle bir kaderi ki bu yolun ne sonu vardı nede başı.

Gelin hanım bahçeden yavaş yavaş geçerken, ona nefret ve intikam hırsı gibi bakan kocasından gözlerini ayiramiyordu.

Yinede dimdik ayakta durma gayretine siginyordu.

" Hadi kızım, gel böyle." Halime hanım, gelinini yavaşça salona götürdü. İçeri giren gelin hanım koltuğa oturmuştu.

" Zeynep kızım yenge bir bardak su getir." Zeynep hemen komutu alır almaz salondan çıkıp mutfağa indi.

Halime hanım kızın yüzündeki tülbenti açıp biraz hava alması için tülbenti saçına kadar açtı.

Gelinin yüzü çok güzeldi. Beyaz teni, koyu kahve gözleri, uzun kirpikleri, gözüne sürdüğü hafif sürme ile göz rengini ortaya çıkarmıştı. Dolgun dudağına sürülen hafif bir parlatıcı vardı. Siyah koyu saçları ile yüzüne tam oturmuştu.

Halime hanım bir kez daha teyit etti. Bu kızı gelin almak ile iyi etmişti. Zaten İslim'i oğluna alma niyetine düşmüştü.

Fakat kader bu ya onların yolları berdel yolu ile kesimisti.

" Aç mısın bûke?"

" Na, dayê ( hayır anne)"

Kızının elini bir anne edası ile tuttu.

" Açsan söyle keckamin, hiç çekinmeyesin, burası artık senin evindir." Ağır aksanı ile gelinden çok kızı gibi gördüğü, gencecik kıza baktı.

Çeksin, utansın istemiyordu. Burası artık onun evi onun yuvası idi.

" Sağol dayê, aç değilim." İslim içindeki siktiniyi bir nebze de atmak için güldü. Zoraki bir gülümsemeydi bu.

Salona giren, Zeynep elindeki su bardağını yengesine uzattı. İslim suyu alıp kana kana içti. Böbrekleri suya hasret kalmış gibi gelen suyu içip içip duruyordu.

Zeynep kızın yanına oturdu. Gelin geldiği evi tanısın istiyordu.

" Vallahi yenge, çok şanslısın ha."

İslim anlamadı. Ne için şanslıydı ki?

" Ne için?" Kahve gözleri karşısında paril paril parlayan kıza bakıyordu.

Zeynep güldü. " Ağabeyim gibi birine gelin geldin de ondan." Diye güldü.

Annesi kızını gözü uyarı verse de Zeynep takmadı. Azıcık yengesi ile uğraşmak istiyordu. Ne var bunda canım!

" Aman ne şans ne şans." Diye alayla ağzının içinede geveldi. Böyle bir şans varsa, hemen limitini kullanmak istiyordu.

" Bir şey mi dedi yengecigim?"

" Yoo, iyi bari dedim. Çok şanslıyım dedim!" İmalı imalı cevap vermişti İslim.

Zeynep anlamıştı. Gülmeden de edemiyordu. " Eh tâbi ki şanslı olacaksın yenge, ağabeyim gibi yakışıklı, delikanlı, merhametli, yüzüne baktığın zaman yüzüne gülen, sabırlı biri ile evlendin."

Lafını bitirdiğinde ise bir annesine birde yengesine baktı. İkisinin bakışı ise ' Sen bu dediğine inandın mı' bakışı vardı.

" Sabırlı ve gülen yüzü atarsak evet oğlum bu istatistiklerin içine girebiliyor!" Diyen Halime hanım kızına güzel uyarıcı bakış attı.

Akşama kadar, gelini konuşturmus biraz olsun üzerindeki gerginliği atabilmisti. Yoksa bu gerginlik ile çok zordu. Değil gerdek gecesine sabaha zor çıkardı.

Odaya çıktığından beri elini kolunu nereye koyacağını şaşırmıştı. Dile kolay evliydi artık.

Tâbi evlilikleri öyle güzel bir başlangıç yapmamıştı. Öyle her evli çiftin mutlulukla inşa ettiği bir evlilik de değildi. Öyle her evli çiftin güzel geçen bir ilk gecesi gibi olmayacaktı. Belki canını çok yakacaktı buda olabilirdi.

Kocasını pek tanımıyordu. Sadece adını ve namını biliyordu o kadar. Geriye ise bomboş tahmin ve fikir kalıyordu.

