5. Bölüm
Emine Çiftçioğlu / BİR KELEBEĞİN RÜYASI / 5. Bölüm

5. Bölüm

Emine Çiftçioğlu
em_ineee

Bölüm-5

***

* Gelincik çiçeği bu hayat kurban edilmişti. Bu hayattan çıkmak zordu, mücadele edecekti. Yıkılmayacak pes etmeycekti...*

 

* Alaca kuş ise gelincigin yıkılacağı günü bekliyordu. İnanıyordu ki pes edeceği gün yakındı....*

 

***

Bir evliliği tutmak ona sımsıkı sarılmak, bu hayata en acılı en zahmetli işiydi. Hele ki sevilmeden evlenmek...

İslim için bu acılı ve zahmetli evlilik yolu kördüğüm gibiydi. Ne çözülüp çözüme kavuşmak vardı, nede çözmek için bir ipin ucundan tutmak vardı.

Dün gece kocası ile ufak bir atışma yaşayan genç kadın kendini yatağa atmış uykunun ona uğramasını istemişti.

Ama gel gör ki o uyku gram girmemiş, genç kadın sabahın köründe ayağa dikilmişti.

Allah'ını severseniz kim sabahın beşinde ayakta horoz gibi dikilirdi!

Sedire oturan genç kadın daha ufukta yavaş yavaş gününü açmaya çalışan güneşe baktı. Gökyüzünde ki karanlık yerini güneşin doğan kızilligina bırakıyordu.

" Ekmek yapsam mı acaba?" Oturduğu sedirde, iki ayağını sallayıp can sıkıntısını atmaya çalışıyordu.

Kolundaki altın saatte baktı. Saat çok yavaş ilerliyordu. Daha beşi beş geçiyordu.

" Yenge."

Kafasını sağ tarafa çeviren kadın, yanına esneyerek gelen görümcesi Ela'ya baktı. Esneye esneye yanına geldi.

" Bu saate burada ne yapıyorsun."

" Güneşi selamlıyorum!" Kinayeli konuşmuş ve gözlerini kıza dikmişti.

" Uyku tutmadı. Bende burada oturayım dedim."

Ela bir şey diyemedi. Daha saat çok erken ve kahvaltıya da çok vardı. Üstünü değiştirmiş kadına baktı. Üzerine altın takmamisti.

" Yenge sabahın ayazı var. Odaya geç istersen, hem yâde seni görmesin!"

" Niye?"

" Yenge, annem seni burada bu saatte oturduğunu görürse, ağabeyim ile kavgaya tutuşur. Sonra kabahat senin başına patlar."

İslim derin nefes aldı. Ela doğruyu söylüyordu. Daha dün bir bugün iki. Hemen kavgalı olduğunu anlayıp sezerse işin içinden çıkmazdı.

Oturduğu sedirden kalktı. Ela'nin omuzuna dostance vurdu.

" Sağol uyardığın için..."

" Bir şey değil yengecim. Bunu borç olarak kabul et. Belki bir gün lazım olur!"

İslim gözünü kıstı. Bu kız ilerde bir şeyler karıştirmasa bari.

Kafasını sallayıp indiği merdivenleri geri çıktı. Odaya gelen kız kapıyı açıp yavaşça girdi. Kapıyı usluca kapatıp yatakta sırt üstü uyuyan kocasına baktı.

Üstünde bir şey yoktu. Saçı yastığa dökülmüş, kaşları ise dümdüzdu.

İslim adama biraz daha baktı. Normal hayata aksi, her zaman çatık kaşları olan adam uyurken de kaşları düzdü.

Şuanda küçük bir çocuk uyuyordu. Ama uyandığı zaman da tam tersi oluyordu.

Kendine gelen kadın kocasını incelemeyi bıraktı. Yatağa doğru gidip, çarşafı açtı. Üstündeki kıyafet ile nasıl yatacak ise pek de üzerine düşmeden tulbetini yavaşça saçından söküp yanına koydu.

Kafasını yastığa koyarak gözlerini kapadı.

***

Bir hareketlilik hissediyordu. Sanki biri yanından gitmiş gibiydi.

Gözlerini araladiginda önce yanının boş olduğunu fark etti. Usulca oturur pozisyonuna geçti.

Komodine dönüp saatte baktı. Ve gözleri fal taşı gibi açıldı. Saat yedi buçuk olmuştu.

" Allah kahertmesin seni İslim. Bu kadar saat uyulur mu?" Yataktan firalayan kadın banyoya girmiş elini yüzünü yikamisti.

Üstünü başını düzeltip hemen ufak makyaj yapıp işini bitirir bitirmez odadan çıktı.

Telaş içinde mutfağa girdi. Erkekler için sofra hazır edilmiş gönderilmişti. Kadınlar içinde hazırlanmıştı.

" Kızlar geç kalmadım değil mi?"

Zeynep güldü. " Yok yenge, kahvaltı hazır zaten."

Mutfaktan çıkan gelin görümce salona geçmişti. Herkese günaydın diyen kadın sofraya oturmuş, çay servisi yapmıştı.

Kahvaltıdan sonra sofra çabucak toplandı. Kızlar tepsiyi götürürken, İslim de sofra bezini topluyordu.

" İslim, keckamin.."

" Buyur yâde."

" Sen sofrayı bırak. Kocan birazdan işe gidecek, onu ugurla." Artık bir yerden başlayacaktı gelini. Kaçmak gibi şansı yoktu. Ne kadar kaçarsa kaçsın bir yere varamazdi.

Elinde toplanmış sofra bezi ile kalakalmisti. Kayınvalidesi ona kocanı uğurla demişti.

Daha dün gece onu kadını olurken kocasının sözü aklına geldi kadının.

' Senden bir şey istemiyorum. Bana kadınlık vazifesini yapmayacaksın.'

Bugün ise uğurlama seyanasi vardı. Ki kadın ne yapacağını bilemedi. Gitmese kayınvalidesinin şüphesi üzerine çekecekti. Gitse bu sefer kocası onu azarliyacakti.

" İslim, hadi kızım ne duruyorsun. Kocan gitmeden git uğurla!" İkinci kez uyarı gelmişti.

Sahteden bile olsa kafasını sallayıp salondan çıktı. Terligini giyip yavaş yavaş adımlarla merdivenleri inmeye başladı.

Kafasını kaldırıp kapının girişinde görünen kocasına baktı.

Elleri pantolonun cebinde kardeşi Nurettin ile konuşuyordu.

İslim arkasını dönmeyi korktu. Korka korka kocasına doğru yaklaşmayı sürdürdü. Allah'ım bu hallere düşecek insan mıydı?

Ya kaynanası ona bakıyorsa? Ya Kaynansi mobese kamerası gibi ikisini gözetim altına aldı ise?

İbrahim omzunun üzerinden gelen kadına baktı. Yüzünde garip bir ifade vardı. Bir korkusu vardı. Sanki arkasına dönmeyi korkar gibi...

Yolunu mutfağa çevircegini zannettiği kadın, doğruca yanına geliyordu.

Kafasını kaldırıp kocasına bakan kadın ikisinin gözleri birbiri ile kesişince hiç gözlerini ayırmadan adamın dibinde bitti.

Kadın kocasına bakmayı kesip yanında duran ve ona gülümseyerek bakan kaynina baktı.

" Nasılsınız Nurettin bey?"

" Sağol yengem, vallahi halime duaciyim. Seni sormalı yenge."

" Ne yapayım bende uğraşıp duruyorum!" Gülümseyen kadın kocasına bakmadan konuştu.

" Aman yenge, fazla uğraşma." İkisi de ne için konuştuğunun farkındaydı.

İbrahim sabır çekip kardeşine döndü.

" Nurettin!"

" Buyur ağabey." Ellerini önünde birleştirip ağabeyine baktı.

" Öğleden sonra şirkete gel! İşimiz var." Dedi kinayeli sesiyle. Kadına bakmadan kardeşine sinirle bakıyordu.

" Ama ağabey, öğleden sonra eve gelecektim ben."

" Şirkete geleceksin dedim." Gözlerini iyiyce büyüttü. " Geleceksin!"

Nurettin daha bir şey demedi. Başını sallayıp önden çıktı. Çıkan kardeşinin ardından da kadına döndü.