" Yarabbi, bana güç. Ayakta kalmak için bana güç ver. Yikilmamak için bana güç ver."

Tek gücünü Allah'tan alabilirdi şuan, ondan gelecek her güce raziydi İslim.

Nihayet kapı açılmıştı. Kocası endami ile içeri girmişti. Kapıyı kapatıp onu yatakta bekleyen, kıza baktı.

Bu kız bu gece onun olacaktı. Bu kız artık onun karısıydi. Helali namusu şerefiydi. Kaçacak yolu yoktu. Gidecek en ufak bir fare deliği bile yoktu.

Boyununa taktiği, kravatı çekiştirip açmıştı. Sanki boyunundaki kravat onu boğuyor gibiydi.

Kravatı elinde tutup korpecik gelinin yanına geldi. Başı yerde elleri ise yatağın çarşafın tutuyordu.

" Ayağa kalk." Diye ilk kez kadına emir verdi.

İslim gözlerini sımsıkı kapattı. Yavaşça ayağa kalktı. Korkusu tüm hücrelerine yayılmıştı. İçinden ise

' Lütfen Allah'ım lütfen, canımı çok yakmasın' diye Allah'tan dilek diliyordu.

Daha kızın yüzünü pek görememiş sanki karşısında, duran karısı değilde düşman varmış gibi hep uzaktan bakmıştı. Oda istemezdi böyle olmasını. Sevdiği kadını teli duvaklı davullu zurnalı almak isterdi. Baba evinden alırken o heyecanı yaşamak isterdi.

Elini kaldırıp kızın başındaki tülbentini yavaşça kaldırdı. Başı hâlâ yere eğik ona bakmıyordu.

" Kafanı kaldır. Yüzünü göreyim." Meraklısı değildi, ama içi içini yiyordu.

Gelin odaya çıkarırken, kız kardeşi yanına gelip ' Ağabey vallahi çok şanslısın, yengem çok güzel bir kadın. Değerini bil.' diye ikaz etmişti.

Şimdi ise yüzünü görmek istiyordu.

İslim derin nefes aldı. Madem ki yüzünü görmek istiyordu, gösterirdi.

Yavaş yavaş kafasını kaldırıp kocasının yüzüne bakmışti. Gözleri kocasının gözleri ile kesişti. İkisinin gözlerinde şimşekler cakiyordu.

Masumiyetinin yüzünde aktığı kıza baktı. Öyle güzel bir yüzü vardı ki, insan bakmaya dokunmaya kıyamıyordu. Bu kız artık ounundu. İç yanak etlerini ısırdı. Bu kadar masum bir kıza nasıl acı verebilirdi.

Kendine gelen adam kızın yanına geldi. Dip dibe burun burunaydi.

" Bugünden sonra, benim karım olacaksın." Gözlerinin içine bakarak konuştu. " Benden ise bir şey bekleme sakın. Sadece karı koca rolünü yaşa o kadar."

İslim girdiği tiranstan çıkmış kocasının söylediklerine kulak asmişti. Bu da ne demekti böyle.

" Beni kapının önüne kadar uğurlama, senden hiç bir şey istemiyorum!"

" Madem... Öyle istiyorsun... O zaman neden... Beni bu gece karın yapacaksın?" Sesi heyecandan mi yoksa korkudan mi bilinmez ama kısık kısık ve kekeleyerek çıkmıştı.

Bu adam ne dediğini biliyor muydu? Böyle bir şey olması mümkün değildi. Ailesi aşağıda iken nasıl olurda kadınlık vazifesini yapmayacaktı.

" Âdet böyle.."

" Peki.. ya ailen.." önemlisi buydu ya. Annesine babasına ne diyecekti. Oğlunuz bana, karılık vazifesini yapmayacaksın dedi. Derse ne diyecekti.

" Sen sadece benim dediğimi yapacaksın," kadının dibine iyiyce sokuldu. Burunu kızın hokkacik burununa değiyordu. " Duydun beni!"

İslim bir şey demedi. Madem öyle istiyordu. O zaman hiç bir şekilde yapamayacaktı.

Adamın gözleri dolgun dudağına kayınca kayış koptu. Anında dudağına yapışmış genç kızın felegini şaşırmıştı.

Hiç umursamadı. Karısının dolgun dudaklarını sömürürken hiç acımadı. Elleri kızın giymiş olduğu gelinliğe gidip çıkardı. Öyle bir hızla yapıyordu ki sanki yangından mal kaçırır gibiydi adetta.