" Sen niye peşimden geliyorsun!"

" Senin için gelmedim herhalde! Annen istedi. Hem ne yapsaydım, olmaz mı deseydim.".

Adam konuşmadan hafifçe kadının arkasından salon penceresine baktı. Karısının dediği gibi onları izliyordu.

" Ulan anne, ulan anne." Söylene söylene evden çıktı.

Bahçe kapısına kadar giden kocasına baktı. Uzun endami, yürürken dik tutmuş olduğu geniş omuzu ile kadınların bile dikkatini çekecek bir adamdı.

Ama en sevmediği yönü ise sinirli ve aksi olmasıydı. Bir insan bu kadar sinirli aksi bir adam olmak zorunda mıydı?

" O aksi ise ben ondan daha da aksiyim. O sinirli ise ben ondan daha sinirliyim. O deli ise ben ondan daha deliyim."

Hiç bir kadın İslim Ağaoğlu ile yarişamazdi. Öyle kolay değil.

Yolunu değiştiren kadın mutfağa girdi. Pencereden izleyenleri görünce hepsine garip garip baktı.

" Neyi izliyorsunuz?"

" Horoz ile tavuğu izledik yenge."

Zeynep'in ne dediğini anlamadı.

" Yani."

" Sizi izledik yenge."

" Yani horoz ile tavuk biz oluyoruz!"

" Aynen," dedi Ela, ablasına katılarak.

" Horoz ağabeyim, tavuk da sensin!"

" Aşk olsun, yani bir bizi bu kalıba sığırmadiginiz kalmıştı."

Mutfak tezgahina doğru gidip ikisine döndü. " Hem ne alâka?"

" Yenge hiç öyle deme. Ağabeyim deli, sen ağabeyimden de daha da delisin." Diye güldü.

Ela hızla sabahtan beri nakarat gibi diline dolaşan şarkıyı savurdu.

" Bu şarkı size gelsin yenge!"

İslim kaşını kaldırıp ellerini göğsüne bağlamış gorumcesine bakıyordu.

Ela boğazını hafifçe temizleyip söylemeye başladı.

" İki deli bir araya gelmemeliydi.

Belki de bu kadar sevmemliydi."

Zeynep de kardeşine katılıp söylemeye başladı. İkisinin sataşmasi da ayrı güzeldi. Fakat İslim ne tepki vereceğini şaşırdı.

Evet ikisi de deliydi, ama birbirini seviyorlar mıydı? HAYIR! Sevme fillini kocası onun hayatına bile almayacaktı. Belki de hep böyle kalacaklardı.

Kocası ondan azılı bir suçlu gibi kaçıyordu. Nasıl sevsin.

Fakat İslim için aynı duygu varmiydi? Orası daha belli değildi.

***

Akşama kadar evin temizliği ve yemeği ile uğraşan kadın, kocası ve kayni gelmişti. Ökkeş ağa bugün evde değildi.

Hakkari ye gitmişti. Bir kaç güne dönecekti.

Akşam yemeği hazır olup salona indirmişti. Halime hanım kocası olmadığı için iki oğlunu da yanına da yemeleri istemişti.

İbrahim ne kadar olmaz dese de annesi kabul etmemiş yanında yemesini istemişti.

Nurettin seve seve kabul ederken, İbrahim ise homurdana homurdana gelmişti.

Yemek esnasında kocası ile yediği için az da olsa utanmisti. Fakat midesini düşünmek de zorundaydı.

" Bûke, kocana ekmek ver." Halime hanım oğlunun önündeki ekmeği bittiği için gelininden istemişti.

İslim ekmek kutusunu açıp içinden daha taze olan tandır ekmeğinden bir parça koparıp kocasına uzattı.

İbrahim zor da olsa kadının elinden ekmeği almıştı.

Halime hanım ara ara kızlarına baktı. Hepsi çok gizli bir şekilde gülüyordu. Annesinin ne yaptığını anlamıştı.

Sulu yemeğin içine ekmeği bandirip ağzına atan kadın, derinden inlememk için kendini zor zapt etmişti.