İslim bedeni soğuk çarşafa değdi an, ürperdi. Kocası kendini soyarken, genç kıza bakmamaya gayret ediyordu.

Kısacık bir andan sonra kızın bacak arasına girdi. İki elli ile yatağa koyan adam kadının yüzüne baktı.

" Ağaoğlu aşiretine hoş geldin gelin hanım." Ve sonrada büyük bir hazla dudağını somurdu.

***

Bir insandan merhamet beklemek kolay değildi. Yüreğinde merhamet yoksa hiç kolay değildi.

İslim bunu dün gece iyi idrak etmişti. Şüphesiz kocası canını yakmasa da kadını yapsa da kocasının dün gece söyledikleri hala beyinin ucunda geziniyordu.

Suyun altında duran kadın, ne yapacağını kestirip atamiyordu. İbrahim zor bir adamdı. Hemde çok zor, onunla bir ömür nasıl karılık yapacak nasıl bu evlilik yürütecek bilmiyordu.

Kafasını bir nebzede suyun altında toplayıp banyodan çıktı. En iyisi mi, aşağı inip kahvaltı hazır etmekti.

Suyu kapatıp havlu ile bedenini kurulayan kadın hızla üstünü giyindi. Vücudunun bazı yerleri hala ıslak olsa da önemsemedi. Şuan daha önemli işleri vardı.

Dolaptan çıkartıgi saç havlusu ile saçını hızla kuruladi. Islak saç ile aşağı inerse başı ağrıya bilirdi. Ki İslim bundan nefret ederdi.

" Hadi artık, senin bakım yapmanı mi bekleyeceğim!" Kocasının sesini işitince hemen elini çabuk tutu.

Saç havlusu ile banyodan çıktı. Kocası yatakta boxer katı ile durmuş ona bakıyordu.

Kadın ona bakmadan makyaj masasına doğru ilerledi. Kocası hâlâ ona bakıyordu. Üzerine giydiği beyaz sarı işlemeli elbise ile çok güzel olmuştu. Siyah ıslak saçları nerdeyse beline kadar iniyordu.

" Hem bana çabuk çık diyorsun, hemde beni dikizliyorsun!" Adama bakmadan konuştu İslim.

İbrahim'in homurtsunu duysa da bir şey demedi. " Bu seni hiç ilgilendirmez!"

İslim havluyu yana indirip eline aldığı tarak ile saçını iki yana ayırıp taramaya başladı.

" Eğer bana bakıyorsan ilgilendirir!" Alta kalanın canı çıksın hesabını yapıyordu İslim.

" Ne o hoşuna gitmedi mi?"

İslim gözlerini baydı.

" Bana gözünü bayma!"

" Emir edersiniz, Ağam. Başka bir isteğiniz var mı?"

" Odadan çıkman." Diye adam kendini banyoya atıp kapıyı da sert bir şekilde kapattı.

İslim banyoya giren kocasına baktı. Sonra başını sallayıp işine geri döndü. Bu adam tam bir kaçıkti.

Tarak ile saçının ucundan başlayıp yavaş yavaş yukarı doğru çıktı. Saçını tarayıp arkadan topladı.

Beyaz oyalı tülbenti saçına geçirip yüzüne biraz makyaj yapıp ardından da kaynanasinin ona verdiği altın setini boyununa ve kulağına taktı.

İşi bittiği gibi aşağı indi. Mutfağa giren gelin hanım, çalışanların ve gorumcesini gördü.

" Rojbas hanımlar."

Hepsi aynı anda kadına döndüler.

" Rojbas yengem." Ela sıcakkanlı bir sesle yengesinin yanına geldi.

" Tebrik ederim yenge, tekrar hoş geldin evimize."

İslim genç kıza gulmusyerek baktı. İyi en azından evdekiler ona iyi davranıyordu. Kocası gibi değildi.

" Hoş buldum, sefa oldum."

Hep birlikte kahvaltı sofrası hazır edilmişti. Erkeklere ayrı sofra kadınlara ise ayrı sofra kurulmuştu.

Yemek esnasında fazla yemek yemedi İslim. İştahı yoktu, ilk günün heyecanı olmalıydı.

Yemek sonrası Ela ve Zeynep gelini alıp evin içini gezdirmis evin her yerini göstermişti.