En güzeli de sulu yemeğin içine ekmeği bandirip yemekti.

Kadın yemeğini yerken kocasının ona baktığından da habersizdi.

Yemek sonrası Zeynep hali için girgiri almış halıyı girgirlamisti. Ela ve İslim de çayı ve tepsiyi hazır edip getirmişti.

" Nurettin, kuremin bugün eve gelecektin sen."

Nurettin telefon ile uğraşmayı bırakıp annesine döndü. " Sağolsun ağabeyim izin vermedi dayê." Gözleri ağabeyini bulmuş, ona tek kaşı havada bakan adama gözlerini devirmişti.

Halime hanım oğluna döndü. "Niye?"

" Alışsın dedim dayê okulu bitince yine şirkette çalışacak.." bıyık altından güldü. Yengesi ile arası baya baya iyiydi. Hatta tek Nurettin de değil, Ela ve Zeynepte öyleydi.

İslim ters bardakları düz edip çayları tek tek doldurup Ela'ya vermiş Ela da dolu çayları tek tek herkese dağıtmisti.

" İşler iyi mi?" Diye sordu yaşlı kadın.

" İyi dayê yakında, bir kaç toplantı yapacağım. Şirketi biraz daha büyütecegim." Çayını içmeye başlayan adam sırtını mindere yasladı.

Halime hanım önünde duran sehpanın üstüne duran çayını içip başını salladı.

" Baban da gelsin konuşun."

" Babam aradı mi seni." Diye sordu.

" Bugün konuştuk, bir kaç güne gelirim dedi. Kardeşi de orada ya hasret giderecekler."

" Teyyar amcam mı?"

" He, Teyyar amcan. Oda bir iş için hakkariye gitmiş."

" Desenize kesin curcuna olur!" Dedi İbrahim.

" Niye?" Diyen Zeynep ağabeyine baktı.

" Niye olacak, Teyyar amcam ve babam yan yana geldi ise tamamdır. Ekonomiden girer, araba işinden çıkarlar."

Zeynep ve Ela güldü. Bu konuda haklıydı. Kızlar çayını alıp köşeye geçti.

İslim ise sadece dinliyordu. Kocasının ve kayinin birbirine laf atışı, uğraşmaları tıpa tıp kardeşini andırıyordu.

Necla ile birlikte İslim de böyleydi. Birbirine laf sokup uğraşır daha sonra hiç bir şey olmamış gibi de odaya geçip sohbet ede ede sohbetin tadını çıkarırdı.

Kendine gelen kadın, bunları düşünmemeye karar verdi. Şimdi ailesini arayamaz soramazdi. İbrahim Öğrenirse kıyamet kopardı. Hâlâ evliliğe alişamayan adama birde ailemi özledim, gideyim diyemezdi. Biraz daha zaman geçmesi gerekti.

***

Çaydan sonra bulaşık işini Zeynep ve Ela almıştı. Kendisi de odaya geçip üstünü değiştirdi.

Yüzünü silip krem sürüp saçını açmış taramışti. Ayağa kalkıp banyoya giren kadın dişlerini de firçalayip banyodan çıktı.

Kocası odaya gelmiş üstündeki gomeligi çıkarıyordu.

" Yarın misafir var!" Duygusuz bir sesle kadına bakmadan konuştu.

İslim önünden geçip gideceği sırada kocasına baktı. " Kim gelecek ki?"

" Halam ve Teyzem kızları da var."

İslim başını salladı. Misafir ise başı gözü üstüne karşılardı. Yatağa doğru ilerleyen genç kadın kocasına döndü.

" Yatılı kalacaklar mı?"

" Hayır," kızlara iyi geceler dileyip odasına çıktı. Üstünü değiştirip geceliğini giyen kadın saçlarını tarayıp içindeki saçları toplamış çöpe atmıştı.

Yatağa giren kadın sırtını dünkü gibi kocasına döndü. İbrahim de üstünü değiştirip yatağa girdi. İkiside yine aynı şekilde yatıyordu. Gece lambasıni kapatan İbrahim gözlerini kapadı.

İslim de günün verdiği yorgunluk ile uykuya kalmıştı....

Bölüm : 12.12.2024 19:47 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...