Konak üç katlı olduğu için temizlik için iki çalışan kadında evin kızları da yardım ediyordu.

Ev turu bittikten sonra kızların isteği üzerine mutfağa girip hem kayın babasına, hem kaynina hemde kocasına kahve yapacaktı.

Kahveleri yapıp yukarı çıktı. Salonda oturan üç erkek de konuşuyordu. Gelinin gelmesi ile gülümseyen Ökkeş Ağaoğlu gelinin elinden kahvesini aldı.

" Eline sağlık, gelinim."

" Afiyet olsun,"

Tek tek kahveleri veren kadın nihayet kocasına geldi. Yüzüne bakmayan adama tepsiyi uzattı. Ökkeş ağa ve Nurettin ikisi de hem adama hemde geline bakıyorlardı.

İslim kendini yavaşça eğip tepsiyi adama uzattı. Bu hain adam neden tepsideki kahveyi almıyordu ki!

' Allah'ıma belim kırıldı.' içinden resmen isyan bayrağını çekmişti.

İbrahim sırf babası bir şey demesin diye kahveyi aldı. İslim tepsiyi de alıp çıktı. Merdivenleri inen kadın kendi kendine konuşuyordu.

" Zıkkım içsin inşallah, benamus belimi kırdın!" Mutfağa giren kadın bu eziyete bakalım ne kadar dayanacakti.

" Yenge kahveleri verdin mi?"

Tepsiyi tezgaha koydu. " Verdim verdim."

" Peki iyi misin?"

" Çok," diye imada bulundu. " Çok iyiyim. Ağabeyin bu gidişle, belimi kırmaya niyetli!"

Ela güldü. " Ağabeyim gıcıkligina yapar yenge."

" Vallahi benim tersime gelmesin o gicikligi,"

Ela gülerek işine devam etti.

Günün geri kalan işi de misafir ağırlama olarak geçmişti. Âdeti yeni gelini görmeye geliyorlardı.

Akşam yemeği hazır olup sofra kurulmuştu. Sabah kahvaltısından bu yana ağzına lokma koymayan İslim ufak ufak yemeğini yiyordu.

Karınıni doyuran kadın, kızlar ile birlikte yemeği kaldırmıştı.

Yorgunluğunu gören Halime hanım gelinini yukarı göndermişti. Zaten vakit geceyi geçiyordu.

Odaya giren İslim öncelikle üstündeki takılardan kurtulmuş arından da kıyafetten. Üzerine giydiği rahat gecelik ile biraz daha ferhalamisti.

Banyoya giren kadın makyajını temizlemiş saçını taramış ihtiyacını da gidermişti.

Banyodan çıkan kadın kocası ile göz göze gelince gözlerini kaçırdı.

" Neden bana kahve getirdin."

" Adettir o yüzden!"

" Sana senden bir şey istemiyorum dedim."

İslim kocasına dönerek adama baktı.

" Kusura bakma İbrahim ağam, herşey senin isteğine göre olmaz."

Adam kadına baktı. Gözlerini kaçırmadan göz bebeklerine bakarak konuşması bile cesaret yüklüydü.

" Benimle oynama."

" Ben seninle oynamıyorum! Gerçekleri söylüyorum. Babanın önünde sana kahve yapmasyadim, iyi şeyler düşünmezlerdi."

İslim bu konuda haklıydı. Kahveyi kocasına vermesydi hakkında kim bilir neler düşünürdü Ökkeş ağa.

İbrahim'in çenesi segirdi. Bu kadın sinir etmekten başka bir işe yaramıyordu. Banyoya giren adam ile kendisi de yatağa girdi.

" Öküz adama ne denir ki başka! Neymiş bono neden kohve getirdin! Ne yapacaktım senin keyfini mi bekleyecektim." Hem sinirle konuşuyor, hemde yumuşak yastığı eli ile duzeltiyordu.

Kafasını yastığa koydu. Kısa süre sonra kocası da banyodan çıkıp yatağa girdikisinin de sırtı birbirine dönüktü.

Uzun uzun düşünceler ardından uykuya dalan yeni gelin, yarın nasıl bir senaryo bekleyecek, merakla bekliyordu.

Not; hadi bakalım misilleme başladı. Bakalım İslim'i neler bekliyor...

 

Yorumlarınızı dört gözle bekliyorum

 

Bölüm : 12.12.2024 00:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...